iltasyazilim
FD Üye
Her insan İslam Fıtratı üzere doğar İnsanın fıtratında iman vardır Zira insan basit bir masanın bile kendi kendine yapılıp çatılamayacağını bilecek güçtedir Putperestler bile kendilerini birinin yarattığını bilmişler, ama onu doğru tanıyamamışlar ve tabiatlarındaki ibadet etme ihtiyaçlarını yanlış olarak cansız cisimlerle tatmin etmeye çalışmışlar
Her müslüman ortamda ya da müslüman ailede dünyaya gelenin mıutlaka müslüman olacağı garantisi olmadığı gibi, her gayri müslim ortamda ya da ailede doğanın da mutlaka kafir olacağı kesin değildir
Ayrıca Allah her insana doğruyu anlayacak akıl verdiği halde islamın kendisine ulaşmadığı insanlara azap etmeyeceğini bildiriyor (İsrâ Sûresi, 15)
İslamiyetten haberi olmak ya da olmamak durumuna göre insanın sorumluluğu vardır Yani her müslüman olmayanın mutlaka cehenneme gideceği anlamına gelmez O halde İslamiyetten haberi olmak ne demektir?
İslamiyetten haberi olmayanlara ya da yanlış anlatılanlara ehli fetret denilir
Fetret, kesinti, aralık, fasıla mânâlarında kullanılmaktadır Dinî bir tabir olarak da, iki peygamber arasında geçen zaman için kullanılır
Buharı' de geçen bir hadisi şerifte fetret için Hz İsa (as) ile Hz Peygamber (asm) arasında geçen zaman kastedilir1
Bazı âyeti kerimelerden anlaşılıyor ki, İslâmiyet’ten önce Arapların peygamberlerin gönderilmesi ile ilgili bilgileri oldukça zayıftı Kur'ân'da, Arap müşriklerinin Rabbimiz, peygamber göndermek dileseydi, şüphesiz ki, melek bir peygamber gönderirdidediklerini belirtmekte, 2 böylece onların peygamberlik hakkındaki, dolayısıyla hak dinlerle ilgili görüşlerinin ne derece zayıf olduğu ifade edilmektedir
Araplar her ne kadar Hz İbrahim'i (as) peygamber olarak bilmiş olsalar da, onun peygamberliğini yalnızca kendi zamanıyla sınırlı olduğunu kabul ediyorlardı Hz İbrahim ile Hz Peygamber (asm) arasında geçen üç bin senelik uzun bir süreden dolayı, İbrahim Aleyhisselâmın tebliğ etmiş olduğu Hanif dininin hükümlerini bilen pek yoktu
İslâm âlimleri fetret ehlini üç kısımda inceler:
1 Cenabı Hakkın varlık ve birliğini kendi aklı ve zekâsının yardımıyla düşünüp bulan ve bilen kimseler: Kus bin Sâide ve Cennetle müjdelenen Sahabilerden Said bin Zeyd'in babası Zeyd bin Amr gibi
2 Tevhid inancını bozup değiştirerek putperestliği kabul eden ve kendilerine göre din uydurup insanları kendi çevresinde toplayanlar: Araplar arasında putperestliği çıkaran Amr bin Luhay ve diğer müşrikler gibi
3 Ne mü'min, ne de müşrik herhangi müsbet veya batıl bir inanca sahip olmayıp bütün ömrünü gaflet içinde geçiren; akıl ve zihnini bu nevi meselelerle meşgul etmeyen kimseler Cahiliye devrinde bu sınıfa giren insanlar da vardı
Bu üç sınıftan ikinciler putperest olduklarından Cehennemliktir Üçüncü sınıfa girenler ise gerçek mânâda fetret ehli olduklarından bunlar Cehennem ehli olmayacaklardır Çünkü, kendilerine hak ve hakikati tebliğ edecek bir peygamber gelmediği, küfrü gerektirecek bir halleri de olmadığından ehli necattırlar Bu hususta bütün Ehli Sünnnet ittifak etmişlerdir3
Birinci sınıfta bahsedilen Kus bin Sâide ile Zeyd bin Amr ise binlerce insanın arasında Allah'ın varlık ve birliğine inananlar olduklarından, o zamanlar bir peygamber gelmediğinden herhangi bir peygamberin de ümmeti olmadıklarından ve ayrıca Peygamber Efendimize de yetişemediklerinden Cenabı Hak onları tek başlarına ayrı bir ümmet olarak haşredecektir Yine ehli necattırlar, îmanları sayesinde ebedi hayatlarını kurtarmışlardır Haşrolurken sadece tek bir ümmetolarak mahşer yerinde bulunacaklardır Bunlar müstesnainsanlardır Allah'ın lütuf ve ihsanına mazhar olacaklardır
Kus bin Sâide, Arapların çok tesirli konuşan bir hatibi, belagat dolu şiirler okuyan meşhur bir şairi idi Cahiliye devrinde kurulan Sûkı Ukaz panayırına katılır, hitabetiyle herkeste hayranlık bırakırdı
Kus bin Sâide'nin o devir Araplarmdan farklı olan en önemli yönü, Cenabı Hakkın varlık ve birliğine, âhirete inanmış olması ve çeşitli vesilelerle İslâm dininin geleceğini ve Peygamber Efendimizin peygamber olarak gönderileceğini haber vermesiydi
Yine Peygamberimize peygamberlik vazifesi verilmesinden birkaç sene önceydi Adı geçen panayırda bir hitabette bulunmuş, Allah'ın varlık ve birliğinden, dünyanın fâniliğinden, ölümün hak olup ona hazırlıklı bulunmanın lüzumundan bahsetmiş, bir yerinde de şunları söylemişti:
Yemin ederim ki, Allah katında bir din vardır Şimdi bulunduğumuz dinden daha sevgilidir Allah'ın göndereceği bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakındır Gölgesi başımızın üstüne geldi
Ne mutlu o kimseye ki, ona îman eder, o da kendisine hidayet eyler Yazıklar olsun ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta!4
Gariptir ki, Kus bin Sâide, geleceğini haber verdiği zâtın kendisini dinleyenler arasında bulunduğunun farkında değildi Aradan çok bir zaman geçmeden Resuli Ekrem Efendimize peygamberlik vazifesi verildi Fakat Kus bin Sâide'ye, gelip Peygamberimizle görüşmek nasip olmadı Çünkü, bu sırada hayata gözlerini yummuştu Vefat ettiğinde de yaşı bir hayli ilerlemişti
Bir müddet sonra Kus bin Sâide'nin kabilesinden Cârud ismindeki zâtın başkanlığında bir heyet Peygamberimize geldiler, îman ettiler Peygamberimiz onlardan Kus bin Sâide'yi tanıyıp tanımadıklarını sordu Carud, kendisinin onun yolunda gidenlerden olduğunu ve çok iyi tanıdığını söyledi Bu arada Peygamberimiz, Kus bin Sâide'nin Sükı Ukaz'daki hitabesinden bahsederek o sözlerin hâlâ hatırından çıkmadığını ifade etti Heyetten bir zat da kalkarak Kus bin Sâde'nin bir şiirini okudu Bu şiirde Kus bin Sâide, Haremi Şerifte Haşimoğullarından Muhammedisimli bir zâtın peygamber olarak gönderileceğini açıkça söylüyordu
Onun istikametini takdir eden, muvahhid bir mü'min olduğunu beyan eden Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:
Ümit ederim ki, Cenabı Hak Kus bin Sâide'yi ayrı bir ümmet olarak diriltip hasreder5
Bu zâtın ayrı bir ümmet olarak hasredilmesimeselesine gelince; bu husus hadis ve kelâm kitaplarındaki fetretbahislerinde izah edilmektedir Hz İsa'dan Peygamberimize kadar geçen altı yüz sene içinde yaşayan insanlar fetret ehli sayılmaktadır Çünkü, bu zaman zarfında hiçbir peygamber gelmediğinden, bu insanların îmânî durumları da farklı mütalâa edilmektedir
Fetret ehlinin ibadet ve dinî hükümlerle mükellef olmadığı muhakkaktır Ancak Allah'a iman etmekle mükellef olup olmadığı hakkında Ehli Sünnetin itikadı birer mezhebi olan Mâturidî ve Eş'arî mezhepleri arasında ihtilaf vardır İmanı Maturîdî'ye göre, bu insanlar Cenabı Hakkın kendilerine verdiği aklı kullanıp, yer, gök ve içindekilere ibret nazarıyla bakıp Allah'ın varlığını idrak etmelidirler Eş'arî'ye göre ise, fetret ehli Allah'a inanmakla mükellef değildir Zira kendilerine bir peygamber gelmemiştir Cenabı Hak Biz bir peygamber göndermedikçe hiçbir kimseye azap etmiş değiliz6 buyurmaktadır Dolayısıyla, bunlara bir peygamber gelmediği için azaba müstahak değillerdir
Bediüzzaman da zikrettiğimiz âyeti kerimeyi delil getirerek şöyle der: Ehli fetret ehli necattırlar Bilittifak teferruattaki hatîatlarından (hatalarından) muahazeleri yoktur İmamı Şafiî ve İmam Eş'arîce küfre de girse, usûlu imânîde bulunmazsa, yine ehli necattır Çünkü teklifi İlâhî irsal (peygamber göndermek) ile olur ve irsal dahi, ıttıla (bilmek) ile teklif (mesuliyet) tekarrur eder Madem gaflet ve mürûru zaman (geçen zaman) enbiyai sâlifenin (geçmiş peygamberlerin) dinlerini setretmiş (örtmüş); o ehli fetret zamanına hüccet olamaz İtaat etse sevap görür, etmezse azap görmez Çünkü mahfi (gizli) kaldığı için hüccet (delil) olamaz7
Peygamberimizin (asm) gönderilmesinden sonra, davetini duymayanlarla ilgili olarak İmam Gazalî'nin insanları üç sınıfta incelediğini görmekteyiz:
1 Peygamberin (asm) davetini duymamış, kendisinden haberdar da olmamıştır Bu sınıfa giren insanlar kesin olarak ehli necat olup Cennetliktir
2 Peygamberin (asm) davetini, gösterdiği mucizeleri ve güzel ahlâkını duymuş olmakla beraber îman etmemiştir Bu sınıf kesin olarak azaba uğratılacaktır
3 Peygamberin (asm) ismini duydukları halde, aleyhinde yapılan menfî propagandalardan başka bir şey duymadıklarından, kimse onlara doğruyu söyleyip onları teşvik etmediğinden alâka duymamaktadırlar Bunların da ehli necat olacaklarını, yani Cennete gireceklerini umarım
Âhir zamanda bir çeşit fetret devrinin yaşandığını belirten Bediüzzaman umumî harplerde ölen böyle birtakım masumların da ehli necat olacaklarına dikkati çekmektedir Bediüzzaman'ın ifadesi aynen şöyledir:
Âhir zamanda madem fetret derecesinde din ve dini Muhammediyeye (asm) bir lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hz İsa'nın dini hakikisi hükmedecek ve İslâmiyet ile omuz omuza gelecek Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan Hz İsa'ya mensub Hıristiyanların çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadettir8
1 Buharı, Menakıbü'lEnsar: 53
2 Fussilet Sûresi, 14
3 Tecridi Şarttı Tercemesi, 4:544
4Kısası Enbiya, 1:6162
5 Tecridi Sarih Tercemesi, 4:544545
6 İsrâ Sûresi, 15
7 Mektııbat, 360361
8 Kastamonu Lahikası, s 77
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Her müslüman ortamda ya da müslüman ailede dünyaya gelenin mıutlaka müslüman olacağı garantisi olmadığı gibi, her gayri müslim ortamda ya da ailede doğanın da mutlaka kafir olacağı kesin değildir
Ayrıca Allah her insana doğruyu anlayacak akıl verdiği halde islamın kendisine ulaşmadığı insanlara azap etmeyeceğini bildiriyor (İsrâ Sûresi, 15)
İslamiyetten haberi olmak ya da olmamak durumuna göre insanın sorumluluğu vardır Yani her müslüman olmayanın mutlaka cehenneme gideceği anlamına gelmez O halde İslamiyetten haberi olmak ne demektir?
İslamiyetten haberi olmayanlara ya da yanlış anlatılanlara ehli fetret denilir
Fetret, kesinti, aralık, fasıla mânâlarında kullanılmaktadır Dinî bir tabir olarak da, iki peygamber arasında geçen zaman için kullanılır
Buharı' de geçen bir hadisi şerifte fetret için Hz İsa (as) ile Hz Peygamber (asm) arasında geçen zaman kastedilir1
Bazı âyeti kerimelerden anlaşılıyor ki, İslâmiyet’ten önce Arapların peygamberlerin gönderilmesi ile ilgili bilgileri oldukça zayıftı Kur'ân'da, Arap müşriklerinin Rabbimiz, peygamber göndermek dileseydi, şüphesiz ki, melek bir peygamber gönderirdidediklerini belirtmekte, 2 böylece onların peygamberlik hakkındaki, dolayısıyla hak dinlerle ilgili görüşlerinin ne derece zayıf olduğu ifade edilmektedir
Araplar her ne kadar Hz İbrahim'i (as) peygamber olarak bilmiş olsalar da, onun peygamberliğini yalnızca kendi zamanıyla sınırlı olduğunu kabul ediyorlardı Hz İbrahim ile Hz Peygamber (asm) arasında geçen üç bin senelik uzun bir süreden dolayı, İbrahim Aleyhisselâmın tebliğ etmiş olduğu Hanif dininin hükümlerini bilen pek yoktu
İslâm âlimleri fetret ehlini üç kısımda inceler:
1 Cenabı Hakkın varlık ve birliğini kendi aklı ve zekâsının yardımıyla düşünüp bulan ve bilen kimseler: Kus bin Sâide ve Cennetle müjdelenen Sahabilerden Said bin Zeyd'in babası Zeyd bin Amr gibi
2 Tevhid inancını bozup değiştirerek putperestliği kabul eden ve kendilerine göre din uydurup insanları kendi çevresinde toplayanlar: Araplar arasında putperestliği çıkaran Amr bin Luhay ve diğer müşrikler gibi
3 Ne mü'min, ne de müşrik herhangi müsbet veya batıl bir inanca sahip olmayıp bütün ömrünü gaflet içinde geçiren; akıl ve zihnini bu nevi meselelerle meşgul etmeyen kimseler Cahiliye devrinde bu sınıfa giren insanlar da vardı
Bu üç sınıftan ikinciler putperest olduklarından Cehennemliktir Üçüncü sınıfa girenler ise gerçek mânâda fetret ehli olduklarından bunlar Cehennem ehli olmayacaklardır Çünkü, kendilerine hak ve hakikati tebliğ edecek bir peygamber gelmediği, küfrü gerektirecek bir halleri de olmadığından ehli necattırlar Bu hususta bütün Ehli Sünnnet ittifak etmişlerdir3
Birinci sınıfta bahsedilen Kus bin Sâide ile Zeyd bin Amr ise binlerce insanın arasında Allah'ın varlık ve birliğine inananlar olduklarından, o zamanlar bir peygamber gelmediğinden herhangi bir peygamberin de ümmeti olmadıklarından ve ayrıca Peygamber Efendimize de yetişemediklerinden Cenabı Hak onları tek başlarına ayrı bir ümmet olarak haşredecektir Yine ehli necattırlar, îmanları sayesinde ebedi hayatlarını kurtarmışlardır Haşrolurken sadece tek bir ümmetolarak mahşer yerinde bulunacaklardır Bunlar müstesnainsanlardır Allah'ın lütuf ve ihsanına mazhar olacaklardır
Kus bin Sâide, Arapların çok tesirli konuşan bir hatibi, belagat dolu şiirler okuyan meşhur bir şairi idi Cahiliye devrinde kurulan Sûkı Ukaz panayırına katılır, hitabetiyle herkeste hayranlık bırakırdı
Kus bin Sâide'nin o devir Araplarmdan farklı olan en önemli yönü, Cenabı Hakkın varlık ve birliğine, âhirete inanmış olması ve çeşitli vesilelerle İslâm dininin geleceğini ve Peygamber Efendimizin peygamber olarak gönderileceğini haber vermesiydi
Yine Peygamberimize peygamberlik vazifesi verilmesinden birkaç sene önceydi Adı geçen panayırda bir hitabette bulunmuş, Allah'ın varlık ve birliğinden, dünyanın fâniliğinden, ölümün hak olup ona hazırlıklı bulunmanın lüzumundan bahsetmiş, bir yerinde de şunları söylemişti:
Yemin ederim ki, Allah katında bir din vardır Şimdi bulunduğumuz dinden daha sevgilidir Allah'ın göndereceği bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakındır Gölgesi başımızın üstüne geldi
Ne mutlu o kimseye ki, ona îman eder, o da kendisine hidayet eyler Yazıklar olsun ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta!4
Gariptir ki, Kus bin Sâide, geleceğini haber verdiği zâtın kendisini dinleyenler arasında bulunduğunun farkında değildi Aradan çok bir zaman geçmeden Resuli Ekrem Efendimize peygamberlik vazifesi verildi Fakat Kus bin Sâide'ye, gelip Peygamberimizle görüşmek nasip olmadı Çünkü, bu sırada hayata gözlerini yummuştu Vefat ettiğinde de yaşı bir hayli ilerlemişti
Bir müddet sonra Kus bin Sâide'nin kabilesinden Cârud ismindeki zâtın başkanlığında bir heyet Peygamberimize geldiler, îman ettiler Peygamberimiz onlardan Kus bin Sâide'yi tanıyıp tanımadıklarını sordu Carud, kendisinin onun yolunda gidenlerden olduğunu ve çok iyi tanıdığını söyledi Bu arada Peygamberimiz, Kus bin Sâide'nin Sükı Ukaz'daki hitabesinden bahsederek o sözlerin hâlâ hatırından çıkmadığını ifade etti Heyetten bir zat da kalkarak Kus bin Sâde'nin bir şiirini okudu Bu şiirde Kus bin Sâide, Haremi Şerifte Haşimoğullarından Muhammedisimli bir zâtın peygamber olarak gönderileceğini açıkça söylüyordu
Onun istikametini takdir eden, muvahhid bir mü'min olduğunu beyan eden Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:
Ümit ederim ki, Cenabı Hak Kus bin Sâide'yi ayrı bir ümmet olarak diriltip hasreder5
Bu zâtın ayrı bir ümmet olarak hasredilmesimeselesine gelince; bu husus hadis ve kelâm kitaplarındaki fetretbahislerinde izah edilmektedir Hz İsa'dan Peygamberimize kadar geçen altı yüz sene içinde yaşayan insanlar fetret ehli sayılmaktadır Çünkü, bu zaman zarfında hiçbir peygamber gelmediğinden, bu insanların îmânî durumları da farklı mütalâa edilmektedir
Fetret ehlinin ibadet ve dinî hükümlerle mükellef olmadığı muhakkaktır Ancak Allah'a iman etmekle mükellef olup olmadığı hakkında Ehli Sünnetin itikadı birer mezhebi olan Mâturidî ve Eş'arî mezhepleri arasında ihtilaf vardır İmanı Maturîdî'ye göre, bu insanlar Cenabı Hakkın kendilerine verdiği aklı kullanıp, yer, gök ve içindekilere ibret nazarıyla bakıp Allah'ın varlığını idrak etmelidirler Eş'arî'ye göre ise, fetret ehli Allah'a inanmakla mükellef değildir Zira kendilerine bir peygamber gelmemiştir Cenabı Hak Biz bir peygamber göndermedikçe hiçbir kimseye azap etmiş değiliz6 buyurmaktadır Dolayısıyla, bunlara bir peygamber gelmediği için azaba müstahak değillerdir
Bediüzzaman da zikrettiğimiz âyeti kerimeyi delil getirerek şöyle der: Ehli fetret ehli necattırlar Bilittifak teferruattaki hatîatlarından (hatalarından) muahazeleri yoktur İmamı Şafiî ve İmam Eş'arîce küfre de girse, usûlu imânîde bulunmazsa, yine ehli necattır Çünkü teklifi İlâhî irsal (peygamber göndermek) ile olur ve irsal dahi, ıttıla (bilmek) ile teklif (mesuliyet) tekarrur eder Madem gaflet ve mürûru zaman (geçen zaman) enbiyai sâlifenin (geçmiş peygamberlerin) dinlerini setretmiş (örtmüş); o ehli fetret zamanına hüccet olamaz İtaat etse sevap görür, etmezse azap görmez Çünkü mahfi (gizli) kaldığı için hüccet (delil) olamaz7
Peygamberimizin (asm) gönderilmesinden sonra, davetini duymayanlarla ilgili olarak İmam Gazalî'nin insanları üç sınıfta incelediğini görmekteyiz:
1 Peygamberin (asm) davetini duymamış, kendisinden haberdar da olmamıştır Bu sınıfa giren insanlar kesin olarak ehli necat olup Cennetliktir
2 Peygamberin (asm) davetini, gösterdiği mucizeleri ve güzel ahlâkını duymuş olmakla beraber îman etmemiştir Bu sınıf kesin olarak azaba uğratılacaktır
3 Peygamberin (asm) ismini duydukları halde, aleyhinde yapılan menfî propagandalardan başka bir şey duymadıklarından, kimse onlara doğruyu söyleyip onları teşvik etmediğinden alâka duymamaktadırlar Bunların da ehli necat olacaklarını, yani Cennete gireceklerini umarım
Âhir zamanda bir çeşit fetret devrinin yaşandığını belirten Bediüzzaman umumî harplerde ölen böyle birtakım masumların da ehli necat olacaklarına dikkati çekmektedir Bediüzzaman'ın ifadesi aynen şöyledir:
Âhir zamanda madem fetret derecesinde din ve dini Muhammediyeye (asm) bir lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hz İsa'nın dini hakikisi hükmedecek ve İslâmiyet ile omuz omuza gelecek Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan Hz İsa'ya mensub Hıristiyanların çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadettir8
1 Buharı, Menakıbü'lEnsar: 53
2 Fussilet Sûresi, 14
3 Tecridi Şarttı Tercemesi, 4:544
4Kısası Enbiya, 1:6162
5 Tecridi Sarih Tercemesi, 4:544545
6 İsrâ Sûresi, 15
7 Mektııbat, 360361
8 Kastamonu Lahikası, s 77
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız