Birçok insan çocukluk döneminde maddi değeri çok yüksek olmayan hırsızlıklar (bakkaldan çikolata
çalma, kırtasiyeden kalem çalma) yapmıştır. Genellikle bu davranış ilerleyen yaşlarda ortadan kalkar ve
bir çocukluk hatası ve anısı olarak kalır. Erişkin dönemde bu olumsuz davranışın (hırsızlık) hem ahlaki
hem cezai sorumluluğu elbette ki fazladır.
Kleptomani ise hırsızlık ile eş anlamlı değildir. Ruhsal bir hastalık olan dürtü kontrol bozukluklarının bir
türüdür. Hırsızlıktan önemli farklarından biri, genellikle kişinin profili ile (sosyokültürel, ekonomik özelikler,
dış görünüş açısından), o nesneyi izinsiz olarak alması arasındaki uyumsuzluktur. Çoğunlukla bireyin o
nesneye gerçekte ihtiyacı yoktur, maddi durumu çok rahat bir şekilde satın olarak sahip olmasına izin
verecek durumdadır. Örneğin, büyük bir şirkette yönetici olan genç bir kadın bir sürü tokası varken
tuhafiyeden maddi değeri yüksek olmayan bir tokayı çalmıştır. Zaten kleptomanide çalınan nesneler
genellikle kullanılmaz, ya tekrar yerine konmaya çalışılır ya da bir yere atılır. Çünkü asıl ihtiyaç ve
motivasyon, spesifik olarak “o nesne”ye sahip olmak değildir. Bu, kişinin iç dünyasının derinliklerinden
kaynaklanan ve genel bir “sahip olma”, “doyma” ihtiyacının ürünü olan bir davranıştır.
Eylem öncesinde bir gerginlik hissedilir, eylem sırasında heyacan ile karışık ve belirgin bir “haz alma”
hissi vardır. Eylemden sonra ise çoğunlukla suçluluk ve pişmanlık düşünce ve duygusu yaşanır.
Bu hastalığa sahip bir çok birey bu eylemi gerçekleştirirken yakalanıp “hırsız” damgası yemişler,
toplumda kötü duruma düşmüşler ve ceza almışlardır.
Genellikle genç-orta yaş kadınlarda görülen ve nadir olan bu bozukluğun tedavisinde ilaçlar ve özgün
psikoterapi yöntemleri kullanılır. Ayrıca bu hastalığa bağlı gelişen depresif ve kaygı belirtileri için
antidepresan ilaç kullanımı sıklıkla gerekmektedir.