iltasyazilim
FD Üye
İbretlik Hatıralar (3) Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız Osman Şimşek, herkulorg 05112007 Aziz Dostlar,
Varsın esbabperest kimseler her hadiseyi sebeplere bağlasınlar ve her müşkili maddi sebeplerle halledeceklerini sansınlar! Bize gösterilen yol ve bizden istenen vazife; sürekli Müsebbibü'lEsbab'a yönelmek, hususiyle geceleri O'na yakarışla aydınlatmak ve böylece onulmaz gibi görünen ferdî, içtimaî, hatta kürevî dertlerimize dermanı O'nun dergahında aramaktır
Hem nefsimizle alakalı hastalıklarımızın şifası hem de içinde yaşadığımız toplumla ilgili problemlerin çaresi samimi bir gönülle O'na teveccüh etmekten geçmektedir
Izdırap şahsî ise insanın tek başına Rabbim!demesi inşiraha kavuşması için yeterli olabilir; fakat, sancıyı bütün toplum çekiyorsa, hüzün koca bir milletin hüznüyse, keder bütün ümmeti ağlatıyorsa ve topyekün insanlık iç içe elemlerle inliyorsa, işte o zaman küllî bir tevbe, küllî bir teveccüh ve küllî bir yakarış lazımdır
Sel, yangın, deprem ya da bugün belki de hepsini değişik şekillerde içinde barındıran terör belalarına karşı en büyük kalkan da yine sebepleri yerine getirmekle beraber bir kere daha tek yürek olup O'na dönmektir
İşte şu son günlerde bizim iklimimizde sohbetler hep bu mihver üzere cereyan ediyor Dolayısıyla, bu hafta size Muhterem Hocamızı dinlerken not aldığım iki hatıra, bir küçük hikaye ve iki ayetten çıkarılan enfes iki nükte ile küllî teveccühkonusunda bazı hususları aktarmaya çalışacağım:
Allah'ın Havl ve Kuvveti
1952 senesinde Pasinler zelzelesiyle pek çok köy yerle bir olmuştu Alvar'da ve bizim köyde de bazı yerler yıkılmıştı Sarsıntıların hâlâ devam etmekte olduğu bir esnada Alvarlı Efe Hazretleri'nin oğlu Seyfeddin Efendi çoluk çocuk herkesi arkasına topladı Kış mevsimindeydi, her taraf kardı; bugünkü gibi hatırlıyorum, kara bataçıka ilerliyorduk Kendisi en önde yürüyor ve arkasındakilere dua ettiriyordu Sübhânallahi velhamdulillahi velâ ilâhe illallahu vallahu ekber, velâ havle velâ kuvvete illa billahil aliyyilazimdedirtiyordu Hazret bu dua sayesinde deprem ve sel gibi afetlerin def' olacağına itimat ediyordu Zira, Hazreti Yunus bin Metta'nın kavminin ilahi azap gelip kapıya dayandığı bir anda hep beraber bu duayı okumaları vesilesiyle kurtulduklarına inanıyordu
Yunus Aleyhisselam, putlara tapan Ninova halkını senelerce Allah'a iman ve ibadet etmeye çağırmıştı ama ahali iman etmedikleri gibi ona pek çok ezâ ve cefâda bulunmuşlardı Fakat, Hazreti Yunus hiç yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine davet ederek, iman etmedikleri takdirde üzerlerine Allah'ın azabının geleceğini söylemişti Ninova halkı uzun bir müddet devam eden bu ikaza da kulak asmamıştı Bunun üzerine, Yunus Nebi, büyük bir üzüntüyle oradan ayrılıp aralarından uzaklaşmıştı Onun uzaklaşmasıyla beraber de gökyüzü kararmış, kapkara bir bulut şehri kaplamaya başlamıştı Ninovalılar işte o zaman, Allah'ın azabının gelmekte olduğunu anlamışlar, pişmanlıkla kıvranmışlar ve hep beraber iman edip Mevlâyı Müteâl'in dergahına el açmışlardı Ninova halkı tek yürek ve tek dil olmuştu adeta; Sübhânallahi velhamdulillahi velâ ilâhe illallahu vallahu ekber, velâ havle velâ kuvvete illa billahil aliyyilazimdiye diye inlemiş ve rahmeti ilahiyeyi galeyana getirmişlerdi Cenabı Hak eksik sıfatlardan beri ve bütün noksanlıklardan münezzehtir, her türlü hamd ü Sana O'na aittir Allah'tan başka ilah yoktur Yegâne büyük Allah'tır Hakiki güç ve kuvvet Yüceler yücesi Allah'ındırmealiyle kabaca özetleyebileceğimiz sözlerle yakarışa geçince kurtuluşa ermişlerdi Onlar, kendi acz u fakrlarını anlayıp, Kadîr u Ganî'ye el açınca, Cenabı Erhamu'rRahimin de hiçbir kavme nasip olmayan bir necatı onlara lutfetmişti; helak olmalarına ramak kala gazabı ilahi dinmiş, azab bulutları çekilip gitmişti
Evet, küllî dertler, küllî teveccüh ister Milletin huzura kavuşması için, hiç olmazsa toplumun ekseriyetinin aynı hislerle meşbu olması ve Allah'ın havl ve kuvvetine sığınması gerekir Nur Müellifi'nin üslubuyla diyeyim: Belaların def u ref'i ve menfaatlerin celbi ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir musibetlerden korunma ve arzulara ulaşma ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir günahlara karşı sabredip ibadet u taate muvaffak olma, dünyanın cazibedar güzellikleri karşısında sarsılmama ve hep ötelere müteveccih yaşama ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir her türlü azap ve nıkmetten halâs olup, hadsiz nimetleri bulma ancak Allah'ın lütûf u merhametiyledir dalâlet ve kötülüklerden uzak kalıp, hakka, hakikate ve güzelliklere mazhar olma, ancak Allah'ın ihsanıyladır ve bin bir türlü elem ve kederden kurtulup hadsiz emellere nâil olma, ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir
Ne zaman, en azından mü'minler bu gerçeği tam idrak eder ve gönülden O'na sığınırlarsa, işte o zaman insanlığın huzuru adına ümitler tekrar yeşerebilir demektir
Hazreti Yunus'un Duası ve Hâlimiz
Allah bilir Ninova halkının toptan dua ve istiğfar ettikleri aynı anda Hazreti Yunus aleyhisselam da balığın karnında diye yakarışa geçmişti Ya Rabbî! Yegâne ilah Sensin, Senden başka hakiki ma'bud yoktur Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim Affını bekliyorum Rabbim!(Enbiya, 2187) sözleriyle Allah'a yalvarıyordu Bu ifadelerine kim bilir daha ne engin manalar sığdırıyordu: Belki de tenezzül buyurup bizim anlayacağımız şekilde konuşsaydı şöyle diyecekti:
Ey Mabudu mutlak, maksudu bi'listihkak! Sen'den başka gerçek bir ilah, hükmü her şeye geçen bir hâkim ve dilediğini himayesine alacak bir hâmi yoktur Seni tesbih u takdis ediyorum Sen, noksan sıfatlardan münezzeh ve müberrasın Şu an içinde bulunduğum durumda bana tabiatın ve esbabın herhangi bir tesiri ve yardımı olamaz Denizin dalgalarına kimse hükmedemez Balığa kimse sözünü geçiremez Şu karanlıktan kimse beni kurtaramaz Kimse beni içimi kavuran kalbî sıkıntılardan inşiraha kavuşturamaz Bütün bu esbaba tesir edebilecek bircik Müsebbib Sensin Senin havl ve kuvvetinin her şeye yeteceğine iman eden birinin esbaba tesiri hakiki tanıması mümkün değildir Nitekim esbaba sırtımı dönüyor, Seni tenzih ediyor ve Müsebbibü'lesbab Rabbim, Senin merhametine sığınıyorum Ben kendi kendime zulmettim; ama affına sığınmaktan başka da bir yol bilmiyorum
Hazreti Yunus, Lailâhe illâ entecümlesiyle istikbalini Mevlayı Müteâl'e havale ediyor; Ey talihsizlerin sığınağı, ey âcizlerin güç kaynağı, ey dertlilerin tabibi, ey yolda kalmışların hâdîsi, yol göstereni! Geleceği hakkımda aydınlatacak Sensin Nur, Münevviru'nnûr ve Musavviru'nnûr Sensin Ben halkımın kalbine Senin envarı marifetini koymaya çalıştım Ancak onlar bunu almamak için direndiler Bu hakikati onların gönüllerine yerleştirecek olan da Sensin, Sen bilirsin!manalarını da içeren duasını seslendiriyordu
Aslında, Kalbleri tenvir edecek, gönülleri diriltecek yegâne Hâdi Sensin Her şeyin zimamı ve anahtarı Senin elindedir Sen istersen her şey rahatlıkla olur İstemezsen, en rahat şeyler dahi çok çetinleşiranlamlarına gelen bu ifadeyle, Hazreti Yunus bize de bir yol öğretiyor, geleceğimizi aydınlatabilmemiz için elimize bir fener veriyor: Bugün dine ve dindara düşman bir kesim, mü'minlerin etrafını çepeçevre sarmış ve adeta esbap sukût etmiş; mü'minler eli kolu bağlı, mefluç bir durumda İnananlar ve hasımları arasında kuvvet dengesi kat'iyen bahis mevzuu değil İşte La ilâhe illâ entesözü bu menfiliklere maruz günümüzün mü'minine şöyle demesini talim ediyor: Allah'ım! Bu kadar ağır şartlar altında bütün zararlıları defetmek, bütün menfaatları celbetmek ancak Senin güç ve kudretinle mümkün olur Kaba kuvvet temsilcilerine, istikbal ve ikbal hırsıyla gözü dönmüş kimselere akıl vermek, onları hidayete erdirmek sadece Senin yapabileceğin bir iştir Zulümler karşısında bize de sabrı cemil ver, husumete kilitlenmişlere karşı yardımcımız ol; istidadı olanları Dini Mübinle şereflendir, zalimlere de hadlerini bildir
Yunus aleyhisselam denize atıldığı anda; deniz, balık, gecenin karanlığı, çeşit çeşit zulumat ve düşmanları onun aleyhinde ittifak etmişlerdir Bu durumda Hazreti Yunus'un öyle bir zâta teveccüh etmesi lazımdır ki, o zâtın hem denize, hem balığa, hem de gecenin karanlığına hükmü geçebilsin Bu da bilkülliye esbabı nefyedip Cenabı Hakk'a teveccüh etmekle olacaktır İşte tam da bu noktada Hazreti Yunus Sübhânekedemiştir ki, bu kelime burada, Bütün esbabı tesirden azlettim Her şeyden yüz çevirdim Sadece ve sadece Sana döndüm Sen tutarsan kurtulurum Sen bırakırsan batarım Tut beni Allahım, tut ki edemem Sensiz; tutmazsan elimden kalırım kimsesiz!anlamına gelmektedir
İnnî küntü minezzaliminifadesi de mü'minlere şu duygularla dolmaları gerektiğini iş'ar etmektedir: Ey Rabbi Rahîm! Mücrimiz, düşkünüz, derbederiz Ve yakın tarihimiz itibarıyla hiç bu kadar dağılmamış, bu kadar zaafa düşmemiş, bu kadar Senden uzak kalmamış ve asla bu ölçüde Sensizlik yaşamamıştık Biz, sürekli Sen Sendiyenlerimiz de dahil, bir kısım aldatan ve şaşırtan duygulardan mürekkep varlıklarız Şehvetimiz ve öfkemiz galebe çalabilir, sabırsızlık bize hükmedebilir ve biz bununla nefsimize zulmetmiş olabiliriz Bu perişaniyetimizi Senin huzurunda itiraf ediyor, takatsizliğimizi, güçsüzlüğümüzü dile getiriyor ve Senin sonsuz kuvvetine sığınıyoruz Nazarı merhametini hakkımızda celbetmeye çalışıp diyoruz ki: Senin gibi merhametli bir Zât, bizim gibi defalarca çamura düşmüş kalkmış, sonra yine düşmüş kimselerin imdadına koşar, ellerinden tutar, onları çamurdan çıkarır İşte bizim bu halimizi, Senin de o mübarek, mukaddes, müberra, muallâ ve münezzeh adetini Sana arz ediyor, hakkımızda nazarı merhametini diliyor ve dileniyoruz
Hasılı, Yunus bin Metta üç kelimecik içine binlerce cümlenin istiab edemeyeceği duygu ve mülahazaları sıkıştırmış, her biri dünya ve ukba kapılarını açacak mübarek üç kelimecikle hissiyatını bir Nebiye yakışır tarzda Rabbimize takdim etmiş ve işte o zaman sırlı bir elektrik düğmesine dokunulmuş gibi balığın karnı onun için bir tahte'lbahr (denizaltı) olmuştu Bu tahte'lbahr onu sahili selamete çıkarmış ve sahilde şecereyi yaktin, onu koruyucu ve gölge edici bir ağaç haline gelmişti Daha sonra da, Kur'an'ın ihbarıyla, Hazreti Yunus memleketine dönerken onu yüz bin insan karşılamış ve hepsi birden imanlarını ikrar etmişlerdi
Evladı Ateşe Düşmek Üzere Olan Bir Anne Gibi
Kıymetli Gönül Dostları,
Yine sözü uzattığımın farkındayım; fakat, arzu ediyorum ki, Hocamızın dikkat çektiği çok önemli bir mevzuyu ve hoş bir nükteyi size de nakledeyim:
Yunus b Metta, bütün esbab sukut edince acz u fakra sığınıyor ve nazarı şefkati kendi üzerine celbediyor Tam çaresizliğe düştüğü anda asıl kuvvetin ışığını görüyor Çaresizlik onu nuru tevhidi aramaya yönlendiriyor Nuru tevhid içinde sırrı ehadiyete vukuf peyda ediyor Yani, Allah'ın varlığını ve birliğini vicdanında, latifelerinde ve bütün benliğinde derinden hissedince, Zatı uluhiyetin hususi teveccühünü kavrama mazhariyetine eriyor
Benim Rabb'im benim Rabb'im;
Sen'den başka yoktur Rabb'im!
Dostluğunda vefa gördüm;
Sen'in vefan çoktur Rabb'im!
manasını da içeren La ilahe illa entesözünü dile getirerek muztarkaldığını ve yalnızca O'na dayandığını ifade ediyor
Kur'anı Kerim;
O (ilah kabul ettikleri) nesneler mi üstün yoksa, çaresiz kalıp Kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler (söz sahipleri) yapan Allah mı? Hiç Allah ile beraber başka tanrı mı olur? Elbette olmaz! Ne de az düşünüyorsunuz! (Neml, 2762) ayeti kerimesi bütün çaresiz fertlere ve problemlerle mücadele eden toplumlara yol gösteriyor:
Allah Teâlâ, çalacağı kapıyı iyi bilen bir insan ızdırar haline düşünce, darda kalıp çaresizlikle inleyince ve artık bittimdeyince umumiyetle o kulunun imdadına yetişir O anda önemli olan ihtiyacının farkına varıp, yetersizliğini anlayıp tek çarebilerek Mevlâ'ya yönelebilmektir Bir çukura yuvarlanmak, bir uçurumdan düşmek ya da bir suda boğulmak üzere olan bir mü'min, çaresizliğini gönlünde duyup da samimiyetle Cenabı Hakk'a teveccüh ederse, Rabbi Rahim'in fevkaladeden inayetine mazhar olması büyük bir ihtimaldir
Bir Hak dostu mevzuyla alakalı şöyle bir hadise anlatmaktadır: Bu Hak dostu çarşıya indiği bir gün, orada kurulu olan panayırda bir cambazın ipin üzerinde yürüdüğünü ve ipin alt tarafında da bir palyaçonun etrafta toplanan halkı eğlendirdiğini görür Başını çevirip onu biraz seyrettiği esnada, ihtimal Hazret'in manevi havası oraya da tesir etmiştir yapmış olduğu ters bir hareketten dolayı ip cambazının ayağı kayar ve yere düşmeye başlar İşte o sırada cambaz için esbab bi'lkülliye sukût etmiştir Onun, öyle birisine teveccüh etmesi lazımdır ki, kurtulması için hiçbir vesilenin bulunmadığı o anda onu muhafaza etsin Yere doğru düşen cambaz, hayattan ümidini kestiği dakikada içinden gele gele, dolu dolu, yüreği yırtılırcasına Allaaaah!der inletir her yanı Beklenmeyen şey olur; Cenabı Hak onun kurtuluşuna yerdeki palyaçoyu vesile kılar ve cambaz palyaçonun iri göbeğinin üzerine düşer Neticede palyaço ölür; cambaz ise kurtulur Bu hadiseyi değerlendiren Hak dostu der ki: Hayatımda bir kere böyle Allah deseydim, ben de kurtulurdum
İşte bu, muztarın Allah demesidir; esbab bilkülliye sukut etmiş, o da gözünü her taraftan kesmiş, tek noktaya teksif etmiş nazarını, bütün kalbiyle o tek noktaya yönelmiş Izdırarı ona Allah duyurmuş, çaresizliği hissettirmiş çaresiz kalıp Kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler (söz sahipleri) yapan Allahmealindeki beyanı ilahi de bu ızdırarı hissetmeyi nazara veriyor Bu ayet, özellikle üç hususa dikkat çekiyor: Muztarın duasına icabet edileceğini, başındaki olumsuzluğun, kötü halin kaldırılacağını ve bir de şayet bir toplum ızdırar havasında külli bir teveccühte bulunursa onların yeryüzünde söz sahibi olacaklarını ima ediyor
Demek ki, şahsi ya da ailevî hayatınız adına belalarla çepeçevre kuşatılabilir ve Yunus Nebi'nin balığının karnındaymış gibi bir ızdırar haline düşebilirsiniz Böyle kendi durumunuz itibarıyla çaresizlik içinde olduğunuz bir anda, Hazreti İ Hakkı'nın sözüyle Naçar kalacak yerde Nâgah açar ol perde Derman olur her derde Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eylerdeyip O'na dönerseniz, O da sizi halas eyler
Fakat bir de, o kötü hali, o fenalığı, o sıkıntılı durumu ve o ızdırarı millet hesabına ve alemi İslam'ın maruz kaldığı musibetler adına algılama mevzuu vardır Topyekün mü'minlerin ve alemi İslam'ın başındaki belaların bir muztar vicdanıyla algılanacağı ana kadar inananların yeryüzünde huzurun mimarı olmaları imkansızdır Söz konusu ayeti dikkatlice mütalaa ederseniz, göreceksiniz ki, önce tek fertten bahsediliyor, darda kalana yardım edileceği söyleniyor; ne var ki, hemen sonra sizi dünyada denge unsuru yapan Allahsözüyle mesele ferdîlikten çıkartılıp içtimaî hale getiriliyor Şu halde, mü'minler, kendi şahsî ve ailevî hayatlarıyla alakalı musibetler karşısındaki duyarlılıklarını, bütün inananları ilgilendiren mevzularda da ortaya koymazlarsa; kendileri ızdırar halindeyken hissettikleri çaresizlikle Rabbiiiim!dedikleri gibi, müslümanların umumunu alakadar eden meselelerde de Allahım, bahtına düştüm!diyerek inlemezlerse, en azından bir davaya gönül vermiş kimseler böyle yapmazlarsa, Allah inananları yeryüzünün denge unsuru ve dünyanın huzur kaynağı kılmaz İçtimaî problemler toplumun umumunun ızdırar haliyle Cenabı Hakk'a teveccüh etmesiyle çözülebilir Bu da, başkalarını yaşatmayı yaşamaya tercih edebilecek, insanların ebedi mutluluğu bulabilmeleri için inim inim inleyecek ve mazlumların zulüm cenderesinden kurtulması istikametinde şahsi hayatı adına duyduğu ızdırar ölçüsünde ızdırap yudumlayacak mefkure kahramanlarının varlığına vabestedir
İslam dünyası dediğimiz karanlık coğrafyada böyle bir ızdırar hali var mı yok mu, ona siz karar verin Sadece bu husustaki nihai kararınıza bakarak mazlum ve mağdur milletlerin istikballerini tayin mevzuunda doğru bir hüküm ortaya koyabilirsiniz
Hazmı Nefs Üzerine Bir Hatıra
Ahmed Feyzi Abi, çok olgun ve hazmı nefs sahibi bir insandı Üstad'a çok sâdıktı; hep onu seslendirir ve her yerde onu dillendirirdi Hakikaten feyzi, feyezânı coşkundu, konuşurken ifadeleri şelâle gibi gürül gürül akardı İzmir'e ilk gittiğim günlerde sadece bir yerde risale dersi yapılıyordu Bir müddet sonra bir ders de Karşıyaka'nın bir bölgesinde başlatılmıştı Her hafta birkaç arkadaşla gemiye biniyor, karşı tarafa geçiyor ve bazı dostların evlerinde müzakere yapmaya çalışıyorduk; orada da bir nuraniyet olsun, orada da tevhid seslendirilsin, orada da Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'den bahsedilsin ve orada da hakayıkı imaniye dillendirilsin istiyorduk Orası manen biraz yoz gibi görülüyordu Belki ehli dünya açısından, aydın insanların bulunduğu yerdi ama aslında dinden bir hayli uzaklaşmış kimselerin, Mehlika Sultan âşıklarının ârâm eylediği bir merkez gibiydi Ders nerede olursa olsun, Ahmed Feyzi Abi de ekseriyetle gelirdi
Bir gün, meseleyi sadece kendi bildikleri ve kendi anladıkları bir hizmet felsefesine bağlayan, ille de böyle yürünecek diyen, herkes için bir disiplin takdir edip o disipline uymayanları hizmet dairesi dışında gören birkaç arkadaş da derse katılmıştı Ahmed Feyzi Abi, kitap okurken, bir ara sözü döndürüp dolaştırıp ihtilaf ve iftiraklara getirdi Bu arkadaşları kaç defa ikaz ettim; meseleyi daraltmamalarını, 'İzmir'de farklı mütalaalar oluyor, iş geniş tutuluyor' diye güft u gû yapmamalarını söyledim Fakat, anlamıyorlar; oysa bu da makbuldür, bu da makbuldür, bu dadiyerek bazı hususlardaki rahatsızlıklarını saymaya başladı Bu sözlerinin başka meclislere de taşınıp daha büyük kavgalara sebebiyet vermesinden korkarak edep ve saygıyla hemen sözünü kestim Abi, ne olur müsait bir zamanda onları bana anlatdedim O, hiç aldırmadan sözlerine devam etti Bir süre sonra yine dayanamadım, farklı mülahazaları dillendirdiği her yere yayılacak ve ruhlara iftirak, ihtilaf düşüncesi atılacak endişesiyle bir kere daha Abi, kurban olayım o meseleyi sonra bana anlatdedim Hazret birden öfkelendi, Sen kim oluyorsun ki, sana anlatayımdedi Bu defa da ben biraz da sun'î öfkeyle celallendim, Asıl sen kim oluyorsun ki Eserlerin olduğu yerde konuşuyorsun, bırak hakikat konuşsun!dedim; oradan bir kitap alıp birinin eline verdim ve sen okudiye işaret ettim Bunun üzerine o tek kelime konuşmadan dersi dinledi ve herkesle beraber oradan çıkıp kaldığı eve gitti
Ertesi sabah Kestanepazarı Kur'an Kursu'nun müdür odasında oturuyordum; çok erken bir vakitte beyninden kurşun yemiş gibi bir halde, canım çıksın ezile ezile geldi Bana hakkını helal eder misin?deyip sarıldı Oysa, babam yaşındaydı, bilinen, kabul edilen, saygı gören bir insandı; benim özür dilememi bekleyebilirdi ve belki de bu hakkıydı Gerçi fitneye meydan vermemek için mecbur kaldığım o davranışımı oradakiler de tasvip etmişlerdi ama ben kendimi o tavırlarımdan dolayı hala suçlu sayarım; onun yaşını, hulûsunu, herkes tarafından kabul edilmiş bir insan olmasını ve davasındaki haklılığını nazarı itibara alarak daha yumuşak bir üslup kullanabilir ve daha farklı bir yolla ikaz edebilirdim Öyle yapmadığım için bunca sene sonra bile hâlâ pişmanlık duyarım Fakat, ondaki büyüklüğe ve hazmı nefse bakın ki, kendisini suçlu görmüş, sabahın o saatinde gelip özür dilemiş ve benden helallik istemişti
Varsın esbabperest kimseler her hadiseyi sebeplere bağlasınlar ve her müşkili maddi sebeplerle halledeceklerini sansınlar! Bize gösterilen yol ve bizden istenen vazife; sürekli Müsebbibü'lEsbab'a yönelmek, hususiyle geceleri O'na yakarışla aydınlatmak ve böylece onulmaz gibi görünen ferdî, içtimaî, hatta kürevî dertlerimize dermanı O'nun dergahında aramaktır
Hem nefsimizle alakalı hastalıklarımızın şifası hem de içinde yaşadığımız toplumla ilgili problemlerin çaresi samimi bir gönülle O'na teveccüh etmekten geçmektedir
Izdırap şahsî ise insanın tek başına Rabbim!demesi inşiraha kavuşması için yeterli olabilir; fakat, sancıyı bütün toplum çekiyorsa, hüzün koca bir milletin hüznüyse, keder bütün ümmeti ağlatıyorsa ve topyekün insanlık iç içe elemlerle inliyorsa, işte o zaman küllî bir tevbe, küllî bir teveccüh ve küllî bir yakarış lazımdır
Sel, yangın, deprem ya da bugün belki de hepsini değişik şekillerde içinde barındıran terör belalarına karşı en büyük kalkan da yine sebepleri yerine getirmekle beraber bir kere daha tek yürek olup O'na dönmektir
İşte şu son günlerde bizim iklimimizde sohbetler hep bu mihver üzere cereyan ediyor Dolayısıyla, bu hafta size Muhterem Hocamızı dinlerken not aldığım iki hatıra, bir küçük hikaye ve iki ayetten çıkarılan enfes iki nükte ile küllî teveccühkonusunda bazı hususları aktarmaya çalışacağım:
Allah'ın Havl ve Kuvveti
1952 senesinde Pasinler zelzelesiyle pek çok köy yerle bir olmuştu Alvar'da ve bizim köyde de bazı yerler yıkılmıştı Sarsıntıların hâlâ devam etmekte olduğu bir esnada Alvarlı Efe Hazretleri'nin oğlu Seyfeddin Efendi çoluk çocuk herkesi arkasına topladı Kış mevsimindeydi, her taraf kardı; bugünkü gibi hatırlıyorum, kara bataçıka ilerliyorduk Kendisi en önde yürüyor ve arkasındakilere dua ettiriyordu Sübhânallahi velhamdulillahi velâ ilâhe illallahu vallahu ekber, velâ havle velâ kuvvete illa billahil aliyyilazimdedirtiyordu Hazret bu dua sayesinde deprem ve sel gibi afetlerin def' olacağına itimat ediyordu Zira, Hazreti Yunus bin Metta'nın kavminin ilahi azap gelip kapıya dayandığı bir anda hep beraber bu duayı okumaları vesilesiyle kurtulduklarına inanıyordu
Yunus Aleyhisselam, putlara tapan Ninova halkını senelerce Allah'a iman ve ibadet etmeye çağırmıştı ama ahali iman etmedikleri gibi ona pek çok ezâ ve cefâda bulunmuşlardı Fakat, Hazreti Yunus hiç yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine davet ederek, iman etmedikleri takdirde üzerlerine Allah'ın azabının geleceğini söylemişti Ninova halkı uzun bir müddet devam eden bu ikaza da kulak asmamıştı Bunun üzerine, Yunus Nebi, büyük bir üzüntüyle oradan ayrılıp aralarından uzaklaşmıştı Onun uzaklaşmasıyla beraber de gökyüzü kararmış, kapkara bir bulut şehri kaplamaya başlamıştı Ninovalılar işte o zaman, Allah'ın azabının gelmekte olduğunu anlamışlar, pişmanlıkla kıvranmışlar ve hep beraber iman edip Mevlâyı Müteâl'in dergahına el açmışlardı Ninova halkı tek yürek ve tek dil olmuştu adeta; Sübhânallahi velhamdulillahi velâ ilâhe illallahu vallahu ekber, velâ havle velâ kuvvete illa billahil aliyyilazimdiye diye inlemiş ve rahmeti ilahiyeyi galeyana getirmişlerdi Cenabı Hak eksik sıfatlardan beri ve bütün noksanlıklardan münezzehtir, her türlü hamd ü Sana O'na aittir Allah'tan başka ilah yoktur Yegâne büyük Allah'tır Hakiki güç ve kuvvet Yüceler yücesi Allah'ındırmealiyle kabaca özetleyebileceğimiz sözlerle yakarışa geçince kurtuluşa ermişlerdi Onlar, kendi acz u fakrlarını anlayıp, Kadîr u Ganî'ye el açınca, Cenabı Erhamu'rRahimin de hiçbir kavme nasip olmayan bir necatı onlara lutfetmişti; helak olmalarına ramak kala gazabı ilahi dinmiş, azab bulutları çekilip gitmişti
Evet, küllî dertler, küllî teveccüh ister Milletin huzura kavuşması için, hiç olmazsa toplumun ekseriyetinin aynı hislerle meşbu olması ve Allah'ın havl ve kuvvetine sığınması gerekir Nur Müellifi'nin üslubuyla diyeyim: Belaların def u ref'i ve menfaatlerin celbi ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir musibetlerden korunma ve arzulara ulaşma ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir günahlara karşı sabredip ibadet u taate muvaffak olma, dünyanın cazibedar güzellikleri karşısında sarsılmama ve hep ötelere müteveccih yaşama ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir her türlü azap ve nıkmetten halâs olup, hadsiz nimetleri bulma ancak Allah'ın lütûf u merhametiyledir dalâlet ve kötülüklerden uzak kalıp, hakka, hakikate ve güzelliklere mazhar olma, ancak Allah'ın ihsanıyladır ve bin bir türlü elem ve kederden kurtulup hadsiz emellere nâil olma, ancak Allah'ın havl ve kuvvetiyledir
Ne zaman, en azından mü'minler bu gerçeği tam idrak eder ve gönülden O'na sığınırlarsa, işte o zaman insanlığın huzuru adına ümitler tekrar yeşerebilir demektir
Hazreti Yunus'un Duası ve Hâlimiz
Allah bilir Ninova halkının toptan dua ve istiğfar ettikleri aynı anda Hazreti Yunus aleyhisselam da balığın karnında diye yakarışa geçmişti Ya Rabbî! Yegâne ilah Sensin, Senden başka hakiki ma'bud yoktur Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim Affını bekliyorum Rabbim!(Enbiya, 2187) sözleriyle Allah'a yalvarıyordu Bu ifadelerine kim bilir daha ne engin manalar sığdırıyordu: Belki de tenezzül buyurup bizim anlayacağımız şekilde konuşsaydı şöyle diyecekti:
Ey Mabudu mutlak, maksudu bi'listihkak! Sen'den başka gerçek bir ilah, hükmü her şeye geçen bir hâkim ve dilediğini himayesine alacak bir hâmi yoktur Seni tesbih u takdis ediyorum Sen, noksan sıfatlardan münezzeh ve müberrasın Şu an içinde bulunduğum durumda bana tabiatın ve esbabın herhangi bir tesiri ve yardımı olamaz Denizin dalgalarına kimse hükmedemez Balığa kimse sözünü geçiremez Şu karanlıktan kimse beni kurtaramaz Kimse beni içimi kavuran kalbî sıkıntılardan inşiraha kavuşturamaz Bütün bu esbaba tesir edebilecek bircik Müsebbib Sensin Senin havl ve kuvvetinin her şeye yeteceğine iman eden birinin esbaba tesiri hakiki tanıması mümkün değildir Nitekim esbaba sırtımı dönüyor, Seni tenzih ediyor ve Müsebbibü'lesbab Rabbim, Senin merhametine sığınıyorum Ben kendi kendime zulmettim; ama affına sığınmaktan başka da bir yol bilmiyorum
Hazreti Yunus, Lailâhe illâ entecümlesiyle istikbalini Mevlayı Müteâl'e havale ediyor; Ey talihsizlerin sığınağı, ey âcizlerin güç kaynağı, ey dertlilerin tabibi, ey yolda kalmışların hâdîsi, yol göstereni! Geleceği hakkımda aydınlatacak Sensin Nur, Münevviru'nnûr ve Musavviru'nnûr Sensin Ben halkımın kalbine Senin envarı marifetini koymaya çalıştım Ancak onlar bunu almamak için direndiler Bu hakikati onların gönüllerine yerleştirecek olan da Sensin, Sen bilirsin!manalarını da içeren duasını seslendiriyordu
Aslında, Kalbleri tenvir edecek, gönülleri diriltecek yegâne Hâdi Sensin Her şeyin zimamı ve anahtarı Senin elindedir Sen istersen her şey rahatlıkla olur İstemezsen, en rahat şeyler dahi çok çetinleşiranlamlarına gelen bu ifadeyle, Hazreti Yunus bize de bir yol öğretiyor, geleceğimizi aydınlatabilmemiz için elimize bir fener veriyor: Bugün dine ve dindara düşman bir kesim, mü'minlerin etrafını çepeçevre sarmış ve adeta esbap sukût etmiş; mü'minler eli kolu bağlı, mefluç bir durumda İnananlar ve hasımları arasında kuvvet dengesi kat'iyen bahis mevzuu değil İşte La ilâhe illâ entesözü bu menfiliklere maruz günümüzün mü'minine şöyle demesini talim ediyor: Allah'ım! Bu kadar ağır şartlar altında bütün zararlıları defetmek, bütün menfaatları celbetmek ancak Senin güç ve kudretinle mümkün olur Kaba kuvvet temsilcilerine, istikbal ve ikbal hırsıyla gözü dönmüş kimselere akıl vermek, onları hidayete erdirmek sadece Senin yapabileceğin bir iştir Zulümler karşısında bize de sabrı cemil ver, husumete kilitlenmişlere karşı yardımcımız ol; istidadı olanları Dini Mübinle şereflendir, zalimlere de hadlerini bildir
Yunus aleyhisselam denize atıldığı anda; deniz, balık, gecenin karanlığı, çeşit çeşit zulumat ve düşmanları onun aleyhinde ittifak etmişlerdir Bu durumda Hazreti Yunus'un öyle bir zâta teveccüh etmesi lazımdır ki, o zâtın hem denize, hem balığa, hem de gecenin karanlığına hükmü geçebilsin Bu da bilkülliye esbabı nefyedip Cenabı Hakk'a teveccüh etmekle olacaktır İşte tam da bu noktada Hazreti Yunus Sübhânekedemiştir ki, bu kelime burada, Bütün esbabı tesirden azlettim Her şeyden yüz çevirdim Sadece ve sadece Sana döndüm Sen tutarsan kurtulurum Sen bırakırsan batarım Tut beni Allahım, tut ki edemem Sensiz; tutmazsan elimden kalırım kimsesiz!anlamına gelmektedir
İnnî küntü minezzaliminifadesi de mü'minlere şu duygularla dolmaları gerektiğini iş'ar etmektedir: Ey Rabbi Rahîm! Mücrimiz, düşkünüz, derbederiz Ve yakın tarihimiz itibarıyla hiç bu kadar dağılmamış, bu kadar zaafa düşmemiş, bu kadar Senden uzak kalmamış ve asla bu ölçüde Sensizlik yaşamamıştık Biz, sürekli Sen Sendiyenlerimiz de dahil, bir kısım aldatan ve şaşırtan duygulardan mürekkep varlıklarız Şehvetimiz ve öfkemiz galebe çalabilir, sabırsızlık bize hükmedebilir ve biz bununla nefsimize zulmetmiş olabiliriz Bu perişaniyetimizi Senin huzurunda itiraf ediyor, takatsizliğimizi, güçsüzlüğümüzü dile getiriyor ve Senin sonsuz kuvvetine sığınıyoruz Nazarı merhametini hakkımızda celbetmeye çalışıp diyoruz ki: Senin gibi merhametli bir Zât, bizim gibi defalarca çamura düşmüş kalkmış, sonra yine düşmüş kimselerin imdadına koşar, ellerinden tutar, onları çamurdan çıkarır İşte bizim bu halimizi, Senin de o mübarek, mukaddes, müberra, muallâ ve münezzeh adetini Sana arz ediyor, hakkımızda nazarı merhametini diliyor ve dileniyoruz
Hasılı, Yunus bin Metta üç kelimecik içine binlerce cümlenin istiab edemeyeceği duygu ve mülahazaları sıkıştırmış, her biri dünya ve ukba kapılarını açacak mübarek üç kelimecikle hissiyatını bir Nebiye yakışır tarzda Rabbimize takdim etmiş ve işte o zaman sırlı bir elektrik düğmesine dokunulmuş gibi balığın karnı onun için bir tahte'lbahr (denizaltı) olmuştu Bu tahte'lbahr onu sahili selamete çıkarmış ve sahilde şecereyi yaktin, onu koruyucu ve gölge edici bir ağaç haline gelmişti Daha sonra da, Kur'an'ın ihbarıyla, Hazreti Yunus memleketine dönerken onu yüz bin insan karşılamış ve hepsi birden imanlarını ikrar etmişlerdi
Evladı Ateşe Düşmek Üzere Olan Bir Anne Gibi
Kıymetli Gönül Dostları,
Yine sözü uzattığımın farkındayım; fakat, arzu ediyorum ki, Hocamızın dikkat çektiği çok önemli bir mevzuyu ve hoş bir nükteyi size de nakledeyim:
Yunus b Metta, bütün esbab sukut edince acz u fakra sığınıyor ve nazarı şefkati kendi üzerine celbediyor Tam çaresizliğe düştüğü anda asıl kuvvetin ışığını görüyor Çaresizlik onu nuru tevhidi aramaya yönlendiriyor Nuru tevhid içinde sırrı ehadiyete vukuf peyda ediyor Yani, Allah'ın varlığını ve birliğini vicdanında, latifelerinde ve bütün benliğinde derinden hissedince, Zatı uluhiyetin hususi teveccühünü kavrama mazhariyetine eriyor
Benim Rabb'im benim Rabb'im;
Sen'den başka yoktur Rabb'im!
Dostluğunda vefa gördüm;
Sen'in vefan çoktur Rabb'im!
manasını da içeren La ilahe illa entesözünü dile getirerek muztarkaldığını ve yalnızca O'na dayandığını ifade ediyor
Kur'anı Kerim;
O (ilah kabul ettikleri) nesneler mi üstün yoksa, çaresiz kalıp Kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler (söz sahipleri) yapan Allah mı? Hiç Allah ile beraber başka tanrı mı olur? Elbette olmaz! Ne de az düşünüyorsunuz! (Neml, 2762) ayeti kerimesi bütün çaresiz fertlere ve problemlerle mücadele eden toplumlara yol gösteriyor:
Allah Teâlâ, çalacağı kapıyı iyi bilen bir insan ızdırar haline düşünce, darda kalıp çaresizlikle inleyince ve artık bittimdeyince umumiyetle o kulunun imdadına yetişir O anda önemli olan ihtiyacının farkına varıp, yetersizliğini anlayıp tek çarebilerek Mevlâ'ya yönelebilmektir Bir çukura yuvarlanmak, bir uçurumdan düşmek ya da bir suda boğulmak üzere olan bir mü'min, çaresizliğini gönlünde duyup da samimiyetle Cenabı Hakk'a teveccüh ederse, Rabbi Rahim'in fevkaladeden inayetine mazhar olması büyük bir ihtimaldir
Bir Hak dostu mevzuyla alakalı şöyle bir hadise anlatmaktadır: Bu Hak dostu çarşıya indiği bir gün, orada kurulu olan panayırda bir cambazın ipin üzerinde yürüdüğünü ve ipin alt tarafında da bir palyaçonun etrafta toplanan halkı eğlendirdiğini görür Başını çevirip onu biraz seyrettiği esnada, ihtimal Hazret'in manevi havası oraya da tesir etmiştir yapmış olduğu ters bir hareketten dolayı ip cambazının ayağı kayar ve yere düşmeye başlar İşte o sırada cambaz için esbab bi'lkülliye sukût etmiştir Onun, öyle birisine teveccüh etmesi lazımdır ki, kurtulması için hiçbir vesilenin bulunmadığı o anda onu muhafaza etsin Yere doğru düşen cambaz, hayattan ümidini kestiği dakikada içinden gele gele, dolu dolu, yüreği yırtılırcasına Allaaaah!der inletir her yanı Beklenmeyen şey olur; Cenabı Hak onun kurtuluşuna yerdeki palyaçoyu vesile kılar ve cambaz palyaçonun iri göbeğinin üzerine düşer Neticede palyaço ölür; cambaz ise kurtulur Bu hadiseyi değerlendiren Hak dostu der ki: Hayatımda bir kere böyle Allah deseydim, ben de kurtulurdum
İşte bu, muztarın Allah demesidir; esbab bilkülliye sukut etmiş, o da gözünü her taraftan kesmiş, tek noktaya teksif etmiş nazarını, bütün kalbiyle o tek noktaya yönelmiş Izdırarı ona Allah duyurmuş, çaresizliği hissettirmiş çaresiz kalıp Kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler (söz sahipleri) yapan Allahmealindeki beyanı ilahi de bu ızdırarı hissetmeyi nazara veriyor Bu ayet, özellikle üç hususa dikkat çekiyor: Muztarın duasına icabet edileceğini, başındaki olumsuzluğun, kötü halin kaldırılacağını ve bir de şayet bir toplum ızdırar havasında külli bir teveccühte bulunursa onların yeryüzünde söz sahibi olacaklarını ima ediyor
Demek ki, şahsi ya da ailevî hayatınız adına belalarla çepeçevre kuşatılabilir ve Yunus Nebi'nin balığının karnındaymış gibi bir ızdırar haline düşebilirsiniz Böyle kendi durumunuz itibarıyla çaresizlik içinde olduğunuz bir anda, Hazreti İ Hakkı'nın sözüyle Naçar kalacak yerde Nâgah açar ol perde Derman olur her derde Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eylerdeyip O'na dönerseniz, O da sizi halas eyler
Fakat bir de, o kötü hali, o fenalığı, o sıkıntılı durumu ve o ızdırarı millet hesabına ve alemi İslam'ın maruz kaldığı musibetler adına algılama mevzuu vardır Topyekün mü'minlerin ve alemi İslam'ın başındaki belaların bir muztar vicdanıyla algılanacağı ana kadar inananların yeryüzünde huzurun mimarı olmaları imkansızdır Söz konusu ayeti dikkatlice mütalaa ederseniz, göreceksiniz ki, önce tek fertten bahsediliyor, darda kalana yardım edileceği söyleniyor; ne var ki, hemen sonra sizi dünyada denge unsuru yapan Allahsözüyle mesele ferdîlikten çıkartılıp içtimaî hale getiriliyor Şu halde, mü'minler, kendi şahsî ve ailevî hayatlarıyla alakalı musibetler karşısındaki duyarlılıklarını, bütün inananları ilgilendiren mevzularda da ortaya koymazlarsa; kendileri ızdırar halindeyken hissettikleri çaresizlikle Rabbiiiim!dedikleri gibi, müslümanların umumunu alakadar eden meselelerde de Allahım, bahtına düştüm!diyerek inlemezlerse, en azından bir davaya gönül vermiş kimseler böyle yapmazlarsa, Allah inananları yeryüzünün denge unsuru ve dünyanın huzur kaynağı kılmaz İçtimaî problemler toplumun umumunun ızdırar haliyle Cenabı Hakk'a teveccüh etmesiyle çözülebilir Bu da, başkalarını yaşatmayı yaşamaya tercih edebilecek, insanların ebedi mutluluğu bulabilmeleri için inim inim inleyecek ve mazlumların zulüm cenderesinden kurtulması istikametinde şahsi hayatı adına duyduğu ızdırar ölçüsünde ızdırap yudumlayacak mefkure kahramanlarının varlığına vabestedir
İslam dünyası dediğimiz karanlık coğrafyada böyle bir ızdırar hali var mı yok mu, ona siz karar verin Sadece bu husustaki nihai kararınıza bakarak mazlum ve mağdur milletlerin istikballerini tayin mevzuunda doğru bir hüküm ortaya koyabilirsiniz
Hazmı Nefs Üzerine Bir Hatıra
Ahmed Feyzi Abi, çok olgun ve hazmı nefs sahibi bir insandı Üstad'a çok sâdıktı; hep onu seslendirir ve her yerde onu dillendirirdi Hakikaten feyzi, feyezânı coşkundu, konuşurken ifadeleri şelâle gibi gürül gürül akardı İzmir'e ilk gittiğim günlerde sadece bir yerde risale dersi yapılıyordu Bir müddet sonra bir ders de Karşıyaka'nın bir bölgesinde başlatılmıştı Her hafta birkaç arkadaşla gemiye biniyor, karşı tarafa geçiyor ve bazı dostların evlerinde müzakere yapmaya çalışıyorduk; orada da bir nuraniyet olsun, orada da tevhid seslendirilsin, orada da Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'den bahsedilsin ve orada da hakayıkı imaniye dillendirilsin istiyorduk Orası manen biraz yoz gibi görülüyordu Belki ehli dünya açısından, aydın insanların bulunduğu yerdi ama aslında dinden bir hayli uzaklaşmış kimselerin, Mehlika Sultan âşıklarının ârâm eylediği bir merkez gibiydi Ders nerede olursa olsun, Ahmed Feyzi Abi de ekseriyetle gelirdi
Bir gün, meseleyi sadece kendi bildikleri ve kendi anladıkları bir hizmet felsefesine bağlayan, ille de böyle yürünecek diyen, herkes için bir disiplin takdir edip o disipline uymayanları hizmet dairesi dışında gören birkaç arkadaş da derse katılmıştı Ahmed Feyzi Abi, kitap okurken, bir ara sözü döndürüp dolaştırıp ihtilaf ve iftiraklara getirdi Bu arkadaşları kaç defa ikaz ettim; meseleyi daraltmamalarını, 'İzmir'de farklı mütalaalar oluyor, iş geniş tutuluyor' diye güft u gû yapmamalarını söyledim Fakat, anlamıyorlar; oysa bu da makbuldür, bu da makbuldür, bu dadiyerek bazı hususlardaki rahatsızlıklarını saymaya başladı Bu sözlerinin başka meclislere de taşınıp daha büyük kavgalara sebebiyet vermesinden korkarak edep ve saygıyla hemen sözünü kestim Abi, ne olur müsait bir zamanda onları bana anlatdedim O, hiç aldırmadan sözlerine devam etti Bir süre sonra yine dayanamadım, farklı mülahazaları dillendirdiği her yere yayılacak ve ruhlara iftirak, ihtilaf düşüncesi atılacak endişesiyle bir kere daha Abi, kurban olayım o meseleyi sonra bana anlatdedim Hazret birden öfkelendi, Sen kim oluyorsun ki, sana anlatayımdedi Bu defa da ben biraz da sun'î öfkeyle celallendim, Asıl sen kim oluyorsun ki Eserlerin olduğu yerde konuşuyorsun, bırak hakikat konuşsun!dedim; oradan bir kitap alıp birinin eline verdim ve sen okudiye işaret ettim Bunun üzerine o tek kelime konuşmadan dersi dinledi ve herkesle beraber oradan çıkıp kaldığı eve gitti
Ertesi sabah Kestanepazarı Kur'an Kursu'nun müdür odasında oturuyordum; çok erken bir vakitte beyninden kurşun yemiş gibi bir halde, canım çıksın ezile ezile geldi Bana hakkını helal eder misin?deyip sarıldı Oysa, babam yaşındaydı, bilinen, kabul edilen, saygı gören bir insandı; benim özür dilememi bekleyebilirdi ve belki de bu hakkıydı Gerçi fitneye meydan vermemek için mecbur kaldığım o davranışımı oradakiler de tasvip etmişlerdi ama ben kendimi o tavırlarımdan dolayı hala suçlu sayarım; onun yaşını, hulûsunu, herkes tarafından kabul edilmiş bir insan olmasını ve davasındaki haklılığını nazarı itibara alarak daha yumuşak bir üslup kullanabilir ve daha farklı bir yolla ikaz edebilirdim Öyle yapmadığım için bunca sene sonra bile hâlâ pişmanlık duyarım Fakat, ondaki büyüklüğe ve hazmı nefse bakın ki, kendisini suçlu görmüş, sabahın o saatinde gelip özür dilemiş ve benden helallik istemişti