iltasyazilim
FD Üye
Allah'ın sıfatı olarak irade; O'nu diğer sıfatlarıyla beraber tavsif eder Allah nasıl her şeyin kusursuz ve mükemmeline sahipse ve her konuda mutlak kemâl O'na nisbet edilmek gerekiyorsa; irade hususunda da Allah mutlak irade sahibidir Yani Allah'ın iradesini kısıtlayan, onu tehdit eden herhangi bir başka irade sözkonusu olamaz
Öyleyse Allah'ın iradesi bütün yaratıklar üzerinde mutlak surette geçerlidir Rabbin şüphesiz irade ettiği şeyi kolaylıkla yapabilen ve yerine getirebilendir(Hûd, 11107) Bu konudaki diğer Kur'an ayetleri şöyledir: Allah bir şeyi dilediği zaman, onun buyruğu sadece o şeye ol demektir; o da hemen olur(Yâsin, 3682); Rabbin dilediğini yaratır ve seçer(elKasas, 2868);şüphe yok ki Allah dilediğine hükmeder(elMâide, 51) Allah'ın iradesi bütün yaratılmışlar, yani bütün varlıklar üzerinde geçerli ise, nasıl oluyor da insanın da bir iradeye sahip olduğu söylenebiliyor? Bu noktada İslâm tarihinin çok erken dönemlerinden itibaren meydana gelen tartışmalar, ikiüç asır devam etmiş ve nihayet hicrî asırdan itibaren belli bir kararlılık bulmuştur
Ehli Sünnet kelâmcılarına göre; Allah mutlak irade sahibidir Bu irade fark gözetmeksizin bütün varlıklar üzerinde egemendir Ama insanın da dünyada imtihan edilebilmesi için belirli bir kudrete sahip olması gereklidir ki, yaptıklarından sorumlu tutulabilsin Şu halde insan belirli bir fiili yapmaya niyetlendiği zaman ilâhî irâdenin kulun fiillerini halk etmesi esnasında İrâdei Külliyeye katılır, yani onu kesb eder İşte insan bu kesbi dolayısıyla sorumluluğu üzerine almaktadır Bu sorumluluğu yüklenip iradesini kullanmaya da ihtiyar denilir
İradei Külliyye ve İradei Cüz'iyye:
İslâm akaidindeki belli başlı konulardan biri de iradei külliye meselesidir Kavramın Kelâm ilmindeki ıstılahi anlamı; bütün yaratılmışların üzerinde tek ve mutlak bir iradenin, yani Allah'ın iradesinin bulunduğudur Bütün yaratıklar (ister canlı ister cansız olsun) bu ilahî iradeye boyun eğerler İslâm akaidinde tevhid, bütün inanç sisteminin merkezidir
Her şey tek bir ilahî kaynaktan vücut bulmuştur Bütün kainatın Allah karşısında pasif olduğu düşünülürse, her fiilin Allah tarafından halkedilmiş olması da tabiidir Fakat insanoğlunun yaratılma hikmeti, onun bu dünyada bir imtihana tabi tutulması olduğu için, kullara da bir çeşit irade verilmiştir İşte buna Kelâmda; İradei Cüz'iyyedenilmektedir
Burada İslâm tarihinde, çokça tartışılmış bir konuya geliyoruz İlk kelâm tartışmalarını başlatan Mu'tezile ekolü, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu savunmuş ve ilahî iradenin (iradei külliyye) insanı bu dünyadaki fiillerinde serbest bıraktığını söylemiştir (Mu'tezile'ye kaderiyye de denilmektedir) Buna karşılık bir diğer ekol olan Cebriyye, insanın hiçbir iradeye sahip bulunmadığını, onun bütün yapıp ettiklerinin iradei külliyyeye ait olduğunu iddia etmektedir
Her ikisinden de ayrıları Ehli Sünnet akaidi ise, orta yolu tutarak şunları ileri sürmüştür Her ne kadar Allah Teâlâ, bütün fiillerin yaratıcısı ise de, kullarını birtakım hükümler ve ödevlerle yükümlü tutmuş olduğundan bunları yerine getirmeleri için onlara bir irade de bağışlamıştır İnsan iyiyi de kötüyü de seçmekte serbesttir Dilerse Allah'ın istemediği bir iş yapar; dilerse onun arzuladığı bir işi yapar Şu kadar ki; ne zaman kendi iradesini bir fiili yapmaya yöneltirse o zaman Allahu Teâlâ o fiili yaratır Bu durumda, o fiili Allah'ın kudreti yaratmıştır
Fakat, insanın iradesi de o fiili isteme suretiyle fiile ortak olmuştur İşte buna, yani iradei cüz'iyyenin ilâhi fiile katılışına kesbdenilir Aksi takdirde, kişinin bu fiilde hiçbir katkısı olmaması (Cebriyenin görüşü), zulmü iktiza eder ki, bu Cenâbı Hakka noksanlık izafe etmek manasına gelir Mu'tezile'nin ileri sürdüğü ve fiillerini yalnız insanın yarattığı görüşü ise, İradei külliyye haricinde ona denk bir başka irade kabul etmek demektir ki, bu da şirk anlamına gelir
Şu halde Ehli sünnetin görüşü bu ikisinden de ayrılır İnsan irade sahibidir; ama aynı zamanda daha küllî bir irade tarafından kuşatılmıştır Bu sebeple yerine getirdiği filler, kendisinin seçmesi, Hak Teâlâ'nın halketmesi ve bu ikisinin neticesinde kulun bu halk edilen fiili kesb etmesi şeklinde vukû' bulur
Kur'anı Kerîm'den anlaşıldığına göre; Allah'ın irade sıfatı iki şekilde olur:
a Tekvinî İrade: Bir şeye taalluk edince hemen vuku bulur
Yukarıdaki ayetler bunun misalidir
b Teşriî irade: Bu, Allah'ın muhabbet ve rızası demektir Bu manada Allah'ın irade etmiş olduğu şeyin meydana gelmesi vacip değildir
Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez(elBakara, 2 185) ayeti bu türdendir
Allah Teâla, bu manadaki iradesini ilâhi bir lutfu olarak kullarının iradesine bağlamıştır Kul neyi dilerse Allah onu irâde edip kulun isteğine uygun olarak yaratır Kul da yaptığı şeyleri kendi hür iradesiyle yaptığı için sorumlu olur
Allah Teâlâ, kulun isteğine ve çalışmasına göre hayra da irade eder, şerri de Fakat hayrı rızası var iken; şerre rızası yoktur (Nureddin esSâbûnî, Maturidiyye Akaidi, terc Bekir Topaloğlu, s 105, 106)
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Öyleyse Allah'ın iradesi bütün yaratıklar üzerinde mutlak surette geçerlidir Rabbin şüphesiz irade ettiği şeyi kolaylıkla yapabilen ve yerine getirebilendir(Hûd, 11107) Bu konudaki diğer Kur'an ayetleri şöyledir: Allah bir şeyi dilediği zaman, onun buyruğu sadece o şeye ol demektir; o da hemen olur(Yâsin, 3682); Rabbin dilediğini yaratır ve seçer(elKasas, 2868);şüphe yok ki Allah dilediğine hükmeder(elMâide, 51) Allah'ın iradesi bütün yaratılmışlar, yani bütün varlıklar üzerinde geçerli ise, nasıl oluyor da insanın da bir iradeye sahip olduğu söylenebiliyor? Bu noktada İslâm tarihinin çok erken dönemlerinden itibaren meydana gelen tartışmalar, ikiüç asır devam etmiş ve nihayet hicrî asırdan itibaren belli bir kararlılık bulmuştur
Ehli Sünnet kelâmcılarına göre; Allah mutlak irade sahibidir Bu irade fark gözetmeksizin bütün varlıklar üzerinde egemendir Ama insanın da dünyada imtihan edilebilmesi için belirli bir kudrete sahip olması gereklidir ki, yaptıklarından sorumlu tutulabilsin Şu halde insan belirli bir fiili yapmaya niyetlendiği zaman ilâhî irâdenin kulun fiillerini halk etmesi esnasında İrâdei Külliyeye katılır, yani onu kesb eder İşte insan bu kesbi dolayısıyla sorumluluğu üzerine almaktadır Bu sorumluluğu yüklenip iradesini kullanmaya da ihtiyar denilir
İradei Külliyye ve İradei Cüz'iyye:
İslâm akaidindeki belli başlı konulardan biri de iradei külliye meselesidir Kavramın Kelâm ilmindeki ıstılahi anlamı; bütün yaratılmışların üzerinde tek ve mutlak bir iradenin, yani Allah'ın iradesinin bulunduğudur Bütün yaratıklar (ister canlı ister cansız olsun) bu ilahî iradeye boyun eğerler İslâm akaidinde tevhid, bütün inanç sisteminin merkezidir
Her şey tek bir ilahî kaynaktan vücut bulmuştur Bütün kainatın Allah karşısında pasif olduğu düşünülürse, her fiilin Allah tarafından halkedilmiş olması da tabiidir Fakat insanoğlunun yaratılma hikmeti, onun bu dünyada bir imtihana tabi tutulması olduğu için, kullara da bir çeşit irade verilmiştir İşte buna Kelâmda; İradei Cüz'iyyedenilmektedir
Burada İslâm tarihinde, çokça tartışılmış bir konuya geliyoruz İlk kelâm tartışmalarını başlatan Mu'tezile ekolü, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu savunmuş ve ilahî iradenin (iradei külliyye) insanı bu dünyadaki fiillerinde serbest bıraktığını söylemiştir (Mu'tezile'ye kaderiyye de denilmektedir) Buna karşılık bir diğer ekol olan Cebriyye, insanın hiçbir iradeye sahip bulunmadığını, onun bütün yapıp ettiklerinin iradei külliyyeye ait olduğunu iddia etmektedir
Her ikisinden de ayrıları Ehli Sünnet akaidi ise, orta yolu tutarak şunları ileri sürmüştür Her ne kadar Allah Teâlâ, bütün fiillerin yaratıcısı ise de, kullarını birtakım hükümler ve ödevlerle yükümlü tutmuş olduğundan bunları yerine getirmeleri için onlara bir irade de bağışlamıştır İnsan iyiyi de kötüyü de seçmekte serbesttir Dilerse Allah'ın istemediği bir iş yapar; dilerse onun arzuladığı bir işi yapar Şu kadar ki; ne zaman kendi iradesini bir fiili yapmaya yöneltirse o zaman Allahu Teâlâ o fiili yaratır Bu durumda, o fiili Allah'ın kudreti yaratmıştır
Fakat, insanın iradesi de o fiili isteme suretiyle fiile ortak olmuştur İşte buna, yani iradei cüz'iyyenin ilâhi fiile katılışına kesbdenilir Aksi takdirde, kişinin bu fiilde hiçbir katkısı olmaması (Cebriyenin görüşü), zulmü iktiza eder ki, bu Cenâbı Hakka noksanlık izafe etmek manasına gelir Mu'tezile'nin ileri sürdüğü ve fiillerini yalnız insanın yarattığı görüşü ise, İradei külliyye haricinde ona denk bir başka irade kabul etmek demektir ki, bu da şirk anlamına gelir
Şu halde Ehli sünnetin görüşü bu ikisinden de ayrılır İnsan irade sahibidir; ama aynı zamanda daha küllî bir irade tarafından kuşatılmıştır Bu sebeple yerine getirdiği filler, kendisinin seçmesi, Hak Teâlâ'nın halketmesi ve bu ikisinin neticesinde kulun bu halk edilen fiili kesb etmesi şeklinde vukû' bulur
Kur'anı Kerîm'den anlaşıldığına göre; Allah'ın irade sıfatı iki şekilde olur:
a Tekvinî İrade: Bir şeye taalluk edince hemen vuku bulur
Yukarıdaki ayetler bunun misalidir
b Teşriî irade: Bu, Allah'ın muhabbet ve rızası demektir Bu manada Allah'ın irade etmiş olduğu şeyin meydana gelmesi vacip değildir
Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez(elBakara, 2 185) ayeti bu türdendir
Allah Teâla, bu manadaki iradesini ilâhi bir lutfu olarak kullarının iradesine bağlamıştır Kul neyi dilerse Allah onu irâde edip kulun isteğine uygun olarak yaratır Kul da yaptığı şeyleri kendi hür iradesiyle yaptığı için sorumlu olur
Allah Teâlâ, kulun isteğine ve çalışmasına göre hayra da irade eder, şerri de Fakat hayrı rızası var iken; şerre rızası yoktur (Nureddin esSâbûnî, Maturidiyye Akaidi, terc Bekir Topaloğlu, s 105, 106)
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız