iltasyazilim
FD Üye
Yâ Rabbî! Bizim hâlimize bakarak muâmele etme Kendi ikrâm ve ihsânına göre bize muâmele eyle
Yâ Rabbî! Kerem ve lütfunla hidâyet ettiğin kalbi tekrar dalâlete, sapıklığa meylettirme Belâları bizden sarf eyle, çevir ve değiştir
Ey affı çok olan, günahları örten Rabbim! O günahlar dolayısı ile bizden intikam alma Bize azâb etme
Yâ Rabbî! Biz nefis ile şeytana köpek gibi tâbi olduksa da sen, azab arslanını bize saldırtma
Ey Hayy, ebedî diri olan Rabbim! Taleb ve duâ üzerine nasıl olur da kerem etmezsin Sen kerem sâhibisinEy mahlûkâtın, yaratıkların canlıların ihtiyâcını gideren Rabbim! Sen varken hiç bir kimseyi hatırlamak ve ondan bir şey ummak lâyık değildir
Yâ Rabbî! Rûhumda bir ilim katresi var İlâhî onu hevâ rüzgarıyla ten toprağından muhâfaza eyle
Ey ihsânı çok olan Rabbim! Cefâ içinde geçip giden ömre merhamet et
Ey affetmeyi seven Rabbim! Bizi affeyle İsyân derdimize çâre eyle
Ey yardım isteyenlerin yardımcısı! Bizi hidâyete çıkar
Yâ Rabbî! Duâ ve yakarışlarımızda sana lâyık olmayan sözleri bilmeyerek söyleyip hatâlarda bulunmuş isek, o kelimeleri sen ıslâh et ve duâmızı kabul buyur Çünkü sözlerin hâkimi ve sultanı ancak sensin
Ey âlemin yaratıcısı! Kasvetli, kararmış, katılaşmış âdetâ taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat, feryâdımızı, âh u vâhımızı, hoş eyle ki rahmetini celbetsin, çeksinBizi köle gibi kullanan bu serkeş nefisten bizi satın al O nefis bıçağı kemiğe dayandı (zulmü canımıza yetti)
Yâ Rabbî! Sana ne arz edeyim Çünkü sen gizli ve açık her şeyi bilirsin
Hz Mevlâna son demlerinde iken, dostu Siraceddin Tatari´yi yanına çagırarak, kendisine su duayı ögretmis ve sıkıntılı zamanlarında okumasını tavsiye etmistir:
Ya Rabbi! Bana ne senin zikrini unutturacak, sana şevkimi söndürecek, seni tesbih ederken duyduğum lezzeti kesecek bir hastalık; ne de beni azdıracak, şer ve kötülüğümü artıracak bir sıhhat verEy Merhamet edenlerin merhametlisi!Merhametinle bu duamı kabul et
Hz Mevlana´nın Sabah Namazından Sonra Okudukları Dua
Allah´ım kalbimi nurlandır, kulağımı nurlandır, gözümü nurlandır, saçımı nurlandır, derimi nurlandır,
etimi nurlandır, kanımı nurlandır, önümü nurlandır, ardımı nurlandır, altımı nurlandır, üstümü nurlandır, sağımi nurlandır, solumu nurlandır, Allahım! nurumu artır, bana nur ver Ey nurun nuru ey merhametlilerin merhametlisi Allahım merhametinle beni nur et
(Bu dua, ismi güzel, cismi güzel, teni güzel, canı güzel, ruhu güzel, huyu güzel
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)´in dilindendir)
Nasıl mutlu olmuştu?
Sekizinci yüzyılın ilk yarısıydı Horasan’ın Belh şehrinde İbrahim adında bir hükümdar yaşardı Kendisini alabildiğine dünya zevkine kaptıran bu hükümdar gönlünce bir hayat sürer, dilediği her şeyi yapardı Fakat yaptığı hareketlerin Allah’ın emirlerine aykırı olduğunu düşündükçe üzülür, kendini için için yerdi Aslında o hayatın kendisini mutlu ettiği de söylenemezdi Dünyanın bin bir türlü zevkini de tatsa, neticede hepsi boştu Birgün Allah huzuruna çıkacak, “Ey İbrahim, sana saltanat ve bunca imkânlar verdiğim halde, benim için ne yaptın? derse ne cevap verecekti? O bir yana, daha dünyadayken bile tattığı lezzetlerin acısını çekmeye başlamıştı Çünkü lezzetlerin bitmesi, yahut onların gideceğini düşünmesi lezzetleri acılaştırmaya yetiyordu Devamı olmayan lezzetin ne kıymeti olabilirdi? Sonra iç dünyasını kemiren sıkıntı da ona bir türlü o lezzetlerin zevkini hissettirmiyordu Saray, âdetâ bir zindan olmuştu Aslında yaşadığı hayattan zevk alamayışının, doyamayışının tek sebebi Allah’ı hakkıyla tanımayışı, emirlerini tutmayışıydı Onu tanımayınca saraylar bile zindan oluyordu Birgün pencereden bakıyordu Kapının önünde bir dilenci gözüne ilişti Hareketleri dikkatini çekti Ne yapıyordu dilenci? Torbasından bir kuru ekmek çıkarıyor, sonra da ıslatıp tuza banarak yiyordu Peşinden kana kana su içiyor, Rabbine şükrediyor ve bir köşeye çekilip uykuya dalıyordu Hükümdar hemen adamlarından birini çağırdı Dilenciyi göstererek, “Şu adamı gözetle bakalım, uyandıktan sonra ne yapacak? Sonra da al benim yanıma getir dedi Yoksul adam bir müddet sonra uyandı, “Allah’ım! Sana sonsuz şükürler olsun diye şükredip yola çıktı Hükümdarın adamı hemen o yoksulu tutup hükümdara götürdü “Uyanır uyanmaz Allah’a şükredip yola çıktı Sultanım Aldım, yanınıza getirdim
Hükümdar fakire döndü:
“Ey fakir! dedi “Gördüm ki kuru ekmeğini iştahla yedin Karnın doydu değil mi?
“Evet! dedi fakir
“Sonra da suyunu içtin
“Evet
“Üzüntüsüz bir uykuya dalıp dinlendin
“Evet
Bu cevaplar hükümdarı düşündürmeye yetmişti “Adama bak! diyordu “Bir kuru ekmekle sultanlar gibi yaşıyor Ne gamı var, ne kederi! Ama ben alabildiğine refah içinde yaşıyorum, fakat tatmin olamıyorum, bir türlü rahatı bulamıyorum Böylesine huzursuz bir dünyada daha ne zamana kadar yaşayabilirim? Halbuki şu fakir kuru bir ekmeği suyla ıslatıp tuzla yemekten mutlu oluyor Sonra da Rabbine şükrediyor Demek ki, o bu lezzeti Allah’ı tanımaktan, O’na şükretmekten alıyor Anlaşılan üzüntüsüz bir hayat ancak böyle mümkün Allah’ı tanımayınca saraylar zindana dönerken, O’nu tanıyınca zindanlar saray oluyor Kuru ekmek bile börek lezzeti veriyor!
Bu hâdise ve düşünceler, hükümdar İbrahim’in hayatını değiştirdi Kendini Allah yoluna verdi Allah’ı tanımanın, O’na şükretmenin zevkine ermeye başladı Bu yolda o kadar ilerledi ki, meşhûr evliyâlar arasına girdi, İbrahim Edhem adıyla şöhret buldu
Şaban DÖĞEN
Yâ Rabbî! Kerem ve lütfunla hidâyet ettiğin kalbi tekrar dalâlete, sapıklığa meylettirme Belâları bizden sarf eyle, çevir ve değiştir
Ey affı çok olan, günahları örten Rabbim! O günahlar dolayısı ile bizden intikam alma Bize azâb etme
Yâ Rabbî! Biz nefis ile şeytana köpek gibi tâbi olduksa da sen, azab arslanını bize saldırtma
Ey Hayy, ebedî diri olan Rabbim! Taleb ve duâ üzerine nasıl olur da kerem etmezsin Sen kerem sâhibisinEy mahlûkâtın, yaratıkların canlıların ihtiyâcını gideren Rabbim! Sen varken hiç bir kimseyi hatırlamak ve ondan bir şey ummak lâyık değildir
Yâ Rabbî! Rûhumda bir ilim katresi var İlâhî onu hevâ rüzgarıyla ten toprağından muhâfaza eyle
Ey ihsânı çok olan Rabbim! Cefâ içinde geçip giden ömre merhamet et
Ey affetmeyi seven Rabbim! Bizi affeyle İsyân derdimize çâre eyle
Ey yardım isteyenlerin yardımcısı! Bizi hidâyete çıkar
Yâ Rabbî! Duâ ve yakarışlarımızda sana lâyık olmayan sözleri bilmeyerek söyleyip hatâlarda bulunmuş isek, o kelimeleri sen ıslâh et ve duâmızı kabul buyur Çünkü sözlerin hâkimi ve sultanı ancak sensin
Ey âlemin yaratıcısı! Kasvetli, kararmış, katılaşmış âdetâ taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat, feryâdımızı, âh u vâhımızı, hoş eyle ki rahmetini celbetsin, çeksinBizi köle gibi kullanan bu serkeş nefisten bizi satın al O nefis bıçağı kemiğe dayandı (zulmü canımıza yetti)
Yâ Rabbî! Sana ne arz edeyim Çünkü sen gizli ve açık her şeyi bilirsin
Hz Mevlâna son demlerinde iken, dostu Siraceddin Tatari´yi yanına çagırarak, kendisine su duayı ögretmis ve sıkıntılı zamanlarında okumasını tavsiye etmistir:
Ya Rabbi! Bana ne senin zikrini unutturacak, sana şevkimi söndürecek, seni tesbih ederken duyduğum lezzeti kesecek bir hastalık; ne de beni azdıracak, şer ve kötülüğümü artıracak bir sıhhat verEy Merhamet edenlerin merhametlisi!Merhametinle bu duamı kabul et
Hz Mevlana´nın Sabah Namazından Sonra Okudukları Dua
Allah´ım kalbimi nurlandır, kulağımı nurlandır, gözümü nurlandır, saçımı nurlandır, derimi nurlandır,
etimi nurlandır, kanımı nurlandır, önümü nurlandır, ardımı nurlandır, altımı nurlandır, üstümü nurlandır, sağımi nurlandır, solumu nurlandır, Allahım! nurumu artır, bana nur ver Ey nurun nuru ey merhametlilerin merhametlisi Allahım merhametinle beni nur et
(Bu dua, ismi güzel, cismi güzel, teni güzel, canı güzel, ruhu güzel, huyu güzel
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)´in dilindendir)
Nasıl mutlu olmuştu?
Sekizinci yüzyılın ilk yarısıydı Horasan’ın Belh şehrinde İbrahim adında bir hükümdar yaşardı Kendisini alabildiğine dünya zevkine kaptıran bu hükümdar gönlünce bir hayat sürer, dilediği her şeyi yapardı Fakat yaptığı hareketlerin Allah’ın emirlerine aykırı olduğunu düşündükçe üzülür, kendini için için yerdi Aslında o hayatın kendisini mutlu ettiği de söylenemezdi Dünyanın bin bir türlü zevkini de tatsa, neticede hepsi boştu Birgün Allah huzuruna çıkacak, “Ey İbrahim, sana saltanat ve bunca imkânlar verdiğim halde, benim için ne yaptın? derse ne cevap verecekti? O bir yana, daha dünyadayken bile tattığı lezzetlerin acısını çekmeye başlamıştı Çünkü lezzetlerin bitmesi, yahut onların gideceğini düşünmesi lezzetleri acılaştırmaya yetiyordu Devamı olmayan lezzetin ne kıymeti olabilirdi? Sonra iç dünyasını kemiren sıkıntı da ona bir türlü o lezzetlerin zevkini hissettirmiyordu Saray, âdetâ bir zindan olmuştu Aslında yaşadığı hayattan zevk alamayışının, doyamayışının tek sebebi Allah’ı hakkıyla tanımayışı, emirlerini tutmayışıydı Onu tanımayınca saraylar bile zindan oluyordu Birgün pencereden bakıyordu Kapının önünde bir dilenci gözüne ilişti Hareketleri dikkatini çekti Ne yapıyordu dilenci? Torbasından bir kuru ekmek çıkarıyor, sonra da ıslatıp tuza banarak yiyordu Peşinden kana kana su içiyor, Rabbine şükrediyor ve bir köşeye çekilip uykuya dalıyordu Hükümdar hemen adamlarından birini çağırdı Dilenciyi göstererek, “Şu adamı gözetle bakalım, uyandıktan sonra ne yapacak? Sonra da al benim yanıma getir dedi Yoksul adam bir müddet sonra uyandı, “Allah’ım! Sana sonsuz şükürler olsun diye şükredip yola çıktı Hükümdarın adamı hemen o yoksulu tutup hükümdara götürdü “Uyanır uyanmaz Allah’a şükredip yola çıktı Sultanım Aldım, yanınıza getirdim
Hükümdar fakire döndü:
“Ey fakir! dedi “Gördüm ki kuru ekmeğini iştahla yedin Karnın doydu değil mi?
“Evet! dedi fakir
“Sonra da suyunu içtin
“Evet
“Üzüntüsüz bir uykuya dalıp dinlendin
“Evet
Bu cevaplar hükümdarı düşündürmeye yetmişti “Adama bak! diyordu “Bir kuru ekmekle sultanlar gibi yaşıyor Ne gamı var, ne kederi! Ama ben alabildiğine refah içinde yaşıyorum, fakat tatmin olamıyorum, bir türlü rahatı bulamıyorum Böylesine huzursuz bir dünyada daha ne zamana kadar yaşayabilirim? Halbuki şu fakir kuru bir ekmeği suyla ıslatıp tuzla yemekten mutlu oluyor Sonra da Rabbine şükrediyor Demek ki, o bu lezzeti Allah’ı tanımaktan, O’na şükretmekten alıyor Anlaşılan üzüntüsüz bir hayat ancak böyle mümkün Allah’ı tanımayınca saraylar zindana dönerken, O’nu tanıyınca zindanlar saray oluyor Kuru ekmek bile börek lezzeti veriyor!
Bu hâdise ve düşünceler, hükümdar İbrahim’in hayatını değiştirdi Kendini Allah yoluna verdi Allah’ı tanımanın, O’na şükretmenin zevkine ermeye başladı Bu yolda o kadar ilerledi ki, meşhûr evliyâlar arasına girdi, İbrahim Edhem adıyla şöhret buldu
Şaban DÖĞEN