iltasyazilim
FD Üye
Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Ister zalim, ister mazlum olsun kardeşine yardım et
Sahabei kiram soruyor:
Ya Resulullah, mazlum olduğu halde kardeşimize yardım edeceğimizi bildik, fakat zalim olduğu halde ona nasıl yardım edeceğiz?
Allah Resul’ünün cevabı çok etkili:
Onu zulümden alıkoyarsın, bu ona yardımdır
Bu hadisi şerifi Inşallahû Tealâ âyeti kerimeler ışığında sizlere açıklamak istiyorum:
Ilk olarak “Kardeşine yardım et sözünden hareket edersek, yardım etmemiz gereken kişinin, Allahû Tealâ’nın tayin ettiği mürşide tâbî olan birisi olması gerekir Çünkü, mürşide tâbî olduğumuz zaman bizler manevi açıdan kardeş oluruz Allahû Tealâ, Ali Imran Suresinin 103 âyeti kerimesinde sahabe için şöyle buyuruyor:
“Iz küntüm a’dâen
Siz birbirinize düşmandınız
“Fe’ellefe beyne kulûbiküm
Allah kalplerinizi telif etti
“Feasbahtüm bini’metihî ihvânâ
O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz
Allah’ın nimeti sayesinde kardeş olabilenler Allahû Tealâ’nın kendileri için tayin ettiği mürşide tâbî olanlardır O halde, mürşide tâbî olan kişiye, ister nefsine uyarak zulmeden; zalim olsun, ister kendisine zulmedilen; mazlum olsun, Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’in hadisi şerifi gereğince, ona yardım etmemiz lâzımdır
“In tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdâmeküm
Muhammed7
Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit, kadem kılar
Allahû Tealâ yardımdan veya ihtiyaçtan münezzehtir Ancak Allah bu âyeti kerimeyle, ihtiyaç sahibi kullara bizim yaptığımız yardımın, Allah’a yapılan bir yardım olduğunu ifade buyuruyor O halde, Allahû Tealâ’nın emri gereğince zalime de, mazluma da yapılan yardım, Allah’a yapılan yardımdır
Yüce Rabb’imiz hem mazluma hem zalime, ensarın eliyle, yardımda bulunmamızı emretmektedir Ensar, lûgat anlamıyla “yardım eden kişi demektir
“Vessâbikuûnelevvelûne minelmuhâciriyne vel’ansâri velleziynettebe’ûhüm biıhsânin radıyallahü anhüm ve radû anhü Tevbe100
O sabikunun (hayırlarda ileri geçen kişilerin) bir kısmı muhacirindendi, (Mekke’den Medine’ye göç edenlerdendi) ve bir kısmı da (göç edenlere Medine’de yardım eden) ensardı Bir de ihsanla onlara tâbî olanlardı Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı idiler
Bu âyeti kerimede sözü geçen ensar, irşada ulaşmış olan kişinin ismi olarak ifade edilmektedir Çünkü, Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz: “Benim sahabem gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tâbî olursanız hidayete erersiniz buyurmuştur
Bu tâbîiyet unsuru, bu âyet–i kerimenin standartları içerisinde gerçekleşmiştir, yani hem muhacirine, hem de ensara tâbî olunmuştur
Bir insana, Allah’ın emriyle, bir başkası tâbî oluyorsa ve bu tâbîiyet zinciri içerisinde Allah ondan razı, o da Allah’tan razı oluyorsa, bu demektir ki ensar, irşada ulaşmış olan kişidir Kısacası Allah’ın yardımını insanlara ulaştıran kişi demektir Işte, zalime de, mazluma da yardım etmek istiyorsak (Kur’ânı Kerim âyetleriyle) ensar olmamız lâzımdır
Lûgat anlamıyla “yardım eden manasına gelen bu kavramı sınırlı tutmak doğru değildir Çünkü, Kur’ânı Kerim’in bünyesi içerisinde âyeti kerimelere baktığımız zaman, geniş bir çerçevenin var olduğunu görüyoruz
“Yâ eyyühelleziyne âmenû kûnû ensârallahi kemâ kaâle iysebnü meryeme lilhavâriyyiyne men ensâriy ensâriy ilallah, kaâlelhavâriyyûne nahnü ensârullah, feâmenet tâifetün min beniy isrâiyle ve keferet tâifeh, fe’eyyednelleziyne âmenû alâ adüvvihim fa’asbehû zâhiriyn Saf14
Ey müminler, Hz Isa Aleyhisselam havarilerine “Allah’ın yolunda, Allah’ın yardımcıları kimlerdir? dediğinde, havarilerin “biz Allah’ın yardımcılarıyız dedikleri gibi, siz de ensar olun Allah’ın yardımcıları olun (yani hem mazluma, hem zalime yardım edin) Benî Israil’den bir grup O’na iman etti, bir grup da kâfir oldu Yüce Rabb’imiz iman edenlere (düşmanlarına karşı) yardım etti ve onlar galip geldiler
Görüldüğü gibi ensar; Allah’ın yardımcısı, Allah’a yardım eden, kısacası Allah’ın yardımını insanlara ulaştıran bir vasıtadır Havarilerin de bu noktaya ulaştığını Allahû Tealâ açıkça beyan ediyor ve Hz Isa Aleyhisselam’ın “ensar olun dediği gibi, Allahû Tealâ da müminlerin ensar olmasını istiyor
Aynı zamanda bu âyeti kerime müteşabih bir mana da içermektedir “Almadan vermek sadece Allah’a mahsustur Allahû Tealâ eşrefi mahlûkat olarak yarattığı insanın ahiret ve dünya saadetine ulaşmasını ister Ahiret ve dünya saadetine kişinin ulaşabilmesi için, (Yüce Rabb’imizin talebine paralel olarak) tasfiyeye ulaşması, yani ensardan olması lâzımdır Nefsini tezkiye etmeye hazır olan insanlara yardım etmesi, onlar için ahiret ve dünya saadetini dilemesi ve bu istikamete paralel bir gayretin içerisinde olması gerekir
Yüce Rabb’imiz, “Ey müminler, siz böyle bir gayretin sahibi olursanız, böyle bir talebin sahibi olursanız, bu noktada amel işlerseniz Allah da eksik olan taraflarınızda size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sabit, kadem kılar Allah yolundan sapmazsınız buyuruyor
“Felemmâ ehasse iysâ minhümülküfre kaâle men ensâriy ilallah, kaâlelhavâriyyûne nahnü ensârullah, âmennâ billâh, veşhed biennâ müslimûn Ali Imran52
Hz Isa Aleyhisselam ayakları kaymak üzere olan kişilere şöyle seslendi: “Allah’ın yolunda, Allah’ın yardımcıları kimlerdir? Havariler: “Biz Allah’ın yardımcılarıyız, biz Allah’a iman ettik, sen de şahit ol Biz, Allah’a teslim olanlarız dediler
Bir kere daha, Allah’ın bizler için seçtiği resullerle birlikte, ona tâbî olan insanların Allah’ın yardımcıları olduğunu bu âyeti kerime net olarak bizlere açıklıyor
14 asır evveline gittiğimiz zaman bu ilişkinin, Medine’de Resulullah’a tâbî olan ensarla, Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirin arasında sıkı bir işbirliğiyle gerçekleştiğini görürüz Bu, onlara Allah’ın yardımını ulaştırmasıyla olabilmiştir
“Velleziyne tebevveüddâre vel’iymâne min kablihim yühıbbûne men hâcere ileyhim ve lâ yecidûne fiy sudûrihim hâceten mimmâ ûtû ve yü’sirûne alâ enfüsihim ve lev kâne bihim hasâsah, ve men yûka şuhha nefsihî feülâike hümülmüflihûn Haşr9
Muhacirlerden önce Medine’yi yurt ve iman evi edinmiş olan ensar, kendilerine hicret edip gelenleri severler Onlar, onlara verilen şeyler karşılığında içlerinden bir ihtiyaç hissetmezler Kendileri zaruret içinde bulunsalar dahi onları nefsleri üzerine tercih ederler Kim nefsinin hırs afetinden kurtulursa, mutlaka o felaha ulaşmıştır
O halde görülüyor ki, kurtuluşa ulaşmak istiyorsak, mutlaka yardım etmemiz gerekir
Allahû Tealâ bütün insanları üç tane vücutla yaratmış Şu dünya alemine ait olan fizik bedenimiz Berzah alemine ait olan nefsimiz ve bize üfürülen ruhumuz Berzah alemine ait olan nefsimiz tamamen karanlıklardan müteşekkil Nefsimizin manevi kalbinde 19 tane afet var Ve bu 19 afetten bir tanesi de zulüm O halde bir insan zulüm işlediğinde muhakkak ki o noktada nefsine tâbî oluyor Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz “zalime de, mazluma da yardım ediniz dediği zaman, nefsine tâbî olan insanlara yardım edilmesi gerektiğinin işaretini veriyor
Yüce Rabb’imizin nefslere, yani zalimlere belli bir davranışı vardır Nisa Suresinin 148 âyeti kerimesinde zulme uğrayan nefsin, kötü söz söylemesine müsaade ettiğini bizlere açıklıyor
“Lâ yuhibbullahülcehre bissûl minelkavli illâ men zulim, ve kânallahü semiy’an aliymâ Nisa148
Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez Allah işitendir, bilendir
Allah’ın hiç kimseye zulmetmediği birçok âyeti kerimede dile getiriliyor
“Leyse aleyke hüdâhüm ve lâkinnallahe yehdiy men yeşâ’ ve mâ tünfikuû min hayrin felienfüsiküm, ve mâ tünfikuûne illebtigâe vechillâh, ve mâ tünfikuû min hayrin yüveffe ileyküm ve entüm lâ tuzlemûn Bakara272
Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir Zaten siz, ancak Allah’ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz Hayırdan her ne infak ederseniz, haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın, size eksiksizce ödenecektir
“Vettekuû yevmen türce’ûne fiyhi ilâllahi sümme tüveffâ küllü nefsin mâ kesebet ve hüm lâ yuzlemûn Bakara281
Allah’a döneceğiniz günden sakının Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır
“Fekeyfe izâ cema’nâ hüm liyevmin lâ reybe fiyh, ve vüffiyet küllü nefsin mâ kesebet ve hüm lâ yuzlamûn Ali Imran25
Artık onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün topladığımızda ve her bir nefse, haksızlığa uğratılmaksızın, kazandığı tam olarak ödendiğinde nasıl olacak?
“Ve lev enne likülli nefsin zalemet mâ fiyl’ardı leftedet bih, ve eserrünnedâmete lemmâ re’evül’azâb, ve kudıye beynehüm bilkıstı ve hüm lâ yuzlemûn Yunus54
Zulmeden her nefs, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir
“Illâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe’ulâike yedhulûnelcennete ve lâ yuzlamûne şey’â Meryem60
Ancak tövbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar
“Mâ yübeddelülkavlü ledeyye ve mâ ene bizallâmin lil’abiyd Kaf29
Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim
Daha bunun gibi yüzlerce âyeti kerimeyi gösterebiliriz Allahû Tealâ’nın kimseye zulmetmediğini nereden anlıyoruz? Allah her kavme resul gönderiyor En’am Suresinin 131, Tevbe Suresinin 70, Kasas Suresinin 59 ve Rum Suresinin 9 âyeti kerimelerinde Allah bu gerçeği açıklıyor
“Zâlike en lem yekün rabbüke mühlikelkurâ bizulmin ve ehlühâ gaafilûn En’am131
Bu, halkı habersizken, Rabb’inin ülkeleri zulümle ve helak edici olmadığındandır
“Elem ye’tihim nebe’ülleziyne min kablihim kavmi nuhin ve âdin ve semûde ve kavmi ibrâhiyme ve ashâbi medyene velmü’tefikât, etethüm rüsülühüm bilbeyyinat, femâ kânallahü liyezlimehüm ve lâkin kânâ enfüsehüm yezlimûn
Tevbe70
Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, Ibrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi gelmedi mi? Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi Demek ki Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı
“Ve mâ kâne rabbüke mühlikelkurâ hattâ yeb’ase fiy ümmihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ künnâ mühlikiylkurâ illâ ve ehlühâ zâlimûn Kasas59
Senin Rabb’in, ana yerleşim merkezlerine, onlara âyetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir Ve biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz
“Evelem yesiyrû fiyl’ardı feyanzurû keyfe kâne âkıbetülleziyne min kablihim, kânû eşedde minhüm kuvveh, ve âsârûl’arda ve amerûhâ eksere mimmâ amerûhâ, ve câethüm rusülühüm bilbeyyinât, femâ kânallahü liyazlimehüm ve lâkin kânû enfüsehüm yazlimûn Rum9
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi Resulleri de, onlara açık delillerle gelmişti Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı
Kur’ânı Kerim’in nefslerine zulmedenleri uyarmak için indirildiğini ise Rabb’imiz Ahkaf Suresinin 12 âyeti kerimesinde dile getiriyor
“Ve min kablihî kitâbü mûsâ imâmen ve rahmeh, ve hâzâ kitâbün musaddikun lisânen arabiyyen liyünzirelleziyne zalemû ve büşrâ lilmuhsiniyn Ahkaf12
Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var Bu da, zulmedenleri uyarmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir kitaptır
Allah, Kendisine ulaşmayı dilemeyen zalimleri dalâlette bırakıyor Ibrahim Suresinin 27, Rum Suresinin 29 ve Şûra Suresinin 44 âyeti kerimesi bunu açıklıyor
“Yüsebbitullahülleziyne âmenû bilkavlissâbiti fiylhayâtiddünyâ ve fiyl’âhıreh, ve yudıllullâhüzzâlimiyne ve yef’alullahü mâ yeşâ’
Ibrahim27
Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar Zalimleri de şaşırtıp saptırır; Allah dilediğini yapar
“Belittebe’alleziyne zalemû ehvâehüm bigayri ilm, femen yehdiy men adallallah, ve mâ lehüm min nâsıriyn Rum29
Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur
“Ve men yudlilillâhü femâ lehü min veliyyin min ba’dih, ve terezzâlimiyne lemmâ re’evül’azâbe yekuûlûne hel ilâ mereddin min sebiyl Şûra44
Allah kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir velîsi yoktur Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; “Geri dönmeye bir yol var mı? derler
Allahû Tealâ nefsine zulmeden zalimleri hidayete erdirmiyor Maide 51, Ahkâf 10 ve Kasas 50, Ali Imran 86’da Allahû Tealâ bu gerçeği açıklıyor
“Yâ eyyühelleziyne âmenû lâ tettehizûlyahûde vennasârâ evliyâ’ ba’duhüm evliyâhü ba’d, ve men yetevellehüm minküm feinnehü minhüm, innallâhe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Maide51
Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (velîler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez
“Kul ere’eytüm in kâne min indillâhi ve kefertüm bihi ve şehide şâhidün min beniy isrâiyle alâ mislihi feâmene vestekbertüm, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Ahkâf10
De ki: “Gördünüz mü? Haber verin; eğer (bu Kur’ân) Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz ve Israiloğullarından bir şahit, bunun bir benzerine şahitlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslamışsanız (bunun sonucu ne olacak?) Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez
“Fein lem yesteciybû leke fa’lem ennemâ yettebi’ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe’a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Kasas50
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar Oysa Allah’tan bir hidayetçi olmaksızın kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha dalâlette kim var? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez
“Keyfe yehdiyllâhü kavmen keferû ba’de iymânihim ve şehidû ennerresûle hakkun ve câehümülbeyyinât vallahü lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Ali Imran86
Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve resulün hak olduğuna şahit oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez
Zalimlerin kurtuluşa, felaha eremeyeceğini de Allahû Tealâ Kasas Suresinin 37, Yusuf Suresinin 23, En’am Suresinin 21 ve 135 âyeti kerimelerinde açıklıyor
“Ve kaâle mûsâ rabbiy a’lemü bimen câe bilhüdâ min indihi ve men tekûnü lehü âkıbetüddâr, innehü lâ yüflihuzzâlimûn Kasas37
Musa dedi ki: “Rabb’im, kimin kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir Gerçekten, zulmedenler felah bulmazlar
“Ve râvedethülletiy hüve fiy beytihâ an nefsihi ve gallekatil’ebvâbe ve kaâlet heyte lek, kaâle ma’âzallahi innehü rabbiy ahsene mesvâ, innehü lâ yüflihuzzâlimûn Yusuf23
Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “Isteklerim senin içindir, gelsene dedi (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım Çünkü, O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez
“Ve men ezlemü mimmenifterâ alellâhi keziben ev kezzebe biâyâtih, innehü lâ yüflihuzzâlimûn En’am21
Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler
“Kul yâ kavmi’melû alâ mekâniteküm inniy âmil, fesevfe ta’lemûne men tekûnü lehü âkıbetüddâr, innehü lâ yüflihuzzâlimûn
En’am135
“De ki: “Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapıyorum Bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip öğreneceksiniz Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir
Iman edenlerden emirlerde aşırı giden nefsleri, Allahû Tealâ kesinlikle sevmiyor Özellikle savaşta bu olay tahakkuk ediyor ve Allahû Tealâ bu konuyu Bakara 190’da, Maide 57’de ve Araf 55’de açıklıyor
“Ve kaâtilû fiy sebiylillâhilleziyne yükaâtilûneküm ve lâ ta’tedû, innallahe lâ yuhibbülmu’tediyn Bakara190
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez
“Yâ eyyühelleziyne âmenû lâ tettehizûlleziynettehazû diyneküm hüzüven ve le’iben minelleziyne ûtülkitâbe min kabliküm velküffâre evliyâ’ vettekullâhe in küntüm mü’miniyn Maide57
Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi, alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kâfirleri dostlar (velîler) edinmeyin Ve eğer inanıyorsanız, Allah’tan korkup sakının
“Üd’û rabbeküm tedarru’an ve hufyeh, innehü lâ yuhıbbülmu’tediyn Araf55
Rabb’inize yalvara yalvara ve için için dua edin Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez
Allahû Tealâ’nın laneti zulmeden nefslerin üzerinedir Zulmeden nefslerin dünyadaki çalışmaları kesinlikle boşa gider Ali Imran Suresinin 117 âyeti kerimesinde Allahû Tealâ bunu açıklıyor
“Meselü mâ yünfikuûne fiy hâzihilhayâtiddünyâ kemeseli riyhin fiyhâ sırrun esâbet harse kavmin zalemû enfüsehüm fe’ehleketh, ve mâ zalemehümullahü ve lâkin enfüsehüm yezlimûn Ali Imran117
Onların bu dünya hayatındaki harcamaları kendi nefslerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinine isabet eden kavurucu soğukluktaki bir rüzgara benzer ki onu (ekini) helak etmiştir Allah, onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefslerine zulmetmektedirler
Allahû Tealâ zulmeden nefsleri hem dünyada hem de ahirette azaplandırıyor
Eğer Allahû Tealâ’nın zalimlere davranışı bunlar ise, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanması gereken bizlerin hem mazluma, hem zalime yardım etmesi nasıl olmalıdır? Rabb’imiz bunu Kur’ânı Kerim’de geniş bir biçimde dile getirmiş Evvela zalime de, mazluma da yardım edecek kişinin vasıflarını açıklamamızda yarar var Kimler hem zalime, hem mazluma yardım edebilir? Imanlarına zulüm bulaştırmayanlar Allahû Tealâ En’am Suresinin 82 âyeti kerimesinde bunu açıklıyor
“Elleziyne âmenû ve lem yelbisû iymanehüm bizulmin ulâike lehümülemnü ve hüm mühtedûn En’am82
Iman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir
Mazluma, zulme uğramış olan kişiye hakkının teslimi için, Allahû Tealâ’nın seçtiği resul Yunus Suresinin 47 âyeti kerimesine göre adaletle hüküm veriyor
“Ve likülli ümmetin resûl, feizâ câe resûlühüm kudıye beynehüm bilkıstı ve hüm lâ yuzlamûn Yunus47
Her ümmetin bir resulü vardır Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar
Yani mazluma yardım etmemiz demek, zulme uğrayan bu mazlumun hakkını ona vermek, demektir
Allahû Tealâ, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanması gereken kişilerin, Kalem Suresinin 12 âyeti kerimesinde, zalimlere itaat etmemesi gerektiğini beyan ediyor
“Mennâ’ın lilhayri mu’tedin esiymin Kalem12
Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar
“Zalimlerle beraber olmayın emri yine Allah’ın emri ve Allahû Tealâ bunu En’am Suresinin 68, Hud Suresinin 113 ve Müminun Suresinin 94 âyeti kerimesinde kesin bir dille belirtiyor
“Ve izâ re’eytelleziyne yahûdûne fiy âyâtinâ fea’rıd anhüm hattâ yahûdü fiy hadiysin gayrih, ve immâ yünsiyennekeşşeytânü felâ tak’ud ba’dezzikrâ ma’alkavmizzâlimiyn En’am68
Âyetlerimiz konusunda alaylı tartışmalara dalanlar: onlar bir başka söze geçinceye kadar, onlardan yüz çevir Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma
“Ve lâ terkenû ilelleziyne zalemû fetemessekümünnârü ve mâ leküm min dûnillâhi min evliyâe sümme lâ tünsarûn Hud113
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur Sizin Allah’tan başka velîleriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz
“Rabbi felâ tec’alniy fiylkavmizzâlimiyn Mü’minun94
Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma
Allahû Tealâ Maide Suresinin 2 âyeti kerimesinde de:
“Ve te’âvenû alelbirri vettakvâ ve lâ te’âvenû alel’ismi vel’udvâni
Takva ve hayırda yardımlaşınız, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız, buyuruyor
Nefslerine zulmedenlere yardım edebilmek, onların Allah’ın kendileri için tayin ettiği mürşide tâbî olmalarına yardımcı olmakla mümkün Allahû Tealâ bunu Adem Aleyhisselam için Araf Suresinin 23 âyeti kerimesinde, Yunus Aleyhisselam için Enbiya Suresinin 87 âyeti kerimesinde, Musa Aleyhisselam için Kasas Suresinin 16 âyeti kerimesinde dile getiriyor ve bunlara ilaveten Nisa 64, Neml 44, Maide 39’da da bu gerçeği ifade ediyor
“Kaâlâ rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve in lem tegfirlenâ ve terhamnâ lenekûnenne minelhâsiriyn Araf23
Dediler ki: “Rabbimiz, biz nefslerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız
“Ve zennûni iz zehebe mugaâdıben fezanne en len nakdire lehi fenâdâ fiyzzulümâti en lâ ilâhe ilâ ente sübhâneke inniy küntü minezzâlimiyn Enbiya87
Balık sahibi (Yunus’u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki, bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı (Balığın karnındaki) karanlıklar içinde: “Senden başka ilah yoktur, Sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum diye çağrıda bulunmuştu
“Kaâle rabbi inniy zalemtü nefsiy fagfirliy fegafere leh, innehü hüvelgafürürrahiym Kasas16
Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla Böylece (Allah) onu bağışladı Şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir
“Ve mâ erselnâ min resûlin illâ liyutâ’a bi’iznillâh, ve lev ennehüm iz zalemû enfüsehüm câûke festagferullahe vestagfere lehümürresûlü levecedullahe tevvâben rahiymâ Nisa64
Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka birşeyle göndermedik Onlar kendi nefslerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah’tan bağışlanma dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı
“Kıyle lehedhuliyssarh, felemmâ re’ethü hasibethü lücceten ve keşefet an sâkayhâ, kaâle innehü sarhun mümerredün min kavâriyr, kaâle rabbi inniy zalemtü nefsiy ve eslemtü ma’a süleymâne lillâhi rabbil’âlemiyn Neml44
Ona: “Köşke gir denildi Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı (Süleyman) Dedi ki: “Gerçekte bu saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk zemindir Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabb’i olan Allah’a teslim oldum
“Femen tâbe min ba’di zulmihi ve asleha feinnallahe yetûbâ aleyh, innallahe gafûrün rahiym Maide39
Ancak kim işlediği zulümden sonra tövbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir
Allahû Tealâ zulme uğradıktan sonra hicret edenlere yardım edilmesi gerektiğini Tevbe Suresinin 100 âyeti kerimesinde dile getiriyor
“Vessâbikuûnelevvelûne minelmuhâciriyne vel’ansâri velleziynettebe’ûhüm biıhsânin radıyallahü anhüm ve radû anhü ve e’adde lehüm cennâtin tecriy tahtehel’enhârü hâlidiyne fiyhâ ebedâ, zâlikelfevzül’azıym Tevbe100
Öne geçen muhacirler ve ensar ile onlara ihsanla tâbî olanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır Işte büyük “kurtuluş ve mutluluk budur
Ve, Yüce Rabb’imiz zulüm yapanlarla her zaman mücadele edilmesi gerektiğini Bakara 193’de ve Ankebut 46’da açıklıyor
“Ve kaâtilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve yekûneddiynü lillâh, feinnintehev felâ udvâne illâ alezzâlimiyn Bakara193
(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur
“Ve lâ tücâdilû ehlelkitâbi illâ billetiy hiye ahsenü illelleziyne zalemû minhüm, ve kuûlû âmennâ billeziy ünzile ileynâ ve ünzile ileyküm ve ilâhünâ ve ilâhüküm vâhıdün ve nahnü lehü müslimûn
Ankebut46
Içlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, kitap ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin Ve deyin ki: “Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz
Müminlerin zulme uğraması sebebiyle Allahû Tealâ savaşa izin verir Nisa Suresinin 75, Hac Suresinin 39 ve Bakara Suresinin 194 âyeti kerimesi bu gerçeği ifade ediyor
“Ve mâ leküm lâ tükaâtilûne fiy sebiylillâhi velmüstad’afiyne minerricâli vennisâi velvildân, elleziyne yekuûlune rabbenâ ahricnâ min hâzihilkaryetizzâlimi ehlühâ, vec’al lenâ min ledünke veliyyâ, vec’al lenâ min ledünke nasıyrâ Nisa75
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabb’imiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir velî (koruyucu, sahip) gönder, bize katından bir yardıım eden yolla diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
“Üzine lilleziyne yükaâtelûne biennehüm zulimû, ve innallahe alâ nasrihim lekadiyr Hac39
Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü’minlere, savaşma) izni verildi Şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye güç yetirendir
“Eşşehrülharâmü bişşehrilharâmi velhurümâtü kısâs, femeni’tedâ aleyküm fa’tedû aleyhi bimisli ma’tedâ aleyküm, vettekullahe ya’lemû ennallahe ma’almüttekıyn Bakara194
Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın Allah’tan korkup sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki takva sahipleriyle beraberdir
Zor durumda kalan Nuh Aleyhisselam, zalimlere dua ediyor Nuh Suresinin 24 ve 28 âyeti kerimelerinde Allah bu duaları açıklamış
“Ve kad edallû kesiyrâ, ve lâ tezidizzâlimiyne illâ dalâlâ
Nuh24
Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp saptırdılar Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma
“Rabbiğfirliy ve livalideyye ve limen dehale beytiye mü’minen ve lilmü’miniyne velmü’minât ve lâ tezidizzâlimiyne illâ tebârâ
Nuh28
Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma
Kısacası bu âyetler de bizlere net olarak gösteriyor ki, Allahû Tealâ zalimlere, zulümlerinin azalması istikametinde, mazluma da hakkının kendisine verilmesi istikametinde hep yardım ediyor Allah’ın zalimlere tavrı bu ise, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanan müminlerin tavrının da Allah’ın paralelinde olması lâzım
Mekke’den Medine’ye müşrik ve kâfirlerin zulmü sebebiyle göç edenler, hicret edenler, herşeylerini geride bırakarak yalnız fert olarak göç ettiler Medine’ye gittikleri zaman yaşantılarının her safhasında ihtiyaçlarının karşılanmasını Medine’de kendilerini bekleyen, onlara yardım eden ensar gerçekleştirdi Öyle ki, Resulullah hicret eden bir muhacirini; “kim evine götürecek? diye bir teklif yaptığı zaman, Medine’li bir ensar “ben götürmek istiyorum ya Resulullah diyor ve evinde kendi ve çocuklarının yiyeceğinden başka birşey olmamasına rağmen o akşamki yiyeceğini, evine götürdüğü misafire ikram ediyor Işte Haşr Suresinin 9 âyeti kerimesinin sebebi nuzülü böyle bir olaydır
“Velleziyne tebevveüddâre vel’iymâne min kablihim yühıbbûne men hâcere ileyhim ve lâ yecidûne fiy sudûrihim hâceten mimmâ ûtû ve yü’sirûne alâ enfüsihim ve lev kâne bihim hasâsah, ve men yûka şuhha nefsihi feülâike hümülmüflihûn Haşr9
Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefslerine tercih ederler Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır
Kendisi ihtiyaç içinde olmasına rağmen, aç iken (özellikle kendi yiyeceğini) hicret eden kardeşine hediye eden ve onu kendisine tercih eden bir hali yaşıyor ensar Kur’ân’a uygun olarak Allah’ın davetine icabet eden, nefsini tezkiye ve tasfiye eden herkesin davranış biçiminin, insanlarla olan sosyal ilişkilerinin bu seviyeye ulaşmış olması gerektiğini açıklıyor böylece Allahû Tealâ
Evet, bizim başkalarını kendimize tercih etmediğimiz, başkalarını kendimizden aziz bilmediğimiz süre içerisinde imanın kemaline ermemiz mümkün değildir
Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz, Hz Ömer’e:
Ya Ömer beni ne kadar seviyorsun? dediğinde,
Nefsim kadar, cevabını aldığı zaman Resulullah;
Olmadı, ya Ömer, beni kendi nefsinden daha fazla sevmedikçe imanın kemaline eremezsin, buyuruyor
Nasıl öğrenci ile öğretmen arasında böyle bir ilişki var ise, Allahû Tealâ bu ilişkinin en üst seviyede bütünüyle gerçekleşmesini istiyor Ve bir gün kişi nefsini tasfiye ettiği zaman Allahû Tealâ mutlaka onu bu seviyeye ulaştırıyor
Allahû Tealâ bizim mutlu olmamızı istiyor Biz de eğer huzur ve saadetin peşinden koşuyorsak, peşinden koştuğumuz huzur ve saadeti gerçekleştirebilmemiz ancak dışımızdaki insanları mutlu etmekle mümkün olur Onların mutluluğu için çalışmakla bu gerçekleşir Kendimizi ön plana atar da, diğer insanları arkamızda düşünürsek bu hedefe ulaşmamız mümkün değildir Allah’ın kanunları bunu gerektiriyor 14 asır evvel Asrı Saadet’i yaşayan sahabenin hepsi bu noktaya ulaşmışlardı Bu noktaya ulaştıklarının kesin belgesi olarak Haşr Suresinin 9 âyeti kerimesi bir ispat vasıtası olarak gösterilebilir Aralarındaki muhabbet öyle bir seviyede idi ki, gerçekten onlar birbirleri için kendilerini feda eden bir noktaya ulaşmışlardı
Hz Ömer, savaş meydanında yaralanmış ve “su diye bağıran kişiye matarasındaki suyu uzatmak isterken, bir ikincisi “su diyor Ve birinci şahıs, suyu isteyen ikinci şahsı kendisinden aziz biliyor ve diyor ki:
Ya Ömer, o benden daha önceliğe sahiptir, suyu ona ver
Ikinciye ulaştığında, ikincinin de kendi hakkını üçüncüye tevdi ettiğini görüyoruz Ve üçüncü, şehit olduğu zaman Hz Ömer ikinciye dönüyor, ikinci de şehit olmuş ve birinciye döndüğünde o da şehit olmuş
Bu misal bizlere şu temel gerçeği ispat ediyor: Onlar birbirleri için canlarını feda edebilecek bir zirve noktaya ulaşmışlar Birinci kendisini ikinci için, ikinci de üçüncü için feda etmiştir Bunlar sözde değildir Yaşanmış olaylardır
O halde bizler de Kur’ânı Kerim’in bütünü içerisinde, tasavvufu yaşamak istiyorsak, sabikunel ahirin olmak istiyorsak, 14 asır evvel yaşamış olan sahabeyi kendimize örnek almalı, onların yolundan giderek ikinci Asrı Saadet’i yaşamalıyız
Bir insan ancak ihlasa ulaştığı zaman bunları gerçekleştirebilir Nefs var olduğu sürece insan hep kendisini başkasından önde tutar Ne zaman nefsinizi Allah’a teslim ederseniz, ne zaman nefsiniz yok olursa, bilin ki sizin için dışınızdaki kişi sizden daha azizdir Bu kâinat dizaynı içerisinde bizler için en güzel örnek Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz ve sahabedir Isra yolunda olan Resulullah, “Her nebînin bir duası vardır, her peygamber duasını yapmıştır Benim de duam vardır Allahû Tealâ: “Dile ey Resul’üm Benden ne diliyorsan dile diyor ve Hz Muhammed (SAV) Efendimiz, hep ümmetini diliyor
Yunus Emre Resulullah’ın bu halini şöyle ifade ediyor:
Yedi gökleri seyran eyleyen,
Kürsü üstünde cevelan eyleyen,
Miraçta ümmetini dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Peygamber Efendimiz (SAV)’in kendisi için asla birşey istemediğini bütün kaynaklar ispat ediyor
O halde bu dünyayı cennet ortamında yaşayabilmek, ahirette cennete gidebilmek; başkasını huzursuz ve mutsuz kılmaktan değil, onları (Rabb’imizin biz insanlar için dilediği en üst seviyedeki) huzur ve saadete ulaştırmaktan geçiyor
Mutlu olmak istiyor musunuz? Huzura ve saadete ulaşmak istiyorsanız, etrafınızdaki insanları rahatsız etmeyi değil, şartlar ne olursa olsun, mutlaka onların kalbini kazanmayı seçmelisiniz Onları mutlu etmelisiniz Evliyanın güttüğü yol, Yunus Emre’nin dörtlüğünde ifade edilmiş:
Biz gelmedik dava için,
Bizim işimiz sevgi için
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldik
alinti webpage: Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız (teşekkürler hidayetcagi)
Sahabei kiram soruyor:
Ya Resulullah, mazlum olduğu halde kardeşimize yardım edeceğimizi bildik, fakat zalim olduğu halde ona nasıl yardım edeceğiz?
Allah Resul’ünün cevabı çok etkili:
Onu zulümden alıkoyarsın, bu ona yardımdır
Bu hadisi şerifi Inşallahû Tealâ âyeti kerimeler ışığında sizlere açıklamak istiyorum:
Ilk olarak “Kardeşine yardım et sözünden hareket edersek, yardım etmemiz gereken kişinin, Allahû Tealâ’nın tayin ettiği mürşide tâbî olan birisi olması gerekir Çünkü, mürşide tâbî olduğumuz zaman bizler manevi açıdan kardeş oluruz Allahû Tealâ, Ali Imran Suresinin 103 âyeti kerimesinde sahabe için şöyle buyuruyor:
“Iz küntüm a’dâen
Siz birbirinize düşmandınız
“Fe’ellefe beyne kulûbiküm
Allah kalplerinizi telif etti
“Feasbahtüm bini’metihî ihvânâ
O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz
Allah’ın nimeti sayesinde kardeş olabilenler Allahû Tealâ’nın kendileri için tayin ettiği mürşide tâbî olanlardır O halde, mürşide tâbî olan kişiye, ister nefsine uyarak zulmeden; zalim olsun, ister kendisine zulmedilen; mazlum olsun, Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’in hadisi şerifi gereğince, ona yardım etmemiz lâzımdır
“In tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdâmeküm
Muhammed7
Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit, kadem kılar
Allahû Tealâ yardımdan veya ihtiyaçtan münezzehtir Ancak Allah bu âyeti kerimeyle, ihtiyaç sahibi kullara bizim yaptığımız yardımın, Allah’a yapılan bir yardım olduğunu ifade buyuruyor O halde, Allahû Tealâ’nın emri gereğince zalime de, mazluma da yapılan yardım, Allah’a yapılan yardımdır
Yüce Rabb’imiz hem mazluma hem zalime, ensarın eliyle, yardımda bulunmamızı emretmektedir Ensar, lûgat anlamıyla “yardım eden kişi demektir
“Vessâbikuûnelevvelûne minelmuhâciriyne vel’ansâri velleziynettebe’ûhüm biıhsânin radıyallahü anhüm ve radû anhü Tevbe100
O sabikunun (hayırlarda ileri geçen kişilerin) bir kısmı muhacirindendi, (Mekke’den Medine’ye göç edenlerdendi) ve bir kısmı da (göç edenlere Medine’de yardım eden) ensardı Bir de ihsanla onlara tâbî olanlardı Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı idiler
Bu âyeti kerimede sözü geçen ensar, irşada ulaşmış olan kişinin ismi olarak ifade edilmektedir Çünkü, Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz: “Benim sahabem gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tâbî olursanız hidayete erersiniz buyurmuştur
Bu tâbîiyet unsuru, bu âyet–i kerimenin standartları içerisinde gerçekleşmiştir, yani hem muhacirine, hem de ensara tâbî olunmuştur
Bir insana, Allah’ın emriyle, bir başkası tâbî oluyorsa ve bu tâbîiyet zinciri içerisinde Allah ondan razı, o da Allah’tan razı oluyorsa, bu demektir ki ensar, irşada ulaşmış olan kişidir Kısacası Allah’ın yardımını insanlara ulaştıran kişi demektir Işte, zalime de, mazluma da yardım etmek istiyorsak (Kur’ânı Kerim âyetleriyle) ensar olmamız lâzımdır
Lûgat anlamıyla “yardım eden manasına gelen bu kavramı sınırlı tutmak doğru değildir Çünkü, Kur’ânı Kerim’in bünyesi içerisinde âyeti kerimelere baktığımız zaman, geniş bir çerçevenin var olduğunu görüyoruz
“Yâ eyyühelleziyne âmenû kûnû ensârallahi kemâ kaâle iysebnü meryeme lilhavâriyyiyne men ensâriy ensâriy ilallah, kaâlelhavâriyyûne nahnü ensârullah, feâmenet tâifetün min beniy isrâiyle ve keferet tâifeh, fe’eyyednelleziyne âmenû alâ adüvvihim fa’asbehû zâhiriyn Saf14
Ey müminler, Hz Isa Aleyhisselam havarilerine “Allah’ın yolunda, Allah’ın yardımcıları kimlerdir? dediğinde, havarilerin “biz Allah’ın yardımcılarıyız dedikleri gibi, siz de ensar olun Allah’ın yardımcıları olun (yani hem mazluma, hem zalime yardım edin) Benî Israil’den bir grup O’na iman etti, bir grup da kâfir oldu Yüce Rabb’imiz iman edenlere (düşmanlarına karşı) yardım etti ve onlar galip geldiler
Görüldüğü gibi ensar; Allah’ın yardımcısı, Allah’a yardım eden, kısacası Allah’ın yardımını insanlara ulaştıran bir vasıtadır Havarilerin de bu noktaya ulaştığını Allahû Tealâ açıkça beyan ediyor ve Hz Isa Aleyhisselam’ın “ensar olun dediği gibi, Allahû Tealâ da müminlerin ensar olmasını istiyor
Aynı zamanda bu âyeti kerime müteşabih bir mana da içermektedir “Almadan vermek sadece Allah’a mahsustur Allahû Tealâ eşrefi mahlûkat olarak yarattığı insanın ahiret ve dünya saadetine ulaşmasını ister Ahiret ve dünya saadetine kişinin ulaşabilmesi için, (Yüce Rabb’imizin talebine paralel olarak) tasfiyeye ulaşması, yani ensardan olması lâzımdır Nefsini tezkiye etmeye hazır olan insanlara yardım etmesi, onlar için ahiret ve dünya saadetini dilemesi ve bu istikamete paralel bir gayretin içerisinde olması gerekir
Yüce Rabb’imiz, “Ey müminler, siz böyle bir gayretin sahibi olursanız, böyle bir talebin sahibi olursanız, bu noktada amel işlerseniz Allah da eksik olan taraflarınızda size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sabit, kadem kılar Allah yolundan sapmazsınız buyuruyor
“Felemmâ ehasse iysâ minhümülküfre kaâle men ensâriy ilallah, kaâlelhavâriyyûne nahnü ensârullah, âmennâ billâh, veşhed biennâ müslimûn Ali Imran52
Hz Isa Aleyhisselam ayakları kaymak üzere olan kişilere şöyle seslendi: “Allah’ın yolunda, Allah’ın yardımcıları kimlerdir? Havariler: “Biz Allah’ın yardımcılarıyız, biz Allah’a iman ettik, sen de şahit ol Biz, Allah’a teslim olanlarız dediler
Bir kere daha, Allah’ın bizler için seçtiği resullerle birlikte, ona tâbî olan insanların Allah’ın yardımcıları olduğunu bu âyeti kerime net olarak bizlere açıklıyor
14 asır evveline gittiğimiz zaman bu ilişkinin, Medine’de Resulullah’a tâbî olan ensarla, Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirin arasında sıkı bir işbirliğiyle gerçekleştiğini görürüz Bu, onlara Allah’ın yardımını ulaştırmasıyla olabilmiştir
“Velleziyne tebevveüddâre vel’iymâne min kablihim yühıbbûne men hâcere ileyhim ve lâ yecidûne fiy sudûrihim hâceten mimmâ ûtû ve yü’sirûne alâ enfüsihim ve lev kâne bihim hasâsah, ve men yûka şuhha nefsihî feülâike hümülmüflihûn Haşr9
Muhacirlerden önce Medine’yi yurt ve iman evi edinmiş olan ensar, kendilerine hicret edip gelenleri severler Onlar, onlara verilen şeyler karşılığında içlerinden bir ihtiyaç hissetmezler Kendileri zaruret içinde bulunsalar dahi onları nefsleri üzerine tercih ederler Kim nefsinin hırs afetinden kurtulursa, mutlaka o felaha ulaşmıştır
O halde görülüyor ki, kurtuluşa ulaşmak istiyorsak, mutlaka yardım etmemiz gerekir
Allahû Tealâ bütün insanları üç tane vücutla yaratmış Şu dünya alemine ait olan fizik bedenimiz Berzah alemine ait olan nefsimiz ve bize üfürülen ruhumuz Berzah alemine ait olan nefsimiz tamamen karanlıklardan müteşekkil Nefsimizin manevi kalbinde 19 tane afet var Ve bu 19 afetten bir tanesi de zulüm O halde bir insan zulüm işlediğinde muhakkak ki o noktada nefsine tâbî oluyor Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz “zalime de, mazluma da yardım ediniz dediği zaman, nefsine tâbî olan insanlara yardım edilmesi gerektiğinin işaretini veriyor
Yüce Rabb’imizin nefslere, yani zalimlere belli bir davranışı vardır Nisa Suresinin 148 âyeti kerimesinde zulme uğrayan nefsin, kötü söz söylemesine müsaade ettiğini bizlere açıklıyor
“Lâ yuhibbullahülcehre bissûl minelkavli illâ men zulim, ve kânallahü semiy’an aliymâ Nisa148
Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez Allah işitendir, bilendir
Allah’ın hiç kimseye zulmetmediği birçok âyeti kerimede dile getiriliyor
“Leyse aleyke hüdâhüm ve lâkinnallahe yehdiy men yeşâ’ ve mâ tünfikuû min hayrin felienfüsiküm, ve mâ tünfikuûne illebtigâe vechillâh, ve mâ tünfikuû min hayrin yüveffe ileyküm ve entüm lâ tuzlemûn Bakara272
Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir Zaten siz, ancak Allah’ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz Hayırdan her ne infak ederseniz, haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın, size eksiksizce ödenecektir
“Vettekuû yevmen türce’ûne fiyhi ilâllahi sümme tüveffâ küllü nefsin mâ kesebet ve hüm lâ yuzlemûn Bakara281
Allah’a döneceğiniz günden sakının Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır
“Fekeyfe izâ cema’nâ hüm liyevmin lâ reybe fiyh, ve vüffiyet küllü nefsin mâ kesebet ve hüm lâ yuzlamûn Ali Imran25
Artık onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün topladığımızda ve her bir nefse, haksızlığa uğratılmaksızın, kazandığı tam olarak ödendiğinde nasıl olacak?
“Ve lev enne likülli nefsin zalemet mâ fiyl’ardı leftedet bih, ve eserrünnedâmete lemmâ re’evül’azâb, ve kudıye beynehüm bilkıstı ve hüm lâ yuzlemûn Yunus54
Zulmeden her nefs, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir
“Illâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe’ulâike yedhulûnelcennete ve lâ yuzlamûne şey’â Meryem60
Ancak tövbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar
“Mâ yübeddelülkavlü ledeyye ve mâ ene bizallâmin lil’abiyd Kaf29
Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim
Daha bunun gibi yüzlerce âyeti kerimeyi gösterebiliriz Allahû Tealâ’nın kimseye zulmetmediğini nereden anlıyoruz? Allah her kavme resul gönderiyor En’am Suresinin 131, Tevbe Suresinin 70, Kasas Suresinin 59 ve Rum Suresinin 9 âyeti kerimelerinde Allah bu gerçeği açıklıyor
“Zâlike en lem yekün rabbüke mühlikelkurâ bizulmin ve ehlühâ gaafilûn En’am131
Bu, halkı habersizken, Rabb’inin ülkeleri zulümle ve helak edici olmadığındandır
“Elem ye’tihim nebe’ülleziyne min kablihim kavmi nuhin ve âdin ve semûde ve kavmi ibrâhiyme ve ashâbi medyene velmü’tefikât, etethüm rüsülühüm bilbeyyinat, femâ kânallahü liyezlimehüm ve lâkin kânâ enfüsehüm yezlimûn
Tevbe70
Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, Ibrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi gelmedi mi? Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi Demek ki Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı
“Ve mâ kâne rabbüke mühlikelkurâ hattâ yeb’ase fiy ümmihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ künnâ mühlikiylkurâ illâ ve ehlühâ zâlimûn Kasas59
Senin Rabb’in, ana yerleşim merkezlerine, onlara âyetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir Ve biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz
“Evelem yesiyrû fiyl’ardı feyanzurû keyfe kâne âkıbetülleziyne min kablihim, kânû eşedde minhüm kuvveh, ve âsârûl’arda ve amerûhâ eksere mimmâ amerûhâ, ve câethüm rusülühüm bilbeyyinât, femâ kânallahü liyazlimehüm ve lâkin kânû enfüsehüm yazlimûn Rum9
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi Resulleri de, onlara açık delillerle gelmişti Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı
Kur’ânı Kerim’in nefslerine zulmedenleri uyarmak için indirildiğini ise Rabb’imiz Ahkaf Suresinin 12 âyeti kerimesinde dile getiriyor
“Ve min kablihî kitâbü mûsâ imâmen ve rahmeh, ve hâzâ kitâbün musaddikun lisânen arabiyyen liyünzirelleziyne zalemû ve büşrâ lilmuhsiniyn Ahkaf12
Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var Bu da, zulmedenleri uyarmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir kitaptır
Allah, Kendisine ulaşmayı dilemeyen zalimleri dalâlette bırakıyor Ibrahim Suresinin 27, Rum Suresinin 29 ve Şûra Suresinin 44 âyeti kerimesi bunu açıklıyor
“Yüsebbitullahülleziyne âmenû bilkavlissâbiti fiylhayâtiddünyâ ve fiyl’âhıreh, ve yudıllullâhüzzâlimiyne ve yef’alullahü mâ yeşâ’
Ibrahim27
Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar Zalimleri de şaşırtıp saptırır; Allah dilediğini yapar
“Belittebe’alleziyne zalemû ehvâehüm bigayri ilm, femen yehdiy men adallallah, ve mâ lehüm min nâsıriyn Rum29
Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur
“Ve men yudlilillâhü femâ lehü min veliyyin min ba’dih, ve terezzâlimiyne lemmâ re’evül’azâbe yekuûlûne hel ilâ mereddin min sebiyl Şûra44
Allah kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir velîsi yoktur Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; “Geri dönmeye bir yol var mı? derler
Allahû Tealâ nefsine zulmeden zalimleri hidayete erdirmiyor Maide 51, Ahkâf 10 ve Kasas 50, Ali Imran 86’da Allahû Tealâ bu gerçeği açıklıyor
“Yâ eyyühelleziyne âmenû lâ tettehizûlyahûde vennasârâ evliyâ’ ba’duhüm evliyâhü ba’d, ve men yetevellehüm minküm feinnehü minhüm, innallâhe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Maide51
Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (velîler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez
“Kul ere’eytüm in kâne min indillâhi ve kefertüm bihi ve şehide şâhidün min beniy isrâiyle alâ mislihi feâmene vestekbertüm, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Ahkâf10
De ki: “Gördünüz mü? Haber verin; eğer (bu Kur’ân) Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz ve Israiloğullarından bir şahit, bunun bir benzerine şahitlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslamışsanız (bunun sonucu ne olacak?) Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez
“Fein lem yesteciybû leke fa’lem ennemâ yettebi’ûne ehvâehüm, ve men edallü mimmenittebe’a hevâhü bigayri hüden minallah, innallahe lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Kasas50
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar Oysa Allah’tan bir hidayetçi olmaksızın kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha dalâlette kim var? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez
“Keyfe yehdiyllâhü kavmen keferû ba’de iymânihim ve şehidû ennerresûle hakkun ve câehümülbeyyinât vallahü lâ yehdiylkavmezzâlimiyn Ali Imran86
Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve resulün hak olduğuna şahit oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez
Zalimlerin kurtuluşa, felaha eremeyeceğini de Allahû Tealâ Kasas Suresinin 37, Yusuf Suresinin 23, En’am Suresinin 21 ve 135 âyeti kerimelerinde açıklıyor
“Ve kaâle mûsâ rabbiy a’lemü bimen câe bilhüdâ min indihi ve men tekûnü lehü âkıbetüddâr, innehü lâ yüflihuzzâlimûn Kasas37
Musa dedi ki: “Rabb’im, kimin kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir Gerçekten, zulmedenler felah bulmazlar
“Ve râvedethülletiy hüve fiy beytihâ an nefsihi ve gallekatil’ebvâbe ve kaâlet heyte lek, kaâle ma’âzallahi innehü rabbiy ahsene mesvâ, innehü lâ yüflihuzzâlimûn Yusuf23
Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “Isteklerim senin içindir, gelsene dedi (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım Çünkü, O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez
“Ve men ezlemü mimmenifterâ alellâhi keziben ev kezzebe biâyâtih, innehü lâ yüflihuzzâlimûn En’am21
Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler
“Kul yâ kavmi’melû alâ mekâniteküm inniy âmil, fesevfe ta’lemûne men tekûnü lehü âkıbetüddâr, innehü lâ yüflihuzzâlimûn
En’am135
“De ki: “Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapıyorum Bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip öğreneceksiniz Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir
Iman edenlerden emirlerde aşırı giden nefsleri, Allahû Tealâ kesinlikle sevmiyor Özellikle savaşta bu olay tahakkuk ediyor ve Allahû Tealâ bu konuyu Bakara 190’da, Maide 57’de ve Araf 55’de açıklıyor
“Ve kaâtilû fiy sebiylillâhilleziyne yükaâtilûneküm ve lâ ta’tedû, innallahe lâ yuhibbülmu’tediyn Bakara190
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez
“Yâ eyyühelleziyne âmenû lâ tettehizûlleziynettehazû diyneküm hüzüven ve le’iben minelleziyne ûtülkitâbe min kabliküm velküffâre evliyâ’ vettekullâhe in küntüm mü’miniyn Maide57
Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi, alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kâfirleri dostlar (velîler) edinmeyin Ve eğer inanıyorsanız, Allah’tan korkup sakının
“Üd’û rabbeküm tedarru’an ve hufyeh, innehü lâ yuhıbbülmu’tediyn Araf55
Rabb’inize yalvara yalvara ve için için dua edin Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez
Allahû Tealâ’nın laneti zulmeden nefslerin üzerinedir Zulmeden nefslerin dünyadaki çalışmaları kesinlikle boşa gider Ali Imran Suresinin 117 âyeti kerimesinde Allahû Tealâ bunu açıklıyor
“Meselü mâ yünfikuûne fiy hâzihilhayâtiddünyâ kemeseli riyhin fiyhâ sırrun esâbet harse kavmin zalemû enfüsehüm fe’ehleketh, ve mâ zalemehümullahü ve lâkin enfüsehüm yezlimûn Ali Imran117
Onların bu dünya hayatındaki harcamaları kendi nefslerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinine isabet eden kavurucu soğukluktaki bir rüzgara benzer ki onu (ekini) helak etmiştir Allah, onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefslerine zulmetmektedirler
Allahû Tealâ zulmeden nefsleri hem dünyada hem de ahirette azaplandırıyor
Eğer Allahû Tealâ’nın zalimlere davranışı bunlar ise, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanması gereken bizlerin hem mazluma, hem zalime yardım etmesi nasıl olmalıdır? Rabb’imiz bunu Kur’ânı Kerim’de geniş bir biçimde dile getirmiş Evvela zalime de, mazluma da yardım edecek kişinin vasıflarını açıklamamızda yarar var Kimler hem zalime, hem mazluma yardım edebilir? Imanlarına zulüm bulaştırmayanlar Allahû Tealâ En’am Suresinin 82 âyeti kerimesinde bunu açıklıyor
“Elleziyne âmenû ve lem yelbisû iymanehüm bizulmin ulâike lehümülemnü ve hüm mühtedûn En’am82
Iman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir
Mazluma, zulme uğramış olan kişiye hakkının teslimi için, Allahû Tealâ’nın seçtiği resul Yunus Suresinin 47 âyeti kerimesine göre adaletle hüküm veriyor
“Ve likülli ümmetin resûl, feizâ câe resûlühüm kudıye beynehüm bilkıstı ve hüm lâ yuzlamûn Yunus47
Her ümmetin bir resulü vardır Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar
Yani mazluma yardım etmemiz demek, zulme uğrayan bu mazlumun hakkını ona vermek, demektir
Allahû Tealâ, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanması gereken kişilerin, Kalem Suresinin 12 âyeti kerimesinde, zalimlere itaat etmemesi gerektiğini beyan ediyor
“Mennâ’ın lilhayri mu’tedin esiymin Kalem12
Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar
“Zalimlerle beraber olmayın emri yine Allah’ın emri ve Allahû Tealâ bunu En’am Suresinin 68, Hud Suresinin 113 ve Müminun Suresinin 94 âyeti kerimesinde kesin bir dille belirtiyor
“Ve izâ re’eytelleziyne yahûdûne fiy âyâtinâ fea’rıd anhüm hattâ yahûdü fiy hadiysin gayrih, ve immâ yünsiyennekeşşeytânü felâ tak’ud ba’dezzikrâ ma’alkavmizzâlimiyn En’am68
Âyetlerimiz konusunda alaylı tartışmalara dalanlar: onlar bir başka söze geçinceye kadar, onlardan yüz çevir Şeytan sana unutturacak olursa, bu durumda hatırlamadan sonra, artık zulmeden toplulukla beraber oturma
“Ve lâ terkenû ilelleziyne zalemû fetemessekümünnârü ve mâ leküm min dûnillâhi min evliyâe sümme lâ tünsarûn Hud113
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur Sizin Allah’tan başka velîleriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz
“Rabbi felâ tec’alniy fiylkavmizzâlimiyn Mü’minun94
Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma
Allahû Tealâ Maide Suresinin 2 âyeti kerimesinde de:
“Ve te’âvenû alelbirri vettakvâ ve lâ te’âvenû alel’ismi vel’udvâni
Takva ve hayırda yardımlaşınız, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız, buyuruyor
Nefslerine zulmedenlere yardım edebilmek, onların Allah’ın kendileri için tayin ettiği mürşide tâbî olmalarına yardımcı olmakla mümkün Allahû Tealâ bunu Adem Aleyhisselam için Araf Suresinin 23 âyeti kerimesinde, Yunus Aleyhisselam için Enbiya Suresinin 87 âyeti kerimesinde, Musa Aleyhisselam için Kasas Suresinin 16 âyeti kerimesinde dile getiriyor ve bunlara ilaveten Nisa 64, Neml 44, Maide 39’da da bu gerçeği ifade ediyor
“Kaâlâ rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve in lem tegfirlenâ ve terhamnâ lenekûnenne minelhâsiriyn Araf23
Dediler ki: “Rabbimiz, biz nefslerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız
“Ve zennûni iz zehebe mugaâdıben fezanne en len nakdire lehi fenâdâ fiyzzulümâti en lâ ilâhe ilâ ente sübhâneke inniy küntü minezzâlimiyn Enbiya87
Balık sahibi (Yunus’u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki, bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı (Balığın karnındaki) karanlıklar içinde: “Senden başka ilah yoktur, Sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum diye çağrıda bulunmuştu
“Kaâle rabbi inniy zalemtü nefsiy fagfirliy fegafere leh, innehü hüvelgafürürrahiym Kasas16
Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla Böylece (Allah) onu bağışladı Şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir
“Ve mâ erselnâ min resûlin illâ liyutâ’a bi’iznillâh, ve lev ennehüm iz zalemû enfüsehüm câûke festagferullahe vestagfere lehümürresûlü levecedullahe tevvâben rahiymâ Nisa64
Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka birşeyle göndermedik Onlar kendi nefslerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah’tan bağışlanma dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı
“Kıyle lehedhuliyssarh, felemmâ re’ethü hasibethü lücceten ve keşefet an sâkayhâ, kaâle innehü sarhun mümerredün min kavâriyr, kaâle rabbi inniy zalemtü nefsiy ve eslemtü ma’a süleymâne lillâhi rabbil’âlemiyn Neml44
Ona: “Köşke gir denildi Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı (Süleyman) Dedi ki: “Gerçekte bu saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk zemindir Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabb’i olan Allah’a teslim oldum
“Femen tâbe min ba’di zulmihi ve asleha feinnallahe yetûbâ aleyh, innallahe gafûrün rahiym Maide39
Ancak kim işlediği zulümden sonra tövbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir
Allahû Tealâ zulme uğradıktan sonra hicret edenlere yardım edilmesi gerektiğini Tevbe Suresinin 100 âyeti kerimesinde dile getiriyor
“Vessâbikuûnelevvelûne minelmuhâciriyne vel’ansâri velleziynettebe’ûhüm biıhsânin radıyallahü anhüm ve radû anhü ve e’adde lehüm cennâtin tecriy tahtehel’enhârü hâlidiyne fiyhâ ebedâ, zâlikelfevzül’azıym Tevbe100
Öne geçen muhacirler ve ensar ile onlara ihsanla tâbî olanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır Işte büyük “kurtuluş ve mutluluk budur
Ve, Yüce Rabb’imiz zulüm yapanlarla her zaman mücadele edilmesi gerektiğini Bakara 193’de ve Ankebut 46’da açıklıyor
“Ve kaâtilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve yekûneddiynü lillâh, feinnintehev felâ udvâne illâ alezzâlimiyn Bakara193
(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur
“Ve lâ tücâdilû ehlelkitâbi illâ billetiy hiye ahsenü illelleziyne zalemû minhüm, ve kuûlû âmennâ billeziy ünzile ileynâ ve ünzile ileyküm ve ilâhünâ ve ilâhüküm vâhıdün ve nahnü lehü müslimûn
Ankebut46
Içlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, kitap ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin Ve deyin ki: “Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz
Müminlerin zulme uğraması sebebiyle Allahû Tealâ savaşa izin verir Nisa Suresinin 75, Hac Suresinin 39 ve Bakara Suresinin 194 âyeti kerimesi bu gerçeği ifade ediyor
“Ve mâ leküm lâ tükaâtilûne fiy sebiylillâhi velmüstad’afiyne minerricâli vennisâi velvildân, elleziyne yekuûlune rabbenâ ahricnâ min hâzihilkaryetizzâlimi ehlühâ, vec’al lenâ min ledünke veliyyâ, vec’al lenâ min ledünke nasıyrâ Nisa75
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabb’imiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir velî (koruyucu, sahip) gönder, bize katından bir yardıım eden yolla diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
“Üzine lilleziyne yükaâtelûne biennehüm zulimû, ve innallahe alâ nasrihim lekadiyr Hac39
Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü’minlere, savaşma) izni verildi Şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye güç yetirendir
“Eşşehrülharâmü bişşehrilharâmi velhurümâtü kısâs, femeni’tedâ aleyküm fa’tedû aleyhi bimisli ma’tedâ aleyküm, vettekullahe ya’lemû ennallahe ma’almüttekıyn Bakara194
Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın Allah’tan korkup sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki takva sahipleriyle beraberdir
Zor durumda kalan Nuh Aleyhisselam, zalimlere dua ediyor Nuh Suresinin 24 ve 28 âyeti kerimelerinde Allah bu duaları açıklamış
“Ve kad edallû kesiyrâ, ve lâ tezidizzâlimiyne illâ dalâlâ
Nuh24
Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp saptırdılar Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma
“Rabbiğfirliy ve livalideyye ve limen dehale beytiye mü’minen ve lilmü’miniyne velmü’minât ve lâ tezidizzâlimiyne illâ tebârâ
Nuh28
Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma
Kısacası bu âyetler de bizlere net olarak gösteriyor ki, Allahû Tealâ zalimlere, zulümlerinin azalması istikametinde, mazluma da hakkının kendisine verilmesi istikametinde hep yardım ediyor Allah’ın zalimlere tavrı bu ise, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanan müminlerin tavrının da Allah’ın paralelinde olması lâzım
Mekke’den Medine’ye müşrik ve kâfirlerin zulmü sebebiyle göç edenler, hicret edenler, herşeylerini geride bırakarak yalnız fert olarak göç ettiler Medine’ye gittikleri zaman yaşantılarının her safhasında ihtiyaçlarının karşılanmasını Medine’de kendilerini bekleyen, onlara yardım eden ensar gerçekleştirdi Öyle ki, Resulullah hicret eden bir muhacirini; “kim evine götürecek? diye bir teklif yaptığı zaman, Medine’li bir ensar “ben götürmek istiyorum ya Resulullah diyor ve evinde kendi ve çocuklarının yiyeceğinden başka birşey olmamasına rağmen o akşamki yiyeceğini, evine götürdüğü misafire ikram ediyor Işte Haşr Suresinin 9 âyeti kerimesinin sebebi nuzülü böyle bir olaydır
“Velleziyne tebevveüddâre vel’iymâne min kablihim yühıbbûne men hâcere ileyhim ve lâ yecidûne fiy sudûrihim hâceten mimmâ ûtû ve yü’sirûne alâ enfüsihim ve lev kâne bihim hasâsah, ve men yûka şuhha nefsihi feülâike hümülmüflihûn Haşr9
Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefslerine tercih ederler Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır
Kendisi ihtiyaç içinde olmasına rağmen, aç iken (özellikle kendi yiyeceğini) hicret eden kardeşine hediye eden ve onu kendisine tercih eden bir hali yaşıyor ensar Kur’ân’a uygun olarak Allah’ın davetine icabet eden, nefsini tezkiye ve tasfiye eden herkesin davranış biçiminin, insanlarla olan sosyal ilişkilerinin bu seviyeye ulaşmış olması gerektiğini açıklıyor böylece Allahû Tealâ
Evet, bizim başkalarını kendimize tercih etmediğimiz, başkalarını kendimizden aziz bilmediğimiz süre içerisinde imanın kemaline ermemiz mümkün değildir
Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz, Hz Ömer’e:
Ya Ömer beni ne kadar seviyorsun? dediğinde,
Nefsim kadar, cevabını aldığı zaman Resulullah;
Olmadı, ya Ömer, beni kendi nefsinden daha fazla sevmedikçe imanın kemaline eremezsin, buyuruyor
Nasıl öğrenci ile öğretmen arasında böyle bir ilişki var ise, Allahû Tealâ bu ilişkinin en üst seviyede bütünüyle gerçekleşmesini istiyor Ve bir gün kişi nefsini tasfiye ettiği zaman Allahû Tealâ mutlaka onu bu seviyeye ulaştırıyor
Allahû Tealâ bizim mutlu olmamızı istiyor Biz de eğer huzur ve saadetin peşinden koşuyorsak, peşinden koştuğumuz huzur ve saadeti gerçekleştirebilmemiz ancak dışımızdaki insanları mutlu etmekle mümkün olur Onların mutluluğu için çalışmakla bu gerçekleşir Kendimizi ön plana atar da, diğer insanları arkamızda düşünürsek bu hedefe ulaşmamız mümkün değildir Allah’ın kanunları bunu gerektiriyor 14 asır evvel Asrı Saadet’i yaşayan sahabenin hepsi bu noktaya ulaşmışlardı Bu noktaya ulaştıklarının kesin belgesi olarak Haşr Suresinin 9 âyeti kerimesi bir ispat vasıtası olarak gösterilebilir Aralarındaki muhabbet öyle bir seviyede idi ki, gerçekten onlar birbirleri için kendilerini feda eden bir noktaya ulaşmışlardı
Hz Ömer, savaş meydanında yaralanmış ve “su diye bağıran kişiye matarasındaki suyu uzatmak isterken, bir ikincisi “su diyor Ve birinci şahıs, suyu isteyen ikinci şahsı kendisinden aziz biliyor ve diyor ki:
Ya Ömer, o benden daha önceliğe sahiptir, suyu ona ver
Ikinciye ulaştığında, ikincinin de kendi hakkını üçüncüye tevdi ettiğini görüyoruz Ve üçüncü, şehit olduğu zaman Hz Ömer ikinciye dönüyor, ikinci de şehit olmuş ve birinciye döndüğünde o da şehit olmuş
Bu misal bizlere şu temel gerçeği ispat ediyor: Onlar birbirleri için canlarını feda edebilecek bir zirve noktaya ulaşmışlar Birinci kendisini ikinci için, ikinci de üçüncü için feda etmiştir Bunlar sözde değildir Yaşanmış olaylardır
O halde bizler de Kur’ânı Kerim’in bütünü içerisinde, tasavvufu yaşamak istiyorsak, sabikunel ahirin olmak istiyorsak, 14 asır evvel yaşamış olan sahabeyi kendimize örnek almalı, onların yolundan giderek ikinci Asrı Saadet’i yaşamalıyız
Bir insan ancak ihlasa ulaştığı zaman bunları gerçekleştirebilir Nefs var olduğu sürece insan hep kendisini başkasından önde tutar Ne zaman nefsinizi Allah’a teslim ederseniz, ne zaman nefsiniz yok olursa, bilin ki sizin için dışınızdaki kişi sizden daha azizdir Bu kâinat dizaynı içerisinde bizler için en güzel örnek Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz ve sahabedir Isra yolunda olan Resulullah, “Her nebînin bir duası vardır, her peygamber duasını yapmıştır Benim de duam vardır Allahû Tealâ: “Dile ey Resul’üm Benden ne diliyorsan dile diyor ve Hz Muhammed (SAV) Efendimiz, hep ümmetini diliyor
Yunus Emre Resulullah’ın bu halini şöyle ifade ediyor:
Yedi gökleri seyran eyleyen,
Kürsü üstünde cevelan eyleyen,
Miraçta ümmetini dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Peygamber Efendimiz (SAV)’in kendisi için asla birşey istemediğini bütün kaynaklar ispat ediyor
O halde bu dünyayı cennet ortamında yaşayabilmek, ahirette cennete gidebilmek; başkasını huzursuz ve mutsuz kılmaktan değil, onları (Rabb’imizin biz insanlar için dilediği en üst seviyedeki) huzur ve saadete ulaştırmaktan geçiyor
Mutlu olmak istiyor musunuz? Huzura ve saadete ulaşmak istiyorsanız, etrafınızdaki insanları rahatsız etmeyi değil, şartlar ne olursa olsun, mutlaka onların kalbini kazanmayı seçmelisiniz Onları mutlu etmelisiniz Evliyanın güttüğü yol, Yunus Emre’nin dörtlüğünde ifade edilmiş:
Biz gelmedik dava için,
Bizim işimiz sevgi için
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldik
alinti webpage: Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız (teşekkürler hidayetcagi)