iltasyazilim
FD Üye
İmdâda Yetiş Engin Şefkatinle!
“Cehennemi Ben Doldurayım!
İman ve Kur'an hizmetinin en önemli esaslarından biri kabul edilen şefkat de işte bu engin şefkattir O, kurtulma değil, kurtarma cehd ü gayretidir; yaşama değil, yaşatma azmidir; rahat bir hayat sürme değil, gerekirse ruhunu feda etme yiğitliğidir; hatta Cennet'e yürüme değil, oraya adam taşıma himmetidir ayağının birini Cehennem'e diğerini Cennet'e koyup ateşten insan çıkarma yürekliliğidir yananların imdadına yetişmek için icabında Cennet'te kalmaktan dahi vazgeçip alevlerin üzerine yürüme şefkatidir
Hayır, bu sözlerimle mübalağa etmiyorum, hakikî müşfiklerin ufkunu seslendiriyorum
“Güneşi bir elime, ayı da diğerine koysalar, yine de ben bu davadan vazgeçmeyeceğim Ya Allah nurunu tamamlayacak, ya da bu yolda ölüp gideceğim!
diyen İnsanlığın İftihar Tablosu'nun şefkatini tarif etmeye çalışıyorum En çileli ve ızdıraplı günlerinde muhatap olduğu Cennet'te kalma teklifini bile dönüp ümmetinin elinden tutma niyetiyle geri çeviren Rasûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'e Cennet'i terkettirecek kadar derin şefkatten bahsediyorum O peygamberâne ufuktan akıp gelen ışıklarla coşkun en Sâdık Yârân'ın “Vücudumu o kadar büyüt ki, Cehennem'i ben doldurayım, başkalarına yer kalmasın çığlıklarıyla ortaya koyduğu merhameti
“Gözümde ne Cennet sevdası, ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım
deyip iki büklüm olan Müşfik İnsanın gönlündeki beklentisiz muhabbeti, acıma hissini ve kurtarma sevdasını anlatmaya çalışıyorum
Evet, hakikî şefkat, merhum Zübeyr Gündüzalp'in “Teessür ve ıztırap karşısında kalbden bir parça kopacaksa, ‘Bir genç dinsiz olmuş' haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince paramparça olması lâzım gelir sözüyle dile getirdiği teessürü duyacak ve herkesin hidayete ermesi için ızdırapla kıvrım kıvrım kıvranacak kadar merhamet ve acıma hisleriyle dolmaktır ve işte bu ölçüde bir şefkat iman hizmetine gönül verenler için çok önemlidir
Ne var ki, herkes aynı kıvamda bir şefkat kahramanı olamayabilir; her dava eri o ufkun mümessili olabilecek ölçüde bir çizgi takip edemeyebilir Herkesin tabiatında o şefkat çekirdeği vardır; ama o çekirdeğin neşv ü nemâ bulması için de uygun bir inkişaf alanı lazımdır Peygamberâne bir şefkati hissedebilmek, biraz da bilmeye bağlıdır; ilme ve irfana vâbestedir Şefkat Peygamberi'nin nazarıyla kainâta, insanlara ve ahirete bakmayınca, beşerin hidayete ermesi yolunda gerekirse Cennet'ten bile vazgeçmenin ne demek olduğunu anlayamazsınız Hazreti Ebu Bekir'in iman ve irfanıyla meseleleri değerlendirmeyince insanlığın kurtuluşu için Cehennem'e tek başına atılmaya razı olmanın manasını kavrayamazsınız
Hazreti Üstad'ın vicdanında sonsuz saadet ve ebedî şekavet hakikatlerinin nasıl bir tesir bıraktığını, iman ve küfür arasındaki derin uçurumun ve bunların nelere gebe olduğunun onun ruhunda ne türlü fırtınalara sebebiyet verdiğini tahmin edemeyince milletin iman selametine bedel Cehennem'in alevlerine rıza göstermenin nasıl bir tercih olduğunu takdir edemezsiniz
Nitekim, Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü'ttehâyâ) şöyle buyurmuştur: “Ben sizin görmediğinizi görüyor, duymadığınızı duyuyorum; bir bilseniz, gök nasıl bir gıcırdayışla gıcırdayıp inliyor! Zaten öyle olması gerekir; zira göklerde meleklerin secdegâhı olmayan dört parmak kadar bile boş yer yoktur Allah'a yemin ederim ki, eğer azameti ilâhiye adına benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız, hatta zevcelerinizle bir arada bulunmaktan kaçınır, dağ ve sahralarda çığlık çığlık Allah'a yalvarırdınız! Hazreti Ebû Zerr bu hadîsi dinleyince, “Keşke, kökünden sökülen ve kesilipbiçilen bir ağaç olsaydım demekten kendisini alamamıştır
Yakma Allahım!
O ufkun insanı olmayan birinin hem onları anlaması mümkün değildir hem de o seviyeye ait sözleri tekrarlaması gerçek hissiyatının sesisoluğu olmayan kuru bir taklitten ibarettir İmansızlığın nasıl bir felaket olduğunu bilmeyen, inançsızları bekleyen akıbetin elemini vicdanında hissetmeyen sıradan bir insanın “Cehennemi ben doldurayım demesi ya da gözünde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu olduğunu söylemesi büyük bir iddia olur İnsanların dalâleti karşısında her gün ölüp ölüp dirilenler ve Hak'tan kopuk yaşayan birini gördükleri zaman içi kavruluyormuşçasına yüreği “cızzz edenlerdir ki, işte, insanların ahiret selameti için icap ederse Cehennem'de yanmaya gerçekten rıza gösterebilecekler o şefkat erleridir
Erzurum'da Hacı Musa adında, kendisini hizmete adamış, Nurlar'ın keramet ve ikramlarına mazhar, çok hâlis bir insan vardı
Ondan, mevzumuzla alâkalı bir hâdise dinlemiştim Hacı Musa Efendi'nin anlattığı hâdisedeki kahraman Fırıncı İshak Baba idi Bildiğiniz gibi, tarih boyunca, fırıncılar ve demirciler arasından pek çok Hak dostu çıkmıştır Hep ahiret sıkıntılarını hatırlatacak ağır işlerde çalışan ve Cehennem'in alevlerini akla getirecek şekilde ateşle çokça meşgul olan kimseler o işlerde adeta pişmiş ve olgunlaşmışlardır İshak Baba da alevler karşısında çalışa çalışa ateşin ne demek olduğunu çok iyi duymuşlardan birisiydi Dersleri hiç kaçırmayan, Risaleler'i yürekten dinleyen, çok konuşmayı sevmeyen ve ancak ihtiyaç olduğunda biriki kelime etmekle yetinen bir gönül ehliydi
İshak Baba, Hacı Musa Efendi ile beraber hacca giderlerken otobüsleri bir yerde mola verir Herkes bir şeyle meşgul olurken İshak Baba gözlerini kapatır ve murakabeye dalar Neden sonra bir taraftan gözlerinden yaşlar boşanır, bir taraftan da dudakları kıpır kıpır hareket etmeye başlar İşte, tam o an kırk kişilik otobüs zangır zangır titrermişçesine hareket eder ve bir metre kadar ileri geri gidip gelir Herkes ne olduğunu merak edip heyecanla etrafa bakınmaya dururken, Hacı Musa Efendi'nin gözleri İshak Baba'ya takılır Bakar ki, o Hak dostu çok farklı bir atmosferde, adeta kendinden geçmiş gibi Bir aralık, ona sorar: “İshak Baba, ne oldu, ne düşünüyor ve neler söylüyordun? der Onun cevabı şöyle olur: “Ahireti, sorgusuali, Cennet ve Cehennem'i düşünüyordum Bir anda Cehennem gözlerimin önünde alev alev tülleniverdi İnsanların çoğunun birer âsî olarak oraya gideceklerini düşündüm Onlar adına o kadar çok üzüldüm ki, azabın dehşetini vicdanımda derinlemesine duyunca Rabbim'den niyaz ettim ve gayri ihtiyarî defalarca şunu söyledim, “Yakma Allahım, şu biçare kullarını yakma; sonra dilersen onlara bedel beni at nâra!……………………………………………………………………………………………………………………… ……
Evet, “merhamet iman edenlerin ayırt edici bir vasfıdır Onlar asla katı kalbli, acımasız ve zalim kimseler olamazlar Mü'minler, bela ve musibetlere karşı sabırlı oldukları gibi, insanlara ve bütün varlığa karşı da şefkatlidirler Dahası, onlar her fırsatta birbirlerine merhameti tavsiye eder, toplumun safları arasında “acıma, merhamet etme, sevme ve herkese şefkatle kolkanat germe duygularını yayarlar Bunu yaparken de, sadece dünyevî bir sevgi ve alâkadan bahsetmez; her fırsatta nazarları âhiretin yamaçlarına çevirir ve şefkat hislerini insanlığın sonsuz mutluluğu kazanması istikametinde değerlendirirler Hemen her münasebetle,
“Arkadaş, kabir var, hesap var, Cehennem var! Şu insanların ateşe doğru koşarcasına gittiklerini gördüğün halde onlara nasıl acımazsın; nasıl olur da ellerinden tutmaya çalışmazsın?! derler
“Cehennemi Ben Doldurayım!
İman ve Kur'an hizmetinin en önemli esaslarından biri kabul edilen şefkat de işte bu engin şefkattir O, kurtulma değil, kurtarma cehd ü gayretidir; yaşama değil, yaşatma azmidir; rahat bir hayat sürme değil, gerekirse ruhunu feda etme yiğitliğidir; hatta Cennet'e yürüme değil, oraya adam taşıma himmetidir ayağının birini Cehennem'e diğerini Cennet'e koyup ateşten insan çıkarma yürekliliğidir yananların imdadına yetişmek için icabında Cennet'te kalmaktan dahi vazgeçip alevlerin üzerine yürüme şefkatidir
Hayır, bu sözlerimle mübalağa etmiyorum, hakikî müşfiklerin ufkunu seslendiriyorum
“Güneşi bir elime, ayı da diğerine koysalar, yine de ben bu davadan vazgeçmeyeceğim Ya Allah nurunu tamamlayacak, ya da bu yolda ölüp gideceğim!
diyen İnsanlığın İftihar Tablosu'nun şefkatini tarif etmeye çalışıyorum En çileli ve ızdıraplı günlerinde muhatap olduğu Cennet'te kalma teklifini bile dönüp ümmetinin elinden tutma niyetiyle geri çeviren Rasûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'e Cennet'i terkettirecek kadar derin şefkatten bahsediyorum O peygamberâne ufuktan akıp gelen ışıklarla coşkun en Sâdık Yârân'ın “Vücudumu o kadar büyüt ki, Cehennem'i ben doldurayım, başkalarına yer kalmasın çığlıklarıyla ortaya koyduğu merhameti
“Gözümde ne Cennet sevdası, ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım
deyip iki büklüm olan Müşfik İnsanın gönlündeki beklentisiz muhabbeti, acıma hissini ve kurtarma sevdasını anlatmaya çalışıyorum
Evet, hakikî şefkat, merhum Zübeyr Gündüzalp'in “Teessür ve ıztırap karşısında kalbden bir parça kopacaksa, ‘Bir genç dinsiz olmuş' haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince paramparça olması lâzım gelir sözüyle dile getirdiği teessürü duyacak ve herkesin hidayete ermesi için ızdırapla kıvrım kıvrım kıvranacak kadar merhamet ve acıma hisleriyle dolmaktır ve işte bu ölçüde bir şefkat iman hizmetine gönül verenler için çok önemlidir
Ne var ki, herkes aynı kıvamda bir şefkat kahramanı olamayabilir; her dava eri o ufkun mümessili olabilecek ölçüde bir çizgi takip edemeyebilir Herkesin tabiatında o şefkat çekirdeği vardır; ama o çekirdeğin neşv ü nemâ bulması için de uygun bir inkişaf alanı lazımdır Peygamberâne bir şefkati hissedebilmek, biraz da bilmeye bağlıdır; ilme ve irfana vâbestedir Şefkat Peygamberi'nin nazarıyla kainâta, insanlara ve ahirete bakmayınca, beşerin hidayete ermesi yolunda gerekirse Cennet'ten bile vazgeçmenin ne demek olduğunu anlayamazsınız Hazreti Ebu Bekir'in iman ve irfanıyla meseleleri değerlendirmeyince insanlığın kurtuluşu için Cehennem'e tek başına atılmaya razı olmanın manasını kavrayamazsınız
Hazreti Üstad'ın vicdanında sonsuz saadet ve ebedî şekavet hakikatlerinin nasıl bir tesir bıraktığını, iman ve küfür arasındaki derin uçurumun ve bunların nelere gebe olduğunun onun ruhunda ne türlü fırtınalara sebebiyet verdiğini tahmin edemeyince milletin iman selametine bedel Cehennem'in alevlerine rıza göstermenin nasıl bir tercih olduğunu takdir edemezsiniz
Nitekim, Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü'ttehâyâ) şöyle buyurmuştur: “Ben sizin görmediğinizi görüyor, duymadığınızı duyuyorum; bir bilseniz, gök nasıl bir gıcırdayışla gıcırdayıp inliyor! Zaten öyle olması gerekir; zira göklerde meleklerin secdegâhı olmayan dört parmak kadar bile boş yer yoktur Allah'a yemin ederim ki, eğer azameti ilâhiye adına benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız, hatta zevcelerinizle bir arada bulunmaktan kaçınır, dağ ve sahralarda çığlık çığlık Allah'a yalvarırdınız! Hazreti Ebû Zerr bu hadîsi dinleyince, “Keşke, kökünden sökülen ve kesilipbiçilen bir ağaç olsaydım demekten kendisini alamamıştır
Yakma Allahım!
O ufkun insanı olmayan birinin hem onları anlaması mümkün değildir hem de o seviyeye ait sözleri tekrarlaması gerçek hissiyatının sesisoluğu olmayan kuru bir taklitten ibarettir İmansızlığın nasıl bir felaket olduğunu bilmeyen, inançsızları bekleyen akıbetin elemini vicdanında hissetmeyen sıradan bir insanın “Cehennemi ben doldurayım demesi ya da gözünde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu olduğunu söylemesi büyük bir iddia olur İnsanların dalâleti karşısında her gün ölüp ölüp dirilenler ve Hak'tan kopuk yaşayan birini gördükleri zaman içi kavruluyormuşçasına yüreği “cızzz edenlerdir ki, işte, insanların ahiret selameti için icap ederse Cehennem'de yanmaya gerçekten rıza gösterebilecekler o şefkat erleridir
Erzurum'da Hacı Musa adında, kendisini hizmete adamış, Nurlar'ın keramet ve ikramlarına mazhar, çok hâlis bir insan vardı
Ondan, mevzumuzla alâkalı bir hâdise dinlemiştim Hacı Musa Efendi'nin anlattığı hâdisedeki kahraman Fırıncı İshak Baba idi Bildiğiniz gibi, tarih boyunca, fırıncılar ve demirciler arasından pek çok Hak dostu çıkmıştır Hep ahiret sıkıntılarını hatırlatacak ağır işlerde çalışan ve Cehennem'in alevlerini akla getirecek şekilde ateşle çokça meşgul olan kimseler o işlerde adeta pişmiş ve olgunlaşmışlardır İshak Baba da alevler karşısında çalışa çalışa ateşin ne demek olduğunu çok iyi duymuşlardan birisiydi Dersleri hiç kaçırmayan, Risaleler'i yürekten dinleyen, çok konuşmayı sevmeyen ve ancak ihtiyaç olduğunda biriki kelime etmekle yetinen bir gönül ehliydi
İshak Baba, Hacı Musa Efendi ile beraber hacca giderlerken otobüsleri bir yerde mola verir Herkes bir şeyle meşgul olurken İshak Baba gözlerini kapatır ve murakabeye dalar Neden sonra bir taraftan gözlerinden yaşlar boşanır, bir taraftan da dudakları kıpır kıpır hareket etmeye başlar İşte, tam o an kırk kişilik otobüs zangır zangır titrermişçesine hareket eder ve bir metre kadar ileri geri gidip gelir Herkes ne olduğunu merak edip heyecanla etrafa bakınmaya dururken, Hacı Musa Efendi'nin gözleri İshak Baba'ya takılır Bakar ki, o Hak dostu çok farklı bir atmosferde, adeta kendinden geçmiş gibi Bir aralık, ona sorar: “İshak Baba, ne oldu, ne düşünüyor ve neler söylüyordun? der Onun cevabı şöyle olur: “Ahireti, sorgusuali, Cennet ve Cehennem'i düşünüyordum Bir anda Cehennem gözlerimin önünde alev alev tülleniverdi İnsanların çoğunun birer âsî olarak oraya gideceklerini düşündüm Onlar adına o kadar çok üzüldüm ki, azabın dehşetini vicdanımda derinlemesine duyunca Rabbim'den niyaz ettim ve gayri ihtiyarî defalarca şunu söyledim, “Yakma Allahım, şu biçare kullarını yakma; sonra dilersen onlara bedel beni at nâra!……………………………………………………………………………………………………………………… ……
Evet, “merhamet iman edenlerin ayırt edici bir vasfıdır Onlar asla katı kalbli, acımasız ve zalim kimseler olamazlar Mü'minler, bela ve musibetlere karşı sabırlı oldukları gibi, insanlara ve bütün varlığa karşı da şefkatlidirler Dahası, onlar her fırsatta birbirlerine merhameti tavsiye eder, toplumun safları arasında “acıma, merhamet etme, sevme ve herkese şefkatle kolkanat germe duygularını yayarlar Bunu yaparken de, sadece dünyevî bir sevgi ve alâkadan bahsetmez; her fırsatta nazarları âhiretin yamaçlarına çevirir ve şefkat hislerini insanlığın sonsuz mutluluğu kazanması istikametinde değerlendirirler Hemen her münasebetle,
“Arkadaş, kabir var, hesap var, Cehennem var! Şu insanların ateşe doğru koşarcasına gittiklerini gördüğün halde onlara nasıl acımazsın; nasıl olur da ellerinden tutmaya çalışmazsın?! derler