iltasyazilim
FD Üye
İBADETLER VE ZİKİR
Bütün ibadetlerin özü olan zikir, gerçek ıstılâhî anlamı ile, müstakil bir ibadet olarak Kurânı Kerim'de yer almıştır Zikir dendiğinde asıl akla gelen, belli lafızlarla Allah'ın anılmasıdır Bu mânâda zikir, bir nefis terbiye yolu ve metodudur
Şimdi zikrin bu özel anlamını vurgulayan âyetleri aktaralım:
“Sabah ve akşam Rabb'inin ismini zikret
“Rabbinin adını an, her şeyden kalbini boşaltarak, bütün mevcudiyetinle O'na yönel
“Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah'ı zikirle (yatışır, sakinleşir) tatmin olur
“Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin
“Ey iman edenler! Düşmanla karşılaştığınız vakit sabredin, sabiti kadem olun ve Allah'ı çok zikredin
“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim
“Namazı kılıp, bitirdiğiniz zaman, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde iken Allah'ı zikredin
Ebu Hüreyre'den rivayet edilen bir kudsî hadis: “Kulum beni anıp dudaklarını benim için kıpırdattığı anda, ben onunla beraberim
Abdullah bin Büsr'den gelen bir rivayette; Allah Resulüne adamın biri, “Şer'i hükümler çoğaldı, bana sımsıkı sarılacağım birini söyle dedi Resûlullah (sav), “Dilinden Allah'ın zikrini eksik etme Dilin daima O'nunla yaş olsun buyurdu
“Haccın menasikini ifa edip hac ibadetinizi bitirdiğinizde atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli olarak Allah'ı zikredin âyeti kerimesinde buyrulan zikrin, hac ibadetinden sonra yapılan müstakil bir ibadet olduğu anlaşılmaktadır
Aynı şekilde, “Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerine yatarken Allah'ı zikredin âyeti, namazdan ayrı olarak yapılması istenen zikir ibadetini ifade etmektedir
Yukarıda mealini verdiğimiz Araf Suresi'nin 235 âyetinde geçen, “yüksek olmayan bir sesle tabiri zikrin özel bir tarzı olduğunu ifade etmekte ve yine “sabah ve akşam denilmesi suretiyle bu zikir için günün faziletli saatleri vurgulanmaktadır
Nisa Süresi'nin 103 âyeti kerimesinde, “Namazı kılıp, bitirdiğiniz zaman Allah'ı zikredin buyrulması, zikrin özel olarak, namazdan ayrı yapılmasının da emredildiğine apaçık bir delildir
“Muhakkak ki namaz, insanı her türlü kötülükten men eder, Allah'ı zikir en büyüktür âyetinde de namazla ilgili beyanın hemen ardından Allah'ı zikirden bahsedilmesi, meşrepler tarafından günümüze kadar uygulanan zikir metotları ve zikrî eğitimin Kurânî olduğunu gösteren bir diğer delildir
Asrı Saadet'e baktığımızda Allah Resulü'nün ve ashabının zikir ibadetini özel mânâsıyla en güzel şekilde yaşadığını ve hatta her sahabenin ayrı bir zikir meşrebi olduğunu görüyoruz Peygamber Efendimiz'in Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali'ye, Hz Safiyye, Hz Cüveyriye, Ümmü Hani, Ümmü Süleym, Şeddat Bin Evs gibi ashabın ileri gelenlerine bugünkü tabiriyle ders tarif ettiği, meşreplerine uygun vird verdiği tarihi vesikalarda kayıtlıdır
“Zikrin efdali ve üstünü Lâilâheillallah, duanın efdal ve üstünü Elhamdülillah'tır buyrularak hem ayeti kerimelerde hem de hadisi şeriflerde dikkatler zikre çekilmiştir
Hüzeyfetü'l Yemani der ki: Dilimin çirkin ve acı sözlülüğünden Resûlullah'a şikayet ettim, “Ya Resûlullah, dilim beni yakıyor dedim Resûlullah (sav), “İstiğfardan yararlanılırken sen neredeydin? Ben yüce Allah'a günde yüz kere istiğfar ve tövbe ediyorum buyurdu
Peygamberimiz, “Bir kimse hizbini (virdini veya dersini) veya bir cüzünü okumadan uyur da, onu sabah namazıyla öğle namazı arasında okursa, kendisine onu gece okumuş gibi sevap yazılır buyurmuştur Bu noktada akla, “Zikrin bu kadar önemli olmasının sebebi nedir? diye bir soru gelebilir Bunun cevabını bir hadisi şerif ile verelim: “İman içinizde elbisenin yıprandığı gibi yıpranır Kalplerinizde imanın yenilenmesi için Allah'a dua ediniz
İbni Abbas şöyle buyurmuştur: “Her müminin kalbinde bir şeytan bulunur Mümin zikri ilahî ile meşgul olduğunda şeytan küçülür, zikir ile uğraşmayı unutunca şeytan vesveseye devam eder
Kul Lailahe İllallah dediği zaman, ilahlık iddia eden nefsi, heva ve şehveti red ve inkarı kast eder İşte zikreden kul, Lailahe ifadesindeki nefiy bölümü ile kendisine düşman olanların saltanatına son verir İspat bölümünü ifade eden İllallah kısmı ise, Hakk'ın ve O'nun askerleri olan Kurân'ın, sünnetin, kalbin, ilmin hakimiyetini ortaya koyar Zikir bir nurdur, kalbi kapladığı ve hakimiyeti altına aldığı zaman kalbi de, kalp gözünü de nurlandırır
“İşte senden perdeyi kaldırdık Bugün gözün ne kadar keskindir âyeti bu gerçeğin teyididir Bu noktada artık zikrin maksadı hasıl olmuş, Bezmi Elest'teki ruhî safiyete ulaşılmış olur
Bütün bu deliller zikrin müstakil bir ibadet olduğunu ortaya koymaktadır Bu eser, zikri daha ziyade bu anlamıyla tahlil edecektir Zikrin, bütün ibadetlerin esası olmasının yanında faziletine sınır koyulamayan müstakil bir ibadet olduğu da anlaşılmalıdır
İbadetlerin tamamı Allah'ı hatırlamak, O'na yönelmek ve O'nu bilmek içindir Öyleyse ibadetlerden asıl maksat Allah'ı zikirdir Bütün ibadetlerde öz, esas Allah'a yönelmek, Allah'ı hatırlamak, O'nu zikretmek olduğuna göre, ibadetlerin ruhu, özü de zikirdir
Bütün ibadetlerin özü olan zikir, gerçek ıstılâhî anlamı ile, müstakil bir ibadet olarak Kurânı Kerim'de yer almıştır Zikir dendiğinde asıl akla gelen, belli lafızlarla Allah'ın anılmasıdır Bu mânâda zikir, bir nefis terbiye yolu ve metodudur
Şimdi zikrin bu özel anlamını vurgulayan âyetleri aktaralım:
“Sabah ve akşam Rabb'inin ismini zikret
“Rabbinin adını an, her şeyden kalbini boşaltarak, bütün mevcudiyetinle O'na yönel
“Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah'ı zikirle (yatışır, sakinleşir) tatmin olur
“Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin
“Ey iman edenler! Düşmanla karşılaştığınız vakit sabredin, sabiti kadem olun ve Allah'ı çok zikredin
“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim
“Namazı kılıp, bitirdiğiniz zaman, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde iken Allah'ı zikredin
Ebu Hüreyre'den rivayet edilen bir kudsî hadis: “Kulum beni anıp dudaklarını benim için kıpırdattığı anda, ben onunla beraberim
Abdullah bin Büsr'den gelen bir rivayette; Allah Resulüne adamın biri, “Şer'i hükümler çoğaldı, bana sımsıkı sarılacağım birini söyle dedi Resûlullah (sav), “Dilinden Allah'ın zikrini eksik etme Dilin daima O'nunla yaş olsun buyurdu
“Haccın menasikini ifa edip hac ibadetinizi bitirdiğinizde atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli olarak Allah'ı zikredin âyeti kerimesinde buyrulan zikrin, hac ibadetinden sonra yapılan müstakil bir ibadet olduğu anlaşılmaktadır
Aynı şekilde, “Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerine yatarken Allah'ı zikredin âyeti, namazdan ayrı olarak yapılması istenen zikir ibadetini ifade etmektedir
Yukarıda mealini verdiğimiz Araf Suresi'nin 235 âyetinde geçen, “yüksek olmayan bir sesle tabiri zikrin özel bir tarzı olduğunu ifade etmekte ve yine “sabah ve akşam denilmesi suretiyle bu zikir için günün faziletli saatleri vurgulanmaktadır
Nisa Süresi'nin 103 âyeti kerimesinde, “Namazı kılıp, bitirdiğiniz zaman Allah'ı zikredin buyrulması, zikrin özel olarak, namazdan ayrı yapılmasının da emredildiğine apaçık bir delildir
“Muhakkak ki namaz, insanı her türlü kötülükten men eder, Allah'ı zikir en büyüktür âyetinde de namazla ilgili beyanın hemen ardından Allah'ı zikirden bahsedilmesi, meşrepler tarafından günümüze kadar uygulanan zikir metotları ve zikrî eğitimin Kurânî olduğunu gösteren bir diğer delildir
Asrı Saadet'e baktığımızda Allah Resulü'nün ve ashabının zikir ibadetini özel mânâsıyla en güzel şekilde yaşadığını ve hatta her sahabenin ayrı bir zikir meşrebi olduğunu görüyoruz Peygamber Efendimiz'in Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali'ye, Hz Safiyye, Hz Cüveyriye, Ümmü Hani, Ümmü Süleym, Şeddat Bin Evs gibi ashabın ileri gelenlerine bugünkü tabiriyle ders tarif ettiği, meşreplerine uygun vird verdiği tarihi vesikalarda kayıtlıdır
“Zikrin efdali ve üstünü Lâilâheillallah, duanın efdal ve üstünü Elhamdülillah'tır buyrularak hem ayeti kerimelerde hem de hadisi şeriflerde dikkatler zikre çekilmiştir
Hüzeyfetü'l Yemani der ki: Dilimin çirkin ve acı sözlülüğünden Resûlullah'a şikayet ettim, “Ya Resûlullah, dilim beni yakıyor dedim Resûlullah (sav), “İstiğfardan yararlanılırken sen neredeydin? Ben yüce Allah'a günde yüz kere istiğfar ve tövbe ediyorum buyurdu
Peygamberimiz, “Bir kimse hizbini (virdini veya dersini) veya bir cüzünü okumadan uyur da, onu sabah namazıyla öğle namazı arasında okursa, kendisine onu gece okumuş gibi sevap yazılır buyurmuştur Bu noktada akla, “Zikrin bu kadar önemli olmasının sebebi nedir? diye bir soru gelebilir Bunun cevabını bir hadisi şerif ile verelim: “İman içinizde elbisenin yıprandığı gibi yıpranır Kalplerinizde imanın yenilenmesi için Allah'a dua ediniz
İbni Abbas şöyle buyurmuştur: “Her müminin kalbinde bir şeytan bulunur Mümin zikri ilahî ile meşgul olduğunda şeytan küçülür, zikir ile uğraşmayı unutunca şeytan vesveseye devam eder
Kul Lailahe İllallah dediği zaman, ilahlık iddia eden nefsi, heva ve şehveti red ve inkarı kast eder İşte zikreden kul, Lailahe ifadesindeki nefiy bölümü ile kendisine düşman olanların saltanatına son verir İspat bölümünü ifade eden İllallah kısmı ise, Hakk'ın ve O'nun askerleri olan Kurân'ın, sünnetin, kalbin, ilmin hakimiyetini ortaya koyar Zikir bir nurdur, kalbi kapladığı ve hakimiyeti altına aldığı zaman kalbi de, kalp gözünü de nurlandırır
“İşte senden perdeyi kaldırdık Bugün gözün ne kadar keskindir âyeti bu gerçeğin teyididir Bu noktada artık zikrin maksadı hasıl olmuş, Bezmi Elest'teki ruhî safiyete ulaşılmış olur
Bütün bu deliller zikrin müstakil bir ibadet olduğunu ortaya koymaktadır Bu eser, zikri daha ziyade bu anlamıyla tahlil edecektir Zikrin, bütün ibadetlerin esası olmasının yanında faziletine sınır koyulamayan müstakil bir ibadet olduğu da anlaşılmalıdır
İbadetlerin tamamı Allah'ı hatırlamak, O'na yönelmek ve O'nu bilmek içindir Öyleyse ibadetlerden asıl maksat Allah'ı zikirdir Bütün ibadetlerde öz, esas Allah'a yönelmek, Allah'ı hatırlamak, O'nu zikretmek olduğuna göre, ibadetlerin ruhu, özü de zikirdir