iltasyazilim
FD Üye
Kıblenin (İstikbali Kıblenin), Kâbe’ye Yönelmenin Anlamı, Sırları, Faziletleri
Kâbe’ye yönelmek (istikbali kıble), namazın farzlarındandır Allah’ın (cc) Kuranı Kerim’de açıkça emrettiklerine farz denir Farzları yerine getirmek ibadettir İbadet insana sevap ve Allah’ın (cc) rızasını kazandırır
Hac, bizzat Kâbe’yi ziyaret etmeyi gerektirir
Kâbe, hem namaz hem de hac ibadetlerini doğrudan ilgilendirmektedir
Kâbe, Allah için yapılan ilk mescittir Hadislerde Hz Âdem Aleyhisselam tarafından yapıldığı ifade edilmektedir Kuranı Kerim’de temellerinin Hz İbrahim Aleyhisselam ve İsmail Aleyhisselam tarafından yükseltildiği belirtilmektedir Buna göre, şu anlaşılmaktadır ki, Hz Âdem Aleyhisselam tarafından yapılan ve sonradan yıkılan Kâbe’nin temelleri Hz İbrahim Aleyhisselam ve Hz İsmail Aleyhisselam tarafından bulunarak Kâbe yeniden inşa edilmiştir
Peygamberimiz (sas) Mekke’de iken Kudüs’te bulunan Mescidi Aksa’ya yönelerek namaz kılıyordu Ama buraya yönelirken Kâbe’yi de ortaya alıyordu Yani o zamanlar hem Kâbe’yi hem de Mescidi Aksa’yı kıble edinmiş oluyordu Medine’ye hicret gerçekleşince Kâbe’yi araya almak imkânı kalmadı O zaman direkt Kudüs’teki Mescidi Aksa’ya yönelerek namaz kılındı Bu durum peygamberimize (sas) pek sevimli gelmiyordu O kıblenin Kâbe olmasını arzuluyordu Bunun için de dua ediyordu Ümitliydi Bu şekilde Medine’de on sekiz ay kadar namaz kılındıktan sonra kıblenin Kâbe’ye çevrilmesine dair ayetler nazil oldu: ‘ Yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz Artık için rahat olsun Seni hoşnut olacağın bir kıbleye yönelteceğiz Haydi, yüzünü Mescidi Haram’a (Kâbe’ye) çevir Siz de ey müminler, nerede olursanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz… (Bakara suresi, 144)’
Allah (cc) her yerdedir Ona hususi bir yer ve yön tahsis edilemez ‘… De ki doğu da batı da Allah’ındır O kimi dilerse doğru yola çıkarır (Bakara suresi, 142)’ Çünkü Allah yaratılmamıştır Yaratandır Yer ve yön kavramları yaratılmışlar içindir Allah (cc) bunlardan aşkındır, yücedir Allah (cc) ne varlık âleminin içindedir ne de dışındadır Allah (cc) yarattıklarına dair her şeyi bilir, görür, gözetler Kuranı Kerim’de arşa istiva ettiğini (kapladığını) söylemesi oraya Zat’ı adına şeref verdiğini belirtmek içindir O’nun hiçbir yere yöne ihtiyacı yoktur
İnsan çok aciz yaratılmıştır Bir yere sığınmaya mecburdur Onun için kendisine ev yapar Aynı zamanda manevi bir güvene muhtaçtır Bir yönden manevi bir güven duygusu hissetmek ister Daima o yere yönelme ihtiyacı duyar İşte yüce Allah (cc) bunun için insanın manevi olarak sığınacağı, faydalanacağı bir yer ve yön yaratmıştır Bu manevi yön ve yer Kâbe’dir Onun için ayeti kerime bu ihtiyacı karşılamak için sadece namaz sırasında değil ‘nerede olursanız’ olun diyor: ‘Haydi yüzünü Mescidi Haram’a (Kâbe’ye) çevir Siz de ey müminler nerede olursanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz…’
Kâbe hayat kaynağıdır (bk Maide suresi, 97) Ayrıca insana güven duygusu verir Oraya giren bela ve musibetlerden emin olur (bk Ali İmran suresi, 97) Bunlar oraya ‘yönelen’ kişilerden mahrum edilmemiştir Çünkü yüce Allah (cc) için mekân kavramının, uzaklığın önemi yoktur Kâbe kendisine yönelene bir güven duygusu hissettirir Çeşitli korku ve kaygılarla namaz kılmak için Kâbe’ye yönelenlerin ruhlarında hissettikleri güven duygusu budur Bunu herkes deneyebilir Anlayabilir, yaşayabilir Onun için Allah (cc) ilgili ayeti kerimelerde Kâbe’nin güven yurdu olduğunu söyleyerek onun bu özelliğine dikkat çekmiştir (bk Bakara suresi, 125) Hadisi şeriflerde belirtildiği üzere kalpler Allah’ın elindedir İstediği duyguyu onda oluşturabilir Bunda Allah (cc) için bir sıkıntı yoktur
Kâbe ilahi tecellinin de merkezidir Allah (cc) manevi nimetleri buradan inananların gönüllerine ulaştırmaktadır Müminler yüzlerini Kâbe’ye çevirmekle sosyal açıdan birlik ve beraberlik duygularını yaşamaktadırlar Kâbe tüm inananları bir noktada birleştirmektedir Ama Kâbe’nin işlevini sadece sosyal bir yararla tanımlamak ve sınırlandırmak eksik olur Kâbe’nin aşkın bir anlamı vardır Hadislerde ifade edildiği üzere Kâbe’nin duvarında yer alan ve hacıların tavaf sırasında selamladıkları Hacerü’lEsved (Siyah Taş) cennetten getirilmiştir Yani Kâbe’nin yapısında dünyayı aşan bir öğe yer almaktadır Bu durum onun dünyevi faydasının ötesinde yani sosyal birlikteliği temin etmenin dışında başka bir boyuta daha sahip olduğuna işaret etmektedir: ilahi, metafizik
Allah (cc), Kuranı Kerim’de bu ilahi tecelliyi şu ayeti kerimede ‘mübarek (mübaraken)’, ‘hidayet (hüdan)’ kelimeleri ile işaret etmiştir: ‘Doğrusu insanlar için kurulan ilk mabet, kesinlikle Mekke’deki o çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet olan Kâbe’dir’
Tasavvuf literatüründe Kâbe’den gönüllere ulaşan bu ilahi tecelliye feyz denir Feyz, nur gibi ruhun temel gıdasıdır Kâbe’den gelebileceği gibi rabıta sırasında mürşitten de gelebilir Tasavvufta mürşidin kalbi de tıpkı Kâbe gibi ilahi tecellinin yeri olarak kabul edilir Feyz, erbabınca bilinir ki, göğse dışarıdan gelen hoş bir baskıdır Bilindiği üzere letaifler, yani manevi organlar yüzde ve göğüs üzerinde çeşitli noktalarda bulunurlar İşte gerek mürşitten gerekse Kâbe’den gelen bu feyz, letaifleri besler, güçlendirir Bu sayede insanın manevi yükselmesi mümkün olur Ruhun nurdan sonra gelen ikinci besini feyzdir Ruh için nur ekmek ise feyz su gibidir
Bir Müslüman Kâbe’yi sadece taşlardan, siyah örtüden, yani maddi şeylerden ibaret bir yapı olarak görüyorsa büyük bir yanılgı içerisindedir O zaman böyle bir Kâbe’ye doğru secde etmek Allah’a (cc) şirk koşmaktır Hâlbuki bu din, öncelikle putperestlere savaş açmıştır Kendi içerisinde böyle bir çelişkiyi ve mantıksızlığı barındıramaz Kâbe ilahi tecellinin yeridir Kıble de bunun yönüdür Bu inanış insanı ancak Allah’a (cc) ulaştırır Böylece mümin Kâbe istikametine yönelip secde edince Allah’a (cc) secde etmiş olur Şirkten kurtulur Ayrıca bu inanışı sayesinde her zaman Kâbe tarafına yönelerek ilahi tecelliye müşteri olur Kalbini, letaiflerini feyizle doldurur Manevi ilerlemesini ve zenginliğini gerçekleştirerek insanlara yararlı olabilecek bir kıvama gelir
Kıbleye karşı oturmak hem hadislerde hem ayeti kerimelerde teşvik edilmiştir Peygamberimiz (sas) bu konuda şöyle buyurmaktadır: ‘Her şeyin en güzel ve en uygun bir şekli vardır Oturma şeklinin en güzeli de kıbleye karşı oturmaktır’ Ayeti kerimede ise yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: ‘Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescidi Haram’a doğru çevir ve her nerede olursanız olun yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın… (Bakara suresi, 150)’
Kuşkusuz insan namaz kılarken, kurban keserken, Kuranı Kerim okurken, zikir çekerken, rabıta yaparken… kıbleye karşı oturarak oradan da ilahi feyzi almaktadır Ama bu tür bir ibadet olmadan da insan sadece yüzünü kıbleye dönüp oturarak da ilahi feyze nail olabilir Ayrıca ayeti kerime ile farz olması nedeniyle insana büyük sevaplar ve Allah’ın rızasını da kazandırır
Bir Müslüman öldüğünde mezara gömülürken sağ tarafına yanı üzerine yatırılır ve böylece yüzü, göğsü kıble istikametine konmuş olur Yine Müslümanlar yataklarında da bu şekilde yatmaya gayret ederler Çünkü ilahi feyiz letaiflerin bulunduğu yüz ve göğüs noktalarından algılanır Bu ölünce de yatınca da devam edebilir Buna her zaman müşteri olmak gerekir Kabir hayatını keşfeden pek çok veliye göre Müslüman olarak yaşayıp ölemeyen kişiler, her ne kadar böyle gömülseler de bu tür bir pozisyon hemen azap melekleri tarafından bozulmaktadır Bazı veliler bu çevrilmenin fiziki değil de manevi yüz ve bünye ile olduğunu ifade etmişlerdir Allah (cc) bizleri bu tür şeylerden korusun Âmin
İnsan ömrünün büyük bir kısmı yatakta uyuyarak geçmektedir Bu zamanı gerek abdestli yatmak, gerekse de yatarken elden geldiğince yüzü kıbleye dönmek suretiyle ibadete çevirmek gerekir
Gün içerisinde gerek evimizde gerekse işyerinde vaktimizin çokça geçirildiği bazı yerler vardır Bize ait veya bizim sıklıkla oturduğumuz bu yerlerde koltuk, masa ve sandalyeler bulunabilir Bunlar kıble istikametine konursa oturduğumuz yerden bizlere Kâbe’den gelecek ilahi feyze vesile olurlar İnsanın oturduğu yerde hem başka işlerini yapması hem de ilahi feyizden yararlanması çok akıllıca bir iştir Kaçırılacak fırsatlar değildir Çünkü hiç zahmet çekmeden, yorulmadan, oturduğu yerden sevaba ve ilahi feyze nail olunmaktadır Bu açıdan yemek yediğimiz yerler bile böyle ayarlanmalıdır Çünkü o az gibi görünen dakikalar bir ömürde toplandığı zaman yılları bulabilir Ebedi kurtuluşumuza ve çok çeşitli ahret nimetlerine vesile olabilirler Bunları küçük görmemek, azımsamamak gerekir Tabii ilahi feyze ulaşabilmek için en azından otururken, kısa bir süre veya ara sıra da olsa, Kâbe’nin karşında olduğumuzun bilincinde olmak gerekir Çünkü ibadet bilinçle ve kalpten geçen bir niyetle yapılır Bunun için karşımızdaki duvarda bir Kâbe resmi veya İslami bir yazı bize bu konuda hatırlatıcı görev yüklenebilir Bir de evin veya işyerin inşasında Kâbe’nin açıları düşünülmediği için oturacağımız yerler, ortamın dekorasyonunda duvara da ters düşmemesi için bir miktar Kâbe yönünden sapabilir Toplam 45 derecelik bir açı ile Kâbe’den sağa ve sola sapma normal bir durumdur Bunları vesvese yapıp da şeytana bu konuda pabuç bırakmamak gerekir Zira her hayırlı işte imtihanın sırrı gereği pek çok engel önümüze çıkabilir Allah’ın emrini yerine getirmek, sevap kazanmak, Allah’ın rızasını elde etmek kolay şeyler değildir Yani haliyle bunlar o kadar ucuz olamaz Kâbe’nin feyzinden yararlanmak gibi büyük bir nimete kavuşmak için hareket ettiğinizde görürsünüz ki bunu engellemek için nefis ve şeytanlar verdikleri vesveseler ile bizleri ve çevrenizdeki insanları kullanmaya başlayacaklardır Bazı kişiler, eşyaların yerlerinin değiştirilmesi meselesinde hiç yoktan büyük problemler çıkaracaklardır
Kâbe’ye dönmek namazın bir şartıdır Yani bir parçasıdır Çoğu zaman parça bütünün yerine geçebilir Niyet, amelin kendisi gibi sevap kazandırabilir Yani Allah (cc) fazl u ikramıyla bir hayırlı işin bir kısmını yapana hepsini yapmış gibi sevap verebilir Miraç hadisesinden biliyoruz ki, namaz başlangıçta elli vakitti Elli vakit demek, insanın tüm zamanını namaza hasretmesidir Peygamberimiz (sas), gök katında bu konuda Hz Musa Aleyhisselam’ın görüşünü aldı O, ümmetin bunu yapamayacaklardır, onlara ağır gelecektir dedi Bunun üzerine peygamberimiz (sas) Rabb’in karşısına birkaç kez çıkma ile nihayet namaz beş vakte kadar indirildi Elbette yüce Allah Hz Musa Aleyhisselam’ın bildiği şeyi de, peygamberimizin (sas) Allah’ın (cc) huzuruna tekrar be tekrar gelip namazın vakitlerinin indirimi için istekte bulunacağını da, O’nun da bu isteği kabul edeceğini de ezeli ilmi ile biliyordu Peki öyle ise miraçtaki bu namaz vakitlerinin indirimi olayı niçin yaşatılmıştı? Çünkü Allah bununla kullarına rızasının daimi namaz halinde olduğunu vurgulamıştı Elbette dünya işleri bizleri daimi namaz halinden alıkoymaktadır Buna kimsenin de gücü yetmez Ama dünya işlerini yaparken abdestli bulunma, kıbleye karşı dönme, Kuranı Kerim’den sureler okuma… gibi namazın rükünlerinden birisini ve bir kaçını daimi olarak ayakta tutabiliriz Bu zor bir durum değildir Bu sayede Allah’ın rızasının gizli olduğu daimi namaz hali de yakalanmış olabilir Bu açıdan kıbleye dönme, namaz kılmak gibi büyük bir ibadetin parçası olması yanında insana sürekli namaz hali gibi büyük sevaplar da Allah’ın rızasını da kazandırabilir Allah hepimize bu büyük nimeti nasip eylesin Âmin
Daima Kâbe’ye yönelen bir kişinin namazlarının da huşulu olacağı kesindir Namazda huşu ise büyük bir devlettir ‘Muhakkak ki namazlarında huşua eren müminler, kurtuluşa ermişlerdir (Mü’minun suresi, ayet 1,2)’
Kâbe’yi ziyaret etme, İslam’ın beş şartından birisi olan haccın bir rüknüdür Hadisi şerifte kabul edilmiş bir haccın karşılığının cennet olduğu ifade edilmiştir Hac gibi büyük bir ibadetin gerek insana nasip olması gerekse kabul edilen bir derecede gerçekleşmesi, büyük bir bahtlıktır Devlettir Hacca gitmeden önce her zaman Kâbe’ye büyük bir iştiyakla yönelmenin bunların gerçekleşmesinde kalbi ve fiili dua hükmüne geçeceği muhakkaktır Her zaman Kâbe’ye büyük bir iştiyakla yönelme, haccını yerine getiren kişilerin de aziz hatıralarını canlandıran bir işlev görecektir Bu da o kişiye manevi olarak haccını tazeleme imkânı vermiş olur Peygamberimiz (sas) güzel bir niyetin, amelini yapmış gibi kişiye sevap kazandıracağını pek çok hadisi şerifle farklı ifadelerle dile getirmiştir
Bir yere yönelmek, orayı manevi olarak ziyaret etmek demektir İnsanın yapacağı en hayırlı manevi ziyaret ise Kâbe’dir Daima abdestli halde bulunmak gibi oturacağımız yerlerin kıble istikametinde olması da insanın manevi açıdan böyle büyük hazinelere sahip olmasını sağlayıcıdır Bunların kazandıracağı şeyler, şimdilik dünya imtihanı gereği gözlerden saklanmıştır Ahrette bu nimete sahip olanları sevindirecek, hatta onların akıllarını başlarından alacak nice mükâfatları kazandıracağı muhakkaktır Kaldı ki Allah (cc) ilgili ayeti kerimede ‘yola çıktığımızda’ önce yüzümüzü Kâbe’nin olduğu tarafa dönmemizi, Kâbe’nin nerede olduğu bilincinden sonra yolumuzun tarafına dönüp gitmemizi istediği gibi ‘nerede olursak olalım’ Kâbe tarafından gelecek esintiyi dikkate almamızı da emir buyurmuşlardır Dikkat edilirse ayeti kerimelerde namaz ifadesi geçmediği gibi mekân kısıtlaması da yapılmamış, ayeti kerimeler yürürken de otururken de Kâbe’ye yönelmeyi, onu dikkate almayı ihmal etmememizi açıkça istemiştir: ‘Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescidi Haram’a doğru çevir ve her nerede olursanız olun yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın… (Bakara suresi, 150)’ Bu ayet ve diğerleri bizim tavsiye ettiğimiz şeyleri adeta emretmektedir
Tabii edep gereği büyük ve küçük tuvaletler yapılırken kıbleye yüzümüzü çevirmek doğru değildir Hadisi şerifler de bu hususta bizleri sakındırmaktadır Elden geldiğince buna dikkat etmek gerekir
Kâbe’ye yönelme nimetinden yararlanmamız için illa abdestli bulunma şartı yoktur
Kâbe’ye yönelme ayetleri indiğinde peygamberimiz ve sahabeler çok sevinmişlerdi O kadar ki Allahu Zülcelâl, ayeti kerimede peygamberimizin (sas) bu sevincini şöyle ifade etmişti: : ‘ Yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz Artık için rahat olsun Seni hoşnut olacağın bir kıbleye yönelteceğiz Haydi yüzünü Mescidi Haram’a (Kabe’ye) çevir Siz de ey müminler nerede olursanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz… (Bakara suresi, 144)’ Çünkü daha önce namazda Yahudilerle aynı kıbleyi, yani Kudüs’teki Mescidi Aksa yönünü kullanıyorlardı Bu durum Müslümanların biraz da olsa onurlarına dokunuyordu Oysa Kâbe’nin önemi de biliniyordu Peygamberimiz (sas) ve büyük kısım Müslümanlar bir zaman sonra kıblenin yönünün değiştirilip Kâbe olacağını seziyorlardı Ayeti kerime onlara bu müjdeyi verdiğinde onlar sadece namazda değil tüm vakitlerinde elden geldiğince Kâbe tarafına yöneldiler Bu işte çok ileri gittiler Daha da ileri gidecekleri kesindi Bu da bu dini pasif bir yapıya sahip kılabileceği gibi daha önemli bazı şeylerin de farkına varılmasını engelleyebilirdi Onun için aşağıdaki ayeti kerime bir dengeyi karşılamakta ve Müslümanları bazı konularda aktifliğe teşvik etmektedir Bu din insanlara yararlı olmak için gelmiştir Dinin de ruhu budur İyilik başkalarına yönelmekle gerçekleşir Kâbe kendisine yönelene feyz, sevap kazandırabilir ama iyilik ancak bir insana yapılınca olur Kâbe’den elde edilecek feyzle manevi terakkisini sağlayan kişinin iyilikler yapmak için insanlara ve topluma yönelmesi gerekir Batarya sadece şarj olmak için değil bir işlevi gerçekleştirmek için vardır Bir de insanı iyiliğe
bire yani hayra) yönlendiren iman esaslarına da dikkat edilmelidir Kâbe’ye yönelme kadar bunlara da yönelmek gerekir Ayette iman esasları da bu yüzden hatırlatılmıştır Tabii bu ayeti kerime kesinlikle kıbleye dönmekle elde edilecek faziletleri, nimetleri küçük göstermemekte, sadece Müslümanların bakışını başka mecralara da çekmekte, onların dini bir bütün olarak değerlendirmelerini sağlamaktadır Kısacası taşları yerine oturtmaktadır: ‘Yüzlerinizi bir doğuya bir batıya çevirmeniz hayra ermek demek değildir… Hayra eren o kimsedir ki Allah’a, ahret gününe, meleklere, Kitab’a ve bütün peygamberlere iman edip akrabalara, öksüzlere, biçarelere, yolda kalmışlara, dilenenlere ve esirlere seve seve mal verenler, namazı kılanlar ve zekâtı verenlerdir… Bir de antlaştıkları vakit (ahitlerini) sözlerini yerine getirenler ile sıkıntı ve hastalık hallerinde ve savaşın şiddetli zamanlarında sabredenlerdir İşte bunlardır o sadıklar ve işte bunlardır o korunan muttakiler!’
Bize yöneleceğimiz bir kıble verdiği için Allah’a (cc) kelimeleri adedince şükürler, hamd u senalar olsun Allahu Zülcelâl, bizleri her zaman Kâbeyi mükerremeye yöneltsin Bizlere rızasını nasip eylesin Âmin
Muhsin İyi
Kâbe’ye yönelmek (istikbali kıble), namazın farzlarındandır Allah’ın (cc) Kuranı Kerim’de açıkça emrettiklerine farz denir Farzları yerine getirmek ibadettir İbadet insana sevap ve Allah’ın (cc) rızasını kazandırır
Hac, bizzat Kâbe’yi ziyaret etmeyi gerektirir
Kâbe, hem namaz hem de hac ibadetlerini doğrudan ilgilendirmektedir
Kâbe, Allah için yapılan ilk mescittir Hadislerde Hz Âdem Aleyhisselam tarafından yapıldığı ifade edilmektedir Kuranı Kerim’de temellerinin Hz İbrahim Aleyhisselam ve İsmail Aleyhisselam tarafından yükseltildiği belirtilmektedir Buna göre, şu anlaşılmaktadır ki, Hz Âdem Aleyhisselam tarafından yapılan ve sonradan yıkılan Kâbe’nin temelleri Hz İbrahim Aleyhisselam ve Hz İsmail Aleyhisselam tarafından bulunarak Kâbe yeniden inşa edilmiştir
Peygamberimiz (sas) Mekke’de iken Kudüs’te bulunan Mescidi Aksa’ya yönelerek namaz kılıyordu Ama buraya yönelirken Kâbe’yi de ortaya alıyordu Yani o zamanlar hem Kâbe’yi hem de Mescidi Aksa’yı kıble edinmiş oluyordu Medine’ye hicret gerçekleşince Kâbe’yi araya almak imkânı kalmadı O zaman direkt Kudüs’teki Mescidi Aksa’ya yönelerek namaz kılındı Bu durum peygamberimize (sas) pek sevimli gelmiyordu O kıblenin Kâbe olmasını arzuluyordu Bunun için de dua ediyordu Ümitliydi Bu şekilde Medine’de on sekiz ay kadar namaz kılındıktan sonra kıblenin Kâbe’ye çevrilmesine dair ayetler nazil oldu: ‘ Yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz Artık için rahat olsun Seni hoşnut olacağın bir kıbleye yönelteceğiz Haydi, yüzünü Mescidi Haram’a (Kâbe’ye) çevir Siz de ey müminler, nerede olursanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz… (Bakara suresi, 144)’
Allah (cc) her yerdedir Ona hususi bir yer ve yön tahsis edilemez ‘… De ki doğu da batı da Allah’ındır O kimi dilerse doğru yola çıkarır (Bakara suresi, 142)’ Çünkü Allah yaratılmamıştır Yaratandır Yer ve yön kavramları yaratılmışlar içindir Allah (cc) bunlardan aşkındır, yücedir Allah (cc) ne varlık âleminin içindedir ne de dışındadır Allah (cc) yarattıklarına dair her şeyi bilir, görür, gözetler Kuranı Kerim’de arşa istiva ettiğini (kapladığını) söylemesi oraya Zat’ı adına şeref verdiğini belirtmek içindir O’nun hiçbir yere yöne ihtiyacı yoktur
İnsan çok aciz yaratılmıştır Bir yere sığınmaya mecburdur Onun için kendisine ev yapar Aynı zamanda manevi bir güvene muhtaçtır Bir yönden manevi bir güven duygusu hissetmek ister Daima o yere yönelme ihtiyacı duyar İşte yüce Allah (cc) bunun için insanın manevi olarak sığınacağı, faydalanacağı bir yer ve yön yaratmıştır Bu manevi yön ve yer Kâbe’dir Onun için ayeti kerime bu ihtiyacı karşılamak için sadece namaz sırasında değil ‘nerede olursanız’ olun diyor: ‘Haydi yüzünü Mescidi Haram’a (Kâbe’ye) çevir Siz de ey müminler nerede olursanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz…’
Kâbe hayat kaynağıdır (bk Maide suresi, 97) Ayrıca insana güven duygusu verir Oraya giren bela ve musibetlerden emin olur (bk Ali İmran suresi, 97) Bunlar oraya ‘yönelen’ kişilerden mahrum edilmemiştir Çünkü yüce Allah (cc) için mekân kavramının, uzaklığın önemi yoktur Kâbe kendisine yönelene bir güven duygusu hissettirir Çeşitli korku ve kaygılarla namaz kılmak için Kâbe’ye yönelenlerin ruhlarında hissettikleri güven duygusu budur Bunu herkes deneyebilir Anlayabilir, yaşayabilir Onun için Allah (cc) ilgili ayeti kerimelerde Kâbe’nin güven yurdu olduğunu söyleyerek onun bu özelliğine dikkat çekmiştir (bk Bakara suresi, 125) Hadisi şeriflerde belirtildiği üzere kalpler Allah’ın elindedir İstediği duyguyu onda oluşturabilir Bunda Allah (cc) için bir sıkıntı yoktur
Kâbe ilahi tecellinin de merkezidir Allah (cc) manevi nimetleri buradan inananların gönüllerine ulaştırmaktadır Müminler yüzlerini Kâbe’ye çevirmekle sosyal açıdan birlik ve beraberlik duygularını yaşamaktadırlar Kâbe tüm inananları bir noktada birleştirmektedir Ama Kâbe’nin işlevini sadece sosyal bir yararla tanımlamak ve sınırlandırmak eksik olur Kâbe’nin aşkın bir anlamı vardır Hadislerde ifade edildiği üzere Kâbe’nin duvarında yer alan ve hacıların tavaf sırasında selamladıkları Hacerü’lEsved (Siyah Taş) cennetten getirilmiştir Yani Kâbe’nin yapısında dünyayı aşan bir öğe yer almaktadır Bu durum onun dünyevi faydasının ötesinde yani sosyal birlikteliği temin etmenin dışında başka bir boyuta daha sahip olduğuna işaret etmektedir: ilahi, metafizik
Allah (cc), Kuranı Kerim’de bu ilahi tecelliyi şu ayeti kerimede ‘mübarek (mübaraken)’, ‘hidayet (hüdan)’ kelimeleri ile işaret etmiştir: ‘Doğrusu insanlar için kurulan ilk mabet, kesinlikle Mekke’deki o çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet olan Kâbe’dir’
Tasavvuf literatüründe Kâbe’den gönüllere ulaşan bu ilahi tecelliye feyz denir Feyz, nur gibi ruhun temel gıdasıdır Kâbe’den gelebileceği gibi rabıta sırasında mürşitten de gelebilir Tasavvufta mürşidin kalbi de tıpkı Kâbe gibi ilahi tecellinin yeri olarak kabul edilir Feyz, erbabınca bilinir ki, göğse dışarıdan gelen hoş bir baskıdır Bilindiği üzere letaifler, yani manevi organlar yüzde ve göğüs üzerinde çeşitli noktalarda bulunurlar İşte gerek mürşitten gerekse Kâbe’den gelen bu feyz, letaifleri besler, güçlendirir Bu sayede insanın manevi yükselmesi mümkün olur Ruhun nurdan sonra gelen ikinci besini feyzdir Ruh için nur ekmek ise feyz su gibidir
Bir Müslüman Kâbe’yi sadece taşlardan, siyah örtüden, yani maddi şeylerden ibaret bir yapı olarak görüyorsa büyük bir yanılgı içerisindedir O zaman böyle bir Kâbe’ye doğru secde etmek Allah’a (cc) şirk koşmaktır Hâlbuki bu din, öncelikle putperestlere savaş açmıştır Kendi içerisinde böyle bir çelişkiyi ve mantıksızlığı barındıramaz Kâbe ilahi tecellinin yeridir Kıble de bunun yönüdür Bu inanış insanı ancak Allah’a (cc) ulaştırır Böylece mümin Kâbe istikametine yönelip secde edince Allah’a (cc) secde etmiş olur Şirkten kurtulur Ayrıca bu inanışı sayesinde her zaman Kâbe tarafına yönelerek ilahi tecelliye müşteri olur Kalbini, letaiflerini feyizle doldurur Manevi ilerlemesini ve zenginliğini gerçekleştirerek insanlara yararlı olabilecek bir kıvama gelir
Kıbleye karşı oturmak hem hadislerde hem ayeti kerimelerde teşvik edilmiştir Peygamberimiz (sas) bu konuda şöyle buyurmaktadır: ‘Her şeyin en güzel ve en uygun bir şekli vardır Oturma şeklinin en güzeli de kıbleye karşı oturmaktır’ Ayeti kerimede ise yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: ‘Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescidi Haram’a doğru çevir ve her nerede olursanız olun yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın… (Bakara suresi, 150)’
Kuşkusuz insan namaz kılarken, kurban keserken, Kuranı Kerim okurken, zikir çekerken, rabıta yaparken… kıbleye karşı oturarak oradan da ilahi feyzi almaktadır Ama bu tür bir ibadet olmadan da insan sadece yüzünü kıbleye dönüp oturarak da ilahi feyze nail olabilir Ayrıca ayeti kerime ile farz olması nedeniyle insana büyük sevaplar ve Allah’ın rızasını da kazandırır
Bir Müslüman öldüğünde mezara gömülürken sağ tarafına yanı üzerine yatırılır ve böylece yüzü, göğsü kıble istikametine konmuş olur Yine Müslümanlar yataklarında da bu şekilde yatmaya gayret ederler Çünkü ilahi feyiz letaiflerin bulunduğu yüz ve göğüs noktalarından algılanır Bu ölünce de yatınca da devam edebilir Buna her zaman müşteri olmak gerekir Kabir hayatını keşfeden pek çok veliye göre Müslüman olarak yaşayıp ölemeyen kişiler, her ne kadar böyle gömülseler de bu tür bir pozisyon hemen azap melekleri tarafından bozulmaktadır Bazı veliler bu çevrilmenin fiziki değil de manevi yüz ve bünye ile olduğunu ifade etmişlerdir Allah (cc) bizleri bu tür şeylerden korusun Âmin
İnsan ömrünün büyük bir kısmı yatakta uyuyarak geçmektedir Bu zamanı gerek abdestli yatmak, gerekse de yatarken elden geldiğince yüzü kıbleye dönmek suretiyle ibadete çevirmek gerekir
Gün içerisinde gerek evimizde gerekse işyerinde vaktimizin çokça geçirildiği bazı yerler vardır Bize ait veya bizim sıklıkla oturduğumuz bu yerlerde koltuk, masa ve sandalyeler bulunabilir Bunlar kıble istikametine konursa oturduğumuz yerden bizlere Kâbe’den gelecek ilahi feyze vesile olurlar İnsanın oturduğu yerde hem başka işlerini yapması hem de ilahi feyizden yararlanması çok akıllıca bir iştir Kaçırılacak fırsatlar değildir Çünkü hiç zahmet çekmeden, yorulmadan, oturduğu yerden sevaba ve ilahi feyze nail olunmaktadır Bu açıdan yemek yediğimiz yerler bile böyle ayarlanmalıdır Çünkü o az gibi görünen dakikalar bir ömürde toplandığı zaman yılları bulabilir Ebedi kurtuluşumuza ve çok çeşitli ahret nimetlerine vesile olabilirler Bunları küçük görmemek, azımsamamak gerekir Tabii ilahi feyze ulaşabilmek için en azından otururken, kısa bir süre veya ara sıra da olsa, Kâbe’nin karşında olduğumuzun bilincinde olmak gerekir Çünkü ibadet bilinçle ve kalpten geçen bir niyetle yapılır Bunun için karşımızdaki duvarda bir Kâbe resmi veya İslami bir yazı bize bu konuda hatırlatıcı görev yüklenebilir Bir de evin veya işyerin inşasında Kâbe’nin açıları düşünülmediği için oturacağımız yerler, ortamın dekorasyonunda duvara da ters düşmemesi için bir miktar Kâbe yönünden sapabilir Toplam 45 derecelik bir açı ile Kâbe’den sağa ve sola sapma normal bir durumdur Bunları vesvese yapıp da şeytana bu konuda pabuç bırakmamak gerekir Zira her hayırlı işte imtihanın sırrı gereği pek çok engel önümüze çıkabilir Allah’ın emrini yerine getirmek, sevap kazanmak, Allah’ın rızasını elde etmek kolay şeyler değildir Yani haliyle bunlar o kadar ucuz olamaz Kâbe’nin feyzinden yararlanmak gibi büyük bir nimete kavuşmak için hareket ettiğinizde görürsünüz ki bunu engellemek için nefis ve şeytanlar verdikleri vesveseler ile bizleri ve çevrenizdeki insanları kullanmaya başlayacaklardır Bazı kişiler, eşyaların yerlerinin değiştirilmesi meselesinde hiç yoktan büyük problemler çıkaracaklardır
Kâbe’ye dönmek namazın bir şartıdır Yani bir parçasıdır Çoğu zaman parça bütünün yerine geçebilir Niyet, amelin kendisi gibi sevap kazandırabilir Yani Allah (cc) fazl u ikramıyla bir hayırlı işin bir kısmını yapana hepsini yapmış gibi sevap verebilir Miraç hadisesinden biliyoruz ki, namaz başlangıçta elli vakitti Elli vakit demek, insanın tüm zamanını namaza hasretmesidir Peygamberimiz (sas), gök katında bu konuda Hz Musa Aleyhisselam’ın görüşünü aldı O, ümmetin bunu yapamayacaklardır, onlara ağır gelecektir dedi Bunun üzerine peygamberimiz (sas) Rabb’in karşısına birkaç kez çıkma ile nihayet namaz beş vakte kadar indirildi Elbette yüce Allah Hz Musa Aleyhisselam’ın bildiği şeyi de, peygamberimizin (sas) Allah’ın (cc) huzuruna tekrar be tekrar gelip namazın vakitlerinin indirimi için istekte bulunacağını da, O’nun da bu isteği kabul edeceğini de ezeli ilmi ile biliyordu Peki öyle ise miraçtaki bu namaz vakitlerinin indirimi olayı niçin yaşatılmıştı? Çünkü Allah bununla kullarına rızasının daimi namaz halinde olduğunu vurgulamıştı Elbette dünya işleri bizleri daimi namaz halinden alıkoymaktadır Buna kimsenin de gücü yetmez Ama dünya işlerini yaparken abdestli bulunma, kıbleye karşı dönme, Kuranı Kerim’den sureler okuma… gibi namazın rükünlerinden birisini ve bir kaçını daimi olarak ayakta tutabiliriz Bu zor bir durum değildir Bu sayede Allah’ın rızasının gizli olduğu daimi namaz hali de yakalanmış olabilir Bu açıdan kıbleye dönme, namaz kılmak gibi büyük bir ibadetin parçası olması yanında insana sürekli namaz hali gibi büyük sevaplar da Allah’ın rızasını da kazandırabilir Allah hepimize bu büyük nimeti nasip eylesin Âmin
Daima Kâbe’ye yönelen bir kişinin namazlarının da huşulu olacağı kesindir Namazda huşu ise büyük bir devlettir ‘Muhakkak ki namazlarında huşua eren müminler, kurtuluşa ermişlerdir (Mü’minun suresi, ayet 1,2)’
Kâbe’yi ziyaret etme, İslam’ın beş şartından birisi olan haccın bir rüknüdür Hadisi şerifte kabul edilmiş bir haccın karşılığının cennet olduğu ifade edilmiştir Hac gibi büyük bir ibadetin gerek insana nasip olması gerekse kabul edilen bir derecede gerçekleşmesi, büyük bir bahtlıktır Devlettir Hacca gitmeden önce her zaman Kâbe’ye büyük bir iştiyakla yönelmenin bunların gerçekleşmesinde kalbi ve fiili dua hükmüne geçeceği muhakkaktır Her zaman Kâbe’ye büyük bir iştiyakla yönelme, haccını yerine getiren kişilerin de aziz hatıralarını canlandıran bir işlev görecektir Bu da o kişiye manevi olarak haccını tazeleme imkânı vermiş olur Peygamberimiz (sas) güzel bir niyetin, amelini yapmış gibi kişiye sevap kazandıracağını pek çok hadisi şerifle farklı ifadelerle dile getirmiştir
Bir yere yönelmek, orayı manevi olarak ziyaret etmek demektir İnsanın yapacağı en hayırlı manevi ziyaret ise Kâbe’dir Daima abdestli halde bulunmak gibi oturacağımız yerlerin kıble istikametinde olması da insanın manevi açıdan böyle büyük hazinelere sahip olmasını sağlayıcıdır Bunların kazandıracağı şeyler, şimdilik dünya imtihanı gereği gözlerden saklanmıştır Ahrette bu nimete sahip olanları sevindirecek, hatta onların akıllarını başlarından alacak nice mükâfatları kazandıracağı muhakkaktır Kaldı ki Allah (cc) ilgili ayeti kerimede ‘yola çıktığımızda’ önce yüzümüzü Kâbe’nin olduğu tarafa dönmemizi, Kâbe’nin nerede olduğu bilincinden sonra yolumuzun tarafına dönüp gitmemizi istediği gibi ‘nerede olursak olalım’ Kâbe tarafından gelecek esintiyi dikkate almamızı da emir buyurmuşlardır Dikkat edilirse ayeti kerimelerde namaz ifadesi geçmediği gibi mekân kısıtlaması da yapılmamış, ayeti kerimeler yürürken de otururken de Kâbe’ye yönelmeyi, onu dikkate almayı ihmal etmememizi açıkça istemiştir: ‘Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescidi Haram’a doğru çevir ve her nerede olursanız olun yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın… (Bakara suresi, 150)’ Bu ayet ve diğerleri bizim tavsiye ettiğimiz şeyleri adeta emretmektedir
Tabii edep gereği büyük ve küçük tuvaletler yapılırken kıbleye yüzümüzü çevirmek doğru değildir Hadisi şerifler de bu hususta bizleri sakındırmaktadır Elden geldiğince buna dikkat etmek gerekir
Kâbe’ye yönelme nimetinden yararlanmamız için illa abdestli bulunma şartı yoktur
Kâbe’ye yönelme ayetleri indiğinde peygamberimiz ve sahabeler çok sevinmişlerdi O kadar ki Allahu Zülcelâl, ayeti kerimede peygamberimizin (sas) bu sevincini şöyle ifade etmişti: : ‘ Yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz Artık için rahat olsun Seni hoşnut olacağın bir kıbleye yönelteceğiz Haydi yüzünü Mescidi Haram’a (Kabe’ye) çevir Siz de ey müminler nerede olursanız yüzünüzü ona doğru çeviriniz… (Bakara suresi, 144)’ Çünkü daha önce namazda Yahudilerle aynı kıbleyi, yani Kudüs’teki Mescidi Aksa yönünü kullanıyorlardı Bu durum Müslümanların biraz da olsa onurlarına dokunuyordu Oysa Kâbe’nin önemi de biliniyordu Peygamberimiz (sas) ve büyük kısım Müslümanlar bir zaman sonra kıblenin yönünün değiştirilip Kâbe olacağını seziyorlardı Ayeti kerime onlara bu müjdeyi verdiğinde onlar sadece namazda değil tüm vakitlerinde elden geldiğince Kâbe tarafına yöneldiler Bu işte çok ileri gittiler Daha da ileri gidecekleri kesindi Bu da bu dini pasif bir yapıya sahip kılabileceği gibi daha önemli bazı şeylerin de farkına varılmasını engelleyebilirdi Onun için aşağıdaki ayeti kerime bir dengeyi karşılamakta ve Müslümanları bazı konularda aktifliğe teşvik etmektedir Bu din insanlara yararlı olmak için gelmiştir Dinin de ruhu budur İyilik başkalarına yönelmekle gerçekleşir Kâbe kendisine yönelene feyz, sevap kazandırabilir ama iyilik ancak bir insana yapılınca olur Kâbe’den elde edilecek feyzle manevi terakkisini sağlayan kişinin iyilikler yapmak için insanlara ve topluma yönelmesi gerekir Batarya sadece şarj olmak için değil bir işlevi gerçekleştirmek için vardır Bir de insanı iyiliğe
Bize yöneleceğimiz bir kıble verdiği için Allah’a (cc) kelimeleri adedince şükürler, hamd u senalar olsun Allahu Zülcelâl, bizleri her zaman Kâbeyi mükerremeye yöneltsin Bizlere rızasını nasip eylesin Âmin
Muhsin İyi