Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Hz. Peygamber ''din adamı'' mıydı ?

Hz. Peygamber ''din adamı'' mıydı ?

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Hz Peygamber ‘din adamı’ mıydı?
Vatikan kilisesinin balkonundan halkı selamlayarak “kutsayan Katolik papaları…

Kilisede dev sakalı ve simsiyah cübbesi ile tütsüler içinde ayin yaptıran Ortodoks rahipleri…
Tapınakta nirvanaya duran Budist keşişleri…
Camide vaaz veren kırmızı fes üzerinde beyaz sarığı ile Sünni hocalar…
Kum şehrinde kum gibi kaynayan siyah, beyaz sarıkları ile Şii mollalar…
Dergahta post üzerinde muridlerine feyz dağıtan tarikat şeyhleri…
Cemevinde semah yaptıran upuzun beyaz sakalıyla Alevi dedeleri…
Velhasıl kendilerine özgü renkli kıyafetleriyle dünyanın değişik yerlerinde görmeye alışık olduğumuz o “din adamı görüntüleri…
Acaba İslam’ın peygamberi Hz Muhammed (sav) böyle birisi miydi?
Hz İbrahim, Musa, İsa bunlar gibi miydi?
Yazının başlığında geçen “din adamı tabirinden, bir sınıf ve meslek olarak din adamlığını kastediyoruz Çünkü insanların çoğu “Nasıl ki her mesleğin bir adamı var; din de bir meslek olduğuna göre onun da adamları olur diye düşünüyor
Acaba öyle mi?
Din bir meslek midir?
Meslek, kişinin geçimini sağlamaktan öte, üzerinden zengin olabildiği, mal mülk yığabildiği vasıta olduğuna göre, din de bu vasıtalarından birisi mi olmaktadır?
Peygamber denilince insanların aklına yazının girişinde tasvir edilen “din adamı tipolojisi neden geliyor?
***
Dikkatle baktığımızda başta Hz Peygamber olmak üzere o her gün adını duyduğumuz peygamberlerin hiç birisinin böyle olmadığını görürüz
Her şeyden önce Hz Peygamber, hiçbir zaman kendine özel bir “din adamı kıyafetiyle dolaşmamıştır Onu içinde yaşadığı toplumdan ayıran özel bir kıyafeti asla olmamıştır Bu konuda kendini toplumdan ayırmamıştır Ömrü boyunca Ebu Cehil nasıl giyiniyorsa öyle giyinmiştir
Demek ki peygamber bugün yaşasaydı, hangi toplumda yaşıyorsa o toplumun genel, yaygın ve makul kıyafeti neyse öyle dolaşacaktı Onu kıyafet bakımından halkından ayıramayacaktık Onun bu konudaki sünneti budur
İkinci olarak Hz Peygamber, şimdiki din adamlarının çoğu gibi yaşlı değildi Peygamberliğe başladığında henüz 40 yaşına yeni girmişti Onda “din adamı denilince aklımıza gelen yaşlı, piri fani, “yeşil sarıklı ulu hoca görüntüsü yoktu Saçları kulak memelerinin altına inecek kadar uzundu ve genellikle de ortadan ikiye ayırırdı Bugünkü tabirle “yağız bir delikanlı görüntüsü vardı
Keza Hz İbrahim de Babil İmparotorluğu’nun resmi devlet tanrısı putlarını kırdığında “İbrahim adında bir delikanlının putlarımıza dil uzattığını duymuştuk sözünden de anlaşılacağı gibi hayli gençti Hz Yusuf da vezirin karısının “delikanlısı idi Hz Musa da Firavun’un sarayında yetişmiş ve tam gençlik çağında Mısır’ı terk etmişti Hz Zekeriya ise yaşlılığın son haddine varmışken Allah’tan çocuk istediğinde, peygamberlik görevine başlayalı yıllar olmuştu İlk gençlik yıllarından beridir halkını uyarıyordu Yani peygamberlerin hemen tamamı işe genç denilecek yaşta başlamışlardır Dolayısıyla peygamber denilence insanların aklına din adamı görüntüsündeki yaşlı piri fanilerin gelmesi yanlıştır
Üçüncü olarak, şu ana kadar göründüğü kadarıyla din adamları nedense hep zengin olur Oysa Hz Peygamber vefat ettiğinde peygamber olmaktan kaynaklanan bir serveti yoktu “Geride birkaç kap ve bir kitapdan başka bir miras bırakmadı İslam’ın ilk halifelerinden üçü (Ebubekr, Ömer, Ali) de vefat ettiklerinde aynı durumdaydılar Fakat onlardan sonra ne yazık ki bunu göremiyoruz
Dördüncü olarak, din adamlığının mantığında dünya lezzetlerinden uzaklaşma vardır Ruhbanlar böyle iddia etmelerine rağmen buna tam da uymazlar Oysa Hz Peygamber böyle bir şeye iyi görmediği gibi her normal insan gibi yedi, içti, kadınlarla evlendi Eşleriyle zaman zaman sorunlar yaşadı Her normal insan gibi acı ve tatlı günleri oldu Torunlarını omuzunda gezdirdi, her gördüğünde yukarı atıp tutarak sevdi ve sevindirdi Eşi Aişe’ye Fatma’ya Fatoş dememiz gibi “Aiş diyerek takıldı Onunla koşu yarışları yaptı, başını omuzuna yaslayarak birlikte folklor oyunları seyretti Yani dolu dolu diyebileceğimiz bir aşk ve evlilik hayatı yaşadı Oysa bunlar din adamı mantığına göre “ruhaniliği bozan şeylerdir Öyle ya, dünya lezzetlerini alabildiğine tadan, “beyaz tenden veya “cinsi latîfden uzak durmayan birisi nasıl “veli veya “aziz olabilir (!)
Dördüncü olarak Hz Peygamber tapınaktan gelen birisi değildi Hiçbir ayin yönetmemiş, dini fetvalar vermemiş, kutsal kitapları okumamıştı Yörenin tanınmış “dini otoritesi filan değildi Bir okulda okumamış, diploması, “akademik kariyeri vs yoktu Dağda koyun güdüyordu Amcaları ile ticaret kervanlarına katılıyordu 25 yaşında “Hilfu’lFudul (Erdemililer İttifakı) adlı bir teşkilata “adalet üzerine yemin ederek girmişti Teşkilatın kurucuları arasında yer almıştı Bu teşkilat Mekke’de haksızlığa uğrayan, zulme maruz kalan garibanları, kimsesizleri, yoksulları, yolu kesilenleri (İbn’usSebil) koruma ve kollama amacıyla kurulmuştu
Örneğin böylesi bir olayda, Mekke’ye kızı ile birlikte gelen bir köylünün yolu kesilmiş, satmak için getirdiği malına ve kızına şehre hükmeden yedisekiz tefeci bezirgandan birisi el koymuştu Adam yana yana derdine çare arıyordu Oradan birisi “Muhammed adında bir genç var, ona git, böyle işlerle ilgileniyor, sana yardımcı olur dedi Adam, o yıllarda henüz 25 yaşlarında olan genç Muhammed’e gelerek derdini anlattı Muhammed, derhal kendisi ile aynı yaşlarda olan 1012 kişilik bir gurubu göndererek tefeci bezirganın evine kuşattırdı Grup kapıya vurarak adamın malını ve kızını geri vermesini istedi Mekkeli kodaman, önce itiraz etti sonra da hiç olmazsa kızın bir gece kendinde kalmasını istedi Grup bu söze öyle sinirlendi ki alınlarındaki damarlar görüyordu Grup lideri etrafındakilere işaret ederek kapıya yüklendi Omuzuyla kapıyı kırmak için yükleniyordu Derken gürültüden iyice rahatsız olan kodaman aşağı inerek kapıyı açtı Kızı ve malı teslim etti Yine buna benzer bir olayda Muhammed, tefeci bezirganın yakasını toplayarak öyle bir sarstı ki, Ebu Cehil daha sonra “Azgın bir deve gibi üzerime geliyordu diyecektir (İbn Habib, ElMuhabber)
Böylesi olaylar gösteriyor ki Hz Peygamber, daha ilk gençlik yıllarından itibaren post üzerinde köşesine çekilmiş oturan “yeşil sarıklı ulu bir hoca tipinde değildir Genç, aktif, dinamik, canlı ve hayatın doğrudan içinde birisidir
35 yaşından itibaren de içten gelen bir yalnızlığa bürünmüş, dağlarda, ıssız tepelerde gökleri seyretmeye, yaşadığı şehre tepeden bakarak “Ben kimim ve bu hal neyin nesi? diye sormaya, sorgulamaya başlamıştı Çektiği varoluş sancısı onu geleceğe hazırlamaktaydı Allah bu sancıyı karşılıksız bırakmadı Hira mağarasından şehre inip, tarihin önüne çıkarak kendini peygamber olarak tanıttığında yanında Allah’tan başka hiç kimse yoktu
Yine peygamber olduktan sonra, 60 yaşındaki şu olaya bakınız:
Mekke’nin fethinden sonra Hz Peygamber (sav) Hevazin ve Sakif kabilelerinin üzerine yürüdü Yeni katılanlarla birlikte 15 bin civarında hayli kalabalık bir orduyla fatih ve muzaffer bir edayla, 4 bin civarındaki düşman kuvvetleriyle karşılaştılar Müslümanların içinden “Mekke’yi de fethettik, artık kimse bize karşı koyamaz, topu topu dört bin kişiler sesleri yükselmekteydi Dağılan düşman ordusuna bakarak ganimet toplamaya dalan Müslümanlar, düşmanın toparlanıp şiddetli bir ok yağmuruna başlamasıyla gerisin geri kaçmaya başladı Eline ganimetten bir parça geçiren geri dönüp kaçıyordu Ordunun dağılmaya yüz tutması üzerine ovada bir ses yankılamaya başladı; “Ben nebiyim, yalan yok, Ben Abdulmuttalib’in torunuyum! diye bağıran bu ses, atını mahmuzlayarak düşmanın üzerine atılıyordu Atın hemen yanındaki bir kaç kişiden “Ey Allah’ın kulları! Ey Ashabu’lŞecere, Ey Ashabı Suretu’lBakara! Kaçmayın, geri dönün! sesleri yükseliyordu Bunun üzerine kaçmakta olanlar gerisin geri dönerek kişneyerek şaha kalkan, elindeki çakıl taşlarını ata ata düşmanın üzerine yürüyen bu cesur sesin etrafında kenetlendi Hepsi birden tekrar yekvücut oldular ve son bir hamleyle düşmanı bozguna uğrattılar Doğruluk ve dürüstlük timsali (elemin) olmakla beraber, cesareti ve yiğitliği ile de gerçek bir lider olduğunu gösteren ve orduyu dağılmaktan kurtaran bu atlı Hz Peygamber (sav)’den başkası değildi (Razi, Kurtubi, İbni Kesir, Taberi)
Demek ki onun dikkat çeken özellikleri, kılık kıyafetinde, din otoritesi olmasında, tapınak rahipliğinde, gizemli, sırlı, büyülü, tütsülü tavır ve edalarında değil; dürüstlük abidesi (elemin) karakterinde, benliğini kuşatan yetim yüreğinde, muazzam ahlakında (hulg azim), haksızlıklara tahammülü olmayan karakterinde, adalet özleminde, yalnızlığa bürünüşünde (müdddesir), ağır sorumluluklar hissedişinde (müzzemmil), ufuklara dalarak yaşadığı korku ve titreme (huşu) ile kalabalıklar içinde kendini gösteren atılgan ve cesur kişiliğinde aranmalıdır
Şimdi, böylesi bir kişilik hiç bugünkü “din adamı profiline benziyor mu?
***
Öte yandan dikkatle baktığımızda, Hz Peygamber’in, dini özel bir meslek olmaktan çıkarıp, genele yayarak (umumummi) hava gibi herkesin soluduğu bir hayat kaynağına döndürmek amacında olduğunu görürüz Bunun içindir ki Kur’an onu “ummi nebi olarak tanıtmıştır
Şöyle ki:
Eski dünya dinlerinin (Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusîlik, Manihaizm, Hinduizm, Budizm vs) tekelinde olan tanrı ve din konularını sokaktaki adamın aklına ve vicdanına hitap eder tarza indirmiştir Yani dini muhayyileyi daha rasyonel hale sokmuştur Her tür Haman, Ruhban, Brahman, Şaman vs sultasını tarihe gömmüştür
Örneğin, eski çağlarda göğe merenle çıkıp Tanrı ile konuşma anlamına gelen ve sadece din adamlarına mahsus olan miracı (u’rucmi’rac) “Namaz mu’minin miracıdır diyerek sokaktaki adamın “tek kişilik eylemine indirmiştir “Ruhbanlık yoktur, cihat vardır diyerek din adamlığının köküne kibrit suyu dökmüştür
Tanrı’nın ne din adamlarına ne de krallara yönetme yetkisi vermediğini, hiç birisinin Tanrı’nın oğlu olmadığını ilan etmiş ve krallarla Tanrı arasındaki dinipolitik bağı kesip atmıştır Oysa eski çağlardan beri Tanrı’nın oğlu olma iddiasında olmayan bir kral neredeyse yoktu Japon imparatoru Tanrı’nın oğlu olduğu iddiasından daha 1946 yılında resmen vezgeçmiştir Bu nedenle “Allah birdir Bölünmez bir bütündür Doğurmaz ve doğurulmaz diye başlayan İhlas suresi, Lehep ve Kafirun sureleri gibi son derece siyasipolitik mesajlarla yüklüdür
Yine eski dünya dinlerinde din adamlığı bir meslek olarak icra edilir ve en önemli servet yığma kaynakları arasında yer alırdı Toplum “tapınak etrafında örgütlenmişti ve tapınak görevlileri de din adamlarıydı Vergiler tapınakta toplanır ve din adamlarınca yönetilirdi Tapınağa getirilen mallara “Tanrı malı diye etiket vurulur ve sahipliğini de Tanrı veya onun yeryüzündeki oğlu olduğuna inanılan kral adına din adamları idare ederdi
Eski çağlardaki Sümer, Akkad, Babil, İbrani, Arami, Hitit, Asur, Pers, Mısır, Roma tapınakları bunların örnekleriyle doludur
Din adamları en eski çağlardan beri Şaman, Kâm (Türk), Brahman (Hind), Mog, Mithra (İran), Haman (Mısır), Druid (Britanya), Rişama (Sabiî), Sangha (Tayland), Lama (Tibet), Afkallu (Nebati), Flamen (Roma), Haham (Yahudi), Rahip (Hristıyanlık) vb isimlerle anılırlardı
Bunlardan özellikle MÖ400MS200 yılları arasında bugünkü Suriye’de yaşayan Nebatiler önemlidir Çünkü onlarda Allat, Manotu, Hubalu, Uzza gibi birçok tanrı veya tanrıça ile Afkullu adında din adamları sınıfı ve Tanrı kültleri için Bayta denilen kutsal mekanları vardı Tanrılar genellikle abstrakt denilen dikili taşlar ile sembolize edilirlerdi
Bunlar Müslümanlar için pek yabancı gelmeyecektir
Çünkü bunun benzeri bir düzen Mekke’deki Kabe çevresinde kurulmuştu Nebati tapınak rahiplerinin (Afkallu) yerini Mekke’ye hükmeden 78 tefeci bezirgan almıştı Bu tefeci bezirganların başını da Hz Peygamber’in amcası Ebu Lehep çekiyordu Bu düzene Kur’an “Yeda Ebu Lehep dedi ve ilk inen ayetlerde doğrudan hedef gösterdi: “Kahrolsun Ebu Lehep iktidarı, kahrolsun! (Lehep Suresi: 1)
Eski dünya dinlerinin din adamları gibi, Mekke’ye hükmeden bu tefeci bezirganlar, Kabe’ye getirilen hediye kurbanlık ve malları yönetiyorlardı Aralarında pay ederek üleşiyorlardı Allah’ın evi Kabe’yi eski dünya dinlerinin tapınaklarına çevirmişlerdi Kendileri de din adamlığı rolü üstlenerek böylesi bir menfaat çarkı kurmuşlardı Kur’an, bu hediye ve malların (en’am) iç edilmesine dayalı menfaat çarkını en sert şekliyle eleştirdi En’am suresini okuyun, bunu anlatır
Hz Peygamber’in ilk elden politik hedefi, menfaat tapınağına dönüştürülen Allah’ın evini, işte bu tefeci bezirganların elinden kurtarmak ve asli haline döndürmekti Onun içindir ki bu düzenden nemalananlarca şiddetli tepkiyle karşılaştı ve asla affedilmedi
Bu açıdan bakarsak Hz Peygamber’in çıkışı, kendinden altı asır önceki Hz İsa’nın çıkışına ne kadarda benzer Hz İsa’nın tapınağı basarak “din adamlarına meydan okuyuşu İncil’de şöyle anlatılır:
“Tapınağa bir genç geldi Avluda sığır, koyun ve güvercin satanları, orada oturmuş para bozanları gördü İpten bir kamçı yaparak hepsini koyunlar ve sığırlarla birlikte tapınaktan kovdu Para bozanların paralarını döküp, masalarını devirdi Bir yandan da şöyle bağırıyordu: “Tanrı’nın evini ticarethaneye çevirdiniz, ey engerek soyu! Bu tapınağı yıkın, onu yeniden yapacağım… (Mat 21:1213, Mar11:1517, Luk 19:4546 Yuh21319)
Bu sözlerle sığırlar, koyunlar anlamına gelen En’am suresinde anlatılanlar ne kadar da birbirine benziyor Hz Muhammed de, Kabe’de, amcası Ebu Lehep’in yüzüne buna benzer sözlerle haykırmıştı
Demek ki, başta Hz Muhammed olmak üzere, peygamberlerin ilk elden hedefi, tapınak bezirganı bu din baronlarıdır Çünkü bunlar Allah’ın evini ticarethaneye çevirmekte, para bozmakta, mal yığmakta ve din adına servet biriktirmektedirler
Nitekim tarihe baktığımızda Budha’nın Hind din adamları sınıfı Brahmanlara, Zerdüşt’ün İran din adamları Moglara (Molla?), Musa’nın Mısır din adamları Hamanlara, İsa’nın Yahudi din adamları Hahamlara karşı çıktığını, dahası çoğunun onlar tarafından yargılanarak ölüme mahkum edildiğini görürüz
Bu tesadüf müdür?
Nasıl oluyor da bir peygamberin en azılı düşmanı bir din adamı olabiliyor? Bu ne yaman bir çelişkidir Demek ki kafamızdaki “din adamı imajını ciddi bir şekilde gözden geçirmemiz lazım
***
Kuran’ı eline yeni alan sıradan bir Yahudi veya Hıristiyan vatandaşı, Bakara suresinin 40 ayetinden başlayıp 152 ayetine kadar yoğun ve oldukça sert bir Kitabı Mukaddes (YahudiHıristiyan) geleneği eleştirisi ile karşılaşır Buradaki eleştirileri okuyup da sarsılmaması mümkün değildir
Aslında bu eleştiriler sokaktaki sıradan Yahudi veya Hıristiyan’a değil tümüyle “din adamları (HahamRuhban) sınıfına yönelik eleştirilerdir
Allah’ın ayetlerini az bir paha karşılığı satmaktan Allah adına ayet uydurmaya, halkın parasını din namına karınlarına doldurmaktan kitabı kendi tekellerine almaya kadar ne kadar “din adamı karakteristiği varsa hepsi en sert ifadelerle yerden yere vurulur; “zillet, alçaklık, maymun iştahlılık, haram yiyicilik, nimeti inkâr, zalimlik, nankörlük vs bunlardan sadece bir kaçıdır
Bu nedenle Kuran’ın din adamlarına yönelik eleştirisi, sokaktaki adamın, o dönemde artık birer “Tanrı AŞ veya “mabet bezirgânlığına dönüşmüş “tapınağa yönelik öfkesini yansıtır
Keza Hz Peygamber’e daha ilk günden itibaren sürekli karşı çıkan, kendisi dururken daha 40 yaşına yeni basmış bir yetimin Allah’ın peygamberi seçilmesini içine sindiremeyen, bu nedenle de başta Bedir ve Uhut olmak üzere bütün savaşlarda karşısına çıkan, karşısına çıkanları kışkırtan, yerel düzeyde başarılı olamayınca dönemin küresel gücüne (Bizans) giderek kendi ülkesini işgale davet eden, bunun için de Medine’deki adamlarına karşılama için bir mescid yaptırtan (Mescidi Dırar) kişinin de 70 yaşında bir din adamı (rahip) olan Ebu Amir olduğu unutulmamalıdır O Ebu Amir ki ihtirası onu yakıp bitirmiştir Sonunda ağırlandığı Bizans saraylarında ölüp gitmiştir Demek ki ihtirasların en tehlikelisi ve zararlısı din adamlarında görülenidir Bu diğerlerine hiç benzemez
***
Görülüyor ki Hz Peygamber’in şahsında karşımızda, “hayatın dışında ve fakat üzerinde etkili bir din adamı profili değil; bütün renkliliği ile “bizzat hayatın içinde yaşayan bir peygamber örnekliği vardır
Din adamı mantığı, bir yıldız veya sanatçı mantığı gibidir Hayatın dışına çıkmayı, insani yönlerini mümkün mertebe insanlara göstermemeyi esas alır İnsanlara hep etkileyici görünmek ister Aksi halde gözden düşecektir
Mantık bu olunca örneğin bir din adamı güya giderek ruhanilik kazanacak, azizliğe yükselecek ve hatta tanrılaşacak, gündelik hayatta fazla görünmeyerek “karizması sarsılmayacak, böylece insanların ruhlarına uzaktan nüfuz edecektir
Bu nedenle bütün din adamları veya din adamı özentisi içindeki kişiler kasıntılıdır Alabildiğine kasılarak hem kendilerini hem de karşısındakileri gererler Sıradan birisi gibi görünmeyi kendilerine yediremez, kıyafetleriyle, kisveleriyle, tavır ve edalarıyla toplumdan ayrı olmak isterler Ağızlarını yayarak, ruhani pozlara bürünerek konuşurlar Yanlarında rahat edemezsiniz Bakmanız haram, kalkmanız haram, gülmeniz günah vs gibi hisse kapılırsınız En tabiî halleriyle kendileri olmak yerine, toplumun onlara biçtiği rolü oynarlar Bu rolü oynamazlarsa insanların kendilerini terk edeceği endişesine kapılırlar Yalnızlığa dayanamazlar Çünkü kendilerini her daim ayakta tutacak bir yalnız yürekten aslında yoksundurlar Bu yalnız yüreğin ancak ve sadece, hiçbir yere sığmayıp sadece oraya sığabilen Allah aşk ve sevgisi ile ayakta kalabileceğini, sadece O’nunla güçlüklere göğüs gerebileceklerini bilmezler Çocuklar gibi sevilmek, alkışlanmak, pohpohlanmak isterler Bunun içindir ki insanlar nazarında en şöhretli kişi, aslında insanlar tarafından en çok sevilme ihtiyacı içindeki kişidir
İnsanlar muhayyilelerinde ideal prototipler yaratır ve onlarla deşarj olurlar Kimimize din adamı, kimimize sanatçı, kimimize yıldız, kimimize kahraman rolü vererek Biz de bu sahte rolleri oynamak için kasıldıkça kasılır ve ona mahkum oluruz
Oysa Allah’ı neden göremiyoruz diyen birisine “O’nu görmediğim an yoktur diyenden daha mü’min, selamlamak için önünde secde eden birisine, yakasından tutup kaldırarak “Dik dur ve öyle selam ver, bizim selamlamamız budur diye uyarandan daha asil ve “Ben kuru hurma yiyen bir kadının oğluyum diyenden daha özgür kim olabilir?
Böyle birisi neden “din adamı kisvesine bürünmeye ihtiyaç duysun? (İhsan Eliaçık) Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
 

Similar threads

Hz Muhammed Bugün Yaşasaydı Batılılar Gibi Giyinmezdi 16032007 07:48 Mustafa İSLAMOĞLU Bir Hürriyet yazarının “Hz Peygamber bugün yaşasaydı nasıl giyinirdi? başlıklı yazısından bir okur sayesinde haberdar oldum Yazar, sevgili İhsan Eliaçık'ın “haber10com adlı sitede yayınlanan...
Cevaplar
0
Görüntüleme
70
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, Kâbe'yi tavâf ediyorken; Hangi insan daha kötüdür?diye soruldu; Kötü olanı sorma, iyi olanı sor! Âlimlerin kötüsü insanların en kötüsüdürbuyurdu Çünkü âlimler bilerek günâh işlemektedir Îsâ aleyhisselâm; Kötü din adamları, su yolunu kapayan kaya gibidir Su...
Cevaplar
0
Görüntüleme
164
KÜNYE: Ebu Hafs LAKAP: ElFaruk (ayırt edici) Allah Resulünün sevdalısı Hz Ömer Peygamber sevgisiyle bahtiyar olmuş Hz Faruk Gönlü apaydınlık er, Cennet ehlinin kandili, adalet ve insaf madeni Hz Ömer Adalet çağlayanı Hz Ömer Peygamber nurunu aksettiren iman feneri Hz Ömer Büyük şiddet ve...
Cevaplar
0
Görüntüleme
98
Arkadaşlar bu konu verildimi bilmiyorum ama arama yaptım bulamadım Birşey maalesef hep karıştırılıyo din babında Allah Teala insanları doğru yola yani kendi yoluna çekebilmek için DİN gibi önemli bir olguyu insanlara sunmuştur Bunuda hepinizin malumu peygamberler aracılığı ile yapmakta...
Cevaplar
0
Görüntüleme
53
Peygamber efendimiz (sav) bir kısım sözde din aliminin ahir zamanda Hz Mehdi (as)'a karşı düşmanca tavırlarının olacağını haber vermiştir Buhari'de, Müslim'de, Ebu Davud'da yer alan sahih bir hadiste ahir zamandaki cahil bazı alimlerin durumu şöyle haber verilmektedir: Süveyd bin Gafele...
Cevaplar
0
Görüntüleme
90
858,496Konular
981,672Mesajlar
29,758Kullanıcılar
yurhıgvSon üye
Üst Alt