iltasyazilim
FD Üye
İBNÜ'N NEFİS
(1210 1288)
Tam adı İbnü’nNefis Alaaddin Ebu’lA’lâ Ali ibn Ebi’lHazm elKureşî edDımeşkîdir 121088 yılları arasında yaşamıştır Şam’da dünyaya gelen İbnü’nNefîs, Nureddin Zengi tarafından 12 yüzyılda kurulan hastanede (elBimaristan enNuri) tıp ilmini öğrendi İlk hocası Abdurrahim ibn Ali elDahvar’ın yanında tıp eğitimini tamamladı ve Kahire’ye yerleşti Nâsırî Hastanesinde vazife yaptı ve birçok talebe yetiştirdi Talebeleri içinde en meşhur olanı, cerrahlıkla ilgili bir eser yazan İbnü’ lKuff tur İbnü’nNefîs, fâkih olarak Kahire Mansuriye Medresesi’nde ders vermiş, ayrıca gramer, mantık ve felsefe ile de meşgul olmuştur İbnü’nNefîs’in eserleri arasında en çok tanınanı Mu’cez olup İbnü’sSina’nın Kanun’unun bir çeşit özetidir En büyük keşfi ise akciğer dolaşımını bulmasıdır
İLMÎ HAYATI
Kendi devrinde tıp ilminin önderi olan İbnü’nNefîs, daha çok insan organizması üzerinde etkili olan faktörleri araştırdı Tıbbî tedaviden çok, hastalıkların ana sebepleri üzerinde durdu Diyebiliriz ki o, tıpta hastalıkların sebepleri üzerinde ilmî çalışmalar yapan ve eserler veren ilk âlimdir Ortopedi ilminin de ilk kurucularındandır Hekimlikte bir zirve olan İbnü’nNefîs, ‘Mısır Hekimlerinin Başkanı’ unvanını taşımıştır
İbnü’nNefîs sadık bir gözlemci, peşin hüküm taşımayan, müstakil fikirli bir yorumcu idi Gözlem ve deneye çok önem verirdi Gerçeğe ulaşmak için mutlaka meselenin temeline inerdi Yazmadan önce tekrar tekrar deney yapardı Şu sözleri, ona hâkim olan hareket tarzını gayet açık belirtir: “Organın yaptığı vazifeleri izah için, eski nazariyelerden etkilenmeden tekrar itinalı bir müşahede ve doğru bir araştırmaya dayanmalıyız
İbnü’nNefîs, Galen ile İbnü’sSina’nın bütün fikirlerini ezbere bilirdi Çoğu meslektaşının aksine Galen’in metodunu kabul etmez, zayıf noktalarını ortaya koyardı Buna mukabil, İbnü’sSina’yı çok takdir ederdi Kanun en fazla meşgul olduğu eserdi ve onu hemen hemen ezbere bilirdi
Tıbbî eserlerini kaleme aldığı sırada kendisini görenler, âdeta çağlayan bir sel halinde, başka bir kitaba başvurmaya lüzum görmeden yazdığını bildirirler Bir gün Kahire’nin 1200 hamamından birinde yıkanırken aniden kağıt, kalem ve mürekkep ister ve nabız hakkında bir risale yazmaya başlar Risalesini bitirince, tekrar kurnaya geri dönerek yıkanmasına devam eder
Yazdığı eserlere o kadar güvenirdi ki: “Eserlerimin benden sonra asırlarca yaşayacaklarını bilmeseydim, onları yazmazdım der, ancak ihtiyatı da elden bırakmaz ve “Bir eser yazma iddiasında bulunanlar, gereken mesuliyeti de yüklenmelidirler demekten çekinmezdi
Meşhur müellif Max Mayerhof: “İbnü’nNefîs’in değeri, kitapları bütün Orta Çağ boyunca en temel eserler kabul edilen Galen’in ve İbnü’sSina’nın bazı düşüncelerine, yanlış fikirlerine karşı yalnız başına mücadele etme cesaretini göstermiş olmasındadır der ve “Kısacası, o büyük bir otorite idi ve birçok mükemmel adam onun hakkında “o, ikinci İbnü’sSina idi demektedirler diye ilave eder
ESERLERİ
Mu’cez gibi asırlarca üzerine pek çok şerh, haşiye, ta’lik yazılan eserler verdiği gibi, Hz Muhammed’in (sav) hayatı ve Hadîs usûlü üzerine kitaplar da yazmıştır Başlıca eserleri şunlardır:
Kitab eşŞamii fi’tTıb: En büyük eseridir 300 cüz olarak yazmayı tasarladığı eseri bitiremeden vefat etti 80 cüzü hâlâ Kahire’deki Bimaristan elMansuri’de bulunmaktadır İçinde o zamana kadar tıp ilmine ait ne kadar bilgi varsa hepsini kaydetmiştir
Kitab elMühezzeb fi’lKahl: Göz hastalıktan hakkında değerli bir eserdir Bir nüshası Vatikan Kütüphanesinde bulunmaktadır
Kitab elMuhtar fi’lAğdiya: Gıdalar hakkındadır Berlin Kütüphanesinde bulunmaktadır
Mu’cez elKanun: En çok tanınan eseridir İbnü’sSina’nın meşhur eseri Kanun’un bir çeşit özetidir (fizyoloji ve anatomi hariç) Eserin asılları Paris, Oxford ve Münih Kütüphanelerinde bulunmaktadır Birçok dile tercüme edilmiştir Esere birçok şerh, haşiye ve ta’lik yazılmıştır Mu’cez ilk defa 1828’de Kalküta’da basılmıştır Türkçe’ye tercümesi ilk defa Muslihiddin Sürûrî ve sonra Kanunî devrinde Edime Darüşşifası baştabibi olan Ahmed İbn Kemal tarafından yapılmıştır
Şerhi Teşrih elKanun: Kanun’un anatomi bölümlerinin açıklamasıdır Gerçi Kanun’da insan anatomisine dair özel bir bölüm yoktur ama, konuların içinde yer yer anatomiden bahsedilmiştir İbnü’nNefis anatomiye dair bu kısımlan izah ederek ortaya 300 sayfalık bir kitap çıkarmıştır Ayrıca bu eserinde kendisinden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan patolojik anatominin de temellerini atmıştır Şu paragraf bunu açıklamaktadır: “ İshalden veya kan kaybından ölen kimselerde damarı bulmak güçleşir Buna karşılık boğulmak suretiyle öğlenlerde damarları bulmak kolaylaşıyor Bu Arapça yazma eserin en önemli tarafı, İbnü’nNefîs’in, Galen ve İbnü’sSina’nın aksine, akciğer dolaşımının (küçük dolaşım) mevcut olduğunu belirtmesidir
İbnü’nNefîs’in ayrıca ikisi Hipokrat’ın, biri Huneyn İbn İshak’ın eserlerine olmak üzere başka tıbbî şerhleri ve Peygamberimiz’in (sav) hayatını anlatan erRisale elKâmiliye fi’sSîret enNebeviyye, hadîs ilminin prensiplerini anlatan Muhtasar fî İlmı Usûl elHadîs gibi tıp harici eserleri vardır
İBNÜ’N NEFİSİN KAN DOLAŞIMI TEORİSİ
Hipokrat, kan dolaşımından karaciğeri sorumlu tutmuş ve kalbi bir damar genişlemesi gibi kabul etmiştir Aristo, damarların hava ile dolu olduğunu kabul ediyordu Galen ise, kanın sağ kalpten sol kalbe ara bölmedeki geçitler aracılığı ile geçtiğini öne sürmüştür İbnü’sSina da bu görüşü kabullenmiştir
İbnü’nNefîs’in kan dolaşımı ile ilgili görüşleri ise şu şekilde özetlenebilir:
1‘Kalp, ancak ve ancak kendi bünyesi içinden geçen damarlar aracılığı ile beslenir’ diyen İbnü’nNefîs, böylece koroner dolaşımı ilk bulan ilim adamı olmuştur
2Kan, akciğerleri beslemek için değil, temiz hava götürmek için yayılır (Daha sonra W Harvey de bunun üzerinde önemle durmuştur)
3Akciğere giden damarla, akciğerden dönen damar arasında, dolaşımı tamamlayan bağlantılar mevcuttur (Üç yüz sene sonra Colombo bunu ilk defa kendisinin bulduğunu iddia etmiştir)
4Akciğer toplardamarı, önceden zannedildiği gibi, hava veya is ile değil, kan ile doludur
5Akciğer atardamarının duvarı, akciğer toplardamarının duvarından daha kalındır (Bu keşif yakın zamana kadar Michael Servetus’a dayandırılıyordu)
6Kalp odacıkları arasındaki bölmede geçit yoktur Kan, dolaşımını kalpte tamamlar: “Kanın sol boşluğa geçmesi akciğerler yolu ile olmakladır Sağ boşluktan akciğerlere gelen kan, burada ısınmakta ve hava ile karıştıktan sonra, akciğer toplardamarı yolu ile sol boşluğa geçmektedir diyen İbnü’nNefîs, böylece akciğer dolaşımını ilk keşfeden ilim adamı olmuştur
KÜÇÜK KAN DOLAŞIMININ İBNÜ’N NEFİS TARAFINDAN BULUNDUĞUNUN ORTAYA ÇIKARILMASI
1553’te İspanyalı Michael Servetus’un bir dolaşım nazariyesinden bahsedip buna ‘küçük kan dolaşımı’ veya ‘akciğer dolaşımı’ adını vermesinden ve onu takiben İtalyalı Colombo ve Cesalpino’nun Galen’in başarısız modelinden yaptıkları bazı düzeltmelerden sonra 1616 yılında William Harvey, Galen nazariyesinin hatalarını tamamen gösterdi ve yeni bir akciğer dolaşım teorisi ortaya koydu Günümüzde geçerli akciğer dolaşım sistemi modelinin ilk defa W Harvey tarafından keşfedildiği bilgisi, 1924 yılına kadar değişmeden kaldı
1924 yılında Freiburg Tıp Fakültesinde ilim tarihinin çehresini değiştirecek bir hâdise oldu Muhyiddin Tantavi adlı Mısırlı genç bir Müslüman, Almanca bir doktora tezi hazırladı Bu genç doktorun tezi, bazı Alman profesörlerin dikkatini çekti Çünkü, tezde, ilk defa, küçük kan dolaşımının İbnü’nNefîs adında bir Müslüman ilim adamı tarafından bulunduğundan bahsediliyordu Profesörler buna bir türlü inanamıyorlardı Onlara göre bu mümkün değildi Bunun üzerine tezin bir kopyası, o sıralarda Kahire’de bulunan Alman doktor Mayerhof’a gönderildi Dr Mayerhof, Tantavi’yi doğrulamakla kalmayıp daha sonra yazdığı makalede bunları açıkladı Evet, akciğer dolaşımını ilk bulan İbnü’nNefîs’ti 1553’te Servetus, 1559’da Colombo, 1628’de Harvey kan dolaşımı hakkında tek söz etmeden asırlar önce İbnü’nNefîs akciğer dolaşımını keşfetmişti
Bugün M Servetus’un Îbnü’nNefîs’ten haberdâr ve Colombo’nun, Servetus’un kitabından bilgi sahibi olduğu, hattâ Îbnü’nNefîs’in kitaplarının tercümesi ile uğraşan bir kişi ile temas ettiği anlaşılmaktadır Colombo kalp dolaşımı konusunda önemli katkıları olan bir araştırıcıdır İtalyan anatomi okulunun diğer meşhur hocaları Fallopius ve Fabricius da Padua’da çalışmışlar ve bunlardan sonuncusu tıp eğitimini İtalya’daki Padua Üniversitesi’nde yapan W Harvey’in en çok istifade ettiği kişi olmuştur Bu üniversitede Kuzey Afrika Müslümanlarının tesirinin fazla olduğu da bilinmektedir
İbnü’sSina, tıp başta olmak üzere 29 ayrı konudaki keşifleriyle Avrupalı ilim adamlarına öncülük yapmış, Zehravî, cerrahlığı bağımsız bir ilim haline getirmiş 200 kadar ameliyat aletinin resimlerini çizmiş; Razi çiçek ve kızamık hastalıklarını keşfetmiş ve bu konuda ilk eser veren ilim adamı olmuştur Akşemseddin mikrobu keşfetmiş: İbnü’rRüşd retina tabakasının fonksiyonundan ilk bahseden kişi olmuş; Ali İbn Abbas çağımızın modern ameliyatlarına uygun bir tarzda kanser ameliyatı yapmış, İbn Cezzar cüzamın sebep ve tedavilerini göstermiştir
Dr Sigrid Hunke’nin şu sözleri zikredilmeye değer:
“Tantavi’nin bu buluşu gösterdi ki, İslâm âlimleri teorilere uygunluk derecelerine ve önce vukua gelip gelmediklerine bakmadan, kritik deneme, titiz gözlem ve peşin hükümsüz araştırmaya gayret gösterme hususunda Orta Çağdaki Hristiyan meslektaşlarına göre daha azimli ve daha kararlıydılar
Arthur Pellegrin’in şu sözleri ile bahsimize son verelim:
“Bütün Orta Çağ boyunca Müslümanlar bilhassa tıp sahasında inkârına imkân olmayan bir üstünlük göstermişlerdir Hakikî ilim adamları olan Müslüman hekimler hastalıkların kaynağı ile seyrini, klinik gözlemler ve belki de otopsilerle derinden derine tetkik etmişlerdi
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
(1210 1288)
Tam adı İbnü’nNefis Alaaddin Ebu’lA’lâ Ali ibn Ebi’lHazm elKureşî edDımeşkîdir 121088 yılları arasında yaşamıştır Şam’da dünyaya gelen İbnü’nNefîs, Nureddin Zengi tarafından 12 yüzyılda kurulan hastanede (elBimaristan enNuri) tıp ilmini öğrendi İlk hocası Abdurrahim ibn Ali elDahvar’ın yanında tıp eğitimini tamamladı ve Kahire’ye yerleşti Nâsırî Hastanesinde vazife yaptı ve birçok talebe yetiştirdi Talebeleri içinde en meşhur olanı, cerrahlıkla ilgili bir eser yazan İbnü’ lKuff tur İbnü’nNefîs, fâkih olarak Kahire Mansuriye Medresesi’nde ders vermiş, ayrıca gramer, mantık ve felsefe ile de meşgul olmuştur İbnü’nNefîs’in eserleri arasında en çok tanınanı Mu’cez olup İbnü’sSina’nın Kanun’unun bir çeşit özetidir En büyük keşfi ise akciğer dolaşımını bulmasıdır
İLMÎ HAYATI
Kendi devrinde tıp ilminin önderi olan İbnü’nNefîs, daha çok insan organizması üzerinde etkili olan faktörleri araştırdı Tıbbî tedaviden çok, hastalıkların ana sebepleri üzerinde durdu Diyebiliriz ki o, tıpta hastalıkların sebepleri üzerinde ilmî çalışmalar yapan ve eserler veren ilk âlimdir Ortopedi ilminin de ilk kurucularındandır Hekimlikte bir zirve olan İbnü’nNefîs, ‘Mısır Hekimlerinin Başkanı’ unvanını taşımıştır
İbnü’nNefîs sadık bir gözlemci, peşin hüküm taşımayan, müstakil fikirli bir yorumcu idi Gözlem ve deneye çok önem verirdi Gerçeğe ulaşmak için mutlaka meselenin temeline inerdi Yazmadan önce tekrar tekrar deney yapardı Şu sözleri, ona hâkim olan hareket tarzını gayet açık belirtir: “Organın yaptığı vazifeleri izah için, eski nazariyelerden etkilenmeden tekrar itinalı bir müşahede ve doğru bir araştırmaya dayanmalıyız
İbnü’nNefîs, Galen ile İbnü’sSina’nın bütün fikirlerini ezbere bilirdi Çoğu meslektaşının aksine Galen’in metodunu kabul etmez, zayıf noktalarını ortaya koyardı Buna mukabil, İbnü’sSina’yı çok takdir ederdi Kanun en fazla meşgul olduğu eserdi ve onu hemen hemen ezbere bilirdi
Tıbbî eserlerini kaleme aldığı sırada kendisini görenler, âdeta çağlayan bir sel halinde, başka bir kitaba başvurmaya lüzum görmeden yazdığını bildirirler Bir gün Kahire’nin 1200 hamamından birinde yıkanırken aniden kağıt, kalem ve mürekkep ister ve nabız hakkında bir risale yazmaya başlar Risalesini bitirince, tekrar kurnaya geri dönerek yıkanmasına devam eder
Yazdığı eserlere o kadar güvenirdi ki: “Eserlerimin benden sonra asırlarca yaşayacaklarını bilmeseydim, onları yazmazdım der, ancak ihtiyatı da elden bırakmaz ve “Bir eser yazma iddiasında bulunanlar, gereken mesuliyeti de yüklenmelidirler demekten çekinmezdi
Meşhur müellif Max Mayerhof: “İbnü’nNefîs’in değeri, kitapları bütün Orta Çağ boyunca en temel eserler kabul edilen Galen’in ve İbnü’sSina’nın bazı düşüncelerine, yanlış fikirlerine karşı yalnız başına mücadele etme cesaretini göstermiş olmasındadır der ve “Kısacası, o büyük bir otorite idi ve birçok mükemmel adam onun hakkında “o, ikinci İbnü’sSina idi demektedirler diye ilave eder
ESERLERİ
Mu’cez gibi asırlarca üzerine pek çok şerh, haşiye, ta’lik yazılan eserler verdiği gibi, Hz Muhammed’in (sav) hayatı ve Hadîs usûlü üzerine kitaplar da yazmıştır Başlıca eserleri şunlardır:
Kitab eşŞamii fi’tTıb: En büyük eseridir 300 cüz olarak yazmayı tasarladığı eseri bitiremeden vefat etti 80 cüzü hâlâ Kahire’deki Bimaristan elMansuri’de bulunmaktadır İçinde o zamana kadar tıp ilmine ait ne kadar bilgi varsa hepsini kaydetmiştir
Kitab elMühezzeb fi’lKahl: Göz hastalıktan hakkında değerli bir eserdir Bir nüshası Vatikan Kütüphanesinde bulunmaktadır
Kitab elMuhtar fi’lAğdiya: Gıdalar hakkındadır Berlin Kütüphanesinde bulunmaktadır
Mu’cez elKanun: En çok tanınan eseridir İbnü’sSina’nın meşhur eseri Kanun’un bir çeşit özetidir (fizyoloji ve anatomi hariç) Eserin asılları Paris, Oxford ve Münih Kütüphanelerinde bulunmaktadır Birçok dile tercüme edilmiştir Esere birçok şerh, haşiye ve ta’lik yazılmıştır Mu’cez ilk defa 1828’de Kalküta’da basılmıştır Türkçe’ye tercümesi ilk defa Muslihiddin Sürûrî ve sonra Kanunî devrinde Edime Darüşşifası baştabibi olan Ahmed İbn Kemal tarafından yapılmıştır
Şerhi Teşrih elKanun: Kanun’un anatomi bölümlerinin açıklamasıdır Gerçi Kanun’da insan anatomisine dair özel bir bölüm yoktur ama, konuların içinde yer yer anatomiden bahsedilmiştir İbnü’nNefis anatomiye dair bu kısımlan izah ederek ortaya 300 sayfalık bir kitap çıkarmıştır Ayrıca bu eserinde kendisinden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan patolojik anatominin de temellerini atmıştır Şu paragraf bunu açıklamaktadır: “ İshalden veya kan kaybından ölen kimselerde damarı bulmak güçleşir Buna karşılık boğulmak suretiyle öğlenlerde damarları bulmak kolaylaşıyor Bu Arapça yazma eserin en önemli tarafı, İbnü’nNefîs’in, Galen ve İbnü’sSina’nın aksine, akciğer dolaşımının (küçük dolaşım) mevcut olduğunu belirtmesidir
İbnü’nNefîs’in ayrıca ikisi Hipokrat’ın, biri Huneyn İbn İshak’ın eserlerine olmak üzere başka tıbbî şerhleri ve Peygamberimiz’in (sav) hayatını anlatan erRisale elKâmiliye fi’sSîret enNebeviyye, hadîs ilminin prensiplerini anlatan Muhtasar fî İlmı Usûl elHadîs gibi tıp harici eserleri vardır
İBNÜ’N NEFİSİN KAN DOLAŞIMI TEORİSİ
Hipokrat, kan dolaşımından karaciğeri sorumlu tutmuş ve kalbi bir damar genişlemesi gibi kabul etmiştir Aristo, damarların hava ile dolu olduğunu kabul ediyordu Galen ise, kanın sağ kalpten sol kalbe ara bölmedeki geçitler aracılığı ile geçtiğini öne sürmüştür İbnü’sSina da bu görüşü kabullenmiştir
İbnü’nNefîs’in kan dolaşımı ile ilgili görüşleri ise şu şekilde özetlenebilir:
1‘Kalp, ancak ve ancak kendi bünyesi içinden geçen damarlar aracılığı ile beslenir’ diyen İbnü’nNefîs, böylece koroner dolaşımı ilk bulan ilim adamı olmuştur
2Kan, akciğerleri beslemek için değil, temiz hava götürmek için yayılır (Daha sonra W Harvey de bunun üzerinde önemle durmuştur)
3Akciğere giden damarla, akciğerden dönen damar arasında, dolaşımı tamamlayan bağlantılar mevcuttur (Üç yüz sene sonra Colombo bunu ilk defa kendisinin bulduğunu iddia etmiştir)
4Akciğer toplardamarı, önceden zannedildiği gibi, hava veya is ile değil, kan ile doludur
5Akciğer atardamarının duvarı, akciğer toplardamarının duvarından daha kalındır (Bu keşif yakın zamana kadar Michael Servetus’a dayandırılıyordu)
6Kalp odacıkları arasındaki bölmede geçit yoktur Kan, dolaşımını kalpte tamamlar: “Kanın sol boşluğa geçmesi akciğerler yolu ile olmakladır Sağ boşluktan akciğerlere gelen kan, burada ısınmakta ve hava ile karıştıktan sonra, akciğer toplardamarı yolu ile sol boşluğa geçmektedir diyen İbnü’nNefîs, böylece akciğer dolaşımını ilk keşfeden ilim adamı olmuştur
KÜÇÜK KAN DOLAŞIMININ İBNÜ’N NEFİS TARAFINDAN BULUNDUĞUNUN ORTAYA ÇIKARILMASI
1553’te İspanyalı Michael Servetus’un bir dolaşım nazariyesinden bahsedip buna ‘küçük kan dolaşımı’ veya ‘akciğer dolaşımı’ adını vermesinden ve onu takiben İtalyalı Colombo ve Cesalpino’nun Galen’in başarısız modelinden yaptıkları bazı düzeltmelerden sonra 1616 yılında William Harvey, Galen nazariyesinin hatalarını tamamen gösterdi ve yeni bir akciğer dolaşım teorisi ortaya koydu Günümüzde geçerli akciğer dolaşım sistemi modelinin ilk defa W Harvey tarafından keşfedildiği bilgisi, 1924 yılına kadar değişmeden kaldı
1924 yılında Freiburg Tıp Fakültesinde ilim tarihinin çehresini değiştirecek bir hâdise oldu Muhyiddin Tantavi adlı Mısırlı genç bir Müslüman, Almanca bir doktora tezi hazırladı Bu genç doktorun tezi, bazı Alman profesörlerin dikkatini çekti Çünkü, tezde, ilk defa, küçük kan dolaşımının İbnü’nNefîs adında bir Müslüman ilim adamı tarafından bulunduğundan bahsediliyordu Profesörler buna bir türlü inanamıyorlardı Onlara göre bu mümkün değildi Bunun üzerine tezin bir kopyası, o sıralarda Kahire’de bulunan Alman doktor Mayerhof’a gönderildi Dr Mayerhof, Tantavi’yi doğrulamakla kalmayıp daha sonra yazdığı makalede bunları açıkladı Evet, akciğer dolaşımını ilk bulan İbnü’nNefîs’ti 1553’te Servetus, 1559’da Colombo, 1628’de Harvey kan dolaşımı hakkında tek söz etmeden asırlar önce İbnü’nNefîs akciğer dolaşımını keşfetmişti
Bugün M Servetus’un Îbnü’nNefîs’ten haberdâr ve Colombo’nun, Servetus’un kitabından bilgi sahibi olduğu, hattâ Îbnü’nNefîs’in kitaplarının tercümesi ile uğraşan bir kişi ile temas ettiği anlaşılmaktadır Colombo kalp dolaşımı konusunda önemli katkıları olan bir araştırıcıdır İtalyan anatomi okulunun diğer meşhur hocaları Fallopius ve Fabricius da Padua’da çalışmışlar ve bunlardan sonuncusu tıp eğitimini İtalya’daki Padua Üniversitesi’nde yapan W Harvey’in en çok istifade ettiği kişi olmuştur Bu üniversitede Kuzey Afrika Müslümanlarının tesirinin fazla olduğu da bilinmektedir
İbnü’sSina, tıp başta olmak üzere 29 ayrı konudaki keşifleriyle Avrupalı ilim adamlarına öncülük yapmış, Zehravî, cerrahlığı bağımsız bir ilim haline getirmiş 200 kadar ameliyat aletinin resimlerini çizmiş; Razi çiçek ve kızamık hastalıklarını keşfetmiş ve bu konuda ilk eser veren ilim adamı olmuştur Akşemseddin mikrobu keşfetmiş: İbnü’rRüşd retina tabakasının fonksiyonundan ilk bahseden kişi olmuş; Ali İbn Abbas çağımızın modern ameliyatlarına uygun bir tarzda kanser ameliyatı yapmış, İbn Cezzar cüzamın sebep ve tedavilerini göstermiştir
Dr Sigrid Hunke’nin şu sözleri zikredilmeye değer:
“Tantavi’nin bu buluşu gösterdi ki, İslâm âlimleri teorilere uygunluk derecelerine ve önce vukua gelip gelmediklerine bakmadan, kritik deneme, titiz gözlem ve peşin hükümsüz araştırmaya gayret gösterme hususunda Orta Çağdaki Hristiyan meslektaşlarına göre daha azimli ve daha kararlıydılar
Arthur Pellegrin’in şu sözleri ile bahsimize son verelim:
“Bütün Orta Çağ boyunca Müslümanlar bilhassa tıp sahasında inkârına imkân olmayan bir üstünlük göstermişlerdir Hakikî ilim adamları olan Müslüman hekimler hastalıkların kaynağı ile seyrini, klinik gözlemler ve belki de otopsilerle derinden derine tetkik etmişlerdi
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız