İstanbul’un Fethi Ve Ayasofya’nın Camiye Cevrilişi
Doc Dr Said Ozturk
Muslumanların İstanbul’u fetih arzuları cok erken tarihlerde başlamış idi Hicri 52, miladi 672 yılında Hz Muhammed’in mihmandarı olan Ebu Eyyub el Ensari ile ile başlayan fetih hareketi, ancak onuncusunda yani Fatih Sultan Mehmed’in Bizans’a giriştiği son hamle ile neticelenecek, İstanbul Musluman ordularına, Osmanlı askerine kapılarını acacaktır1 Bir kısım kaynaklar Emevilerle Abbasiler’in H34655H169785 tarihleri arasında İstanbul’a beş sefer duzenledikleri, Osmanlıların ise, İstanbul’u yedi kere muhasara ettikleri ve yedincisinde fethettikleri kayıtlıdır2 Fatih’in Ayasofya ile ilgili en eski vakfiyelerinden birinde “nice melikler bu işe el uzattılar Her birinin zafere ulaşamadan geri dondukleri rivayet olunmaktadır Kuvvet ve azamet sahibi eski sultanlar ve meliklerden 63 kişi bu beldeyi feth icin cok miktarda asker topladılar Muhkem ve buyuk kuvvetlerle geldiler Kuşatıp zorla ele gecirmek ve halkını esir etmek isteğiyle harb ettiler ise de verdikleri zayiatla birlikte geri cekildiler Kaydı ile vu konuya işaret edilir 3
Son Bizans imparatorunun (XI Konstantinos) ne cesareti, ne de enerjisi devleti yıkılmaktan kurtaramayacaktı Fatih Sultan Mehmet, babası II Murad’ın vefatından sonra (Şubat 1451) Bizans’ın son saatleri de yaklaşmış idi Zira Bizans’a ait olan İstanbul, Osmanlı arazisinin tam kalbinde yer alıyor, Osmanlıların Anadolu ve Avrupa’daki topraklarını birbirinden ayırıyordu Bu yabancı unsuru ortadan kaldırmak ve teşekkul etmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’na İstanbul ile sağlam bir devlet merkezi hediye etmek genc sultanın ilk hedefi idi Tukenmez bir enerji ve buyuk bir ihtiyat ve itina ile Bizans İmparatorluğu’nun başşehrinin fethi icin hazırlandı Boğazici’nde, şehrin hemen dibinde Rumeli Hisarı’nı inşa etti4
O devirde Bizans mezhep kavgaları ile meşgul idi İstanbul’un sukut edeceği bilindiği halde, mezhep ihtilafı sonmemişti Bizans Tarihi yazarı Dukas, soz konusu mucadele hakkında şu carpıcı beyanlarda bulunuyor;
“Mezhep kavgaları da nihayet bulmadı Salahiyetli ruhanilerin bu hususta takındıkları tavır zikre değer Mesela gunahlarını itiraf icin bunlara muracaat eden hristiyanları, daha evvel katolik papazlarından Hz İsa’nın kanını ve cesedini temsil eden ekmek ve şarabı alıp almadıklarını, birleşme taraftarı bir papazın icra eylediği ruhani ayinde bulunup bulunmadıklarını soruyorlardı Şayet boyle bir hal vaki olmuş ise, bu husustaki kilise kanunları şiddetli ve manevi cezası ağır idi Adet olduğu uzere kilise kanunlarına uyarak mukaddes ekmek ve şarabı almağa hak kazanan kimse, birleşme taraftarı papazlara muracaat etmezse, onlar tarafından ağır manevi cezaya mustahak olurdu Birleşme taraftarı papazlar Ortodoksluk taraftarı olan papazlar hakkında bunların papaz olmadıklarını, takdim ettikleri şeylerin sahih ve hakiki olmadıklarını soyluyorlardı Ortodoks papazlar, bir cenazeye veya bir olunun ruhunun istirahatı icin yapılan ayine davet olunduğu zaman, bu merasimlerde birleşme taraftarı bir papaz gorununce, Ortodoks papaz hemen ruhani elbisesini cıkarır ve yangından kacar gibi oradan uzaklaşırdı Buyuk kilise (Ayasofya) şeytanların ilticagahı ve putperestlerin mabedi telakki ediliyordu Nerede o mumlar, nerede o kandillerdeki yağlar ? Her şey zulmet icinde, hic muteessir olmuyordu, mukaddes mabed viran bir hal almıştı Bu hal, şehir halkının dini hukumlere muhalefet ve tecavuzleri dolayısıyla, bir muddet sonra mabedin duşeceği harap vaziyeti daha evvelden gosteriyordu Genadios ise, hucresinde va’z ediyor ve birleşmeğe taraftar olanları tel’in ediyordu5
Dukas devamla diyor ki; Genadios her gun birleşme taraftarları aleyhine vaz etmekten ve yazılar yazmaktan geri kalmıyordu…Senatodan baş amiral buyuk duka, Genadios ile hem fikirdi ve işbirliği yapıyorlardı İstanbul’un aleyhine toplanmış olan sayısız Turk askerlerini goren halka hitaben bu buyuk duka Latinler aleyhine şunları soylemeğe cesaret etti; İstanbul’un icinde Turk sarığını gormek, Latin serpuşunu gormekten daha iyidir6 Dukas’ın buyuk duka dediği şahıs Bizans Devleti’nin en saygın kişilerinden Leon Notaras idi7
Ayasofya’ya mağara ve rafizilerin mezbahı adı veriliyor, icinde kiliselerin birleşmesi taraftarları olanlar tarafından ruhani ayin icra olunduğundan kirlenmemek icin Dukas’a gore hicbir Bizanslı bu mabede girmiyordu8
Bizans, ahlaki bakımdan da tamamen cokmuştu Bu durum karşısında İstanbul’un mudafaası doğudaki ticari menfaatlerini kaybetme korkusu icinde bulunan Latinlere bırakılmıştı
Tahta cıkınca ilk işinin İstanbul’un fethi olacağı şayiası daha şehzadeliği zamanından beri duyulan Fatih tahta cıkınca Bizanslılar derin bir teessure kapılmışlar, son Bizans imparatoru Konstantinos Dragasis, hristiyanlık namına Papa Beşinci Nicolas (Nikola)’dan imdat dilemiş, hatta asırlardır birbirine duşman olan İstanbul ve Roma kiliselerinin birleştirilmesine bile razı olmuştur Batılı kaynaklarda gore papa İstanbul’a yardım kuvvetleri yerine iki mezhebi birleştirecek bir kardinalden başka bir şey gondermemiş olmakla tenkit edilir Aslen Selanikli veyahut Moralı bir Rum olduğu rivayet edilen kardinal İsidore (İzidor) buyuk bir gemiye iki yuz İtalyan askeri doldurarak İstanbul’a gelmiş, 30 Zilkade 856 12 Ocak 1452 (12 Aralık 1452 bk Ostrogorsky, s 523) gunu Ayasofya kilisesinde imparatorla devlet erkanı da hazır bulunduğu halde buyuk bir ayin yaparak Rum patriği Grigorios Mammas’la beraber Ortodoks ve Katolik mezheplerinin birleştirildiğini ilan etmiştir Mezheplerine vatanlarından cok fazla bağlı olan Bizanslılar imparatorun bu faaliyetini kufur saymışlar ve İstanbul sokaklarında Turk sarığı gormeyi kardinal şapkası gormeye tercih ettiklerini konuşmaya başlamışlardır Bizans imparatoru Avrupa katolikliğine gosterdiği fedakarlığın karşılığını gorememiş, hemen hicbir yardım alamamış, netice itibariyle kendi tebaası arasına bir tefrika sokmuş ya da mevcut olan bir tefrikayı alevlendirmiştir İmparator bu buhran icinde yapabildiği tek şey surları onarmak, Adaları tahkim etmek ve şehre erzak yığmak olmuştur9
Doc Dr Said Ozturk
Muslumanların İstanbul’u fetih arzuları cok erken tarihlerde başlamış idi Hicri 52, miladi 672 yılında Hz Muhammed’in mihmandarı olan Ebu Eyyub el Ensari ile ile başlayan fetih hareketi, ancak onuncusunda yani Fatih Sultan Mehmed’in Bizans’a giriştiği son hamle ile neticelenecek, İstanbul Musluman ordularına, Osmanlı askerine kapılarını acacaktır1 Bir kısım kaynaklar Emevilerle Abbasiler’in H34655H169785 tarihleri arasında İstanbul’a beş sefer duzenledikleri, Osmanlıların ise, İstanbul’u yedi kere muhasara ettikleri ve yedincisinde fethettikleri kayıtlıdır2 Fatih’in Ayasofya ile ilgili en eski vakfiyelerinden birinde “nice melikler bu işe el uzattılar Her birinin zafere ulaşamadan geri dondukleri rivayet olunmaktadır Kuvvet ve azamet sahibi eski sultanlar ve meliklerden 63 kişi bu beldeyi feth icin cok miktarda asker topladılar Muhkem ve buyuk kuvvetlerle geldiler Kuşatıp zorla ele gecirmek ve halkını esir etmek isteğiyle harb ettiler ise de verdikleri zayiatla birlikte geri cekildiler Kaydı ile vu konuya işaret edilir 3
Son Bizans imparatorunun (XI Konstantinos) ne cesareti, ne de enerjisi devleti yıkılmaktan kurtaramayacaktı Fatih Sultan Mehmet, babası II Murad’ın vefatından sonra (Şubat 1451) Bizans’ın son saatleri de yaklaşmış idi Zira Bizans’a ait olan İstanbul, Osmanlı arazisinin tam kalbinde yer alıyor, Osmanlıların Anadolu ve Avrupa’daki topraklarını birbirinden ayırıyordu Bu yabancı unsuru ortadan kaldırmak ve teşekkul etmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’na İstanbul ile sağlam bir devlet merkezi hediye etmek genc sultanın ilk hedefi idi Tukenmez bir enerji ve buyuk bir ihtiyat ve itina ile Bizans İmparatorluğu’nun başşehrinin fethi icin hazırlandı Boğazici’nde, şehrin hemen dibinde Rumeli Hisarı’nı inşa etti4
O devirde Bizans mezhep kavgaları ile meşgul idi İstanbul’un sukut edeceği bilindiği halde, mezhep ihtilafı sonmemişti Bizans Tarihi yazarı Dukas, soz konusu mucadele hakkında şu carpıcı beyanlarda bulunuyor;
“Mezhep kavgaları da nihayet bulmadı Salahiyetli ruhanilerin bu hususta takındıkları tavır zikre değer Mesela gunahlarını itiraf icin bunlara muracaat eden hristiyanları, daha evvel katolik papazlarından Hz İsa’nın kanını ve cesedini temsil eden ekmek ve şarabı alıp almadıklarını, birleşme taraftarı bir papazın icra eylediği ruhani ayinde bulunup bulunmadıklarını soruyorlardı Şayet boyle bir hal vaki olmuş ise, bu husustaki kilise kanunları şiddetli ve manevi cezası ağır idi Adet olduğu uzere kilise kanunlarına uyarak mukaddes ekmek ve şarabı almağa hak kazanan kimse, birleşme taraftarı papazlara muracaat etmezse, onlar tarafından ağır manevi cezaya mustahak olurdu Birleşme taraftarı papazlar Ortodoksluk taraftarı olan papazlar hakkında bunların papaz olmadıklarını, takdim ettikleri şeylerin sahih ve hakiki olmadıklarını soyluyorlardı Ortodoks papazlar, bir cenazeye veya bir olunun ruhunun istirahatı icin yapılan ayine davet olunduğu zaman, bu merasimlerde birleşme taraftarı bir papaz gorununce, Ortodoks papaz hemen ruhani elbisesini cıkarır ve yangından kacar gibi oradan uzaklaşırdı Buyuk kilise (Ayasofya) şeytanların ilticagahı ve putperestlerin mabedi telakki ediliyordu Nerede o mumlar, nerede o kandillerdeki yağlar ? Her şey zulmet icinde, hic muteessir olmuyordu, mukaddes mabed viran bir hal almıştı Bu hal, şehir halkının dini hukumlere muhalefet ve tecavuzleri dolayısıyla, bir muddet sonra mabedin duşeceği harap vaziyeti daha evvelden gosteriyordu Genadios ise, hucresinde va’z ediyor ve birleşmeğe taraftar olanları tel’in ediyordu5
Dukas devamla diyor ki; Genadios her gun birleşme taraftarları aleyhine vaz etmekten ve yazılar yazmaktan geri kalmıyordu…Senatodan baş amiral buyuk duka, Genadios ile hem fikirdi ve işbirliği yapıyorlardı İstanbul’un aleyhine toplanmış olan sayısız Turk askerlerini goren halka hitaben bu buyuk duka Latinler aleyhine şunları soylemeğe cesaret etti; İstanbul’un icinde Turk sarığını gormek, Latin serpuşunu gormekten daha iyidir6 Dukas’ın buyuk duka dediği şahıs Bizans Devleti’nin en saygın kişilerinden Leon Notaras idi7
Ayasofya’ya mağara ve rafizilerin mezbahı adı veriliyor, icinde kiliselerin birleşmesi taraftarları olanlar tarafından ruhani ayin icra olunduğundan kirlenmemek icin Dukas’a gore hicbir Bizanslı bu mabede girmiyordu8
Bizans, ahlaki bakımdan da tamamen cokmuştu Bu durum karşısında İstanbul’un mudafaası doğudaki ticari menfaatlerini kaybetme korkusu icinde bulunan Latinlere bırakılmıştı
Tahta cıkınca ilk işinin İstanbul’un fethi olacağı şayiası daha şehzadeliği zamanından beri duyulan Fatih tahta cıkınca Bizanslılar derin bir teessure kapılmışlar, son Bizans imparatoru Konstantinos Dragasis, hristiyanlık namına Papa Beşinci Nicolas (Nikola)’dan imdat dilemiş, hatta asırlardır birbirine duşman olan İstanbul ve Roma kiliselerinin birleştirilmesine bile razı olmuştur Batılı kaynaklarda gore papa İstanbul’a yardım kuvvetleri yerine iki mezhebi birleştirecek bir kardinalden başka bir şey gondermemiş olmakla tenkit edilir Aslen Selanikli veyahut Moralı bir Rum olduğu rivayet edilen kardinal İsidore (İzidor) buyuk bir gemiye iki yuz İtalyan askeri doldurarak İstanbul’a gelmiş, 30 Zilkade 856 12 Ocak 1452 (12 Aralık 1452 bk Ostrogorsky, s 523) gunu Ayasofya kilisesinde imparatorla devlet erkanı da hazır bulunduğu halde buyuk bir ayin yaparak Rum patriği Grigorios Mammas’la beraber Ortodoks ve Katolik mezheplerinin birleştirildiğini ilan etmiştir Mezheplerine vatanlarından cok fazla bağlı olan Bizanslılar imparatorun bu faaliyetini kufur saymışlar ve İstanbul sokaklarında Turk sarığı gormeyi kardinal şapkası gormeye tercih ettiklerini konuşmaya başlamışlardır Bizans imparatoru Avrupa katolikliğine gosterdiği fedakarlığın karşılığını gorememiş, hemen hicbir yardım alamamış, netice itibariyle kendi tebaası arasına bir tefrika sokmuş ya da mevcut olan bir tefrikayı alevlendirmiştir İmparator bu buhran icinde yapabildiği tek şey surları onarmak, Adaları tahkim etmek ve şehre erzak yığmak olmuştur9