iltasyazilim
FD Üye
İslam, İslamiyet1, İslamlık2 ya da Müslümanlık3, (Arapça: ?????????? el isl?m), tek tanrılı İbrahimi bir din,4 dünyanın en yaygın ikinci dini5 İslam, peygamberi Muhammed aracılığıyla 7 yüzyılda yayılmaya başlamıştır Kutsal kitabı Kur'an'ı oluşturan surelerin Cebrail adındaki Melek aracılığıyla sözlü olarak peygambere vahyolunduğuna (indirildiğine) inanılır En büyük iki mezhebi, siyasi sıklıkla mezhep olarak tanımlanan, Sünnilik ve Şiilik'dir Bunların dışında hukuk, itikat gibi çeşitli kategorilerde birçok mezhebi içinde barındırır İslam dininin temelinde, tüm büyük mezheplerinin kabul ettiği, tevhit prensibi yatar ki bu kavram Allah'ın birliğine ve tekliğine inanmak anlamına gelir
Muhammed, İslam dinini yaymasının yanı sıra bir İslam Devleti de kurmuş, daha sonra bu İslam Devleti farklı hanedanlarca uzun süreler boyunca yönetilmiştir Bu devletlerin yöneticileri halife unvanını taşımışlardır Farklı bölgelerdeki halklar İslam'ı benimsemeye başlayınca, farklı ve yeni Müslüman devletler de oluşmuştur
Kelime kökeni
İslam sözcüğü Arapça selemekökünden türemiştir ve anlamı barıştırBununla birlikte kökün aktif ortaç formu eslemedir ve teslimiyetanlamına gelir Sonuçta İslam, teslimiyetanlamına gelirken, Müslüman da teslim olananlamına gelir; burada teslim olunan tek tanrı olduğu kabul edilen Allah'tır
İslam'da peygamberler
İslam dinine göre Allah insanları İslam inancına çağırmak için birçok peygamber göndermiştir Bunlardan bazıları ismen Kur'an'da zikredilir Nitekim bu peygamberlerin birçoğu Hristiyanlık ve Musevilik'te de peygamber olarak kabul edilen kişilerdir ve onlara dair kıssalar büyük benzerlik gösterir11 Hristiyanlık ve Musevilik'ten farklı olarak, Kur'an'a göre Allah insanlığa son bir peygamber göndermiştir ve bu peygamber Muhammed Mustafa'dır
İslam'a göre kaç peygamber olduğu tartışma konusu olmuştur Kur'an'da sadece 25 tane peygamber ismen anılır Bununla birlikte, Mü'min suresi'nin 78 ayeti gerek İslam'daki peygamber anlayışı gerekse peygamberlerin sadece Kur'an'da adı geçenler olup olmadığı üzerinedir:
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan bir mûcize getiremez Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar
Çeşitli hadislerde kaç tane peygamber olduğuna dair bazı sayılar verilmiştir ve sonraki dönemlerde birçok kitapta farklı kaynaklara dayanılarak birçok sayı ortaya atılmıştır; bununla birlikte üzerinde anlaşılan ve kesin kabul edilen bir sayı yoktur Kur'an'da tam olarak kaç tane peygamber gönderildiği açıklanmaz
Siennaİslam'da peygamberlik kavramı ikiye ayrılır: Nebiler ve resuller Buna göre resuller kendileriyle birlikte yeni bir şeriat (dinî hükümler) gönderilen peygamberlerdir, Allah'ın elçileri olarak yorumlanırlar Her resul nebi iken, her nebi resul değildir Nebilerin beraberlerinde yeni bir şeriat getirmediklerine, kendilerinden önce gelen en son resulün şeriatına uygun hükmettiklerine inanılır Buna göre son peygamber olarak kabul edilen Muhammed bir resuldür ve beraberinde getirdiği şeriat son ve Müslümanlar için şu an geçerli olan tek şeriattır Gerek Şia, gerekse Sünnilik'te peygamberlere inanmak önemli bir yer tutar ve inanç esaslarından sayılır
Son peygamber olarak Muhammed
Muhammed bin Abdullah (d 570 dolayları ö 632), İslam dinine göre son peygamberdir ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır Rasul bir peygamber olduğu için birlikte getirdiği şeriat son şeriat sayılır; yani Müslümanlar, Muhammed'in kendi zamanı ve sonrasında onunla birlikte gelen hükümlere uymakla yükümlüdürler Mekke'de 570 ya da 571 yılında doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de 632 yılında vefat etmiştir İslam dininin son peygamberi olan Muhammed'in sözleri (hadisler) ve yaptıkları (sünnetler), Kur'an'daki emirlerinin yanında ikincil bir kaynak olarak kabul edilir ve İslam hukukunun iki temel kaynağından biri sayılır (diğeri Kur'an'dır)İslam'a göre Muhammed daha önceki İbrahimi dinlerin peygamberlerinin getirdiği mesajın aynısını getirmektedir; aradaki güncel farklılık diğer İbrahimi dinlerin mensuplarının, kendi peygamberlerinin getirdiği dini tahrif etmelerinden doğmuştur
İslam'ın kutsal kitabı Kur'an
Kur'an veya Kur'anı Kerim, İslam peygamberi Muhammed'e Allah tarafından Cebrail aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitaptır
Kur'an'daki her bir bölüme sure adı verilir, her sure de kendi içinde ayetlere bölünür Kur'an'da toplam 114 sure bulunmaktadır Kronolojik olarak Kur'an'ın ilk gönderilen ayetinin Alak suresinin birinci ayeti olduğuna inanılır:
Oku O yaratan Rabbinin adıyla!
Kur'an 610 632 yılları arasında sözlü olarak tamamlanmıştır Peygamberin sağlığında yazılı hâle getirilmemiştir Arapça olan ilk kutsal kitaptır
Kur'ân, ayrıca Kelamullah, Kitabullah, Furkan, Tenzîi, Mushaf, Kitab, Nur ve Ummul Kitab isimleriyle de bilinir
İslam'a göre Kur'an'daki emirlere ve yasaklara uymak farz yani şarttır Ayrıca İslam dininde Kur'an'ın hiçbir zaman tahrif olmayacağı yani değiştirilemeyeceğine inanılır; bunun başlıca sebebi Hicr Suresinde bulunan Kur'an'ın hiçbir zaman tahrif edilmeyeceğini açıklayan ayettir Bu ayet (Hicr, 9) şöyledir:
Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız
Kur'an İslam hukukunda temel kaynaktır ve Kur'an'da geçen emir ve yasaklar temelinde kararlar alınır1819 İslam'da en son karar mercii, Allah'ın kelamı olduğuna inanıldığı için, her daim Kur'an'dır Bazı İslam hukuku ekolleri Kur'an'da geçmemekle birlikte Kur'an'da geçen bir başka emir veya yasakla aynı illete (sebebe) dayanan konularda da Kur'an'daki emir veya yasağı temel alarak karar verirler
İslam'da ilah kavramı
İslam'a göre içerisindeki her şeyle birlikte evrenin yaratıcısı Allah'tır O, doğmamış ve doğurulmamıştır Varlığı ezelî ve ebedîdir Her şeye gücü yeter Allah'a iman, İslamiyet'teki iman esaslarından (imanın şartları) birincisidir Diğer İbrahimi dinlerin aksine İslam'da Allah'a antropomorfik yakıştırmalar yapmak şiddetle reddedilmiştir ve yasaklanmıştır Antropomorfik yakıştırmalarda bulunan çeşitli mezhepler ortaya çıksa da bunlar genellikle İslam dışı sayılırlar Aynı şekilde Allah'ın sureti olduğuna inanılmaz ve hiçbir şekilde Allah'ın somut olarak betimlenmesine izin verilmez İslam dinindeki tanrının özel adı olarak Allah ismi kullanılırken ve yaygınken, kullanılan başka isimler de vardır Bu isimlerden 99 tanesi özel bir şekilde ele alınır ve birçoğu Kur'an'da Allah için kullanılan ifadelerden köken alan bu isimlere topluca Güzel İsimleranlamına gelen EsmaülHüsna denir; bununla birlikte bu 99 ismin listeleri farklılık gösterebilir sayı değişmese de sayılan isimler arasında farklılık bulunabilir
İslam'ın ilk ve tek din olduğu inancı
İslam dinine göre bütün âlemler ve insan, Allah tarafından yaratılmıştır Bu yaratılışın mahiyeti konusunda farklı mezhepler farklı görüşler belirtse de, yaratılışın kendisi Kur'an'da geçer Bu noktadan sonra insanın ki ilk insanın diğer İbrahimî dinlerdeki gibi Âdem olduğuna inanılır doğru bir dine inandığı, fakat İblis'in ve kendi nefsinin hataları sonucu zaman zaman bu dinden saptığına inanılır Hristiyanlıktakinin dengi bir ilk günah kavramı yoktur
İslam'a göre en başından beri insanların inandığı din İslam'dır Diğer dinler, bu dinin dejenere olmuş formları olan sapmalardır Buradan hareketle İslam'a göre Muhammed'in getirdiği din, yeni bir din değildir O, daha önceki peygamberlerin mesajını, aynı dini tekrar açıklamış ve tamamlamıştır Nitekim bu inanç sebebiyle diğer İbrahimi dinlerin peygamber kabul ettiği çoğu şahıs İslam'da da peygamber kabul edilir Aynı şekilde diğer iki büyük İbrahimi din olan Hristiyanlık ve Museviliğin kutsal metinlerinin, kökenlerinde İslami metinler olarak kabul edilseler de, tahrif edilmiş ve bu sebeple hükümsüz bir durumda olduklarına inanılır Tarihsel açıdan ise İslam dini Muhammed bin Abdullah önderliğinde Arap yarımadasında 7 yüzyılda başlamıştır
Musevilik, Hristiyanlık ve İslam
İslamiyet'te Musevilik ve Hristiyanlığın dünya üzerindeki diğer dinlere nazaran özel bir konumu vardır6 İslamiyet'te bu dinlerin özünde İslamiyet olduğu, ancak kendilerine indirilen bir ilahî kitap ve gönderilen peygamberden yüz çevirdiklerine, ilahî metinleri yıprattıklarına inanılır Bununla birlikte Ehli Kitab (ya da Kitap Ehli) olarak anılan Museviler ve Hristiyanlarla ilişkiler, diğer dinlere (örneğin politeistik inançlara) göre çok farklıdır
O, size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektirŞura Suresi, 13 ayet
Bu dini İbrahim kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi Yakup da vasiyet etti ve: Oğullarım, Allah sizin için o dini seçti, başka dinlerden sakının, yalnız Müslüman olarak can verin! dediBakara Suresi, 132 ayet
Doğrusu Allah katında din, İslam'dır O kitap verilenlerin ayrılığa düşmesi ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastandır Her kim de Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendirAli İmran Suresi 19 ayet
Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükâfatları vardır Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır27 Bakara Suresi, 62 ayet
Museviler de Hristiyanlar da İslam'ı hak bir din olarak kabul etmezler Musevi inancına göre, Hrıstiyanlık ve İslam; her ikisi de tek gerçek İbrahimi din olan Yahudi fıkıhından yola çıkmış ve daha sonra tek başına din halini almış Yahudilik çıkışlı mezheplerdir Nitekim İslam, birçok Musevi alimin üzerinde hem fikir olduğu ve Musevi inancının temel taşlarından saydığı Yahudi milletinin halklar arasındaki özel konumuna değinmemektedir
Hristiyanların inandığı akide ile İslamınki oldukça farklıdır ve bu sebeple Hristiyanlar İslam'ı hak bir din olarak görmezler Hristiyan akidesinin temelinde yer alan teslis (yani üçleme) inancı, İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğu fikri gibi kavramlar İslam'da bulunmadığı gibi, İslam'ın kutsal kitabı Kur'an başta olmak üzere tüm İslami kaynaklarca reddedilmiştir Bu sebeple Museviler gibi Hristiyanlar da İslam'ı hak bir din olarak görmezler
Tarihçe
İslamiyet 7 yüzyılda peygamberi Muhammed aracılığıyla Arap Yarımadası'nda yayılmaya başlanmıştır Muhammed'in ölümünden sonra İslam Devleti'nin başına sırasıyla Dört Halife geçmiştir, bunlar sırasıyla: Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'dir Ali'nin ölümünden sonra kısa süreliğine Müslümanların biatıyla Hasan halife olmuş fakat daha sonra elindeki gücü kullanarak Muaviye hilafeti almış, iktidara gelmiştir29 Peygamberin ölümünden sonra iktidara gelen ilk dört halifeye Sünnî yazında sıklıkla Hülefai Raşidin yani Doğruluk üzere bulunan Halifeler denmiş ve bazen bunlara Hasan da eklenmiştir Bununla birlikte Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın halifelikleri genel olarak Şii ve Aleviler tarafından tanınmaz Haricîlerin bugün hâlâ devam eden bir konu olan İbadiyye ise sadece ilk iki halifeyi, yani Ebu Bekir ve Ömer'i, kabul eder ve Doğruluk üzere halife olarak görür
622750 yılları arasında İslam Devleti
?? Muhammed döneminde ele geçirilen topraklar (622632)
?? Dört Halife döneminde ilave edilenler (632661)
?? Emeviler döneminde ilave edilenler (661750)Ebu Bekir döneminde öncelikle peygamberin ölümü sonrası Arap yarımadasında başlayan kargaşalar giderilmiş zaman içinde Sasani İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu'na doğru ilerlenmiştir Ömer'in hilafeti sırasında İslam devleti sınırlayı büyük ölçüde genişlemiş, Mezopotamya fethedilip ele geçirilmiş, Mısır, İran, Filistin, Suriye, Kuzey Afrika ve Ermenistan'ın çeşitli bölümleri istila edilmiş ve ele geçirilmiştir8 Daha sonra üçüncü halife olarak seçilen Osman'ın hilafeti sırasında İran'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın tamamına yakını, Kafkaslar ve Kıbrıs ele geçirilmiş, İslam Devleti topraklarına katılmıştır Bununla birlikte kendi zamanında bazı yakınlarının önemli görevlere atanması ve diğer bazı iç sorunlar sebebiyle Osman öldürülmüştür Osman'ın öldürülüşü ve ortaya çıkan iç savaş ortamı sebebiyle Ali'nin döneminde hilafet iç meselelere yönelmiş, çıkan iç savaşla uğraşmıştır İç savaş ve iç gerilimler sonucunda Ali de öldürülmüş, kendisinden sonra halife olan oğlu Hasan ise hilafeti Muaviye'ye teslim etmek zorunda kalmıştır29 Muaviye İslam Devletinin başkentini Şam'a taşımış, imparatorluk benzeri bir yapının temellerini atmış, kendisinden sonra oğlu Yezid'i bu makama atayarak İslam siyasî tarihinde saltanatı başlatmıştır Bu hareket karşı ayaklanan Muhammed peygamberin torunu, dördüncü halife Ali bin Ebu Talib'in oğlu Hüseyin ise, Yezid tarafından gönderilen askerlerce, Kerbela'da taraftarlarıyla birlikte öldürülmüştür Nitekim bu noktadan sonra daha katı bir Şiî ayrılması söz konusu olmuştur Muaviye ile birlikte başlayan yeni döneme Emeviler Dönemi denmiştir Emeviler Dönemi'nde büyük bölgeler zaptedilmiş, İslam Devleti İber yarımadasına kadar ilerlemiştir35 Her ne kadar siyasî yayılma yükselişe geçmiş olsa da aynı şey dinî yayılma için söylenemez; nitekim bu dönemde dinî yayılmanın devletin gayrimüslimlerden aldığı vergi göz önünde bulundurularak pek teşvik edilmediği de öne sürülmüştür Emeviler'den sonra miladî 750 yılı civarı kurulan Abbasi hükümdarlığı, Emevi hanedanlığının kontrolünü, Endülüs (İber yarımadasındaki kısım) haricindeki tüm topraklarda ele geçirmiştir Abbasilerin iktidara gelişiyle Abbasiler Dönemi başlamış ve Abbasilerin hilafeti 750 yılından 1258 yılına kadar sürmüştür Abbasiler zamanında hilafet başkenti tekrar değişmiş, Şam'dan Bağdat'a alınmıştır
Emeviler ve Abbasiler döneminde yapılan fetihler sonucu ele geçirilen yeni topraklardaki halklar aynı zamanda İslam'la da tanışmış oluyorlardı Bunun sonucu olarak zaman içinde birçok bölgeye İslam dini yayıldı Önce yakın bölgelerde yaşayan İranlılarda, 10 yüzyılda ise kitleler halinde Türkler arasında İslam yayılmaya başladı Tüccarlar aracılığıyla Müslümanlıkla tanışan ve Müslümanlığı benimseyen İdil Bulgarları ilk Müslüman Türk devleti oldu Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri ise Orta Asya'daki ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular Abbasiler yönetiminde askeriyede büyük rol verilen Türklerin oluşturduğu Memlükler güçlenirken Abbasiler iki yüzyıllık hâkimiyetlerinin son dönemlerinde çöküşe geçmiştir Nitekim 1250'de Mısır'da Memlük Sultanlığı başlamış, Memlüklerin buradaki hâkimiyeti 1517 yılına kadar devam etmiş, 1517 yılında Mısır'ı Osmanlılar ele geçirmiştir ki bu fetihten sonra Osmanlılar hilafeti kendi iktidarları olarak benimsemiş, ilan etmiş, Osmanlı padişahları aynı zamanda halife unvanını taşımıştırlar Abbasi hanedanlığının sonu ise 1258 Bağdat'ın Moğol istilacılar tarafından yağmalanmasıyla son bulmuştur Endülüs'teki Emevi kontrolü ise 13 yüzyılda düşüşe geçmiş, bölgedeki en son İslam hükümdarlığı olan Gırnata Emirliği 1492'de düşmüştür Bunların dışında 909 yılından 1171 yılına kadar Mağrib ve Mısır'daki çeşitli bölgelere Fatimîler isimli Arap Şii (İsmailî) hanedanlığı hükmetmiştir Hanedanlığın başındaki halife Şii İsmaili imamıydı ve bu sebeple seküler gücünün yanı sıra İsmaili İmamet anlayışında da önemli bir yere ve tarihsel öneme sahip olmuşlardır Fatimîlerin 12 yüzyıldaki çöküşleriyle birlikte Doğu'da hükmetmiş oldukları Mısır, Suriye, Yemen ve Hicaz gibi bölgelerde Eyyûbî hanedanlığı başa geçmiştir 1517 yılında Osmanlıların ilan ettikleri halifelik 1924 yılına kadar devam etmiş, 1924 yılında Osmanlı'nın mirasçısı konumundaki Türkiye Cumhuriyeti devletinin meclisinin (TBMM) aldığı bir karar fesh edilmiş, yönetim sistemi değişmiştir Osmanlı Devleti tarafından yapılan fetihlerle Anadolu'nun tamamı ve Balkanlarda Müslüman nüfus artmış, İslam yayılmıştır
İnanç
İslam'da inanç kavramı, Allah'tan başka ilah, (hâkim, kral, kanun koyucu) güç tanımamak, Allah'ın gönderdiği bütün kitaplara ve bütün peygamberlere birisini diğerinden ayırmadan inanmak, yalnızca Allah'a ait olan sıfatları ve ona has özellikleri Allah'tan başkasına yakıştırmamak, din sahibi olarak yalnızca Allah'ı görmek, öldükten sonra dirileceğine, bir gün hesap verileceğine, o günün sahibinin Allah olduğuna inanmak olarak özetlenebilir
Her ne kadar İslam'daki farklı mezhepler gerek imanı gerekse imanın şartlarını farklı tanımlamış olsalar da, belirli esaslar her mezhepte aynıdır ve temeldir Sünni anlayışta bunlara inanmak tafsilî imanın birinci derecesine denk gelir, Kur'an'da da geçen bu üç esas şöyledir:
Allah'a iman,
Peygamberlere iman,
Kıyamet gününe, ölülerin dirileceğine (Ba'su ba'de'lmevt) ve ahirete iman
Bu esasların birincisi ve diğerlerinin temeli Allah'a imandır Allah'a iman ile kast edilen tevhit yani Allah'ın varlığına ve birliğine (tekliğine) inanmaktır Bu Allah'a dayandırılan yaratıcılık, ezelîlik gibi kavramlara inanmayı da gerektirir Bunlara ek olarak Allah'ın gerçekten ibadet edilmeyi hak eden ilah, onun dışında ibadet edilen her şeyin ise batıl olduğuna inanmak, Kur'an'da ve Muhammed'in sünnetinde bildirdiği üzere, en güzel isimlerin (Esmâ'ul Husna) Allah'a ait olduğuna inanmak, Allah'ın her türlü zayıflıktan, eşya ile bütünleşmiş mekân ve zaman gibi kavramlardan uzak olduğuna inanmak gerekir
Bunların dışındaki imanın şartları mezhepler arasında ayrılık göstermektedir Ehli Sünnette, tanınmış bir hadis olan Cibril Hadisi ve Kur'an'daki çeşitli ayetler kapsamında imanın altı şartı olduğu sıklıkla öne sürülür Bunlar:43
Allah'a iman,
e iman,
Kitaplara iman,
Peygamberlere iman,
Kaza ve kadere iman,
Kıyamet gününe ve ahirete iman
Muhammed ve ashabını Mekke'ye ilerlerken gösteren bir betimleme; kanatlı betimlenen varlıklar İslam'daki Dört Büyük Melek olan: Cebrail, Azrail, Mikâil ve İsrafil'dir Kur'an'da yasak edilmemesine rağmen, İslam'da meleklerin betimlenmesi pek hoş karşılanmaz ve sıklıkla rastlanmaz Siyeri Nebi; 1595
Geç 16 veya erken 17 yüzyıldan kalma, tezhip ile süslenmiş bir Kur'an sayfası; ÇinBununla birlikte bu altı şarttan kadere iman kısmı oldukça tartışmalıdır ve Şia'da yer almadığı gibi Ehli Sünnet arasında da tartışma konusu olmuştur; Kur'an'da geçmemektedir
e iman ile kasıt meleklere inanmaktır Buna göre: , Allah'ın yalnız ona ibadet etsinler ve onun emirlerini yerine getirsinler diye yarattığı üstün kullarıdır44 Nurdan (ilahî ışıktan) yaratılmışlardır Allah onlara özel görevler vermiştir Büyük meleklerden Cebrail, Allah'ın katından peygamberlere vahiy (mesajkitap) indirmekle; Mikâil, doğa olaylarıyla; İsrafil, Kıyamet Günü ve yeniden diriliş günü Sûr'a üflemekle; ölüm meleği olan Azrail, hayatı sona erdirmekle görevlidir44
Kitaplara iman ile kasıt ise Allah'ın peygamberlerine içinde doğru yolu, iyiliği ve kurtuluşu gösteren kitaplar indirdiğine, hepsinin Allah kelamı olduğuna inanmak Allah'ın zatına ait olan kitapların aslını, yine kendisinin muhafaza edeceğine inanmak Bu kitaplar, Muhammed'e indirilen Kur'an, Musa peygambere indirilen Tevrat, İsa peygambere indirilen İncil ve Davud peygambere verilen Zebur ve diğer peygamberlere indirilen sahifelerdir (Suhuf) Kitaplara iman Kur'an'da Bakara suresinin 136 ayetinde şöyle ifade edilir:
Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz45
Peygamberlere iman ile kast edilen Allah'ın peygamberler gönderdiğine, ilk peygamber Âdem ile son peygamber Muhammed arasında gelen sayıları Allah tarafından bilinen bütün peygamberlere aralarında hiçbir fark gözetmeksizin inanmak Peygamberlere iman hususunda Kur'an'da, Bakara suresi 285 ayet şöyledir:
Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: 'Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız' diye Peygamberlerine inandılar ve: 'İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!' dediler46
Kadere iman, kadere, hayır ve şer her işin Allah'ın iradesinde olduğuna inanmaktır Bununla birlikte kaderin iman tanımı içerisinde geçip geçmemesi gerektiği tartışmalıdır; nitekim kader tanımı da oldukça tartışılmıştır
Genel olarak, Allah'ın ezelî ve ebedî ilmi ve bilgeliğinin gereği olarak herşeyin onun bilgisi dâhilinde olduğuna ve huzurundaki “Levhi Mahfûzda yazıldığına inanmaktır Allah, evreni dilemiş ve yaratmıştır O’nun iradesi ve yaradışı olmadan olmuş hiçbir şey yoktur Kader her ne kadar Kur'an'da çeşitli ayetlerde konu edilmiş olsa ve bu sebeple İslam açısından önemli bir kavram olsa da, Kur'an'da imanın bir unsuru, parçası olarak geçmez Bununla birlikte Cibril Hadisi'nin bazı sürümlerinde Muhammed imanı tanımlarken kader de geçmektedir47 Nitekim kadere iman Sünnilikte özellikle klasik alimlerin bir kısmı tarafından iman esası olarak görülmüşken, Şiilikte iman esaslarından biri olarak geçmez
Ahiret gününe iman ile kasıt Ahiret'e, yani Kıyamet gününe, inanmak
Ahiret günü; Allah'ın insanları yeniden diriltip bir arada toplayacağı gündür İslam'a göre o gün insanlar ya nimetleri bol Cennet yurduna ya da elem verici azabın olduğu Cehennem'e gireceklerdir Nitekim Kur'an'da ahiret gününe iman çeşitli ayetlerde vurgulanmış, Bakara suresi 62 ayette Allah'a inançla birlikte kurtuluşa erecekleri tanımlamakta kullanılmıştır:
Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükâfatları vardır Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır46
Ali bin Ebu Talib betimlemesi Şiilikte Ali'nin çok özel bir yeri vardır ve Şii amentüsünde bulunan imamet anlayışına göre Muhammed öldüğünde yerine imam olması gereken kişi Ali'dir ve imamet Ali'nin soyundan devam ederİslam'ın diğer büyük mezhebi olan Şiilikte ise iman genellikle şu unsurlarla tanımlanır:43
Tevhit Allah'ın varlığı ve birliğine inanmak,
Adalet İyi ve kötü olan şeylerin bir hikmetinin olması ve olayların arkasındaki hikmetin Allah tarafından bilinirken her zaman insanlarca anlaşılabilir bir mahiyette olmaması; iyi ve kötü şeylere karşı Allah'ın insanlara iyi olanları yapmalarını emretmesi ve bunun karşılığında onları mükâfatlandırması,
Nübüvvet Peygamberlere iman,
İmamet Allah'ın belirli şahısları insanlığın önderi, imamı olmak için önceden seçtiğine ve gönderdiğine inanmak Şii inancında Ali ve onun soyundan olan belirli kişilerin gerçek imamlar olduğuna, bunun dinî bir gereklilik sonucu olduğuna inanılır ki bu gerekli vasıflara uyan herkesin imam olabileceğini öne süren Sünni fikriyatından çok farklıdır ve iki mezhep arasındaki en büyük farktır
Kıyamet Kıyamet gününe inanmak
Bunların dışında genellikle Şii itikadında şart olarak sıralanmasa da, meleklere iman ve kitaplara iman da Şii itikadında mevcuttur İmamet şartı dışında, Sünni amentüsünden farklı olarak Şii amentüsünde kadere iman mevcut değildir43 İmamet unsuru Şiilikte iman esaslarından biri olması hasebiyle çok önemlidir ve ayrı Şii mezheplerinde farklı yorumlama ve imamet sıralamalarına sahiptir Sünnilikte bulunmayan Adalet ise Şiilikte özel bir anlam içerir Şiilikte eşyanın bazısının doğası hasebiyle içten iyi bazısınınsa doğası hasebiyle içten kötü olduğu inancı mevcuttur Buna göre olayların arkasında her daim gizli bir hikmet yatmaktadır ve kul her ne kadar bu hikmete nail olmaya çalışmalıysa da bunu tamamen anlaması pek mümkün değildir Aynı şekilde bu esas kişilerin yaptıkları eylemlerde hür olduklarının, Allah'ın da adil olduğunun ve bu sebeple Allah'ın kişilerin iyi eylemlerine iyi, kötü eylemlerine karşı kötü bir sonuç yaratmasının mecburi olduğu görüşündedirler Yani Allah adalet sıfatından dolayı iyiliği her daim iyilik, kötülüğü ise kötülük ile sonlandırır Bu Sünnilikte yer almayan bir esastır ki yer almamasının farklı sebepleri vardır En başta Sünnilikte eşyanın içten iyi veya kötü olup olmadığı tartışmalıdır Ayrıca kader ve kazaya yaklaşan kişinin eylemlerinde hür olma esası Sünnilikte genel olarak mevcut olsa da, daha farklı yorumlanmıştır
Sünnilerde amentü sıklıkla İmanın Altı Şartı olarak geçerken Şiilerde amentü sıklıkla Usûl elDin olarak adlandırılır İslam dinine göre kişinin iflah olması (kurtuluşa erebilmesi) için iman etmesi gerekir Bununla birlikte, her mezhep kurtuluş için imanı şart koşsa da, bazı mezhepler ek unsurların da kişinin kurtuluşa erebilmesi için şart olduğunu öne sürmüşlerdir; ibadet gibi
Kulluk ve ibadet
İslam'da ibadetler çok çeşitlidir ve dindeki durumları farklıdır İslam'da kişi, yaptığı her ibadetle sevap kazanırken şart olmasına rağmen yapmadığı ibadetlerle günaha girer49 Kur'an'da inananların yapması emredilen eylemler farz hükmündedir
Kulluğun İslam akidesinin bir parçasını teşkil edip etmediği tartışılmıştır Maturidiyye ve Eş'ariyye mezheplerine göre ibadet, imanın ve dolayısıyla akidenin bir parçası değildir; kişinin ibadetlerini aksatması veya ibadet etmemesi onu dinden çıkarmaz50 Bununla birlikte kişinin bağlılığının azalabileceği ve imanının daha zayıflayacağı (korumasız bir hâle geleceği) benzeri fikirler de sık sık öne sürülür51 Selefiyye, Hariciyye, Mutezile, Zeydiyye gibi mezheplere göre ibadet, imanın bir parçasıdır5253 Buradan hareketle ibadetin seviyesine göre kişinin imanının artıp azalabileceği fikri de ortaya atılmıştır ve bu mezhepler imanın artıp eksilebileceğini ileri sürmüşlerdir5455 Kur'an'da ibadetin imanın bir parçası olduğuna dair bariz bir ifade yoktur; bununla birlikte ibadeti imanın bir parçası sayan âlimler ve mezhepler çeşitli ayet (örneğin Nisa Suresi 93 ayet gibi) ve hadisleri farklı şekillerde yorumlayarak ibadetin imanın bir parçası olduğu fikrini savunmuşlardır56 İbadetin imanın bir parçası olmadığını savunan âlimler ve mezhepler, Kur'an'da geçen Müslüman (İslam'a giren) ve Mü'min (İslam dinine inanan) ayrımına dikkat çekmişlerdir57; Hucurat suresi 14 ayeti gibi:
Bedeviler: 'İman ettik' dediler De ki: 'Siz henüz iman etmediniz, fakat henüz iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu hâlde 'İslam'a girdik' deyin Eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir'
İslam'ın Beş Şartı
İslam dininin emrettiği, yapılmasını farz (gerekli) kıldığı kullukların bütününüdür İslam dini, kutsal kitabı olan Kur'anı Kerim'de farz olarak emredilen her ibadet ve eylemin yapılması, inananlara şarttır Bununla birlikte özellikle 5 ibadet geleneksel olarak İslam'ın Beş Şartı adıyla yaygınca bilinmekte ve özellikle vurgulanmaktadır Özellikle Sünni İslam'da bu beş şartın İslam'ın beş şartı olarak anlaşılması ve oluşan gelenek, Muhammed'in, Abdullah bin Ömer'in babası Ömer bin Hattab aracılığıyla aktardığı, sahih olduğu kabul edilen ve tanınmış bir hadis olan Cibril Hadisi kaynaklıdır Hadiste, İslam'da vahiy meleği olarak kabul edilen Cebrail (Cibril) farklı bir kılığa bürünerek peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder, peygambere çeşitli sorular sorar Bu sorulardan biri ve aldığı yanıt şöyledir:
'Ya Muhammed! Bana İslam'ın ne olduğunu söyle' dedi Muhammed: 'İslam; Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir' buyurdu O zat: 'Doğru söyledin' dedi Babam dedi ki: 'Biz buna hayret ettik Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu'47
Bu hadisten yola çıkarak İslam'ın beş şartı adıyla şu ibadetler temel kabul edilmiştir:59
Kelimei şehadet getirmek,
Namaz kılmak,
Oruç tutmak,
Zekât vermek,
Hacca gitmek
Bu ibadetlerin hepsi Kur'an'da emredilen ibadetlerdir ve İslam'da Kur'an'da emredilen şeyleri yerine getirmek farz olduğu için bu ibadetler de Kur'an'da bahsi geçen diğer ibadetler gibi farzdırlar
Fürû elDin
Zaman zaman Füruı Din olarak da anılan, Şiilikte dinî vazifelerin belirli bir kısmına verilen isim İslam'ın Beş Şartı benzeri bir kavram olan Fürû elDin, İslam'ın Beş Şartı'nda da olan dört ibadeti (namaz, oruç, zekât ve hac) kapsadığı gibi başka bazı İslami vazifeleri de barındırır Fürû elDin 10 unsurdan oluşur ve şöyledir:
Namaz kılmak,
Oruç tutmak,
Hacca gitmek,
Zekât vermek,
Hums vermek,
Cihat etmek,
Emri bi'l ma'rûf yani iyiliği emretmek, nasihat etmek,
Nehyi anil münker yani kötülükten men etmek,
Tevella yani Ehli Beyt ve takipçilerini sevmek,
Teberra yani Ehli Beyt'in düşmanı olan kişileri sevmemek
Bu unsurlardan Hums, Şiilikte ödenmesi gereken ve alınan, sahip olunan eşyanın beşte birlik değerine denk gelen bir vergidir Şii inancında özel bir yeri olan bu vergi Muhammed'in bir yakını veya soyundan gelen bir kimse60, yetimler, ihtiyaç sahipleri veya yurdundan ayrı düşmüş ve yurduna dönecek maddi imkânı bulunmayan kişilerin hakkı olarak tanımlanır61 Hums hususunda Sünni Şii ayrılığının başlıca sebebi, Şiilikte bu verginin asıl kaynağı olarak görülen Kur'an'daki Enfal Suresinin 41 ayetinin yorumlanmasındaki bir farklılığa dayanır6261 Ayette sözü geçen ganimet anlamındaki sözcük, Sünni âlimlerce sadece savaşta kazanılan mal ve maddi varlık olarak tanımlanırken, Şiilere göre genel bir kâranlamı barındırmaktadır ve bu sebeple kârın söz konusu olduğu her durumda beşte birlik bir kısım vergi olarak verilmelidir61
Ramazan ayında oruç tutan Müslümanlar iftarı beklerken; Kahire, Mısırİslam'ın bir unsuru olarak sayılan cihat, her ne kadar Allah adına savaşmak anlamına gelse de her daim fiziki bir savaşı tanımlamaz ve daha genel bir anlama sahiptir63 Buna göre büyük cihat kişinin kendi nefsiyle olan savaştır ve daha zordur63 Kişinin İslam adına yaptığı farklı emek ve çabalar cihad tanımına girebilir63 Emri bi'l ma'rûf ve nehyi anil münker ile kasıt inananların diğer kişileri Allah'ın emrettiklerine davet etmesi, iyi şeyleri nasihat etmesi, kötü şeylerdense alı koyması, men etmesidir Bu iki kural aslında Kur'an'da anlamsal açıdan benzer şekillerde (Âli İmrân suresi, Tevbe suresi gibi) birçok yerde geçmektedir ve Sünnilikte de önemli bir yere ve öneme sahiptir Bununla birlikte Sünnilikte klasikleşmiş İslam'ın Beş Şartı arasında sayılmaz
Şiilikte imametin amentülerinde yer alması ve imametin sahabeden peygamberin akrabası ve damadı olan Ali ile olan ilişkisi hasebiyle, Ehli Beyt yani Muhammed'in ev ahalisi ve soyundan gelenlerin, Ali ve onun soyundan gelenlerin çok özel bir yeri vardır Tevella esasına göre Ehli Beyt'i sevmek ve Ehli Beyt'in takipçilerini, sevenlerini sevmek şarttır Nitekim bu esas Şiilere göre Şura suresinin 23 ayetine dayanır Ayet Sünni âlimlerince farklı, Şii âlimlerince farklı ele alınmıştır Şii âlimlerine göre ayetin meali şöyleyken:
Bu, Allah'ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfatını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir64
Sünni âlimleri ayeti şöyle yorumlarlar:
İşte bu müjdeyle Allah, iman edip iyi iyi işler yapan kullarım müjdeliyor De ki: Buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir karşılık istememHer kim çalışır da bir güzellik kazanırsa ona orada daha fazla bir güzellik veririz; çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çokça şükrün karşılığını verendir65
Şiilere göre ayette geçen ve yakınlık arz eden sözcük ile kasıt peygamberin ailesi ve soyuyken, Sünni âlimlere göre kasıt bu değildir Nitekim ilgili esasın, her ne kadar Ehli Beyt genel olarak Sünnilikte sevgiyle anılsa da, Sünni inancında özel bir yerinin olmamasının sebebi budur Tevellaya benzer olarak, teberra yani inananların Ehli Beyt'i sevmeyenleri sevmemeleri, Ehli Beyt düşmanlarına düşman olmaları anlamına gelir ve Şiilikte önemli bir yere sahiptir
Mezhepler ve diğer gruplar
İslam'da farklı farklı mezhepsel bölünmeler olmuştur Bu mezheplerden akide açısından ayrılık gösterenlerden bir kısmı daha sonraları İslam dini dairesinden tamamen çıkarılarak, farklı dinler olarak ortaya çıkmışlardır; Babilik gibi Bunun dışında Kur'an temelli akideden çıkmasına rağmen farklı din olarak kabul edilmeyen mezhepler vardır Bu mezheplerden çoğunun kendilerini taraftarları ve kurucuları tarafınca İslam'ın yeni bir versiyonu olarak tanımlandığı olmuştur
Muhammed Ebu Zehra, daha sonra klasikleşen Mezhepler Tarihi adlı kitabında birçok farklı İslam tarihçisinin de kabul ettiği şekilde İslam dini mezheplerini üç kategori altında işler: siyasi mezheri, itikadi mezhepler ve fıkhi mezhepler (yani hukuki mezhepler)
Siyasi mezhepler
Siyasi mezhepler kategorisi içerisinde Sünnilik, Şia (Şiilik) ve Haricilik mezhepleri bulunur Bu mezheplerin ortaya çıkması ve ayrışması İslam tarihi açısından önemli bir olaydır ve siyasi etkileri başta olmak üzere birçok çeşitli etkileri olmuştur
Muhammed öldükten sonra ortaya çıkan devletin liderliği sorununda belirli bir ayrışma gerçekleşmiştir Bazı kişiler devletin lideri, imam konumunda Ali'yi görmek istemişlerdir Nitekim Şiilik inancına göre imamet Ali'nin hakkıdır ve peygamber bunu yaşarken ima etmiştir Sünniler Ali'nin de imamete uygun olduğunu kabul etmekle birlikte, peygamberin yaşarken kendisinden sonra Ali'nin imam olması gerektiğini ima ettiğine inanmazlar Nitekim Şiilerin büyük bir çoğunluğu Ali öncesindeki 3 halifeyi kabul etmezken, Sünniler kabul eder Şiilik ve Sünnilik arasındaki tartışma bu şekilde siyasi bir tartışma ile (kimin imam olması gerektiği) başlamış, zaman içinde iki grup ibadetler ve çeşitli akide konuları açısından da ayrışmıştırlar Üçüncü siyasi grup olan Hariciler ise başta Ali taraftarı kişilerdi Bununla birlikte Sıffin Savaşı sonunda hakem tayin edilmesi olayına sonradan karşı çıkmış, bu hakemliğin küfür olduğunu öne sürmüş ve ayrı bir grup olarak ortaya çıkmışlardır
SAYGILARIMLA: ufukkral
Muhammed, İslam dinini yaymasının yanı sıra bir İslam Devleti de kurmuş, daha sonra bu İslam Devleti farklı hanedanlarca uzun süreler boyunca yönetilmiştir Bu devletlerin yöneticileri halife unvanını taşımışlardır Farklı bölgelerdeki halklar İslam'ı benimsemeye başlayınca, farklı ve yeni Müslüman devletler de oluşmuştur
Kelime kökeni
İslam sözcüğü Arapça selemekökünden türemiştir ve anlamı barıştırBununla birlikte kökün aktif ortaç formu eslemedir ve teslimiyetanlamına gelir Sonuçta İslam, teslimiyetanlamına gelirken, Müslüman da teslim olananlamına gelir; burada teslim olunan tek tanrı olduğu kabul edilen Allah'tır
İslam'da peygamberler
İslam dinine göre Allah insanları İslam inancına çağırmak için birçok peygamber göndermiştir Bunlardan bazıları ismen Kur'an'da zikredilir Nitekim bu peygamberlerin birçoğu Hristiyanlık ve Musevilik'te de peygamber olarak kabul edilen kişilerdir ve onlara dair kıssalar büyük benzerlik gösterir11 Hristiyanlık ve Musevilik'ten farklı olarak, Kur'an'a göre Allah insanlığa son bir peygamber göndermiştir ve bu peygamber Muhammed Mustafa'dır
İslam'a göre kaç peygamber olduğu tartışma konusu olmuştur Kur'an'da sadece 25 tane peygamber ismen anılır Bununla birlikte, Mü'min suresi'nin 78 ayeti gerek İslam'daki peygamber anlayışı gerekse peygamberlerin sadece Kur'an'da adı geçenler olup olmadığı üzerinedir:
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan bir mûcize getiremez Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar
Çeşitli hadislerde kaç tane peygamber olduğuna dair bazı sayılar verilmiştir ve sonraki dönemlerde birçok kitapta farklı kaynaklara dayanılarak birçok sayı ortaya atılmıştır; bununla birlikte üzerinde anlaşılan ve kesin kabul edilen bir sayı yoktur Kur'an'da tam olarak kaç tane peygamber gönderildiği açıklanmaz
Siennaİslam'da peygamberlik kavramı ikiye ayrılır: Nebiler ve resuller Buna göre resuller kendileriyle birlikte yeni bir şeriat (dinî hükümler) gönderilen peygamberlerdir, Allah'ın elçileri olarak yorumlanırlar Her resul nebi iken, her nebi resul değildir Nebilerin beraberlerinde yeni bir şeriat getirmediklerine, kendilerinden önce gelen en son resulün şeriatına uygun hükmettiklerine inanılır Buna göre son peygamber olarak kabul edilen Muhammed bir resuldür ve beraberinde getirdiği şeriat son ve Müslümanlar için şu an geçerli olan tek şeriattır Gerek Şia, gerekse Sünnilik'te peygamberlere inanmak önemli bir yer tutar ve inanç esaslarından sayılır
Son peygamber olarak Muhammed
Muhammed bin Abdullah (d 570 dolayları ö 632), İslam dinine göre son peygamberdir ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır Rasul bir peygamber olduğu için birlikte getirdiği şeriat son şeriat sayılır; yani Müslümanlar, Muhammed'in kendi zamanı ve sonrasında onunla birlikte gelen hükümlere uymakla yükümlüdürler Mekke'de 570 ya da 571 yılında doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de 632 yılında vefat etmiştir İslam dininin son peygamberi olan Muhammed'in sözleri (hadisler) ve yaptıkları (sünnetler), Kur'an'daki emirlerinin yanında ikincil bir kaynak olarak kabul edilir ve İslam hukukunun iki temel kaynağından biri sayılır (diğeri Kur'an'dır)İslam'a göre Muhammed daha önceki İbrahimi dinlerin peygamberlerinin getirdiği mesajın aynısını getirmektedir; aradaki güncel farklılık diğer İbrahimi dinlerin mensuplarının, kendi peygamberlerinin getirdiği dini tahrif etmelerinden doğmuştur
İslam'ın kutsal kitabı Kur'an
Kur'an veya Kur'anı Kerim, İslam peygamberi Muhammed'e Allah tarafından Cebrail aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitaptır
Kur'an'daki her bir bölüme sure adı verilir, her sure de kendi içinde ayetlere bölünür Kur'an'da toplam 114 sure bulunmaktadır Kronolojik olarak Kur'an'ın ilk gönderilen ayetinin Alak suresinin birinci ayeti olduğuna inanılır:
Oku O yaratan Rabbinin adıyla!
Kur'an 610 632 yılları arasında sözlü olarak tamamlanmıştır Peygamberin sağlığında yazılı hâle getirilmemiştir Arapça olan ilk kutsal kitaptır
Kur'ân, ayrıca Kelamullah, Kitabullah, Furkan, Tenzîi, Mushaf, Kitab, Nur ve Ummul Kitab isimleriyle de bilinir
İslam'a göre Kur'an'daki emirlere ve yasaklara uymak farz yani şarttır Ayrıca İslam dininde Kur'an'ın hiçbir zaman tahrif olmayacağı yani değiştirilemeyeceğine inanılır; bunun başlıca sebebi Hicr Suresinde bulunan Kur'an'ın hiçbir zaman tahrif edilmeyeceğini açıklayan ayettir Bu ayet (Hicr, 9) şöyledir:
Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız
Kur'an İslam hukukunda temel kaynaktır ve Kur'an'da geçen emir ve yasaklar temelinde kararlar alınır1819 İslam'da en son karar mercii, Allah'ın kelamı olduğuna inanıldığı için, her daim Kur'an'dır Bazı İslam hukuku ekolleri Kur'an'da geçmemekle birlikte Kur'an'da geçen bir başka emir veya yasakla aynı illete (sebebe) dayanan konularda da Kur'an'daki emir veya yasağı temel alarak karar verirler
İslam'da ilah kavramı
İslam'a göre içerisindeki her şeyle birlikte evrenin yaratıcısı Allah'tır O, doğmamış ve doğurulmamıştır Varlığı ezelî ve ebedîdir Her şeye gücü yeter Allah'a iman, İslamiyet'teki iman esaslarından (imanın şartları) birincisidir Diğer İbrahimi dinlerin aksine İslam'da Allah'a antropomorfik yakıştırmalar yapmak şiddetle reddedilmiştir ve yasaklanmıştır Antropomorfik yakıştırmalarda bulunan çeşitli mezhepler ortaya çıksa da bunlar genellikle İslam dışı sayılırlar Aynı şekilde Allah'ın sureti olduğuna inanılmaz ve hiçbir şekilde Allah'ın somut olarak betimlenmesine izin verilmez İslam dinindeki tanrının özel adı olarak Allah ismi kullanılırken ve yaygınken, kullanılan başka isimler de vardır Bu isimlerden 99 tanesi özel bir şekilde ele alınır ve birçoğu Kur'an'da Allah için kullanılan ifadelerden köken alan bu isimlere topluca Güzel İsimleranlamına gelen EsmaülHüsna denir; bununla birlikte bu 99 ismin listeleri farklılık gösterebilir sayı değişmese de sayılan isimler arasında farklılık bulunabilir
İslam'ın ilk ve tek din olduğu inancı
İslam dinine göre bütün âlemler ve insan, Allah tarafından yaratılmıştır Bu yaratılışın mahiyeti konusunda farklı mezhepler farklı görüşler belirtse de, yaratılışın kendisi Kur'an'da geçer Bu noktadan sonra insanın ki ilk insanın diğer İbrahimî dinlerdeki gibi Âdem olduğuna inanılır doğru bir dine inandığı, fakat İblis'in ve kendi nefsinin hataları sonucu zaman zaman bu dinden saptığına inanılır Hristiyanlıktakinin dengi bir ilk günah kavramı yoktur
İslam'a göre en başından beri insanların inandığı din İslam'dır Diğer dinler, bu dinin dejenere olmuş formları olan sapmalardır Buradan hareketle İslam'a göre Muhammed'in getirdiği din, yeni bir din değildir O, daha önceki peygamberlerin mesajını, aynı dini tekrar açıklamış ve tamamlamıştır Nitekim bu inanç sebebiyle diğer İbrahimi dinlerin peygamber kabul ettiği çoğu şahıs İslam'da da peygamber kabul edilir Aynı şekilde diğer iki büyük İbrahimi din olan Hristiyanlık ve Museviliğin kutsal metinlerinin, kökenlerinde İslami metinler olarak kabul edilseler de, tahrif edilmiş ve bu sebeple hükümsüz bir durumda olduklarına inanılır Tarihsel açıdan ise İslam dini Muhammed bin Abdullah önderliğinde Arap yarımadasında 7 yüzyılda başlamıştır
Musevilik, Hristiyanlık ve İslam
İslamiyet'te Musevilik ve Hristiyanlığın dünya üzerindeki diğer dinlere nazaran özel bir konumu vardır6 İslamiyet'te bu dinlerin özünde İslamiyet olduğu, ancak kendilerine indirilen bir ilahî kitap ve gönderilen peygamberden yüz çevirdiklerine, ilahî metinleri yıprattıklarına inanılır Bununla birlikte Ehli Kitab (ya da Kitap Ehli) olarak anılan Museviler ve Hristiyanlarla ilişkiler, diğer dinlere (örneğin politeistik inançlara) göre çok farklıdır
O, size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektirŞura Suresi, 13 ayet
Bu dini İbrahim kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi Yakup da vasiyet etti ve: Oğullarım, Allah sizin için o dini seçti, başka dinlerden sakının, yalnız Müslüman olarak can verin! dediBakara Suresi, 132 ayet
Doğrusu Allah katında din, İslam'dır O kitap verilenlerin ayrılığa düşmesi ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastandır Her kim de Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendirAli İmran Suresi 19 ayet
Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükâfatları vardır Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır27 Bakara Suresi, 62 ayet
Museviler de Hristiyanlar da İslam'ı hak bir din olarak kabul etmezler Musevi inancına göre, Hrıstiyanlık ve İslam; her ikisi de tek gerçek İbrahimi din olan Yahudi fıkıhından yola çıkmış ve daha sonra tek başına din halini almış Yahudilik çıkışlı mezheplerdir Nitekim İslam, birçok Musevi alimin üzerinde hem fikir olduğu ve Musevi inancının temel taşlarından saydığı Yahudi milletinin halklar arasındaki özel konumuna değinmemektedir
Hristiyanların inandığı akide ile İslamınki oldukça farklıdır ve bu sebeple Hristiyanlar İslam'ı hak bir din olarak görmezler Hristiyan akidesinin temelinde yer alan teslis (yani üçleme) inancı, İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğu fikri gibi kavramlar İslam'da bulunmadığı gibi, İslam'ın kutsal kitabı Kur'an başta olmak üzere tüm İslami kaynaklarca reddedilmiştir Bu sebeple Museviler gibi Hristiyanlar da İslam'ı hak bir din olarak görmezler
Tarihçe
İslamiyet 7 yüzyılda peygamberi Muhammed aracılığıyla Arap Yarımadası'nda yayılmaya başlanmıştır Muhammed'in ölümünden sonra İslam Devleti'nin başına sırasıyla Dört Halife geçmiştir, bunlar sırasıyla: Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'dir Ali'nin ölümünden sonra kısa süreliğine Müslümanların biatıyla Hasan halife olmuş fakat daha sonra elindeki gücü kullanarak Muaviye hilafeti almış, iktidara gelmiştir29 Peygamberin ölümünden sonra iktidara gelen ilk dört halifeye Sünnî yazında sıklıkla Hülefai Raşidin yani Doğruluk üzere bulunan Halifeler denmiş ve bazen bunlara Hasan da eklenmiştir Bununla birlikte Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın halifelikleri genel olarak Şii ve Aleviler tarafından tanınmaz Haricîlerin bugün hâlâ devam eden bir konu olan İbadiyye ise sadece ilk iki halifeyi, yani Ebu Bekir ve Ömer'i, kabul eder ve Doğruluk üzere halife olarak görür
622750 yılları arasında İslam Devleti
?? Muhammed döneminde ele geçirilen topraklar (622632)
?? Dört Halife döneminde ilave edilenler (632661)
?? Emeviler döneminde ilave edilenler (661750)Ebu Bekir döneminde öncelikle peygamberin ölümü sonrası Arap yarımadasında başlayan kargaşalar giderilmiş zaman içinde Sasani İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu'na doğru ilerlenmiştir Ömer'in hilafeti sırasında İslam devleti sınırlayı büyük ölçüde genişlemiş, Mezopotamya fethedilip ele geçirilmiş, Mısır, İran, Filistin, Suriye, Kuzey Afrika ve Ermenistan'ın çeşitli bölümleri istila edilmiş ve ele geçirilmiştir8 Daha sonra üçüncü halife olarak seçilen Osman'ın hilafeti sırasında İran'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın tamamına yakını, Kafkaslar ve Kıbrıs ele geçirilmiş, İslam Devleti topraklarına katılmıştır Bununla birlikte kendi zamanında bazı yakınlarının önemli görevlere atanması ve diğer bazı iç sorunlar sebebiyle Osman öldürülmüştür Osman'ın öldürülüşü ve ortaya çıkan iç savaş ortamı sebebiyle Ali'nin döneminde hilafet iç meselelere yönelmiş, çıkan iç savaşla uğraşmıştır İç savaş ve iç gerilimler sonucunda Ali de öldürülmüş, kendisinden sonra halife olan oğlu Hasan ise hilafeti Muaviye'ye teslim etmek zorunda kalmıştır29 Muaviye İslam Devletinin başkentini Şam'a taşımış, imparatorluk benzeri bir yapının temellerini atmış, kendisinden sonra oğlu Yezid'i bu makama atayarak İslam siyasî tarihinde saltanatı başlatmıştır Bu hareket karşı ayaklanan Muhammed peygamberin torunu, dördüncü halife Ali bin Ebu Talib'in oğlu Hüseyin ise, Yezid tarafından gönderilen askerlerce, Kerbela'da taraftarlarıyla birlikte öldürülmüştür Nitekim bu noktadan sonra daha katı bir Şiî ayrılması söz konusu olmuştur Muaviye ile birlikte başlayan yeni döneme Emeviler Dönemi denmiştir Emeviler Dönemi'nde büyük bölgeler zaptedilmiş, İslam Devleti İber yarımadasına kadar ilerlemiştir35 Her ne kadar siyasî yayılma yükselişe geçmiş olsa da aynı şey dinî yayılma için söylenemez; nitekim bu dönemde dinî yayılmanın devletin gayrimüslimlerden aldığı vergi göz önünde bulundurularak pek teşvik edilmediği de öne sürülmüştür Emeviler'den sonra miladî 750 yılı civarı kurulan Abbasi hükümdarlığı, Emevi hanedanlığının kontrolünü, Endülüs (İber yarımadasındaki kısım) haricindeki tüm topraklarda ele geçirmiştir Abbasilerin iktidara gelişiyle Abbasiler Dönemi başlamış ve Abbasilerin hilafeti 750 yılından 1258 yılına kadar sürmüştür Abbasiler zamanında hilafet başkenti tekrar değişmiş, Şam'dan Bağdat'a alınmıştır
Emeviler ve Abbasiler döneminde yapılan fetihler sonucu ele geçirilen yeni topraklardaki halklar aynı zamanda İslam'la da tanışmış oluyorlardı Bunun sonucu olarak zaman içinde birçok bölgeye İslam dini yayıldı Önce yakın bölgelerde yaşayan İranlılarda, 10 yüzyılda ise kitleler halinde Türkler arasında İslam yayılmaya başladı Tüccarlar aracılığıyla Müslümanlıkla tanışan ve Müslümanlığı benimseyen İdil Bulgarları ilk Müslüman Türk devleti oldu Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri ise Orta Asya'daki ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular Abbasiler yönetiminde askeriyede büyük rol verilen Türklerin oluşturduğu Memlükler güçlenirken Abbasiler iki yüzyıllık hâkimiyetlerinin son dönemlerinde çöküşe geçmiştir Nitekim 1250'de Mısır'da Memlük Sultanlığı başlamış, Memlüklerin buradaki hâkimiyeti 1517 yılına kadar devam etmiş, 1517 yılında Mısır'ı Osmanlılar ele geçirmiştir ki bu fetihten sonra Osmanlılar hilafeti kendi iktidarları olarak benimsemiş, ilan etmiş, Osmanlı padişahları aynı zamanda halife unvanını taşımıştırlar Abbasi hanedanlığının sonu ise 1258 Bağdat'ın Moğol istilacılar tarafından yağmalanmasıyla son bulmuştur Endülüs'teki Emevi kontrolü ise 13 yüzyılda düşüşe geçmiş, bölgedeki en son İslam hükümdarlığı olan Gırnata Emirliği 1492'de düşmüştür Bunların dışında 909 yılından 1171 yılına kadar Mağrib ve Mısır'daki çeşitli bölgelere Fatimîler isimli Arap Şii (İsmailî) hanedanlığı hükmetmiştir Hanedanlığın başındaki halife Şii İsmaili imamıydı ve bu sebeple seküler gücünün yanı sıra İsmaili İmamet anlayışında da önemli bir yere ve tarihsel öneme sahip olmuşlardır Fatimîlerin 12 yüzyıldaki çöküşleriyle birlikte Doğu'da hükmetmiş oldukları Mısır, Suriye, Yemen ve Hicaz gibi bölgelerde Eyyûbî hanedanlığı başa geçmiştir 1517 yılında Osmanlıların ilan ettikleri halifelik 1924 yılına kadar devam etmiş, 1924 yılında Osmanlı'nın mirasçısı konumundaki Türkiye Cumhuriyeti devletinin meclisinin (TBMM) aldığı bir karar fesh edilmiş, yönetim sistemi değişmiştir Osmanlı Devleti tarafından yapılan fetihlerle Anadolu'nun tamamı ve Balkanlarda Müslüman nüfus artmış, İslam yayılmıştır
İnanç
İslam'da inanç kavramı, Allah'tan başka ilah, (hâkim, kral, kanun koyucu) güç tanımamak, Allah'ın gönderdiği bütün kitaplara ve bütün peygamberlere birisini diğerinden ayırmadan inanmak, yalnızca Allah'a ait olan sıfatları ve ona has özellikleri Allah'tan başkasına yakıştırmamak, din sahibi olarak yalnızca Allah'ı görmek, öldükten sonra dirileceğine, bir gün hesap verileceğine, o günün sahibinin Allah olduğuna inanmak olarak özetlenebilir
Her ne kadar İslam'daki farklı mezhepler gerek imanı gerekse imanın şartlarını farklı tanımlamış olsalar da, belirli esaslar her mezhepte aynıdır ve temeldir Sünni anlayışta bunlara inanmak tafsilî imanın birinci derecesine denk gelir, Kur'an'da da geçen bu üç esas şöyledir:
Allah'a iman,
Peygamberlere iman,
Kıyamet gününe, ölülerin dirileceğine (Ba'su ba'de'lmevt) ve ahirete iman
Bu esasların birincisi ve diğerlerinin temeli Allah'a imandır Allah'a iman ile kast edilen tevhit yani Allah'ın varlığına ve birliğine (tekliğine) inanmaktır Bu Allah'a dayandırılan yaratıcılık, ezelîlik gibi kavramlara inanmayı da gerektirir Bunlara ek olarak Allah'ın gerçekten ibadet edilmeyi hak eden ilah, onun dışında ibadet edilen her şeyin ise batıl olduğuna inanmak, Kur'an'da ve Muhammed'in sünnetinde bildirdiği üzere, en güzel isimlerin (Esmâ'ul Husna) Allah'a ait olduğuna inanmak, Allah'ın her türlü zayıflıktan, eşya ile bütünleşmiş mekân ve zaman gibi kavramlardan uzak olduğuna inanmak gerekir
Bunların dışındaki imanın şartları mezhepler arasında ayrılık göstermektedir Ehli Sünnette, tanınmış bir hadis olan Cibril Hadisi ve Kur'an'daki çeşitli ayetler kapsamında imanın altı şartı olduğu sıklıkla öne sürülür Bunlar:43
Allah'a iman,
e iman,
Kitaplara iman,
Peygamberlere iman,
Kaza ve kadere iman,
Kıyamet gününe ve ahirete iman
Muhammed ve ashabını Mekke'ye ilerlerken gösteren bir betimleme; kanatlı betimlenen varlıklar İslam'daki Dört Büyük Melek olan: Cebrail, Azrail, Mikâil ve İsrafil'dir Kur'an'da yasak edilmemesine rağmen, İslam'da meleklerin betimlenmesi pek hoş karşılanmaz ve sıklıkla rastlanmaz Siyeri Nebi; 1595
Geç 16 veya erken 17 yüzyıldan kalma, tezhip ile süslenmiş bir Kur'an sayfası; ÇinBununla birlikte bu altı şarttan kadere iman kısmı oldukça tartışmalıdır ve Şia'da yer almadığı gibi Ehli Sünnet arasında da tartışma konusu olmuştur; Kur'an'da geçmemektedir
e iman ile kasıt meleklere inanmaktır Buna göre: , Allah'ın yalnız ona ibadet etsinler ve onun emirlerini yerine getirsinler diye yarattığı üstün kullarıdır44 Nurdan (ilahî ışıktan) yaratılmışlardır Allah onlara özel görevler vermiştir Büyük meleklerden Cebrail, Allah'ın katından peygamberlere vahiy (mesajkitap) indirmekle; Mikâil, doğa olaylarıyla; İsrafil, Kıyamet Günü ve yeniden diriliş günü Sûr'a üflemekle; ölüm meleği olan Azrail, hayatı sona erdirmekle görevlidir44
Kitaplara iman ile kasıt ise Allah'ın peygamberlerine içinde doğru yolu, iyiliği ve kurtuluşu gösteren kitaplar indirdiğine, hepsinin Allah kelamı olduğuna inanmak Allah'ın zatına ait olan kitapların aslını, yine kendisinin muhafaza edeceğine inanmak Bu kitaplar, Muhammed'e indirilen Kur'an, Musa peygambere indirilen Tevrat, İsa peygambere indirilen İncil ve Davud peygambere verilen Zebur ve diğer peygamberlere indirilen sahifelerdir (Suhuf) Kitaplara iman Kur'an'da Bakara suresinin 136 ayetinde şöyle ifade edilir:
Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz45
Peygamberlere iman ile kast edilen Allah'ın peygamberler gönderdiğine, ilk peygamber Âdem ile son peygamber Muhammed arasında gelen sayıları Allah tarafından bilinen bütün peygamberlere aralarında hiçbir fark gözetmeksizin inanmak Peygamberlere iman hususunda Kur'an'da, Bakara suresi 285 ayet şöyledir:
Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: 'Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız' diye Peygamberlerine inandılar ve: 'İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!' dediler46
Kadere iman, kadere, hayır ve şer her işin Allah'ın iradesinde olduğuna inanmaktır Bununla birlikte kaderin iman tanımı içerisinde geçip geçmemesi gerektiği tartışmalıdır; nitekim kader tanımı da oldukça tartışılmıştır
Genel olarak, Allah'ın ezelî ve ebedî ilmi ve bilgeliğinin gereği olarak herşeyin onun bilgisi dâhilinde olduğuna ve huzurundaki “Levhi Mahfûzda yazıldığına inanmaktır Allah, evreni dilemiş ve yaratmıştır O’nun iradesi ve yaradışı olmadan olmuş hiçbir şey yoktur Kader her ne kadar Kur'an'da çeşitli ayetlerde konu edilmiş olsa ve bu sebeple İslam açısından önemli bir kavram olsa da, Kur'an'da imanın bir unsuru, parçası olarak geçmez Bununla birlikte Cibril Hadisi'nin bazı sürümlerinde Muhammed imanı tanımlarken kader de geçmektedir47 Nitekim kadere iman Sünnilikte özellikle klasik alimlerin bir kısmı tarafından iman esası olarak görülmüşken, Şiilikte iman esaslarından biri olarak geçmez
Ahiret gününe iman ile kasıt Ahiret'e, yani Kıyamet gününe, inanmak
Ahiret günü; Allah'ın insanları yeniden diriltip bir arada toplayacağı gündür İslam'a göre o gün insanlar ya nimetleri bol Cennet yurduna ya da elem verici azabın olduğu Cehennem'e gireceklerdir Nitekim Kur'an'da ahiret gününe iman çeşitli ayetlerde vurgulanmış, Bakara suresi 62 ayette Allah'a inançla birlikte kurtuluşa erecekleri tanımlamakta kullanılmıştır:
Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükâfatları vardır Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır46
Ali bin Ebu Talib betimlemesi Şiilikte Ali'nin çok özel bir yeri vardır ve Şii amentüsünde bulunan imamet anlayışına göre Muhammed öldüğünde yerine imam olması gereken kişi Ali'dir ve imamet Ali'nin soyundan devam ederİslam'ın diğer büyük mezhebi olan Şiilikte ise iman genellikle şu unsurlarla tanımlanır:43
Tevhit Allah'ın varlığı ve birliğine inanmak,
Adalet İyi ve kötü olan şeylerin bir hikmetinin olması ve olayların arkasındaki hikmetin Allah tarafından bilinirken her zaman insanlarca anlaşılabilir bir mahiyette olmaması; iyi ve kötü şeylere karşı Allah'ın insanlara iyi olanları yapmalarını emretmesi ve bunun karşılığında onları mükâfatlandırması,
Nübüvvet Peygamberlere iman,
İmamet Allah'ın belirli şahısları insanlığın önderi, imamı olmak için önceden seçtiğine ve gönderdiğine inanmak Şii inancında Ali ve onun soyundan olan belirli kişilerin gerçek imamlar olduğuna, bunun dinî bir gereklilik sonucu olduğuna inanılır ki bu gerekli vasıflara uyan herkesin imam olabileceğini öne süren Sünni fikriyatından çok farklıdır ve iki mezhep arasındaki en büyük farktır
Kıyamet Kıyamet gününe inanmak
Bunların dışında genellikle Şii itikadında şart olarak sıralanmasa da, meleklere iman ve kitaplara iman da Şii itikadında mevcuttur İmamet şartı dışında, Sünni amentüsünden farklı olarak Şii amentüsünde kadere iman mevcut değildir43 İmamet unsuru Şiilikte iman esaslarından biri olması hasebiyle çok önemlidir ve ayrı Şii mezheplerinde farklı yorumlama ve imamet sıralamalarına sahiptir Sünnilikte bulunmayan Adalet ise Şiilikte özel bir anlam içerir Şiilikte eşyanın bazısının doğası hasebiyle içten iyi bazısınınsa doğası hasebiyle içten kötü olduğu inancı mevcuttur Buna göre olayların arkasında her daim gizli bir hikmet yatmaktadır ve kul her ne kadar bu hikmete nail olmaya çalışmalıysa da bunu tamamen anlaması pek mümkün değildir Aynı şekilde bu esas kişilerin yaptıkları eylemlerde hür olduklarının, Allah'ın da adil olduğunun ve bu sebeple Allah'ın kişilerin iyi eylemlerine iyi, kötü eylemlerine karşı kötü bir sonuç yaratmasının mecburi olduğu görüşündedirler Yani Allah adalet sıfatından dolayı iyiliği her daim iyilik, kötülüğü ise kötülük ile sonlandırır Bu Sünnilikte yer almayan bir esastır ki yer almamasının farklı sebepleri vardır En başta Sünnilikte eşyanın içten iyi veya kötü olup olmadığı tartışmalıdır Ayrıca kader ve kazaya yaklaşan kişinin eylemlerinde hür olma esası Sünnilikte genel olarak mevcut olsa da, daha farklı yorumlanmıştır
Sünnilerde amentü sıklıkla İmanın Altı Şartı olarak geçerken Şiilerde amentü sıklıkla Usûl elDin olarak adlandırılır İslam dinine göre kişinin iflah olması (kurtuluşa erebilmesi) için iman etmesi gerekir Bununla birlikte, her mezhep kurtuluş için imanı şart koşsa da, bazı mezhepler ek unsurların da kişinin kurtuluşa erebilmesi için şart olduğunu öne sürmüşlerdir; ibadet gibi
Kulluk ve ibadet
İslam'da ibadetler çok çeşitlidir ve dindeki durumları farklıdır İslam'da kişi, yaptığı her ibadetle sevap kazanırken şart olmasına rağmen yapmadığı ibadetlerle günaha girer49 Kur'an'da inananların yapması emredilen eylemler farz hükmündedir
Kulluğun İslam akidesinin bir parçasını teşkil edip etmediği tartışılmıştır Maturidiyye ve Eş'ariyye mezheplerine göre ibadet, imanın ve dolayısıyla akidenin bir parçası değildir; kişinin ibadetlerini aksatması veya ibadet etmemesi onu dinden çıkarmaz50 Bununla birlikte kişinin bağlılığının azalabileceği ve imanının daha zayıflayacağı (korumasız bir hâle geleceği) benzeri fikirler de sık sık öne sürülür51 Selefiyye, Hariciyye, Mutezile, Zeydiyye gibi mezheplere göre ibadet, imanın bir parçasıdır5253 Buradan hareketle ibadetin seviyesine göre kişinin imanının artıp azalabileceği fikri de ortaya atılmıştır ve bu mezhepler imanın artıp eksilebileceğini ileri sürmüşlerdir5455 Kur'an'da ibadetin imanın bir parçası olduğuna dair bariz bir ifade yoktur; bununla birlikte ibadeti imanın bir parçası sayan âlimler ve mezhepler çeşitli ayet (örneğin Nisa Suresi 93 ayet gibi) ve hadisleri farklı şekillerde yorumlayarak ibadetin imanın bir parçası olduğu fikrini savunmuşlardır56 İbadetin imanın bir parçası olmadığını savunan âlimler ve mezhepler, Kur'an'da geçen Müslüman (İslam'a giren) ve Mü'min (İslam dinine inanan) ayrımına dikkat çekmişlerdir57; Hucurat suresi 14 ayeti gibi:
Bedeviler: 'İman ettik' dediler De ki: 'Siz henüz iman etmediniz, fakat henüz iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu hâlde 'İslam'a girdik' deyin Eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir'
İslam'ın Beş Şartı
İslam dininin emrettiği, yapılmasını farz (gerekli) kıldığı kullukların bütününüdür İslam dini, kutsal kitabı olan Kur'anı Kerim'de farz olarak emredilen her ibadet ve eylemin yapılması, inananlara şarttır Bununla birlikte özellikle 5 ibadet geleneksel olarak İslam'ın Beş Şartı adıyla yaygınca bilinmekte ve özellikle vurgulanmaktadır Özellikle Sünni İslam'da bu beş şartın İslam'ın beş şartı olarak anlaşılması ve oluşan gelenek, Muhammed'in, Abdullah bin Ömer'in babası Ömer bin Hattab aracılığıyla aktardığı, sahih olduğu kabul edilen ve tanınmış bir hadis olan Cibril Hadisi kaynaklıdır Hadiste, İslam'da vahiy meleği olarak kabul edilen Cebrail (Cibril) farklı bir kılığa bürünerek peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder, peygambere çeşitli sorular sorar Bu sorulardan biri ve aldığı yanıt şöyledir:
'Ya Muhammed! Bana İslam'ın ne olduğunu söyle' dedi Muhammed: 'İslam; Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir' buyurdu O zat: 'Doğru söyledin' dedi Babam dedi ki: 'Biz buna hayret ettik Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu'47
Bu hadisten yola çıkarak İslam'ın beş şartı adıyla şu ibadetler temel kabul edilmiştir:59
Kelimei şehadet getirmek,
Namaz kılmak,
Oruç tutmak,
Zekât vermek,
Hacca gitmek
Bu ibadetlerin hepsi Kur'an'da emredilen ibadetlerdir ve İslam'da Kur'an'da emredilen şeyleri yerine getirmek farz olduğu için bu ibadetler de Kur'an'da bahsi geçen diğer ibadetler gibi farzdırlar
Fürû elDin
Zaman zaman Füruı Din olarak da anılan, Şiilikte dinî vazifelerin belirli bir kısmına verilen isim İslam'ın Beş Şartı benzeri bir kavram olan Fürû elDin, İslam'ın Beş Şartı'nda da olan dört ibadeti (namaz, oruç, zekât ve hac) kapsadığı gibi başka bazı İslami vazifeleri de barındırır Fürû elDin 10 unsurdan oluşur ve şöyledir:
Namaz kılmak,
Oruç tutmak,
Hacca gitmek,
Zekât vermek,
Hums vermek,
Cihat etmek,
Emri bi'l ma'rûf yani iyiliği emretmek, nasihat etmek,
Nehyi anil münker yani kötülükten men etmek,
Tevella yani Ehli Beyt ve takipçilerini sevmek,
Teberra yani Ehli Beyt'in düşmanı olan kişileri sevmemek
Bu unsurlardan Hums, Şiilikte ödenmesi gereken ve alınan, sahip olunan eşyanın beşte birlik değerine denk gelen bir vergidir Şii inancında özel bir yeri olan bu vergi Muhammed'in bir yakını veya soyundan gelen bir kimse60, yetimler, ihtiyaç sahipleri veya yurdundan ayrı düşmüş ve yurduna dönecek maddi imkânı bulunmayan kişilerin hakkı olarak tanımlanır61 Hums hususunda Sünni Şii ayrılığının başlıca sebebi, Şiilikte bu verginin asıl kaynağı olarak görülen Kur'an'daki Enfal Suresinin 41 ayetinin yorumlanmasındaki bir farklılığa dayanır6261 Ayette sözü geçen ganimet anlamındaki sözcük, Sünni âlimlerce sadece savaşta kazanılan mal ve maddi varlık olarak tanımlanırken, Şiilere göre genel bir kâranlamı barındırmaktadır ve bu sebeple kârın söz konusu olduğu her durumda beşte birlik bir kısım vergi olarak verilmelidir61
Ramazan ayında oruç tutan Müslümanlar iftarı beklerken; Kahire, Mısırİslam'ın bir unsuru olarak sayılan cihat, her ne kadar Allah adına savaşmak anlamına gelse de her daim fiziki bir savaşı tanımlamaz ve daha genel bir anlama sahiptir63 Buna göre büyük cihat kişinin kendi nefsiyle olan savaştır ve daha zordur63 Kişinin İslam adına yaptığı farklı emek ve çabalar cihad tanımına girebilir63 Emri bi'l ma'rûf ve nehyi anil münker ile kasıt inananların diğer kişileri Allah'ın emrettiklerine davet etmesi, iyi şeyleri nasihat etmesi, kötü şeylerdense alı koyması, men etmesidir Bu iki kural aslında Kur'an'da anlamsal açıdan benzer şekillerde (Âli İmrân suresi, Tevbe suresi gibi) birçok yerde geçmektedir ve Sünnilikte de önemli bir yere ve öneme sahiptir Bununla birlikte Sünnilikte klasikleşmiş İslam'ın Beş Şartı arasında sayılmaz
Şiilikte imametin amentülerinde yer alması ve imametin sahabeden peygamberin akrabası ve damadı olan Ali ile olan ilişkisi hasebiyle, Ehli Beyt yani Muhammed'in ev ahalisi ve soyundan gelenlerin, Ali ve onun soyundan gelenlerin çok özel bir yeri vardır Tevella esasına göre Ehli Beyt'i sevmek ve Ehli Beyt'in takipçilerini, sevenlerini sevmek şarttır Nitekim bu esas Şiilere göre Şura suresinin 23 ayetine dayanır Ayet Sünni âlimlerince farklı, Şii âlimlerince farklı ele alınmıştır Şii âlimlerine göre ayetin meali şöyleyken:
Bu, Allah'ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfatını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir64
Sünni âlimleri ayeti şöyle yorumlarlar:
İşte bu müjdeyle Allah, iman edip iyi iyi işler yapan kullarım müjdeliyor De ki: Buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir karşılık istememHer kim çalışır da bir güzellik kazanırsa ona orada daha fazla bir güzellik veririz; çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çokça şükrün karşılığını verendir65
Şiilere göre ayette geçen ve yakınlık arz eden sözcük ile kasıt peygamberin ailesi ve soyuyken, Sünni âlimlere göre kasıt bu değildir Nitekim ilgili esasın, her ne kadar Ehli Beyt genel olarak Sünnilikte sevgiyle anılsa da, Sünni inancında özel bir yerinin olmamasının sebebi budur Tevellaya benzer olarak, teberra yani inananların Ehli Beyt'i sevmeyenleri sevmemeleri, Ehli Beyt düşmanlarına düşman olmaları anlamına gelir ve Şiilikte önemli bir yere sahiptir
Mezhepler ve diğer gruplar
İslam'da farklı farklı mezhepsel bölünmeler olmuştur Bu mezheplerden akide açısından ayrılık gösterenlerden bir kısmı daha sonraları İslam dini dairesinden tamamen çıkarılarak, farklı dinler olarak ortaya çıkmışlardır; Babilik gibi Bunun dışında Kur'an temelli akideden çıkmasına rağmen farklı din olarak kabul edilmeyen mezhepler vardır Bu mezheplerden çoğunun kendilerini taraftarları ve kurucuları tarafınca İslam'ın yeni bir versiyonu olarak tanımlandığı olmuştur
Muhammed Ebu Zehra, daha sonra klasikleşen Mezhepler Tarihi adlı kitabında birçok farklı İslam tarihçisinin de kabul ettiği şekilde İslam dini mezheplerini üç kategori altında işler: siyasi mezheri, itikadi mezhepler ve fıkhi mezhepler (yani hukuki mezhepler)
Siyasi mezhepler
Siyasi mezhepler kategorisi içerisinde Sünnilik, Şia (Şiilik) ve Haricilik mezhepleri bulunur Bu mezheplerin ortaya çıkması ve ayrışması İslam tarihi açısından önemli bir olaydır ve siyasi etkileri başta olmak üzere birçok çeşitli etkileri olmuştur
Muhammed öldükten sonra ortaya çıkan devletin liderliği sorununda belirli bir ayrışma gerçekleşmiştir Bazı kişiler devletin lideri, imam konumunda Ali'yi görmek istemişlerdir Nitekim Şiilik inancına göre imamet Ali'nin hakkıdır ve peygamber bunu yaşarken ima etmiştir Sünniler Ali'nin de imamete uygun olduğunu kabul etmekle birlikte, peygamberin yaşarken kendisinden sonra Ali'nin imam olması gerektiğini ima ettiğine inanmazlar Nitekim Şiilerin büyük bir çoğunluğu Ali öncesindeki 3 halifeyi kabul etmezken, Sünniler kabul eder Şiilik ve Sünnilik arasındaki tartışma bu şekilde siyasi bir tartışma ile (kimin imam olması gerektiği) başlamış, zaman içinde iki grup ibadetler ve çeşitli akide konuları açısından da ayrışmıştırlar Üçüncü siyasi grup olan Hariciler ise başta Ali taraftarı kişilerdi Bununla birlikte Sıffin Savaşı sonunda hakem tayin edilmesi olayına sonradan karşı çıkmış, bu hakemliğin küfür olduğunu öne sürmüş ve ayrı bir grup olarak ortaya çıkmışlardır
SAYGILARIMLA: ufukkral