Dünyanın neredeyse her yerini etkisi altına alan Koronavirüs (COVID-19) salgını ülkemizde de görülmeye başladı. Salgın olarak adlandırılması bile başlı başına rahatsız edici olabilirken; koronavirüsün yayılım hızı, bulaşma yolu ve tedavi sürecinin zorluğu insanların bu virüsten daha fazla endişe duymasına sebep olmaktadır. Koronavirüsün tıbbi boyutlarını uzman doktorların ayrıntılarıyla anlattığını belirten Uzman Psikolog Naciye Tokaç, virüsün ortaya çıkmasıyla birlikte gelişen psikolojik boyutları ve neler yapılabileceğini anlattı.
Koronavirüs ülkemizde görülmeye başladığı andan itibaren insanlarda arasında kaygının bazen de panik halinin arttığını görmekteyim. Bu durumda kaygı veya panik normal midir?
Kaygının görülmesinin normal olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kaygının ortaya çıkması için gerçek bir uyarana ihtiyaç vardır ve bu salgın hastalık gerçek bir uyarandır. Ancak panik olmak için gerekli bir durum değildir çünkü panik dediğimiz şey ani ortaya çıkar ve büyük bir çaresizlik duygusu vardır içerisinde. Yaşadığımız olay hakkında ise bilim insanlarının bu virüs hakkında söyledikleri uygulandığı takdirde virüsün bulaşması veya herkese aynı anda bulaşması engellenir. Bu da demektir ki bu durum panik olmadan ciddi tedbirli olunmasını gerektiren bir durum.
Panik havasının kötü olduğundan bahsederken; bu salgın durumunda ortaya çıkan gerçek kaygıyı inkar ederek önem almamak da kişinin hem kendi sağlığını hem de toplum sağlığını tehlikeye atacaktır. “Bana/bize bir şey olmaz” denilebilecek bir durum olmadığını yaşanan gerçekler göstermektedir. Önlem ve tedbir almak için ciddi neden var ancak panik olmaya gerek yok çünkü panik tedbiri engelleyebilir.
"Koronavirüs salgınında insanların panik olmasını yaratan nedir?" diye düşündüğümüzde ise; kişinin öncelikle kendi bedeni sonra dış dünya üzerinde kontrol edememesi, kontrol kaybı duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü insan başına gelebileceklerin, yaşamının biraz da olsa kontrolünde olmasını ister. Belirsizlik insanın dayanamadığı an zor süreçlerdendir. Bu belirsizlik, kontrol edilemezlik, ne yaparsa yapsın başına gelebileceği kaygısı insanların yaşadığı panik duyusunun nedenini oluşturmaktadır. Buna karşılık yapılması gerekenler ise; öncelikle konunun uzmanlarının söylediklerine harfiyen uymak yani kişisel olarak kontrol edebileceğimiz her şeyi yapmak. Ancak bu bir salgın ve yine de başımıza gelebileceği endişesine karşı ise duygu durumumuzu, moralimizi olumlu tutmak ve uzmanlara, doktorlara güvenmek başı çekmektedir.
Şimdi biraz da neler yapabileceğimizi konuşalım.
Öncelikle bilmeliyiz ki; bu bir gerçek. Gerçeğin bizi kaygılandırması da normal. Bu durumda kaygına izin ver, duygularına izin ver, biraz heyecan, biraz belirsizlik, biraz gelecek kaygısı, biraz ne yapacağını bilememe… Yaşadığımız tam olarak bu. O zaman öncelik kendine söyle; “şu an kaygılıyım, korkuyorum, ne olacağını bilmiyorum” ve ardından ekle “kaygılıyım çünkü buna bir sebep var, ne olacağını bilmiyorum evet ama yapabileceğim her şeyi yaptım, yapmaya devam edeceğim”. Bunu yaparken doğru nefes al; burundan derin ve uzun bir nefes al, ağız yoluyla daha yavaş ver. Bu nefes egzersizini arada tekrarla.
Sosyal destek her zaman gereklidir ancak burada hepimiz ortak bir problemi paylaşıyoruz. Çevrenizde sizden daha kaygılı birileri varsa onların destek almasını sağlayın ve sadece onların söylediklerini duymayın, çevrenizde gerçekten inandığınız, güvendiğiniz ve sizi psikolojik olarak rahatlatan kişilerle duygu, düşüncelerinizi paylaşın.
Koronavirüs (COVID-19) bulaşıcı bir hastalık olması nedeniyle bu hastalıktan korunmanın tek yolu fiziksel teması kesmek. Bu nedenle evde kalmak, sadece zaruri ihtiyaçlar için ve mesafeyi koruyarak dışarı çıkılmalı. Durum böyle olunca daima evde kalmanın da insana getirdiği başka problemler görülebiliyor. Daima aynı şeyleri yapmak, daima aynı kişilerle görüşmek belki de evde yalnız kalmanın sıkıcılığı, bunaltıcılığı ile karşı karşıya kalınıyor. Bundan kurtulabilmek için daha evde kalmaya başladıktan itibaren bir strateji belirlemeye başlamalı, neler yapabilirim? düşüncesinin bir listesini yapmalıdır. Çünkü bu kısa süreli bir süreç olmayacak. Zaman zaman herkes uzun süre evde kalsa yapacağı birçok faaliyet olduğunu söyler. Bu ne kadar zorunlu bir evde kalış olsa da kendinize yapabileceklerinizin bir programını yaparsanız bu sıkılmanın önüne geçebilirsiniz. Eğer kendinize bir uğraş edinirseniz evde kalmakla ilgili düşünceleriniz, zihniniz “mecburen evdeyim” anlayışından çıkacaktır.
Birçok kişi kendisi için endişe etmenin yanında sevdikleri, birlikte yaşadığı bireyler, ailesi için de endişe etmekteler. Bu tehlike hepimiz için geçerli olduğundan aslında ortak bir problemi paylaşıyoruz. Birbirimize sevdiğimizi, onlara ne kadar değer verdiğimizi söyleyin, paylaşın. Bunun için teknolojiyi kullanabilirsiniz: tam zamanı. Sevdiklerinizle görüntülü konuşabilir, ses kayıtları yapabilir ve birbirinize sevginizi hissettirebilirsiniz.
Evde kalmanın bir diğer etkisi ise birlikte yaşadığımız kişilerle; anne, baba, çocuk, eş, aile büyüklerinin daima birlikte kalacak olmasının sonucu olarak kişilerin kendi gerginliği, öfke duygulanımı, kaygılarının çatışması olmaktadır. Birbirinin olumsuz tarafını görmek yerine, böyle bir sorunda birbirinizi düşündüğünüzü hissettirmek, önlemler konusunda yaptığınız uyarıların aslında birbirinize verdiğiniz değerle ilgili olduğunun bilincinde olmak fayda sağlayacaktır.
Hepimiz için oldukça zorlu geçen ve geçeceğini bildiğimiz bir süreçte geçmişi tekrar değerlendirmek ve geleceği yeniden, nasıl inşa edeceğimiz konusunda bizlere ilham verici bir süreçte olabilir. Korkularımızın, endişelerimizin ne kadar hayatımızı içine aldığının düşünülmesi gerektiği, hayallerimizi gerçeğe dönüştürmenin ne denli önemli olduğunun fark edildiği, hayatlarımızın çok kıymetli olduğunun anlaşıldığı bir süreç olarak bu da geçer gider. Bu süreçte geçecek, geçeceğini bilmek umudumuzu artıracak. Eğer sorumluluklarınızı yerine getirirseniz, bu geçip gitmede payınızın olduğunu bilmenin gururunu yaşayın.