iltasyazilim
FD Üye
Misak, yani kalu beladaki “anlaşma ne demektir? Ruhlar âlemindeyken Allah’a verdiğimiz sözü, niçin hatırlamıyoruz Bu sözü hatırlamayışımız, bizi sorumluluktan kurtarır mı?
Tefsir alimlerinin büyük çoğunluğu, A’raf Sûresi, 172 Ayeti esas alarak, misakın ana rahminde başladığını, bu soru ve cevabın bedene ruh ilka edilme safhasında gerçekleştiğini ifade ederler
Allah’ın zamandan münezzeh olduğu dikkate alındığında bu mânâyı kavramak kolay olur Değişik zamanlarda yaratılan insanlar, birbirlerine göre önce ve sonra gelmiş olsalar bile, Allah’ın ezelî ilminde hepsi hazırdırlar ve bu soruya birlikte muhatap olmuşlardır
Misakta “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? sorusuyla insanların dikkatleri kendilerinde icra edilen İlâhî terbiyeye çekilmiş ve insan olarak terbiye gören bu bahtiyar kulların Allah’ın bu ihsanına karşı Ona iman ve ibadet etmeleri gerektiği ders verilmiştir Misak üzerinde tartışmalara girerek bu temel mesajı unutmak doğru olmaz
*** Misak; “güçlendirme, anlaşma, sözleşme, gibi mânâlara geliyor Ve “misaki ezelî, Cenâbı Hakk’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? sorusuna, ruhların “Evet, sen bizim Rabbimizsin diye cevap vermeleriyle tahakkuk etmiş oluyor
Tefsir âlimlerimiz ruhlara yapılan bu hitabın “kelamî olmadığında yani Kur’an ve diğer semavî kitaplarda olduğu gibi bir hitap olmadığında ittifak etmişlerdir Elmalılı Hamdi efendi, bunun, meleklere verilen emirler gibi olduğunu ve “kelamı lâfzi ile olmadığını vurgular ve şöyle buyurur: “Bunda (da) mânâyı marufiyle (bizim anladığımız mânâda) bir işhad (şahit tutmak) ve sual ü cevap (soru ve cevap), hakiki mânâsıyla bir mukavele düşünmek lazım değildir
Buna göre, ruhlara sorulan bu soru, harfsiz ve kelimesiz bir hitaptır; ilham şeklindedir
Cenâbı Hak, Şems Suresinde, güneşten başlayarak birtakım mahlûklarına kasem eder Bunlardan birisi de “nefistir Ve âyette, mealen, şöyle buyurulur:
“Nefse (kişiye) ve onu şekillendirene, sonra da ona kötülüğü ve takvayı ilham edene (ant olsun ki…)
Bu âyette, insan vicdanına iyi ile kötüyü birbirinden ayırma kabiliyetinin konulduğu beyan buyurulmuş, ona bu kabiliyetin verilmesi ise “ilham olarak ifade edilmiştir İşte “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? sorusu da böyle bir ilham olarak gerçekleşmiştir
Bu konuşma, bizim anladığımız mânâda, sesli, harfli, heceli bir konuşma değildir Zaten o anda, beden teşekkül etmiş olmadığından bu konuşmayı ruhun kelamı olarak anlamamız gerekir
Biz bu hitabın ve cevabın mahiyetini bilmekten aciziz ve bundan sorumlu da değiliz Ancak şu kadarını söylemek isteriz: Sadık rüyada, bir müminin kalbine ulvî bir mânâ akıtılır Ve rüyasında o mânâ istikametinde hareket etmeye karar verir Sabahleyin uyandığında, Rabbinin onunla ilham yoluyla konuştuğunu anlar ve kalbine ilham edilen mânânın gereğini yerine getirmeye başlar Rüyada Rabbinin onunla konuşması ve kendisinin de o ilhama göre hareket etmeye karar vermesi, uyanık âlemdeki konuşmalara ve kararlara hiç mi hiç benzemez
Misak konusunda iki ayrı soruya muhatap oluyoruz Birincisi “Misakı niçin hatırlamıyoruz? diğeri ise “Bu hatırlamayış bizi sorumluluktan kurtarır mı?
Önce, birinci soru üzerinde duralım: İnsanoğlu ana rahminde dört aylıkken, bedenine ruh ilka ediliyor O ruh, beş ay kadar misafir kalacağı bu beden hakkında hiç bir bilgiye sahip değil Ondan öte, kendisinin ruh olduğundan, görme, işitme gibi nice hislerle, akıl, hafıza, hayal gibi manevî sermayelerle donatıldığından da habersiz Dünyaya geldiğinde de dünyayı tanımıyor Çocukluk devrini geçiyor, büyüyor, genç oluyor Aklını çalıştıran, kendini ve içinde yaşadığı âlemi değerlendiren, iç âleminde birtakım sorular üreten ve bunlara cevap arayan müstesna bir varlık haline geliyor Bu haliyle bile, bebekliğini ve hele ana rahimde geçirdiği safhaları hatırlayamıyor Sonra kalkıyor, “ben misakı ezelîyi niçin hatırlamıyorum? diye soruyor
Soruya iki yönden yaklaşmak gerekir Birincisi: Rabbimiz, bu dünyada, bizi çok şeylerle sınırlamış ve bunların tamamından fayda görüyoruz Meselâ, görmemizi sınırlamış, bu yüzden her şeyi göremiyoruz Eşyaya baktığımızda atomların o baş döndüren hareketlerini görebilseydik dengemizi kaybederdik, belki de dünyada yaşamamız mümkün olmazdı Bastığımız topraktaki bütün bakterileri görebilseydik rahatça yürüyemezdik
Bu sınırlamaları yapan Rabbimiz, hafızamıza da sınırlar koymuş Bebekliğimizi, o safhada başımıza gelenleri ve daha öncesini, yani rahimde geçen devreleri hiç hatırlamıyoruz İşte, rahim safhasında muhatap olduğumuz, ama sonradan hatırlayamadığımız hâdiselerden biri de misak meselesi Misakı hatırlayabilseydik, bu dünyada herkes Allah’a iman ederdi ve imtihan olmamızın da bir mânâsı kalmazdı
Diğer yönü ise şöyle: Peygamber mucizelerinde çokça okuruz: Bir ağaç, mucize olarak konuşur ve Allah Resûlünün (asm) peygamberliğini tasdik eder Daha sona yine eski hâline döner, hiç bir şeyden habersiz, sürdürür hayatını
Cenâbı Hak, elma ağacına bir an için şuur verse ve ona “Seni elma verecek şekilde terbiye eden ben değil miyim? deseydi, yahut bal arısına, “Seni bal verecek şekilde terbiye eden ben değil miyim? diye sorsaydı, bütün bu ve benzeri soruların cevabı, “Evet bizi terbiye eden sensin şeklinde olacaktı
Aynı soru insan ruhuna da sorulabilir:“Seni, insan ruhu olarak terbiye eden, maddî ve manevî sermayelerle donatarak nice ilimlere ve marifetlere kabiliyetli kılan ve ben değil miyim?
İnsan ruhu da bu sorunun cevabını, “Evet, beni böylece terbiye eden sensin diye verecektir
Nitekim, ruhlara bu soru sorulmuş, onlar da bu ilâhî hitaba, “Evet, sen bizim Rabbimizsin diye cevap vermişlerdir
“Misakı hatırlamayışımız bizi sorumluluktan kurtarır mı? Sorusuna gelince, bu soruya İsmail Hakkı Bursevî hazretleri şöyle cevap veriyor:
“Allah, peygamberleri gönderdiğinde onlara bu ahdi haber verdi İnsanlar hatırlamasalar bile peygamberlerin sözü, onların aleyhinde delil olmuştur Çünkü, bilirsin ki, bir insan namazından bir rekât terk etse ve bunu unutsa, ardından güvenilir kimseler bunu kendisine hatırlatsalar, onların sözü aleyhinde delil olur
Bir mümin, namazın her rekatında, “âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmekle bir bakıma, misakını yeniler Çevresini kuşatan ve onun yardımına koşan bütün varlıkların, İlâhî bir terbiyeden geçtiklerini düşünerek Rabbine şükreder Sonra bu kâinatın bir küçük misâli olan kendi varlığına nazar eder Ondaki bütün terbiye fiillerinin de yine onun menfaatine en uygun şekilde icra edildiğini görür
İşte insanın, kendisini içten ve dıştan kuşatan bu terbiye fiillerini düşünmesi, onu ibadete sevk eder Surenin devamında, “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz diyerek misakını yenilemiş olur “Rabbimiz sensin, ibadetimiz de ancak sanadır ve senden başkasından da yardım dilemeyiz der
Alaâddin Başar (Prof Dr)
Tefsir alimlerinin büyük çoğunluğu, A’raf Sûresi, 172 Ayeti esas alarak, misakın ana rahminde başladığını, bu soru ve cevabın bedene ruh ilka edilme safhasında gerçekleştiğini ifade ederler
Allah’ın zamandan münezzeh olduğu dikkate alındığında bu mânâyı kavramak kolay olur Değişik zamanlarda yaratılan insanlar, birbirlerine göre önce ve sonra gelmiş olsalar bile, Allah’ın ezelî ilminde hepsi hazırdırlar ve bu soruya birlikte muhatap olmuşlardır
Misakta “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? sorusuyla insanların dikkatleri kendilerinde icra edilen İlâhî terbiyeye çekilmiş ve insan olarak terbiye gören bu bahtiyar kulların Allah’ın bu ihsanına karşı Ona iman ve ibadet etmeleri gerektiği ders verilmiştir Misak üzerinde tartışmalara girerek bu temel mesajı unutmak doğru olmaz
*** Misak; “güçlendirme, anlaşma, sözleşme, gibi mânâlara geliyor Ve “misaki ezelî, Cenâbı Hakk’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? sorusuna, ruhların “Evet, sen bizim Rabbimizsin diye cevap vermeleriyle tahakkuk etmiş oluyor
Tefsir âlimlerimiz ruhlara yapılan bu hitabın “kelamî olmadığında yani Kur’an ve diğer semavî kitaplarda olduğu gibi bir hitap olmadığında ittifak etmişlerdir Elmalılı Hamdi efendi, bunun, meleklere verilen emirler gibi olduğunu ve “kelamı lâfzi ile olmadığını vurgular ve şöyle buyurur: “Bunda (da) mânâyı marufiyle (bizim anladığımız mânâda) bir işhad (şahit tutmak) ve sual ü cevap (soru ve cevap), hakiki mânâsıyla bir mukavele düşünmek lazım değildir
Buna göre, ruhlara sorulan bu soru, harfsiz ve kelimesiz bir hitaptır; ilham şeklindedir
Cenâbı Hak, Şems Suresinde, güneşten başlayarak birtakım mahlûklarına kasem eder Bunlardan birisi de “nefistir Ve âyette, mealen, şöyle buyurulur:
“Nefse (kişiye) ve onu şekillendirene, sonra da ona kötülüğü ve takvayı ilham edene (ant olsun ki…)
Bu âyette, insan vicdanına iyi ile kötüyü birbirinden ayırma kabiliyetinin konulduğu beyan buyurulmuş, ona bu kabiliyetin verilmesi ise “ilham olarak ifade edilmiştir İşte “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? sorusu da böyle bir ilham olarak gerçekleşmiştir
Bu konuşma, bizim anladığımız mânâda, sesli, harfli, heceli bir konuşma değildir Zaten o anda, beden teşekkül etmiş olmadığından bu konuşmayı ruhun kelamı olarak anlamamız gerekir
Biz bu hitabın ve cevabın mahiyetini bilmekten aciziz ve bundan sorumlu da değiliz Ancak şu kadarını söylemek isteriz: Sadık rüyada, bir müminin kalbine ulvî bir mânâ akıtılır Ve rüyasında o mânâ istikametinde hareket etmeye karar verir Sabahleyin uyandığında, Rabbinin onunla ilham yoluyla konuştuğunu anlar ve kalbine ilham edilen mânânın gereğini yerine getirmeye başlar Rüyada Rabbinin onunla konuşması ve kendisinin de o ilhama göre hareket etmeye karar vermesi, uyanık âlemdeki konuşmalara ve kararlara hiç mi hiç benzemez
Misak konusunda iki ayrı soruya muhatap oluyoruz Birincisi “Misakı niçin hatırlamıyoruz? diğeri ise “Bu hatırlamayış bizi sorumluluktan kurtarır mı?
Önce, birinci soru üzerinde duralım: İnsanoğlu ana rahminde dört aylıkken, bedenine ruh ilka ediliyor O ruh, beş ay kadar misafir kalacağı bu beden hakkında hiç bir bilgiye sahip değil Ondan öte, kendisinin ruh olduğundan, görme, işitme gibi nice hislerle, akıl, hafıza, hayal gibi manevî sermayelerle donatıldığından da habersiz Dünyaya geldiğinde de dünyayı tanımıyor Çocukluk devrini geçiyor, büyüyor, genç oluyor Aklını çalıştıran, kendini ve içinde yaşadığı âlemi değerlendiren, iç âleminde birtakım sorular üreten ve bunlara cevap arayan müstesna bir varlık haline geliyor Bu haliyle bile, bebekliğini ve hele ana rahimde geçirdiği safhaları hatırlayamıyor Sonra kalkıyor, “ben misakı ezelîyi niçin hatırlamıyorum? diye soruyor
Soruya iki yönden yaklaşmak gerekir Birincisi: Rabbimiz, bu dünyada, bizi çok şeylerle sınırlamış ve bunların tamamından fayda görüyoruz Meselâ, görmemizi sınırlamış, bu yüzden her şeyi göremiyoruz Eşyaya baktığımızda atomların o baş döndüren hareketlerini görebilseydik dengemizi kaybederdik, belki de dünyada yaşamamız mümkün olmazdı Bastığımız topraktaki bütün bakterileri görebilseydik rahatça yürüyemezdik
Bu sınırlamaları yapan Rabbimiz, hafızamıza da sınırlar koymuş Bebekliğimizi, o safhada başımıza gelenleri ve daha öncesini, yani rahimde geçen devreleri hiç hatırlamıyoruz İşte, rahim safhasında muhatap olduğumuz, ama sonradan hatırlayamadığımız hâdiselerden biri de misak meselesi Misakı hatırlayabilseydik, bu dünyada herkes Allah’a iman ederdi ve imtihan olmamızın da bir mânâsı kalmazdı
Diğer yönü ise şöyle: Peygamber mucizelerinde çokça okuruz: Bir ağaç, mucize olarak konuşur ve Allah Resûlünün (asm) peygamberliğini tasdik eder Daha sona yine eski hâline döner, hiç bir şeyden habersiz, sürdürür hayatını
Cenâbı Hak, elma ağacına bir an için şuur verse ve ona “Seni elma verecek şekilde terbiye eden ben değil miyim? deseydi, yahut bal arısına, “Seni bal verecek şekilde terbiye eden ben değil miyim? diye sorsaydı, bütün bu ve benzeri soruların cevabı, “Evet bizi terbiye eden sensin şeklinde olacaktı
Aynı soru insan ruhuna da sorulabilir:“Seni, insan ruhu olarak terbiye eden, maddî ve manevî sermayelerle donatarak nice ilimlere ve marifetlere kabiliyetli kılan ve ben değil miyim?
İnsan ruhu da bu sorunun cevabını, “Evet, beni böylece terbiye eden sensin diye verecektir
Nitekim, ruhlara bu soru sorulmuş, onlar da bu ilâhî hitaba, “Evet, sen bizim Rabbimizsin diye cevap vermişlerdir
“Misakı hatırlamayışımız bizi sorumluluktan kurtarır mı? Sorusuna gelince, bu soruya İsmail Hakkı Bursevî hazretleri şöyle cevap veriyor:
“Allah, peygamberleri gönderdiğinde onlara bu ahdi haber verdi İnsanlar hatırlamasalar bile peygamberlerin sözü, onların aleyhinde delil olmuştur Çünkü, bilirsin ki, bir insan namazından bir rekât terk etse ve bunu unutsa, ardından güvenilir kimseler bunu kendisine hatırlatsalar, onların sözü aleyhinde delil olur
Bir mümin, namazın her rekatında, “âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmekle bir bakıma, misakını yeniler Çevresini kuşatan ve onun yardımına koşan bütün varlıkların, İlâhî bir terbiyeden geçtiklerini düşünerek Rabbine şükreder Sonra bu kâinatın bir küçük misâli olan kendi varlığına nazar eder Ondaki bütün terbiye fiillerinin de yine onun menfaatine en uygun şekilde icra edildiğini görür
İşte insanın, kendisini içten ve dıştan kuşatan bu terbiye fiillerini düşünmesi, onu ibadete sevk eder Surenin devamında, “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz diyerek misakını yenilemiş olur “Rabbimiz sensin, ibadetimiz de ancak sanadır ve senden başkasından da yardım dilemeyiz der
Alaâddin Başar (Prof Dr)