nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Jean – Jacques Rousseau hakkında veri,
Jean – Jacques Rousseau biyografisi,
(17121778) Özellikle siyaset, toplumsal hür, haklar, eğitim, din üzerine yazılarında geliştirdiği düşüncelerle belli İsviçre doğumlu Fransız filozof, denemeci, müzikbilimci ve romancı Cenevre ’de doğan Rousseau, büyük ölçüde kendini eğitmiş , genç yaştayken Fransa ’ya giderek anında tüm yaşamı boyunca Paris ile taşraları arasında oradan oraya dolaşmıştır Rousseau ’nun düşüncesine en genel anlamda üç farklı yönden yakınlaşmak olanaklıdır: “Toplum sözleşmesi kuramcısı olarak Rousseau, varolan in sanlık durumunu açıklamak nedeniyle varsayımsal bir doğa durumu kurmaya çalışır Bu mücadele, keza bir insan doğası kuramı ayrıca de toplumsal örgütlenmeye karşın bir dizi faydacı savdan oluşan bir felsefi insanbilimin çevresinde dolaşır “Toplum yorumcusu olarak Rousseau, eğitim ile toplumsal örgütlenmenin keza varolan uygulamadaki biçimlerini hem de olması gereken ideal biçimlerini ortaya koymaya çalışır “Bir ahlakçı olarak Rousseau ise bir tür evrensel siyasal eylem veya uzlaşı biçimi yoluyla bi rey ile yurttaşı bir potada kaynaştırmaya çalışır 1750 ’li yıllardan başlayarak Rousseau, insanın toplumdaki durumunun doğası ile kökenleri üzerine, buna yan olarak da varolan durumun iyileştirilmesi namına neyin yapılabilir olduğu ile neyin yapılması gerektiğine ilişkin giderek daha bir derinleşen, ayrıca da alabildiğine kavraması göçleşen fikirler geliştirmiştir Dijon Akademisi ’nin “Bilim ile sanatta yaşanan gelişmeler, ahlakk yaşamında yansımasını bulmuş mudur? konulu deneme yarışması için yazdığı ve ödül de kazandığı Bilimler ile Sanatlar Üzerine Konuşma (Discours sur les sciences et les arts, 1750) başlıklı çalışmasında sonraki yapıtlarındakilere tarafından çok daha çarpıcı fakat bir o kadar da üstünkörü görüşler ortaya koyduğu gözlenen Rousseau, bu yapıtında ne bilimsel bilginin artışının ne de sanatların yapıtlar yaratmasının kimsesiz gerek birey temelinde gerekse bir tamamiyle toplum temelinde ahlaksal bir iyileşme sağlamayacağını ileri sürmektedir, Tam aksine bu tür üst seviye bir kültürel yapılanmanın toplumun varolan konumu düşünüldüğünde fazlasıyla lüks ve gereksiz kaçacağının altını özellikle çizen Rousseau, ancak çok az sayıdaki dini düşünürün düşünceleriyle insanlığın ilerleyebileceğini savunmaktadır yine de Rousseau, çoklarının “yüksek beğeni ve öğrenilerin ortaya konması karşı ilerleme anlamında bir tesir almaktan fazla, onarılması son derece zor büyük hasarlar göreceğinden duyduğu derin endişeyi açıklıkla dile getirmektedir Söz konusu deneme yayımlandığı dönem için manâlı sayılabilecek bir oranda dikkat çekmiş, Rousseau ’nun sonradan dikkatle karşılık vereceği epey dahası tepki almış olmasına karşın, bu yazısından hemen sonra kısa bir süreliğine de olsa müziğe duyduğu ilginin daha ağır basması sebebiyle Rousseau toplumsal tenkit konulan üzerine yazmayı bir süreliğine ertelemiştir Nitekim 1753 yılında yazdığı Fransız Müziği Üzerine Mektup (Letter on French Music) başlıklı yazısında Fransız müziğini eleştiren Rousseau, monoton, barbar saba ve renksiz bulduğu Fransız müziğinin tüm bu negatif özelliklerini, laf konusu müziğin tamamiyle köklendiği toprak olarak düşündüğü Fransız konuşma diline bağlamaktadır Daha Sonra Fransız yapısökümcü düşünürü Derrida ’nın büyük ilgisini çekecek olan 1755 ile 1760 yılları arasın da yazmaya başladığı ama bir türlü tamamlayamadığı Dillerin Kökeni Üzerine (On the Origin of Languages) başlıklı denemesinde Rousseau, Fransız dilinin “takviye isteme ya da “takviye çağrısı ile “öbür insanları kontrol ünlemleri doğrultusunda biçimlenmiş olduğunu ileri sürmektedir, Fransız dilinin antipatik tuzsuzluğunun da, yalınkatlılığının da, hatta aşırı açıklığının da nedeninin bu özniteikler olduğunu belirtmektedir Keza Rousseau sıcak güney iklimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerin dillerinin sevgi ve tutkuyla batmış aksanlarının dili her zaman renkli kıldığına ve bunun en belirgin örneğinin “İtalyan 0perasında görülebileceğine dikkat çekerek, toplumsal ve siyasal istemlerin müzik dilini dahi içten etkilediği saptamasında bulunmaktadır Sözü buradan etkin bir devlet yönetiminin bariz, sert ve güzel bir söyleyişi olması gerektiği noktasına içeren Rousseau, bir başka “denemesinde bütün dikkatini devlet yönetiminin veya hükümetin kökeni ile işlevi konusuna çevirmektedir Insanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temeli Üstüne Hitabe (Discours sur l ’origine et les fondements de l ’inégalité parmi les hommes, 1755) başlıklı bu kitabında Rousseau, yaklaşık olarak bütün olarak “pastoral diye nitelendirilebilecek bir insanlık görüşü sunar Rousseau ’nun en önemli yapıtları aralarında gösterilen bu oldukça manâlı yazısı temelde doğa insanlığının çöküşü konusunu, yaban topluluklardan toplumlara, en sonunda da devlete değin yozlaşmanın ve kokuşmanın tarihinin a na uğraklarının izini sürerek incelemektedir Rousseau ’nun Toplum Sözleşmesi (Du Contrat social, 1762) başlığını içeren çalışması ise gerek siyaset kuramının gerekse siyaset felsefesinin alışılmış yapıtları aralarında gösterilmektedir Dört bambaşka kitaba ayrılarak yazdan yapıtta, “Birinci Kitap meşru siyasal bir düzenin kurulması için gereken yerinde zemini; “İkinci Kitap, böyle bir harmoni içerisindeki hakim yapının kökeni ile işlevlerini; “Üçüncü Kitap bütün gücünü ve yetkilerini baskın yapıdan bölge ikincil konumdaki hükümetin görevlerini; “Dördüncü Kitap, özellikle Roma devleti örneğini önüne koyarak sivil dinin işlevleri ile adil bir topluma ilişkin değişik konuları ele almaktadır Kitabın altbaşlığının “Siyasal Hakkın İlkeleri olması keza anılmaya değerdir Rousseau ’nun kitabın hemencecik bütününe baskın temel ilgileri normatif bir nitelik sergilemektedir, laf konusu normatif yaklaşımın en belirgin biçimde görülebileceği konular “meşruiyetin doğası ile temeli ve “yargı ile “adalet ekseninde sıralanmaktadır Bu anlamda varolan siyasal yapılara karşı varolması gereken siyasal yapıların araştırılması kitabın başlıca amacı olarak görülebilir Yapıtın kavranması bakımından oldukça faydalı olan kısa bir özet, Emile ’ in siyasal eğitimi üzerine söylenenler yoluyla “Emile başlıklı “Beşinci Kitapta sunulmaktadır Rousseau, Toplum Sözleşmesi başlıklı bu kayda değer çalışmaya bir toplum içinde biraraya gelmemizi zorunlu kılanın birey olarak kendi kendimize yetmeyişimiz olduğu saptamasında bulunarak başlamaktadır Fakat toplum içinde bir araya geldiğimiz vakit, yaşamımızı sürdürmek pahasına boyunduruk altına girmeyi doğal olarak istememekteyizdir Hür bu anlamda özsel bir insan gereksinimi, insanlığın en manâlı göstergesidir Dolayısıyla Rousseau ’ya tarafından, özgürlük olma dan salt yaşamda kalmak gerçek anlamda bir insan yaşamını ifade etmemektedir Bu bağlamda Rousseau insanların serbest temelinde biraraya gelmelerini, tüm kişilerin biraraya gelmesi namına egemenlik yapısının meydana getirilmesi durumuna, yani insanların kendileri açısından belirlenmiş ölçülerde bağlayıcı olan yetke yapısı yasayı kendi arzularıyla benimsemeleri “genel istenç diye adlandırmaktadır Genel istenç tasarımı Rousseau ’nun siyasal meşruiyet kuramına bir uçtan bir uca hakim olmasına karşın bütün anlamıyla açık olmayan oldukça anlaşmazlığa neden olan bir konudur Kimi yorumcular bu anlayışın son çözümlemede en esas örneğinin Fransız Devrimi ’nde verildiği üzere proleteryanın veya fakir kırsal kesimin diktatörlüğü anlamına geldiğini belirtseler de, Rousseau ’nun genel istençten anladığı bütün olarak bu değildir Bunun böyle olmadığının en esas kanıtı, Rousseau ’nun genel istencin bireyleri kitlelere aleyhinde gözetmek için, tek tek bireylerin kitlelerin yararı adına kurban edilmelerine müsade vermemek için varolduğunun altını özellikle çizdiği Siyasal Ekonomi Üstüne Tavır (Discourse on Political Economy, 1755) bulunmaktadır Şüphesiz Rousseau bu noktada insanın doğası gereği egoist olduğunun, kendi toplumsal katmanının çıkarlarını savunmak adına ötekileri tahakküm altına alacak derecede baskıcı bir oluşum taşıdığının tamamiyle ayırdındadır bu nedenle Rousseau, herkesin iyiliğini gözeten bir anlayışa candan bağlılığın sağlıklı bir toplumsal yapılanımı olanaklı kılacak genel iyinin oluşturulabilme baş koşulu olduğunu savunmaktadır Nitekim bu çok önemli koşul “İkinci Kitapın da esas araştırma izleğidir Rousseau genel iyinin oluşturulabilmesinin yeter koşullarını incelediği “Ikinci Kitapta, bilhassa zorunlu olduğunu düşündüğü, insanları kendi egoist alaka ve çıkarlarına karşı bü tün bir toplumun iyiliğini düşünmeye özendirecek, bunun kendileri için daha büyük yararlar getireceği inancını aşılayacak sözde tanrısal bir yöneticinin karizması tasarımına başvurmaktadır “Ikinci Kitapın akışı baştan başa Rousseau yalnızca yasalara ve iyi bir devlete ilişkin sarsılmaz bir alınganlık ve inanç içeren Korsika halkından örnekler vererek, kimileyin bu minik ada halkının bir gün gelecek Avrupa ’yı afallatacak derecede büyük işler başaracağı duygusuna kapıldığını dile getirmektedir Toplum Sözleşmesinin hükümetin rolünü ve görevlerini inceleyen “Üçüncü Kitapında Rousseau, çoğunluk yöneticilerin toplumun alaka ve çıkarlarını gözetecek yerde kendi özel ilgi ve çıkarları gereğince hareket ettikleri gerçeğinden yola çıkmaktadır Nitekim bu gerçeğe ast olarak Rousseau, hükümet işlevlerinin doğru halkın yargısının egemenliği aşağıda yürütülecek biçimde düzenlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir Şüphesiz bu yapılırken hükümetin ayrı devletlerin ayrı koşullarına (cömertlik, nüfus, coğrafya gibi) yerinde zorlama ve yetkilerle donatılmasına öbür bir itina belli olmak zorundadır Bu bağlamda Rousseau ’nun demokratik yönetime karşı özel bir yakın olma duymaması manâlı bir noktadır Bunun başlıca nedeni tüzük ile hakim yapıyı Rrsusseau ’nun iki bambaşka konu olarak düşünmesine bağlanabilir ‘Dördüncü Kitapta Rousseau ’ nun, kitabın kapsamı göz önünde bulundurulduğunda epeyce uzun sayılabilecek bir biçimde Roma Devleti ’ni tartışması söz konusudur Rousseau burada Roma ’ya bir yana alabildiğine feci bir devlet çöküşünün modeli olarak yaklaşırken, değişik yanlamasına tanrısal onaylar ile sivil yasaları biraraya getiren, tanrısal yasaları sivil yasalara uymaya çağıran, tüm ulusun genel iyiliğine halkın bağlılığını pekiştirecek bir olasılık olarak “sivil din tasarımını tartışmaktadır Rousseau Emile (1762) adlı yapıtının en olgun, en başarılı yapıtı olduğunu düşünmektedir Bunun en esas kanın öz değerlendirmesini yerine getirmek nedeniyle 1772 ile 1776 yılları aralarında yazdığı (Rousseau Judge of JeanJacques: Dialogues) adlı çalışmasında açıklıkla görülmektedir Rousseau burada kendisini reel anlamda bilmek isteyenlere düşüncelerini en derin, en detaylı biçimde dile getirdiği Emile adlı yapıtına bakmalarını önermektedir, Kitabın altbaşlığı Akım Üstüne olmasına rağmen, Rousseau ’nun bu yapıtında insandaki kötülüğün kaynağına ilişkin en temelli düşünceleri yanına tamamen mutlu bir yaşama ulaşmanın olmazsa olmazlarım ortaya koyduğu gözlenmektedir Emile ’in çatısı insanlığın kokuşmuşluğu ve çürümüşlüğü karşı bir gencin ( kendisi) yetiştirilme öyküsü üzerine kurulmuştur Dört kitaptan oluşan yapıtın derhal tamamına dominant olan başlıca zihin, toplumsal ilişkilerin doğası ile sivil toplumun buna olasılık tanıyan temeli sebebiyle çağdaş toplumdaki birçok erkek ile kadının dejenere, yaşamlarının çarpıklaşmış olmasıdır Bu istenmeyen şart karşısında yapıtın başlıca savunusu, insanın doğası gereği iyi Olduğu ama toplumsal yaşamın onu kötü olmaya iteklediği şeklinde kısaca özetlenebilir Rousseau ’ ya kadar, kişinin anlamlı ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için elden geldiğince toplumun alabildiğine zararlı etkilerine karşısında korunaklı olması, becerikli, uyumlu, şen bir yaşam geliştirebilmesi için kendi bireysel kaynakları ile ahlaksal bağlanımlarına geri dönmesi gerekmektedir mile ele alınan konulardan bir diğeri de insanın bebeklikten büyüyüp erişkin olana dek geçtiği gelişim aşamalarında, ayrıca bireyin kendisinden hem de dış etkilerden kaynaklanan en manâlı sağlık durumu ve rahatsızlık nedenleri üstüne yürütülen tartışmada kendini gösterir Çocukların dengelenmiş, önceden belirlenmiş amaçlara ulaşmayı en etkin bir biçimde sağlayacak kesin bir yöntem zarfında yetiştirilmeleri gerektiğini savunan Rousseau, bu yetiştirme sürecinde pratik hayat ile maddesel konulara ilişkin içgörülerin çocuklara olabildiğince aşılanması gerektiğini dile getirmektedir Burada Rousseau ’nun önemle üstünde durduğu, çocuğa verilen eğitimle kazandırılacak temel yaşama tutumunun en belirleyici özelliğinin, doğaya kadar ya da doğanın kendi iç işleyişine yerinde bir hayat farkındalığının aşılanmasına yönelik olması gerektiğidir Kendi güçlerimiz ile gerçek şartlar arasında ne denli ahenkli bir ilişki içinde olduğumuzun ana belirleyicisi de bu farkındalıktır Böyle bir farkındalık eğitimini başarıyla almış çocuk, Rousseau ’ya tarafından, toplum içinde kendisine bir yer bulma gereksinimi duyduğu zaman, bu yeri elde etmek nedeniyle çevresini denetlemeye, yakınındaki insanları egemenliği altına al maya çalışmayacaktır, yani acımasız yaradılışta bir birey olarak toplumsal ilişkilerde bulunmayacaktır Bunun tam aksine kendisi için gerekli olduğunu gördüğü yaşam yararlarım fakat arkadaşlığa, ortak saygıya, işbirliğine dayalı olarak edinebileceğini bilecek, ona göre davranacaktır Bu bağlamda Rousseau, birbirimize aleyhinde uysallık ile yardımseverlik besleme kapasitemizin insanlığın bütünleşerek bir toplum içinde yaşayabilmesinin temeli Olduğu gibi, “Atın Kuralın da en içten açıklaması Olduğunu savunmaktadır Gerçek ahlaksal istemlerin ne bize dışardan dayatılan ne de akıl yoluyla bulgulanan şeyler olduklarının altını özellikle çizen Rousseau, laf konusu istemlerin fakat eşitler arasında kurulan yaratıcı ilişki bağı yoluyla dışavurulan hayat gerekleri olduğunu ileri sürmektedir Bu aynı konu yani müşterek saygı temelinde kendini geliştirme ülküsü Rousseau ’nun evlilik ile cinsel ilişkilere yaklaşımında da belirleyici bir konumdadır Roussesu böylesi bir zemin üstüne yerleşmiş toplumun, içinde yaşamış bütün bireylerin mutluluğunun tek güvencesi olduğunu düşünmektedir *
Jean – Jacques Rousseau biyografisi,
(17121778) Özellikle siyaset, toplumsal hür, haklar, eğitim, din üzerine yazılarında geliştirdiği düşüncelerle belli İsviçre doğumlu Fransız filozof, denemeci, müzikbilimci ve romancı Cenevre ’de doğan Rousseau, büyük ölçüde kendini eğitmiş , genç yaştayken Fransa ’ya giderek anında tüm yaşamı boyunca Paris ile taşraları arasında oradan oraya dolaşmıştır Rousseau ’nun düşüncesine en genel anlamda üç farklı yönden yakınlaşmak olanaklıdır: “Toplum sözleşmesi kuramcısı olarak Rousseau, varolan in sanlık durumunu açıklamak nedeniyle varsayımsal bir doğa durumu kurmaya çalışır Bu mücadele, keza bir insan doğası kuramı ayrıca de toplumsal örgütlenmeye karşın bir dizi faydacı savdan oluşan bir felsefi insanbilimin çevresinde dolaşır “Toplum yorumcusu olarak Rousseau, eğitim ile toplumsal örgütlenmenin keza varolan uygulamadaki biçimlerini hem de olması gereken ideal biçimlerini ortaya koymaya çalışır “Bir ahlakçı olarak Rousseau ise bir tür evrensel siyasal eylem veya uzlaşı biçimi yoluyla bi rey ile yurttaşı bir potada kaynaştırmaya çalışır 1750 ’li yıllardan başlayarak Rousseau, insanın toplumdaki durumunun doğası ile kökenleri üzerine, buna yan olarak da varolan durumun iyileştirilmesi namına neyin yapılabilir olduğu ile neyin yapılması gerektiğine ilişkin giderek daha bir derinleşen, ayrıca da alabildiğine kavraması göçleşen fikirler geliştirmiştir Dijon Akademisi ’nin “Bilim ile sanatta yaşanan gelişmeler, ahlakk yaşamında yansımasını bulmuş mudur? konulu deneme yarışması için yazdığı ve ödül de kazandığı Bilimler ile Sanatlar Üzerine Konuşma (Discours sur les sciences et les arts, 1750) başlıklı çalışmasında sonraki yapıtlarındakilere tarafından çok daha çarpıcı fakat bir o kadar da üstünkörü görüşler ortaya koyduğu gözlenen Rousseau, bu yapıtında ne bilimsel bilginin artışının ne de sanatların yapıtlar yaratmasının kimsesiz gerek birey temelinde gerekse bir tamamiyle toplum temelinde ahlaksal bir iyileşme sağlamayacağını ileri sürmektedir, Tam aksine bu tür üst seviye bir kültürel yapılanmanın toplumun varolan konumu düşünüldüğünde fazlasıyla lüks ve gereksiz kaçacağının altını özellikle çizen Rousseau, ancak çok az sayıdaki dini düşünürün düşünceleriyle insanlığın ilerleyebileceğini savunmaktadır yine de Rousseau, çoklarının “yüksek beğeni ve öğrenilerin ortaya konması karşı ilerleme anlamında bir tesir almaktan fazla, onarılması son derece zor büyük hasarlar göreceğinden duyduğu derin endişeyi açıklıkla dile getirmektedir Söz konusu deneme yayımlandığı dönem için manâlı sayılabilecek bir oranda dikkat çekmiş, Rousseau ’nun sonradan dikkatle karşılık vereceği epey dahası tepki almış olmasına karşın, bu yazısından hemen sonra kısa bir süreliğine de olsa müziğe duyduğu ilginin daha ağır basması sebebiyle Rousseau toplumsal tenkit konulan üzerine yazmayı bir süreliğine ertelemiştir Nitekim 1753 yılında yazdığı Fransız Müziği Üzerine Mektup (Letter on French Music) başlıklı yazısında Fransız müziğini eleştiren Rousseau, monoton, barbar saba ve renksiz bulduğu Fransız müziğinin tüm bu negatif özelliklerini, laf konusu müziğin tamamiyle köklendiği toprak olarak düşündüğü Fransız konuşma diline bağlamaktadır Daha Sonra Fransız yapısökümcü düşünürü Derrida ’nın büyük ilgisini çekecek olan 1755 ile 1760 yılları arasın da yazmaya başladığı ama bir türlü tamamlayamadığı Dillerin Kökeni Üzerine (On the Origin of Languages) başlıklı denemesinde Rousseau, Fransız dilinin “takviye isteme ya da “takviye çağrısı ile “öbür insanları kontrol ünlemleri doğrultusunda biçimlenmiş olduğunu ileri sürmektedir, Fransız dilinin antipatik tuzsuzluğunun da, yalınkatlılığının da, hatta aşırı açıklığının da nedeninin bu özniteikler olduğunu belirtmektedir Keza Rousseau sıcak güney iklimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerin dillerinin sevgi ve tutkuyla batmış aksanlarının dili her zaman renkli kıldığına ve bunun en belirgin örneğinin “İtalyan 0perasında görülebileceğine dikkat çekerek, toplumsal ve siyasal istemlerin müzik dilini dahi içten etkilediği saptamasında bulunmaktadır Sözü buradan etkin bir devlet yönetiminin bariz, sert ve güzel bir söyleyişi olması gerektiği noktasına içeren Rousseau, bir başka “denemesinde bütün dikkatini devlet yönetiminin veya hükümetin kökeni ile işlevi konusuna çevirmektedir Insanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temeli Üstüne Hitabe (Discours sur l ’origine et les fondements de l ’inégalité parmi les hommes, 1755) başlıklı bu kitabında Rousseau, yaklaşık olarak bütün olarak “pastoral diye nitelendirilebilecek bir insanlık görüşü sunar Rousseau ’nun en önemli yapıtları aralarında gösterilen bu oldukça manâlı yazısı temelde doğa insanlığının çöküşü konusunu, yaban topluluklardan toplumlara, en sonunda da devlete değin yozlaşmanın ve kokuşmanın tarihinin a na uğraklarının izini sürerek incelemektedir Rousseau ’nun Toplum Sözleşmesi (Du Contrat social, 1762) başlığını içeren çalışması ise gerek siyaset kuramının gerekse siyaset felsefesinin alışılmış yapıtları aralarında gösterilmektedir Dört bambaşka kitaba ayrılarak yazdan yapıtta, “Birinci Kitap meşru siyasal bir düzenin kurulması için gereken yerinde zemini; “İkinci Kitap, böyle bir harmoni içerisindeki hakim yapının kökeni ile işlevlerini; “Üçüncü Kitap bütün gücünü ve yetkilerini baskın yapıdan bölge ikincil konumdaki hükümetin görevlerini; “Dördüncü Kitap, özellikle Roma devleti örneğini önüne koyarak sivil dinin işlevleri ile adil bir topluma ilişkin değişik konuları ele almaktadır Kitabın altbaşlığının “Siyasal Hakkın İlkeleri olması keza anılmaya değerdir Rousseau ’nun kitabın hemencecik bütününe baskın temel ilgileri normatif bir nitelik sergilemektedir, laf konusu normatif yaklaşımın en belirgin biçimde görülebileceği konular “meşruiyetin doğası ile temeli ve “yargı ile “adalet ekseninde sıralanmaktadır Bu anlamda varolan siyasal yapılara karşı varolması gereken siyasal yapıların araştırılması kitabın başlıca amacı olarak görülebilir Yapıtın kavranması bakımından oldukça faydalı olan kısa bir özet, Emile ’ in siyasal eğitimi üzerine söylenenler yoluyla “Emile başlıklı “Beşinci Kitapta sunulmaktadır Rousseau, Toplum Sözleşmesi başlıklı bu kayda değer çalışmaya bir toplum içinde biraraya gelmemizi zorunlu kılanın birey olarak kendi kendimize yetmeyişimiz olduğu saptamasında bulunarak başlamaktadır Fakat toplum içinde bir araya geldiğimiz vakit, yaşamımızı sürdürmek pahasına boyunduruk altına girmeyi doğal olarak istememekteyizdir Hür bu anlamda özsel bir insan gereksinimi, insanlığın en manâlı göstergesidir Dolayısıyla Rousseau ’ya tarafından, özgürlük olma dan salt yaşamda kalmak gerçek anlamda bir insan yaşamını ifade etmemektedir Bu bağlamda Rousseau insanların serbest temelinde biraraya gelmelerini, tüm kişilerin biraraya gelmesi namına egemenlik yapısının meydana getirilmesi durumuna, yani insanların kendileri açısından belirlenmiş ölçülerde bağlayıcı olan yetke yapısı yasayı kendi arzularıyla benimsemeleri “genel istenç diye adlandırmaktadır Genel istenç tasarımı Rousseau ’nun siyasal meşruiyet kuramına bir uçtan bir uca hakim olmasına karşın bütün anlamıyla açık olmayan oldukça anlaşmazlığa neden olan bir konudur Kimi yorumcular bu anlayışın son çözümlemede en esas örneğinin Fransız Devrimi ’nde verildiği üzere proleteryanın veya fakir kırsal kesimin diktatörlüğü anlamına geldiğini belirtseler de, Rousseau ’nun genel istençten anladığı bütün olarak bu değildir Bunun böyle olmadığının en esas kanıtı, Rousseau ’nun genel istencin bireyleri kitlelere aleyhinde gözetmek için, tek tek bireylerin kitlelerin yararı adına kurban edilmelerine müsade vermemek için varolduğunun altını özellikle çizdiği Siyasal Ekonomi Üstüne Tavır (Discourse on Political Economy, 1755) bulunmaktadır Şüphesiz Rousseau bu noktada insanın doğası gereği egoist olduğunun, kendi toplumsal katmanının çıkarlarını savunmak adına ötekileri tahakküm altına alacak derecede baskıcı bir oluşum taşıdığının tamamiyle ayırdındadır bu nedenle Rousseau, herkesin iyiliğini gözeten bir anlayışa candan bağlılığın sağlıklı bir toplumsal yapılanımı olanaklı kılacak genel iyinin oluşturulabilme baş koşulu olduğunu savunmaktadır Nitekim bu çok önemli koşul “İkinci Kitapın da esas araştırma izleğidir Rousseau genel iyinin oluşturulabilmesinin yeter koşullarını incelediği “Ikinci Kitapta, bilhassa zorunlu olduğunu düşündüğü, insanları kendi egoist alaka ve çıkarlarına karşı bü tün bir toplumun iyiliğini düşünmeye özendirecek, bunun kendileri için daha büyük yararlar getireceği inancını aşılayacak sözde tanrısal bir yöneticinin karizması tasarımına başvurmaktadır “Ikinci Kitapın akışı baştan başa Rousseau yalnızca yasalara ve iyi bir devlete ilişkin sarsılmaz bir alınganlık ve inanç içeren Korsika halkından örnekler vererek, kimileyin bu minik ada halkının bir gün gelecek Avrupa ’yı afallatacak derecede büyük işler başaracağı duygusuna kapıldığını dile getirmektedir Toplum Sözleşmesinin hükümetin rolünü ve görevlerini inceleyen “Üçüncü Kitapında Rousseau, çoğunluk yöneticilerin toplumun alaka ve çıkarlarını gözetecek yerde kendi özel ilgi ve çıkarları gereğince hareket ettikleri gerçeğinden yola çıkmaktadır Nitekim bu gerçeğe ast olarak Rousseau, hükümet işlevlerinin doğru halkın yargısının egemenliği aşağıda yürütülecek biçimde düzenlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir Şüphesiz bu yapılırken hükümetin ayrı devletlerin ayrı koşullarına (cömertlik, nüfus, coğrafya gibi) yerinde zorlama ve yetkilerle donatılmasına öbür bir itina belli olmak zorundadır Bu bağlamda Rousseau ’nun demokratik yönetime karşı özel bir yakın olma duymaması manâlı bir noktadır Bunun başlıca nedeni tüzük ile hakim yapıyı Rrsusseau ’nun iki bambaşka konu olarak düşünmesine bağlanabilir ‘Dördüncü Kitapta Rousseau ’ nun, kitabın kapsamı göz önünde bulundurulduğunda epeyce uzun sayılabilecek bir biçimde Roma Devleti ’ni tartışması söz konusudur Rousseau burada Roma ’ya bir yana alabildiğine feci bir devlet çöküşünün modeli olarak yaklaşırken, değişik yanlamasına tanrısal onaylar ile sivil yasaları biraraya getiren, tanrısal yasaları sivil yasalara uymaya çağıran, tüm ulusun genel iyiliğine halkın bağlılığını pekiştirecek bir olasılık olarak “sivil din tasarımını tartışmaktadır Rousseau Emile (1762) adlı yapıtının en olgun, en başarılı yapıtı olduğunu düşünmektedir Bunun en esas kanın öz değerlendirmesini yerine getirmek nedeniyle 1772 ile 1776 yılları aralarında yazdığı (Rousseau Judge of JeanJacques: Dialogues) adlı çalışmasında açıklıkla görülmektedir Rousseau burada kendisini reel anlamda bilmek isteyenlere düşüncelerini en derin, en detaylı biçimde dile getirdiği Emile adlı yapıtına bakmalarını önermektedir, Kitabın altbaşlığı Akım Üstüne olmasına rağmen, Rousseau ’nun bu yapıtında insandaki kötülüğün kaynağına ilişkin en temelli düşünceleri yanına tamamen mutlu bir yaşama ulaşmanın olmazsa olmazlarım ortaya koyduğu gözlenmektedir Emile ’in çatısı insanlığın kokuşmuşluğu ve çürümüşlüğü karşı bir gencin ( kendisi) yetiştirilme öyküsü üzerine kurulmuştur Dört kitaptan oluşan yapıtın derhal tamamına dominant olan başlıca zihin, toplumsal ilişkilerin doğası ile sivil toplumun buna olasılık tanıyan temeli sebebiyle çağdaş toplumdaki birçok erkek ile kadının dejenere, yaşamlarının çarpıklaşmış olmasıdır Bu istenmeyen şart karşısında yapıtın başlıca savunusu, insanın doğası gereği iyi Olduğu ama toplumsal yaşamın onu kötü olmaya iteklediği şeklinde kısaca özetlenebilir Rousseau ’ ya kadar, kişinin anlamlı ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için elden geldiğince toplumun alabildiğine zararlı etkilerine karşısında korunaklı olması, becerikli, uyumlu, şen bir yaşam geliştirebilmesi için kendi bireysel kaynakları ile ahlaksal bağlanımlarına geri dönmesi gerekmektedir mile ele alınan konulardan bir diğeri de insanın bebeklikten büyüyüp erişkin olana dek geçtiği gelişim aşamalarında, ayrıca bireyin kendisinden hem de dış etkilerden kaynaklanan en manâlı sağlık durumu ve rahatsızlık nedenleri üstüne yürütülen tartışmada kendini gösterir Çocukların dengelenmiş, önceden belirlenmiş amaçlara ulaşmayı en etkin bir biçimde sağlayacak kesin bir yöntem zarfında yetiştirilmeleri gerektiğini savunan Rousseau, bu yetiştirme sürecinde pratik hayat ile maddesel konulara ilişkin içgörülerin çocuklara olabildiğince aşılanması gerektiğini dile getirmektedir Burada Rousseau ’nun önemle üstünde durduğu, çocuğa verilen eğitimle kazandırılacak temel yaşama tutumunun en belirleyici özelliğinin, doğaya kadar ya da doğanın kendi iç işleyişine yerinde bir hayat farkındalığının aşılanmasına yönelik olması gerektiğidir Kendi güçlerimiz ile gerçek şartlar arasında ne denli ahenkli bir ilişki içinde olduğumuzun ana belirleyicisi de bu farkındalıktır Böyle bir farkındalık eğitimini başarıyla almış çocuk, Rousseau ’ya tarafından, toplum içinde kendisine bir yer bulma gereksinimi duyduğu zaman, bu yeri elde etmek nedeniyle çevresini denetlemeye, yakınındaki insanları egemenliği altına al maya çalışmayacaktır, yani acımasız yaradılışta bir birey olarak toplumsal ilişkilerde bulunmayacaktır Bunun tam aksine kendisi için gerekli olduğunu gördüğü yaşam yararlarım fakat arkadaşlığa, ortak saygıya, işbirliğine dayalı olarak edinebileceğini bilecek, ona göre davranacaktır Bu bağlamda Rousseau, birbirimize aleyhinde uysallık ile yardımseverlik besleme kapasitemizin insanlığın bütünleşerek bir toplum içinde yaşayabilmesinin temeli Olduğu gibi, “Atın Kuralın da en içten açıklaması Olduğunu savunmaktadır Gerçek ahlaksal istemlerin ne bize dışardan dayatılan ne de akıl yoluyla bulgulanan şeyler olduklarının altını özellikle çizen Rousseau, laf konusu istemlerin fakat eşitler arasında kurulan yaratıcı ilişki bağı yoluyla dışavurulan hayat gerekleri olduğunu ileri sürmektedir Bu aynı konu yani müşterek saygı temelinde kendini geliştirme ülküsü Rousseau ’nun evlilik ile cinsel ilişkilere yaklaşımında da belirleyici bir konumdadır Roussesu böylesi bir zemin üstüne yerleşmiş toplumun, içinde yaşamış bütün bireylerin mutluluğunun tek güvencesi olduğunu düşünmektedir *