iltasyazilim
FD Üye
islamiyet
Arapça selemkökünden alınmış olan islâm, lügatta, itaat etmek, boyun eğmek, teslim olmak, kötülüklerden salim bulunmak, selamete ulaşmakvb anlamlara gelen bir mastardır islâm Hz Muhammed (sav)'e Allah tarafından vahiyle bildirilen son ve kâmil dinin adıdır Bu dine uyanlara Müslüman denir
Genel manada Müslümanlık Allah'ın varlığına, birliğine O'ndan başka ilâh olmadığına Hz Muhammed (sav)'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, O'nun tebliğleriyle temellendirilen sisteme inanmak ve inandıklarını uygulamak yani amel etmek demektir Bu durumda olan kimseye Müslüman denir islâm'a bu ad bizzat islamın Kutsal Kitabı Kuranı Kerim de şöyle yer alır: Allah katında gerçek din islâm'dır(002) Allah kimi doğru yola eriştirmeyi dilerse onun kalbini islâm'a açar(003) işte bu gün sizin için dininizi kemâle erdirdim Üzerinizdeki nimetimi tamamladım, sizin için din olarak islâm'ı beğendim(004)
Kur'anı Kerim'in birçok âyetinde islâm ve o kökten türeyen kelimeler geçmektedir islam anlayışına göre islâm, Hz Adem'den itibaren gelen bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlerin adıdır Bir değişikliğe, tahrif ve sapmalara uğramaksızın orjinal şekliyle kıyamete kadar baki kalacak son dinin Hz Muhammed (sav) tarafından bildirilen şekli islâm'dır Bir ayeti kerimede, O, peygamberlerini hidâyet ve hak din ile gönderendir Çünkü O, bunu diğer bütün dinlerden üstün kılacaktır Müşriklerin hoşuna gitmese de(005) buyurulmuştur
Herhangi bir kişinin Müslüman olabilmesi için Kelimei şahadet'i kalben tasdik ve dil ile ikrar etmesi gerekir Müslümanlığın esasları dörttür:
1Kitap (Kur'anı Kerim),
2Sünnet (Hz Peygamber (sav)'in örnek yaşayışı ve sözleri),
3icmai ümmet (Din alimlerinin toplanarak, kitap ve sünnete uygun şekilde, dinî bir konuda karar vermeleri),
4 Kıyası fukaha (Din alimlerinin, daha önceki verilen hükümlerden faydalanarak, yeni çıkan durumlar için kaideler koymaları)
islâm açısından Kelimei şahadet, kesin kabul ve tasdik ifade eden imanın bir tezahürüdür Kişi böylece Allah'ı ve peygamberi kabul etmiş demektir Kur'anı Kerim, iman kelimesini bazı ayetlerinde islâm kelimesiyle aynı anlamda kullanmıştır Bu bakımdan imanın şartlarından biri veya bir kaçını inkâr eden, imandan da islâm'dan da çıkmış olur islâm, müntesiplerinin dünya ve ahiret saadetini sağlamak için bir takım temel prensipler koymuştur:
1itikadî hükümler (inançlarla ilgili),
2Amelî hükümler (ibadet ve yaşayışlarıyla ilgili),
3Ahlâkî hükümler (moral değerlerle ilgili)
Müslümanlık, ilâhî dinlerin sonuncusu olarak Hz Muhammed (sav) tarafından tebliğ edilmiştir islâm VII yüzyılın başlarında Arabistan'da doğmuştur Bu sırada gerek Arabistan'da gerek dünyanın diğer yörelerinde birçok din mevcuttu islâm önce Mekke ve Medine'de yayılmış, sonraları Arap yarımadasının diğer bölgelerine girmiştir Dünyanın birçok ülkelerinde islâm'ın yayılmasında Türklerin büyük rolü olmuştur
islâm'ın doğuşu sırasında Mekke'de putperestlik hâkimdi Kabe 360 putun (006) merkezileştiği bir panteon idi Dini hayatta Allah'tan başka birçok mabutlara Tanrı diye tapıyorlardı Mabutların başlıcaları, Lat, Menat, Hübel ve Uzza idi Kabe mukaddes bir ibadethane olmakla beraber Mekke'de ayrıca bir rahip zümresi vardı Dinî hayat ve ibadetler kabile başkanlarınca idare edilirdi Kâhinlerin de toplumsal hayatta özel bir yeri vardı Yine islâm'ın doğuşu sırasında Mekke ve Medine'de az da olsa Yahudi ve Hıristiyan cemaati yaşamakta idi Bununla beraber o bedevi toplumda Hanif denilen puta tapmayı reddeden Yahudi ve Hıristiyan da olmayan bir zümre yaşamakta idi O sıralarda dünya genelinde tam bir kargaşa yaşanıyordu Mevcut dinler insanlara huzur vermek, onları manevi yönden tatmin etmekte yetersiz kalıyordu işte bu ortamda Arabistan'dan doğan islâm güneşi, karanlıkların giderileceğine dair insanlara ümit vermiştir
Mekke, yüzyıllardır hem ticaret, hem de din açısından merkezi bir hüviyete sahipti Araplar genellikle göçebe olmalarına rağmen, Mekke, Medine, Yemen vb, beldeler şehir yaşayışına buyük ölçüde adapte olmuştu islâm'ın Hz Muhammed (sav)'e bildirildiği dönemde, Arap toplumunda putlara tapmanın ötesinde (008) insanlar, hurafe ve batıl inançlarla iç içe yaşıyorlar, adeta bütün hayatlarına sihirbazlar ve falcılar yön veriyordu Araplar arasında puta tapıcılığın tabii bir sonucu olarak Tağutdenilen tapınaklar da gelişmişti Kâbe'ye gösterdikleri saygıya benzer tarzda bu tapınaklara da saygı gösteren Araplar, bazı özel günlerinde bu tapınakların önünde kurban keserler, tavaf ederler ve kur'a okları çekerlerdi Ayrıca Araplar evlerinde de put bulundururlardı Bunların putları Allah ile kendi aralarında ortak tutmalarına müşriklikdenir Her kişinin bir putu vardır Kişi ancak kabilesini terk ettiği taktirde putunu değiştirirdi Bunların dışında Araplar arasında yıldızlara ve atalara tapınma inancı da oldukça yaygındı
Müşriklerin baskı ve zulümlerinden dolayı ilk müslümanlar ibadetlerini gizli yapmışlardır Hz Peygamber (sav)'in islâm tebliğinin ilk üç yılı sonlarında Hz Ömer'in de Müslüman olmasıyla sayıları kırka ulaşmıştı Hz Ömer'in islâm'ı kabulü Müslüman topluma moral kazandırmıştır Artık bu andan itibaren Müslümanlar hem inançları, hem de ibadetlerini saklamamışlardır
islâm, nazil olduğundan günümüze kadar bir harfi bile değişmeyen ilâhî kitap Kur'an'a ve O'nun tebliğcisi Hz Muhammed (sav)'in hadislerine dayanmakta, böylece bütün insanlığa hitap etmektedir islâm evrensel bir dindir, bir milletin, bir zümrenin veya bir bölgenin dinî değildir
islâm evrensel olduğu gibi O'nu tebliğ eden peygamber de bütün insanlığa gönderilmiştir: Habibim seni müjdeci, haberci ve bütün insanların Peygamber'i olmaktan başka bir sıfatla göndermedik Fakat insanların çoğu bilmezler (009)
islâm öncelikle fertlerin düzelmesini esas alır Fertler düzeldiği ölçüde, o toplum da düzelecektir ideal toplumun teşekkülü de böylece sağlanmış olacaktır islâm, bütün emir ve yasaklarında dünyaahiret dengesini en iyi şekilde kurmayı hedef edinmiş bu hedefine de en mükemmel şekilde ulaşmıştır
inanç ve ibadet Sistemi
Eski dilde iman karşılığında kullanılan inanç inanmak, itimat etmekanlamına gelir Din terminolojisinde inanç, mutlak tasdikmanasındadır(010) Gerçek manada tasdik dil ile kalbin birleşmesidir; buna erişen kişi de mü'mindir Dil ile tasdiki kalbiyle pekiştirmeyen kişiye münafık denir Halk deyimiyle iki yüzlülük halidir iman, amel ile birleştiği zaman daha da önem kazanır iman amelle olgunluğa kavuşur Ameli olmayan kişinin imanı bulunabilir Hz Peygamber (sav)'in Sizin iman bakımından en kâmil olanınız, ahlâk bakımından en güzel olanınızdır (011) Hadisi şerifleri imanın, ancak amel ile yüceleceğine dikkat çekmektedir
islâm ilahiyatı ile ilgilenen araştırıcılar, Kur'anı Kerim ve hadisi şeriflerde geçen iman ve islâm terimlerini ayrı ayrı inceledikleri gibi, iki terimin birbiriyle olan münâsebeti üzerinde de durmuşlardır Haddi zatında iman ile islâm kelimeleri arasında lügat açısından fark bulunmakla beraber, bu daha çok özellik ve genellik yönündedir iman daha özel, islâm ise daha geneldir Daha açık bir ifade ile iman tasdik, islâm ise teslimiyet demektir Bir bakıma tasdikin gerçekleşmesi, teslimiyeti ister istemez akla getirmektedir Ancak her teslimiyetin tasdik manasında algılanması da mümkün değildir
Konu genel hatlarıyla ele alındığında islâm ile insanın bir olduğu görülmektedir islâm nazarında mümin olsun, müslim olsun aynı dinî hükümler uygulanır Hz Peygamber (sav) insanları, mümin, kâfir ve münafık olmak üzere üç kısma ayırmıştır imamı Azam'a göre insan ile islâm arasında lügat açısından fark bulunmakla beraber, din bakımından islâmsız iman, imansız islâm mümkün değildir islâm kelâmcıları iman esaslarını öncelikle ikiye ayırır:
1icmalî iman (toptan inanma, Kelimei Tevhid, Kelimei şahadet),
2Tafsili iman (Amentü'de ifade edilen hususlara ayrıntılı olarak inanmak),
islâm Dini'nin iman esaslarını Kur'anı Kerim bildirmiştir Amentü denilen imanın altı esasını bir arada Hz Peygamber (sav) açıklamıştır
1 inanç Sistemi
11 Allah'a iman
islâm Dini'nin temeli Allah'a inanç esasına dayanır Bütün ilâhî dinler Allah'a inanmayı temel kabul etmiştir ilâhî dinler dışındaki diğer bazı dinlerde de Allah'a inanç meselesi prensip olarak mevcuttur Tarihin her döneminde Allah'a inanmayan fertler bulunmuştur; ama bütün bir toplum asla!
Kur'anı Kerim, sayısız âyetinde Allah'a imanın önemini belirtmiştir Kur'anı Kerim insanı, Allah'ın zâtını düşünmekten menederken, O'nun varlığı, birliği, yüce sıfatlarıyla güzel isimlerini düşünmeyi tavsiye etmiştir Nitekim Hz Peygamber (sav) bir hadisi şeriflerinde, ancak Allah'ın zatını düşünmeyin Çünkü buna kudretiniz yetmezbuyurur Aynı manayı kuvvetlendiren bir diğer hadisi şerif şöyledir: Kalbine ne gelirse, Allah ondan başkadır
islâm'da Allah kavramını en güzel açıklayan âyetlerden bir kısmı ihlâs sûresindedir: De ki, O, Allah'tır, bir tektir O Allah'tır, sameddir Doğurmamıştır, doğurulmamıştır(012)
Allah inancı konusunda ölçülü ve dengeli bir mantık sergileyen islâm, O'nun sıfatlarını, başka varlıklara vermediği gibi, yaratılmışların sıfatları da Allah'a atfedilemez islâm'a göre Allah her yerde hâzır ve nazırdır şekilden zamandan ve mekândan münezzehtir O, insanlara şah damarından daha yakındır Din gününün yegâne sahibi O'dur Kişinin Allah'a imanı, fıtratının bir gereğidir Ergenlik çağına gelmiş akıllı kişi, Allah'ın varlığına imanla yükümlüdür imamı Maturidi'ye (852944) göre, peygamberler tarafından dinî hükümler tebliğ edilmedikçe bu kişiler ahkâmı şeriyye ile mükellef tutulmaz islâm bilginlerine göre Allah'ın varlığı, birliği vahyin irşadı ve kalbin tasdiki ile açıklık kazanır, fakat O yüce varlığın mahiyetini kavrayamayız
12 e iman
islam inançlarından biri de meleklere imandır Kur'anı Kerim ye hadisi şerifler melekleri, onların varlık ve misyonlarını bize açıklamıştır
, erkeklik ve dişiliği olmayan, yemeiçme vbden uzak ruhanî ve nuranî varlıklardır Gözle görülmezler Evlenmek, çoğalmak, doğmak, ölmek vb insanlara has davranışlardan uzaktırlar Daima Allah'ı tesbih ile O'na ibadet ederler; Allah tarafından verilen görevleri yerine getirirler, günah işlemezler, bir imtihana tâbi değildirler Bu bakımdan günah işlemeye de müsait yaratılmış olan insan, kendini günahlardan koruyabilirse Allah katında meleklerden de üstün olabilir insanların masumiyet içinde hayat sürebilmeleri, onların melekleşmesini sağlar
Ayrı ayrı görevlerle mükellef dört büyük melekten (Cebrail, israfil, Mikail, Azrail) başka insanların yaptığı işleri kaydeden Kiramen Kâtibin ile Münker Nekir melekleri de vardır gözle görülmeyen varlıklar olmak itibariyle bu tür bir inanç diğer dinlerde de mevcuttur Muharref ilâhî dinlerden olan Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta meleklere inanılmakla beraber aralarında fark vardır Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine nazaran melek, inancını en güzel ve net şekilde açıklayan din islam olmuştur
13 Kitaplara iman
Müslümanlığın iman esaslarından biri de kitaplara imandır (013) islam'da kitaplara imandan kasıt, dört ilâhî kitapla, onlardan önce yine peygamberlere gönderilen sahifeler (suhuf)dir (014) Bütün bu kitapları Allah peygamberlerine Cebrail aracılığı ile göndermiştir ilâhî kitaplara Kütübi Münzele ve Kütübi Semaviyye de denir
Kur'anı Kerim, ilâhî kitapların muhtevası, hangi peygambere verildiği vb hususlarda tatminkâr bilgiler vermektedir Zebur'un ise sadece Hz Davud'a verildiğini açıklamıştır
14 Peygamberlere iman
islâm'da inanç şartlarından biri olan peygamberlere iman, sadece Kur'anı Kerim'de isimleri zikredilen peygamberleri değil, gönderildikleri sabit, fakat isimleri bilinmeyen peygamberleri de kapsar Peygamberler, Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara ulaştıran elçilerdir Bu bağlamda onlara nebi ve rasul de denir islâm'a göre peygamberlik Allah'ın seçkin kullarına verdiği bir imtiyaz ve özel görevdir insan çalışıp çabalamakla peygamber olamaz
Kur'ânı Kerim 25 peygamberi ismen açıklamış, peygamber olupolmadığı tartışılan üç kişi dışında her topluma peygamberler gönderildiğini bildirmiştir ilk peygamber Hz Adem, son peygamber Hz Muhammed (sav) arasında kaç peygamber bulunduğu kesin olarak bilinmemektedir
Müslümanlar ayırım yapmaksızın bütün peygamberlere inandığı halde, Yahudiler Hz isa ve Hz Muhammed (sav)'e, Hristiyanlar ise Hz Muhammed (sav)'e inanmazlar
Hristiyanlar da prensip olarak peygamberlere imanı kabul etmişler, ancak bazı istisnalar koymuşlardır Bundan ayrı olarak yine Hristiyanlar, Hz isa'nın Havarilerini ve Pavlus'u da peygamber hatta peygamberlerden de üstün sayarlar Hristiyanlara göre peygamberlik çalışmakla elde edilmez; o ancak Ruhu'lKuds'ün bir görevlendirmesiyle olur Yine Hristiyanlık'ta Hz isa, Tanrı'nın Oğlu, diye nitelendirilirken, O'nun havarileri de Hz isa'nın resulleri sayılmıştır Hz isa'ya Mahkemei Kübra'nın yöneticisi olarak da inanırlar
15 Ahiret Gününe iman
Allah ve O'nun peygamberi'nin bildirdiklerine inanan, kişi için Ahiret Günü'ne iman zorunludur Ahiret günü, birinci nefhadan ikinci nefhaya, sonra da cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar geçer zamandır Diğer bir ifade ile ikinci nefhadan sonra başlayan ve sonsuza kadar uzanan zamandır
Müslümanların ahirete imanları Kur'anı Kerim ve hadisi şeriflere dayanmaktadır Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur:
Onlar san indirilenlere de, senden evvel indirilenlere de inanırlar Ahirete ise onlar şüphesiz bir bilgi ve iman beslerler(016)
Ahiret Günü'ne tam anlamıyla inanan kişi, dünya hayatını da düzene sokmuş, günahlardan ve sapıklıklardan nefsini büyük ölçüde korumuş olur
Kur'anı Kerim, Allah'a imandan sonra çoğu kere Ahiret Günü'ne imanı zikreder Ahiretin zamanını bilemeden her an o büyük güne hazırlanmak, Müslümanın dünya hayatına bağlanmasını sağladığı gibi, ona sorumluluk da yükler islâm, Ahiret Günü'nü, ölümü kıyametin vukuunu, sonra neler olacağını, ölümden sonra tekrar dirilmeği, hesaba çekilmeği, ceza ve mükafat görüleceğini vb ayrıntıları ile açıklamıştır
Yahudilik ve Hristiyanlık'ta da ölümden sonra dirilme inancı vardır Yahudilik'te ahiret konusu islâm ve Hristiyanlığa nisbetle fazla işlenmemiş, onlar daha çok dünya hayatına önem vermişlerdir
Hristiyanlar ise Ahiret Günü'nün hemen geleceği korkusu ile ruhbanlığa sarılmışlardır Bu konuda da en sağlıklı dengeyi islâm kurmuştur islâm'a göre Hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışılacak, yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlanılacaktır
Ahiret Günü'ne iman konusunun Yahudiliğe ne zaman girdiği kesin olarak bilinmemektedir Zaten Tevrat'da da kıyamet, mahşer, cennet, cehennem hakkında açık bir bilgiye rastlanmamaktadır Ayrıca bu konudaki inançları da zaman zaman değişikliklere uğramıştır
incillerden elde edilen bilgilere göre Hz isa'nın ikinci kez dünyaya gelişiyle kıyamet vuku bulacak, ölüler mezarlarından kalkarak dirilecekler, (017) O da insanları hesaba çekmek üzere adalet kürsüsüne oturacaktır Yine Hıristiyanlar Hz isa'nın yakın bir gelecekte yeryüzüne ineceğine, ancak O'ndan önce Deccal'in ortaya çıkacağına inanırlar Hıristiyanlara göre Allah hükmetme yetkisini Hz isa'ya vermiştir Ölümden sonra ruh bedenden ayrılarak dünyadaki durumuna göre sevap veya cezaya çarptırılacaktır (018) Ölülerin son mükâfatlandırılmasından önce berzah denilen yerde kalacaklardır Hıristiyan inancında ölümden sonra cennette mutluluk, cehennemde azap görecek olan yalnız ruhtur
16 Kaza ve Kadere iman
islâm'da iman esaslarından biri de kaza ve kadere imandır: Gerçekte bu ifadenin kader ve kazaya iman şeklinde olması daha uygun ise de, Türkçemiz de böyle yerleşmiştir
Kader, ileride meydana gelecek her şeyin önceden bilinerek Allah tarafından takdir ve tesbit edilmesi, kaza da, bilinen ve tesbit edilen her şeyin zamanı geldiğinde yine Allah tarafından yaratılmasıdır Kader, Allah'ın ilim sıfatına, kaza da tekvin sıfatına racidir Ehli sünnetin inancı budur
islâm'a göre Allah'ın küllî iradesi yanında kulun cüz'î bir iradesi vardır Kul bu iradesini hayra da şerre de yönlendirebilir iyilikkötülük, hayırşer belli olduğuna göre kula düşen görev, aklını kullanarak iyi ve hayır olana yönelmektir insan, iradesiyle yaptıklarından sorumludur iradesi dışında olan (hangi anababadan, nerede, ne zaman doğacağı, boyu ve renginin ne olacağı vb) hiçbir şeyden sorumlu değildir Allah, kişinin hür iradesiyle seçtiği şeyleri, onun seçtiğine uygun şekilde yaratır Kısaca seçen insan, yaratan Allah'tır insanın nasıl bir tercihte bulunacağını Allah ezelde bildiği için Levhi Mahfuz'da bunlar yazılmıştır ilim malûma tabidircümlesinin anlamı da budur Bu bakımdan bazı kişilerin sorumluluktan kurtulmak için ne yapayım, alın yazım bu imiştarzındaki itirazlarının geçerliliği yoktur Kişi, iradesini hayra yönlendirerek çalışacak, iradesi dışındaki sonuçları da tevekkülle karşılayacaktır insanın hayırlı zannederek bir işi yapmaya yönelmesi, ancak sonucun dileği doğrultusunda olmaması halinde, bu sonucun kendisi için hayırlı olduğuna inanması da onu kalben huzurlu kılar Bu durumu açıklayan bir âyeti kerimede şöyle buyurulur: Ey müminler, sizin hoşunuza gitmediği halde uhdenize savaş yazıldı Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken o, sizin için hayırlı olur Bir şeyi de sevdiğiniz halde o da hakkınızda şer olur Allah bilir, siz bilmezsiniz(019)
islâm dışındaki dinlerde net bir şekilde kader anlayışı bulmak mümkün değildir Hinduizmdeki karmainanışı kader olarak yorumlayanlar vardır
Yahudilik'te alın yazısından çok, olaylar, Tanrı'nın çizdiği belirli bir gayeye göre şekillenir insanların bu dünyadaki hayatı dine uygun yaşamak ve Tanrı'nın emirlerinden sapmamak temeline oturtulmuştur Hayır ve şerri yaratan Allah'tır Hayır mükâfat, şer de ceza içindir Kulların başına gelen felâketler Tanrı'nın bir çeşit imtihanıdır
Hıristiyanlar, insan hürriyetini sınırlandırdığı için kader ve kazaya fazla sıcak bakmamışlardır Onlara göre Allah ancak hayrın yaratıcısıdır şahit olduğumuz kötülükler Allah'tan değildir Hayır ve şer Allah'ta birleşemez; çünkü Allah kötülüklerden nefret eder (020) Bunlardan ayrı olarak Hristiyanlık'ta önemli bir yeri olan Aslî Suç(021) 'la kader arasında kurulan tuhaf ilgiye de bakılmalıdır Burada tartışılan ana mesele, asli suç olduğu için mi insanlar kötülüğe meylederler, yoksa kötülüğe meylettikleri için mi asli suç vardır?cümlesinde özetlenebilir
2 ibadet Sistemi
ibadet sisteminden kastedilen, islâm'ın şartlarıdır Hz, Peygamber (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur: islâm beş temel üzerine kurulmuştur Allah'tan başka ibadet olunacak Tanrı bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek(022)
Hadisi şeriften de anlaşılmaktadır ki islâm'ın ilk şartı Allah'a ve O'nun peygamberine şahadettir islâm'a girmek bu şartlarla olur ve bunlar yerine getirilmedikçe diğerlerini yapmanın hiçbir kıymeti olmaz Bu ilk şarttan sonra namaz, oruç, hac ve zekât gelir
Hemen bütün dinlerde ibadet vardır ve inançtan sonra gelir Arapça'da ibadet boyun eğmek, itaat etmek, kulluk etmek, tapmak, taat ve takvamânalarını ifade eder Genel olarak Allah'a tapmaolan ibadet terimi, putlara tapma(023) için de kullanılır (024)
Bir başka açıdan ibadet, sonsuz kudret sahibi Allah'a karşı gösterilen tevazu, hürmet, itaat ve ta'zimin en yüksek derecesidir ibadet yalnız Allah'ın hakkıdır ve yalnız O'nun için yapılır (025) Kur'anı Kerim'de ibadet kavramı genellikle, Kul olmak, boyun eğerek itaat etmek, ilâh tanımakvb manalarda kullanılmıştır; (026) ibadet kalb ve vicdanla hissedilen kulluk şuurunun dıştaki tecellisidir Bu bakımdan ibadet insanın dinî şuurunu kuvvetlendiren bir cevherdir şuurla ve hakkına riâyet edilerek yapılan ibadet imanı kuvvetlendirir
Hemen bütün dinlerde cemaatle yapılan ibadet, ferdî ibâdetten üstün tutulmuştur ibadet yapılan yere mabed denir Bazı araştırıcılara göre ilk mabed, tabiatın kendisidir Bütün dinlerde îman ile âmel arasında daima ilişki kurulmuş; imanını ameli ile bütünleştiren kişi övülmüştür ibadetin bir parçası olan duayı ibadetten ayırmak her zaman mümkün değildir
Çoğu zaman ibadetle dua içice bulunmuştur islâm dışındaki bazı dinlerde ibadet, nadir hallerde aletsiz, bazan da aletli olarak müzikle karışık bir merasim şeklinde uygulanmıştır
ibadetler bir bütün halinde Hz Peygamber (sav) tarafından tek tek uygulanarak müslümanların bu konudaki tereddütleri giderilmiştir islâm Dini'nde ibadetler üç grupta incelenebilir:
1Bedenle yapılan ibadetler (namaz, oruç),
2Malla yapılan ibadetler (zekât, fitre, sadaka),
3Hem beden hem de malla yapılan ibadet (hac)
islâm'da ibadetin en yüksek derecesi, Allah'a hiçbir menfaat beklemeksizin O'nun Allah olduğu şuuru ile inkıyad ve itaat etmektir Kâinattaki bütün varlıklar kendi hallerine göre kendi dilleriyle ibadetlerini Allah'a karşı yapmaktadırlar Allah kullarına güçlerinin yeteceğinden fazlasını yüklememiştir (027)
Kur'anı Kerim'in birçok ayeti, müminleri Allah'a itaate çağırmaktadır (028) islâm'da ibadet hayatın bir parçası olarak algılanmış ve kişinin idrakini geliştirmiştir (029) ibn Teymiye'ye göre islâm bir bütün olarak Allah'a kulluk etmekten ibarettir ibadet esnasında ırk ve renk farkı gözetmeyen islâm, bu özelliği ile Allah huzurundaki eşitliği düşünce plânından hayata geçirmiştir
21 Namaz
Namaz, belirli vakitlerde yerine getirilen, kendine hâs hareket, okuyuş ve şartları bulunan bir ibadettir Farz oluşu Kur'an, sünnet ve icma ile sabittir Bir ayeti kerimede,Çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur'' (030) buyurulur Hz Peygamber (sav)'de bir hadisi şeriflerinde, Allah her Müslüman erkek ve kadına her gün ve gecede beş vakit namazı farz kılmıştırbuyurur
Ergenlik çağına gelmiş, aklı başında olan kadınerkek bütün Müslümanlar üzerine farz kılınmış beş vakit namazın dışında, cuma namazı da yalnız erkeklere farzdır Yılda iki bayram (ramazan, kurban) namazı vacib, cenaze namazı ise farzı kifaye'dir Beş vakit namaz Miraç Gecesi'nde farz kılınmıştır Namaz mümini fenalıklardan ve günah işlemekten korur Bu sayede mümin, dünyadaki borcunu ödemiş ahiret için sevap kazanmış olur
Dinin direği, müminin miracı olan namaz, islâm'ın bütün şartlarını toplayan ve kulu aracısız Allah'a ulaştıran bir ibadettir
Namazın altısı daha başlamadan, altısı da namazla birlikte yerine getirilen on iki farzı diğer hiçbir dinde bulunmayan bu en mükemmel ibadetin bir diğer özelliğini teşkil etmektedir Diğer dinlerdeki ibadetlerin hiçbirinde namazdaki disiplini görmek mümkün değildir Namazın beş ayrı vakitte farz kılınışı, müminin bütün gün belli aralıklarla kendini kontrol etmesini sağlar Kulun, günahlarından pişmanlık duyarak af dilemesi, Allah'ın huzurunda olduğunu idrak etmesinin en güzel vasıtası yine namazdır
22 Oruç
islâm'ın beş şartından biri de yılda bir ay ramazanda oruç tutmaktır Oruç, Medine'de hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır Bir âyeti kerimede şöyle buyurulur: Ey iman edenler, sizden evvelkilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı Ta ki korunasınız (031)
Oruç niyet ederek tan yeri ağarmaya başladığı andan ta akşam güneşi batıncaya kadar yemeiçme ve cinsel ilişkiden uzak kalmak, suretiyle eda edilen bir ibadettir Büyük ölçüde bedenî bir ibadet olan orucun sayılmayacak kadar çok sıhhî faydaları da vardır Bugün tıbben de sabit olduğu üzere, birçok bedenî hastalıkların tedavisi ancak oruçla yani perhizle mümkün olmaktadır Hz Peygamber (sav)'in Oruç tutun ki sıhhat bulasınızhadisi şerifleri de buna işaret etmektedir Oruç sayesinde, yeme içme açısından zenginfakir ayırımı büyük ölçüde giderilmektedir Dinî bir görevi yerine getirmek gayesiyle tutulan oruç, aynı zamanda iradeyi kuvvetlendirir Açlığa, susuzluğa dayanma, gücü verir Oruç sayesinde Müslüman haramları daha fazla terkederek helâlleri arar Ramazanı takibeden aylarda da daha disiplinli ibadet etme alışkanlığını kazanır
islâmın oruç ibadetinde, diğer bazı dinlerin oruca benzer ibadetlerinden mevcut olan perhiz belirli gıdaların dışında bir şey yememe, iki gün geceligündüzlü aç kalma vb haller yoktur Oruç, tamamen müminin yemek ve ruhî disiplinini sağlamayı hedef almıştır Yahudilik ve Hristiyanlık'ta Hz Musa ile Hz, isa'nın uygulamalarından kalma 40 güne kadar varan ve perhizi esas alan bir anlayış islâm'ın orucunda görülmez Müslümanlıktaki oruçta nefse eziyet yerine onu olgunlaştırmak esastır
23Hac
Hac, bedenî ve malî gücü yerinde, akıllı, ergenlik çağına gelmiş hür müslümana ömründe bir kere olmak üzere farzdır Bu şartlan taşıyan müslüman, belirli zamanda, ihramlı vaziyette Arafat'ta vakfe ve Kabe'yi tavaf ederek hac ibadetini yerine getirmiş olur Bu farzların dışında haccın vacip ve sünnetleri de vardır Yukarıda sayılan şartlar kendinde bulunan müslüman bir takım bahanelerle haccı geciktirmeyerek ilk fırsatta eda etmeye çalışmalıdır
Hac, dünyanın her tarafındaki müslümanları yılın belli günlerinde biraraya toplayan büyük bir ibadettir içtimaî mevkiî ne olursa olsun, bütün hacı adaylarının kefene benzeyen ihram içinde boyunlarını bükerek Lebbeyk(Buyur Rabbim) yakarışlarıyla Allah'ın huzurunda bulunma gayretleri Hacca ayrı bir manevî hava verir Hac sayesinde dünyanın dört bir yanındaki müslümanlar aynı makamlarda toplanarak âdeta büyük bir şûra meydana getirmiş olurlar Birbirleriyle dertleşmek, konuşmak, problemlerine çareler bulmak imkânını elde ederler islâm kardeşliğinin güzel bir dayanışmasını gerçekleştirmiş olurlar
24Zekât
Malî bir ibadet olan zekât, Kur'anı Kerim'de çeşitli isimlerle namazla birlikte 37 ayetle zikredilmiştir Zekât dinen zengin sayılan müslümanın, bir yıl dolduran 8018 gr altın, 561 gr gümüş, bunların karşılığı para, döviz veya ticarî eşyasının 140'ini fakirlere vermesidir Kur'anı Kerim, zekât verilmesi gerekenleri sekiz sınıfta toplamıştır Zekât, akıllı, ergenlik çağına gelmiş, hür, nisab miktarı servete sahip ve bu malın üzerinden de bir yıl geçmiş olan müslümanlara farzdır
Zekât, sosyal dayanışmayı sağlayan, müslümanlar arasındaki birlik ve sevgiyi kuvvetlendiren malî bir ibadettir Fakirlerin zenginler üzerindeki haklarıdır Kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuş bir farzdır
Lügatte temizlik, büyümek ve çoğalmakanlamlarına gelen zekât, bu manalara uygun olarak veren kişinin malını temizlemekte ve artarak çoğalmasını sağlamaktadır
Zekâtın en büyük fonksiyonlarından biri de cemiyetlerdeki sınıf farklılaşmalarını gidermesi, zenginlerle fakirler arasında bir orta sınıfın oluşmasını sağlayarak, aşırı uçların teşekkülünü önlemesidir
islâm'ın zekâtla getirdiği zorunlu ödemenin bir benzerinin, diğer dinlerin hiçbirinde bu derece şümullü görmek mümkün değildir işte bundan dolayıdır ki, müslüman toplumlarında farklı gelir gruplarındaki insanlar arasında daima sevgi ve saygı ortamı yaşatılabilmiştir
25 Kelimei şahadet
islâm'ın beş temel üzerine bina edildiğini açıklayan hadisi şeriften anlaşılacağı üzere, bu beşinci esas şahadetcümlesini yani Allah'tan başka ilâh olmadığını, Hz Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasulü olduğunusöylemektir Bu kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek suretiyle gerçekleşir
islâm'dan başka bir dinden islâm'a girmek (ihtida) isteyen her kişinin, ilk söylemesi gereken cümle de budur
Mukaddes Kitabı
islâm'ın kutsal kitabı Kur'anı Kerim'dir (032) O bir vahiy eseri olduğunu (033) bizzat açıklar Kur'an Hz Muhammed (sav)'in kalbine (034 Ruhu'lEmîn (035) Ruhu'lKuds (036) vasıtasıyla ramazan'da nazil olmaya başlamıştır (037) Kur'anı Kerim 114 sûre ve 6000 küsur ayetten meydana gelmiştir Mekke ve Medine'de nazil olmuştur (038 Dört unsuru vardır: 1 Lafız olması, 2 Arapça olması, 3 Hz Muhammed (sav)'e inzal edilmiş olması, 4 Hz Peygamber (sav)'den bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olması Bu dört unsurdan biri eksik olunca Kur'an olamaz (039)
Dinler Tarihçilerinin de ittifakla belirttikleri üzere mukaddes ve ilâhî kitap olan Kur'ar, Allah'ın kadîm ve ezelî kelâmıdır Bunda melek ve peygamber sadece birer vasıtadır
Hz Peygamber (sav)'in, Allah'tan vahiy suretiyle nakletmiş olduğu ayetler, o zaman da binlerce sahabe tarafından ezberlenerek vahiy kâtipleri tarafından yazılmış ve böylece tevatür yoluyla nakledilmiştir Otuz cüzden oluşan Kur'anı Kerim'in her cüzü dörder hizbe ayrılmıştır Kur'anı Kerim azar azar nazil olarak 22 yıl 2 ay 22 günde tamamlanmıştır (040)
Nazil oluşu Hz Peygamber (sav) daha hayatta iken tamamlanan Kur'anı Kerim'in tertibi de yine O'nun tarafından vahye dayanılarak yapılmıştır Bu tertibe göre Hz Ebu Bekir Kur'an'ı bir cilt haline getirmiş, Hz Osman'da o nüshayı çoğaltarak önemli merkezlere göndermiştir (041) Kur'an'ın muhafazası, Kur'an'ı biz indirdik, O'nun koruyucuları da şüphesiz ki biziz(042) ayeti gereğince Allah'ın garantisindedir
Kur'an, kendinden Önceki ilâhî kitapların mahiyetinden bahseden, dinler arasındaki çelişkileri gideren bir ilâhî kitaptır (043) Hz Peygamber, (sav)'in en büyük mucizesi olan Kur'an, Kitabı Mukaddes'in bazı peygamberlere iftira atmasına karşın, onlara isnad edilen iftiraları kesinlikle reddetmiştir
Kur'anı Kerim'de çeşitli vesilelerle en çok âdı geçen ilâhî kitap yine Kur'an'dır (044) Kur'an, Kur'an'dan başka Furkân, Kitabı Mübin, Mushaf kelimeleriyle de anılmaktadır Kur'ânı Kerîm anlaşılması için Arapça olarak gönderilmiş, (045) çelişki ve ihtilâflârdan korunmuştur (046)
ilâhî kitaplar içinde üslûbunun akıcılığı ve dile kolay gelişinden dolayı ezberlenmesi de en kolay kitap Kur'anı Kerim'dir (47) O, kesin bilgi için tek kaynaktır (48) Doğru ile eğriyi ayıran (049) ve doğruluk isteyenler için bir öğüttür (050) Açıklamaları genellikle özlü olan Kur'an, geçmişte cereyan etmiş hadiselerin, nerede ve nasıl olduğundan çok, niçin vukua geldiğine dikkat çekerek, doğabilecek kötü sonuçlar için insanları tedbir almaya yöneltmiştir
Mezhepleri
Mezhep kelimesi Arapça'da gitmek anlamındaki zehabkökünden gelir Bu kelime ile gidilecek yol, gidilecek yerkastedilmiş olur islâm'ın zuhurundan günümüze kadar birçok mezhep doğmuş, gelişmiş, zamanın geçmesiyle bazıları kaybolup gitmişlerdir Mecazi olarak mezhep, görüş kanaat, inanç ve doktrindemektir Türkçe'de, itikadî, amelî, siyasî ve fıkhi ekollerin hepsi Mezhepkelimesiyle karşılanmıştır
Dinler ve Mezhepler Tarihi ile ilgili ilk dönem kaynak eserlerde Fırkave Nıhlekelimeleri, mezhep kavramını da içine alacak tarzda kullanılmıştır
Mezhep kavramının doğmasında en büyük etken, dinin yorumu konusundadır Bu manada batıl dinlerin bile mezhepleri olmuştur Mezheplerin çıkış sebeplerini, 1iç sebepler, 2 Dış sebepler olarak iki ana noktada toplamak mümkündür
Mezhep vakıası, dinî yoruma elverişli, aynı konudaki aksi bir yorumla çatıştığı zaman daha belirgin bir hal almıştır
islâm Dini'nde mezhepler, 1 itikadî, 2 Fıkhî, 3 Siyasî olmak üzere üçe ayrılmaktadır şu noktayı da belirtmeliyiz ki, mezhep sahibi olan imam ve müçtehidler hiçbir zaman, Biz bir mezhep kuruyoruz, bize uyun, bizim mezhebimizi kabul edindememişlerdir Kendilerine bir dinî mesele sorulduğunda cevap vermişler, o cevabı kabul eden topluluk o mezhebi oluşturmuştur
ilâhî dinleri tebliğ eden peygamberlerin yaşadıkları devir bir bakıma tam inanç ve bağlılığın sağlandığı devirdir Hz Peygamber (sav)'den sonraki devirlerde zaman geçtikçe din üzerinde birtakım ihtilâflar ortaya çıkmış, çeşitli görüşler tartışılarak, anlaşmazlık ve aykırı görüşler mezheplerin doğmasına sebep olmuştur Denebilir ki, islâm'da ilk fikir ayrılığı Hz Peygamber (sav)'in vefatından sonra birtakım siyasî meseleler bahane edilerek çıkmıştır islâm Dini, büyük ölçüde Hz Ömer'den itibaren diğer ülkelerde yayılmağa başlayınca, oralardaki insanların farklı inanç ve adetleriyle karşılaşan müslümanlar birtakım problemlerle ilgilenmek zorunda kalmışlardır
Mezhepler arasındaki farklar bilgi, anlayış, zaman ve mekân değişiklikleriyle orantılı bir gelişme göstermiştir islâm mezheplerinin ortaya çıkmasındaki âmiller şöyle sıralanabilir:
1Ölçü ve metod farklılıkları,
2Hilâfet konusundaki tartışmalar,
3Müslümanların dahili çekişmeleri,
4Müslümanların farklı ülke kültürleriyle karşılaşmaları,
5Yunan felsefesi, Yahudilik, iran ve Hind dinlerine ait düşünce ve inançların müslümanlar arasında yayılması,
6Cahillerin hüküm ve fetva vermeğe kalkışmaları,
7 ilmin çeşitli branşlarında ihtisas ve derinleşme, elde edilen malzemenin derlenmesi 8 Ayet ve hadisler ışığında ortaya çıkan durumlara göre yeni hükümler çıkarmak zorunluluğu
9 Kadıların ekseriyette hak ve adaletten sapmaları
işte ana hatlarıyla özetlenen bu sebebler öncelikle itikadî ve amelî mezheplerin doğmasına sebep olmuştur (051)
itikadî mezhepler de 1 Ehli Sünnet, 2 Ehli Bid'at şeklinde ikiye ayrılmıştır Ehli Sünnet de kendi içinde, 1 Selefiyye, 2 Maturudiyye, 3Eş'ariyye diye üçe ayrılırEhli Bid’at (Ehli Beyt) mezhebi üyelerinden bazıları farklı inanç ve ibadetlere sahip olduğundan ayrıca ele alınacaktır
islâm mezhepleri arasında zuhur eden fikir ihtilâfları islâm'ın iman ve ibadet esaslarını inkâr etmemiştir islâm Tarihi'nde mezhepler arasındaki farklar anlayış, bilgi, üstad, zaman ve mekân farklarından çıkmış, temele inmemiştir Bütün ehli sünnet imamları Allah'ın kitabını, Peygamberin'in sünnetini, sahabenin icmaını ittifakla rehber edinmiş, ayrıca yekdiğerine karşı da saygı ve sevgi hisleriyle dopdolu bulunmuş, zaman zaman bunu açıkça ifade etmiş, hiçbiri diğerini sapıklıkla suçlamamıştır (052) Bu kısa girişten sonra islâm dünyasının her köşesinde müntesipleri bulunan dört fıkıh (amel) mezhebini özet halinde vermeye çalışacağız
1Hanefî Mezhebi
Hanefî Mezhebi'nin kurucusu Ebu Hanife'dir imamı Azam Ebu Hanife diye şöhret bulmuştur Ebu Hanife Kufe'de (80699) doğmuş, Bağdat'ta (150767) vefat etmiştir imamı Azam aslen Türktür Sahabe devrine yetişmiş tabiîndendir Kufe'deki büyük fakihlerden okumuştur Önceleri ticaretle meşgul olmuş, sonra büyük fakihlerden şa'bi'nin teşviki ile ömrünü ilme vermiştir Önce Tevhidilmini okumuş ve yüksek bir mertebeye ulaşmıştır Fıkhı Ekber ile elAlim ve'lMüteallim adlı eserlerini yazarak islâm inancını savunmuştur Basra'ya kadar giderek orada islâm inancı konusunda tartışmalara katılmıştır
Ebu Hanife, hocası Hammad'ın ölümü üzerine O'nun yerine geçmiştir imamı Azam, geniş ve sağlam karihası, kuvvetli fikir ve mütalâası, kitap, sünnet ve bunlardaki inceliklere derin vukufu ile temayüz etmiştir Fıkıh ilminde pek yüksek seçkin bir mevkii vardır Çok fazla Hacca gittiği rivayet edilir imamı Malik O'nun hakkında, Ebu Hanife'nin mantığı o kadar kuvvetlidir ki, eğer şu direk altındır derse onu isbat edebilirdemiştir imamı Azam'ın kitap ve sünnetten beşyüzbin mesele ortaya çıkardığı, altmışdört bin fetva verdiği rivayet edilir O, seçme kırk büyük âlim yetiştirmiştir imamı Ebu Yusuf, imamı Muhammed ve imamı Züfer bunların en meşhurlarındandır
Hanefî Mezhebi önce Irak'ta çıkmış, oradan Mısır, Doğu ve Batı'ya yayılmıştır Irak, şam, Afganistan, Doğu ve Batı Türkistan, Kafkasya, Anadolu, Rumeli Türkleri ve Balkanlardaki Müslümanların hemen tamamı Hanefî'dir
Ebu Hanife, islâm Hukuku'nun kurucusudur O'nun mezhebi en önce takarrür eden, en kuvvetli, en sahih, en açık, kitap, sünnet ve sahabe görüşüne en uygun bir mezheptir
imamı şafiî, insanlar fıkıhta Ebu Hanife'nin iyalidirder O, fıkhı düşünceye yepyeni bir metod getirmiştir Metodu içtihadın bütün türlerini içine alır imamı Azam metodunu, Ben Allah'ın kitabıyla hüküm veriyorum Kitapta bulamazsam Rasûlüllahın sünnetine sarılıyorum Allah'ın kitabında ve Rasûlü'nün sünnetinde bir hüküm bulamadığım zamanlarda da sahabilerin sözlerine bağlanıyorum(054) sözleriyle açıklar Bunlara ilave olarak Ebu Hanife, kıyas, istihsan, icma ve örfe de fetvalarında önem vermiştir O'nun fıkhında 1 Ticarî bir ruha sahip oluşu, 2 şahsî hürriyeti himaye edişi, belirgin iki vasfı teşkil eder
Osmanlı imparatorluğu'nun resmî mezhebi Hanefîlik'tir Mahkemeler ve fetvalar bu mezhebe göre yürütülmüştür Nitekim bazı ülkelerde Hanefi Mezhebi için Türklerin Mezhebi sözü gelenek haline gelmiştir Amelde Hanefî Mezhebi'ne bağlı olanlar, itikad konusunda Ebu Mansur Mâturidi'ye uymuşlardır
3 Maliki Mezhebi
Malikî Mezhebi'nin kurucusu Malik b Enes'tir Medine'de (93711) doğmuş, yine orada (179765) vefat etmiştir imamı Azam ve imamı Yusuf'la görüşmeleri olmuştur Malikî Mezhebi, Medine'ye gelip gidenler vasıtasıyla Batı'da Endülüs'te yayılmıştır Bu bölge halkının bedevi mizaçlı olmaları ve Hicazlılara mütemayil bulunmaları Malikî Mezhebi'ni tercihlerinde önemli rol oynamıştır imamı Malik hadis ilminde çok kuvvetli idi Muvatta adındaki hadis kitabı meşhurdur
imamı Malik, Medine'de Rebiatü'rRey'den ilim tahsil etmiş, mezhebini, kitap, sünnet, icma ve kıyas üzerine kurmuştur O'nun fıkhi görüşlerini Mısır'a intikal ettiren Abdurrahim b Halit'tir En çok yayıldığı yer de Yukarı Mısır'dır Malikî Mezhebi'nin Endülüs'te yayılmasında halkının bedevi olması büyük rol oynamıştır Malikî Mezhebi, Yemen, Katar, Bahreyn ve Sudan'da yaygındır (055)
imamMalik ile ilim tahsili yolunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak evini bile satmıştır O'na göre ilim iki kısma ayrılır:
1Bütün insanlara anlatılan mevzularla ilgili olan bilgiler
2Seçkin kişilere özgü olan bilgiler
imam Malik, hadisi şeriflerin yanında sadece sahabi ve tabiîlerin fıkhını öğrenmekle yetinmemiş, aynı zamanda rey'e dayanan fıkha da yönelmiştir Hocaları genellikle,
1Fıkıh ve re'y üstadları,
2Hadis ve rivayet üstadlarıdır
imam Malik, ancak meydana gelmiş meseleler hakkında fetva verir, muhtemel problemler hakkında görüş bildirmekten çekinirdi Bilmediği bir mesele için Bilmiyorumdemeyi prensip edinmişti Fetva konusunda çabuk cevap vermezdi O'na göre işlerin en hayırlısı sünnet, en kötüsü de uydurma ve bidatlardır O'na göre birinci kaynak Kur'an, ikinci kaynak sünnettir O, Kıyas'ı da kabul etmiştir En meşhur eseri bir hadis ve fıkıh kitabı olan Muvatta'dır Öğrencisi Abdullah b Vehb, O'ndan dinlediği ders ve takrirleri toplayarak Mücalesat adında bir kitap meydana getirmiştir
3şafıî Mezhebi
şafiî Mezhebini imamı Muhammed b idris eşşafiî kurmuştur imamı şafiî Gazze (150767)'de doğmuş, Mısır (204819)'da ölmüştür Üstün akıl sahibi, şiir ve lügatte gayet kuvvetli büyük bir müctehid idi Mekke'ye götürülmüş, oradaki büyük âlimlerden okumuş ve yirmi yaşında iken fetva vermeye başlamıştır Ayrıca yine burada hadis tahsil etmiştir imamı şafiî, imamı Azam'ın öğrencisi olan imamı Muhammed'in meclislerinde bulunmuştur En meşhur eserleri erRisale ve elÜm'dür
şafiî Mezhebi ilk olarak Irak'ta yayılamamıştır Çünkü irak'ta Hanefî bilginleri çoktur Sonra Irak'tan Mısır'a gidince mezhebi orada yayılmıştır O zamanlar Mısır'da şafiî çapında büyük fakih yoktur Bu sayılan ülkeler dışında şafiîlik Horasan, şam ve Yemen'in bazı bölgelerinde yayılmıştır Fatımîler devrinde Mısır'da sönmeye yüz tutan şafiî Mezhebi'ni Selahaddini Eyyûbî yeniden ihya etmiştir Mısır ve Arabistan halkının çoğu şafiî'dir imam şafiî, başlangıçta Malikî etbaından sayılırdı Çünkü O, mezhebini imamı Malik'ten almıştır
Fakir bir hayat süren şafiî'ye, ömrünün sonuna doğru beytü'lmâl'dan tahsisat bağlanmıştır O, imamı Muhammed'ten yalnız rey ve kıyas fıkhını tahsil etmekle yetinmemiş, Iraklılarca meşhur olan rivayetleri de öğrenmiştir şafiî Mezhebi'nde tahriç de büyük bir yer tutmaktadır Kuvvetli hafızası yanında şafiî'nin hazır cevaplığı da bilinmektedir O, hocası imam Malik gibi keskin bir görüş sahibidir
şafiî'nin döneminde çeşitli fikirler ve birbirine zıt mezheplerle, temellerini Mu'tezile'nin attğı ilmi Kelâm'da doğmuştur imamı şafiî tesbit ettiği usuli fıkıh kaidelerini iki maksatla kullanmıştır:
1Bu kaideler sağlam görüşleri tanımak için bir ölçüdür
2Yeni hükümler çıkarılırken bu kaideler küllî bir kanun olarak ele alınacaktır
Genellikle kabul edildiğine göre şafiî Mezhebi'nin yayılması; 1 Bağdat, 2Mısır olmak üzere iki devreye ayrılır
4 Hanbelî Mezhebi
Ahmed b Hanbel, Bağdat (164780)'da doğmuş, orada (241855) vefat etmiş büyük müctehidlerden biridir (057) O'nun, hadis ve fıkıhta hocası imam Ebu Yusuftur Bağdat'a geldiğinde Ahmed b Hanbel ile görüşen imam şafiî O'nun hakkında, Bağdat'ta bundan efdal, bundan daha fakih ve âlim bir kimse görmedimdemiştir En meşhur eseri Müsned'tir O, sözlerinin yazılmasını istememesine rağmen, söz ve fetvalarından otuz ciltlik bir eser meydana getirilmiştir Kendine has bir ictihad tekniği vardır O'nun metodu daha çok imam şafiî'ye benzemektedir Diğerlerine nazaran Hanbelî Mezhebi'nin mensubu o kadar çok değildir Önceleri Bağdat'ta Hanbeliler çoğunlukta iken Hülâgu'nun istilâsından sonra azalmışlardır Günümüzde Suriye, Irak ve Necid, az sayıda da olsa Katar ve Bahreyn'de Hanbelî vardır
Ahmed b Hanbel küçük yaşında ilim tahsili için şam, Hicaz ve Yemen'e gitmiş, Bağdat'ta bulunduğu sürece imam şafiî'den ayrılmamıştır Mezhebini şu temeller üzerine kurmuştur:
1Fetva, kitap ve sünnet'e istinat etmelidir
2Sahabenin fetvalarına bakmalıdır
3Bir konu hakkında mürsel ve zayıf hadisi bertaraf eden bir şey olmadığı zaman mürsel ve zayıf hadis alınmalıdır
4Aksi bir söz veya icma bulunmayan sahabi fetvasıyla amel edilmelidir
Ahmed b Hanbel, hakkında nass yahut seleften eser bulunmayan bir meselede fetva vermeği hoş görmeyerek bunu önleme konusunda çok titiz davranmıştır
Ahmed b Hanbel, hadisi muhaddislerden tahsil etmek için Bağdat, Basra, Kufe, Mekke ve Medine ile yetinmeyerek Yemen'e dahi gitmiştir Rivayet ilmi O'nu fıkha ulaştırmıştır Verdiği fetvaların yazılarak nakledilmesini yasaklamış, yazılması gereken din ilmi ancak kitap ve sünnettirdemiştir Hayatında, daima kıt kanaat geçinen başkasına muhtaç olmamak için daima çalışan Ahmed b Hanbel, şu hususlara çok özen göstermiştir:
1Devlet memuru olmak
2Vali veya halifenin ihsanını kabul etmek
Ahmed b Hanbel'in fıkhı hakkında münakaşaya girişenler, O'na şu noktalarda itiraz etmişlerdir:
1Rivayeti fetvaya tercih etmiştir
2 Fetvalarının yazılmasını yasaklamıştır
3ihtilâfa düşen sahabilerin görüşlerini ayrı ayrı kabul etmiştir
4 Bilginlerden çoğu, bazı fıkhî meseleleri O'na nisbet etmede şüpheye düşmüşlerdir
Diğer mezhep imamları gibi Ahmed b Hanbel de kitap ve sünnetten faydalanarak Müslümanların dinî meselelerini çözmekle uğraşmıştır (058)
Açıklama ve Kaynaklar
(002) Âli imrân, 19
(003) En'âm, 125
(004) Mâide, 3
(005) Saf, 9
(006) Bu sayı o zamanki Arap kabilelerini göstermektedir
(007) O zamanlar Bizans, Necran ve Habeşistan'da Hristiyanlık, Sasanilerde Mecusilik, Yemen, Taif ve Medine'de Yahudilik dinleri hakimdi
(008) Putlar genellikle taş, tahta ve madenden yapılırdı insan şeklinde madenden yapılan puta sanem, taştan ve ağaçtan yapılanına da vesendenirdi
(009) Sebe', 28
(010) Tasdik üç aşamada incelenir: 1 Kalb 2 Dil, 3 Fiil
(011) Ebu Davud, Sünhe, 14
(010) Tasdik üç aşamada incelenir: 1 Kalb 2 Dil, 3 Fiil
(011) Ebu Davud, Sünhe, 14
(012) Ayrıca bkz Bakara, 225; Nisa, 87; Mâide, 73; Tâhâ, 8; isrâ, 39
(013) Bkz Bakara, 285
(014) Dört büyük kitap: 1 Tevrat (Hz Musa), 2 Zebur (Hz Davud), 3 incil (Hz isa), 4 Kur'an (Hz Muhammed (sav)'e verilmiştir Suhuf da, 110 sahife (Hz Adem), 250 sahife (Hz şid), 3 30 sahife (Hz idris), 410 sahife (Hz ibrahim)'e verilmiştir Bu sahifeler büyük bir ihtimâlle tablet, levha ve çeşitli malzemelerden yapılmış cisimlere kaydedilmiştir
(016) Bakara, 4 Ayrıca bkz Âli imran, 22
(017) Bkz Matta, XXV, 1729
(018) Bkz Matta, XXV, 46
(019) Bakara, 216
(020) ibranilere Mektup, l, 9, Vahiy, IV,11
(021) Asli Suç, Hz Adem ile Hz Havva'nın, Allah'ın yasakladığı meyveden yemeleri sonucu cennetten çıkarılmaları ve işledikleri bu günahın bütün insanlığa şamil olması şeklindeki Hristiyan inancı
(022) Bu hadisi şerifi Buhari ve Müslim ibn Ömer'den rivayet etmişlerdir Müslim Tercümesi, A Davudoğlu, (19121983 ist 1977,1, 152
(023) Bkz Yûnus, 30; Kehf, 110; Meryem, 66
(024) Bkz Meryem,85; Ahkâf,5
(025) Bkz Nahl,36
(026) Bkz Mü'minûn, 4547; şuarâ, 22; Bakara, 172; Mâide, 60; Nahl, 36
(027) Bkz Bakara, 286
(028) Bkz Bakara, 21,172; Mâide, 76; Hûd, 2,109; Hicr, 99; Tâhâ, 14; Yûsuf, 40; Zâriyât, 36
(029) Muhammed elMübarek, Nizamü'lislâm, Cidde, 1977, s,130
(030) Nisa, 103
(031) Bakara, 183 Ayrıca bkz Bakara, 184, 185, 187, 196; Nisa, 92; Mâide, 89, 95; Tevbe, 112; Meryem, 26; Ahzâb, 35
(032) O'na bu ismi bizzat Kur'an vermiştir Bkz Bakara, 185
(033) Bkz şuarâ, 192; Zümer, 4
(034) Bkz Muhammed, 2
(035) Bkz şuarâ, 192,193
(036) BkzNahl, 102
(037) Bkz Bakara, 185
(038) Mekke'de 93, Medine'de 21 sure nazil olmuştur
(039) AHamdi Akseki, islâm Dini, s 79
(040) iHakkı izmirli, Tarihi Kur'an, ist 1956, s9
(041) Bu şehirler Mekke, Medine, Kufe, Basra, şam, Mısır, Yemen ve Hadramut'tur
(042) Hicr, 9
(043) Bkz Nahl, 63, 64
(044) Kur'anı Kerim'de açıkça Kur'an kelimesi 44 ayrı sûrede ve 70 ayette geçmektedir
(045) Bkz Tâhâ, 113; Zuhruf, 3; Yûsuf, 2; Fussilet, 14
(046) Bkz Zümer, 28
(047) Bkz Kıyâme, 17, 18
(048) Bkz Hakka, 51
(049) Bkz Tarık, 13,14; Enfâl, 29; Neml, 1
(050) Bkz Tekvîr, 27,28; Kehf, 54
(051) Hayrettin Karaman, islâm Hukukunda Mezhepler, ist 1971, s 14
(052) H Karaman, age, s 16
(053) Bu mezheplere bağlı kişiler inanç hususunda Maturidi ve Eş'arî diye iki büyük kola ayrılırlar
(054) Muhammed Ebu Zehra, islâmda Fıkhî Mezhepler Tarihi, (çev Abdulkadir şener), Ank 1968, II, 170
(055) Abdurrahman elCeziri, Kitabu'lFıkh ala'lMezahibi'lErbaa, (çev Hasan Ege), Ank, 1971, 1,41
(056) imamı şafiî Mısır'da şu eserleri yazmıştır: 1 elÜmm, 2 Kitabu'sSünen, 3 elEmaliu'lKübra, 4 elimlau'sSağir
(057) Hanbel, babasının değil, dedesinin adıdır
(058) Muhammed Ebu Zehra, age, III, 179
Yukarı Çık Ana Sayfa
Arapça selemkökünden alınmış olan islâm, lügatta, itaat etmek, boyun eğmek, teslim olmak, kötülüklerden salim bulunmak, selamete ulaşmakvb anlamlara gelen bir mastardır islâm Hz Muhammed (sav)'e Allah tarafından vahiyle bildirilen son ve kâmil dinin adıdır Bu dine uyanlara Müslüman denir
Genel manada Müslümanlık Allah'ın varlığına, birliğine O'ndan başka ilâh olmadığına Hz Muhammed (sav)'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, O'nun tebliğleriyle temellendirilen sisteme inanmak ve inandıklarını uygulamak yani amel etmek demektir Bu durumda olan kimseye Müslüman denir islâm'a bu ad bizzat islamın Kutsal Kitabı Kuranı Kerim de şöyle yer alır: Allah katında gerçek din islâm'dır(002) Allah kimi doğru yola eriştirmeyi dilerse onun kalbini islâm'a açar(003) işte bu gün sizin için dininizi kemâle erdirdim Üzerinizdeki nimetimi tamamladım, sizin için din olarak islâm'ı beğendim(004)
Kur'anı Kerim'in birçok âyetinde islâm ve o kökten türeyen kelimeler geçmektedir islam anlayışına göre islâm, Hz Adem'den itibaren gelen bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlerin adıdır Bir değişikliğe, tahrif ve sapmalara uğramaksızın orjinal şekliyle kıyamete kadar baki kalacak son dinin Hz Muhammed (sav) tarafından bildirilen şekli islâm'dır Bir ayeti kerimede, O, peygamberlerini hidâyet ve hak din ile gönderendir Çünkü O, bunu diğer bütün dinlerden üstün kılacaktır Müşriklerin hoşuna gitmese de(005) buyurulmuştur
Herhangi bir kişinin Müslüman olabilmesi için Kelimei şahadet'i kalben tasdik ve dil ile ikrar etmesi gerekir Müslümanlığın esasları dörttür:
1Kitap (Kur'anı Kerim),
2Sünnet (Hz Peygamber (sav)'in örnek yaşayışı ve sözleri),
3icmai ümmet (Din alimlerinin toplanarak, kitap ve sünnete uygun şekilde, dinî bir konuda karar vermeleri),
4 Kıyası fukaha (Din alimlerinin, daha önceki verilen hükümlerden faydalanarak, yeni çıkan durumlar için kaideler koymaları)
islâm açısından Kelimei şahadet, kesin kabul ve tasdik ifade eden imanın bir tezahürüdür Kişi böylece Allah'ı ve peygamberi kabul etmiş demektir Kur'anı Kerim, iman kelimesini bazı ayetlerinde islâm kelimesiyle aynı anlamda kullanmıştır Bu bakımdan imanın şartlarından biri veya bir kaçını inkâr eden, imandan da islâm'dan da çıkmış olur islâm, müntesiplerinin dünya ve ahiret saadetini sağlamak için bir takım temel prensipler koymuştur:
1itikadî hükümler (inançlarla ilgili),
2Amelî hükümler (ibadet ve yaşayışlarıyla ilgili),
3Ahlâkî hükümler (moral değerlerle ilgili)
Müslümanlık, ilâhî dinlerin sonuncusu olarak Hz Muhammed (sav) tarafından tebliğ edilmiştir islâm VII yüzyılın başlarında Arabistan'da doğmuştur Bu sırada gerek Arabistan'da gerek dünyanın diğer yörelerinde birçok din mevcuttu islâm önce Mekke ve Medine'de yayılmış, sonraları Arap yarımadasının diğer bölgelerine girmiştir Dünyanın birçok ülkelerinde islâm'ın yayılmasında Türklerin büyük rolü olmuştur
islâm'ın doğuşu sırasında Mekke'de putperestlik hâkimdi Kabe 360 putun (006) merkezileştiği bir panteon idi Dini hayatta Allah'tan başka birçok mabutlara Tanrı diye tapıyorlardı Mabutların başlıcaları, Lat, Menat, Hübel ve Uzza idi Kabe mukaddes bir ibadethane olmakla beraber Mekke'de ayrıca bir rahip zümresi vardı Dinî hayat ve ibadetler kabile başkanlarınca idare edilirdi Kâhinlerin de toplumsal hayatta özel bir yeri vardı Yine islâm'ın doğuşu sırasında Mekke ve Medine'de az da olsa Yahudi ve Hıristiyan cemaati yaşamakta idi Bununla beraber o bedevi toplumda Hanif denilen puta tapmayı reddeden Yahudi ve Hıristiyan da olmayan bir zümre yaşamakta idi O sıralarda dünya genelinde tam bir kargaşa yaşanıyordu Mevcut dinler insanlara huzur vermek, onları manevi yönden tatmin etmekte yetersiz kalıyordu işte bu ortamda Arabistan'dan doğan islâm güneşi, karanlıkların giderileceğine dair insanlara ümit vermiştir
Mekke, yüzyıllardır hem ticaret, hem de din açısından merkezi bir hüviyete sahipti Araplar genellikle göçebe olmalarına rağmen, Mekke, Medine, Yemen vb, beldeler şehir yaşayışına buyük ölçüde adapte olmuştu islâm'ın Hz Muhammed (sav)'e bildirildiği dönemde, Arap toplumunda putlara tapmanın ötesinde (008) insanlar, hurafe ve batıl inançlarla iç içe yaşıyorlar, adeta bütün hayatlarına sihirbazlar ve falcılar yön veriyordu Araplar arasında puta tapıcılığın tabii bir sonucu olarak Tağutdenilen tapınaklar da gelişmişti Kâbe'ye gösterdikleri saygıya benzer tarzda bu tapınaklara da saygı gösteren Araplar, bazı özel günlerinde bu tapınakların önünde kurban keserler, tavaf ederler ve kur'a okları çekerlerdi Ayrıca Araplar evlerinde de put bulundururlardı Bunların putları Allah ile kendi aralarında ortak tutmalarına müşriklikdenir Her kişinin bir putu vardır Kişi ancak kabilesini terk ettiği taktirde putunu değiştirirdi Bunların dışında Araplar arasında yıldızlara ve atalara tapınma inancı da oldukça yaygındı
Müşriklerin baskı ve zulümlerinden dolayı ilk müslümanlar ibadetlerini gizli yapmışlardır Hz Peygamber (sav)'in islâm tebliğinin ilk üç yılı sonlarında Hz Ömer'in de Müslüman olmasıyla sayıları kırka ulaşmıştı Hz Ömer'in islâm'ı kabulü Müslüman topluma moral kazandırmıştır Artık bu andan itibaren Müslümanlar hem inançları, hem de ibadetlerini saklamamışlardır
islâm, nazil olduğundan günümüze kadar bir harfi bile değişmeyen ilâhî kitap Kur'an'a ve O'nun tebliğcisi Hz Muhammed (sav)'in hadislerine dayanmakta, böylece bütün insanlığa hitap etmektedir islâm evrensel bir dindir, bir milletin, bir zümrenin veya bir bölgenin dinî değildir
islâm evrensel olduğu gibi O'nu tebliğ eden peygamber de bütün insanlığa gönderilmiştir: Habibim seni müjdeci, haberci ve bütün insanların Peygamber'i olmaktan başka bir sıfatla göndermedik Fakat insanların çoğu bilmezler (009)
islâm öncelikle fertlerin düzelmesini esas alır Fertler düzeldiği ölçüde, o toplum da düzelecektir ideal toplumun teşekkülü de böylece sağlanmış olacaktır islâm, bütün emir ve yasaklarında dünyaahiret dengesini en iyi şekilde kurmayı hedef edinmiş bu hedefine de en mükemmel şekilde ulaşmıştır
inanç ve ibadet Sistemi
Eski dilde iman karşılığında kullanılan inanç inanmak, itimat etmekanlamına gelir Din terminolojisinde inanç, mutlak tasdikmanasındadır(010) Gerçek manada tasdik dil ile kalbin birleşmesidir; buna erişen kişi de mü'mindir Dil ile tasdiki kalbiyle pekiştirmeyen kişiye münafık denir Halk deyimiyle iki yüzlülük halidir iman, amel ile birleştiği zaman daha da önem kazanır iman amelle olgunluğa kavuşur Ameli olmayan kişinin imanı bulunabilir Hz Peygamber (sav)'in Sizin iman bakımından en kâmil olanınız, ahlâk bakımından en güzel olanınızdır (011) Hadisi şerifleri imanın, ancak amel ile yüceleceğine dikkat çekmektedir
islâm ilahiyatı ile ilgilenen araştırıcılar, Kur'anı Kerim ve hadisi şeriflerde geçen iman ve islâm terimlerini ayrı ayrı inceledikleri gibi, iki terimin birbiriyle olan münâsebeti üzerinde de durmuşlardır Haddi zatında iman ile islâm kelimeleri arasında lügat açısından fark bulunmakla beraber, bu daha çok özellik ve genellik yönündedir iman daha özel, islâm ise daha geneldir Daha açık bir ifade ile iman tasdik, islâm ise teslimiyet demektir Bir bakıma tasdikin gerçekleşmesi, teslimiyeti ister istemez akla getirmektedir Ancak her teslimiyetin tasdik manasında algılanması da mümkün değildir
Konu genel hatlarıyla ele alındığında islâm ile insanın bir olduğu görülmektedir islâm nazarında mümin olsun, müslim olsun aynı dinî hükümler uygulanır Hz Peygamber (sav) insanları, mümin, kâfir ve münafık olmak üzere üç kısma ayırmıştır imamı Azam'a göre insan ile islâm arasında lügat açısından fark bulunmakla beraber, din bakımından islâmsız iman, imansız islâm mümkün değildir islâm kelâmcıları iman esaslarını öncelikle ikiye ayırır:
1icmalî iman (toptan inanma, Kelimei Tevhid, Kelimei şahadet),
2Tafsili iman (Amentü'de ifade edilen hususlara ayrıntılı olarak inanmak),
islâm Dini'nin iman esaslarını Kur'anı Kerim bildirmiştir Amentü denilen imanın altı esasını bir arada Hz Peygamber (sav) açıklamıştır
1 inanç Sistemi
11 Allah'a iman
islâm Dini'nin temeli Allah'a inanç esasına dayanır Bütün ilâhî dinler Allah'a inanmayı temel kabul etmiştir ilâhî dinler dışındaki diğer bazı dinlerde de Allah'a inanç meselesi prensip olarak mevcuttur Tarihin her döneminde Allah'a inanmayan fertler bulunmuştur; ama bütün bir toplum asla!
Kur'anı Kerim, sayısız âyetinde Allah'a imanın önemini belirtmiştir Kur'anı Kerim insanı, Allah'ın zâtını düşünmekten menederken, O'nun varlığı, birliği, yüce sıfatlarıyla güzel isimlerini düşünmeyi tavsiye etmiştir Nitekim Hz Peygamber (sav) bir hadisi şeriflerinde, ancak Allah'ın zatını düşünmeyin Çünkü buna kudretiniz yetmezbuyurur Aynı manayı kuvvetlendiren bir diğer hadisi şerif şöyledir: Kalbine ne gelirse, Allah ondan başkadır
islâm'da Allah kavramını en güzel açıklayan âyetlerden bir kısmı ihlâs sûresindedir: De ki, O, Allah'tır, bir tektir O Allah'tır, sameddir Doğurmamıştır, doğurulmamıştır(012)
Allah inancı konusunda ölçülü ve dengeli bir mantık sergileyen islâm, O'nun sıfatlarını, başka varlıklara vermediği gibi, yaratılmışların sıfatları da Allah'a atfedilemez islâm'a göre Allah her yerde hâzır ve nazırdır şekilden zamandan ve mekândan münezzehtir O, insanlara şah damarından daha yakındır Din gününün yegâne sahibi O'dur Kişinin Allah'a imanı, fıtratının bir gereğidir Ergenlik çağına gelmiş akıllı kişi, Allah'ın varlığına imanla yükümlüdür imamı Maturidi'ye (852944) göre, peygamberler tarafından dinî hükümler tebliğ edilmedikçe bu kişiler ahkâmı şeriyye ile mükellef tutulmaz islâm bilginlerine göre Allah'ın varlığı, birliği vahyin irşadı ve kalbin tasdiki ile açıklık kazanır, fakat O yüce varlığın mahiyetini kavrayamayız
12 e iman
islam inançlarından biri de meleklere imandır Kur'anı Kerim ye hadisi şerifler melekleri, onların varlık ve misyonlarını bize açıklamıştır
, erkeklik ve dişiliği olmayan, yemeiçme vbden uzak ruhanî ve nuranî varlıklardır Gözle görülmezler Evlenmek, çoğalmak, doğmak, ölmek vb insanlara has davranışlardan uzaktırlar Daima Allah'ı tesbih ile O'na ibadet ederler; Allah tarafından verilen görevleri yerine getirirler, günah işlemezler, bir imtihana tâbi değildirler Bu bakımdan günah işlemeye de müsait yaratılmış olan insan, kendini günahlardan koruyabilirse Allah katında meleklerden de üstün olabilir insanların masumiyet içinde hayat sürebilmeleri, onların melekleşmesini sağlar
Ayrı ayrı görevlerle mükellef dört büyük melekten (Cebrail, israfil, Mikail, Azrail) başka insanların yaptığı işleri kaydeden Kiramen Kâtibin ile Münker Nekir melekleri de vardır gözle görülmeyen varlıklar olmak itibariyle bu tür bir inanç diğer dinlerde de mevcuttur Muharref ilâhî dinlerden olan Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta meleklere inanılmakla beraber aralarında fark vardır Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine nazaran melek, inancını en güzel ve net şekilde açıklayan din islam olmuştur
13 Kitaplara iman
Müslümanlığın iman esaslarından biri de kitaplara imandır (013) islam'da kitaplara imandan kasıt, dört ilâhî kitapla, onlardan önce yine peygamberlere gönderilen sahifeler (suhuf)dir (014) Bütün bu kitapları Allah peygamberlerine Cebrail aracılığı ile göndermiştir ilâhî kitaplara Kütübi Münzele ve Kütübi Semaviyye de denir
Kur'anı Kerim, ilâhî kitapların muhtevası, hangi peygambere verildiği vb hususlarda tatminkâr bilgiler vermektedir Zebur'un ise sadece Hz Davud'a verildiğini açıklamıştır
14 Peygamberlere iman
islâm'da inanç şartlarından biri olan peygamberlere iman, sadece Kur'anı Kerim'de isimleri zikredilen peygamberleri değil, gönderildikleri sabit, fakat isimleri bilinmeyen peygamberleri de kapsar Peygamberler, Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara ulaştıran elçilerdir Bu bağlamda onlara nebi ve rasul de denir islâm'a göre peygamberlik Allah'ın seçkin kullarına verdiği bir imtiyaz ve özel görevdir insan çalışıp çabalamakla peygamber olamaz
Kur'ânı Kerim 25 peygamberi ismen açıklamış, peygamber olupolmadığı tartışılan üç kişi dışında her topluma peygamberler gönderildiğini bildirmiştir ilk peygamber Hz Adem, son peygamber Hz Muhammed (sav) arasında kaç peygamber bulunduğu kesin olarak bilinmemektedir
Müslümanlar ayırım yapmaksızın bütün peygamberlere inandığı halde, Yahudiler Hz isa ve Hz Muhammed (sav)'e, Hristiyanlar ise Hz Muhammed (sav)'e inanmazlar
Hristiyanlar da prensip olarak peygamberlere imanı kabul etmişler, ancak bazı istisnalar koymuşlardır Bundan ayrı olarak yine Hristiyanlar, Hz isa'nın Havarilerini ve Pavlus'u da peygamber hatta peygamberlerden de üstün sayarlar Hristiyanlara göre peygamberlik çalışmakla elde edilmez; o ancak Ruhu'lKuds'ün bir görevlendirmesiyle olur Yine Hristiyanlık'ta Hz isa, Tanrı'nın Oğlu, diye nitelendirilirken, O'nun havarileri de Hz isa'nın resulleri sayılmıştır Hz isa'ya Mahkemei Kübra'nın yöneticisi olarak da inanırlar
15 Ahiret Gününe iman
Allah ve O'nun peygamberi'nin bildirdiklerine inanan, kişi için Ahiret Günü'ne iman zorunludur Ahiret günü, birinci nefhadan ikinci nefhaya, sonra da cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar geçer zamandır Diğer bir ifade ile ikinci nefhadan sonra başlayan ve sonsuza kadar uzanan zamandır
Müslümanların ahirete imanları Kur'anı Kerim ve hadisi şeriflere dayanmaktadır Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur:
Onlar san indirilenlere de, senden evvel indirilenlere de inanırlar Ahirete ise onlar şüphesiz bir bilgi ve iman beslerler(016)
Ahiret Günü'ne tam anlamıyla inanan kişi, dünya hayatını da düzene sokmuş, günahlardan ve sapıklıklardan nefsini büyük ölçüde korumuş olur
Kur'anı Kerim, Allah'a imandan sonra çoğu kere Ahiret Günü'ne imanı zikreder Ahiretin zamanını bilemeden her an o büyük güne hazırlanmak, Müslümanın dünya hayatına bağlanmasını sağladığı gibi, ona sorumluluk da yükler islâm, Ahiret Günü'nü, ölümü kıyametin vukuunu, sonra neler olacağını, ölümden sonra tekrar dirilmeği, hesaba çekilmeği, ceza ve mükafat görüleceğini vb ayrıntıları ile açıklamıştır
Yahudilik ve Hristiyanlık'ta da ölümden sonra dirilme inancı vardır Yahudilik'te ahiret konusu islâm ve Hristiyanlığa nisbetle fazla işlenmemiş, onlar daha çok dünya hayatına önem vermişlerdir
Hristiyanlar ise Ahiret Günü'nün hemen geleceği korkusu ile ruhbanlığa sarılmışlardır Bu konuda da en sağlıklı dengeyi islâm kurmuştur islâm'a göre Hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışılacak, yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlanılacaktır
Ahiret Günü'ne iman konusunun Yahudiliğe ne zaman girdiği kesin olarak bilinmemektedir Zaten Tevrat'da da kıyamet, mahşer, cennet, cehennem hakkında açık bir bilgiye rastlanmamaktadır Ayrıca bu konudaki inançları da zaman zaman değişikliklere uğramıştır
incillerden elde edilen bilgilere göre Hz isa'nın ikinci kez dünyaya gelişiyle kıyamet vuku bulacak, ölüler mezarlarından kalkarak dirilecekler, (017) O da insanları hesaba çekmek üzere adalet kürsüsüne oturacaktır Yine Hıristiyanlar Hz isa'nın yakın bir gelecekte yeryüzüne ineceğine, ancak O'ndan önce Deccal'in ortaya çıkacağına inanırlar Hıristiyanlara göre Allah hükmetme yetkisini Hz isa'ya vermiştir Ölümden sonra ruh bedenden ayrılarak dünyadaki durumuna göre sevap veya cezaya çarptırılacaktır (018) Ölülerin son mükâfatlandırılmasından önce berzah denilen yerde kalacaklardır Hıristiyan inancında ölümden sonra cennette mutluluk, cehennemde azap görecek olan yalnız ruhtur
16 Kaza ve Kadere iman
islâm'da iman esaslarından biri de kaza ve kadere imandır: Gerçekte bu ifadenin kader ve kazaya iman şeklinde olması daha uygun ise de, Türkçemiz de böyle yerleşmiştir
Kader, ileride meydana gelecek her şeyin önceden bilinerek Allah tarafından takdir ve tesbit edilmesi, kaza da, bilinen ve tesbit edilen her şeyin zamanı geldiğinde yine Allah tarafından yaratılmasıdır Kader, Allah'ın ilim sıfatına, kaza da tekvin sıfatına racidir Ehli sünnetin inancı budur
islâm'a göre Allah'ın küllî iradesi yanında kulun cüz'î bir iradesi vardır Kul bu iradesini hayra da şerre de yönlendirebilir iyilikkötülük, hayırşer belli olduğuna göre kula düşen görev, aklını kullanarak iyi ve hayır olana yönelmektir insan, iradesiyle yaptıklarından sorumludur iradesi dışında olan (hangi anababadan, nerede, ne zaman doğacağı, boyu ve renginin ne olacağı vb) hiçbir şeyden sorumlu değildir Allah, kişinin hür iradesiyle seçtiği şeyleri, onun seçtiğine uygun şekilde yaratır Kısaca seçen insan, yaratan Allah'tır insanın nasıl bir tercihte bulunacağını Allah ezelde bildiği için Levhi Mahfuz'da bunlar yazılmıştır ilim malûma tabidircümlesinin anlamı da budur Bu bakımdan bazı kişilerin sorumluluktan kurtulmak için ne yapayım, alın yazım bu imiştarzındaki itirazlarının geçerliliği yoktur Kişi, iradesini hayra yönlendirerek çalışacak, iradesi dışındaki sonuçları da tevekkülle karşılayacaktır insanın hayırlı zannederek bir işi yapmaya yönelmesi, ancak sonucun dileği doğrultusunda olmaması halinde, bu sonucun kendisi için hayırlı olduğuna inanması da onu kalben huzurlu kılar Bu durumu açıklayan bir âyeti kerimede şöyle buyurulur: Ey müminler, sizin hoşunuza gitmediği halde uhdenize savaş yazıldı Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken o, sizin için hayırlı olur Bir şeyi de sevdiğiniz halde o da hakkınızda şer olur Allah bilir, siz bilmezsiniz(019)
islâm dışındaki dinlerde net bir şekilde kader anlayışı bulmak mümkün değildir Hinduizmdeki karmainanışı kader olarak yorumlayanlar vardır
Yahudilik'te alın yazısından çok, olaylar, Tanrı'nın çizdiği belirli bir gayeye göre şekillenir insanların bu dünyadaki hayatı dine uygun yaşamak ve Tanrı'nın emirlerinden sapmamak temeline oturtulmuştur Hayır ve şerri yaratan Allah'tır Hayır mükâfat, şer de ceza içindir Kulların başına gelen felâketler Tanrı'nın bir çeşit imtihanıdır
Hıristiyanlar, insan hürriyetini sınırlandırdığı için kader ve kazaya fazla sıcak bakmamışlardır Onlara göre Allah ancak hayrın yaratıcısıdır şahit olduğumuz kötülükler Allah'tan değildir Hayır ve şer Allah'ta birleşemez; çünkü Allah kötülüklerden nefret eder (020) Bunlardan ayrı olarak Hristiyanlık'ta önemli bir yeri olan Aslî Suç(021) 'la kader arasında kurulan tuhaf ilgiye de bakılmalıdır Burada tartışılan ana mesele, asli suç olduğu için mi insanlar kötülüğe meylederler, yoksa kötülüğe meylettikleri için mi asli suç vardır?cümlesinde özetlenebilir
2 ibadet Sistemi
ibadet sisteminden kastedilen, islâm'ın şartlarıdır Hz, Peygamber (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur: islâm beş temel üzerine kurulmuştur Allah'tan başka ibadet olunacak Tanrı bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek(022)
Hadisi şeriften de anlaşılmaktadır ki islâm'ın ilk şartı Allah'a ve O'nun peygamberine şahadettir islâm'a girmek bu şartlarla olur ve bunlar yerine getirilmedikçe diğerlerini yapmanın hiçbir kıymeti olmaz Bu ilk şarttan sonra namaz, oruç, hac ve zekât gelir
Hemen bütün dinlerde ibadet vardır ve inançtan sonra gelir Arapça'da ibadet boyun eğmek, itaat etmek, kulluk etmek, tapmak, taat ve takvamânalarını ifade eder Genel olarak Allah'a tapmaolan ibadet terimi, putlara tapma(023) için de kullanılır (024)
Bir başka açıdan ibadet, sonsuz kudret sahibi Allah'a karşı gösterilen tevazu, hürmet, itaat ve ta'zimin en yüksek derecesidir ibadet yalnız Allah'ın hakkıdır ve yalnız O'nun için yapılır (025) Kur'anı Kerim'de ibadet kavramı genellikle, Kul olmak, boyun eğerek itaat etmek, ilâh tanımakvb manalarda kullanılmıştır; (026) ibadet kalb ve vicdanla hissedilen kulluk şuurunun dıştaki tecellisidir Bu bakımdan ibadet insanın dinî şuurunu kuvvetlendiren bir cevherdir şuurla ve hakkına riâyet edilerek yapılan ibadet imanı kuvvetlendirir
Hemen bütün dinlerde cemaatle yapılan ibadet, ferdî ibâdetten üstün tutulmuştur ibadet yapılan yere mabed denir Bazı araştırıcılara göre ilk mabed, tabiatın kendisidir Bütün dinlerde îman ile âmel arasında daima ilişki kurulmuş; imanını ameli ile bütünleştiren kişi övülmüştür ibadetin bir parçası olan duayı ibadetten ayırmak her zaman mümkün değildir
Çoğu zaman ibadetle dua içice bulunmuştur islâm dışındaki bazı dinlerde ibadet, nadir hallerde aletsiz, bazan da aletli olarak müzikle karışık bir merasim şeklinde uygulanmıştır
ibadetler bir bütün halinde Hz Peygamber (sav) tarafından tek tek uygulanarak müslümanların bu konudaki tereddütleri giderilmiştir islâm Dini'nde ibadetler üç grupta incelenebilir:
1Bedenle yapılan ibadetler (namaz, oruç),
2Malla yapılan ibadetler (zekât, fitre, sadaka),
3Hem beden hem de malla yapılan ibadet (hac)
islâm'da ibadetin en yüksek derecesi, Allah'a hiçbir menfaat beklemeksizin O'nun Allah olduğu şuuru ile inkıyad ve itaat etmektir Kâinattaki bütün varlıklar kendi hallerine göre kendi dilleriyle ibadetlerini Allah'a karşı yapmaktadırlar Allah kullarına güçlerinin yeteceğinden fazlasını yüklememiştir (027)
Kur'anı Kerim'in birçok ayeti, müminleri Allah'a itaate çağırmaktadır (028) islâm'da ibadet hayatın bir parçası olarak algılanmış ve kişinin idrakini geliştirmiştir (029) ibn Teymiye'ye göre islâm bir bütün olarak Allah'a kulluk etmekten ibarettir ibadet esnasında ırk ve renk farkı gözetmeyen islâm, bu özelliği ile Allah huzurundaki eşitliği düşünce plânından hayata geçirmiştir
21 Namaz
Namaz, belirli vakitlerde yerine getirilen, kendine hâs hareket, okuyuş ve şartları bulunan bir ibadettir Farz oluşu Kur'an, sünnet ve icma ile sabittir Bir ayeti kerimede,Çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur'' (030) buyurulur Hz Peygamber (sav)'de bir hadisi şeriflerinde, Allah her Müslüman erkek ve kadına her gün ve gecede beş vakit namazı farz kılmıştırbuyurur
Ergenlik çağına gelmiş, aklı başında olan kadınerkek bütün Müslümanlar üzerine farz kılınmış beş vakit namazın dışında, cuma namazı da yalnız erkeklere farzdır Yılda iki bayram (ramazan, kurban) namazı vacib, cenaze namazı ise farzı kifaye'dir Beş vakit namaz Miraç Gecesi'nde farz kılınmıştır Namaz mümini fenalıklardan ve günah işlemekten korur Bu sayede mümin, dünyadaki borcunu ödemiş ahiret için sevap kazanmış olur
Dinin direği, müminin miracı olan namaz, islâm'ın bütün şartlarını toplayan ve kulu aracısız Allah'a ulaştıran bir ibadettir
Namazın altısı daha başlamadan, altısı da namazla birlikte yerine getirilen on iki farzı diğer hiçbir dinde bulunmayan bu en mükemmel ibadetin bir diğer özelliğini teşkil etmektedir Diğer dinlerdeki ibadetlerin hiçbirinde namazdaki disiplini görmek mümkün değildir Namazın beş ayrı vakitte farz kılınışı, müminin bütün gün belli aralıklarla kendini kontrol etmesini sağlar Kulun, günahlarından pişmanlık duyarak af dilemesi, Allah'ın huzurunda olduğunu idrak etmesinin en güzel vasıtası yine namazdır
22 Oruç
islâm'ın beş şartından biri de yılda bir ay ramazanda oruç tutmaktır Oruç, Medine'de hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır Bir âyeti kerimede şöyle buyurulur: Ey iman edenler, sizden evvelkilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı Ta ki korunasınız (031)
Oruç niyet ederek tan yeri ağarmaya başladığı andan ta akşam güneşi batıncaya kadar yemeiçme ve cinsel ilişkiden uzak kalmak, suretiyle eda edilen bir ibadettir Büyük ölçüde bedenî bir ibadet olan orucun sayılmayacak kadar çok sıhhî faydaları da vardır Bugün tıbben de sabit olduğu üzere, birçok bedenî hastalıkların tedavisi ancak oruçla yani perhizle mümkün olmaktadır Hz Peygamber (sav)'in Oruç tutun ki sıhhat bulasınızhadisi şerifleri de buna işaret etmektedir Oruç sayesinde, yeme içme açısından zenginfakir ayırımı büyük ölçüde giderilmektedir Dinî bir görevi yerine getirmek gayesiyle tutulan oruç, aynı zamanda iradeyi kuvvetlendirir Açlığa, susuzluğa dayanma, gücü verir Oruç sayesinde Müslüman haramları daha fazla terkederek helâlleri arar Ramazanı takibeden aylarda da daha disiplinli ibadet etme alışkanlığını kazanır
islâmın oruç ibadetinde, diğer bazı dinlerin oruca benzer ibadetlerinden mevcut olan perhiz belirli gıdaların dışında bir şey yememe, iki gün geceligündüzlü aç kalma vb haller yoktur Oruç, tamamen müminin yemek ve ruhî disiplinini sağlamayı hedef almıştır Yahudilik ve Hristiyanlık'ta Hz Musa ile Hz, isa'nın uygulamalarından kalma 40 güne kadar varan ve perhizi esas alan bir anlayış islâm'ın orucunda görülmez Müslümanlıktaki oruçta nefse eziyet yerine onu olgunlaştırmak esastır
23Hac
Hac, bedenî ve malî gücü yerinde, akıllı, ergenlik çağına gelmiş hür müslümana ömründe bir kere olmak üzere farzdır Bu şartlan taşıyan müslüman, belirli zamanda, ihramlı vaziyette Arafat'ta vakfe ve Kabe'yi tavaf ederek hac ibadetini yerine getirmiş olur Bu farzların dışında haccın vacip ve sünnetleri de vardır Yukarıda sayılan şartlar kendinde bulunan müslüman bir takım bahanelerle haccı geciktirmeyerek ilk fırsatta eda etmeye çalışmalıdır
Hac, dünyanın her tarafındaki müslümanları yılın belli günlerinde biraraya toplayan büyük bir ibadettir içtimaî mevkiî ne olursa olsun, bütün hacı adaylarının kefene benzeyen ihram içinde boyunlarını bükerek Lebbeyk(Buyur Rabbim) yakarışlarıyla Allah'ın huzurunda bulunma gayretleri Hacca ayrı bir manevî hava verir Hac sayesinde dünyanın dört bir yanındaki müslümanlar aynı makamlarda toplanarak âdeta büyük bir şûra meydana getirmiş olurlar Birbirleriyle dertleşmek, konuşmak, problemlerine çareler bulmak imkânını elde ederler islâm kardeşliğinin güzel bir dayanışmasını gerçekleştirmiş olurlar
24Zekât
Malî bir ibadet olan zekât, Kur'anı Kerim'de çeşitli isimlerle namazla birlikte 37 ayetle zikredilmiştir Zekât dinen zengin sayılan müslümanın, bir yıl dolduran 8018 gr altın, 561 gr gümüş, bunların karşılığı para, döviz veya ticarî eşyasının 140'ini fakirlere vermesidir Kur'anı Kerim, zekât verilmesi gerekenleri sekiz sınıfta toplamıştır Zekât, akıllı, ergenlik çağına gelmiş, hür, nisab miktarı servete sahip ve bu malın üzerinden de bir yıl geçmiş olan müslümanlara farzdır
Zekât, sosyal dayanışmayı sağlayan, müslümanlar arasındaki birlik ve sevgiyi kuvvetlendiren malî bir ibadettir Fakirlerin zenginler üzerindeki haklarıdır Kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuş bir farzdır
Lügatte temizlik, büyümek ve çoğalmakanlamlarına gelen zekât, bu manalara uygun olarak veren kişinin malını temizlemekte ve artarak çoğalmasını sağlamaktadır
Zekâtın en büyük fonksiyonlarından biri de cemiyetlerdeki sınıf farklılaşmalarını gidermesi, zenginlerle fakirler arasında bir orta sınıfın oluşmasını sağlayarak, aşırı uçların teşekkülünü önlemesidir
islâm'ın zekâtla getirdiği zorunlu ödemenin bir benzerinin, diğer dinlerin hiçbirinde bu derece şümullü görmek mümkün değildir işte bundan dolayıdır ki, müslüman toplumlarında farklı gelir gruplarındaki insanlar arasında daima sevgi ve saygı ortamı yaşatılabilmiştir
25 Kelimei şahadet
islâm'ın beş temel üzerine bina edildiğini açıklayan hadisi şeriften anlaşılacağı üzere, bu beşinci esas şahadetcümlesini yani Allah'tan başka ilâh olmadığını, Hz Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasulü olduğunusöylemektir Bu kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek suretiyle gerçekleşir
islâm'dan başka bir dinden islâm'a girmek (ihtida) isteyen her kişinin, ilk söylemesi gereken cümle de budur
Mukaddes Kitabı
islâm'ın kutsal kitabı Kur'anı Kerim'dir (032) O bir vahiy eseri olduğunu (033) bizzat açıklar Kur'an Hz Muhammed (sav)'in kalbine (034 Ruhu'lEmîn (035) Ruhu'lKuds (036) vasıtasıyla ramazan'da nazil olmaya başlamıştır (037) Kur'anı Kerim 114 sûre ve 6000 küsur ayetten meydana gelmiştir Mekke ve Medine'de nazil olmuştur (038 Dört unsuru vardır: 1 Lafız olması, 2 Arapça olması, 3 Hz Muhammed (sav)'e inzal edilmiş olması, 4 Hz Peygamber (sav)'den bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olması Bu dört unsurdan biri eksik olunca Kur'an olamaz (039)
Dinler Tarihçilerinin de ittifakla belirttikleri üzere mukaddes ve ilâhî kitap olan Kur'ar, Allah'ın kadîm ve ezelî kelâmıdır Bunda melek ve peygamber sadece birer vasıtadır
Hz Peygamber (sav)'in, Allah'tan vahiy suretiyle nakletmiş olduğu ayetler, o zaman da binlerce sahabe tarafından ezberlenerek vahiy kâtipleri tarafından yazılmış ve böylece tevatür yoluyla nakledilmiştir Otuz cüzden oluşan Kur'anı Kerim'in her cüzü dörder hizbe ayrılmıştır Kur'anı Kerim azar azar nazil olarak 22 yıl 2 ay 22 günde tamamlanmıştır (040)
Nazil oluşu Hz Peygamber (sav) daha hayatta iken tamamlanan Kur'anı Kerim'in tertibi de yine O'nun tarafından vahye dayanılarak yapılmıştır Bu tertibe göre Hz Ebu Bekir Kur'an'ı bir cilt haline getirmiş, Hz Osman'da o nüshayı çoğaltarak önemli merkezlere göndermiştir (041) Kur'an'ın muhafazası, Kur'an'ı biz indirdik, O'nun koruyucuları da şüphesiz ki biziz(042) ayeti gereğince Allah'ın garantisindedir
Kur'an, kendinden Önceki ilâhî kitapların mahiyetinden bahseden, dinler arasındaki çelişkileri gideren bir ilâhî kitaptır (043) Hz Peygamber, (sav)'in en büyük mucizesi olan Kur'an, Kitabı Mukaddes'in bazı peygamberlere iftira atmasına karşın, onlara isnad edilen iftiraları kesinlikle reddetmiştir
Kur'anı Kerim'de çeşitli vesilelerle en çok âdı geçen ilâhî kitap yine Kur'an'dır (044) Kur'an, Kur'an'dan başka Furkân, Kitabı Mübin, Mushaf kelimeleriyle de anılmaktadır Kur'ânı Kerîm anlaşılması için Arapça olarak gönderilmiş, (045) çelişki ve ihtilâflârdan korunmuştur (046)
ilâhî kitaplar içinde üslûbunun akıcılığı ve dile kolay gelişinden dolayı ezberlenmesi de en kolay kitap Kur'anı Kerim'dir (47) O, kesin bilgi için tek kaynaktır (48) Doğru ile eğriyi ayıran (049) ve doğruluk isteyenler için bir öğüttür (050) Açıklamaları genellikle özlü olan Kur'an, geçmişte cereyan etmiş hadiselerin, nerede ve nasıl olduğundan çok, niçin vukua geldiğine dikkat çekerek, doğabilecek kötü sonuçlar için insanları tedbir almaya yöneltmiştir
Mezhepleri
Mezhep kelimesi Arapça'da gitmek anlamındaki zehabkökünden gelir Bu kelime ile gidilecek yol, gidilecek yerkastedilmiş olur islâm'ın zuhurundan günümüze kadar birçok mezhep doğmuş, gelişmiş, zamanın geçmesiyle bazıları kaybolup gitmişlerdir Mecazi olarak mezhep, görüş kanaat, inanç ve doktrindemektir Türkçe'de, itikadî, amelî, siyasî ve fıkhi ekollerin hepsi Mezhepkelimesiyle karşılanmıştır
Dinler ve Mezhepler Tarihi ile ilgili ilk dönem kaynak eserlerde Fırkave Nıhlekelimeleri, mezhep kavramını da içine alacak tarzda kullanılmıştır
Mezhep kavramının doğmasında en büyük etken, dinin yorumu konusundadır Bu manada batıl dinlerin bile mezhepleri olmuştur Mezheplerin çıkış sebeplerini, 1iç sebepler, 2 Dış sebepler olarak iki ana noktada toplamak mümkündür
Mezhep vakıası, dinî yoruma elverişli, aynı konudaki aksi bir yorumla çatıştığı zaman daha belirgin bir hal almıştır
islâm Dini'nde mezhepler, 1 itikadî, 2 Fıkhî, 3 Siyasî olmak üzere üçe ayrılmaktadır şu noktayı da belirtmeliyiz ki, mezhep sahibi olan imam ve müçtehidler hiçbir zaman, Biz bir mezhep kuruyoruz, bize uyun, bizim mezhebimizi kabul edindememişlerdir Kendilerine bir dinî mesele sorulduğunda cevap vermişler, o cevabı kabul eden topluluk o mezhebi oluşturmuştur
ilâhî dinleri tebliğ eden peygamberlerin yaşadıkları devir bir bakıma tam inanç ve bağlılığın sağlandığı devirdir Hz Peygamber (sav)'den sonraki devirlerde zaman geçtikçe din üzerinde birtakım ihtilâflar ortaya çıkmış, çeşitli görüşler tartışılarak, anlaşmazlık ve aykırı görüşler mezheplerin doğmasına sebep olmuştur Denebilir ki, islâm'da ilk fikir ayrılığı Hz Peygamber (sav)'in vefatından sonra birtakım siyasî meseleler bahane edilerek çıkmıştır islâm Dini, büyük ölçüde Hz Ömer'den itibaren diğer ülkelerde yayılmağa başlayınca, oralardaki insanların farklı inanç ve adetleriyle karşılaşan müslümanlar birtakım problemlerle ilgilenmek zorunda kalmışlardır
Mezhepler arasındaki farklar bilgi, anlayış, zaman ve mekân değişiklikleriyle orantılı bir gelişme göstermiştir islâm mezheplerinin ortaya çıkmasındaki âmiller şöyle sıralanabilir:
1Ölçü ve metod farklılıkları,
2Hilâfet konusundaki tartışmalar,
3Müslümanların dahili çekişmeleri,
4Müslümanların farklı ülke kültürleriyle karşılaşmaları,
5Yunan felsefesi, Yahudilik, iran ve Hind dinlerine ait düşünce ve inançların müslümanlar arasında yayılması,
6Cahillerin hüküm ve fetva vermeğe kalkışmaları,
7 ilmin çeşitli branşlarında ihtisas ve derinleşme, elde edilen malzemenin derlenmesi 8 Ayet ve hadisler ışığında ortaya çıkan durumlara göre yeni hükümler çıkarmak zorunluluğu
9 Kadıların ekseriyette hak ve adaletten sapmaları
işte ana hatlarıyla özetlenen bu sebebler öncelikle itikadî ve amelî mezheplerin doğmasına sebep olmuştur (051)
itikadî mezhepler de 1 Ehli Sünnet, 2 Ehli Bid'at şeklinde ikiye ayrılmıştır Ehli Sünnet de kendi içinde, 1 Selefiyye, 2 Maturudiyye, 3Eş'ariyye diye üçe ayrılırEhli Bid’at (Ehli Beyt) mezhebi üyelerinden bazıları farklı inanç ve ibadetlere sahip olduğundan ayrıca ele alınacaktır
islâm mezhepleri arasında zuhur eden fikir ihtilâfları islâm'ın iman ve ibadet esaslarını inkâr etmemiştir islâm Tarihi'nde mezhepler arasındaki farklar anlayış, bilgi, üstad, zaman ve mekân farklarından çıkmış, temele inmemiştir Bütün ehli sünnet imamları Allah'ın kitabını, Peygamberin'in sünnetini, sahabenin icmaını ittifakla rehber edinmiş, ayrıca yekdiğerine karşı da saygı ve sevgi hisleriyle dopdolu bulunmuş, zaman zaman bunu açıkça ifade etmiş, hiçbiri diğerini sapıklıkla suçlamamıştır (052) Bu kısa girişten sonra islâm dünyasının her köşesinde müntesipleri bulunan dört fıkıh (amel) mezhebini özet halinde vermeye çalışacağız
1Hanefî Mezhebi
Hanefî Mezhebi'nin kurucusu Ebu Hanife'dir imamı Azam Ebu Hanife diye şöhret bulmuştur Ebu Hanife Kufe'de (80699) doğmuş, Bağdat'ta (150767) vefat etmiştir imamı Azam aslen Türktür Sahabe devrine yetişmiş tabiîndendir Kufe'deki büyük fakihlerden okumuştur Önceleri ticaretle meşgul olmuş, sonra büyük fakihlerden şa'bi'nin teşviki ile ömrünü ilme vermiştir Önce Tevhidilmini okumuş ve yüksek bir mertebeye ulaşmıştır Fıkhı Ekber ile elAlim ve'lMüteallim adlı eserlerini yazarak islâm inancını savunmuştur Basra'ya kadar giderek orada islâm inancı konusunda tartışmalara katılmıştır
Ebu Hanife, hocası Hammad'ın ölümü üzerine O'nun yerine geçmiştir imamı Azam, geniş ve sağlam karihası, kuvvetli fikir ve mütalâası, kitap, sünnet ve bunlardaki inceliklere derin vukufu ile temayüz etmiştir Fıkıh ilminde pek yüksek seçkin bir mevkii vardır Çok fazla Hacca gittiği rivayet edilir imamı Malik O'nun hakkında, Ebu Hanife'nin mantığı o kadar kuvvetlidir ki, eğer şu direk altındır derse onu isbat edebilirdemiştir imamı Azam'ın kitap ve sünnetten beşyüzbin mesele ortaya çıkardığı, altmışdört bin fetva verdiği rivayet edilir O, seçme kırk büyük âlim yetiştirmiştir imamı Ebu Yusuf, imamı Muhammed ve imamı Züfer bunların en meşhurlarındandır
Hanefî Mezhebi önce Irak'ta çıkmış, oradan Mısır, Doğu ve Batı'ya yayılmıştır Irak, şam, Afganistan, Doğu ve Batı Türkistan, Kafkasya, Anadolu, Rumeli Türkleri ve Balkanlardaki Müslümanların hemen tamamı Hanefî'dir
Ebu Hanife, islâm Hukuku'nun kurucusudur O'nun mezhebi en önce takarrür eden, en kuvvetli, en sahih, en açık, kitap, sünnet ve sahabe görüşüne en uygun bir mezheptir
imamı şafiî, insanlar fıkıhta Ebu Hanife'nin iyalidirder O, fıkhı düşünceye yepyeni bir metod getirmiştir Metodu içtihadın bütün türlerini içine alır imamı Azam metodunu, Ben Allah'ın kitabıyla hüküm veriyorum Kitapta bulamazsam Rasûlüllahın sünnetine sarılıyorum Allah'ın kitabında ve Rasûlü'nün sünnetinde bir hüküm bulamadığım zamanlarda da sahabilerin sözlerine bağlanıyorum(054) sözleriyle açıklar Bunlara ilave olarak Ebu Hanife, kıyas, istihsan, icma ve örfe de fetvalarında önem vermiştir O'nun fıkhında 1 Ticarî bir ruha sahip oluşu, 2 şahsî hürriyeti himaye edişi, belirgin iki vasfı teşkil eder
Osmanlı imparatorluğu'nun resmî mezhebi Hanefîlik'tir Mahkemeler ve fetvalar bu mezhebe göre yürütülmüştür Nitekim bazı ülkelerde Hanefi Mezhebi için Türklerin Mezhebi sözü gelenek haline gelmiştir Amelde Hanefî Mezhebi'ne bağlı olanlar, itikad konusunda Ebu Mansur Mâturidi'ye uymuşlardır
3 Maliki Mezhebi
Malikî Mezhebi'nin kurucusu Malik b Enes'tir Medine'de (93711) doğmuş, yine orada (179765) vefat etmiştir imamı Azam ve imamı Yusuf'la görüşmeleri olmuştur Malikî Mezhebi, Medine'ye gelip gidenler vasıtasıyla Batı'da Endülüs'te yayılmıştır Bu bölge halkının bedevi mizaçlı olmaları ve Hicazlılara mütemayil bulunmaları Malikî Mezhebi'ni tercihlerinde önemli rol oynamıştır imamı Malik hadis ilminde çok kuvvetli idi Muvatta adındaki hadis kitabı meşhurdur
imamı Malik, Medine'de Rebiatü'rRey'den ilim tahsil etmiş, mezhebini, kitap, sünnet, icma ve kıyas üzerine kurmuştur O'nun fıkhi görüşlerini Mısır'a intikal ettiren Abdurrahim b Halit'tir En çok yayıldığı yer de Yukarı Mısır'dır Malikî Mezhebi'nin Endülüs'te yayılmasında halkının bedevi olması büyük rol oynamıştır Malikî Mezhebi, Yemen, Katar, Bahreyn ve Sudan'da yaygındır (055)
imamMalik ile ilim tahsili yolunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak evini bile satmıştır O'na göre ilim iki kısma ayrılır:
1Bütün insanlara anlatılan mevzularla ilgili olan bilgiler
2Seçkin kişilere özgü olan bilgiler
imam Malik, hadisi şeriflerin yanında sadece sahabi ve tabiîlerin fıkhını öğrenmekle yetinmemiş, aynı zamanda rey'e dayanan fıkha da yönelmiştir Hocaları genellikle,
1Fıkıh ve re'y üstadları,
2Hadis ve rivayet üstadlarıdır
imam Malik, ancak meydana gelmiş meseleler hakkında fetva verir, muhtemel problemler hakkında görüş bildirmekten çekinirdi Bilmediği bir mesele için Bilmiyorumdemeyi prensip edinmişti Fetva konusunda çabuk cevap vermezdi O'na göre işlerin en hayırlısı sünnet, en kötüsü de uydurma ve bidatlardır O'na göre birinci kaynak Kur'an, ikinci kaynak sünnettir O, Kıyas'ı da kabul etmiştir En meşhur eseri bir hadis ve fıkıh kitabı olan Muvatta'dır Öğrencisi Abdullah b Vehb, O'ndan dinlediği ders ve takrirleri toplayarak Mücalesat adında bir kitap meydana getirmiştir
3şafıî Mezhebi
şafiî Mezhebini imamı Muhammed b idris eşşafiî kurmuştur imamı şafiî Gazze (150767)'de doğmuş, Mısır (204819)'da ölmüştür Üstün akıl sahibi, şiir ve lügatte gayet kuvvetli büyük bir müctehid idi Mekke'ye götürülmüş, oradaki büyük âlimlerden okumuş ve yirmi yaşında iken fetva vermeye başlamıştır Ayrıca yine burada hadis tahsil etmiştir imamı şafiî, imamı Azam'ın öğrencisi olan imamı Muhammed'in meclislerinde bulunmuştur En meşhur eserleri erRisale ve elÜm'dür
şafiî Mezhebi ilk olarak Irak'ta yayılamamıştır Çünkü irak'ta Hanefî bilginleri çoktur Sonra Irak'tan Mısır'a gidince mezhebi orada yayılmıştır O zamanlar Mısır'da şafiî çapında büyük fakih yoktur Bu sayılan ülkeler dışında şafiîlik Horasan, şam ve Yemen'in bazı bölgelerinde yayılmıştır Fatımîler devrinde Mısır'da sönmeye yüz tutan şafiî Mezhebi'ni Selahaddini Eyyûbî yeniden ihya etmiştir Mısır ve Arabistan halkının çoğu şafiî'dir imam şafiî, başlangıçta Malikî etbaından sayılırdı Çünkü O, mezhebini imamı Malik'ten almıştır
Fakir bir hayat süren şafiî'ye, ömrünün sonuna doğru beytü'lmâl'dan tahsisat bağlanmıştır O, imamı Muhammed'ten yalnız rey ve kıyas fıkhını tahsil etmekle yetinmemiş, Iraklılarca meşhur olan rivayetleri de öğrenmiştir şafiî Mezhebi'nde tahriç de büyük bir yer tutmaktadır Kuvvetli hafızası yanında şafiî'nin hazır cevaplığı da bilinmektedir O, hocası imam Malik gibi keskin bir görüş sahibidir
şafiî'nin döneminde çeşitli fikirler ve birbirine zıt mezheplerle, temellerini Mu'tezile'nin attğı ilmi Kelâm'da doğmuştur imamı şafiî tesbit ettiği usuli fıkıh kaidelerini iki maksatla kullanmıştır:
1Bu kaideler sağlam görüşleri tanımak için bir ölçüdür
2Yeni hükümler çıkarılırken bu kaideler küllî bir kanun olarak ele alınacaktır
Genellikle kabul edildiğine göre şafiî Mezhebi'nin yayılması; 1 Bağdat, 2Mısır olmak üzere iki devreye ayrılır
4 Hanbelî Mezhebi
Ahmed b Hanbel, Bağdat (164780)'da doğmuş, orada (241855) vefat etmiş büyük müctehidlerden biridir (057) O'nun, hadis ve fıkıhta hocası imam Ebu Yusuftur Bağdat'a geldiğinde Ahmed b Hanbel ile görüşen imam şafiî O'nun hakkında, Bağdat'ta bundan efdal, bundan daha fakih ve âlim bir kimse görmedimdemiştir En meşhur eseri Müsned'tir O, sözlerinin yazılmasını istememesine rağmen, söz ve fetvalarından otuz ciltlik bir eser meydana getirilmiştir Kendine has bir ictihad tekniği vardır O'nun metodu daha çok imam şafiî'ye benzemektedir Diğerlerine nazaran Hanbelî Mezhebi'nin mensubu o kadar çok değildir Önceleri Bağdat'ta Hanbeliler çoğunlukta iken Hülâgu'nun istilâsından sonra azalmışlardır Günümüzde Suriye, Irak ve Necid, az sayıda da olsa Katar ve Bahreyn'de Hanbelî vardır
Ahmed b Hanbel küçük yaşında ilim tahsili için şam, Hicaz ve Yemen'e gitmiş, Bağdat'ta bulunduğu sürece imam şafiî'den ayrılmamıştır Mezhebini şu temeller üzerine kurmuştur:
1Fetva, kitap ve sünnet'e istinat etmelidir
2Sahabenin fetvalarına bakmalıdır
3Bir konu hakkında mürsel ve zayıf hadisi bertaraf eden bir şey olmadığı zaman mürsel ve zayıf hadis alınmalıdır
4Aksi bir söz veya icma bulunmayan sahabi fetvasıyla amel edilmelidir
Ahmed b Hanbel, hakkında nass yahut seleften eser bulunmayan bir meselede fetva vermeği hoş görmeyerek bunu önleme konusunda çok titiz davranmıştır
Ahmed b Hanbel, hadisi muhaddislerden tahsil etmek için Bağdat, Basra, Kufe, Mekke ve Medine ile yetinmeyerek Yemen'e dahi gitmiştir Rivayet ilmi O'nu fıkha ulaştırmıştır Verdiği fetvaların yazılarak nakledilmesini yasaklamış, yazılması gereken din ilmi ancak kitap ve sünnettirdemiştir Hayatında, daima kıt kanaat geçinen başkasına muhtaç olmamak için daima çalışan Ahmed b Hanbel, şu hususlara çok özen göstermiştir:
1Devlet memuru olmak
2Vali veya halifenin ihsanını kabul etmek
Ahmed b Hanbel'in fıkhı hakkında münakaşaya girişenler, O'na şu noktalarda itiraz etmişlerdir:
1Rivayeti fetvaya tercih etmiştir
2 Fetvalarının yazılmasını yasaklamıştır
3ihtilâfa düşen sahabilerin görüşlerini ayrı ayrı kabul etmiştir
4 Bilginlerden çoğu, bazı fıkhî meseleleri O'na nisbet etmede şüpheye düşmüşlerdir
Diğer mezhep imamları gibi Ahmed b Hanbel de kitap ve sünnetten faydalanarak Müslümanların dinî meselelerini çözmekle uğraşmıştır (058)
Açıklama ve Kaynaklar
(002) Âli imrân, 19
(003) En'âm, 125
(004) Mâide, 3
(005) Saf, 9
(006) Bu sayı o zamanki Arap kabilelerini göstermektedir
(007) O zamanlar Bizans, Necran ve Habeşistan'da Hristiyanlık, Sasanilerde Mecusilik, Yemen, Taif ve Medine'de Yahudilik dinleri hakimdi
(008) Putlar genellikle taş, tahta ve madenden yapılırdı insan şeklinde madenden yapılan puta sanem, taştan ve ağaçtan yapılanına da vesendenirdi
(009) Sebe', 28
(010) Tasdik üç aşamada incelenir: 1 Kalb 2 Dil, 3 Fiil
(011) Ebu Davud, Sünhe, 14
(010) Tasdik üç aşamada incelenir: 1 Kalb 2 Dil, 3 Fiil
(011) Ebu Davud, Sünhe, 14
(012) Ayrıca bkz Bakara, 225; Nisa, 87; Mâide, 73; Tâhâ, 8; isrâ, 39
(013) Bkz Bakara, 285
(014) Dört büyük kitap: 1 Tevrat (Hz Musa), 2 Zebur (Hz Davud), 3 incil (Hz isa), 4 Kur'an (Hz Muhammed (sav)'e verilmiştir Suhuf da, 110 sahife (Hz Adem), 250 sahife (Hz şid), 3 30 sahife (Hz idris), 410 sahife (Hz ibrahim)'e verilmiştir Bu sahifeler büyük bir ihtimâlle tablet, levha ve çeşitli malzemelerden yapılmış cisimlere kaydedilmiştir
(016) Bakara, 4 Ayrıca bkz Âli imran, 22
(017) Bkz Matta, XXV, 1729
(018) Bkz Matta, XXV, 46
(019) Bakara, 216
(020) ibranilere Mektup, l, 9, Vahiy, IV,11
(021) Asli Suç, Hz Adem ile Hz Havva'nın, Allah'ın yasakladığı meyveden yemeleri sonucu cennetten çıkarılmaları ve işledikleri bu günahın bütün insanlığa şamil olması şeklindeki Hristiyan inancı
(022) Bu hadisi şerifi Buhari ve Müslim ibn Ömer'den rivayet etmişlerdir Müslim Tercümesi, A Davudoğlu, (19121983 ist 1977,1, 152
(023) Bkz Yûnus, 30; Kehf, 110; Meryem, 66
(024) Bkz Meryem,85; Ahkâf,5
(025) Bkz Nahl,36
(026) Bkz Mü'minûn, 4547; şuarâ, 22; Bakara, 172; Mâide, 60; Nahl, 36
(027) Bkz Bakara, 286
(028) Bkz Bakara, 21,172; Mâide, 76; Hûd, 2,109; Hicr, 99; Tâhâ, 14; Yûsuf, 40; Zâriyât, 36
(029) Muhammed elMübarek, Nizamü'lislâm, Cidde, 1977, s,130
(030) Nisa, 103
(031) Bakara, 183 Ayrıca bkz Bakara, 184, 185, 187, 196; Nisa, 92; Mâide, 89, 95; Tevbe, 112; Meryem, 26; Ahzâb, 35
(032) O'na bu ismi bizzat Kur'an vermiştir Bkz Bakara, 185
(033) Bkz şuarâ, 192; Zümer, 4
(034) Bkz Muhammed, 2
(035) Bkz şuarâ, 192,193
(036) BkzNahl, 102
(037) Bkz Bakara, 185
(038) Mekke'de 93, Medine'de 21 sure nazil olmuştur
(039) AHamdi Akseki, islâm Dini, s 79
(040) iHakkı izmirli, Tarihi Kur'an, ist 1956, s9
(041) Bu şehirler Mekke, Medine, Kufe, Basra, şam, Mısır, Yemen ve Hadramut'tur
(042) Hicr, 9
(043) Bkz Nahl, 63, 64
(044) Kur'anı Kerim'de açıkça Kur'an kelimesi 44 ayrı sûrede ve 70 ayette geçmektedir
(045) Bkz Tâhâ, 113; Zuhruf, 3; Yûsuf, 2; Fussilet, 14
(046) Bkz Zümer, 28
(047) Bkz Kıyâme, 17, 18
(048) Bkz Hakka, 51
(049) Bkz Tarık, 13,14; Enfâl, 29; Neml, 1
(050) Bkz Tekvîr, 27,28; Kehf, 54
(051) Hayrettin Karaman, islâm Hukukunda Mezhepler, ist 1971, s 14
(052) H Karaman, age, s 16
(053) Bu mezheplere bağlı kişiler inanç hususunda Maturidi ve Eş'arî diye iki büyük kola ayrılırlar
(054) Muhammed Ebu Zehra, islâmda Fıkhî Mezhepler Tarihi, (çev Abdulkadir şener), Ank 1968, II, 170
(055) Abdurrahman elCeziri, Kitabu'lFıkh ala'lMezahibi'lErbaa, (çev Hasan Ege), Ank, 1971, 1,41
(056) imamı şafiî Mısır'da şu eserleri yazmıştır: 1 elÜmm, 2 Kitabu'sSünen, 3 elEmaliu'lKübra, 4 elimlau'sSağir
(057) Hanbel, babasının değil, dedesinin adıdır
(058) Muhammed Ebu Zehra, age, III, 179
Yukarı Çık Ana Sayfa