iltasyazilim
FD Üye
inkılaplardan önceki yaşam nasıldı
Atatürk İnkılapları öncesi hayat nasıldı
Osmanlı Devleti'nin içte ve dışta saygınlığını yitirmiş, vatandaşın sorunlarını çözmekten uzak ülkü gelmiş, ekonomisi bozulmuştu Büyük devletler, Osmanlı Devleti'ne verdikleri borçların karşılığı olarak, üretilen malların çoğuna el koymaktaydılar
Birbiri ardı sıra yapılan savaşlar ve ayaklanmalar halkı bezdirmiş, toplum düzeni bozulmuştur Vergiler adaletsizdi Kanun aleyhinde kimseye eşit davranılmıyor ve millet gittikçe daha da fakirleşiyordu
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşından da yenik çıkınca, ülke öteki devletlerce işgale uğradı Bundan Böyle Osmanlı Devleti, doğrusu çökmüş, sadece ismen varlığını devam ettirmekteydi Padişah kendi canının ve tahtının kaygısına düşmüş, işgal devletleri ile işbirliği içerisindeydi Vatanın ve milletin kurtarılması gerekiyordu Bu da ama yeni bir devlet ve rejimi kurarak yapılabilirdi
Atatürk ve arkadaşları Türk milletini bu durumdan kurtarmak için Kurtuluş Savaşını başlatmış, Samsun'a çıkışından sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak Anadolu'nun dört bir yanından gelen temsilciler ile birlikte vatanı kurtarmak için çalışmaya başlamışlardır Sonunda 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM açılmış ve yeni bir Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş oldu Bu yeni devlet içte padişah hükümetine, dışta işgalci düşmanlara aleyhinde büyük bir çaba başlattı Vatan toprakları düşmandan temizlendi Sonradan da padişahlık yönetimi kaldırıldı Yerine, akla yatkın, gerçekçi, ilerici bir yönetim kuruldu Atatürk'ün yaptığı devrimlerle bugünkü modern Türk toplum düzeni oluşmuş olduÇağdaş devlet düzeninde temel alınan esaslar çağın ilerleyen devletlerindeki ilerlemeyi karşılayan sistemleri bir devrimle uygulayarak modern medenilik seviyesinin üstüne çıkmaktırBaşarılı olmasının temel sebebi de daha öneki çabalar gibi taklit ve özenti olması değil ilerleyen ve çağın ilerisindeki devletlerin nasıl ve ne şekilde ilerlediğini temelde felsefik olarak inceleyen ve bunu taklit aracılığıyla değil temelini kurarak fikir sistemi içine yerleştirerek akılcılığın öncülüğünde uygulamasıdır
Cumhuriyet in ilanını izleyen yıllarda, sosyal, hesaplı ve kültürel alanda medeni ülkeler arasındaki yerini alması için, Türk Milletinin süratli bir değişime ihtiyacı vardı Milletin geçireceği bu değişim süreci her alanda kendini göstermeliydi
Osmanlı İmparatorluğu döneminden Cumhuriyet in ilk yıllarına dek, Türk Milletinin giyim ve başlık tarzları belli bir armoni göstermiyordu Mustafa Kemal bu karmaşıklığı ortadan uyandırmak ve medeni ölçüler içinde bir giyim şekli atamak için çalışmalara başladı
Mustafa Kemal bu konuda çok kararlıydı Atatürk 25 Ağustos 1925 teki Kastamonu ziyaretinde şapka giymiş, uygar kılık kıyafette de kanımca öncülük yapmıştır
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tekke ve zaviyeler belirlenmiş bir süre için görevlerini yerine getirmiş olsalar da, çökme yıllarında, Türk Milletinin sosyal ve kültürel alandaki gelişim ihtiyaçlarına cevap veremez ve dünyadaki gelişmelere ayak uyduramaz olmuşlardır Keza bir takım tekkelerin siyasetle yakından ilgilenmesi, tutucu ve tutucu bir inşa sergilemeleri ve bütün bunları, hiç ilgisi olmadığı halde İslam dini adına yapıyor olmaları; Türk Milletinin gelişmesini ve İslam dininin anlaşılmasını engelliyordu
Mustafa Kemal Atatürk ün görüşleri çerçevesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilir 2 Eylül 1925 tarihinde hükümet kararnamesi çıkartılır ve 12 Aralık 1925 tarihinde de kanun yürürlüğe girer
Osmanlı Mebusan Meclisinde, saat ve zaman konusunda ortaya meydana çıkan karışıklıklardan nedeniyle, ezani saatin kullanılmaması yönünde araştırmalar yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı O yıllarda Osmanlı Mebusan Meclisi nin sonuca ulaştıramadığı bu girişimi, TBMM hükümeti sonuçlandırmak istemiştir 1922 yılının Eylül ayında verilen bir teklifle konu gündeme alınmış, fakat benzer us savunucularının muhalefeti nedeniyle, teklif, ama 26 Aralık 1925 tarihinde kanunlaşmıştır
Kullanılan takvim konusunda da birtakım karışıklar yaşanıyordu Kullanılan iki bambaşka takvime bundan başka dış ilişkilerde kullanılan miladi takvim eklenince, koşul daha da karmaşık ışık halkası geliyordu Bu durumu düzeltmek için benzer gün ve tarihli, 698 sayılı kanunla, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren geçerli edinmek üzere miladi takvimin kullanılması kabul edildi
İmparatorluk döneminde, ülke genelinde uygulanacak belirtilen bir hafta tatili günü yoktu Cumhuriyetin kurulmasıyla, hafta tatili uygulamasındaki kaos da sona erdirildi; dünya devletleriyle harmoni sağlamak için, cumartesi günü öğleden sonra açılmak üzere pazar günü resmi tatil olarak kabul edildi
1931 yılında da ondalık sisteme geçildi; endaze , arşın , okka gibi siklet ve uzunluk ölçüsü birimleri, metre ve kilo gibi tartı ve uzunluk ölçü birimleriyle değiştirildi 1935 yılında çıkarılan bir kanunla da yeni yıl günü tatil olarak kabul edildi
Osmanlı İmparatorluğunda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzak kalıyordu Bu karışıklığı düzeltmek için, 21 Haziran 1934 te kabul edilen bir kanunla, adımızla beraber üstelik Türkçe soyadı göstermek mecburiyeti getirildi Bu kanunla Mustafa Kemal e TBMM kadar, ATATÜRK soyadı verildi Hem aynı yıl içinde, Osmanlı derslik yapısına ait Öğretmen , Paşa , Hazret gibi unvanların da kullanılması yasaklanmıştır
Arap harflerinden oluşan alfabe, asırlardır kullanılmasına rağmen, öğrenimindeki zorluklar aşılamamıştı ve zamanla ihtiyacı karşılayamaz ülkü gelmişti II Meşrutiyet döneminde de, bu konuda çareler aranmış fakat başarılı olunamamıştı Atatürk, Türk kültürü ve Türkçe etrafındaki birliği bir an önce oluşturmak için, yeni Türk alfabesi konusundaki çalışmalarını kişisel olarak yönetmiş, yeni harfleri halka öğretme çalışmalarına katılmıştır Nitekim, 1 Kasım 1928 yılında Meclis te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928 den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmıştır
Türk kadını, yüzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden dargın, hemen hemen yok sayılmıştır Uygar ülkeler seviyesine çıkmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci derslik insan muamelesi yapamazdı Zira kadınlar, Milli Uğraş de, ulusal teşkilatlar kurarak çalışmalar yapmışlar, cepheye tabanca taşımışlar ve vatanın kurtulması için erkeklerle beraber savaşmışlardır
Uygar hukukun kabulüyle, kadın erkek eşitliği benimsenmiş; evlenme, tarafların isteğine bırakılmış, aradaki delege sistemi kaldırılarak evlendirme memurunun önünde yapılan nikahlar geçerli sayılmış, bu nikahtan daha sonra isteyenin dini nikah yaptırması bağımsızlık bırakılmış; tek eşlilik uygulaması getirilip boşanmalardaki talak usulü kaldırılıp boşama yetkisi geçerli sebepler aramak şartıyla mahkemelere bırakılmıştır Keza kadınlar, miras paylaşımında ve şahitlikte de erkeklerle eşit olma hakkına sahip olmuşlardır
Kadınlara, 3 Kasım 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde, oy faydalanma hakkı, 8 Ekim 1934 yılında da seçme ve seçilme hakları verilmiş, böylece sosyal hayatta önlerine meydana çıkan engeller kaldırılmıştır
Türkiye toprakları üstünde yaşamış halk, dağıtılmış gruplardan meydana geldiğinden bir ahali birliği sağlanamamıştı Dahası Türkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda gerekli incelemeler yapılmamış, Türk tarihi içe doğru incelenmemişti Atatürk bu konuyu şu sözleriyle belirtmiştir:
Biz hemen şimdi şimdiye değin gerçek, bilimsel ve müspet anlamıyla ulusal bir tayin yaşayamadık Bundan nedeniyle da milli bir tarihe malik olamadık
Türk tarihinin açılış noktası konusunda, çoğunlukla Osmanlı İmparatorluğu nun kuruluş tarihi esas alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle tanıdık olmayan tarihçilerin çalışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere göre de, asırlardır üç kıtaya hükmetmiş olan Türklerin tarihi yoktu
Mustafa Kemal Atatürk, kahraman Türk Milletinin hakiki tarihini öğrenmesine büyük siklet vermiş, bu konudaki çalışmaları bana kalırsa başlatmıştır Bu çalışmalarda, önce İslamiyet öncesi Türk tarihine dikkat çekilmiş, 23 Nisan 1930 daki Türk Ocakları Kurultayı nda, bu konuda faaliyet gösterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır *
Atatürk İnkılapları öncesi hayat nasıldı
Osmanlı Devleti'nin içte ve dışta saygınlığını yitirmiş, vatandaşın sorunlarını çözmekten uzak ülkü gelmiş, ekonomisi bozulmuştu Büyük devletler, Osmanlı Devleti'ne verdikleri borçların karşılığı olarak, üretilen malların çoğuna el koymaktaydılar
Birbiri ardı sıra yapılan savaşlar ve ayaklanmalar halkı bezdirmiş, toplum düzeni bozulmuştur Vergiler adaletsizdi Kanun aleyhinde kimseye eşit davranılmıyor ve millet gittikçe daha da fakirleşiyordu
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşından da yenik çıkınca, ülke öteki devletlerce işgale uğradı Bundan Böyle Osmanlı Devleti, doğrusu çökmüş, sadece ismen varlığını devam ettirmekteydi Padişah kendi canının ve tahtının kaygısına düşmüş, işgal devletleri ile işbirliği içerisindeydi Vatanın ve milletin kurtarılması gerekiyordu Bu da ama yeni bir devlet ve rejimi kurarak yapılabilirdi
Atatürk ve arkadaşları Türk milletini bu durumdan kurtarmak için Kurtuluş Savaşını başlatmış, Samsun'a çıkışından sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak Anadolu'nun dört bir yanından gelen temsilciler ile birlikte vatanı kurtarmak için çalışmaya başlamışlardır Sonunda 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM açılmış ve yeni bir Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş oldu Bu yeni devlet içte padişah hükümetine, dışta işgalci düşmanlara aleyhinde büyük bir çaba başlattı Vatan toprakları düşmandan temizlendi Sonradan da padişahlık yönetimi kaldırıldı Yerine, akla yatkın, gerçekçi, ilerici bir yönetim kuruldu Atatürk'ün yaptığı devrimlerle bugünkü modern Türk toplum düzeni oluşmuş olduÇağdaş devlet düzeninde temel alınan esaslar çağın ilerleyen devletlerindeki ilerlemeyi karşılayan sistemleri bir devrimle uygulayarak modern medenilik seviyesinin üstüne çıkmaktırBaşarılı olmasının temel sebebi de daha öneki çabalar gibi taklit ve özenti olması değil ilerleyen ve çağın ilerisindeki devletlerin nasıl ve ne şekilde ilerlediğini temelde felsefik olarak inceleyen ve bunu taklit aracılığıyla değil temelini kurarak fikir sistemi içine yerleştirerek akılcılığın öncülüğünde uygulamasıdır
Cumhuriyet in ilanını izleyen yıllarda, sosyal, hesaplı ve kültürel alanda medeni ülkeler arasındaki yerini alması için, Türk Milletinin süratli bir değişime ihtiyacı vardı Milletin geçireceği bu değişim süreci her alanda kendini göstermeliydi
Osmanlı İmparatorluğu döneminden Cumhuriyet in ilk yıllarına dek, Türk Milletinin giyim ve başlık tarzları belli bir armoni göstermiyordu Mustafa Kemal bu karmaşıklığı ortadan uyandırmak ve medeni ölçüler içinde bir giyim şekli atamak için çalışmalara başladı
Mustafa Kemal bu konuda çok kararlıydı Atatürk 25 Ağustos 1925 teki Kastamonu ziyaretinde şapka giymiş, uygar kılık kıyafette de kanımca öncülük yapmıştır
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tekke ve zaviyeler belirlenmiş bir süre için görevlerini yerine getirmiş olsalar da, çökme yıllarında, Türk Milletinin sosyal ve kültürel alandaki gelişim ihtiyaçlarına cevap veremez ve dünyadaki gelişmelere ayak uyduramaz olmuşlardır Keza bir takım tekkelerin siyasetle yakından ilgilenmesi, tutucu ve tutucu bir inşa sergilemeleri ve bütün bunları, hiç ilgisi olmadığı halde İslam dini adına yapıyor olmaları; Türk Milletinin gelişmesini ve İslam dininin anlaşılmasını engelliyordu
Mustafa Kemal Atatürk ün görüşleri çerçevesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilir 2 Eylül 1925 tarihinde hükümet kararnamesi çıkartılır ve 12 Aralık 1925 tarihinde de kanun yürürlüğe girer
Osmanlı Mebusan Meclisinde, saat ve zaman konusunda ortaya meydana çıkan karışıklıklardan nedeniyle, ezani saatin kullanılmaması yönünde araştırmalar yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı O yıllarda Osmanlı Mebusan Meclisi nin sonuca ulaştıramadığı bu girişimi, TBMM hükümeti sonuçlandırmak istemiştir 1922 yılının Eylül ayında verilen bir teklifle konu gündeme alınmış, fakat benzer us savunucularının muhalefeti nedeniyle, teklif, ama 26 Aralık 1925 tarihinde kanunlaşmıştır
Kullanılan takvim konusunda da birtakım karışıklar yaşanıyordu Kullanılan iki bambaşka takvime bundan başka dış ilişkilerde kullanılan miladi takvim eklenince, koşul daha da karmaşık ışık halkası geliyordu Bu durumu düzeltmek için benzer gün ve tarihli, 698 sayılı kanunla, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren geçerli edinmek üzere miladi takvimin kullanılması kabul edildi
İmparatorluk döneminde, ülke genelinde uygulanacak belirtilen bir hafta tatili günü yoktu Cumhuriyetin kurulmasıyla, hafta tatili uygulamasındaki kaos da sona erdirildi; dünya devletleriyle harmoni sağlamak için, cumartesi günü öğleden sonra açılmak üzere pazar günü resmi tatil olarak kabul edildi
1931 yılında da ondalık sisteme geçildi; endaze , arşın , okka gibi siklet ve uzunluk ölçüsü birimleri, metre ve kilo gibi tartı ve uzunluk ölçü birimleriyle değiştirildi 1935 yılında çıkarılan bir kanunla da yeni yıl günü tatil olarak kabul edildi
Osmanlı İmparatorluğunda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzak kalıyordu Bu karışıklığı düzeltmek için, 21 Haziran 1934 te kabul edilen bir kanunla, adımızla beraber üstelik Türkçe soyadı göstermek mecburiyeti getirildi Bu kanunla Mustafa Kemal e TBMM kadar, ATATÜRK soyadı verildi Hem aynı yıl içinde, Osmanlı derslik yapısına ait Öğretmen , Paşa , Hazret gibi unvanların da kullanılması yasaklanmıştır
Arap harflerinden oluşan alfabe, asırlardır kullanılmasına rağmen, öğrenimindeki zorluklar aşılamamıştı ve zamanla ihtiyacı karşılayamaz ülkü gelmişti II Meşrutiyet döneminde de, bu konuda çareler aranmış fakat başarılı olunamamıştı Atatürk, Türk kültürü ve Türkçe etrafındaki birliği bir an önce oluşturmak için, yeni Türk alfabesi konusundaki çalışmalarını kişisel olarak yönetmiş, yeni harfleri halka öğretme çalışmalarına katılmıştır Nitekim, 1 Kasım 1928 yılında Meclis te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928 den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmıştır
Türk kadını, yüzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden dargın, hemen hemen yok sayılmıştır Uygar ülkeler seviyesine çıkmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci derslik insan muamelesi yapamazdı Zira kadınlar, Milli Uğraş de, ulusal teşkilatlar kurarak çalışmalar yapmışlar, cepheye tabanca taşımışlar ve vatanın kurtulması için erkeklerle beraber savaşmışlardır
Uygar hukukun kabulüyle, kadın erkek eşitliği benimsenmiş; evlenme, tarafların isteğine bırakılmış, aradaki delege sistemi kaldırılarak evlendirme memurunun önünde yapılan nikahlar geçerli sayılmış, bu nikahtan daha sonra isteyenin dini nikah yaptırması bağımsızlık bırakılmış; tek eşlilik uygulaması getirilip boşanmalardaki talak usulü kaldırılıp boşama yetkisi geçerli sebepler aramak şartıyla mahkemelere bırakılmıştır Keza kadınlar, miras paylaşımında ve şahitlikte de erkeklerle eşit olma hakkına sahip olmuşlardır
Kadınlara, 3 Kasım 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde, oy faydalanma hakkı, 8 Ekim 1934 yılında da seçme ve seçilme hakları verilmiş, böylece sosyal hayatta önlerine meydana çıkan engeller kaldırılmıştır
Türkiye toprakları üstünde yaşamış halk, dağıtılmış gruplardan meydana geldiğinden bir ahali birliği sağlanamamıştı Dahası Türkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda gerekli incelemeler yapılmamış, Türk tarihi içe doğru incelenmemişti Atatürk bu konuyu şu sözleriyle belirtmiştir:
Biz hemen şimdi şimdiye değin gerçek, bilimsel ve müspet anlamıyla ulusal bir tayin yaşayamadık Bundan nedeniyle da milli bir tarihe malik olamadık
Türk tarihinin açılış noktası konusunda, çoğunlukla Osmanlı İmparatorluğu nun kuruluş tarihi esas alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle tanıdık olmayan tarihçilerin çalışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere göre de, asırlardır üç kıtaya hükmetmiş olan Türklerin tarihi yoktu
Mustafa Kemal Atatürk, kahraman Türk Milletinin hakiki tarihini öğrenmesine büyük siklet vermiş, bu konudaki çalışmaları bana kalırsa başlatmıştır Bu çalışmalarda, önce İslamiyet öncesi Türk tarihine dikkat çekilmiş, 23 Nisan 1930 daki Türk Ocakları Kurultayı nda, bu konuda faaliyet gösterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır *