iltasyazilim
FD Üye
Hz Muhammedin aile bireylerine adil davranmasına misal
Hz Muhammed ‘in (sav) misal Ahlakı
Kuşkusuz hem ferdî keza de sosyal bakımdan İslâm ’ın ideal ve örnek insanı Hz Muhammed ’dir Nitekim Kur ’ânı Kerîm Resûlullah ’ın hayat ve şahsiyetini müslümanlar için örnek olarak göstermiş (elAhzâb 3321); bu sebeple ashâbı kirâm onun hayatını özenle izlemişler; bu hayatı hem kişisel olarak kendi yaşayışlarına örnek almışlar ayrıca de sonraki nesillere büyük bir gayret ve itina ile nakletmişlerdir Onun ahlâkı ve şahsiyeti hakkında en önemli kaynak Kur ’ânı Kerîm ’dir Çünkü, Hz Âişe ’nin belirttiği gibi (Müslim, “Müsâfirîn, 139) “Onun ahlâkı Kur ’lahza ’dır Hadis külliyatıyla siyer, şemâil ve hilye kitapları Hz Peygamber ’in hayatını, bedenî özelliklerini ve ahlâkî kişiliğini anlatan hadis ve haberleri ihtiva eder
Bu kaynakların verdiği mâlumat, yalnızca Peygamberimiz ’in ahlâkını tanıtmak bakımından değil, bununla birlikte ayrıca Asrı saâdet toplumunun genel karakteri hakkında bize düşünce vermesi hem de bir müslümanın ahlâkî kişiliğinin nasıl olması gerektiğini göstermesi bakımından son derece önemlidir
Resûlullah bir defasında kendisini şöyle tanıtmıştı: “Rabbimin katında benim on ismim var: Ben Muhammed ’im; Ahmed ’im; Mâhî ’yim, yani Allah benim vasıtamla inkârcılığı mahvedecektir; ben Hâşir ’im, yani Allah kullarını benim izimde toplayacaktır; ben rahmet Peygamber ’iyim, pişmanlık Peygamber ’iyim, mertlik Peygamber ’iyim Ben Mukaffî ’yim, yani bütün insanları Allah yoluna yöneltirim Nihayet ben (insanlığı) kemale erdirenim (Müslim, “Fezâil, 126)
Kusursuz bir açıklama kabiliyetine sahip olan Resûlullah, hayatı baştan başa yalnızca gerçeği söylemiş ve söylediklerini harfi harfine yaşamıştır O, her zaman hoş sohbet, gülümseyen ve olmuş; bununla birlikte sözlerini saygı ile dinletmeyi de başarmıştır
Peygamberimiz toplulukta yemek yemeyi severdi Yemeğe besmele ile başlar, sağ elini kullanır, tıka basa doymadan sofradan kalkar, yemekten önce ve daha sonra ellerini yıkardı sağlığa zararlı ve dinen haram olan veya kokusuyla çevresindekileri rahatsız edecek şeyleri yemez; bunların dışında hiçbir yemek için “sevmiyorum demezdi Sofra kurallarına mutlaka uyar, bu konuda çevresindekileri de sabırla ve nezaketle eğitirdi
Ipek elbise giymez, altın yüzük takmazdı Giyiminde temizliğe ve sadeliğe ağırlık verir, pejmürdelikten hoşlanmazdı Temizliği “imanın yarısı sayardı Kişisel Olarak kendisi pak olduğu gibi bu alışkanlığı etrafındakilere de kazandırmaya çalışırdı Lüks ve ihtişama önem vermez, geçici sıkıntıları tasa edinmezdi Diğer müslümanlara da kanaatkâr olmayı, hayata defalarca iyimser bakmayı öneri ederdi
Gönlü zengindi Affetmeyi sever, kimseyi incitmez, düşmanlarının dahi iyiliğini isterdi Kur ’ânı Kerîm ’de onun bu meziyetinden övgüyle bahsedilir ve şöyle buyurulur: “Eğer barbar, katı kalpli olsaydın, belirlenmiş ama insanlar çevrenden dağılır giderlerdi… (Âli İmrân 3159) O, insanların kusurlarını yüzlerine vurmaz, ciltkitlerini ad vermeden yapardı
Bir öğünlük yemeğini olmayana verdiği için kendisinin ve ailesinin aç sabahladığı geceler fazla olmuş; fakat kendisi ve ailesi, açlığın sıkıntısını iyilik yapmanın ve Allah ’ın hoşnutluğunu kazanmanın verdiği mutlulukla altetmeyi bilmişlerdir
Yeri gelince eşsiz bir yiğit, yeri gelince de son derece halim selim idi Adaleti özenle korur; insanlara sırf mevki ve makamlarına kadar muamele etmezdi Huysuzne fakirlerin, kimsesizlerin, yetimlerin, hastaların, gariplerin, çocukların daha fazla ilgi ve mutluluğa yoksul olduklarını bilir ve bunu onlardan esirgemezdi
Kibirlenmekten nefret eder, kibirle imanın bir kalpte birleşemeyeceğini söyler; kimseye aleyhinde ululuk taslamaz; ama düşmanları aleyhinde da ezilip küçülmezdi Otoritesini sürdürmek için sunî ve baskı tedbirlere başvurmaz; meclislerde boş bulduğu yere otururdu Dalkavukluktan dehşet ederdi Kendisine bir ilâh gözüyle bakılmasına asla razı olmaz; kendisinin de bir insan olduğunu, yalnızca Allah ’ın korumasıyla kusur ve günahtan kurtulabileceğini hiçbir kaygıya kapılmadan candan ifade ederdi Halkın arasına katılır; insanlarla olan ilişkilerini herhangi bir insan gibi sürdürür; hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret eder; müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşmaktan geri kalmazdı
Resûlullah ’ın aile hayatı son derece muntazamdı Benzerlerine saygı gösterir; haklarına riayet eder; hatta geceleyin ibadet etmek istediği zaman bile eşinden müsade alma inceliğini gösterirdi Aile bireyleriyle şakalaşmayı sever, nâdiren vuku bulan aile içi tatsızlıkları lahzalayışla karşılar, ikazlarını incitmeden, medenîce yapardı
Din ve dünya işleri arasında ideal bir ahenk kurması, onun en manâlı özelliklerinden ve başarısının sebeplerinden biridir Bir hıristiyan olan müsteşrik M G Demombynes, Muhammed (s 599600) isimli manâlı eserinde, İslâmiyet ’in Hıristiyanlığa üstünlüğünü ve Hz Peygamber ’in başarısının sebeplerini şöyle anlatıyor: “Îsâ ’nın vaazında öbür dünya için hazırlık, bu dünyanın nimetlerinden vazgeçmekle başlar İslâm ’da ise elbette böyle bir şey yoktur… İslâm ’a tarafından, iyi bir şekilde kullanmak şartıyla hiçbir nimet fena değildir
Bir Takım sahâbîler, ebedî kurtuluşlarını kazanabilmek için geceleri defalarca namaz kılacaklarını, gündüzleri oruç tutacaklarını, evlenmeyeceklerini, evli olanlar eşlerine yaklaşmayacaklarını söylemişlerdi Hz Peygamber bu gelişmeyi duyunca onları şu sözlerle uyardı: “Sizin şöyle şöyle söylediğinizi duyuyorum Bakın, ant ederim ancak ben, Allah ’a hepinizden daha fazla saygılıyım bununla birlikte oruç tuttuğum günler de olur, tutmadığım günler de Namaz da kılarım, uyku da uyurum Kadınlarla da evlenirim… Kim benim sünnetimden (yolumdan) yüz çevirirse benden yüz çevirmiş olur (Buhârî, “Nikâh, 1) “Dünyada zühd içinde olmak, helâli haram saymak değildir (Tirmizî, “Zühd, 29)
Kur ’lahza Allah elçisini “hoş örnek olarak gösteriyor Muhammed Hamîdullah ’ın dediği gibi, “Belki Hz Muhammed, insanın dünya hayatını, zevklerini adamakıllı reddeden, bunlardan uzak kalan bir melek hayatı devam etmek isteseydi, onun sürdürdüğü bu yaşam, halk müziği için ölü doğmuş bir kural olarak kalacaktı (İslâm Peygamberi, II, 664) Nitekim Roma ’nın barbarlaştırdığı Hıristiyanlık dünyaya hâkim olsa bile, Îsâ ’ya nisbet edilen Hıristiyanlık kilise hatta mânastırların duvarlarını aşamamıştır
Resûlullah ’ın öteki bir manâlı özelliği, Kur ’lahza ’ın deyimiyle “insanpeygamber oluşudur (elİsrâ 1793) Onun ebedî mesajına tarafından, kendisi de dahil elde etmek üzere, “Bütün millet kusur eder; kusur edenlerin en hayırlısı ise tövbe edenlerdir (Tirmizî, “Kıyâmet, 49) En çok iyi insanın hayatında bile iyilikmusibet mücadelesinin bittiği bir son nokta yoktur O sebepledir oysa, kendisine “Yaşlandınız, yâ Resûlellah! denildiğinde o, “Beni Hûd ve Şûrâ sûreleri yaşlandırdı (Tirmizî, “Tefsîr, 56, 6) buyurmuşlardır Çünkü her iki sûrede de, “Sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! (Hûd 11112; benzeyenŞûrâ 4215) denilmektedir Fahreddin erRâzî ’nin de belirttiği gibi bu âyet, ahlâkî hayatın basit olmadığını gösterir Zira bir ömür boyu doğruluk çizgizinden sapmadan ilerlemek, Kur ’an ’ın deyimiyle, bu “sarp yokuşu tırmanabilmek zorlama, zor olduğu kadar da tanrısal bir çabadır
İslâm dini prensip olarak Hıristiyanlık ’ta olduğu gibi, Hz Peygamber de dahil olmak üzere, hiçbir insanı ilâhlık mertebesinde kusursuz kabul etmemiştir Bu yüzden Peygamberimiz, sık sık pişmanlık ve istiğfar ettiğini söyler; iyilik yolunda sebat ettirmesi, ahlâkını güzelleştirmesi için Allah ’a dua ederdi (meselâ bk Müslim, “Müsâfirîn, 201; Nesâî, “İftitâh, 16, 17)
Hz Muhammed, Allah tarafından ebedî risâletle atamalendirilmiş edinmek bakımından en büyük itibar ve imtiyaza mazhar olmuştur Bunun yanında o keza bir insan ve kul olarak hem de kendi deyimiyle “ahlâkî güzellikleri bitirmek için gönderilmiş bir kılavuz olarak bütün ömrünü erdemli yaşamaya adamış olmak bakımından da en seçkin insandır ve bu yüzden “üsvei hasene (güzel misal)dir
Onun en yüksek ve örnek faziletlerinden biri de kendisini kanunlar üstü görmemesidir Kur ’ânı Kerîm ’de defalarca ona, kendisine vahyedilene uyması emredilmiştir Zümer sûresinin 12 âyetinde ona verilen bir tâlimat olan, “Ben müslümanların ilki olmakla emrolundum biçimindefakat ifade, onun ahlâk ve fazilette de öncü ve örnek olmasını gerektirir Bu sebepledir oysa, Kur ’ânı Kerîm ’deki o kadar fazla dikte ve yasaklanmış aracısız ona hitap eder
Herkesin kabul ettiği üzere kötülüklerin en fenası, bir insanın inanmadığı bir görüşü savunması, yapmadığı bir işi emretmesidir Kur ’an ’da da, “Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz Allah katında büyük bir öfkeye sebep olur (esSaf 613) buyurulmuştur Münafıkların “cehennemin en dibinde gösterilmesi de bundandır (enNisâ 4145) Bu açıdan, Hz Peygamber ’in inanmadığı veya yaşamadığı bir görüşü, bir işi buyurduğuna, kendi kendisiyle çeliştiğine dair tek bir misal yoktur Bu yüzden düşmanları tarafından bile “Muhammedü ’lemîn diye anılmış; risâletine ilk inananlar, kendisini en iyi tanıyan yakınları olmuştur Tarihte ilkeler koyan nice düşünürler unutulup gitmiş; fakat yalnız peygamberler, çağlar boyunca hak, dürüstlük, iyilik ve fazilet örneği olarak saygıyla izlenmişlerdir Bilhassa, hayatını en ince ayrıntısına kadar tanıma bahtına erdiğimiz yegâne peygamber olan Allah Resulü ’nün, getirdiği evrensel ilkeler yanına, bir çocuğun başını okşaması, kızması beklenen bir küstahlığı tebessümle karşılaması, bayağı insanların meseleleriyle içtenlikle ilgilenmesi gibi basit görünen erdemli davranışları bile benzersiz bir ahlâk kahramanının, fazilet âbidesinin zengin ahlâkî kişiliğini oluşturmuştur
Kur ’ânı Kerîm ’in birkaç âyetinde Hz Peygamber, bazı küçük yanılgıları nedeniyle uyarı edilmiştir Bu âyetler onun bir ilâh gibi kabul edilmemesi gerektiğini göstermesi bakımından önemlidir Lakin, bundan daha önemlisi şudur ki, Resûlullah bu âyetleri, en küçük bir komplekse kapılmadan, açık yüreklilikle halka açık fikirli, duyurmuş; bundan başka namazlarda okunmasına müsade vermiştir Tarihte kendisini eleştiren sözleri okumayı ibadet sayacak değin ahlâkta ve fazilette yücelmiş olan bir diğer karakter yoktur İşte bundan dolayı o, insanlığa misal, âlemlere rahmettir
Allah Resulü, ağırlama ettiği insanlara, âhiret kurtuluşundan diğer hiçbir peşin çıkar vaad etmiyordu Tersine, bu yolun uzun, çetin ve dikenli olduğunu, onlara, göklerin, yerin ve dağların bile taşıyamayacağı bir emanet getirdiğini açıklıyor; fakat samimi bir mümin, lekesiz bir insan olarak her türlü bâtıllardan, edepsiz ve aşağılık davranışlardan kurtularak, doğru ve cana yakın imana, faziletlerle süslü insanlığa çağırıyordu Bizzat kendi yaşayışıyla da bu imanın ve faziletin varlıklı örneğini sergiliyordu Nitekim Mekke ’de müşriklerin dayanılmaz boyutlara ulaşan baskısı karşısında Habeşistan ’a sığınan müslümanların sözcüsü Ca‘fer b Ebû Tâlib ’in, Habeş hükümdarının huzurunda yaptığı konuşmada şu çarpıcı ifadeler yer alıyordu:
“Biz eskiden Câhiliye halkı olarak putlara tapar, ölü hayvan eti yerdik Bir sürü edepsizlikler yapardık; yakınlarımıza dikkatsiz kalır, komşularımıza kötülük ederdik Güçlü olanlarımız zayıfları ezerdi İşte Allah bize Peygamberimiz ’i göndermezden önceki halimiz bu idi… O Peygamber bize doğruluğu öğretti; emanete sadık kalmayı, akrabamıza alaka göstermeyi, komşularımıza iyi davranmayı, insanların haklarına ve hayatlarına saygılı olmayı emretti Çirkin davranışları, yalancı şahitliği, yetim malı yemeyi, namuslu kadınlara kötüleme atmayı yasakladı (Ahmed b Hanbel, Müsned, II, 202)
Resûlullah ’ın düşmanları, onu, atalarının dinini terkettiği, şair, mecnun efsuncu olduğu gibi iddialar ve saçmalıklarla halkın gözünden düşürmeye çalıştılar Ama, bir hıristiyan ilâhiyatçının da dediği gibi, “Hz Muhammed ’in çağdaşları onda hiçbir ahlâkî kusur göremediler (M Watt, Hz Muhammed, s 246); bu sebeple de ona katiyen gerçek bir kusur isnat edemediler Yalnızca, her zaman ve her devirde tüm zalimlerin başvurduğu yolları izlediler; yani onunla ve ona inananlarla alay ettiler, hakaret ettiler, zulmettiler, abluka altına alıp açlığa mahkûm ettiler Ama otoritesini ve saygınlığını acımasızlıktan yok, getirdiği ilâhî prensiplerden, dayandığı doğrulardan, yaşadığı erdemlerden bölge Allah elçisinin karşı zalimlerin direnişi sadece bir çocukluk devresi kadar sürebildi En sonunda Allah ona, haksızlıkla çıkarıldığı kutsal yurdu Mekke ’ye muzaffer olarak dönme mutluluğunu yaşattı
Mekke fethedilince Resûlullah, tüm suçluların bağışlandığını ilân etti O vakte dek, Ebû Cehil ’den sonradan müşriklerin lideri ve İslâm ’ın en yaman düşmanı olan Ebû Süfyân İslâm karargâhına geldiğinde, Hz Peygamber onu saygıyla karşılamış; hatta evinin dokunulmazlığı, oraya sığınanların teminat içinde olduğu tâlimatını vermişti Bu hitabe bize, eşsiz bir cesarete sahip muzaffer bir kumandanın, bununla beraber alçak gönüllü, kinden uzak ve bağışlayıcı olması lâzım geldiğini gösterir
Câhiliye döneminde Araplar âcizlik, pasiflik ve korkaklıktan nefret eder; yiğitlik ve yiğitlikten hoşlanırlardı Fakat enerjik ve yiğit olduğu halde öfkesini ve gururunu yenenlere de büyük saygı duyarlardı Eğer Hz Peygamber ’in ağır başlılığı ve yumuşaklığı âcizlikten ileri gelseydi; ya da aksine, yiğitlik ve cesareti kendisine gurur ve gurur verseydi asla sevilmez ve taraftar bulamazdı Hz Âişe, onun çok manâlı iki özelliğini şu sözlerle anlatır: “Allah Resulü, iki durumdan birini seçmek gerektiğinde, eğer fena değilse, mutlaka kolay olanını seçerdi (insanların işlerini zorlaştırmazdı)… bundan başka Allah Resulü, kendisiyle ilgili kötülüklerden nedeniyle asla intikam ardındaki olmamıştır Lakin Allah ’ın bir kanunu ihlâl edilince mutlaka bunun cezasını verirdi (Buhârî, “Edeb, 80)
Endülüslü ünlü âlim İbn Hazm (ö 4561064), her cümlesi bir hikmet değeri içeren elAhlâk ve ’ssiyer adlı ahlâk kitabında şöyle der: “Âhiret iyiliğini, dünya bilgeliğini, düzgün yaşayışı, tüm ahlâk güzelliklerini, tüm faziletleri kazanmak isteyen birey, Hz Muhammed ’i örnek alsın (s 1920) Çünkü “Resûlullah tüm hayırlarda en ileridedir Allah onun ahlâkını övmüş, faziletleri en şekliyle onda toplamış ve onu her türlü kusurlardan arındırmıştır (s 50) *
Hz Muhammed ‘in (sav) misal Ahlakı
Kuşkusuz hem ferdî keza de sosyal bakımdan İslâm ’ın ideal ve örnek insanı Hz Muhammed ’dir Nitekim Kur ’ânı Kerîm Resûlullah ’ın hayat ve şahsiyetini müslümanlar için örnek olarak göstermiş (elAhzâb 3321); bu sebeple ashâbı kirâm onun hayatını özenle izlemişler; bu hayatı hem kişisel olarak kendi yaşayışlarına örnek almışlar ayrıca de sonraki nesillere büyük bir gayret ve itina ile nakletmişlerdir Onun ahlâkı ve şahsiyeti hakkında en önemli kaynak Kur ’ânı Kerîm ’dir Çünkü, Hz Âişe ’nin belirttiği gibi (Müslim, “Müsâfirîn, 139) “Onun ahlâkı Kur ’lahza ’dır Hadis külliyatıyla siyer, şemâil ve hilye kitapları Hz Peygamber ’in hayatını, bedenî özelliklerini ve ahlâkî kişiliğini anlatan hadis ve haberleri ihtiva eder
Bu kaynakların verdiği mâlumat, yalnızca Peygamberimiz ’in ahlâkını tanıtmak bakımından değil, bununla birlikte ayrıca Asrı saâdet toplumunun genel karakteri hakkında bize düşünce vermesi hem de bir müslümanın ahlâkî kişiliğinin nasıl olması gerektiğini göstermesi bakımından son derece önemlidir
Resûlullah bir defasında kendisini şöyle tanıtmıştı: “Rabbimin katında benim on ismim var: Ben Muhammed ’im; Ahmed ’im; Mâhî ’yim, yani Allah benim vasıtamla inkârcılığı mahvedecektir; ben Hâşir ’im, yani Allah kullarını benim izimde toplayacaktır; ben rahmet Peygamber ’iyim, pişmanlık Peygamber ’iyim, mertlik Peygamber ’iyim Ben Mukaffî ’yim, yani bütün insanları Allah yoluna yöneltirim Nihayet ben (insanlığı) kemale erdirenim (Müslim, “Fezâil, 126)
Kusursuz bir açıklama kabiliyetine sahip olan Resûlullah, hayatı baştan başa yalnızca gerçeği söylemiş ve söylediklerini harfi harfine yaşamıştır O, her zaman hoş sohbet, gülümseyen ve olmuş; bununla birlikte sözlerini saygı ile dinletmeyi de başarmıştır
Peygamberimiz toplulukta yemek yemeyi severdi Yemeğe besmele ile başlar, sağ elini kullanır, tıka basa doymadan sofradan kalkar, yemekten önce ve daha sonra ellerini yıkardı sağlığa zararlı ve dinen haram olan veya kokusuyla çevresindekileri rahatsız edecek şeyleri yemez; bunların dışında hiçbir yemek için “sevmiyorum demezdi Sofra kurallarına mutlaka uyar, bu konuda çevresindekileri de sabırla ve nezaketle eğitirdi
Ipek elbise giymez, altın yüzük takmazdı Giyiminde temizliğe ve sadeliğe ağırlık verir, pejmürdelikten hoşlanmazdı Temizliği “imanın yarısı sayardı Kişisel Olarak kendisi pak olduğu gibi bu alışkanlığı etrafındakilere de kazandırmaya çalışırdı Lüks ve ihtişama önem vermez, geçici sıkıntıları tasa edinmezdi Diğer müslümanlara da kanaatkâr olmayı, hayata defalarca iyimser bakmayı öneri ederdi
Gönlü zengindi Affetmeyi sever, kimseyi incitmez, düşmanlarının dahi iyiliğini isterdi Kur ’ânı Kerîm ’de onun bu meziyetinden övgüyle bahsedilir ve şöyle buyurulur: “Eğer barbar, katı kalpli olsaydın, belirlenmiş ama insanlar çevrenden dağılır giderlerdi… (Âli İmrân 3159) O, insanların kusurlarını yüzlerine vurmaz, ciltkitlerini ad vermeden yapardı
Bir öğünlük yemeğini olmayana verdiği için kendisinin ve ailesinin aç sabahladığı geceler fazla olmuş; fakat kendisi ve ailesi, açlığın sıkıntısını iyilik yapmanın ve Allah ’ın hoşnutluğunu kazanmanın verdiği mutlulukla altetmeyi bilmişlerdir
Yeri gelince eşsiz bir yiğit, yeri gelince de son derece halim selim idi Adaleti özenle korur; insanlara sırf mevki ve makamlarına kadar muamele etmezdi Huysuzne fakirlerin, kimsesizlerin, yetimlerin, hastaların, gariplerin, çocukların daha fazla ilgi ve mutluluğa yoksul olduklarını bilir ve bunu onlardan esirgemezdi
Kibirlenmekten nefret eder, kibirle imanın bir kalpte birleşemeyeceğini söyler; kimseye aleyhinde ululuk taslamaz; ama düşmanları aleyhinde da ezilip küçülmezdi Otoritesini sürdürmek için sunî ve baskı tedbirlere başvurmaz; meclislerde boş bulduğu yere otururdu Dalkavukluktan dehşet ederdi Kendisine bir ilâh gözüyle bakılmasına asla razı olmaz; kendisinin de bir insan olduğunu, yalnızca Allah ’ın korumasıyla kusur ve günahtan kurtulabileceğini hiçbir kaygıya kapılmadan candan ifade ederdi Halkın arasına katılır; insanlarla olan ilişkilerini herhangi bir insan gibi sürdürür; hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret eder; müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşmaktan geri kalmazdı
Resûlullah ’ın aile hayatı son derece muntazamdı Benzerlerine saygı gösterir; haklarına riayet eder; hatta geceleyin ibadet etmek istediği zaman bile eşinden müsade alma inceliğini gösterirdi Aile bireyleriyle şakalaşmayı sever, nâdiren vuku bulan aile içi tatsızlıkları lahzalayışla karşılar, ikazlarını incitmeden, medenîce yapardı
Din ve dünya işleri arasında ideal bir ahenk kurması, onun en manâlı özelliklerinden ve başarısının sebeplerinden biridir Bir hıristiyan olan müsteşrik M G Demombynes, Muhammed (s 599600) isimli manâlı eserinde, İslâmiyet ’in Hıristiyanlığa üstünlüğünü ve Hz Peygamber ’in başarısının sebeplerini şöyle anlatıyor: “Îsâ ’nın vaazında öbür dünya için hazırlık, bu dünyanın nimetlerinden vazgeçmekle başlar İslâm ’da ise elbette böyle bir şey yoktur… İslâm ’a tarafından, iyi bir şekilde kullanmak şartıyla hiçbir nimet fena değildir
Bir Takım sahâbîler, ebedî kurtuluşlarını kazanabilmek için geceleri defalarca namaz kılacaklarını, gündüzleri oruç tutacaklarını, evlenmeyeceklerini, evli olanlar eşlerine yaklaşmayacaklarını söylemişlerdi Hz Peygamber bu gelişmeyi duyunca onları şu sözlerle uyardı: “Sizin şöyle şöyle söylediğinizi duyuyorum Bakın, ant ederim ancak ben, Allah ’a hepinizden daha fazla saygılıyım bununla birlikte oruç tuttuğum günler de olur, tutmadığım günler de Namaz da kılarım, uyku da uyurum Kadınlarla da evlenirim… Kim benim sünnetimden (yolumdan) yüz çevirirse benden yüz çevirmiş olur (Buhârî, “Nikâh, 1) “Dünyada zühd içinde olmak, helâli haram saymak değildir (Tirmizî, “Zühd, 29)
Kur ’lahza Allah elçisini “hoş örnek olarak gösteriyor Muhammed Hamîdullah ’ın dediği gibi, “Belki Hz Muhammed, insanın dünya hayatını, zevklerini adamakıllı reddeden, bunlardan uzak kalan bir melek hayatı devam etmek isteseydi, onun sürdürdüğü bu yaşam, halk müziği için ölü doğmuş bir kural olarak kalacaktı (İslâm Peygamberi, II, 664) Nitekim Roma ’nın barbarlaştırdığı Hıristiyanlık dünyaya hâkim olsa bile, Îsâ ’ya nisbet edilen Hıristiyanlık kilise hatta mânastırların duvarlarını aşamamıştır
Resûlullah ’ın öteki bir manâlı özelliği, Kur ’lahza ’ın deyimiyle “insanpeygamber oluşudur (elİsrâ 1793) Onun ebedî mesajına tarafından, kendisi de dahil elde etmek üzere, “Bütün millet kusur eder; kusur edenlerin en hayırlısı ise tövbe edenlerdir (Tirmizî, “Kıyâmet, 49) En çok iyi insanın hayatında bile iyilikmusibet mücadelesinin bittiği bir son nokta yoktur O sebepledir oysa, kendisine “Yaşlandınız, yâ Resûlellah! denildiğinde o, “Beni Hûd ve Şûrâ sûreleri yaşlandırdı (Tirmizî, “Tefsîr, 56, 6) buyurmuşlardır Çünkü her iki sûrede de, “Sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! (Hûd 11112; benzeyenŞûrâ 4215) denilmektedir Fahreddin erRâzî ’nin de belirttiği gibi bu âyet, ahlâkî hayatın basit olmadığını gösterir Zira bir ömür boyu doğruluk çizgizinden sapmadan ilerlemek, Kur ’an ’ın deyimiyle, bu “sarp yokuşu tırmanabilmek zorlama, zor olduğu kadar da tanrısal bir çabadır
İslâm dini prensip olarak Hıristiyanlık ’ta olduğu gibi, Hz Peygamber de dahil olmak üzere, hiçbir insanı ilâhlık mertebesinde kusursuz kabul etmemiştir Bu yüzden Peygamberimiz, sık sık pişmanlık ve istiğfar ettiğini söyler; iyilik yolunda sebat ettirmesi, ahlâkını güzelleştirmesi için Allah ’a dua ederdi (meselâ bk Müslim, “Müsâfirîn, 201; Nesâî, “İftitâh, 16, 17)
Hz Muhammed, Allah tarafından ebedî risâletle atamalendirilmiş edinmek bakımından en büyük itibar ve imtiyaza mazhar olmuştur Bunun yanında o keza bir insan ve kul olarak hem de kendi deyimiyle “ahlâkî güzellikleri bitirmek için gönderilmiş bir kılavuz olarak bütün ömrünü erdemli yaşamaya adamış olmak bakımından da en seçkin insandır ve bu yüzden “üsvei hasene (güzel misal)dir
Onun en yüksek ve örnek faziletlerinden biri de kendisini kanunlar üstü görmemesidir Kur ’ânı Kerîm ’de defalarca ona, kendisine vahyedilene uyması emredilmiştir Zümer sûresinin 12 âyetinde ona verilen bir tâlimat olan, “Ben müslümanların ilki olmakla emrolundum biçimindefakat ifade, onun ahlâk ve fazilette de öncü ve örnek olmasını gerektirir Bu sebepledir oysa, Kur ’ânı Kerîm ’deki o kadar fazla dikte ve yasaklanmış aracısız ona hitap eder
Herkesin kabul ettiği üzere kötülüklerin en fenası, bir insanın inanmadığı bir görüşü savunması, yapmadığı bir işi emretmesidir Kur ’an ’da da, “Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz Allah katında büyük bir öfkeye sebep olur (esSaf 613) buyurulmuştur Münafıkların “cehennemin en dibinde gösterilmesi de bundandır (enNisâ 4145) Bu açıdan, Hz Peygamber ’in inanmadığı veya yaşamadığı bir görüşü, bir işi buyurduğuna, kendi kendisiyle çeliştiğine dair tek bir misal yoktur Bu yüzden düşmanları tarafından bile “Muhammedü ’lemîn diye anılmış; risâletine ilk inananlar, kendisini en iyi tanıyan yakınları olmuştur Tarihte ilkeler koyan nice düşünürler unutulup gitmiş; fakat yalnız peygamberler, çağlar boyunca hak, dürüstlük, iyilik ve fazilet örneği olarak saygıyla izlenmişlerdir Bilhassa, hayatını en ince ayrıntısına kadar tanıma bahtına erdiğimiz yegâne peygamber olan Allah Resulü ’nün, getirdiği evrensel ilkeler yanına, bir çocuğun başını okşaması, kızması beklenen bir küstahlığı tebessümle karşılaması, bayağı insanların meseleleriyle içtenlikle ilgilenmesi gibi basit görünen erdemli davranışları bile benzersiz bir ahlâk kahramanının, fazilet âbidesinin zengin ahlâkî kişiliğini oluşturmuştur
Kur ’ânı Kerîm ’in birkaç âyetinde Hz Peygamber, bazı küçük yanılgıları nedeniyle uyarı edilmiştir Bu âyetler onun bir ilâh gibi kabul edilmemesi gerektiğini göstermesi bakımından önemlidir Lakin, bundan daha önemlisi şudur ki, Resûlullah bu âyetleri, en küçük bir komplekse kapılmadan, açık yüreklilikle halka açık fikirli, duyurmuş; bundan başka namazlarda okunmasına müsade vermiştir Tarihte kendisini eleştiren sözleri okumayı ibadet sayacak değin ahlâkta ve fazilette yücelmiş olan bir diğer karakter yoktur İşte bundan dolayı o, insanlığa misal, âlemlere rahmettir
Allah Resulü, ağırlama ettiği insanlara, âhiret kurtuluşundan diğer hiçbir peşin çıkar vaad etmiyordu Tersine, bu yolun uzun, çetin ve dikenli olduğunu, onlara, göklerin, yerin ve dağların bile taşıyamayacağı bir emanet getirdiğini açıklıyor; fakat samimi bir mümin, lekesiz bir insan olarak her türlü bâtıllardan, edepsiz ve aşağılık davranışlardan kurtularak, doğru ve cana yakın imana, faziletlerle süslü insanlığa çağırıyordu Bizzat kendi yaşayışıyla da bu imanın ve faziletin varlıklı örneğini sergiliyordu Nitekim Mekke ’de müşriklerin dayanılmaz boyutlara ulaşan baskısı karşısında Habeşistan ’a sığınan müslümanların sözcüsü Ca‘fer b Ebû Tâlib ’in, Habeş hükümdarının huzurunda yaptığı konuşmada şu çarpıcı ifadeler yer alıyordu:
“Biz eskiden Câhiliye halkı olarak putlara tapar, ölü hayvan eti yerdik Bir sürü edepsizlikler yapardık; yakınlarımıza dikkatsiz kalır, komşularımıza kötülük ederdik Güçlü olanlarımız zayıfları ezerdi İşte Allah bize Peygamberimiz ’i göndermezden önceki halimiz bu idi… O Peygamber bize doğruluğu öğretti; emanete sadık kalmayı, akrabamıza alaka göstermeyi, komşularımıza iyi davranmayı, insanların haklarına ve hayatlarına saygılı olmayı emretti Çirkin davranışları, yalancı şahitliği, yetim malı yemeyi, namuslu kadınlara kötüleme atmayı yasakladı (Ahmed b Hanbel, Müsned, II, 202)
Resûlullah ’ın düşmanları, onu, atalarının dinini terkettiği, şair, mecnun efsuncu olduğu gibi iddialar ve saçmalıklarla halkın gözünden düşürmeye çalıştılar Ama, bir hıristiyan ilâhiyatçının da dediği gibi, “Hz Muhammed ’in çağdaşları onda hiçbir ahlâkî kusur göremediler (M Watt, Hz Muhammed, s 246); bu sebeple de ona katiyen gerçek bir kusur isnat edemediler Yalnızca, her zaman ve her devirde tüm zalimlerin başvurduğu yolları izlediler; yani onunla ve ona inananlarla alay ettiler, hakaret ettiler, zulmettiler, abluka altına alıp açlığa mahkûm ettiler Ama otoritesini ve saygınlığını acımasızlıktan yok, getirdiği ilâhî prensiplerden, dayandığı doğrulardan, yaşadığı erdemlerden bölge Allah elçisinin karşı zalimlerin direnişi sadece bir çocukluk devresi kadar sürebildi En sonunda Allah ona, haksızlıkla çıkarıldığı kutsal yurdu Mekke ’ye muzaffer olarak dönme mutluluğunu yaşattı
Mekke fethedilince Resûlullah, tüm suçluların bağışlandığını ilân etti O vakte dek, Ebû Cehil ’den sonradan müşriklerin lideri ve İslâm ’ın en yaman düşmanı olan Ebû Süfyân İslâm karargâhına geldiğinde, Hz Peygamber onu saygıyla karşılamış; hatta evinin dokunulmazlığı, oraya sığınanların teminat içinde olduğu tâlimatını vermişti Bu hitabe bize, eşsiz bir cesarete sahip muzaffer bir kumandanın, bununla beraber alçak gönüllü, kinden uzak ve bağışlayıcı olması lâzım geldiğini gösterir
Câhiliye döneminde Araplar âcizlik, pasiflik ve korkaklıktan nefret eder; yiğitlik ve yiğitlikten hoşlanırlardı Fakat enerjik ve yiğit olduğu halde öfkesini ve gururunu yenenlere de büyük saygı duyarlardı Eğer Hz Peygamber ’in ağır başlılığı ve yumuşaklığı âcizlikten ileri gelseydi; ya da aksine, yiğitlik ve cesareti kendisine gurur ve gurur verseydi asla sevilmez ve taraftar bulamazdı Hz Âişe, onun çok manâlı iki özelliğini şu sözlerle anlatır: “Allah Resulü, iki durumdan birini seçmek gerektiğinde, eğer fena değilse, mutlaka kolay olanını seçerdi (insanların işlerini zorlaştırmazdı)… bundan başka Allah Resulü, kendisiyle ilgili kötülüklerden nedeniyle asla intikam ardındaki olmamıştır Lakin Allah ’ın bir kanunu ihlâl edilince mutlaka bunun cezasını verirdi (Buhârî, “Edeb, 80)
Endülüslü ünlü âlim İbn Hazm (ö 4561064), her cümlesi bir hikmet değeri içeren elAhlâk ve ’ssiyer adlı ahlâk kitabında şöyle der: “Âhiret iyiliğini, dünya bilgeliğini, düzgün yaşayışı, tüm ahlâk güzelliklerini, tüm faziletleri kazanmak isteyen birey, Hz Muhammed ’i örnek alsın (s 1920) Çünkü “Resûlullah tüm hayırlarda en ileridedir Allah onun ahlâkını övmüş, faziletleri en şekliyle onda toplamış ve onu her türlü kusurlardan arındırmıştır (s 50) *