iltasyazilim
FD Üye
Asrı Saadet, hürriyetine düşkün olanların asrı idi Hür olmanın yalnızca Allah’a kullukla mümkün olduğunu görüp, bütün bağlardan kurtulmak için Allah Rasulü’nün eline sarılanların asrıydı Ashabı Kiram, o yüce elin kölesi olup hürriyete ulaştı ve hür olmak isteyenlere asırlar boyunca gökteki yıldızlar gibi işaret edip yol gösterdiler Meğer hürriyet O’nun kölesi olmakmış
Cahiliyye devri
Kâinata rahmet “Muhammed Aleyhisselam gelmeden önceki dönemin adı
Zaman karanlıktı Zemin, putperest insanların egemenliğindeydi Mekânlar, insanların küfrüne ve şirkine tanık olmaktaydı Beytullah mahzun idi; etrafında dönenleri gördükçe Mekke toprakları kuraktı, çoraktı; “Rahmete muhtaçtı
Ve
Kâinata Rahmet “Sevgili hayattaydı Mekke’de Kureyşliler’in arasındaydı Daha peygamberliği ilan edilmemiş Ancak o, bir nebi idi O, “Rasul olsun diye dünyayı şereflendirmişti Hayatıyla, yaşantısıyla, insanlığıyla hatta insanların içinden çıkmış haliyle Tam bir insan Dahası O’na “Muhammedü’l Emin diyorlardı Çünkü O, “Nur idi, yaratılmışların ilki ve en nurlusu idi Önce güven verdi aleme, sonra cümle alem O’na güvendi Peygamberliği ilan edildiği yaşa kadar, “Muhammedü’l Emin olarak kırk yıl zaman geçirdi
Zamanın Efendisi
Kimileri vardı cahildi, müşrikti, kâfirdi, hiçbir şey bilmiyordu; hatta bilmediğini de bilmiyordu “Ben gidiyorum ki zamanın efendisi gelsin1 diyerek Cenabı Hakk’ın katına yükselen İsa Aleyhisselam’a gerçekten inananlar çok azalmıştı Ebu Cehiller, Ebu Lehebler kol geziyordu
Oysa aleme çoktan “Nur gelmişti Bir güneş gibi, gece karanlığındaki dolunay gibi İnsanlığa şahit, müjdeleyici, uyarıcı ve davetçi olarak gelmişti O’na Kitabı Kerim’de:
“Ey Peygamber! Biz seni aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik2 diye hitap edilecekti
Kisra’nın sarayı yerle bir olmuştu, Gökler ve yer aslında sel olup taşmıştı ama yüreklerde damla rahmet yoktu Zira “Rahmete inananların ilk günlerde sayısı azdı Biri kadın ikisi çocuktu
Hz Hatice ranha Validemiz Hz Ali ra; on yaşında Hz Zeyd bin Hârise ra; sekiz yaşında
Panayır yerinde satılan çocuk
Mekkeliler ise gününü gün etmekteydi
Ukâz, Mecenne, Zülmecâz panayırları günlerce sürerdi Bütün kabileler akın akın gelirdi Şenliklerin haddi hesabı yoktu İnsanlar mal gibi alınıp satılıyordu; değeri yoktu ki baş tacı edilsin Aslına bakılırsa şehirde kazanlar kaynıyordu İnsanlarda yürek yoktu ki, “Rahmete yönelsin Ancak alemlere rahmet Muhammed Aleyhisselam yine de bir umutla insanlara Allah’ı tanıtmak için bu panayırlara gidiyordu
Ne var ki
Kureyşliler katıydı, kabaydı, her ne kadar güvenmiş olsalar da bu gence, gençlerini kendilerinden uzaklaştırdığına inanıyor ve herkese “Sakın ha! Kureyşliler’in genci seni dininden döndürmesin!3 diyorlardı
O zamanlar yalnızdı Gönüller Sultanı Aleyhisselam, sevenleri azdı
Yine de Mekkeliler O’na “Kureyşli Genç demişlerdi Ve O‘nun ardından gelenleri olacaktı
İşte
Bu panayırlarda vaktiyle satışa çıkarılmıştı; Zeyd bin Hârise daha sekiz yaşında iken
Panayırda kendisini köle olarak satan çocuk tacirlerine inat, insanlığa direnmişti o Bir baskın sırasında alıkonulmuş ve ailesinden kaçırılmıştı Babası ne kadar ağlamış, ne kadar ıstırap çekmiş ve ne ağıtlar yakmıştı Bir bulan, bir gören olsa idi nelerini vermezdi! Ancak evladı Zeyd’in, Kureyş’in en güvenilir insanı “Muhammedü’l Eminin yanında bulunduğunu öğrenince koşa koşa gelmiş, alemlere rahmet olan insanın huzurunda;
“Ey Muhammed, ne olur yavrumu bana ver, alıp gideyim deyivermişti
Nereden bilsin ki; O’nun insanlara hükmetme derdinin olmadığını, aksine insanların O’na tabi olabilmek için sayısız zorluklara katlandığını, katlanacaklarını
“Kendisini çağırın, dilediğini tercihte serbesttir buyurdu, O nur yüzlü insan
Gören gözle hayran olmuştu Zeyd, Alemlerin Sultanı Efendimiz Aleyhisselam’a; o, Nuru Muhammedî’yi idrak edecek kadar olgun, Allah tarafından seçilecek kadar yüce insan, zamanı gelince Kur’anı Kerim’de adı geçecek olan tek sahabi idi: Hz Zeyd ra4 Ancak kimilerinin gözünde zavallı bir köle Bundan ne olur ki dedikleri bir çocuk!
Peygamberliğin ilan edildiği zaman ilk üç müslümandan biriydi Zeyd Belki de yüreğini, Efendisi Muhammedü’l Emin’e daha babası ve amcası geldiği zamanlar, “Yemin ederim ki ben, sana hiç kimseyi tercih etmem Sen, bana baba ve anne makamındasın!5 diyerek vermişti İhtimal ki o günler, insanların kalıplarına değil, gönüllerine, yüreklerine sahip olabilen mutmain bir kalbin, neferlerini seçim zamanıydı Dost’un kalbine girme günleriydi Arkadaşlık ile dostluğun birbirinden ayrıştığı vakitlerdi
Sevenin sevdiğine özlemi
Kâinatın Serveri Efendimiz Aleyhisselam
Zeyd’e hiçbir zaman köle olarak bakmadı; kaldı ki o komutan olacaktı, hizmetleri sırtlanacaktı, Gönüller Sultanı Efendimiz sav Taif’e gittiğinde, kendisini taşlayanlara vücudunu siper edecek, hatta zaman gelecek ordunun başına geçecekti Dahası şahadet şerbetini içerken, Alemlerin Efendisi sav Medinei Münevvere’de onun şahadetini minberden duyuracak ve şöyle hitap edecekti müslümanlara:
“İşte! Bayrağı şimdi Zeyd bin Hârise aldı, atını ileri sürdü ancak onu şehit ettiler Şimdi de sancağı Cafer bin Ebî Talib aldı, onu da şehit ettiler, ardından bayrağı Abdullah bin Revaha aldı, o da şehit oldu En sonunda bayrağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç Halid bin Velid aldı ve İslâm ordusu muzaffer oldu6 diye anlatacaktı
Hatta Zeyd’in kızı, Rasulullah sav evlerini ziyarete gelince eteğine yapışacak, Alemlerin Efendisi de ona bakıp bakıp yüksek sesle ağlayacaktı da; Sa’d bin Ubade Hazretleri dayanamayıp soracak; “Ya Rasulallah sen de mi?! diyecek, Kâinatın Serveri de: “Bu, sevenin sevdiğine olan özlemidir buyuracaktı7
Bu genç mi komutan olacak?
Hârise, torunu Üsame’yi görebildi mi bilinmez ama; Zeyd’in oğlu Üsame’yi gören nice dedeler vardı; Asrı Saadet yıllarında, at üstünde ve mübarek bir seferde Hicretin 11 yılıydı ve henüz Safer ayı çıkmamıştı
Alemlerin Sultanı sav, “Refîki A’lâ yolculuğuna çıkmak üzereydi Şiddetli baş ağrısı başlamıştı Ateşi giderek yükselmekteydi Zeyd oğlu Üsame ra Hazretlerini yanına çağırdı ve:
“Ey Üsame! Şam’a Rumların beldesi Belkâ sınırına git, babanın şehit edildiği bölgeye ulaş, giderken de hızlı git, haberin bile önüne geç, üzerlerine şimşek gibi saldır, yanına kılavuzlar al ancak onların içinde az kal! emrini verdi
Hedef bir, gaye tek idi: Allah Rasulü’nün sav isteğini yerine getirmek
Hz Üsame henüz o vakit, on sekiz yaşındaydı Hemen hazırlıklara başladı Ordu karargâhına geldi Karargâh birlikleri “Cürf denilen yerde bulunuyordu Cürf ise Medine’nin dışında Avâlî denilen semtte idi
Medineli müslümanlar emre tam itaat ettiler Ensar ve Muhacirin tamamı karargâha koştu Hepsi de hazırdı Kimler yok tu ki o gün haberi hemen duyup da gelen… Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Ebu Ubeyde bin Cerrah, Hz Sa’d bin Ebi Vakkas, Hz Katâde bin Numan (ranhüm) Ne var ki bazı insanlardan bir ses yükseldi:
“Zamanında Medine’ye hicret etmiş bulunan şu kadar büyük sahabe varken bu genç mi komutan olacak?!
Sesler ardı ardına çoğalınca, kalpler ürperip daralınca, bazı insanlar bir an olsun dalınca, Alemlerin Efendisi sav o son günlerinde başına siyah sarığını sardı, şöyle hitap etti insanlara:
“Allah’a and olsun, bu gün Üsame’nin komutan tayin edilmesine nasıl itiraz ediyorsanız, daha önce de onun babasının komutanlığına aynı anlayışla itiraz etmiştiniz Allah’a yemin olsun ki, babası komutanlığa nasıl layık idiyse ve benim yanımda insanların en sevgilisi idiyse, oğlu da komutanlığa öylece layıktır!
Mesele “baba oğul meselesi değildi Çocuğun, babalık makamını idrak etmiş olmasıydı
Ve Kâinatın Efendisi, hanei saadete yürüyüp gitti İnsanlar, sefere katılacak olanlarla vedalaşmaya başladı Efendimiz sav ise oldukça rahatsız idi, hastalığı artmıştı
Üsame Ordusu
Sahabei Kiram, bu ümmetin derdine derman olacak nice olayları hayatlarında ilmik ilmik dokudular, olayları bir nefeste soluklayıp bize rehber oldular da, sonradan gelen insanlar kendilerine sayısız ibretler çıkardılar Onlar bize “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz…8 denilerek anlatılmıştı
Ashabı Kiram mahzundu
O günün akşamı, Medine halkı ve ordu karargâhta sabahladı Ashabın gözlerine uyku girdi mi bilinmez, ama Sevgililer Sevgilisi sav’in dadısı ve Üsame’nin annesi Ümmü Eymen ranha’nın şu sözleri çok şey anlatıyordu:
“Ey Allah’ın Rasulü! Üsame bu halde giderse, bir faydası olmayacak!9
Ancak istek bir kere çıkmıştı, geri dönmezdi:
“Üsame’nin ordusu sefere hazır olsun!
Pazar günü Ordu emir bekliyordu; ancak gönüller, Sevgililer Sevgilisi’nden bir haber umuyordu Üsame ra, göz yaşları içinde Kâinatın Serveri sav’in yanına geldi O sırada Efendimiz’in ağzına ilaç veriliyordu Yanında bazı aile efradı vardı Üsame yaklaştı, yaklaştı, eğilip Efendimiz’in elini öptü
Ancak;
Alemlerin Efendisi sav konuşamayacak kadar rahatsız idi Ellerini semaya kaldırmıştı Dudakları kıpırdamıştı Ama ne dediğini duyan olmadı Ne zaman ki Üsame ra, “Rahmet elleri üzerini sıvazlayınca anladı ki, Peygamber Aleyhisselam duasını tamamlamıştı
Asrı Saadet’in yıldızları hazırdı Ne var ki bir kuvvet yüreklerinden onları tutuyordu; ayrılamadılar Medine’den Ertesi sabah pazartesi günü, yine geldi Hz Üsame
Peygamber Aleyhisselam biraz olsun kendine gelmişti, dua buyurdu:
“Allah’ın bereketi üzerinize olsun, kuşluk vakti sefere çıkın
Veda Zamanı
Bir mübarek sefer zamanıydı
Ama ne sefer?!
Üsame ra karargâha geri döndü Askerlere hitapta bulundu İslâm ordusu, Nuru Muhammedî’yi Mekke ve Medine’den ötelere ve insanların gönüllerine yerleştirmek üzere “komutana yönelmişti Her şey tamamdı Sahabei Kiram bir olmuştu, saf tutmuştu Medine’de Alemlerin Efendisi sav, ashabını yeryüzünün emin şahsiyetleri olarak sıralamıştı o gün Göklerdeki yıldızlar gibi aydınlatacaktı cümle alemi onlar
Üsame ra atına bindi
Orduya hareket emrini verdi
Fakat tam o sırada annesi Ümmü Eymen’in gönderdiği haberle zaman durdu Bakışlar dondu Söylemek zordu; ancak Sevgililer Sevgilisi sav, “Rahmeti Rahmana kavuşmuştu
Sancakı Şerif, Hz Üsame’nin elinde kalakaldı Onu “Sevgili nereye derse oraya götürecekti Peki ya şimdi?! “İkinin İkincisi Hazreti Ebubekir ra, Üsame’ye seslendi: “Onu evine götür!
Gönül evi yastaydı Hz Üsame’nin Sancakı Şerifi bağrına bastı
Hiç kuşku yok, onu teslim almak isteyenler, kölelikten azat edilmeye layık olanlar idi “Sevgiliyi yüreğine yerleştirenlerdi Hakk’a yönelip, iman hürriyetini ilan edenlerdi Bir “Sefere katılıp kervanla kutlu yola çıkmaya hazır olanlardı “Benliği bırakıp “Birliğe erenlerdi Üstad N F Kısakürek’in ifadesiyle;
“Sonsuzluk Kervanı, istemem azat
Köleniz olmakmış, gerçek hürriyet
Ölmezi bulmaksa biricik niyet
Bastığınız yerde ebedi hasat
“Sonsuzluk Kervanı, istemem azat
1 İbnül Cevzî, elVefâ, I67 (Ayrıca Yuhanna İncili, 168’e bakılabilir)
2 Ahzab, 46
3 Ahmed, elMüsned,III,322; elHakim, elMüstedrek,II, 624
4 İlgili ayet için bkz: Ahzab, 37
5 İbn Sa’d, Tabakat,III, 42; İbnül Esir, Ü Gabe, II, 282
6 Buhari, Megazi, 44; Ahmed, elMüsned, V, 299; İbn Sa’d, Tabakat,III, 46
7 İbn Sa’d, III, 32
8 Âli Imran, 110
9 Vakîdî, Megazî, III, 1119; İbn Sa’d, Tabakat, II, 190
Semerkand der Ekim 2006
Cahiliyye devri
Kâinata rahmet “Muhammed Aleyhisselam gelmeden önceki dönemin adı
Zaman karanlıktı Zemin, putperest insanların egemenliğindeydi Mekânlar, insanların küfrüne ve şirkine tanık olmaktaydı Beytullah mahzun idi; etrafında dönenleri gördükçe Mekke toprakları kuraktı, çoraktı; “Rahmete muhtaçtı
Ve
Kâinata Rahmet “Sevgili hayattaydı Mekke’de Kureyşliler’in arasındaydı Daha peygamberliği ilan edilmemiş Ancak o, bir nebi idi O, “Rasul olsun diye dünyayı şereflendirmişti Hayatıyla, yaşantısıyla, insanlığıyla hatta insanların içinden çıkmış haliyle Tam bir insan Dahası O’na “Muhammedü’l Emin diyorlardı Çünkü O, “Nur idi, yaratılmışların ilki ve en nurlusu idi Önce güven verdi aleme, sonra cümle alem O’na güvendi Peygamberliği ilan edildiği yaşa kadar, “Muhammedü’l Emin olarak kırk yıl zaman geçirdi
Zamanın Efendisi
Kimileri vardı cahildi, müşrikti, kâfirdi, hiçbir şey bilmiyordu; hatta bilmediğini de bilmiyordu “Ben gidiyorum ki zamanın efendisi gelsin1 diyerek Cenabı Hakk’ın katına yükselen İsa Aleyhisselam’a gerçekten inananlar çok azalmıştı Ebu Cehiller, Ebu Lehebler kol geziyordu
Oysa aleme çoktan “Nur gelmişti Bir güneş gibi, gece karanlığındaki dolunay gibi İnsanlığa şahit, müjdeleyici, uyarıcı ve davetçi olarak gelmişti O’na Kitabı Kerim’de:
“Ey Peygamber! Biz seni aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik2 diye hitap edilecekti
Kisra’nın sarayı yerle bir olmuştu, Gökler ve yer aslında sel olup taşmıştı ama yüreklerde damla rahmet yoktu Zira “Rahmete inananların ilk günlerde sayısı azdı Biri kadın ikisi çocuktu
Hz Hatice ranha Validemiz Hz Ali ra; on yaşında Hz Zeyd bin Hârise ra; sekiz yaşında
Panayır yerinde satılan çocuk
Mekkeliler ise gününü gün etmekteydi
Ukâz, Mecenne, Zülmecâz panayırları günlerce sürerdi Bütün kabileler akın akın gelirdi Şenliklerin haddi hesabı yoktu İnsanlar mal gibi alınıp satılıyordu; değeri yoktu ki baş tacı edilsin Aslına bakılırsa şehirde kazanlar kaynıyordu İnsanlarda yürek yoktu ki, “Rahmete yönelsin Ancak alemlere rahmet Muhammed Aleyhisselam yine de bir umutla insanlara Allah’ı tanıtmak için bu panayırlara gidiyordu
Ne var ki
Kureyşliler katıydı, kabaydı, her ne kadar güvenmiş olsalar da bu gence, gençlerini kendilerinden uzaklaştırdığına inanıyor ve herkese “Sakın ha! Kureyşliler’in genci seni dininden döndürmesin!3 diyorlardı
O zamanlar yalnızdı Gönüller Sultanı Aleyhisselam, sevenleri azdı
Yine de Mekkeliler O’na “Kureyşli Genç demişlerdi Ve O‘nun ardından gelenleri olacaktı
İşte
Bu panayırlarda vaktiyle satışa çıkarılmıştı; Zeyd bin Hârise daha sekiz yaşında iken
Panayırda kendisini köle olarak satan çocuk tacirlerine inat, insanlığa direnmişti o Bir baskın sırasında alıkonulmuş ve ailesinden kaçırılmıştı Babası ne kadar ağlamış, ne kadar ıstırap çekmiş ve ne ağıtlar yakmıştı Bir bulan, bir gören olsa idi nelerini vermezdi! Ancak evladı Zeyd’in, Kureyş’in en güvenilir insanı “Muhammedü’l Eminin yanında bulunduğunu öğrenince koşa koşa gelmiş, alemlere rahmet olan insanın huzurunda;
“Ey Muhammed, ne olur yavrumu bana ver, alıp gideyim deyivermişti
Nereden bilsin ki; O’nun insanlara hükmetme derdinin olmadığını, aksine insanların O’na tabi olabilmek için sayısız zorluklara katlandığını, katlanacaklarını
“Kendisini çağırın, dilediğini tercihte serbesttir buyurdu, O nur yüzlü insan
Gören gözle hayran olmuştu Zeyd, Alemlerin Sultanı Efendimiz Aleyhisselam’a; o, Nuru Muhammedî’yi idrak edecek kadar olgun, Allah tarafından seçilecek kadar yüce insan, zamanı gelince Kur’anı Kerim’de adı geçecek olan tek sahabi idi: Hz Zeyd ra4 Ancak kimilerinin gözünde zavallı bir köle Bundan ne olur ki dedikleri bir çocuk!
Peygamberliğin ilan edildiği zaman ilk üç müslümandan biriydi Zeyd Belki de yüreğini, Efendisi Muhammedü’l Emin’e daha babası ve amcası geldiği zamanlar, “Yemin ederim ki ben, sana hiç kimseyi tercih etmem Sen, bana baba ve anne makamındasın!5 diyerek vermişti İhtimal ki o günler, insanların kalıplarına değil, gönüllerine, yüreklerine sahip olabilen mutmain bir kalbin, neferlerini seçim zamanıydı Dost’un kalbine girme günleriydi Arkadaşlık ile dostluğun birbirinden ayrıştığı vakitlerdi
Sevenin sevdiğine özlemi
Kâinatın Serveri Efendimiz Aleyhisselam
Zeyd’e hiçbir zaman köle olarak bakmadı; kaldı ki o komutan olacaktı, hizmetleri sırtlanacaktı, Gönüller Sultanı Efendimiz sav Taif’e gittiğinde, kendisini taşlayanlara vücudunu siper edecek, hatta zaman gelecek ordunun başına geçecekti Dahası şahadet şerbetini içerken, Alemlerin Efendisi sav Medinei Münevvere’de onun şahadetini minberden duyuracak ve şöyle hitap edecekti müslümanlara:
“İşte! Bayrağı şimdi Zeyd bin Hârise aldı, atını ileri sürdü ancak onu şehit ettiler Şimdi de sancağı Cafer bin Ebî Talib aldı, onu da şehit ettiler, ardından bayrağı Abdullah bin Revaha aldı, o da şehit oldu En sonunda bayrağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç Halid bin Velid aldı ve İslâm ordusu muzaffer oldu6 diye anlatacaktı
Hatta Zeyd’in kızı, Rasulullah sav evlerini ziyarete gelince eteğine yapışacak, Alemlerin Efendisi de ona bakıp bakıp yüksek sesle ağlayacaktı da; Sa’d bin Ubade Hazretleri dayanamayıp soracak; “Ya Rasulallah sen de mi?! diyecek, Kâinatın Serveri de: “Bu, sevenin sevdiğine olan özlemidir buyuracaktı7
Bu genç mi komutan olacak?
Hârise, torunu Üsame’yi görebildi mi bilinmez ama; Zeyd’in oğlu Üsame’yi gören nice dedeler vardı; Asrı Saadet yıllarında, at üstünde ve mübarek bir seferde Hicretin 11 yılıydı ve henüz Safer ayı çıkmamıştı
Alemlerin Sultanı sav, “Refîki A’lâ yolculuğuna çıkmak üzereydi Şiddetli baş ağrısı başlamıştı Ateşi giderek yükselmekteydi Zeyd oğlu Üsame ra Hazretlerini yanına çağırdı ve:
“Ey Üsame! Şam’a Rumların beldesi Belkâ sınırına git, babanın şehit edildiği bölgeye ulaş, giderken de hızlı git, haberin bile önüne geç, üzerlerine şimşek gibi saldır, yanına kılavuzlar al ancak onların içinde az kal! emrini verdi
Hedef bir, gaye tek idi: Allah Rasulü’nün sav isteğini yerine getirmek
Hz Üsame henüz o vakit, on sekiz yaşındaydı Hemen hazırlıklara başladı Ordu karargâhına geldi Karargâh birlikleri “Cürf denilen yerde bulunuyordu Cürf ise Medine’nin dışında Avâlî denilen semtte idi
Medineli müslümanlar emre tam itaat ettiler Ensar ve Muhacirin tamamı karargâha koştu Hepsi de hazırdı Kimler yok tu ki o gün haberi hemen duyup da gelen… Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Ebu Ubeyde bin Cerrah, Hz Sa’d bin Ebi Vakkas, Hz Katâde bin Numan (ranhüm) Ne var ki bazı insanlardan bir ses yükseldi:
“Zamanında Medine’ye hicret etmiş bulunan şu kadar büyük sahabe varken bu genç mi komutan olacak?!
Sesler ardı ardına çoğalınca, kalpler ürperip daralınca, bazı insanlar bir an olsun dalınca, Alemlerin Efendisi sav o son günlerinde başına siyah sarığını sardı, şöyle hitap etti insanlara:
“Allah’a and olsun, bu gün Üsame’nin komutan tayin edilmesine nasıl itiraz ediyorsanız, daha önce de onun babasının komutanlığına aynı anlayışla itiraz etmiştiniz Allah’a yemin olsun ki, babası komutanlığa nasıl layık idiyse ve benim yanımda insanların en sevgilisi idiyse, oğlu da komutanlığa öylece layıktır!
Mesele “baba oğul meselesi değildi Çocuğun, babalık makamını idrak etmiş olmasıydı
Ve Kâinatın Efendisi, hanei saadete yürüyüp gitti İnsanlar, sefere katılacak olanlarla vedalaşmaya başladı Efendimiz sav ise oldukça rahatsız idi, hastalığı artmıştı
Üsame Ordusu
Sahabei Kiram, bu ümmetin derdine derman olacak nice olayları hayatlarında ilmik ilmik dokudular, olayları bir nefeste soluklayıp bize rehber oldular da, sonradan gelen insanlar kendilerine sayısız ibretler çıkardılar Onlar bize “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz…8 denilerek anlatılmıştı
Ashabı Kiram mahzundu
O günün akşamı, Medine halkı ve ordu karargâhta sabahladı Ashabın gözlerine uyku girdi mi bilinmez, ama Sevgililer Sevgilisi sav’in dadısı ve Üsame’nin annesi Ümmü Eymen ranha’nın şu sözleri çok şey anlatıyordu:
“Ey Allah’ın Rasulü! Üsame bu halde giderse, bir faydası olmayacak!9
Ancak istek bir kere çıkmıştı, geri dönmezdi:
“Üsame’nin ordusu sefere hazır olsun!
Pazar günü Ordu emir bekliyordu; ancak gönüller, Sevgililer Sevgilisi’nden bir haber umuyordu Üsame ra, göz yaşları içinde Kâinatın Serveri sav’in yanına geldi O sırada Efendimiz’in ağzına ilaç veriliyordu Yanında bazı aile efradı vardı Üsame yaklaştı, yaklaştı, eğilip Efendimiz’in elini öptü
Ancak;
Alemlerin Efendisi sav konuşamayacak kadar rahatsız idi Ellerini semaya kaldırmıştı Dudakları kıpırdamıştı Ama ne dediğini duyan olmadı Ne zaman ki Üsame ra, “Rahmet elleri üzerini sıvazlayınca anladı ki, Peygamber Aleyhisselam duasını tamamlamıştı
Asrı Saadet’in yıldızları hazırdı Ne var ki bir kuvvet yüreklerinden onları tutuyordu; ayrılamadılar Medine’den Ertesi sabah pazartesi günü, yine geldi Hz Üsame
Peygamber Aleyhisselam biraz olsun kendine gelmişti, dua buyurdu:
“Allah’ın bereketi üzerinize olsun, kuşluk vakti sefere çıkın
Veda Zamanı
Bir mübarek sefer zamanıydı
Ama ne sefer?!
Üsame ra karargâha geri döndü Askerlere hitapta bulundu İslâm ordusu, Nuru Muhammedî’yi Mekke ve Medine’den ötelere ve insanların gönüllerine yerleştirmek üzere “komutana yönelmişti Her şey tamamdı Sahabei Kiram bir olmuştu, saf tutmuştu Medine’de Alemlerin Efendisi sav, ashabını yeryüzünün emin şahsiyetleri olarak sıralamıştı o gün Göklerdeki yıldızlar gibi aydınlatacaktı cümle alemi onlar
Üsame ra atına bindi
Orduya hareket emrini verdi
Fakat tam o sırada annesi Ümmü Eymen’in gönderdiği haberle zaman durdu Bakışlar dondu Söylemek zordu; ancak Sevgililer Sevgilisi sav, “Rahmeti Rahmana kavuşmuştu
Sancakı Şerif, Hz Üsame’nin elinde kalakaldı Onu “Sevgili nereye derse oraya götürecekti Peki ya şimdi?! “İkinin İkincisi Hazreti Ebubekir ra, Üsame’ye seslendi: “Onu evine götür!
Gönül evi yastaydı Hz Üsame’nin Sancakı Şerifi bağrına bastı
Hiç kuşku yok, onu teslim almak isteyenler, kölelikten azat edilmeye layık olanlar idi “Sevgiliyi yüreğine yerleştirenlerdi Hakk’a yönelip, iman hürriyetini ilan edenlerdi Bir “Sefere katılıp kervanla kutlu yola çıkmaya hazır olanlardı “Benliği bırakıp “Birliğe erenlerdi Üstad N F Kısakürek’in ifadesiyle;
“Sonsuzluk Kervanı, istemem azat
Köleniz olmakmış, gerçek hürriyet
Ölmezi bulmaksa biricik niyet
Bastığınız yerde ebedi hasat
“Sonsuzluk Kervanı, istemem azat
1 İbnül Cevzî, elVefâ, I67 (Ayrıca Yuhanna İncili, 168’e bakılabilir)
2 Ahzab, 46
3 Ahmed, elMüsned,III,322; elHakim, elMüstedrek,II, 624
4 İlgili ayet için bkz: Ahzab, 37
5 İbn Sa’d, Tabakat,III, 42; İbnül Esir, Ü Gabe, II, 282
6 Buhari, Megazi, 44; Ahmed, elMüsned, V, 299; İbn Sa’d, Tabakat,III, 46
7 İbn Sa’d, III, 32
8 Âli Imran, 110
9 Vakîdî, Megazî, III, 1119; İbn Sa’d, Tabakat, II, 190
Semerkand der Ekim 2006