Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

HZ. Hızır

HZ. Hızır
0
79

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,764
Etkileşim
87
Puan
48
F-D Coin
0
HZ Hızır HZ Hızır Hızır Aleyhisselam, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun görüşlerine kadar peygamber olması kuvvetle muhtemel olan, hikmet ve ilim sahibi mübarek bir şahıstır İlmi ledünilmine sahiptir İlmi ledün, bir diğer ifadeyle ilmi batın, Allah'ın seçtiği kişilere vermiş olduğu özel bir ilimdir Bu ilme sahip kişiler de, Allah'ın verdiği ilham ile gaybın bilgisine sahip olan özel kişilerdir Rabbimiz'in takdir ettiği kadarıyla, olayların gidişatını ve gelecekteki sonuçlarını önceden bilir, buna kadar hareket ederler Kehf Suresi'nin 65 ayetinde Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulbiçiminde bildirilen kişinin Hz Hızır olduğu konusunda bütün Ehli Sünnet alimleri hemfikirdir Kuranı Kerim'de Hz Musa'nın Hz Hızır ile buluştuğu, kendisiyle beraber bir yolculuğa çıktığı, Rabbimiz'in Hz Hızır'a vahyettiği ilimden kullanmak istediği bildirilmiştir Hz Hızır'ın, Hz Musa ile olan yolculuğu açık havada hadisi şeriflerde de Hz Hızır hakkında aktarılmış o kadar çok sahih (sağlam, güvenilir) data bulunmaktadır İslam tarihi her tarafında Hz Hızır ile ilgili en çok tartışılan konulardan biri, Hz Hızır'ın hayatta olup olmadığıdır Hadislerde yer alan bilgilere ve büyük İslam alimlerinin yorumlarına göre Hz Hızır hayattadır Hz Hızır'ın hayatta olduğunu açıklayan büyük müçtehid ve hadis alimleri arasında; Meşhur hadis alimi, Şehylülislam Takıyuddin Ebu Ömer İbnüs Salah, Büyük hadis hafızı, İbni Hacer Askalani, Büyük hadis alimi, Kamil ElHafız Ebu Cafer Tahavi, Ünlü hadis, tefsir ve fıkıh alimi ve hafızı, İmam Celalledin Suyuti, İmam Rabbani, Büyük tefsir alimi, İbni Kesir, Ruhu'l Beyan Tefsiri yazarı, İsmail Hakkı Bursevi, Meşhur İslam alimi, Bediüzzaman Said Nursi gibi büyük şahıslar bulunmaktadır Mesela İbni Kesir, Hz Hızır'ın hayatta olduğunu şu şekilde ifade etmektedir: Hızır (as)'ın hemen de hayatta olduğu hakkında cumhurun (alimlerin çoğunluğunun) ittifakı vardır Bu davaya da vaki olmuş (gerçekleşmiş) birçok haber ve söylenti ve hadiseleri naklederek şahid göstermişlerdir (ElBidaye Ven Nihaye, 1328) Kuran'da Hz Hızır Kıssası Kuranı Kerim'de, Hz Musa ile Hz Hızır'ın yolculuğu detaylı olarak bildirilmiş, Hz Hızır'ın Allah'tan bir nimet olarak sahip olduğu İlmi ledünve bu ilimle verdiği hikmetli kararlar açıklanmıştır Konuyla ilgili bir ayet şu şekildedir: Derken, Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular (Kehf Suresi, 65) Kehf Suresi'nin bundan önceki ayetlerinde, Hz Musa'nın bir yardımcısıyla birlikte yaptığı yolculuk bildirilmektedir Bu ayette Hz Musa ve yardımcısının Hz Hızır ile karşılaştıkları bildirilmektedir Hz Hızır Allah'ın kendisine rahmet verdiği bir kişidir Ulu Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatı Hz Hızır üstünde tecelli etmektedir Allah, Hz Hızır'a Kendi Katından üstün bir ilim vermiş ve onu üstün bir kul kılmıştır Musa ona dedi ancak: Içten yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana hoca için sana ast olabilir miyim?(Kehf Suresi, 66) Ayetlerde bulunan bilgilerden, Hz Musa'nın buluşacağı bu kutlu kişi hakkında daha evvelden vahiy ile detaylı bilgi aldığı anlaşılmaktadır (Allahu alem) Laf konusu durumu ortaya koyan böylece fazla kanıt vardır Örneğin Hz Musa, bulunduğu yere tarafından epeyce uzak olmasına karşın buluşacağı yere gitmek için bir çaba sarf etmiştir Çünkü orada buluşacağı kişinin kendisine fazla artı avantaj vereceğine emindir Bunun herhangi bir buluşma olmadığını, çok özel bir buluşma olduğunu bilmektedir O nedenle her türlü zorluğu göze almakta, uzun bir yol katetmektedir Ayrıca Hz Musa, buluşur buluşmaz karşısındaki kişiyi derhal tanımış, onun üstün ahlakını ve ilmini ayrım etmiş ve kendisine emrindeki olmayı talep etmiştir Bu da karşısındaki kişinin ilim öğretilen, kutlu bir kişi olduğunun kendisine evvelden bildirilmiş olabileceğini göstermektedir (En doğrusunu Allah bilir) Buluşacağı bu kişinin içten yolda olan ve dürüst yola ileten bir birey olduğu, bu kişiye alt olması gerektiği ve ondan veri öğrenmesi gerektiği Hz Musa'ya vahiy yoluyla bildirilmiş olabilir (En doğrusunu Allah bilir) Diğer Taraftan ondan aldığı bu data ve ilim ile Hz Musa'nın içten yola ulaşacağını da bildiği anlaşılmaktadır böylece de o şahsı gördüğünde, ona yan edinmek istediğini derhal söylemiştir Dedi oysa: Gerçekte sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye şiddet yetiremezsin(Kehf Suresi, 67) Ayetlerde bildirildiğine tarafından, Hz Hızır da Hz Musa hakkında detaylı bilgiye sahiptir (Allahu Alem) Bir De konuşmalarından, Hz Hızır'ın geleceğe dair bilgilere de Allah'ın bildirmesiyle sahip olduğu anlaşılmaktadır Hz Hızır, Hz Musa'nın talebini dinledikten daha sonra, ilk olarak ona kendisiyle birlikte olmaya tahammül gösteremeyeceğini söylemiştir Daha hiçbir olay olmadan, Hz Musa'nın nasıl bir söylev göstereceğini bilmeden ve görmeden Hz Hızır'ın böyle bir açıklamada bulunması fazla dikkat çekicidir Bunun nedeni ise Rabbimiz'in bir lütfu olarak Hz Hızır'ın geleceği bilmesidir (En doğrusunu Allah bilir) Bu bilginin Hz Hızır tarafından bilinmesi, herolayın Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğine de bir göze çarpan niteliğindedir Çünkü Allah, gelecek hakkındaki bilgiyi fakat dilediği kullarına, dilediği kadarıyla vermektedir Hz Hızır'ın gelecekten haber vermesi de oysa Allah'ın takdiriyle mümkündür Kuran'ın farklı alanlara yönlendirilmiş ayetlerinde bildirildiği gibi, Allah kullarından dilediğine gaybın haberlerini verebilir Hz Musa'nın, kıssanın sonraki bölümlerinde karşılaşacağı olaylar çoktan sonuçlanmıştır ve Allah Katında her anıyla bilinmektedir Yaşayacağı olaylar, Hz Musa'nın kaderinde yazılmıştır Bu da insanın, Allah'ın kaderinde takdir ettiği dışında hiçbir şey yaşayamayacağına açık bir delildir Müminlerin, bu ilmi kavramış, Allah'a ve kadere teslim olmuş, mütevekkil kişiler olması gerektiği ayetlerde şu şekilde bildirilir: De fakat: Allah'ın dilemesi dıştan, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) malik değilim Her ümmetin bir eceli vardır Onların ecelleri gelince, bundan böyle ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler (Yunus Suresi, 49) (Böyleyken) Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?(Kehf Suresi, 68) İnsanın gün içinde başına o kadar çok durum kazanç Zorluklarla, bıkkınlık verici durumlarla, neşe ve teskin edici olaylarla karşılaşır Oysa insanların büyük bir bölümü Allah'ın varlığını ve her olayın Allah Katında bir felek üzere belirlendiğini düşünmedikleri için, başlarına gelen olayları kısmet ya da tesadüf gibi hayali kavramlarla açıklamaya çalışırlar Bu da olup bitenlere hayır gözüyle bakmalarını, yaşadıklarından hikmetli sonuçlar çıkarabilmelerini engeller bu nedenle de kesintisiz sıkıntıya, üzüntüye düşer, mutsuz olurlar Bu, iman edenlerle iman etmeyen kişiler arasındaki koskocoman bir farktır Çünkü iman edenler her olayın Allah'ın dilemesiyle ve çok büyük bir hayırla yaratıldığının bilincindedirler Unutmamak gerekir ama, Allah sonsuz, insan ise sınırlı bir akla sahiptir İnsan oysa olayların görünen kısmı ile muhatap olabilmekte ve ancak kendi anlayışı ile bu olayları değerlendirebilmektedir Bazı ahali sınırlı data ve anlayışı ile kimi zaman hayır ve güzellik olan bir olayı negatif, fena bir olayı ise olumlu ve uğurlu olarak nitelendirebilmektedirler Bu durumda doğruları görebilmek için iman eden bir insanın yapması gereken şey, Allah'ın ölümsüz akıl ve bilgisine teslim olarak, her olaya hayır gözüyle bakmaktır Çünkü olumsuz gibi görünen her olay da iman eden bir insan için sahiden bir kader dersidir Nitekim Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirmiştir: Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur oysa, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir Allah bilir de siz bilmezsiniz (Bakara Suresi, 216) (Musa İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın Hiçbir işte sana aleyhinde gelmeyeceğimdedi (Kehf Suresi, 69) Ayette görüldüğü üzere, Hz Musa, Hz Hızır'ın söylediği sözler aleyhinde hemen Müslümanca bir konuşma göstermekte ve İnşaAllahyani eğer Allah dilerse şeklinde cevap vermektedir Bu kelime, müminlerin Allah'a olan teslimiyetlerinin, kaderin her an işlediğini bildiklerinin, Allah dilemedikçe hiçbir şeye kuvvet yetiremeyeceklerinin haberdar olduklarının bir ifadesidir Kehf Suresi'nin 23 ve 24 ayetlerinde bildirildiği gibi, hiçbir şey için bunu yarın mutlaka yapacağımdememek, Allah dilerse (inşaAllah)seslenmek Allah'ın bir emridir Hz Musa'nın bu cevabıyla Allah, Müslümanların bir işe başlamadan, bir karar vermeden, ertesi gün için bir plan yapmadan önce mutlaka inşaAllahdemelerinin önemini bildirmektedir Çünkü insana o işi gerçekleştirme gücünü ve becerisini veren de, sonuçta başarıya ulaştıracak olan da yalnızca Allah'tır Müslümanların bu fazla manâlı gerçeği bir lahza bile akıllarından çıkarmamaları, kainattaki her olayın herşeyden haberdar olan Allah'ın kontrolünde ve bilgisinde olduğunu unutmamaları gerekmektedir Dedi oysa: Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütleanlatıp laf edinceye değin(Kehf Suresi, 70) Hz Musa ve Hz Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemine bir kere daha dikkat çekilmektedir Bu tabiyet esnasında müminlerin titiz bir hürmet göstermeye ehemmiyet vermeleri gerekmektedir Ayetlerde elçilere itaatin önemi şu şekilde bildirilmektedir: Kim Resule itaat ederse, fiilen Allah'a itaat etmiş olur Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üstüne koruyucu göndermedik (Nisa Suresi, 80) Allah'a ve elçisine itaat edin, ama merhamet olunasınız (Ali İmran Suresi, 132) Müminler, elçiye itaat ederken gerçekte Rabbimiz'e itaat ettiklerini bilmeli, elçilerin aldıkları her kararı, yaptıkları her işi hayır ve hikmet gözüyle değerlendirmeli ve onlara gönülden emrindeki olmalıdırlar Nitekim Hz Musa ve Hz Hızır kıssasındaki ayetlerde de emrindeki olunan kişinin zorunlu gördüğü vakit yaptığı işlerin, aldığı kararların ve söylediği sözlerin hikmetini öğütle açıklayacağı bildirilmektedir Mesela Kehf Suresi'nin bu ayetinde, Hz Hızır'ın ben sana öğütleanlatıp laf edinceye kadardediği belirtilerek, Hz Musa'ya karşılaştığı olayların hikmetinin açıklanacağı bildirilmiştir Böylece ikisi yola koyuldu Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi (Musa) Dedi oysa: İçindekilerini daldırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen hayret verici bir meslek yaptın(Kehf Suresi, 71) Kehf Suresi'nin bu ayetinden, Hz Musa'nın Hz Hızır ile olan yolculuğu esnasında yanında genç arkadaşını almadığı anlaşılmaktadır Bu seçimin o kadar çok hikmeti olabilir Oysa bunlardan biri, ikili eğitimin önemine işaret etmesidir (Allahu Alem) Sahiden de ikili eğitim, olabilecek en iyi eğitim şeklidir Topluluk bir topluluk içindeyken insanların konsantrasyonlarının dağıldığı, dikkatlerini toplamakta zorlandıkları bilinen bir gerçektir Üç kişi olunduğunda zeka insanın dikkatinin dağıldığı, eğitimini aldığı konuya yoğunlaşmakta zorlandığı bilinmektedir İşte bu nedenle Kuran'da teke tek eğitime muhabere edilmektedir Bu şekilde birey fazla daha kolay konsantre olur, dikkatini verir ve eğitimi veren kişiyle doğrudan iletişim halinde olduğu için konuları çok daha hızlı kavrayabilir Nitekim tüm dünyada geçerli olan özel ders alma sisteminin önemi de bu olumlu yönlerinden kaynaklanmaktadır Ayette bildirilen bir konu daha vardır: Hz Musa, Hz Hızır'ın çok değerli bir birey olduğunu, hayırla görevlendirildiğini çok iyi bilmektedir Ayette bildirilen olay, Hz Hızır'ın birincil karşılaştıklarında ona söylediği dayanma gösteremeyeceği olaylardan birinin kaderinde gerçekleştiği andır Hz Hızır'a geleceğe dair verilen bilginin bir kısmı böylece gerçekleşmiştir Dedi oysa: Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye şüphesiz kuvvet yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?(MusaBeni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden nedeniyle bana güçlük tümdengelimdedi (Kehf Suresi, 7273) Kehf Suresi'ndeki bu ayetlerde, Hz Hızır'ın konuşmalarındaki katiyet dikkati çekmektedir Hz Hızır, gerçekleşecek olan olayları bildirirken fazla emin bir üslupla konuşmaktadır Hz Musa'nın hiçbir şekilde sabredemeyeceğini şüphesizdiyerek ifade etmektedir 73 ayette ise herşeyin Allah'ın emriyle gerçekleştiğine baştan sinyâl edilmektedir İnsanın kendi iradesiyle ağzından tek bir kelime çıkması, veya ağzından çıkacak bir kelimeyi engellemesi kuşkusuz olası değildir Çünkü insana nutku veren ve onu konuşturan Allah'tır Allah canlıcansız dilediği her varlığa dilediğini söyletmeye güç yetirendir Nitekim Kuran ayetlerinde Allah'ın kıyamet gününde insanların işitme, görme duyularına ve derilerine söylev verdiği bildirilmektedir Bu durum ayetlerde şu şekilde buyrulmaktadır: Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir Kendi derilerine dediler fakat: Niye aleyhimizde tanıklık ettiniz?Dediler oysa: Herşeye nutku veripkonuşturan Allah, bizi konuşturdu Sizi birincil kere O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize tanıklık eder diye sakınmıyordunuz Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz(Fussilet Suresi, 2022) Diğer ayetlerde de Allah'ın izin vermesi dışarıya hiçbir varlığın konuşmaya güç yetiremeyeceğini Rabbimiz şöyle bildirmektedir: Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan (Allah); O'na hitap etmeye güç yetiremezler Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine müsade verdikleri açık havada olanlar konuşmazlar (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir (Nebe Suresi, 3738) Unutmayı ve hatırlamayı Allah meydana getirir Allah geçmişten bugüne dek yaşamış olan tüm insanların zihinsel faaliyetlerinin tamamına hakim olandır Unutması da, soruyu sorması da Hz Musa'nın kaderinde lahza an yazılmıştır Hiçbir insanın, beynine dominant olup bu unutmanın önüne geçmesi ya da söyleyeceği söze engel olması muhtemel değildir Allah dilediği an, dilediği kişiye, dilediği konuyu unutturur Dilerse bütün hafızasını aniden elinden alır, dilerse hiç bilmediği konuları onun hafızasında ilim olarak yaratır Bunların tümü Allah'ın dilemesiyle gerçekleşir Hz Musa'nın ayette geçen bu işimde bana zorluk çıkarmaşeklindeki sözlerinden ise, Hz Hızır'la olan eğitimin kesilmesini istemediği anlaşılmaktadır Bu Nedenle ikisi (yeniden) yola koyuldular Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi (Musa) Dedi ancak: Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir meslek yaptın(Kehf Suresi, 74) Her insana canını veren ve verdiği canı alacak olan yalnızca Allah'tır Allah dilemedikçe bir insanın bir diğerini öldürmesi mümkün değildir Allah Enfal Suresi'nde bu durumu şu şekilde bildirir: Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, lakin Allah attı Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı) Kuşkusuz Allah, işitendir, bilendir (Enfal Suresi, 17) Hz Hızır da Allah'ın emri ve dilemesiyle hareket eden, salih bir kuldur Yaptığı her hareket, söylediği her laf fakat Allah'ın emriyle gerçekleşmektedir Dahası bu ölümün bir cana karşılık olup olmadığını Allah dilemedikçe hiç kimsenin bilmesi muhtemel değildir Aynı şekilde öldürülen çocuğun tertemiz bir canolup olmadığını da Allah bildirmedikçe, hiç kimse bilemez Dedi ama: Aslında benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle şiddet yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?(Musa Bundan sonra sana birşey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme Benden yana bir özre ulaşmış olursundedi (Kehf Suresi, 7576) Kullarına dilediği zaman dayanma bakış gücünü veren, dilediği süre da bu gücü geri alan Allah'tır Kuran'da müminlerin bu güzel özellikleri pek çok ayette vurgulanmakta, ama sabrı verenin Allah olduğu belirtilmektedir Mesela Bakara Suresi'nde Talut'un ordusunun savaş sırasında sabrı Allah'tan diledikleri bildirilir: Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: Rabbimiz, üzeri mize sabır yağdır, adımlarımızı değişmez kıl (kaydırma) ve kafirler topluluğuna aleyhinde bize takviye et(Bakara Suresi, 250) Kehf Suresi'nin 76 ayetinde ise Hz Musa'nın, meydana gelen bu durumdan Hz Hızır'ın rahatsızlık duyduğunun haberdar olduğu anlaşılmaktadır Hz Hızır'ın yaptığı hatırlatmalara ve tahammül gösteremeyeceği yönünde katiyet arz eden konuşmalarına karşın, Hz Musa dayanıklılık göstereceğini ifade etmiş, fakat iki olaydan sonradan bir çözüm yolu bulmaya karar vermiştir Bunun için de Hz Hızır'ın bu eğitimden vazgeçmemesine yönelik yeni bir ikna üslubu kullanmıştır Hz Musa'nın isteği, Hz Hızır'a güvence ve garanti vererek bu dersten vazgeçmesini engellemektir Hz Musa eğitimin olabildiğince devam etmesini ve Hz Hızır gibi özel ilim verilmiş kutlu bir kuldan mümkün olduğu dek istifade edebilmeyi istemektedir Bunun için de ikna edici bir durum koşmayı çözüm yolu olarak bulmuştur (Yeniden) Bu Nedenle ikisi yola koyuldu Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, lakin (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, derhal onu inşa etti (Musa) Dedi ama: Eğer isteseydin doğrusu buna karşılık bir vergi alabilirdin(Kehf Suresi, 77) Yollarına devam eden Hz Musa ve Hz Hızır, girdikleri kasabada güzellikle karşılanmamışlardır Bu karşılamadan, yaptıkları yolculuğun çok zorlu bir yolculuk olduğu anlaşılmaktadır Çünkü kasaba halkı onları konuklamaktan, hatta onlara yemek vermekten dahi kaçınmıştır Bu ayette Allah, doğruyu ve yararlı ilmi bulmak için her türlü zorluğa talip olunmasının makbuliyetine sinyâl etmektedir (Allahu Alem) Hz Musa da, Hz Hızır ile birlikte edebilmek, onun ilminden istifade olabilmek ve öğütlerinden faydalanabilmek için her türlü zorluğa razıdır Bu bütün inananlar için de bir öğüt niteliğindedir Müslümanlar da benzer bir durumla karşılaştıklarında aynı kararlılığı ve güzel ahlakı göstermelidirler Ayette keza Hz Hızır'ın son derece kabiliyetli, maharetli ve çabuk bir kimse olduğuna muhabere edilmektedir Bu, keza daha önce gemiyi içindekilere hiç sezdirmeden imha edebilmesinden, hem de duvarı inşa ederken yaptığı işin hızından ve dayanıklılığından anlaşılmaktadır Allah Kuran'da hemen onu yapı ettidiye bildirerek bu hıza ve tecrübeye sinyâl etmiştir Keza Hz Hızır, gemiyi delerken de koskocoman bir beceri göstermiştir Gemiyi yıkım etmemiş, yalnızca birkaç küçük hasarla, aleyhinde tarafın beğenmeyeceği bir ışık halkası getirmiştir Buradan Hz Hızır'ın duvarın ve geminin yapıldığı malzemeye tam bir hakimiyeti olduğu anlaşılmaktadır Ayetin devamında Hz Musa üçüncü ve son kez Hz Hızır'a bir soru sormaktadır Ancak Hz Hızır ödenti alıp almaması gerektiğini zaten Allah'ın kendisine verdiği ilimle gayet iyi bilmektedir Bir kişinin yaptığı meslek karşılığında ödenti alması zarureti yoktur Bazı durumlarda aidat alınırken, bazılarında alınmayabilir Bu, duruma ve koşullara tarafından değişebilir Mümin bütün yaptıklarını sırf Allah rızası için yapar Yaptığı herhangi bir iş ücretli olabildiği gibi bedava de olabilir Ücretli olduğunda da alınan para yine yalnızca Allah rızası için kullanılır Dedi ama: İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız Sana, üzerinde dayanma göstermeye zorlama yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim (Kehf Suresi, 78) Hz Musa'nın sorduğu bu son soru, arasında ayrılma vaktinin geldiğinin de bir işareti niteliğindedir Zaten ayrılma gerekçesini Allah Hz Musa'ya söyletmiş, tek bir defa daha soru sorarsa ayrılacaklarına dair kendisi söz vermiştir Gerekçeyi ise Hz Hızır açıklamıştır Bu ayette, Hz Hızır'ın, Hz Musa'ya yorumu yapılmadığı için sabredemedindiyerek öğütle açıklamada bulunacağı bildirilmektedir Bu sözleriyle, tüm bunların, hikmetleri açıklanırsa sabredebilecek şeyler olduğunu ifade etmiştir Hz Hızır ve Hz Musa'nın yol boyunca yaşadıkları, ikisinin de kaderinde kesin ve Allah Katında yazılmıştır Bunların hiçbir şekilde öbür yaşanması ihtimali yoktur İkisinin ayrılma anı da, tıpkı birleşme anı ve birleşme yeri gibi, Allah Katında bellidir Allah ikisinin de kaderlerinde bu anları baki evvelde belirlemiştir Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu gerçekleştirmek istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı (Kehf Suresi, 79) Bu ayette görüldüğü gibi, bölünme kararını belirledikten sonradan Hz Hızır olayların hayır ve hikmetlerini birer birer açıklamaya başlar Birinci olayda Hz Hızır bir gemiyi delmiştir Ama bu gemiyi delmesinin çok kayda değer birkaç nedeni vardır Hz Hızır'ın bu davranışının hikmetlerini açıklamadan önce, onun yufka yürekli karakteri üstünde durmak gerekir Hz Hızır anında yoksulların yardımına koşmuş, onların bezginlik içine düşmelerini, acımasız kimselerden acımasızlık görmelerini engellemek istemiştir Bu hareketi, onun yoksul ve ihtiyaç içinde olanlara karşı duyduğu muhabbeti, şefkatli ve yufka yürekli karakterini ortaya koymaktadır Allah'ın üstün ilme sahip kullarından biri olan Hz Hızır da tüm elçiler gibi şefkatli ve merhametli, Allah'ın Katından rahmet verdiği bir insandır O nedenle de yokluk ve ihtiyaç içinde olan bu insanlara yardım etmek için anında gemilerinde bir delik açmış, böylece gemiyi yetkisiz ve kusurlu göstererek zalimlerin el koymasından kurtarmıştır Hz Hızır'ın gemiyi delişinde de koskocoman bir düşünce, feraset, basiret ve ileri görüşlülük anında dikkati çekmektedir Çünkü gemiyi akla uygun ölçülerde, bitmiş tamir edildiğinde kolayca kullanılabilecek şekilde yıkım etmiştir Böylece gemiyi gören birey kusurlu zannedecek ve el koymaktan vazgeçecektir Fakat gemi sahipleri acımasız kişilerin mallarını gasp etme tehlikesi ortadan kalktıktan daha sonra gemiyi kolaylıkla bitmiş tamir edip, kullanabilecek hale getireceklerdir Ayette göze çarpan edilen bir öteki önemli konu ise, fakir halkın bulunduğu bölgede zorba bir rejim olmasıdır Yapılan uygulamalardan anlaşıldığı kadarıyla, bu, bir dikta rejimi olabilir Bu bölgedeki zorba idare, iman edenlerin mallarını bir gerekçe göstermeden gasp ediyor olabilir böylece de müminler güçlük içinde yaşıyor ve bu durumdan bir çıkış yolu bulmakta zorlanıyor olabilirler (Allahu Alem) İnsanların mallarının bu şekilde bahane gösterilmeden gasp edilmesi, eski dönemlerdeki zorba derebeylik veya monarşilerde ya da çağımızdaki faşist ve komünist rejimlerde çoğu kez görülen bir uygulamadır Söz konusu totaliter yönetimler, savunmasız halkların mallarına el koyarak, onları özlem ve yokluk içinde bırakmışlardır Bu misal despot yönetim anlayışının tarihin en eski dönemlerinden beri gelen bir akıl olduğunun da bir delilidir Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından üzüntü edipkorktuk(Kehf Suresi, 80) Ayette çocuğun ailesinin mümin kimseler olduğu bildirilmektedir Bu data ile, o devirde de adalet dinin olduğuna işaret edilmektedir Hz Hızır'ın çocuğun canını almasıyla ilgili ayetleri açıklarken, üstünde durulması gereken bir öteki konu ise çocuğun ölümünün Allah'ın bir takdiri olduğudur Allah, o çocuğun ölümünü kaderinde yer ve süre olarak yazmıştır Allah Sizi çamurdan yaratan, daha sonra bir ecel belirleyen O'dur Adı konulmuş ecel, O'nun Katındadır(Enam Suresi, 2) ayetiyle insanlara bu gerçeği hatırlatmaktadır Kuran'da bildirildiği gibi her insanın canını melekler alır Allah, Enfal Suresi'nde bu gerçeği şu şekilde bildirir: i, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: Yakıcı azabı tadındiye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin (Enfal Suresi, 50) Fakat meleklerin canı alması da bir sebeptir, gerçekten ise canı bölge ancak Allah'tır Allah bu çocuğun canının alınmasını Hz Hızır'ın eliyle takdir etmiştir Ama Hz Hızır olmayıp, başkası de bu ölüme vesile olabilirdi Bir kaza sonucu, kalbinin durması sebebiyle ya da düşüp başını yaralayarak bir anda hayatını yitirebilirdi Allah'ın Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler(Nahl Suresi, 61) ayetiyle bildirdiği gibi, bir kişinin eceli geldiği vakit, bu tarihi kimsenin engellemesi veya öne alması mümkün değildir Ayrıca bu olayda Allah, ölüm meleklerini soyut sebep kılmış, görünen yüzünde ise, Hz Hızır'ı çocuğun canını alıyor gibi göstermiştir Aslında ise Hz Hızır vahiyle hareket eden bir kuldur ve Allah'ın emrinin dışına şüphesiz çıkamaz Allah dilemedikçe, kendi iradesiyle birşey yapması olası değildir Allah bu çocuğun canını edinmek için onu vesile kılmıştır Hz Hızır ise ileride iman etmeyeceğine dair kesin bilgiye sahip olduğu bir çocuğu, Allah'ın emriyle öldürmektedir O çocuğun hem ailesine ve çevresine zulmetmesini engellemek, hem de günahlara boğulmasına mani elde etmek istemektedir Bunun için Allah'ın izniyle evvelden tedbir almaktadır Bu Nedenle, onlara Rablerinin ondan temiz edinmek bakımından daha hayırlısı, acıma bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik(Kehf Suresi, 81) İnsanların büyük bir bölümü vefat, yakınlarını kaybetme gibi olayların hayır ve hikmet yönünü görmekte zorlanırlar Oysa dünya üzerinde gerçekleşen her olayda olduğu gibi, ölümde de koskocoman hikmetler ve hayırlar gizlidir Bu hikmetlerden biri ayette Allah'ın daha güzelini ve daha temizini vermekistediği şeklinde bildirilmektedir Duvar ise, şehirde iki yetim çocuğundu, aşağı onlara ait bir hazine vardı; babaları salih biriydi Rabbin diledi ama, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım İşte, senin dayanıklılık göstermeye baskı yetiremediğin şeylerin yorumu(Kehf Suresi, 82) Hz Hızır'ın açıkladığı son hikmet ise kimsesiz çocuklara ait olan duvarı yapı etmesi ile ilgilidir Bu ayette salih müminlere ait yetim ve yetim çocukların korunmalarına uyarı çekilmektedir Allah yetimler hakkında Bakara Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır: Ve sana yetimleri sorarlar De fakat: Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir Allah yenilgi (fesad) çıkaranı ıslah ediciden bilir (ayırt eder) Eğer Allah dileseydi size zorluk çıkarırdı Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir(Bakara Suresi, 220) Ayette de bildirildiği gibi iman edenler yetimlerin hakkını korumada, onların ahlakını güzelleştirmede maksimum titizlik gösterirler Bu onların güzel ahlaklarının, Allah'ın emir ve tavsiyelerini uygulamadaki titizliklerinin bir sonucudur Müslümanlar, Hayır olarak infak edeceğiniz şey, annebabaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu kuşkusuz bilir(Bakara Suresi, 215) ayetinde bildirildiği gibi yetimlere infakta bulunurlar Kendileri, ona duydukları sevgiye karşın yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler(İnsan Suresi, 8) ayetinde ise kendileri ihtiyaç içinde bulunsalar bile, ilk olarak onları koruyup kolladıkları bildirilmiştir Hz Hızır da İslam ahlakının bir gereği olarak babasız çocukların geleceğini düşünmekte ve onlar için fazla manâlı bir yatırım yapmaktadır Eğer Hz Hızır duvarı tamir etmeseydi, duvar yıkılıp yetim çocukların babalarına ait hazine ortaya çıkacak, çocukların malları da zalim kimseler kadar yağmalanacaktı İşte bu nedenle Hz Hızır hazine için, çocuklar ergenliğe erişinceye dek korunup, gizlenebilecek sağlam bir yer yapmış, onların gelecekleri için manâlı bir tedbir almıştır Hz Hızır'ın yoksullara ve yetimlere gösterdiği bu şefkat ve merhamet daha önce de vurguladığımız gibi, Allah'ın Rahim (ebedi acınacak şey sahibi) sıfatının bir tecellisidir Hz Hızır'ın bu duvarı sağlam yapı etmesi ile, çocukların mallarını korumak için kuvvetli bir önlem almanın önemine işaret edilmektedir Hz Hızır Allah'a tevekkül etmiş ve böylece de çocuklar için çok sağlam, Allah Katında emin zamana değin zarar görmeyecek, muhkem bir duvar yapı etmiştir Hem bir duvarın yıkılması ilk kez oradan geçen halk müziği almak üzere çevresindeki bitkilere, yakınlarında olan hayvanlara çok büyük hasar verip, ölüm ya da yaralanmalara neden olabilir Bu ayette de yıkık dökük duvarların yeniden yapı edilirken sağlam yapılmaları gerektiğine işaret ediliyor olabilir (Allahu Alem) Ayette keza Hz Hızır'ın Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadımdediği de bildirilmektedir Bu, daha önce de vurguladığımız gibi, Hz Hızır'ın herşeyi yapanın Allah olduğunu, herşeyin kaderde olup bittiğini bildiğini gösteren bir konuşmadır Hz Hızır hiçbir kararı kendi dilemesiyle vermediğini en güzel şekilde açıklama etmektedir Görüldüğü gibi Hz Musa, Hz Hızır ile buluşmasında Allah'ın izniyle çok kayda değer ve hikmetli bir eğitim almış, Hz Hızır'ın Rabbimiz'in dilemesiyle bazı gayb bilgilerine sahip özel bir insan olduğuna şahitlik etmiştir Hadislerde yer alan bilgilere, İslam alimlerinin dağıtılmış açıklamalarına ve İslam tarihi kaynaklarına tarafından, Hz Hızır dönem dönem peygamberlere ve Allah'ın salih kullarına asistan ve destekçi olmaktadır Sonuç: Rabbimiz'in, Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitab'ı ve hikmeti anın(Bakara Suresi, 231) ayetiyle bildirdiği hükmü gereği bu yazıda Hz Musa ve Hz Hızır kıssasının bazı hikmetleri üzerinde durulmuştur Ayetlerde bildirilen bu hikmetleri anlamaya ve her lahza yaşamaya kastetmek, bununla beraber insanlara da açıklama yapmak, tüm Müslümanlar için bir sorumluluktur Allah Kuran'da şu şekilde buyurmaktadır: Andolsun, onların kıssalarında pak hafıza sahipleri için ibretler vardır (Bu Kur'lahza) düzüp uydurulacak bir laf değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin 'dağıtılmış biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir kalabalık için bir hidayet ve rahmettir (Yusuf Suresi, 111)  
 

Similar threads

Hızır Aleyhisselam, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun görüşlerine göre peygamber olması kuvvetle muhtemel olan, hikmet ve ilim sahibi mübarek bir şahıstır İlmi ledünilmine sahiptir İlmi ledün, bir başka ifadeyle ilmi batın, Allah’ın seçtiği kişilere vermiş olduğu özel bir ilimdir Bu ilme...
Cevaplar
0
Görüntüleme
103
Ledün ilmi nedir ledün ne aramak Ledün İlmi Nedir? İlmi ledün ya da ledünnî ilim, Allah ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim, gayb ve mârifet ilmidir Allah, âyeti kerîmede meâlen buyurdu oysa: Orada, kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî...
Cevaplar
0
Görüntüleme
70
Ledünni İlim ledünni ledunni ledünn İlmi ledün veya ledünnî ilim, Allah ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim, gayb ve mârifet ilmidir Allah, âyeti kerîmede meâlen buyurdu fakat: Orada, kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nübüvvet ya da uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi...
Cevaplar
0
Görüntüleme
47
Hazreti Hızır (as) Allah'ın salih bir kulu olup, Peygamber değildir diyen olmuşsa da, Cumhuru ulemâya göre Peygamber'dir Hazreti Musa (sav) zamanında yaşamış ve kendisiyle görüşmüştür Kehf süresinin Musa kıssasında Allah'ın büyük kullarından bir kul olduğu ifâde edilmiştir Hazreti Hızır (sav) ne...
Cevaplar
0
Görüntüleme
73
H Z İlyas As H Z İLYAS AS Kur'anı Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden biri Hz Musa (as)'dan daha sonra gelen nesebi Hz Harun (as)'a dayandığı söylenti edilen bir israiloğulları Peygamberi Hz Musa'dan daha sonra israiloğullarının değişik boyları Şam civarına yerleşmiştir şam bölgesindeki...
Cevaplar
0
Görüntüleme
62
858,497Konular
982,554Mesajlar
30,293Kullanıcılar
CyscoderSon üye
Üst Alt