iltasyazilim
FD Üye
Belirli koşullar altında kızılötesi ışınların insan görü tarafından algılanabilir olduğu uzun zamandır biliniyordu Öte yandan göz hakkındaki bilgilerimizle görme sürecinde yer alan kuantum fiziksel süreçleri bir araya getirerek, nasıl kızılötesi görüşe sahip olduğumuzu tam olarak açıklayamıyorduk Bir farmakoloji laboratuarından gelen haberler bu bilmece için yeni ipuçları sunuyor
Optik laboratuarlarında lazer kaynakları ile çalışanlar bilir; kızılötesi gibi daha düşük enerjili (ve daha uzun dalga boyuna sahip) lazer kaynakları ile çalışmak, görünür dalga boyunda ışık yayan lazer kaynakları ile çalışmaktan daha zordur Çünkü kurduğunuz optik sistemde görünür lazer demetinin merceğin neresinden geçtiğini, aynanın neresine çarptığını görebilirsiniz Kimi ayarlamaları göz kararı ile yapma rahatlığına sahipsinizdir Görünür olmayan lazerler söz konusu ise güvenebileceğiniz tek şey, önceden yaptığınız hesaplamalar ile ölçüm aletlerinin ekranlarından okuduğunuz rakamlardır
Kızılötesi lazer ile deney yapmakta olan farmakolog Krzysztof Palczewski de, benzer şekilde laboratuarında çalışmaktayken hiç beklemediği şekilde yanıp sönen bir ışık görmüş Ardından ise görüntünün kaynağının kızılötesi lazeri olabileceğinden şüphe etmiş ve hızlı bir literatür taraması sonrasında, görünür spektrumun dışında kalan, ancak kimi özel durumlarda insan gözünün duyarlı olduğu özel bir dalga boyunun varlığının önceden beri bilindiğini, ancak temelinde yatan kuramsal gerekçenin kesin olarak belirlenemediğini fark etmiş
İnsanda görme eylemi, retina bölgesindeki fotoreseptör moleküllerinin fotonlar tarafından kimyasal olarak uyarılması ve bu kimyasal uyarılmanın bir elektrik sinyali olarak beyne gönderilmesi, beyinde ise bu sinyallerin bir görüntü algısı olarak yorumlanması sırası ile çalışıyor Fotoreseptör molekülleri ise ancak 400 ila 720 nanometre dalga boyu aralığında yer alan fotonlar (kırmızıdan mora uzanan gökkuşağı renkleri de bu dalga boyu aralığına karşılık geliyor) tarafından uyarılabiliyor
Kızılötesi bölgede yer alan 1000 nanometre dalga boyu civarındaki kaynakların pek çok insanda beyaz, yeşil gibi renklerde flaşların görülmesine yol açması uzun zamandır bilinmekte ve 1980li yıllardan beri bu olgunun teorik gerekçesi üzerine çalışmalar mevcut Bu çalışmalar olası iki farklı hipoteze işaret ediyor Bunlardan ilkine göre gözdeki dokulara çarpan kızılötesi fotonlar, bu dokularda moleküler uyarılma yaratarak daha yüksek enerjili (ve görünür dalga boyunda) ikincil fotonların salınmasına yol açıyor Dolayısı ile görünüzü kızılötesi lazer kaynağına çevirdiğinizde gördüğünüz, bu ikincil fotonlar
Diğerinde ise iki adet kızılötesi fotonun çok yakın zamanlarda fotoreseptör molekülüne çarpması sonucu iki fotonun toplam enerjisi ile uyarılma gerçekleşiyor
İlk hipotezde ikincil foton salımı gerçekleşmesinden sorumlu doku alındıktan sonra fare gözü örnekleri ile gerçekleştirilen denemeler, bu doku olmadan da gözün kızılötesine tepki verdiğini ortay çıkarmış Yani gözdeki uyarılmanın, bu dokudan ikincil foton salımı gerçekleşmesine bağlı olmadığı görülmüş Sonrasında fotoreseptörlerde yer alan bir proteinin kristal formu ile yapılan denemede de yine ikincil fotonlara işaret eden renklerde bir parlaklık gözlemlenmemiş Çalışmayı yapan ekip ikincil foton hipotezinin çok büyük oranda olasılık dışı kaldığını ve ikinci hipotezin daha güçlü olduğunu iddia ediyor Ölçüm sonuçları da, moleküller için hesapladıkları kuantum mekaniği modelleri ile tutarlı
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Optik laboratuarlarında lazer kaynakları ile çalışanlar bilir; kızılötesi gibi daha düşük enerjili (ve daha uzun dalga boyuna sahip) lazer kaynakları ile çalışmak, görünür dalga boyunda ışık yayan lazer kaynakları ile çalışmaktan daha zordur Çünkü kurduğunuz optik sistemde görünür lazer demetinin merceğin neresinden geçtiğini, aynanın neresine çarptığını görebilirsiniz Kimi ayarlamaları göz kararı ile yapma rahatlığına sahipsinizdir Görünür olmayan lazerler söz konusu ise güvenebileceğiniz tek şey, önceden yaptığınız hesaplamalar ile ölçüm aletlerinin ekranlarından okuduğunuz rakamlardır
Kızılötesi lazer ile deney yapmakta olan farmakolog Krzysztof Palczewski de, benzer şekilde laboratuarında çalışmaktayken hiç beklemediği şekilde yanıp sönen bir ışık görmüş Ardından ise görüntünün kaynağının kızılötesi lazeri olabileceğinden şüphe etmiş ve hızlı bir literatür taraması sonrasında, görünür spektrumun dışında kalan, ancak kimi özel durumlarda insan gözünün duyarlı olduğu özel bir dalga boyunun varlığının önceden beri bilindiğini, ancak temelinde yatan kuramsal gerekçenin kesin olarak belirlenemediğini fark etmiş
İnsanda görme eylemi, retina bölgesindeki fotoreseptör moleküllerinin fotonlar tarafından kimyasal olarak uyarılması ve bu kimyasal uyarılmanın bir elektrik sinyali olarak beyne gönderilmesi, beyinde ise bu sinyallerin bir görüntü algısı olarak yorumlanması sırası ile çalışıyor Fotoreseptör molekülleri ise ancak 400 ila 720 nanometre dalga boyu aralığında yer alan fotonlar (kırmızıdan mora uzanan gökkuşağı renkleri de bu dalga boyu aralığına karşılık geliyor) tarafından uyarılabiliyor
Kızılötesi bölgede yer alan 1000 nanometre dalga boyu civarındaki kaynakların pek çok insanda beyaz, yeşil gibi renklerde flaşların görülmesine yol açması uzun zamandır bilinmekte ve 1980li yıllardan beri bu olgunun teorik gerekçesi üzerine çalışmalar mevcut Bu çalışmalar olası iki farklı hipoteze işaret ediyor Bunlardan ilkine göre gözdeki dokulara çarpan kızılötesi fotonlar, bu dokularda moleküler uyarılma yaratarak daha yüksek enerjili (ve görünür dalga boyunda) ikincil fotonların salınmasına yol açıyor Dolayısı ile görünüzü kızılötesi lazer kaynağına çevirdiğinizde gördüğünüz, bu ikincil fotonlar
Diğerinde ise iki adet kızılötesi fotonun çok yakın zamanlarda fotoreseptör molekülüne çarpması sonucu iki fotonun toplam enerjisi ile uyarılma gerçekleşiyor
İlk hipotezde ikincil foton salımı gerçekleşmesinden sorumlu doku alındıktan sonra fare gözü örnekleri ile gerçekleştirilen denemeler, bu doku olmadan da gözün kızılötesine tepki verdiğini ortay çıkarmış Yani gözdeki uyarılmanın, bu dokudan ikincil foton salımı gerçekleşmesine bağlı olmadığı görülmüş Sonrasında fotoreseptörlerde yer alan bir proteinin kristal formu ile yapılan denemede de yine ikincil fotonlara işaret eden renklerde bir parlaklık gözlemlenmemiş Çalışmayı yapan ekip ikincil foton hipotezinin çok büyük oranda olasılık dışı kaldığını ve ikinci hipotezin daha güçlü olduğunu iddia ediyor Ölçüm sonuçları da, moleküller için hesapladıkları kuantum mekaniği modelleri ile tutarlı
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.