Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Karşılıksız Aşk Sendromu

Karşılıksız Aşk Sendromu
0
68

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,764
Etkileşim
85
Puan
48
F-D Coin
0
Karşılıksız Aşk Sendromu Yaklaşık Olarak çağdaş psikiyatri tarihinin başlangıcından beri aşk patolojileriyle ilgilenilmesine karşın, anında tüm insanların gündelik yaşamlarında çok kayda değer olan aşk, açlık, istekgibi kavramlar ve onların psikopatolojik görünümleri, günümüzün betimleyic psikiyatrisinde yer bulabilmeleri çok zordur Bugün betimleyici psikiyatride, insanların aşk ilişkilerinde ortaya çıkan psikopatolojik görünümlere, çok basit olarak sanrısal bozuklukların erotomanik daha aşağıtipinde ve ilişki sorunları aralarında yer verilmektedir Bu yazıda, Hegelci felsefenin insan arzusu anlayışından ve ilişki merkezli psikodinamik yaklaşımlardan yararlanarak, betimleyici psikiyatri içinde yeterince ele alınamayan, başkasına karşın arzunun karşılıksız kalması halinde ortaya meydana çıkan durumları, normalden en patolojik olana dürüst bir spektrum içinde ele alma fırsatı veren karşılıksız aşk sendromukavramını ileri süreceğiz Karşılıksız aşk sendromubir spektrum bozukluğudur Arzusu umduğu düzeyde karşılık bulmayan, reddedilen veya reddedildiğini düşünen kişinin spektrumun neresinde yer alacağı, dinç bir kendilik organizasyonu gösterip göstermemesine, nesne ilişkileri bakımından sergilediği performansa ve kullandığı savunma düzeneklerine bağlıdır Bu makale, yazarın konuyla ilgili literatürü araştırması ve kendi klinik deneyiminin sonucunda ortaya çıkmıştır Anahtar kavramlar: Aşk patolojileri, erotomani, karşılıksız aşk Bugün betimleyici psikiyatride, insanların birbirleriyle duygusal ilişkilerinde ortaya çıkan birincil psikopatolojik görünümlere yalnızca ilişki bozukluğuve sanrısal bozuklukların erotomanik tipiiçerisinde yer verilmektedir İlişki bozukluğubaşlığı aşağıda romantik ilişkilerin ne süre klinik alaka odağı haline geleceğiyle ilgili hiçbir kıstas belirlenmezken, erotomanik müşteri sanrısal bozuklukise yalnızca genelde daha yüksek bir konumu olan diğer bir kişinin kendine aşık olduğuna ilişkin sanrılarıkapsamaktadır kimsesiz bir fenomen olarak ele alındığında bile epeyce ihtilaflı olan, etiyolojisinden (Raskin ve Sullivan 1974; Hallender ve Callahan 1975; Seeman 1978) klinik görünümüne (Pearl 1972; Rudden ve ark 1980; Taylor ve ark 1983; Ellis ve Mellshop 1985) tanı ölçütlerinden ve seyrinden (Raskin ve Sullivan 1974; Hallender ve Callahan 1975; Seeman 1978; Ellis ve Mellshop 1985; Evans ve ark 1982; Jordan ve Howe 1980) tedavisine (Hallender ve Callahan 1975; Jordan ve Howe 1980; Rudden ve ark 1980; Taylor ve ark 1983; Ellis ve Mellshop 1985; Stien 1986) birçok öbür manzara ileri sürülen ilk erotomanikonusunda son zamanlarda çoğu yeni toparlayıcı projeler ileri sürülmektedir (Meloy 1989; Rudden ve ark 1990; Segal 1993; Mullen ve Pathe 1994) Yaşanan olayların da zorlamasıyla konuya adli psikiyatri açısından hukuksal çözümler bulmaya çalışılmaktadır (Perez 1993; Meloy ve Gothard 1995) Ama birincil erotomanikonusunda demin tatmin edici bir çerçeveye bile sahip olmadığımız kabul edilmektedir İlişki bozukluğunun romantik biçimlerinin neler oldukları konusunda ise, genellikle psikodinamik yaklaşımla yapılan uygulamalardan edinilen gözlemler ve kavramlaştırma girişimleri (Kernberg 1995) dışarıya, yeterince akıl sahibi değiliz Ama aşkdiye (turkeyarenacom) anlatılan yaşantının böylesine kolayca ele alınamayacağını, onun en alışılmış seyrinde bile kimi süre psikolojik destek ve yardım olmaksızın sürdürülemeyecek değin zorluklarla dolu olduğunu tüm klinisyenler bilmektedir Kaldı ancak aşk patolojileri, böyle birincil görünümlerinin yanısıra, ruhsal rahatsızlıkların seyri esnasında ikincil olarak da çoğu kez ortaya çıkabilirler Aşk yaşantılarının ve kimi vakit psikiyatrik desteği gerekli kılan psikopatolojik görünümlerin, uygulamada karşılaşılma sıklıkları gözönünde bulundurulduğunda, detaylı bir şekilde tanımlanmalarına, aşk yaşantılarının patolojik görünümlerinin nasıl ayırdedileceklerinin ve hangi durumda ne cins bir yardım (tedavi) yaklaşımının zorunlu olduğunun belirlenmesine ihtiyaç vardır bu nedenle biz, aşkın sıradanve patolojik görünümlerini geniş bir spektrum içinde kavramanın olanaklı olduğu düşüncesiyle, başka çoğu klinisyenin de çaba gösterdiği bu konularda bir ilk adım olarak, yeni bir modelin ilk taslağını arzetmek istiyoruz Modelimiz, birincil (primer) aşk patolojileri için, psikodinamik girişim içinde geliştirilmiş ama ampirik gereksinimleri karşılayabilecek şekilde genişletilme olanakları yer alan, savunma düzeneklerinin matürden immatüre doğru kullanımlarını esas alarak şekillendirilmiş bir spektrum bakışına dayanmaktadır Aşk patolojilerinin yer aldığı bu spektrum bozukluklarının tamamına ise, karşılıksız aşk sendromuadını vereceğiz Çünkü karşılıksıznitelemesi, ilk aşk patolojilerinin tümünde karşılıklı olarak bulunmakta, gerçek bir ilişki olsun veya olmasın, aşk patolojisi yaşamış kişinin bu yaşantıyı tatmin edicibulmayarak patolojik savunmalara yöneldiğine dikkat çekici etmektedir Bu yolla birincil aşk patolojilerini ve son dönemde yoğun tartışmalara konu olan homoseksüel erotomaniyi ve öteki homoseksüel aşk patolojilerini de (Dunlop 1988; Boast 1994) karşılıksız aşk sendromu spektrumuiçinde sezgi olanağı ortaya çıkmaktadır Ama önce insanın hissi yaşantısının bir biçimi olarak aşka bakışımızı anahatlarıyla ortaya koymalıyız İnsan arzusunun ayırt edici niteliği ve dinç aşk yaşantısı Aşkı ve aşk patolojilerini inceleyebilmek için ilk yapılması gereken, insan arzusunun niteliğini nasıl kavradığımızı ortaya koyabilmektir Mesela bugün çoğumuzun bakışına göre, insan arzusunun, öteki canlıların arzulamalarından hiç de keskin bir farkı bulunmamaktadır; gereklilik, açlıkve arzukavramlarının hepsi, az daha aynı anlayış sahiptir ve insan bedenindeki organik bir işlevin zorlamasıyla ilgilidirler Biz ise, insan arzusunun niteliği sorununun çözümünde Hegel'in efendiesir diyalektiğindeki bakışının epeyce yarayışlı olduğunu düşünüyoruz Hegel'e göre, İnsan ricası veya daha iyi bir deyişle, bir bireyi özgürlük ve bireyselliğinin, özgürlüğünün, tarihinin ve neticede da tarihselliğinin bilincinde kılan anthropogene (insan kılan) özlem, hayvanın duyduğu istekten (doğal, sadece yaşayan ve hayatı hakkında yalnızca bir duyguya sahip olan varlığın isteğinden) gerçek 'pozitif', bilgi olan bir nesneye yok de, başka bir isteğe yönelmesiyle ayrılır Bu Nedenle örneğin erkek ve kadın ilişkisinde açlık, eğer biri diğerinin bedenini yok de, isteğini isterse; eğer o özlem olarak ricası 'elde etmek', 'kendinin kılmak' isterse, yani istenmek ya da 'sevilmek' yahut insan olması bakımından değerli olarak, insan bireyi gerçekliğinde 'kabul edilmek' isterse, bu insani bir istektirDiğer bir deyişle, insani, antropogene (insan kılan) özbilinci ve insani gerçekliği doğuran isteklerin tümü, neticede 'kabul edilme' isteğinin bir sonucudur İnsan bir diğer insana kendini empoze etmeyi, ona kendini kabul ettirmeyi istediği ölçüde insandır Başlangıçta, henüz diğeri göre kabul edilmediği sürece, onun eyleminin hedefi bu diğeridir ve onun insan olarak değeri ve gerçekliği bu diğeri göre kabul edilmesine bağlıdır; hayatın anlamı bu diğerinde yoğunlaşır(Kojeve 1988) Hegel'in köleefendi diyalektiğindeki bu bakışı, psikiyatri dünyasında birincil yankısını, Fransız psikanalist Lacan'ın çalışmasında bulmaktadır Lacan, Hegel'in tezinden insan isteğinin diğer canlıların isteklerinden ayrı olarak, fiziksel gereksinimlerin karşılanmasının yanısıra, bir de sevgi ve tanınma isteğini de kapsadığı ve sorunun ama öznelerarası (intersubjective) bir bağlamda ele alınabileceği sonucunu çıkartır Lacan, bu nedenle özlem (demand) ile istek (desire) arasında bir fark yapar: Arzu, bedenin gereksimlerinden kaynaklanır ve defalarca kendine özgü bir biyoloji ile ilgili öge taşır ama özlem katiyen özlem ile benzer şey değildir; özlem, daima isteğin hem ötesindedir hem de ondan önce vardır Arzu, isteğin ötesinde varolur çağrıda bulunmak, arzunun isteği aştığı yani sonsuz olduğu anlamına kazanç; çünkü arzuyu doyurmak olanaksızdır Açlık, daima söylenemez olanı imlediğinden hiçbir süre doyurulamaz En özgeci olanları da dahil edinmek üzere bütün insan eylemleri, başka birinı tanımak aracılığıyla ortaya çıkar bu nedenle her kendini tanınma arzusu, gerçekten, bir biçimde başkasını tanınma arzusudur Açlık, istek için arzulamak, yani başkasının arzusunu arzulamaktır Lacan için insan, gereklilik, istek ve açlık arasındadır; bunların nerde başlayıp nerde bittikleri bir türlü bilinemez Örneğin acıklı çocuğa, annesi bir tutam çukulata verdiğinde, çocuk, hiçbir süre annenin bu eyleminin kendi gereksinimlerinin giderilmesi için mi yoksa bir sevgi gösterisi olarak mı gerçekleştirildiğini bilemeyecektir Zaten bir bakıma arzunun gelişmesinin temeli de isteğin yarattığı bu hayal kırıklığıdır (Lacan, 1981; Madun 1995) Arzuya Hegelci bakış, daha sonra nesne ilişkileri ve kendilik psikolojisi kuramlarında, bariz biçimde ortaya çıkmıştır İnsan ilişkisine, insan varoluşuna yapılan kolay eklemeler değil, bana kalırsa varoluşun kendisi olarak bakan bu kuramlar doğru, insan psikiyatrideki bilimsel yalnızlığından kurtulma şansına kavuşmuştur (Cashdan 1988) Yeniden bu kuramlar doğruca, aşk gibi arzulamanın katışıksız biçimde kendini gösterdiği insan ilişkisi formlarını tamamen ele alıp analiz fırsatı doğmuş oldu Bu kuramlara göre baktığımızda, en özet şekliyle, aşkın insanın ilişki içindeki varoluşunun yüksek bir olasılığı olduğunu görebilir; sağlıklı aşk yaşantısını ise, aşkın evrensel fenomenolojisinin olgun bir kendilik (self)'teki icrası olarak tanımlayabiliriz Olgun kendilik, aşk yaşantısını olgun savunma düzenekleri içinde yaşar; aşkı ve sevgiliyi kendisine sunulan varolma fırsatından dolayı yüceltmeyi (sublimation); kendisini yeterince onlara adamayı (alturism) bilir Aşkı ve sevgiliyi üstün miktar lakin mutlaklaştırmaz; iyilik vaadine uygun biçimde eğlenmeye, kendisini ve sevgilisini eylemeye (humor) çalışır Yaşamın gerçeklerine gözlerini kapamaz; kendi sınırlarının farkındadır; isteklerinin radikal bir savunucusudur lakin durulması gereken yerde durur, diretmez (supression) İlişkinin gerçekliği içinde sağlıklı iletişimin yollarını arar; ötekinin haklarını ihlal etmemek için gerekli özeni gösterir Cinselliği dışlamaz, eros ve agape'yi birbirinin karşısına dikmez Aşkına bir karşılığı talep eder fakat zorlamaz, sevileni özgür bırakır, manüpülasyondan medet ummaz Bunlar dışarıya kalan aşk yaşantıları ise, bizim karşılıksız aşk sendromuadını vereceğimiz spektrumun içine düşer id  
 
858,465Konular
981,137Mesajlar
29,532Kullanıcılar
Üst Alt