iltasyazilim
FD Üye
KURAN'IN BAZI SIRLARI
Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır
(Enbiya Suresi, 106)
ALLAH, HER İNSANIN DUASINI KABUL EDER
Sonsuz merhamet, şefkat ve güç sahibi olan Allah, Kuran'da insanlara çok yakın olduğunu, kendisine dua ederek birşey istediklerinde onların dualarını kabul edeceğini bildirir Bu konuyla ilgili ayetlerden biri şöyledir:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar (Bakara Suresi, 186)
Allah, ayetinde de bildirdiği gibi her insana çok yakındır, her insanın dileğini, içinden geçirdiklerini, düşündüklerini, bir dostuna söylediklerini, fısıldaşarak konuştuklarına, hatta bilinçaltında taşıdıklarına kadar bilir Dolayısıyla, Allah'a yönelip, ona dua eden, Allah'tan istekte bulunan her insan Allah tarafından duyulur ve bilinir Bu, insanlar için çok büyük bir nimet ve Allah'ın rahmetinin, merhametinin ve sonsuz gücünün bir göstergesidir
Allah, sonsuz bir güç ve ilme sahiptir Allah, tüm evrende var olan herşeyin sahibidir En güçlü gibi görünen insanlardan en büyük zenginliklere, en ihtişamlı gökcisimlerinden toprağın derinliklerinde yaşayan küçücük bir hayvana kadar canlı cansız her varlık Allah'a aittir ve Allah'ın irade ve idaresi altındadır
Bu gerçeğe iman eden bir insan, Allah'tan herşeyi isteyebilir ve Allah'ın duasını kabul etmesini umabilir Örneğin, amansız gibi görünen bir hastalığa yakalanan bir insan, elbetteki tüm tıbbi tedbirlere başvuracaktır Ancak, şifayı verenin Allah olduğunu bilerek, Allah'a sağlığı için dua eder Veya, içinde bir tür korku ya da endişe duyan bir insan, Allah'ın kalbine ferahlık vermesi ve onu tüm korkularından kurtarması için dua edebilir İşinde karşısına zorluklar çıkan bir insan, Allah'ın işlerini kolaylaştırması, zorluklarını gidermesi için Allah'a yönelebilir İnsan bunlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok konuda Allah'tan istekte bulunabilir Allah'ın hidayetini artırması, onu cennette salihlerle birlikte sonsuza dek ağırlaması, cenneti, cehennemi, Allah'ın gücünü daha iyi kavrayıp anlamak için kavrayışını artırması, zenginliğinin artması gibi
Ancak, bu noktada belirtilmesi gereken ve Kuran'da bildirilen bir sır daha vardır Allah'ın İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir İnsan, pek acelecidir(İsra Suresi, 11) ayetinde de bildirdiği gibi, insanın her duası kendisi için hayırlı olmayabilir Örneğin, bir insan çocuklarının geleceği için Allah'tan çok büyük bir mülk ve zenginlik ister Ancak Allah onun bu isteğinde bir hayır görmeyebilir Belki de zenginlik çocuklarının azgınlaşıp şımarmalarına neden olacaktır Allah, bu insanın duasını duyar, duasını bir ibadet olarak kabul eder ve onun duasına en hayırlı şekilde karşılık verir Veya bir insan bir yere bir an önce ulaşmak için dua eder Ama belki de kendisi için o yere daha geç gitmesi ve biriyle karşılaşarak ondan ahiretine fayda getirecek bir şey öğrenmesi daha hayırlıdır; işte Allah bunu bilir ve duasına kendi düşündüğü gibi değil en hayırlı olacak şekilde icabet eder Yani Allah o insanı işitir, ama duasında onun için bir hayır görmüyorsa, onun için en hayırlı olanı yaratır Bu, çok önemli bir sırdır
Bu sırrı bilmeyenler, Allah'a dua ettikten sonra duaları gerçekleşmediğinde, Allah'ın kendilerini duymadığını zannederler Bu, çok sapkın ve cahilce bir inanıştır Çünkü Allah insana şah damarından daha yakındır (Kaf Suresi, 16) O, insanın her konuşmasından, her düşüncesinden, hayatının her anından haberdardır İnsan uyurken bile, Allah onun her halini, rüyasında gördüklerine kadar bilir Bunların tümünü yürüten Allah'tır Dolayısıyla, insan Allah'a her dua ettiğinde, duasının Allah tarafından bir ibadet olarak kabul edildiğini bilmeli ve Allah'ın duasına kendisi için en hayırlı zamanda ve en hayırlı şekilde karşılık vereceğine iman etmelidir
Dua, her insan için çok kıymetli bir ibadet ve büyük bir nimettir Çünkü Allah, insana dua aracılığı ile Allah'ın hayırlı ve güzel gördüğü herşeye erişme imkanı vermiştir Allah, De ki: Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?…(Furkan Suresi, 77) ayetiyle duanın insanlar için önemini bildirmektedir
Allah sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanın
duasını kabul eder
Dua edilen zamanlar, insanın Allah'a olan yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a ne kadar muhtaç olduğunun en açık olarak anlaşıldığı anlardır Çünkü insan dua ederken, hem Allah'ın karşısında ne kadar aciz ve güçsüz olduğunu anlar, hem de kendisine Allah'tan başka hiçbir gücün yardımının olamayacağının farkına varır İnsanın duasının samimiyeti ve içtenliği ise, Allah'tan istediği şeye ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissetmesi ile ilgilidir Örneğin, her insan dünyaya barış ve huzur gelmesi için dua edebilir Ancak savaşın ortasındaki bir insanın bu konudaki duası, diğerlerine göre daha sıkıntı ve ihtiyaç içinde olacak, dolayısıyla bu insan bu konuda Allah'a çok daha fazla yalvararak ve muhtaç olarak dua edecektir Veya denizin ortasında fırtınaya yakalanmış bir gemideki ya da düşmek üzere olan bir uçaktaki insanların hepsi, Allah'a yalvara yalvara dua ederler Dualarında son derece içten ve boyun eğici olurlar Allah bir ayetinde bunu şöyle bildirir:
De ki: Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz(En'am Suresi, 63)
Allah'ın Kuran'da insanlara bildirdiği makbul dua, yalvara yalvaradır:
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez (Araf Suresi, 55)
Allah bir başka ayetinde ise, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanın duasını kabul ettiğini bildirir:
Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğütalıp düşünüyorsunuz (Neml Suresi, 62)
Elbetteki bir insanın istekleri için Allah'a yalvarması, sıkıntı ve ihtiyaç içinde dua etmesi için, ölüm tehlikesi içinde olması şart değildir Bu örnekler, insanların, duanın samimi ve içten olması için nasıl bir ruh hali gerektiğini, gafletten kurtuldukları ölüme yakınlık anlarında nasıl Allah'a yöneldiklerini kıyas edebilmeleri açısından verilmektedir Allah'a gönülden bağlı olan müminler ise ölümü görmeseler dahi, Rablerine her zaman samimiyetle ve acizliklerini bilerek muhtaç olarak yönelirler Bu onları, inkar edenlerden ve imanı zayıf olanlardan ayıran önemli bir özelliktir
Duada sınır tanımamak
İnsan, Allah'tan herşeyi, haram ve helal sınırları içinde isteyebilir Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, Allah tüm evrenin tek hakimi ve tek sahibidir; ve eğer dilerse, insana her dilediğini verir Dua ile Allah'a yönelen her insan, Allah'ın herşeye gücünün yettiğine, her isteğinin Allah için çok kolay olduğuna, duası kendisi için hayırla sonuçlanacaksa Allah'ın isteğini gerçekleştireceğine iman etmelidir Kuran'da örnekleri verilen peygamberlerin ve salih müminlerin duaları, müminlerin Allah'tan neleri istediklerine dair birer örnektir Örneğin, Hz Zekeriya Allah'tan hayırlı bir soy istemiştir ve karısı kısır olmasına rağmen Allah onun duasına karşılık vermiştir:
Hani o (Hz Zekeriya), Rabbine gizlice seslendiği zaman; demişti ki: Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et Bana mirasçı olsun Yakup oğullarına da mirasçı olsun Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl(Meryem Suresi, 36)
Allah, Hz Zekeriya'nın duasını kabul etmiş ve onu Hz Yahya ile müjdelemiştir Hz Zekeriya ise, bir oğlu olacağı müjdesini aldığında, karısı kısır olduğu için buna şaşırmıştır Allah'ın Hz Zekeriya'ya verdiği cevap müminlerin dualarında unutmamaları gereken bir sırrı içermektedir:
Dedi ki: Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım(Ona gelen melek) Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım(Meryem Suresi, 89)
Kuran'da duasına icabet olunan birçok peygamberin daha haberi verilmektedir Örneğin Hz Nuh, hidayet bulmaları için her yolu denediği, ancak buna rağmen azgınlığı giderek artan kavmi için Allah'tan azap istemiş ve Allah duasına karşılık kavmine, tarihe geçecek kadar büyük ve şiddetli bir azap vermiştir
Hastalığı dolayısıyla Hz Eyüp de Rabbi'ne çağrıda bulunarak Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi Sen merhametlilerin en merhametli olanısın(Enbiya Suresi, 83) demiştir Allah, Hz Eyüp'ün duasının karşılığını Kuran'da şöyle bildirir:
Böylece onun duasına icabet ettik Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik (Enbiya Suresi, 84)
Hz Süleyman'ın Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et Şüphesiz sen karşılıksız armağan edensin(Sad Suresi, 35) şeklindeki duasına karşılık Allah ona çok büyük bir iktidar ve zenginlik vermiştir
Dolayısıyla, dua edenler, Allah'ın gücünün herşeye yettiğini ve Allah'ın 'Ol' emriyle, herşeyin bir anda olabileceğini bilmeli ve bunlara iman ederek Allah'tan istekte bulunmalıdırlar Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi Allah için herşey kolaydır ve Allah her duayı işitir ve bilir
KURAN DUAYI NASIL ANLATIYOR?
En son ne zaman dua ettiğinizi düşündünüz mü? Bu soruya farklı cevaplar verilebilir ama ortak nokta herkesin bir şekilde dua ettiği olacaktır İnsanlar elbette her yerde, her ortamda, istedikleri herşeyi için Rabbimiz olan Allah'a dua edebilirler Allah iman edenlerin her ortamda dua edebileceklerine, Kendini zikredebileceklerine aşağıdaki ayetlerle dikkat çekmiştir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler (Ve derler ki) Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koruRabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yokturRabbimiz, biz: Rabbinize iman edindiye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldürRabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensinNitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam…(Ali İmran Suresi, 191195)
Bunların yanısıra bir de duanın, en güzel, en makbul şekli vardır ki Kuran'da bunlar ayrıntılarıyla anlatılmıştır
Yüksek Olmayan Bir Sesle, Yalnız Başına, İçin İçin Dua
Çok çaresiz ve sıkıntı içerisinde kaldığınız, Allah'a dua etme ihtiyacı hissettiğiniz bir anda dua etmek için nasıl bir ortamı tercih ettiğinizi hatırlıyor musunuz? Hiç şüphesiz gece yastığa başınızı koyduğunuzda ya da çok sessiz ve gürültüsüz, Allah'la başbaşa olabileceğinizi hissettiğiniz bir ortamda dua etmeyi tercih etmişsinizdir
İbadetler sırasında manevi yoğunluk en fazla yalnız başına, kimsenin bilmediği zamanlarda, tam bir konsantrasyonun sağlanabildiği sırada yaşanır İhtiyaçları, hataları veya eksikleri konusunda Allah'a dua etme gereksinimi duyan insan, yalnız başına ve için için dua etmeyi tercih eder Buna güzel bir örnek Hz Zekeriya'nın duasıdır Kuran'da, onun Allah'tan soyunu devam ettirecek bir varis isterken gizlice dua ettiğine işaret edilir:
Hani o Rabbine gizlice seslendiği zaman demişti ki: Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım(Meryem Suresi, 34)
Duanın tanımı için gücü sınırlı ve sonlu bir varlığın gücü sınırsız bir kudret karşısında acizliğini ortaya koyarak istekte bulunmasıdırdemiştik Bu yüzden dua, gerçekten Allah'a karşı acizlik ve fakirlik bilinerek yapılmalıdır Fakat elbette ki bu birtakım yapmacık hareketlerle, kalıpçı ve taklitçi düşünce yapısıyla sağlanamaz Zaten gerçek anlamda samimi olan, acizliğini hisseden insan doğal olarak bunu yaşayacaktır Kuran'da, müminlere şu şekilde dua etmeleri tavsiye edilir:
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez (A'raf Suresi, 55)
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret Gaflete kapılanlardan olma Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler(A'raf Suresi, 205206)
Kuran'da, duanın yalnızken, yalvararak ve için için yapılabileceğine dikkat çekilir Dolayısıyla duanın nerede yapıldığı, dua sırasında düzenlenen törenin büyüklüğü, katılımın fazla olması ve dua eden şahsın sesinin çok fazla çıkması ölçü değildir
Öncelikle bilinmelidir ki, duadaki yüksek ses tonları duanın Allah'a ulaşmasını ya da Allah'ın duaya icabetini kolaylaştırmaz Dua ettiğimiz Allah, içimizden geçirdiğimiz düşünceleri bilen, herşeyden haberdar olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olandır (Kaf Suresi, 16) Bize bu kadar yakın olan Allah'a dua ederken sesimizi gereksiz yere yükseltmemizin bir anlamı yoktur Kişi içinden dua edebileceği gibi, ancak kendisinin duyabileceği bir tonla da dua edebilir
Kuran'da gerek ibadet sırasında, gerekse yaşamın her anında ses tonunun uygun tutulması gerektiği insanlara aşağıdaki ayetlerde bildirilir:
Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir (Lokman Suresi, 19)
De ki: Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundurNamazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse (İsra Suresi, 110)
Görüldüğü gibi Kuran'da tarif edilen ibadet modeli gösterişten uzaktır Başkaları görsün veya duysun diye yapılmaz, sadece Allah'a karşı olan vazifenin hakkıyla yerine getirilmesi amacını taşır Kuran'da bunun üzerinde önemle durulur Dua ile ilgili ayetlerde defalarca dini Allah'a halis kılarak dua etmekten söz edilir Bunun anlamı, dinin, yani ibadetin sadece ve sadece Allah için yapılması, O'ndan başkalarının rızasının kesinlikle aranmamasıdır:
O, Hayy (diri) olandır O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin Alemlerin Rabbine hamdolsun (Mü'min Suresi, 65)
Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kafirler hoş görmese de (Mü'min Suresi, 14)
De ki: Rabbim adaletle davranmayı emretti Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na dua edin Başlangıçta sizi yarattığıgibi döneceksiniz(A'raf Suresi, 29)
Din sadece Allah'ındır İbadetlerin hepsi sadece O'nun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yapılır Bunun yegane yolu da O'nun istediği ve tarif ettiği gibi yapmaktır
Duasını, ya da başka herhangi bir ibadetini Allah'a halis kılmadan yapanlar, yani etraflarındaki insanlara takvagörünmek endişesinde olanlar büyük bir dalalet içindedirler Allah Kuran'da onlardan şöyle söz eder:
İşte (şu) namaz kılanların vay haline,
Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,
Onlar gösteriş yapmaktadırlar, (Maun Suresi, 46)
Allah, dünyayı isteyenlere dünyayı verir,
ancak onlar ahirette büyük bir kayıp içinde olurlar
Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayan, ahirete de kesin bir bilgiyle iman etmeyen insanların istekleri sadece dünyaya yönelik olur Onlar zenginliği, mülkü, itibarı hep bu dünyadaki hayatları için isterler Allah, sadece dünya için istekte bulunanların ahirette bir kazançları olmayacağını bildirir Müminler ise hem dünya hayatları hem de ahiretleri için Allah'tan istekte bulunurlar, çünkü ahiretin dünya hayatı kadar kesin ve yakın bir hayat olduğuna iman ederler Allah, bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
İnsanlardan öylesi vardır ki: Rabbimiz, bize dünyada verder; onun ahirette nasibi yoktur Onlardan öylesi de vardır ki: Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koruder İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır Allah, hesabı pek seri görendir (Bakara Suresi, 200202)
Müminler de dualarında Allah'tan sağlık, zenginlik, ilim ve güzellik isterler Ancak onların her dualarında Allah'ın hoşnutluğu ve dine uygun bir niyet vardır Örneğin zenginliği, Allah yolunda kullanmak için isterler Bu konuyla ilgili olarak Allah'ın Kuran'da örnek verdiği peygamberlerden biri Hz Süleyman'dır Hz Süleyman, Allah'tan kendisine kimsenin erişemeyeceği kadar büyük bir mülk vermesini isterken bunu dünyaya yönelik bir hırs olarak değil, Allah yolunda kullanmak, insanları Allah'ın dinine çağırmak ve Allah'ı zikretmek için istemiştir Hz Süleyman'ın Kuran'da bildirilen sözleri onun samimi niyetinin bir göstergesidir:
Gerçekten ben mal sevgisini Allah'ı zikretmekten dolayı tercih ettim(Sad Suresi, 32)
Allah, Hz Süleyman'ın bu duasını kabul etmiş, ona hem dünyada büyük bir mülk vermiş, hem de onu ahiret nimetleriyle mükafatlandırmıştır Bunun yanında, sadece dünya hayatını isteyen, ahireti düşünmeyenlere de Allah dünyada isteklerini verir, ancak onlara ahirette azap dolu bir hayat vardır Dünya hayatında sahip oldukları hiçbir nimete ahirette ulaşamazlar Allah bu önemli bilgiyi Kuran'da şu ayetleriyle insanlara bildirmektedir:
Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur (Şura Suresi,20)
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider (İsra Suresi, 18)
ALLAH, ŞÜKREDENLERİN NİMETLERİNİ ARTIRIR
Her insan, hayatı boyunca her anı için Allah'a muhtaçtır Soluduğu havadan yediği yemeğe, elini ayağını kullanabilmesinden konuşabilmesine, barınabilmesinden, gülüp neşelenmesine kadar Allah'ın yarattıklarına ve kendisine bağışladıklarına muhtaç olarak yaşar Ancak insanların büyük bir çoğunluğu acizliklerini ve Allah'a muhtaç olduklarını anlamazlar Onlar herşeyin kendiliğinden geliştiğini veya sahip oldukları şeylere kendi çaba ve çalışmaları sonucunda ulaştıklarını zannederler Bu, hem büyük bir yanılgı hem de Allah'a karşı büyük bir nankörlüktür Kendilerine küçücük bir hediye alan bir insana bile nasıl teşekkür edeceğini bilemeyen bu insanlar, Allah'ın hayatları boyunca kendilerine verdiği sayısız nimeti görmezden gelerek yaşarlar Oysa Allah'ın her insana verdiği nimet, sayarak bitirilemeyecek kadar çoktur Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir (Nahl Suresi, 18)
Buna rağmen, insanların büyük bir çoğunluğunu şükretmez Bunun nedeni ise ayetlerde bildirilmektedir İnsanları Allah'ın yolundan saptırmak için yemin eden şeytan, insanların şükretmelerini de engelleyeceğini söylemiştir Şeytanın bu sözleri Kuran'da şöyle bildirilir:
Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın(Allah) Dedi: Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım(Araf Suresi, 1718)
Müminler ise, sahip oldukları her nimet için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah'a şükrederler Müminlerin Allah'a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları, güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri, hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret ve feraset sahibi olmaları, güçleri dolayısıyla şükrederler Gördükleri güzel bir manzara için, veya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri birşey gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen Allah'a şükreder, O'nun merhametini, şefkatini, Rahman ve Rahim olduğunu düşünürler
Allah, onların bu ahlakına karşılık olarak Kuran'da bir sır bildirmiştir Bu sır, Allah'ın şükredenlere nimetlerini artıracağıdır Örneğin sağlığı ve gücü için şükredici olan bir müslümanın Allah gücünü ve sağlığını daha da artırır İlmi veya mülkü için şükredenlere Allah daha çok ilim ve mülk verir Bu, onların Allah'ın verdikleri ile yetinen, sahip oldukları nimetlerle sevinen, samimi ve Allah'la dost insanlar olmalarındandır Allah, bu sırrı Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Rabbiniz şöyle buyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir(İbrahim Suresi, 7)
Şükredenlerden olmak, o insanın Allah'a yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a olan sevgisinin de bir göstergesidir Şükredici insanlar, daima her olayda Allah'ın yarattığı güzellikleri ve nimetleri görebilme anlayış ve yeteneğine sahiptirler İnkarcı veya nankör bir insan, en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri, kusurları görür, onlarla mutsuz veya tedirgin olur Allah'ın yaratışının bir hikmeti olarak da bu insanların karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah, hep güzellikleri ve nimetleri artırarak gösterir
Görüldüğü gibi Allah'ın şükredenlere nimetlerini artırması Kuran'ın sırlarından biridir Ancak burada unutulmaması gereken, bu şükrün gerçek bir samimiyetle yapılması gerektiğidir Samimi olarak Allah'a yönelerek, O'nun sonsuz şefkat ve merhametinin coşkusunu hissederek yapılamayan, sadece göstermelik olarak dile getirilen bir şükür ifadesi elbette son derece samimiyetsizdir Ve sinelerin özünde saklı duranı bilen Allah, bu samimiyetsizliğin de şahididir Böyle bir ruh hali içinde şükredenler, Allah'ın sinelerin özünde saklı duranı, insanların niyetlerini, gizlediklerini, gizlinin de gizlisini bildiğinin şuurunda değildirler Rahat bir ortamda göstermelik ifadelerle şükreder ama zor bir anda rahatça nankörlük yapabilirler
Şunu da unutmamak gerekir ki, samimi müminler, en zor koşullarda dahi şükredicidirler Dıştan bakan bir göz, müminlerin sahip oldukları nimetlerde bir azalma görebilir Ancak müminler her olayın ve ortamın nimet yönünü görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler Örneğin, Allah insanları biraz korku, açlık ve canlardan ve mallardan eksiltme ile deneyeceğini bildirmektedir Böyle bir durumda müminler, bunlara sabrettikleri takdirde Allah'ın kendilerini cennet nimetleri ile mükafatlandıracağını umarak, sevinir ve şükrederler Allah'ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyeti ile sabreder ve şükredici olurlar Bu nedenle her zaman şükredenlerden olmak belirgin bir mümin vasfıdır ve Allah, şükredenlere hem ahirette hem de dünyada nimetlerini artırarak verecektir
KADERE TESLİMİYET VE TEVEKKÜLDEKİ SIRLAR
Tevekkül, sadece güçlü bir imana sahip, Allah'ın gücünü takdir edebilen ve O'na yakın olan müminlere ait bir özelliktir Kavrayabilenler için tevekkülde önemli sırlar ve büyük nimetler vardır Tevekkül, Allah'a ve yarattığı kadere kesin bir teslimiyet ve güvendir Allah, insanlar da dahil olmak üzere, canlı cansız tüm varlıklarıbir kaderle yaratmıştır Örneğin güneşin, ayın, denizlerin, göllerin, ağaçların, çiçeklerin, küçük bir karıncanın, daldan düşen tek bir yaprağın, masanızın üzerindeki tek bir toz zerresinin, yolda yürürken ayağınıza takılan bir taşın, on sene önce satın aldığınız elbisenizin, buzdolabınızdaki şeftalinin, annenizin, ilkokul arkadaşlarınızın, sizin, kısacası herşeyin Allah katında, milyonlarca yıl önce belirlenmiş bir kaderi vardır Ve her varlığın kaderi, Allah'ın katında Levhi Mahfuz isimli bir kitapta yazılıdır Kimin ne zaman öleceği, hangi yaprağın ne zaman hangi hızla yere düşeceği, buzdolabınızdaki şeftalinin ne zaman, hangi noktasından çürümeye başlayacağı, taşın ayağınıza takılana kadar geçireceği aşamalar, kısacası küçük büyük her olay bu kitapta kayıtlıdır
Müminler, kadere iman ederler ve Allah'ın yarattığı kaderin en hayırlısı ve en güzeli olduğunu bilirler Bundan dolayı da hayatlarının her anında tevekküllüdürler Yani olayları Allah'ın belli bir hikmetle yarattığını ve şahit oldukları olay ne olursa olsun, Allah'ın bunda bir hayır dilediğini bilirler Örneğin, ölümcül bir hastalığa yakalanmak, çok çetin ve acımasız bir düşman ordusu ile karşılaşmak, masum olmasına rağmen iftiralara uğramak veya insanın aklına gelebilecek en ürkütücü olaylar dahi, müminleri telaşa veya korkuya kaptırmaz Onlar Allah'ın kendileri için yarattığını sabır ve metanetle beklerler İman etmeyen bir insanın dehşete ve ümitsizliğe kapılacağı olaylar karşısında onlar büyük bir zevk alırlar Çünkü en ürkütücü görüntü ve konuşma dahi, Allah katında önceden planlanmış ve insanın imtihanı için yaratılmıştır Bunlara sabır ve tevekkülle karşılık verenler, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere teslim olup güvenenler Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanacaklar, karşılığında sonsuza dek cennette yaşayacaklardır Dolayısıyla, müminler hayatları boyunca tevekkülün konforunu ve imani neşesini yaşarlar Bu, Allah'ın müminlere verdiği bir sır ve güzelliktir ve Allah Kuran'da tevekkül edenleri sevdiğini bildirir (Ali İmran Suresi, 159)
Tevekkül hakkında Kuran'da bildirilen bir başka konu ise, tedbirdir Kuran'ın birçok ayetinde, müminlerin çeşitli konumlarda alabilecekleri tedbirler bildirilmektedir Bununla birlikte Allah, tedbirlerin kendi takdirini değiştirmeyeceğini ancak bunların bir ibadet olarak kabul edileceğini de farklı ayetlerinde insanlara bir sır olarak verir Hz Yakup'un oğullarına şehre girerken tavsiye ettiği tedbirler ve bunun ardından tevekkülü hatırlatıcı olması bunun bir örneğidir Konuyla ilgili ayet şöyledir:
Ve dedi ki: Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem) Hüküm yalnızca Allah'ındır Ben O'na tevekkül ettim Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler(Yusuf Suresi, 67)
Hz Yakup'un sözlerinde de görüldüğü gibi, müminler mutlaka her konuda önlem alırlar Ancak, Allah'ın kaderlerinde kendileri için dilediklerini değiştiremeyeceklerini bilirler Örneğin, bir insan trafik kurallarına çok dikkat etmeli, arabasını tehlikeli bir şekilde sürmemelidir Bu, kendisinin ve diğer insanların hayatı için önemli bir tedbir ve ibadettir Ancak, eğer Allah bu insan için bir trafik kazasında ölmeyi yazmışsa, alacağı hiçbir tedbir onun ölümünü engelleyemez Bazen, bir insanın aldığı önlem veya yaptığı bir hareket onu ölümden döndürmüş gibi görünebilir Veya bir insan, hayatında ani bir karar alarak, hayatının akışını tamamen değiştirebilir, bir başkası ölümcül bir hastalığa yakalanmışken, güç ve irade göstererek hastalığını yenmiş olabilir Ancak bütün bunlar o kişilerin kaderlerinde olduğu için böyledir Bazı insanlar bu tür olayları kaderini yendi, kaderini değiştirdigibi son derece mantıksız ve yanlış bir şekilde yorumlarlar Oysa hiçbir insan, en güçlü ve azimli görüneni bile, Allah'ın kendisi ve başkaları için yazdığı kaderi değiştiremez Hiçbir insan böyle bir güce sahip değildir Aksine her varlık, Allah'ın yarattığı kader karşısında acizdir ve aslında doğal olarak kaderine teslimdir Sadece birçoğu bunu kabul etmek istemez Kaderin varlığını inkar etmek de onun kaderindedir aslında Dolayısıyla, hastalıktan veya ölümden kurtulan, ya da hayatının akışı tamamen değişen insanlar, hepsi kaderlerinde olduğu için bunları yaşarlar Allah, bu durumu ayetlerinde şöyle bildirir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır
Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinipşımarmayasınız Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (Hadid Suresi, 2223)
Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, insanın karşılaştığı her olay Allah katındaki bir kitapta önceden tespit edilerek yazılmıştır Ve Allah, bu nedenle insanın elinden çıkana üzülmemesi gerektiğini söyler Örneğin, büyük bir yangında veya girdiği ticaret hayatında tüm malını mülkünü kaybeden bir insan, bunu kaderinde olduğu için yaşar Bunu engellemesi veya önüne geçmesi mümkün değildir O zaman bunun için üzülmesi de anlamsız olacaktır Allah, insanları kaderlerinde belirlediği birçok olayla dener Bu olaylara tevekkül edenler, Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanırlar Tevekkülsüz davrananlar ise, hem dünyada sıkıntı, huzursuzluk ve mutsuzluk yaşarlar, hem de ahirette sonsuz bir azapla karşılık görürler Tevekkülün insan için hem dünyada hem de ahirette büyük bir kazanç ve kolaylık olduğu çok açık bir gerçektir Allah, tevekkülle ilgili sırları müminlere vererek onların üzerinden zorlukları almış ve onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir
HER OLAYDA BİR HAYIR VARDIR
Müminlerin tevekküllerini kolaylaştıran ve sağlamlaştıran bir başka sır ise, Allah'ın her olayı bir hayırla yarattığını bildirmesidir Allah, Kuran'da, şer gibi görünen olaylarda dahi bir hayır olduğunu insanlara şöyle haber verir:
…belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar(Nisa Suresi, 19)
…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir Allah bilir de siz bilmezsiniz(Bakara Suresi, 216)
Müminler bu sırrı bildikleri için, karşılaştıkları her olayda hayır ve güzellik ararlar Aksilik, zorluk veya eksiklik gibi görünen hiçbir olay onları üzmez, sıkmaz, telaşlandırmaz Bu halleri büyük küçük her olayda süreklidir Samimi bir müslümanın yıllar boyunca çalışarak sahip olduğu tüm mallar elinden gitse bile, bunda bir hayır ve hikmet arar Örneğin Allah'ın hayatını bağışlamasına şükreder Allah'ın kendisini bir kötülükten, harama girmekten veya mal ve para hırsı yaparak Allah'ın yolundan şaşırıp sapmaktan korumuş olabileceğini düşünür Buna da şükreder Çünkü, insan dünya hayatında ne kaybederse kaybetsin, bu kaybı ahiretteki kayıpla bir olmaz Ahireteki kayıplar, insanın sonsuza kadar dayanılmaz bir azap içinde kalması demektir Ahireti düşünerek yaşayan bir insan için dünya hayatındaki olayların her biri ahirete yönelik bir hayır ve güzelliktir Böyle bir olay yaşayan insan aczini ve muhtaçlığını daha da iyi anlayarak, Allah'a dua ve tefekkürle daha çok yönelecek ve yakınlaşacaktır Bu da insanın ahireti için çok önemli bir hayır ve güzellik demektir Ayrıca böyle bir olaya tevekkül edip sabır göstererek Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış olacaktır Allah'ın hoşnutluğu ise herşeyin üzerindedir
İnsanın sadece büyük ve önemli olaylarda değil, günlük hayatının her anında gerçekleşen olaylarda hayır ve güzellik araması gerekir Örneğin büyük bir özenle hazırladığı yemeği yakan biri için, yemeğinin yanması birçok önlem almasına vesile olur ve ilerideki daha büyük bir kaza bu önlemler sayesinde engellenmiş olur Genç biri istediği ve uğrunda çok çalıştığı okulu kazanamayabilir Bunda da hayır olduğunu bilmeli, belki de Allah'ın onu o okuldaki bazı tehlikelerden, yaşamını olumsuz etkileyebilecek kişilerden veya çevrelerden koruduğunu düşünebilmeli, bu sonuca sevinebilmelidir Veya Allah'ın her olayda kendilerinin bilmediği, hatta hayal dahi edemediği daha birçok hayır yaratmış olabileceğini düşünerek Allah'a teslimiyetin güzelliğini yaşamalıdır
İnsan her zaman her olayın ardındaki hayır ve hikmeti göremeyebilir Ancak, göremese bile mutlaka bir hayır olduğunu bilir ve Allah'ın kendisine olayların ardında gizlenen hayır ve hikmetleri göstermesi için dua eder
Her olayın hayırla oluştuğunu bilen insanlar keşke, vah vahgibi ifadeler de kullanmazlar Hataların, eksikliklerin, unutkanlıkların, ters gibi görünen olayların hepsinde büyük hayırlar vardır ve hepsi insan için kaderin bir eğitimidir Allah, herkes için ayrı ayrı yarattığı kaderde insanlara çok önemli dersler ve hatırlatmalar gösterir Bunları akıl ve hikmet gözüyle değerlendiren insanlar için ortada eksiklikler, unutkanlıklar, terslikler değil, Allah katından bir ders, eğitim, uyarılar ve hikmetler vardır Örneğin, daha önce örneğini verdiğimiz dükkanı yanan müslüman vicdanıyla hemen nefis muhasebesi yapar ve belki de Allah'ın kendisini dünya malına ve hırsına karşı uyardığını ve denediğini düşünerek, daha da ihlaslı ve samimi olur
Sonuçta insan dünyada hangi olayla karşılaşırsa karşılaşsın, o olay geçer biter Her insan hayatındaki en zorlu veya en tehlikeli günü düşünse, bunun zihninde sadece bir anı olarak kalmış ve bitmiş bir hayal olduğunu görecektir İnsanlar izledikleri film sahnelerini de aynı şekilde hatırlarlar Dolayısıyla, insan için en önemli veya en sarsıcıgün dahi bir gün gelecek ve izlenen bir film karesi gibi bir anı, bir hayal olarak akılda kalacaktır Ancak bu anıdan geriye tek birşey kalır ve o sonsuza kadar devam eder: O da, bu kişinin o zor anda gösterdiği tavır ve Allah'ın o kişiden hoşnut olup olmamasıdır İnsan yaşadıklarından değil, yaşadıkları sırasında gösterdiği tavır, düşünce ve samimiyetinden sorgulanacaktır Dolayısıyla, her olayda Allah'ın yarattığı hayır ve hikmetleri görmeye çalışmak ve ona göre bir tavır içinde olmak, müminlere dünyada ve ahirette büyük bir kazanç sağlar Bu sırrı bilen müminler için dünyada ve ahirette korku ve hüzün olmaz Hiçbir insan, hiçbir güç ve hiçbir olay müminlere korku, mutsuzluk, ümitsizlik gibi olumsuz haller vermez Allah bu sırrı da Kuran'da şöyle bildirir:
Dedi ki: Oradan tümünüz inin Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır(Bakara Suresi, 38)
Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur (Yunus Suresi, 6264)
HER ZORLUKLA BERABER BİR KOLAYLIK VARDIR
Allah dünyayı insanları imtihan etmek için yaratmıştır Ve imtihanın gereği olarak her insanı bazen bolluk ve güzellik vererek, bazen de şiddetli sıkıntılara uğratarak dener Olayları, Kuran'da bildirilen gerçeklere göre değerlendirmeyen insanlar, karşılaştıkları zorluklar karşısında ne yapacaklarını bilemez, karamsarlığa kapılır, ümitsizliğe düşerler Oysa, Kuran'da Allah'ın bu konu ile ilgili olarak bildirdiği ve ancak samimi bir imana ve teslimiyete sahip olan kulların görebildiği önemli bir sır vardır Bu sırrı Allah şöyle bildirmiştir:
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır (İnşirah Suresi, 56)
Allah'ın ayetlerde bildirdiği gibi, yaşanan durum ne kadar zor ve içinden çıkılması güç gibi görünüyorsa da, Allah müminler için mutlaka o durumdan çıkmayı kolaylaştıracak, söz konusu zorluğu hafifletecek bir sebep yaratmıştır Mümin güzel bir sabırla sabrettiğinde ve sabrında sebat gösterdiğinde, tüm zorluklarla beraber Allah'ın bir de kolaylık verdiğini görecektir Nitekim Allah başka ayetlerinde de Kendisi'nden korkup sakınan kullarına yol göstereceğini, onları nimetlendireceğini müjdelemiştir:
… Kim Allah'tan korkupsakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter… (Talak Suresi, 23)
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden
fazlasını yüklemez
Allah sonsuz merhameti, şefkati ve adaleti ile, yarattığı her olayda hem bir kolaylık kılar, hem de her insanı gücüne göre denemelerden geçirir Allah'ın insanlara emrettiği ibadetler, onları denemek için yarattığı zorluklar, insanlara yüklediği sorumlukların hepsi insanların gücü oranındadır Bu iman edenler için bir müjde ve rahatlık, Allah'ın rahmetinin bir göstergesidir Allah, bu sırrı ayetlerinde şöyle bildirir:
Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar o en güzel (şeklin) dışında yaklaşmayın Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz Söylediğiniz zaman yakınınız dahi olsa adil olun Allah'ın ahdine vefa gösterin İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıpdüşünürsünüz(En'am Suresi, 152)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ki biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar Onda sonsuz olarak kalacaklardır (Araf Suresi, 42)
Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar (Mü'minun Suresi, 62)
ALLAH İNKAR EDENLERİN ANLAYIŞLARINI KAPATIR
Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırların en önemlilerinden biri bazı insanların Kuran'ı anlayamamalarıdır Bu aslında çok büyük bir sırdır Çünkü Kuran çok açık, çok anlaşılır bir kitaptır Dileyen her insan Kuran'ı okuyabilir, Allah'ın emirlerini, beğendiği ahlakı, cennet ve cehennemin özelliklerini ve elinizdeki bu kitabın konusu olan birçok sırrı Kuran'dan öğrenebilir Ancak, Allah'ın yarattığı bir hikmet olarak insanların bir kısmı çok açık olmasına rağmen Kuran'ı anlayamamaktadır Üstelik bu insanlar, atom mühendisi, biyoloji profesörü olabilmekte, fizik, kimya, matematik gibi en zor bilim dallarını çok iyi anlayabilmekte, dahası budizmi, hinduizmi, şintoizmi, materyalizmi, komünizmi kavramakta, ama Kuran'ı anlayamamaktadırlar Kuran dışı sistemlerin karmaşık yapılarını hayatlarına geçiren insanlar, Allah'ın apaçık ve kolay dinini bir türlü kavrayamamakta, en açık konuları bile çözememektedirler
Böylece en kolay olanı anlayamamalarıyla kendileri üzerinde önemli bir mucize tecelli etmektedir Allah, onların bu kadar şiddetli bir anlayış ve kavrayış eksikliğine sahip olduklarını göstererek, bazı insanların farklı bir yaratılışta olduğunu açıklamaktadır Öte yandan bu, bütün insanların kalplerinin, akıl ve anlayışlarının tamamıyla Allah'ın kontrolünde olduğunun bir delilidir Çünkü Allah büyüklüğe kapılan, yani Allah'a boyun eğmeyen kişilerin kalplerini, kavrayışlarını kapatacağını söylemektedir Kuran'ın dışında herşeyi anlayıp, sırf Kuran'ı anlayamamaları onların Allah tarafından ayetlerden engellendiğini, samimiyetsizliklerinden ötürü Kuran'dan uzak tutulduklarını göstermektedir Allah'ın Kuran'da bu konuyla ilgili olarak bildirdiği ayetlerden bazıları şöyledir:
Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk Sen Kur'an'da sadece Rabbini bir ve tek(ilah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler(İsra Suresi, 4546)
Onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz, onu kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık Onlar, hangi 'apaçıkbelgeyi' görseler, yine ona inanmazlar Öyle ki, o inkar etmekte olanlar, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildirderler (En'am Suresi, 25)
Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar (Kehf Suresi, 57)
Ayetlerde de görüldüğü gibi, inkar edenlerin ayetleri anlayamamalarının sırrı Allah tarafından kavrayışlarının kapatılmasıdır Allah, inkar etmelerinden dolayı bu insanların kalplerini mühürlemiştir; böylece Kuran'ı anlayamazlar Bu aynı zamanda Allah'ın büyüklüğünü, her insanın kalbinin, düşüncelerinin hakimi olduğunu gösteren büyük bir mucizedir de
ALLAH KENDİSİNDEN KORKUP SAKINANLARA ANLAYIŞ VERİR
Kuran ayetlerinde müjdelenen bir diğer sır, Allah'ın Kendisi'nden korkanlara doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayışverdiğidir ki bu anlayışın adı akıldır Allah bunu Enfal Suresi'nde şöyle bildirir:
Ey iman edenler, Allah'tan korkupsakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar Allah büyük fazl sahibidir(Enfal Suresi, 29)
Bir önceki konuda sözedildiği gibi, Allah inkar edenlerin akıllarını ve anlayışlarını kapatır Bu insanlar ne kadar zeki olurlarsa olsunlar, akıldan yoksun olurlar ve dinle ilgili en açık konuları dahi kavrayıp anlayamazlar Akıl, sadece müminlere has bir özelliktir Toplum içinde pek çok insan zeka ile aklın aynı şey olduğunu zanneder Oysa zeka her insanın sahip olduğu zihinsel bir yetenektir Örneğin bir insanın atom mühendisi olması veya matematikte başarılı olması onun zeki olduğunu gösterir Akıl ise kişinin Allah'tan korkması ve vicdanını kullanması ile artan bir özelliktir, zeka ile bir ilgisi yoktur Bir insan çok zeki olabilir ama Allah korkusu yoksa akıllı değildir
Bu yüzden akıl, inananlara verilen çok büyük bir nimettir Böyle bir anlayıştan yoksun olan insan içinde bulunduğu kötü durumun dahi farkına varamayacak haldedir Örneğin, sahip olduğu gücü ve imkanı kendinden zanneden bir insan bununla böbürlenir, kibirlenir ve insanlara gösteriş yapar Bu o insanın akılsızlığının bir göstergesidir Çünkü, akıl sahibi olsa, Allah tarafından yaratılmış, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyen aciz bir insan olduğunu bilir ve ona göre tevazu ile davranır Allah'ın dilemesi ile birkaç saniye içinde elindeki tüm mülkün yerle bir olabileceğini, veya kendisinin ölümle karşılaşarak herşeyini dünyada bırakıp hesap vermek üzere cehennemin kenarında durdurulabileceğini düşünmez Bunlar aklına bile gelmez Halbuki tüm bunlar, onun sahip olduklarından daha kesin ve gerçektirler Ancak Allah'tan korkup sakınan müminler bu anlayışa sahiptirler ve onlar dünya hayatının aldatıcı yönüne kapılmaz, herşeyin iç yüzünü ve gerçek yönünü bilerek yaşarlar Allah imanlarından dolayı müminlere anlayış verir ve Allah'a olan yakınlıkları arttıkça, anlayış ve kavrayıştaki derinlikleri de artar, Allah'ın yaratışındaki sırlara daha çok vakıf olurlar
ALLAH'IN İNSANLARA GENİŞLİK VERMESİNİN SIRRI
İnsanların en büyük yanılgılarından biri herşeyi sebeplere bağlı olarak düşünmeleridir Örneğin daha önceki konularda da bahsedildiği gibi, mallarını Allah yolunda harcadıklarında paralarının kalmayacağını zannederler Oysa Allah'ın yaratışında onların bilmedikleri bir sır vardır ve Allah, infak edenler üzerinde dünyada ve ahirette nimetlerini artıracağını bildirir Allah, bunları elbetteki sebeplere bağlı gibi gösterir Örneğin infak ettiği için, bereketi artan bir insanın işlerinin rast gitmesini sağlar, işlerini kolaylaştırır ve kazancını artırır Ya da bir insan önceki konuda da söz edildiği gibi, azgın bir insanı yumuşak sözle ikna edemeyeceğini zannedip, ona karşı tek çarenin zor kullanmak olduğunu düşünebilir Oysa, Allah'ın emrine uyan bir insan için, Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırlar tek çözümdür
Kuran'da bunlara benzer olarak verilen sırlardan biri de, Allah'ın bir başka emridir:
Ey iman edenler, size meclislerde Yer açındendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin Size: Kalkındenildiği zaman da kalkın Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin Allah, yaptıklarınızdan haberdardır(Mücadele Suresi, 11)
Allah, bir toplantıda, yeni gelenler için veya kalabalığın azaltılması için yer açılması gerektiğinde, müminlerin bu çağrıya hemen uymalarını emreder Bu, hem ince düşünce, hem fedakarlık, hem de itaat göstergesidir Allah, bu davranışın bir karşılığı olarak, müminlere genişlik vereceğini ve onları derecelerle yükselteceğini bildirir Allah her insanın niyetini ve kalbini elinde tutar Allah bir davranıştan hoşnut olduğunda, o insana dilediği her şekilde nimet ve güzellik verebilir Bu nedenle, müminler herşeyin sonucunu ve karşılığını Allah'tan beklerler Bir toplantıda yer açtıklarında, insanlardan teşekkür veya minnettarlık değil, Allah'ın hoşnutluğunu ve O'nun kalplerine vereceği huzur ve genişliği ve derecelerindeki artışı umarlar
KALPLER SADECE ALLAH'IN ZİKRİYLE HUZUR BULUR
Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar gerçek mutluluğu yakalamanın yollarını ararlar Her birinin mutlu olmak için bir hedefi vardır Kimi zengin olduğunda, kimi iyi bir işe girdiğinde, kimi sevdiği insanla evlenebildiğinde, kimi istediği estetik ameliyatını yaptırabildiğinde, kimi üniversiteyi kazandığında mutlu olacağını düşünür Amacına ulaştığında ise aradığı mutluluğu ya bulamaz ya da çok kısa süreli ve kendisini tatmin etmeyen bir mutluluk olduğunu görür Bu sefer başka bir hedefe sarılır Onu elde ettiğinde mutlu olabileceğini düşünür Oysa bugüne kadar bu yollarla gerçek anlamda mutluluğu yakalayabilen bir insan olmamıştır En mutlu olduğunu düşünen insanın bile, içini sıkan, düşünmekten kaçındığı, ona huzursuzluk veren sayısız konusu vardır
Gerçek mutluluk, huzur, iç neşesi ve rahatlık ise, sadece Allah'ın zikriyle mümkündür Allah bu gerçeği ayetinde şöyle bildirir:
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur (Rad Suresi, 28)
Bu, Allah'ın Kuran'da bize bildirdiği çok önemli bir sırdır Birçok insan bu gerçekten habersiz, yukarıda söz ettiğimiz şekilde yaşar Dünya nimetleriyle tatmin bulmaya çalışır Asla ölmeyecekmişçesine, hesap günüyle karşılaşacağını düşünmeden hırsla dünyaya ait değerlere sahip olmak için uğraşır
Ancak bu, büyük bir aldanıştır Bu insanların sahip oldukları hiçbir şey gerçek bir huzur ve mutluluk kazandırmaz Yalnızca Allah'a gönülden bağlanan, O'nun şefkatinin, merhametinin, kendileri üzerindeki korumasının şuurunda olan müminler mutmain bir yaşam sürebilirler Gördüğü her olayda, duyduğu her konuşmada Allah'ı zikreden, Allah'ın yaratışının delillerini görerek O'nu anan bir insanın kalbine Allah, bu iç rahatlığını verir Dolayısıyla insanların iç rahatlığını veya huzur ve mutluluğu başka yerlerde aramaları boşunadır
İNSANLARA BOLLUK VE ZENGİNLİK VERİLMESİNİN SIRLARI
Tüm evren, içindeki canlı ve cansız varlıkların tamamı ile birlikte Allah'a aittir Ve Allah, sahip olduklarından dilediklerini dilediği insanların emrine verir İnsanlara rızık veren, onları zenginleştiren, bol bol ürünler veren, nimetlendiren Allah'tır Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi, Allah dileği insana rızkını genişletip yayar, dilediğinin ise rızkını kısıp daraltır, ve bunların hepsini hayırla ve bir hikmet üzerine diler Rızkı bollaşan da, azalan da bunlarla Allah tarafından denenmektedir Allah'ın verdiği nimetlerle azıp şımarmayan, hepsi için Allah'a şükredici olanlar, ellerindeki nimetler alındığında ise, Allah'a tevekkül ederek, sabır gösterenler Allah'ın hoşnut olduğu kullardır Kuran'da bildirilen Hz Süleyman'ın sözleri, Allah'ın nimetlerinin insanlar için bir deneme olduğunu açıklamaktadır:
Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirimDerken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti) Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır(Neml Suresi, 40)
Hz Süleyman'ın Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)şeklindeki sözleri, nimetlerin insanlara veriliş nedenlerinden birini açıklamaktadır
Allah, Kuran'da dünya hayatının süsü olarak tanımladığı malları, oğulları, eşleri akrabaları, makamı, itibarı, zekayı, güzelliği, sağlığı, kar getiren ticareti, başarıyı, kısacası her türlü nimeti insanı denemek için verir
İnkarcılara bolluk verilmesinin sırları
Dünya üzerinde, Allah'a inanmadığı halde bolluk ve nimet içinde yaşayan, bereketli topraklar, sağlıklı çocuklar sahibi olan, uzun ömür sürmüş ve halende sürmekte bulunan birçok insan vardır Bu insanlar sahip olduklarıyla Allah'ı razı etmek yerine şımarmakta, bunlarla Rabbinin rızasını aramak yerine, Allah'tan uzaklaşmaktadırlar Her geçen gün küfürleri artan ve durmadan günah toplayan bu insanlar, sahip olduklarının kendileri için hayır olduğunu zannederler Oysa, Allah Kuran'da bu insanlara verdiği nimetlerin ve tanıdığı sürenin hikmetini ve sırlarını şu ayetlerle açıklamaktadır:
Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor (Tevbe Suresi, 85)
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır(Ali İmran Suresi, 178)
Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller (Mü'minun Suresi, 5456)
Ayetlerde açıklandığı gibi söz konusu insanların sahip oldukları nimetler onlar için hayır değildir Onlara tanınan süre günahlarının daha da artması içindir Vakitleri dolduğunda ise ne malları, ne çocukları, ne makamları onları acı bir azaptan kurtaramaz Nitekim, Allah Meryem Suresi'nde daha önceki insan nesillerinde de varlık ve bolluk içinde yaşayan, ancak bu nimetlerin kendilerini azaptan kurtaramadığı kavimlerin durumunu bildirmiştir:
Onlardan önce nice insan nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler (Meryem Suresi, 74)
Aynı ayetin devamında ise, bu insanlara süre tanınmasının sırrı şöyle açıklanmıştır:
De ki: Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni ya azabı veya kıyamet saatini gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir (Meryem Suresi, 75)
Allah, sonsuz adaletli ve merhametlidir Herşeyi bir hikmet ve hayır ile yaratır ve her insan yaptığının karşılığını eksiksiz olarak alır Bunu bilen müminler, çevrelerinde gerçekleşen her olaya Allah'ın yarattığı hikmet ve hayrı görmek niyetiyle bakarlar Aksi takdirde, insanlar gerçeklerden uzak, aldatıcı bir dünya yaşarlar
ALLAH'IN İNKAR EDENLERE HEMEN AZAP VERMEMESİNİN SIRLARI
Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırlardan biri, insanların yaptıkları kötülüklerin karşılığını hemen almamaları, her karşılığın belli bir vakte kadar ertelenmesidir Allah bunu ayetlerinde şöyle bildirir:
Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir (Fatır Suresi, 45)
Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azabla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır (Kehf Suresi, 58)
birçok insan yaptığı kötülüğün karşılığını hemen almayınca, kötülüklerin karşılıksız kalabileceğini zanneder Hatta bu nedenden dolayı tevbe etmez, pişmanlık duymaz ve tavrını düzeltmez, karşılıksız kalacağını sandığı için azgınlığını daha da artırır Akılsız olduğu için bunun gelecek olan azabını daha da dayanılmaz yapacağını hesap edemez Allah, bu konuda şöyle bir ayet bildirmiştir:
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır (Ali İmran Suresi, 178)
Bu, Allah'ın insanları denemek için yarattığı bir ertelemedir Oysa, her insanın yaptıklarının karşılığını alması için Allah katında belirlenmiş bir süre vardır O süre geldiğinde ne bir an öne alınır, ne bir an ertelenir Allah, herkesin karşılığını mutlaka alacağını ayetlerinde şöyle açıklar:
Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı muhakkak (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu (Taha Suresi, 129)
Onlara bir süre tanıyorum Hiç şüphesiz benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır (Araf Suresi, 183)
DOĞRU YOLU BULMANIN SIRLARI
Yeryüzündeki hemen her insanın kendisine göre doğru ve yanlışları bulunur Herbirinin doğrularını tespit etmedeki kaynağı ise farklıdır Kimi okuduğu bir kitabı, kimi çevresinde gördüğü bir insanı, kimi bir politikacıyı, kimi ise bir felsefeciyi kendisine rehber edinir Oysa, en doğru ve insanı kurtuluşa kavuşturacak tek yol Allah'ın insanlar için belirlediği dindir Ve bu yolda insanın tek hedefi Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmaktır Diğer yollar, insanlara ne kadar süslü, çekici gibi görünse de, bu aldatıcıdır Hepsi insanları dünyada ve ahirette sonsuza kadar devam edecek bir yıkıma, ümitsizliğe, mutsuzluğa ve acı bir azaba sürükler
Kimlerin doğru yola iletildikleri ise Kuran'da bildirilen sırlardır Bunlara uyanlar, Allah'ın doğru yoluna ileterek, cennetinde ağırladığı kullardır
Kesin bilgi ile iman etmek
Herşeyden önce kişinin doğru yola iletilmesi için iman etmesi gerekir: Eğer bir insan göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin tek sahibi ve yaratıcısının Allah olduğuna ve dünyada var olma amacının Allah'a kulluk etmek olduğuna iman edip, hayatı boyunca Allah'ın rızasını ararsa Allah onu doğru yola iletir Allah'a, ahirete ve Kuran'a imanın ise kesin bir iman olması gerekir Bazı insanlar, her ne kadar iman ettiklerini söyleseler de, imanlarında şüphe veya zayıflık olabilmektedir Böyle insanlar, inkarcılarla birlikte olduklarında onların etkisine girip dinde kolaylıkla zayıflık gösterebilmekte, Allah'a ve dine karşı bir tutum sergileyebilmektedirler Oysa, Allah'ın doğru yola ilettiği kullarının imanı kesin ve şüphesizdir:
(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur'an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir (Hac Suresi, 54)
Tam teslimiyetle Allah'a yönelmek
İman edenlerin tam bir teslimiyetle Allah'a yönelmeleri, Allah'a kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlanmaları da doğru yola iletilmenin sırrıdır Allah'a iman eden ve ahiretten korkan bir müminin dünyaya yönelik bir hırsı yoktur Tek amacı Allah'ı razı etmektir Bu sebeple, bir mümin her tutum ve davranışında Allah'a yönelir, Allah'ın kendisini denediğini bilerek, her olayda Allah'ın kendisi için yazdığı kadere tabi olur Allah kendisine teslim olanların doğru yola iletileceğini şu şekilde bildirmiştir:
Allah'ın ayetleri size okunuyorken ve O'nun elçisi içinizdeyken nasıl oluyor da inkar ediyorsunuz? Kim Allah'a sımsıkı tutunursa, artık elbette o, dosdoğru olan bir yola iletilmiştir (Ali İmran Suresi, 101)
O: Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyindiye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı) Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir (Şura Suresi , 13)
Verilen öğütleri yerine getirmek
Allah'ın doğru yola iletilmek isteyen kullarına bir diğer emri ise şu şekildedir:
Onlar, kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu Biz de onlara, o zaman yanımızdan büyük bir ecir verirdik Ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltipiletirdik(Nisa Suresi, 6668)
Allah'tan korkan müminler sürekli olarak hatalarından arınmak ve Allah'ın en çok razı olacağı ahlaka ulaşmak için çalışırlar Ancak, elbette hatalardan hızla arınmak ve doğru yola iletilmek için kişinin tevazulu olması gerekir Tevazulu ve arınmayı isteyen bir insan başta Allah'ın emirlerini tam olarak yerine getirir Ayrıca salih müminler birbirlerinin velileridir Birbirlerine iyiliği emreder, kötülükten men ederler Bu sebeple, müminlerin birbirlerinin verdiği öğütlere karşı da tevazulu olması, bir hatayı mümin bir kardeşinin kendisine söylemesinin ahireti için büyük bir nimet olduğunu bilerek söz dinlemesi gerekir Kendisine verilen öğütleri tutan bir insan hızla hatalarından arınacak ve Allah'ın ayette bildirdiği gibi doğru yola ulaşacaktır Allah, şeytana uymaktan kaçınan, kendisini Kuran'a ve güzel ahlaka çağıran kişilere tabi olan kullarına şöyle müjde vermektedir:
Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir (Zümer Suresi, 1718)
NEFİS İNSANA VARGÜCÜYLE KÖTÜLÜĞÜ EMREDER
Hem her türlü kötülüğü, hem de ondan sakınmayı bilen nefs insanın içindeki emredici güçtür Yani bir insana bir eylemi yaptıran, bir kararı verdiren manevi güç nefistir Allah, Kuran'da nefsin bu iki özelliğini şöyle bildirmiştir
Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene; sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun) Onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur(Şems Suresi, 79)
Ayetlerde insanların ahlaksızlıklarından, yaptıkları kötülüklerden söz edilirken bu tavırlarının kaynağı olarak nefisleri gösterilmektedir Nefs bu yönü ile insanın en büyük düşmanlarından birisidir Nefs kibirli, cimri ve bencildir, sürekli olarak kendi heva ve hevesini, kendi gururunu tatmin etmek ister, kendi rahatını, kendi menfaatini, kendi hoşnutluğunu düşünür İsteklerine her zaman meşru yollardan kavuşamayacağı için de insana vargücüyle kötülüğü emreder Bu gerçek Kuran'da Hz Yusuf'un sözleri ile şöyle açıklanır:
(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin kendisini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir (Yusuf Suresi, 53)
Nefsin insana vargücüyle kötülüğü emrediyor olması Allah'tan korkan müminler için çok önemli bir sırdır Bu, nefsin oyunlarının bir an bile bitmeyeceğini, sürekli olarak insana kötülüğü emrederek bütün gücüyle onu Allah'ın yolundan alıkoymaya çalışacağını gösterir Bu sırra göre nefs hiçbir zaman susmayacak, her konuda kendini haklı görecek, bütün insanlardan kendini daha çok sevecek, büyüklenecek, her türlü nimetin kendisinin olmasını isteyecek, rahatına düşkün olacak, kısaca Allah'ın beğendiği ahlakın tam tersini insana yaşatabilmek için her yolu uygulayacaktır
Nitekim, inkar edenlerin, Kuran ahlakına uymayanların tavırları ve ahlakları tamamen nefisleri tarafından şekillenir Onlar Allah'tan korkmadıkları için vicdanlarının emrettiğine uyacak iradeyi gösteremez, sadece nefislerinin emrettiklerine uyarlar Dinden uzak yaşayan toplumlarda yaşanan kavgaların, menfaat çatışmalarının, mutsuzlukların kökeninde herkesin nefsine uyarak sadece kendi menfaatini düşünmesi, gerçek sevgi, saygı, fedakarlık gibi insani özelliklerini tamamen kaybetmeleri vardır
Bu nedenle, Allah'ın bildirdiği bu sır çok önemlidir Eğer insan bu sırrı unutmazsa nefsine karşı önlem alabilir Ona göre bir ahlak ve tavır gösterebilir Nefs tembelliği emrederse onu kat kat çalıştırarak, nefs bencilliği emrederse daha fedakar olarak, nefs cimriliği emrederse daha cömert olarak, nefsin emrettiği her türlü kötülükte aksi olan en iyi tavrı yerine getirerek onu eğitebilir Allah, Şems Suresi'deki ayetlerde, nefse kötülüklerin yanısıra bu kötülüklerden sakınmanında ilham edildiği bildirilmiştir Yani insanın nefsinde kötülükleri ve ahlaksızlıkları emreden, bunları kolay ve güzel gösteren bir sesin yanında, iyi ve güzel olanı seçmesini de emreden vicdanı vardır Her insan içindeki bu sesleri bilir ve hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu tanır Ancak, sadece Allah'tan korkup sakınınlar vicdanlarına uyarlar
İZZET ALLAH KATINDAN VERİLİR
Ahirete inanmayan ve tek hayatının dünya hayatı olduğunu zanneden insanların büyük bir kısmı, dünyada güç, kudret ve üstünlük bulmaya çalışırlar Hayatları boyunca bunun hırsı ile çabalarlar Kendileri için gücün, üstünlüğün ve onurlu olmanın ölçüleri ve değerleri vardır Buna göre zengin olmak, yönetici olmak, sözü geçen olmak, ün sahibi olmak gerekir Bunlardan birini kaybettiklerinde ise tüm itibarlarının, onur ve izzetlerinin yerle bir olduğunu düşünürler Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır ve Allah onların bu yanılgılarını Kuran'da şöyle açıklar:
Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkar edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler(Meryem Suresi, 8182)
Tek güç ve izzet sahibi olan Allah'tır ve Allah gücü ve izzeti dilediğine verir Dolayısıyla, güç ve üstünlük sağlamak için Allah'tan istemek dışında sebepler ve aracılar arayanlar, bunları Allah'a ortak koşmuş olurlar Çünkü ne malın, ne itibarın, ne de mevkinin insana güç sağlamaya yetecek bir iradesi yoktur Ayrıca, Allah her insandan tüm bunları bir anda çekip alabilir Örneğin en üst mevkideki bir insan bir anda mevkisiz, malsız ve itibarsız kalabilir Çünkü herşeyin tek ve gerçek sahibi olan Allah'tır
Allah, izzet ve onuru, Kendisine dost olan, gönülden bağlı, Kuran'a uyan kullarına verir Kuran'a uyan bir insan, hiçbir zaman kendisini ahirette Allah'ın karşısında küçük düşürecek, onu utandırıp, pişmanlığa sevkedecek bir ahlaka ve tavra yaklaşmaz Hiçbir insandan korkup çekinmez, kimseye yaranmaz, kimsenin güç ya da zalimliğinden korkup çekinmez Sadece Allah'ı razı etmek ister ve sadece Allah'tan korkup sakınır Bu nedenle hiçbir zayıflığı, insanlar karşısında ezikliği yoktur Mala, zenginliğe, makam ve mevkiye sahip olmasa dahi Allah onu Kendi katından yardımıyla güç ve şeref sahibi yapar Böyle bir insan aynı zamanda Kuran ahlakını yaşamanın ve imanın getirdiği üstünlüğü ve şerefi üzerinde taşır Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir Ancak münafıklar bilmiyorlar (Münafikun Suresi, 8)
Sen yücesin, bize öğrettiğinden baska bizim hiçbir bilgimiz yok
Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın
(Bakara Suresi, 32)
Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır
(Enbiya Suresi, 106)
ALLAH, HER İNSANIN DUASINI KABUL EDER
Sonsuz merhamet, şefkat ve güç sahibi olan Allah, Kuran'da insanlara çok yakın olduğunu, kendisine dua ederek birşey istediklerinde onların dualarını kabul edeceğini bildirir Bu konuyla ilgili ayetlerden biri şöyledir:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar (Bakara Suresi, 186)
Allah, ayetinde de bildirdiği gibi her insana çok yakındır, her insanın dileğini, içinden geçirdiklerini, düşündüklerini, bir dostuna söylediklerini, fısıldaşarak konuştuklarına, hatta bilinçaltında taşıdıklarına kadar bilir Dolayısıyla, Allah'a yönelip, ona dua eden, Allah'tan istekte bulunan her insan Allah tarafından duyulur ve bilinir Bu, insanlar için çok büyük bir nimet ve Allah'ın rahmetinin, merhametinin ve sonsuz gücünün bir göstergesidir
Allah, sonsuz bir güç ve ilme sahiptir Allah, tüm evrende var olan herşeyin sahibidir En güçlü gibi görünen insanlardan en büyük zenginliklere, en ihtişamlı gökcisimlerinden toprağın derinliklerinde yaşayan küçücük bir hayvana kadar canlı cansız her varlık Allah'a aittir ve Allah'ın irade ve idaresi altındadır
Bu gerçeğe iman eden bir insan, Allah'tan herşeyi isteyebilir ve Allah'ın duasını kabul etmesini umabilir Örneğin, amansız gibi görünen bir hastalığa yakalanan bir insan, elbetteki tüm tıbbi tedbirlere başvuracaktır Ancak, şifayı verenin Allah olduğunu bilerek, Allah'a sağlığı için dua eder Veya, içinde bir tür korku ya da endişe duyan bir insan, Allah'ın kalbine ferahlık vermesi ve onu tüm korkularından kurtarması için dua edebilir İşinde karşısına zorluklar çıkan bir insan, Allah'ın işlerini kolaylaştırması, zorluklarını gidermesi için Allah'a yönelebilir İnsan bunlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok konuda Allah'tan istekte bulunabilir Allah'ın hidayetini artırması, onu cennette salihlerle birlikte sonsuza dek ağırlaması, cenneti, cehennemi, Allah'ın gücünü daha iyi kavrayıp anlamak için kavrayışını artırması, zenginliğinin artması gibi
Ancak, bu noktada belirtilmesi gereken ve Kuran'da bildirilen bir sır daha vardır Allah'ın İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir İnsan, pek acelecidir(İsra Suresi, 11) ayetinde de bildirdiği gibi, insanın her duası kendisi için hayırlı olmayabilir Örneğin, bir insan çocuklarının geleceği için Allah'tan çok büyük bir mülk ve zenginlik ister Ancak Allah onun bu isteğinde bir hayır görmeyebilir Belki de zenginlik çocuklarının azgınlaşıp şımarmalarına neden olacaktır Allah, bu insanın duasını duyar, duasını bir ibadet olarak kabul eder ve onun duasına en hayırlı şekilde karşılık verir Veya bir insan bir yere bir an önce ulaşmak için dua eder Ama belki de kendisi için o yere daha geç gitmesi ve biriyle karşılaşarak ondan ahiretine fayda getirecek bir şey öğrenmesi daha hayırlıdır; işte Allah bunu bilir ve duasına kendi düşündüğü gibi değil en hayırlı olacak şekilde icabet eder Yani Allah o insanı işitir, ama duasında onun için bir hayır görmüyorsa, onun için en hayırlı olanı yaratır Bu, çok önemli bir sırdır
Bu sırrı bilmeyenler, Allah'a dua ettikten sonra duaları gerçekleşmediğinde, Allah'ın kendilerini duymadığını zannederler Bu, çok sapkın ve cahilce bir inanıştır Çünkü Allah insana şah damarından daha yakındır (Kaf Suresi, 16) O, insanın her konuşmasından, her düşüncesinden, hayatının her anından haberdardır İnsan uyurken bile, Allah onun her halini, rüyasında gördüklerine kadar bilir Bunların tümünü yürüten Allah'tır Dolayısıyla, insan Allah'a her dua ettiğinde, duasının Allah tarafından bir ibadet olarak kabul edildiğini bilmeli ve Allah'ın duasına kendisi için en hayırlı zamanda ve en hayırlı şekilde karşılık vereceğine iman etmelidir
Dua, her insan için çok kıymetli bir ibadet ve büyük bir nimettir Çünkü Allah, insana dua aracılığı ile Allah'ın hayırlı ve güzel gördüğü herşeye erişme imkanı vermiştir Allah, De ki: Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?…(Furkan Suresi, 77) ayetiyle duanın insanlar için önemini bildirmektedir
Allah sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanın
duasını kabul eder
Dua edilen zamanlar, insanın Allah'a olan yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a ne kadar muhtaç olduğunun en açık olarak anlaşıldığı anlardır Çünkü insan dua ederken, hem Allah'ın karşısında ne kadar aciz ve güçsüz olduğunu anlar, hem de kendisine Allah'tan başka hiçbir gücün yardımının olamayacağının farkına varır İnsanın duasının samimiyeti ve içtenliği ise, Allah'tan istediği şeye ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissetmesi ile ilgilidir Örneğin, her insan dünyaya barış ve huzur gelmesi için dua edebilir Ancak savaşın ortasındaki bir insanın bu konudaki duası, diğerlerine göre daha sıkıntı ve ihtiyaç içinde olacak, dolayısıyla bu insan bu konuda Allah'a çok daha fazla yalvararak ve muhtaç olarak dua edecektir Veya denizin ortasında fırtınaya yakalanmış bir gemideki ya da düşmek üzere olan bir uçaktaki insanların hepsi, Allah'a yalvara yalvara dua ederler Dualarında son derece içten ve boyun eğici olurlar Allah bir ayetinde bunu şöyle bildirir:
De ki: Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz(En'am Suresi, 63)
Allah'ın Kuran'da insanlara bildirdiği makbul dua, yalvara yalvaradır:
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez (Araf Suresi, 55)
Allah bir başka ayetinde ise, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanın duasını kabul ettiğini bildirir:
Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğütalıp düşünüyorsunuz (Neml Suresi, 62)
Elbetteki bir insanın istekleri için Allah'a yalvarması, sıkıntı ve ihtiyaç içinde dua etmesi için, ölüm tehlikesi içinde olması şart değildir Bu örnekler, insanların, duanın samimi ve içten olması için nasıl bir ruh hali gerektiğini, gafletten kurtuldukları ölüme yakınlık anlarında nasıl Allah'a yöneldiklerini kıyas edebilmeleri açısından verilmektedir Allah'a gönülden bağlı olan müminler ise ölümü görmeseler dahi, Rablerine her zaman samimiyetle ve acizliklerini bilerek muhtaç olarak yönelirler Bu onları, inkar edenlerden ve imanı zayıf olanlardan ayıran önemli bir özelliktir
Duada sınır tanımamak
İnsan, Allah'tan herşeyi, haram ve helal sınırları içinde isteyebilir Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, Allah tüm evrenin tek hakimi ve tek sahibidir; ve eğer dilerse, insana her dilediğini verir Dua ile Allah'a yönelen her insan, Allah'ın herşeye gücünün yettiğine, her isteğinin Allah için çok kolay olduğuna, duası kendisi için hayırla sonuçlanacaksa Allah'ın isteğini gerçekleştireceğine iman etmelidir Kuran'da örnekleri verilen peygamberlerin ve salih müminlerin duaları, müminlerin Allah'tan neleri istediklerine dair birer örnektir Örneğin, Hz Zekeriya Allah'tan hayırlı bir soy istemiştir ve karısı kısır olmasına rağmen Allah onun duasına karşılık vermiştir:
Hani o (Hz Zekeriya), Rabbine gizlice seslendiği zaman; demişti ki: Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et Bana mirasçı olsun Yakup oğullarına da mirasçı olsun Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl(Meryem Suresi, 36)
Allah, Hz Zekeriya'nın duasını kabul etmiş ve onu Hz Yahya ile müjdelemiştir Hz Zekeriya ise, bir oğlu olacağı müjdesini aldığında, karısı kısır olduğu için buna şaşırmıştır Allah'ın Hz Zekeriya'ya verdiği cevap müminlerin dualarında unutmamaları gereken bir sırrı içermektedir:
Dedi ki: Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım(Ona gelen melek) Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım(Meryem Suresi, 89)
Kuran'da duasına icabet olunan birçok peygamberin daha haberi verilmektedir Örneğin Hz Nuh, hidayet bulmaları için her yolu denediği, ancak buna rağmen azgınlığı giderek artan kavmi için Allah'tan azap istemiş ve Allah duasına karşılık kavmine, tarihe geçecek kadar büyük ve şiddetli bir azap vermiştir
Hastalığı dolayısıyla Hz Eyüp de Rabbi'ne çağrıda bulunarak Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi Sen merhametlilerin en merhametli olanısın(Enbiya Suresi, 83) demiştir Allah, Hz Eyüp'ün duasının karşılığını Kuran'da şöyle bildirir:
Böylece onun duasına icabet ettik Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik (Enbiya Suresi, 84)
Hz Süleyman'ın Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et Şüphesiz sen karşılıksız armağan edensin(Sad Suresi, 35) şeklindeki duasına karşılık Allah ona çok büyük bir iktidar ve zenginlik vermiştir
Dolayısıyla, dua edenler, Allah'ın gücünün herşeye yettiğini ve Allah'ın 'Ol' emriyle, herşeyin bir anda olabileceğini bilmeli ve bunlara iman ederek Allah'tan istekte bulunmalıdırlar Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi Allah için herşey kolaydır ve Allah her duayı işitir ve bilir
KURAN DUAYI NASIL ANLATIYOR?
En son ne zaman dua ettiğinizi düşündünüz mü? Bu soruya farklı cevaplar verilebilir ama ortak nokta herkesin bir şekilde dua ettiği olacaktır İnsanlar elbette her yerde, her ortamda, istedikleri herşeyi için Rabbimiz olan Allah'a dua edebilirler Allah iman edenlerin her ortamda dua edebileceklerine, Kendini zikredebileceklerine aşağıdaki ayetlerle dikkat çekmiştir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler (Ve derler ki) Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koruRabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yokturRabbimiz, biz: Rabbinize iman edindiye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldürRabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensinNitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam…(Ali İmran Suresi, 191195)
Bunların yanısıra bir de duanın, en güzel, en makbul şekli vardır ki Kuran'da bunlar ayrıntılarıyla anlatılmıştır
Yüksek Olmayan Bir Sesle, Yalnız Başına, İçin İçin Dua
Çok çaresiz ve sıkıntı içerisinde kaldığınız, Allah'a dua etme ihtiyacı hissettiğiniz bir anda dua etmek için nasıl bir ortamı tercih ettiğinizi hatırlıyor musunuz? Hiç şüphesiz gece yastığa başınızı koyduğunuzda ya da çok sessiz ve gürültüsüz, Allah'la başbaşa olabileceğinizi hissettiğiniz bir ortamda dua etmeyi tercih etmişsinizdir
İbadetler sırasında manevi yoğunluk en fazla yalnız başına, kimsenin bilmediği zamanlarda, tam bir konsantrasyonun sağlanabildiği sırada yaşanır İhtiyaçları, hataları veya eksikleri konusunda Allah'a dua etme gereksinimi duyan insan, yalnız başına ve için için dua etmeyi tercih eder Buna güzel bir örnek Hz Zekeriya'nın duasıdır Kuran'da, onun Allah'tan soyunu devam ettirecek bir varis isterken gizlice dua ettiğine işaret edilir:
Hani o Rabbine gizlice seslendiği zaman demişti ki: Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım(Meryem Suresi, 34)
Duanın tanımı için gücü sınırlı ve sonlu bir varlığın gücü sınırsız bir kudret karşısında acizliğini ortaya koyarak istekte bulunmasıdırdemiştik Bu yüzden dua, gerçekten Allah'a karşı acizlik ve fakirlik bilinerek yapılmalıdır Fakat elbette ki bu birtakım yapmacık hareketlerle, kalıpçı ve taklitçi düşünce yapısıyla sağlanamaz Zaten gerçek anlamda samimi olan, acizliğini hisseden insan doğal olarak bunu yaşayacaktır Kuran'da, müminlere şu şekilde dua etmeleri tavsiye edilir:
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez (A'raf Suresi, 55)
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret Gaflete kapılanlardan olma Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler(A'raf Suresi, 205206)
Kuran'da, duanın yalnızken, yalvararak ve için için yapılabileceğine dikkat çekilir Dolayısıyla duanın nerede yapıldığı, dua sırasında düzenlenen törenin büyüklüğü, katılımın fazla olması ve dua eden şahsın sesinin çok fazla çıkması ölçü değildir
Öncelikle bilinmelidir ki, duadaki yüksek ses tonları duanın Allah'a ulaşmasını ya da Allah'ın duaya icabetini kolaylaştırmaz Dua ettiğimiz Allah, içimizden geçirdiğimiz düşünceleri bilen, herşeyden haberdar olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olandır (Kaf Suresi, 16) Bize bu kadar yakın olan Allah'a dua ederken sesimizi gereksiz yere yükseltmemizin bir anlamı yoktur Kişi içinden dua edebileceği gibi, ancak kendisinin duyabileceği bir tonla da dua edebilir
Kuran'da gerek ibadet sırasında, gerekse yaşamın her anında ses tonunun uygun tutulması gerektiği insanlara aşağıdaki ayetlerde bildirilir:
Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir (Lokman Suresi, 19)
De ki: Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundurNamazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse (İsra Suresi, 110)
Görüldüğü gibi Kuran'da tarif edilen ibadet modeli gösterişten uzaktır Başkaları görsün veya duysun diye yapılmaz, sadece Allah'a karşı olan vazifenin hakkıyla yerine getirilmesi amacını taşır Kuran'da bunun üzerinde önemle durulur Dua ile ilgili ayetlerde defalarca dini Allah'a halis kılarak dua etmekten söz edilir Bunun anlamı, dinin, yani ibadetin sadece ve sadece Allah için yapılması, O'ndan başkalarının rızasının kesinlikle aranmamasıdır:
O, Hayy (diri) olandır O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin Alemlerin Rabbine hamdolsun (Mü'min Suresi, 65)
Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kafirler hoş görmese de (Mü'min Suresi, 14)
De ki: Rabbim adaletle davranmayı emretti Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na dua edin Başlangıçta sizi yarattığıgibi döneceksiniz(A'raf Suresi, 29)
Din sadece Allah'ındır İbadetlerin hepsi sadece O'nun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yapılır Bunun yegane yolu da O'nun istediği ve tarif ettiği gibi yapmaktır
Duasını, ya da başka herhangi bir ibadetini Allah'a halis kılmadan yapanlar, yani etraflarındaki insanlara takvagörünmek endişesinde olanlar büyük bir dalalet içindedirler Allah Kuran'da onlardan şöyle söz eder:
İşte (şu) namaz kılanların vay haline,
Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,
Onlar gösteriş yapmaktadırlar, (Maun Suresi, 46)
Allah, dünyayı isteyenlere dünyayı verir,
ancak onlar ahirette büyük bir kayıp içinde olurlar
Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayan, ahirete de kesin bir bilgiyle iman etmeyen insanların istekleri sadece dünyaya yönelik olur Onlar zenginliği, mülkü, itibarı hep bu dünyadaki hayatları için isterler Allah, sadece dünya için istekte bulunanların ahirette bir kazançları olmayacağını bildirir Müminler ise hem dünya hayatları hem de ahiretleri için Allah'tan istekte bulunurlar, çünkü ahiretin dünya hayatı kadar kesin ve yakın bir hayat olduğuna iman ederler Allah, bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
İnsanlardan öylesi vardır ki: Rabbimiz, bize dünyada verder; onun ahirette nasibi yoktur Onlardan öylesi de vardır ki: Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koruder İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır Allah, hesabı pek seri görendir (Bakara Suresi, 200202)
Müminler de dualarında Allah'tan sağlık, zenginlik, ilim ve güzellik isterler Ancak onların her dualarında Allah'ın hoşnutluğu ve dine uygun bir niyet vardır Örneğin zenginliği, Allah yolunda kullanmak için isterler Bu konuyla ilgili olarak Allah'ın Kuran'da örnek verdiği peygamberlerden biri Hz Süleyman'dır Hz Süleyman, Allah'tan kendisine kimsenin erişemeyeceği kadar büyük bir mülk vermesini isterken bunu dünyaya yönelik bir hırs olarak değil, Allah yolunda kullanmak, insanları Allah'ın dinine çağırmak ve Allah'ı zikretmek için istemiştir Hz Süleyman'ın Kuran'da bildirilen sözleri onun samimi niyetinin bir göstergesidir:
Gerçekten ben mal sevgisini Allah'ı zikretmekten dolayı tercih ettim(Sad Suresi, 32)
Allah, Hz Süleyman'ın bu duasını kabul etmiş, ona hem dünyada büyük bir mülk vermiş, hem de onu ahiret nimetleriyle mükafatlandırmıştır Bunun yanında, sadece dünya hayatını isteyen, ahireti düşünmeyenlere de Allah dünyada isteklerini verir, ancak onlara ahirette azap dolu bir hayat vardır Dünya hayatında sahip oldukları hiçbir nimete ahirette ulaşamazlar Allah bu önemli bilgiyi Kuran'da şu ayetleriyle insanlara bildirmektedir:
Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur (Şura Suresi,20)
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider (İsra Suresi, 18)
ALLAH, ŞÜKREDENLERİN NİMETLERİNİ ARTIRIR
Her insan, hayatı boyunca her anı için Allah'a muhtaçtır Soluduğu havadan yediği yemeğe, elini ayağını kullanabilmesinden konuşabilmesine, barınabilmesinden, gülüp neşelenmesine kadar Allah'ın yarattıklarına ve kendisine bağışladıklarına muhtaç olarak yaşar Ancak insanların büyük bir çoğunluğu acizliklerini ve Allah'a muhtaç olduklarını anlamazlar Onlar herşeyin kendiliğinden geliştiğini veya sahip oldukları şeylere kendi çaba ve çalışmaları sonucunda ulaştıklarını zannederler Bu, hem büyük bir yanılgı hem de Allah'a karşı büyük bir nankörlüktür Kendilerine küçücük bir hediye alan bir insana bile nasıl teşekkür edeceğini bilemeyen bu insanlar, Allah'ın hayatları boyunca kendilerine verdiği sayısız nimeti görmezden gelerek yaşarlar Oysa Allah'ın her insana verdiği nimet, sayarak bitirilemeyecek kadar çoktur Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir (Nahl Suresi, 18)
Buna rağmen, insanların büyük bir çoğunluğunu şükretmez Bunun nedeni ise ayetlerde bildirilmektedir İnsanları Allah'ın yolundan saptırmak için yemin eden şeytan, insanların şükretmelerini de engelleyeceğini söylemiştir Şeytanın bu sözleri Kuran'da şöyle bildirilir:
Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın(Allah) Dedi: Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım(Araf Suresi, 1718)
Müminler ise, sahip oldukları her nimet için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah'a şükrederler Müminlerin Allah'a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları, güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri, hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret ve feraset sahibi olmaları, güçleri dolayısıyla şükrederler Gördükleri güzel bir manzara için, veya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri birşey gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen Allah'a şükreder, O'nun merhametini, şefkatini, Rahman ve Rahim olduğunu düşünürler
Allah, onların bu ahlakına karşılık olarak Kuran'da bir sır bildirmiştir Bu sır, Allah'ın şükredenlere nimetlerini artıracağıdır Örneğin sağlığı ve gücü için şükredici olan bir müslümanın Allah gücünü ve sağlığını daha da artırır İlmi veya mülkü için şükredenlere Allah daha çok ilim ve mülk verir Bu, onların Allah'ın verdikleri ile yetinen, sahip oldukları nimetlerle sevinen, samimi ve Allah'la dost insanlar olmalarındandır Allah, bu sırrı Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Rabbiniz şöyle buyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir(İbrahim Suresi, 7)
Şükredenlerden olmak, o insanın Allah'a yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a olan sevgisinin de bir göstergesidir Şükredici insanlar, daima her olayda Allah'ın yarattığı güzellikleri ve nimetleri görebilme anlayış ve yeteneğine sahiptirler İnkarcı veya nankör bir insan, en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri, kusurları görür, onlarla mutsuz veya tedirgin olur Allah'ın yaratışının bir hikmeti olarak da bu insanların karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah, hep güzellikleri ve nimetleri artırarak gösterir
Görüldüğü gibi Allah'ın şükredenlere nimetlerini artırması Kuran'ın sırlarından biridir Ancak burada unutulmaması gereken, bu şükrün gerçek bir samimiyetle yapılması gerektiğidir Samimi olarak Allah'a yönelerek, O'nun sonsuz şefkat ve merhametinin coşkusunu hissederek yapılamayan, sadece göstermelik olarak dile getirilen bir şükür ifadesi elbette son derece samimiyetsizdir Ve sinelerin özünde saklı duranı bilen Allah, bu samimiyetsizliğin de şahididir Böyle bir ruh hali içinde şükredenler, Allah'ın sinelerin özünde saklı duranı, insanların niyetlerini, gizlediklerini, gizlinin de gizlisini bildiğinin şuurunda değildirler Rahat bir ortamda göstermelik ifadelerle şükreder ama zor bir anda rahatça nankörlük yapabilirler
Şunu da unutmamak gerekir ki, samimi müminler, en zor koşullarda dahi şükredicidirler Dıştan bakan bir göz, müminlerin sahip oldukları nimetlerde bir azalma görebilir Ancak müminler her olayın ve ortamın nimet yönünü görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler Örneğin, Allah insanları biraz korku, açlık ve canlardan ve mallardan eksiltme ile deneyeceğini bildirmektedir Böyle bir durumda müminler, bunlara sabrettikleri takdirde Allah'ın kendilerini cennet nimetleri ile mükafatlandıracağını umarak, sevinir ve şükrederler Allah'ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyeti ile sabreder ve şükredici olurlar Bu nedenle her zaman şükredenlerden olmak belirgin bir mümin vasfıdır ve Allah, şükredenlere hem ahirette hem de dünyada nimetlerini artırarak verecektir
KADERE TESLİMİYET VE TEVEKKÜLDEKİ SIRLAR
Tevekkül, sadece güçlü bir imana sahip, Allah'ın gücünü takdir edebilen ve O'na yakın olan müminlere ait bir özelliktir Kavrayabilenler için tevekkülde önemli sırlar ve büyük nimetler vardır Tevekkül, Allah'a ve yarattığı kadere kesin bir teslimiyet ve güvendir Allah, insanlar da dahil olmak üzere, canlı cansız tüm varlıklarıbir kaderle yaratmıştır Örneğin güneşin, ayın, denizlerin, göllerin, ağaçların, çiçeklerin, küçük bir karıncanın, daldan düşen tek bir yaprağın, masanızın üzerindeki tek bir toz zerresinin, yolda yürürken ayağınıza takılan bir taşın, on sene önce satın aldığınız elbisenizin, buzdolabınızdaki şeftalinin, annenizin, ilkokul arkadaşlarınızın, sizin, kısacası herşeyin Allah katında, milyonlarca yıl önce belirlenmiş bir kaderi vardır Ve her varlığın kaderi, Allah'ın katında Levhi Mahfuz isimli bir kitapta yazılıdır Kimin ne zaman öleceği, hangi yaprağın ne zaman hangi hızla yere düşeceği, buzdolabınızdaki şeftalinin ne zaman, hangi noktasından çürümeye başlayacağı, taşın ayağınıza takılana kadar geçireceği aşamalar, kısacası küçük büyük her olay bu kitapta kayıtlıdır
Müminler, kadere iman ederler ve Allah'ın yarattığı kaderin en hayırlısı ve en güzeli olduğunu bilirler Bundan dolayı da hayatlarının her anında tevekküllüdürler Yani olayları Allah'ın belli bir hikmetle yarattığını ve şahit oldukları olay ne olursa olsun, Allah'ın bunda bir hayır dilediğini bilirler Örneğin, ölümcül bir hastalığa yakalanmak, çok çetin ve acımasız bir düşman ordusu ile karşılaşmak, masum olmasına rağmen iftiralara uğramak veya insanın aklına gelebilecek en ürkütücü olaylar dahi, müminleri telaşa veya korkuya kaptırmaz Onlar Allah'ın kendileri için yarattığını sabır ve metanetle beklerler İman etmeyen bir insanın dehşete ve ümitsizliğe kapılacağı olaylar karşısında onlar büyük bir zevk alırlar Çünkü en ürkütücü görüntü ve konuşma dahi, Allah katında önceden planlanmış ve insanın imtihanı için yaratılmıştır Bunlara sabır ve tevekkülle karşılık verenler, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere teslim olup güvenenler Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanacaklar, karşılığında sonsuza dek cennette yaşayacaklardır Dolayısıyla, müminler hayatları boyunca tevekkülün konforunu ve imani neşesini yaşarlar Bu, Allah'ın müminlere verdiği bir sır ve güzelliktir ve Allah Kuran'da tevekkül edenleri sevdiğini bildirir (Ali İmran Suresi, 159)
Tevekkül hakkında Kuran'da bildirilen bir başka konu ise, tedbirdir Kuran'ın birçok ayetinde, müminlerin çeşitli konumlarda alabilecekleri tedbirler bildirilmektedir Bununla birlikte Allah, tedbirlerin kendi takdirini değiştirmeyeceğini ancak bunların bir ibadet olarak kabul edileceğini de farklı ayetlerinde insanlara bir sır olarak verir Hz Yakup'un oğullarına şehre girerken tavsiye ettiği tedbirler ve bunun ardından tevekkülü hatırlatıcı olması bunun bir örneğidir Konuyla ilgili ayet şöyledir:
Ve dedi ki: Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem) Hüküm yalnızca Allah'ındır Ben O'na tevekkül ettim Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler(Yusuf Suresi, 67)
Hz Yakup'un sözlerinde de görüldüğü gibi, müminler mutlaka her konuda önlem alırlar Ancak, Allah'ın kaderlerinde kendileri için dilediklerini değiştiremeyeceklerini bilirler Örneğin, bir insan trafik kurallarına çok dikkat etmeli, arabasını tehlikeli bir şekilde sürmemelidir Bu, kendisinin ve diğer insanların hayatı için önemli bir tedbir ve ibadettir Ancak, eğer Allah bu insan için bir trafik kazasında ölmeyi yazmışsa, alacağı hiçbir tedbir onun ölümünü engelleyemez Bazen, bir insanın aldığı önlem veya yaptığı bir hareket onu ölümden döndürmüş gibi görünebilir Veya bir insan, hayatında ani bir karar alarak, hayatının akışını tamamen değiştirebilir, bir başkası ölümcül bir hastalığa yakalanmışken, güç ve irade göstererek hastalığını yenmiş olabilir Ancak bütün bunlar o kişilerin kaderlerinde olduğu için böyledir Bazı insanlar bu tür olayları kaderini yendi, kaderini değiştirdigibi son derece mantıksız ve yanlış bir şekilde yorumlarlar Oysa hiçbir insan, en güçlü ve azimli görüneni bile, Allah'ın kendisi ve başkaları için yazdığı kaderi değiştiremez Hiçbir insan böyle bir güce sahip değildir Aksine her varlık, Allah'ın yarattığı kader karşısında acizdir ve aslında doğal olarak kaderine teslimdir Sadece birçoğu bunu kabul etmek istemez Kaderin varlığını inkar etmek de onun kaderindedir aslında Dolayısıyla, hastalıktan veya ölümden kurtulan, ya da hayatının akışı tamamen değişen insanlar, hepsi kaderlerinde olduğu için bunları yaşarlar Allah, bu durumu ayetlerinde şöyle bildirir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır
Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinipşımarmayasınız Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (Hadid Suresi, 2223)
Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, insanın karşılaştığı her olay Allah katındaki bir kitapta önceden tespit edilerek yazılmıştır Ve Allah, bu nedenle insanın elinden çıkana üzülmemesi gerektiğini söyler Örneğin, büyük bir yangında veya girdiği ticaret hayatında tüm malını mülkünü kaybeden bir insan, bunu kaderinde olduğu için yaşar Bunu engellemesi veya önüne geçmesi mümkün değildir O zaman bunun için üzülmesi de anlamsız olacaktır Allah, insanları kaderlerinde belirlediği birçok olayla dener Bu olaylara tevekkül edenler, Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanırlar Tevekkülsüz davrananlar ise, hem dünyada sıkıntı, huzursuzluk ve mutsuzluk yaşarlar, hem de ahirette sonsuz bir azapla karşılık görürler Tevekkülün insan için hem dünyada hem de ahirette büyük bir kazanç ve kolaylık olduğu çok açık bir gerçektir Allah, tevekkülle ilgili sırları müminlere vererek onların üzerinden zorlukları almış ve onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir
HER OLAYDA BİR HAYIR VARDIR
Müminlerin tevekküllerini kolaylaştıran ve sağlamlaştıran bir başka sır ise, Allah'ın her olayı bir hayırla yarattığını bildirmesidir Allah, Kuran'da, şer gibi görünen olaylarda dahi bir hayır olduğunu insanlara şöyle haber verir:
…belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar(Nisa Suresi, 19)
…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir Allah bilir de siz bilmezsiniz(Bakara Suresi, 216)
Müminler bu sırrı bildikleri için, karşılaştıkları her olayda hayır ve güzellik ararlar Aksilik, zorluk veya eksiklik gibi görünen hiçbir olay onları üzmez, sıkmaz, telaşlandırmaz Bu halleri büyük küçük her olayda süreklidir Samimi bir müslümanın yıllar boyunca çalışarak sahip olduğu tüm mallar elinden gitse bile, bunda bir hayır ve hikmet arar Örneğin Allah'ın hayatını bağışlamasına şükreder Allah'ın kendisini bir kötülükten, harama girmekten veya mal ve para hırsı yaparak Allah'ın yolundan şaşırıp sapmaktan korumuş olabileceğini düşünür Buna da şükreder Çünkü, insan dünya hayatında ne kaybederse kaybetsin, bu kaybı ahiretteki kayıpla bir olmaz Ahireteki kayıplar, insanın sonsuza kadar dayanılmaz bir azap içinde kalması demektir Ahireti düşünerek yaşayan bir insan için dünya hayatındaki olayların her biri ahirete yönelik bir hayır ve güzelliktir Böyle bir olay yaşayan insan aczini ve muhtaçlığını daha da iyi anlayarak, Allah'a dua ve tefekkürle daha çok yönelecek ve yakınlaşacaktır Bu da insanın ahireti için çok önemli bir hayır ve güzellik demektir Ayrıca böyle bir olaya tevekkül edip sabır göstererek Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış olacaktır Allah'ın hoşnutluğu ise herşeyin üzerindedir
İnsanın sadece büyük ve önemli olaylarda değil, günlük hayatının her anında gerçekleşen olaylarda hayır ve güzellik araması gerekir Örneğin büyük bir özenle hazırladığı yemeği yakan biri için, yemeğinin yanması birçok önlem almasına vesile olur ve ilerideki daha büyük bir kaza bu önlemler sayesinde engellenmiş olur Genç biri istediği ve uğrunda çok çalıştığı okulu kazanamayabilir Bunda da hayır olduğunu bilmeli, belki de Allah'ın onu o okuldaki bazı tehlikelerden, yaşamını olumsuz etkileyebilecek kişilerden veya çevrelerden koruduğunu düşünebilmeli, bu sonuca sevinebilmelidir Veya Allah'ın her olayda kendilerinin bilmediği, hatta hayal dahi edemediği daha birçok hayır yaratmış olabileceğini düşünerek Allah'a teslimiyetin güzelliğini yaşamalıdır
İnsan her zaman her olayın ardındaki hayır ve hikmeti göremeyebilir Ancak, göremese bile mutlaka bir hayır olduğunu bilir ve Allah'ın kendisine olayların ardında gizlenen hayır ve hikmetleri göstermesi için dua eder
Her olayın hayırla oluştuğunu bilen insanlar keşke, vah vahgibi ifadeler de kullanmazlar Hataların, eksikliklerin, unutkanlıkların, ters gibi görünen olayların hepsinde büyük hayırlar vardır ve hepsi insan için kaderin bir eğitimidir Allah, herkes için ayrı ayrı yarattığı kaderde insanlara çok önemli dersler ve hatırlatmalar gösterir Bunları akıl ve hikmet gözüyle değerlendiren insanlar için ortada eksiklikler, unutkanlıklar, terslikler değil, Allah katından bir ders, eğitim, uyarılar ve hikmetler vardır Örneğin, daha önce örneğini verdiğimiz dükkanı yanan müslüman vicdanıyla hemen nefis muhasebesi yapar ve belki de Allah'ın kendisini dünya malına ve hırsına karşı uyardığını ve denediğini düşünerek, daha da ihlaslı ve samimi olur
Sonuçta insan dünyada hangi olayla karşılaşırsa karşılaşsın, o olay geçer biter Her insan hayatındaki en zorlu veya en tehlikeli günü düşünse, bunun zihninde sadece bir anı olarak kalmış ve bitmiş bir hayal olduğunu görecektir İnsanlar izledikleri film sahnelerini de aynı şekilde hatırlarlar Dolayısıyla, insan için en önemli veya en sarsıcıgün dahi bir gün gelecek ve izlenen bir film karesi gibi bir anı, bir hayal olarak akılda kalacaktır Ancak bu anıdan geriye tek birşey kalır ve o sonsuza kadar devam eder: O da, bu kişinin o zor anda gösterdiği tavır ve Allah'ın o kişiden hoşnut olup olmamasıdır İnsan yaşadıklarından değil, yaşadıkları sırasında gösterdiği tavır, düşünce ve samimiyetinden sorgulanacaktır Dolayısıyla, her olayda Allah'ın yarattığı hayır ve hikmetleri görmeye çalışmak ve ona göre bir tavır içinde olmak, müminlere dünyada ve ahirette büyük bir kazanç sağlar Bu sırrı bilen müminler için dünyada ve ahirette korku ve hüzün olmaz Hiçbir insan, hiçbir güç ve hiçbir olay müminlere korku, mutsuzluk, ümitsizlik gibi olumsuz haller vermez Allah bu sırrı da Kuran'da şöyle bildirir:
Dedi ki: Oradan tümünüz inin Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır(Bakara Suresi, 38)
Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur (Yunus Suresi, 6264)
HER ZORLUKLA BERABER BİR KOLAYLIK VARDIR
Allah dünyayı insanları imtihan etmek için yaratmıştır Ve imtihanın gereği olarak her insanı bazen bolluk ve güzellik vererek, bazen de şiddetli sıkıntılara uğratarak dener Olayları, Kuran'da bildirilen gerçeklere göre değerlendirmeyen insanlar, karşılaştıkları zorluklar karşısında ne yapacaklarını bilemez, karamsarlığa kapılır, ümitsizliğe düşerler Oysa, Kuran'da Allah'ın bu konu ile ilgili olarak bildirdiği ve ancak samimi bir imana ve teslimiyete sahip olan kulların görebildiği önemli bir sır vardır Bu sırrı Allah şöyle bildirmiştir:
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır (İnşirah Suresi, 56)
Allah'ın ayetlerde bildirdiği gibi, yaşanan durum ne kadar zor ve içinden çıkılması güç gibi görünüyorsa da, Allah müminler için mutlaka o durumdan çıkmayı kolaylaştıracak, söz konusu zorluğu hafifletecek bir sebep yaratmıştır Mümin güzel bir sabırla sabrettiğinde ve sabrında sebat gösterdiğinde, tüm zorluklarla beraber Allah'ın bir de kolaylık verdiğini görecektir Nitekim Allah başka ayetlerinde de Kendisi'nden korkup sakınan kullarına yol göstereceğini, onları nimetlendireceğini müjdelemiştir:
… Kim Allah'tan korkupsakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter… (Talak Suresi, 23)
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden
fazlasını yüklemez
Allah sonsuz merhameti, şefkati ve adaleti ile, yarattığı her olayda hem bir kolaylık kılar, hem de her insanı gücüne göre denemelerden geçirir Allah'ın insanlara emrettiği ibadetler, onları denemek için yarattığı zorluklar, insanlara yüklediği sorumlukların hepsi insanların gücü oranındadır Bu iman edenler için bir müjde ve rahatlık, Allah'ın rahmetinin bir göstergesidir Allah, bu sırrı ayetlerinde şöyle bildirir:
Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar o en güzel (şeklin) dışında yaklaşmayın Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz Söylediğiniz zaman yakınınız dahi olsa adil olun Allah'ın ahdine vefa gösterin İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıpdüşünürsünüz(En'am Suresi, 152)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ki biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar Onda sonsuz olarak kalacaklardır (Araf Suresi, 42)
Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar (Mü'minun Suresi, 62)
ALLAH İNKAR EDENLERİN ANLAYIŞLARINI KAPATIR
Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırların en önemlilerinden biri bazı insanların Kuran'ı anlayamamalarıdır Bu aslında çok büyük bir sırdır Çünkü Kuran çok açık, çok anlaşılır bir kitaptır Dileyen her insan Kuran'ı okuyabilir, Allah'ın emirlerini, beğendiği ahlakı, cennet ve cehennemin özelliklerini ve elinizdeki bu kitabın konusu olan birçok sırrı Kuran'dan öğrenebilir Ancak, Allah'ın yarattığı bir hikmet olarak insanların bir kısmı çok açık olmasına rağmen Kuran'ı anlayamamaktadır Üstelik bu insanlar, atom mühendisi, biyoloji profesörü olabilmekte, fizik, kimya, matematik gibi en zor bilim dallarını çok iyi anlayabilmekte, dahası budizmi, hinduizmi, şintoizmi, materyalizmi, komünizmi kavramakta, ama Kuran'ı anlayamamaktadırlar Kuran dışı sistemlerin karmaşık yapılarını hayatlarına geçiren insanlar, Allah'ın apaçık ve kolay dinini bir türlü kavrayamamakta, en açık konuları bile çözememektedirler
Böylece en kolay olanı anlayamamalarıyla kendileri üzerinde önemli bir mucize tecelli etmektedir Allah, onların bu kadar şiddetli bir anlayış ve kavrayış eksikliğine sahip olduklarını göstererek, bazı insanların farklı bir yaratılışta olduğunu açıklamaktadır Öte yandan bu, bütün insanların kalplerinin, akıl ve anlayışlarının tamamıyla Allah'ın kontrolünde olduğunun bir delilidir Çünkü Allah büyüklüğe kapılan, yani Allah'a boyun eğmeyen kişilerin kalplerini, kavrayışlarını kapatacağını söylemektedir Kuran'ın dışında herşeyi anlayıp, sırf Kuran'ı anlayamamaları onların Allah tarafından ayetlerden engellendiğini, samimiyetsizliklerinden ötürü Kuran'dan uzak tutulduklarını göstermektedir Allah'ın Kuran'da bu konuyla ilgili olarak bildirdiği ayetlerden bazıları şöyledir:
Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk Sen Kur'an'da sadece Rabbini bir ve tek(ilah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler(İsra Suresi, 4546)
Onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz, onu kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık Onlar, hangi 'apaçıkbelgeyi' görseler, yine ona inanmazlar Öyle ki, o inkar etmekte olanlar, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildirderler (En'am Suresi, 25)
Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar (Kehf Suresi, 57)
Ayetlerde de görüldüğü gibi, inkar edenlerin ayetleri anlayamamalarının sırrı Allah tarafından kavrayışlarının kapatılmasıdır Allah, inkar etmelerinden dolayı bu insanların kalplerini mühürlemiştir; böylece Kuran'ı anlayamazlar Bu aynı zamanda Allah'ın büyüklüğünü, her insanın kalbinin, düşüncelerinin hakimi olduğunu gösteren büyük bir mucizedir de
ALLAH KENDİSİNDEN KORKUP SAKINANLARA ANLAYIŞ VERİR
Kuran ayetlerinde müjdelenen bir diğer sır, Allah'ın Kendisi'nden korkanlara doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayışverdiğidir ki bu anlayışın adı akıldır Allah bunu Enfal Suresi'nde şöyle bildirir:
Ey iman edenler, Allah'tan korkupsakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar Allah büyük fazl sahibidir(Enfal Suresi, 29)
Bir önceki konuda sözedildiği gibi, Allah inkar edenlerin akıllarını ve anlayışlarını kapatır Bu insanlar ne kadar zeki olurlarsa olsunlar, akıldan yoksun olurlar ve dinle ilgili en açık konuları dahi kavrayıp anlayamazlar Akıl, sadece müminlere has bir özelliktir Toplum içinde pek çok insan zeka ile aklın aynı şey olduğunu zanneder Oysa zeka her insanın sahip olduğu zihinsel bir yetenektir Örneğin bir insanın atom mühendisi olması veya matematikte başarılı olması onun zeki olduğunu gösterir Akıl ise kişinin Allah'tan korkması ve vicdanını kullanması ile artan bir özelliktir, zeka ile bir ilgisi yoktur Bir insan çok zeki olabilir ama Allah korkusu yoksa akıllı değildir
Bu yüzden akıl, inananlara verilen çok büyük bir nimettir Böyle bir anlayıştan yoksun olan insan içinde bulunduğu kötü durumun dahi farkına varamayacak haldedir Örneğin, sahip olduğu gücü ve imkanı kendinden zanneden bir insan bununla böbürlenir, kibirlenir ve insanlara gösteriş yapar Bu o insanın akılsızlığının bir göstergesidir Çünkü, akıl sahibi olsa, Allah tarafından yaratılmış, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyen aciz bir insan olduğunu bilir ve ona göre tevazu ile davranır Allah'ın dilemesi ile birkaç saniye içinde elindeki tüm mülkün yerle bir olabileceğini, veya kendisinin ölümle karşılaşarak herşeyini dünyada bırakıp hesap vermek üzere cehennemin kenarında durdurulabileceğini düşünmez Bunlar aklına bile gelmez Halbuki tüm bunlar, onun sahip olduklarından daha kesin ve gerçektirler Ancak Allah'tan korkup sakınan müminler bu anlayışa sahiptirler ve onlar dünya hayatının aldatıcı yönüne kapılmaz, herşeyin iç yüzünü ve gerçek yönünü bilerek yaşarlar Allah imanlarından dolayı müminlere anlayış verir ve Allah'a olan yakınlıkları arttıkça, anlayış ve kavrayıştaki derinlikleri de artar, Allah'ın yaratışındaki sırlara daha çok vakıf olurlar
ALLAH'IN İNSANLARA GENİŞLİK VERMESİNİN SIRRI
İnsanların en büyük yanılgılarından biri herşeyi sebeplere bağlı olarak düşünmeleridir Örneğin daha önceki konularda da bahsedildiği gibi, mallarını Allah yolunda harcadıklarında paralarının kalmayacağını zannederler Oysa Allah'ın yaratışında onların bilmedikleri bir sır vardır ve Allah, infak edenler üzerinde dünyada ve ahirette nimetlerini artıracağını bildirir Allah, bunları elbetteki sebeplere bağlı gibi gösterir Örneğin infak ettiği için, bereketi artan bir insanın işlerinin rast gitmesini sağlar, işlerini kolaylaştırır ve kazancını artırır Ya da bir insan önceki konuda da söz edildiği gibi, azgın bir insanı yumuşak sözle ikna edemeyeceğini zannedip, ona karşı tek çarenin zor kullanmak olduğunu düşünebilir Oysa, Allah'ın emrine uyan bir insan için, Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırlar tek çözümdür
Kuran'da bunlara benzer olarak verilen sırlardan biri de, Allah'ın bir başka emridir:
Ey iman edenler, size meclislerde Yer açındendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin Size: Kalkındenildiği zaman da kalkın Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin Allah, yaptıklarınızdan haberdardır(Mücadele Suresi, 11)
Allah, bir toplantıda, yeni gelenler için veya kalabalığın azaltılması için yer açılması gerektiğinde, müminlerin bu çağrıya hemen uymalarını emreder Bu, hem ince düşünce, hem fedakarlık, hem de itaat göstergesidir Allah, bu davranışın bir karşılığı olarak, müminlere genişlik vereceğini ve onları derecelerle yükselteceğini bildirir Allah her insanın niyetini ve kalbini elinde tutar Allah bir davranıştan hoşnut olduğunda, o insana dilediği her şekilde nimet ve güzellik verebilir Bu nedenle, müminler herşeyin sonucunu ve karşılığını Allah'tan beklerler Bir toplantıda yer açtıklarında, insanlardan teşekkür veya minnettarlık değil, Allah'ın hoşnutluğunu ve O'nun kalplerine vereceği huzur ve genişliği ve derecelerindeki artışı umarlar
KALPLER SADECE ALLAH'IN ZİKRİYLE HUZUR BULUR
Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar gerçek mutluluğu yakalamanın yollarını ararlar Her birinin mutlu olmak için bir hedefi vardır Kimi zengin olduğunda, kimi iyi bir işe girdiğinde, kimi sevdiği insanla evlenebildiğinde, kimi istediği estetik ameliyatını yaptırabildiğinde, kimi üniversiteyi kazandığında mutlu olacağını düşünür Amacına ulaştığında ise aradığı mutluluğu ya bulamaz ya da çok kısa süreli ve kendisini tatmin etmeyen bir mutluluk olduğunu görür Bu sefer başka bir hedefe sarılır Onu elde ettiğinde mutlu olabileceğini düşünür Oysa bugüne kadar bu yollarla gerçek anlamda mutluluğu yakalayabilen bir insan olmamıştır En mutlu olduğunu düşünen insanın bile, içini sıkan, düşünmekten kaçındığı, ona huzursuzluk veren sayısız konusu vardır
Gerçek mutluluk, huzur, iç neşesi ve rahatlık ise, sadece Allah'ın zikriyle mümkündür Allah bu gerçeği ayetinde şöyle bildirir:
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur (Rad Suresi, 28)
Bu, Allah'ın Kuran'da bize bildirdiği çok önemli bir sırdır Birçok insan bu gerçekten habersiz, yukarıda söz ettiğimiz şekilde yaşar Dünya nimetleriyle tatmin bulmaya çalışır Asla ölmeyecekmişçesine, hesap günüyle karşılaşacağını düşünmeden hırsla dünyaya ait değerlere sahip olmak için uğraşır
Ancak bu, büyük bir aldanıştır Bu insanların sahip oldukları hiçbir şey gerçek bir huzur ve mutluluk kazandırmaz Yalnızca Allah'a gönülden bağlanan, O'nun şefkatinin, merhametinin, kendileri üzerindeki korumasının şuurunda olan müminler mutmain bir yaşam sürebilirler Gördüğü her olayda, duyduğu her konuşmada Allah'ı zikreden, Allah'ın yaratışının delillerini görerek O'nu anan bir insanın kalbine Allah, bu iç rahatlığını verir Dolayısıyla insanların iç rahatlığını veya huzur ve mutluluğu başka yerlerde aramaları boşunadır
İNSANLARA BOLLUK VE ZENGİNLİK VERİLMESİNİN SIRLARI
Tüm evren, içindeki canlı ve cansız varlıkların tamamı ile birlikte Allah'a aittir Ve Allah, sahip olduklarından dilediklerini dilediği insanların emrine verir İnsanlara rızık veren, onları zenginleştiren, bol bol ürünler veren, nimetlendiren Allah'tır Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi, Allah dileği insana rızkını genişletip yayar, dilediğinin ise rızkını kısıp daraltır, ve bunların hepsini hayırla ve bir hikmet üzerine diler Rızkı bollaşan da, azalan da bunlarla Allah tarafından denenmektedir Allah'ın verdiği nimetlerle azıp şımarmayan, hepsi için Allah'a şükredici olanlar, ellerindeki nimetler alındığında ise, Allah'a tevekkül ederek, sabır gösterenler Allah'ın hoşnut olduğu kullardır Kuran'da bildirilen Hz Süleyman'ın sözleri, Allah'ın nimetlerinin insanlar için bir deneme olduğunu açıklamaktadır:
Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirimDerken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti) Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır(Neml Suresi, 40)
Hz Süleyman'ın Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)şeklindeki sözleri, nimetlerin insanlara veriliş nedenlerinden birini açıklamaktadır
Allah, Kuran'da dünya hayatının süsü olarak tanımladığı malları, oğulları, eşleri akrabaları, makamı, itibarı, zekayı, güzelliği, sağlığı, kar getiren ticareti, başarıyı, kısacası her türlü nimeti insanı denemek için verir
İnkarcılara bolluk verilmesinin sırları
Dünya üzerinde, Allah'a inanmadığı halde bolluk ve nimet içinde yaşayan, bereketli topraklar, sağlıklı çocuklar sahibi olan, uzun ömür sürmüş ve halende sürmekte bulunan birçok insan vardır Bu insanlar sahip olduklarıyla Allah'ı razı etmek yerine şımarmakta, bunlarla Rabbinin rızasını aramak yerine, Allah'tan uzaklaşmaktadırlar Her geçen gün küfürleri artan ve durmadan günah toplayan bu insanlar, sahip olduklarının kendileri için hayır olduğunu zannederler Oysa, Allah Kuran'da bu insanlara verdiği nimetlerin ve tanıdığı sürenin hikmetini ve sırlarını şu ayetlerle açıklamaktadır:
Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor (Tevbe Suresi, 85)
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır(Ali İmran Suresi, 178)
Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller (Mü'minun Suresi, 5456)
Ayetlerde açıklandığı gibi söz konusu insanların sahip oldukları nimetler onlar için hayır değildir Onlara tanınan süre günahlarının daha da artması içindir Vakitleri dolduğunda ise ne malları, ne çocukları, ne makamları onları acı bir azaptan kurtaramaz Nitekim, Allah Meryem Suresi'nde daha önceki insan nesillerinde de varlık ve bolluk içinde yaşayan, ancak bu nimetlerin kendilerini azaptan kurtaramadığı kavimlerin durumunu bildirmiştir:
Onlardan önce nice insan nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler (Meryem Suresi, 74)
Aynı ayetin devamında ise, bu insanlara süre tanınmasının sırrı şöyle açıklanmıştır:
De ki: Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni ya azabı veya kıyamet saatini gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir (Meryem Suresi, 75)
Allah, sonsuz adaletli ve merhametlidir Herşeyi bir hikmet ve hayır ile yaratır ve her insan yaptığının karşılığını eksiksiz olarak alır Bunu bilen müminler, çevrelerinde gerçekleşen her olaya Allah'ın yarattığı hikmet ve hayrı görmek niyetiyle bakarlar Aksi takdirde, insanlar gerçeklerden uzak, aldatıcı bir dünya yaşarlar
ALLAH'IN İNKAR EDENLERE HEMEN AZAP VERMEMESİNİN SIRLARI
Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırlardan biri, insanların yaptıkları kötülüklerin karşılığını hemen almamaları, her karşılığın belli bir vakte kadar ertelenmesidir Allah bunu ayetlerinde şöyle bildirir:
Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir (Fatır Suresi, 45)
Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azabla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır (Kehf Suresi, 58)
birçok insan yaptığı kötülüğün karşılığını hemen almayınca, kötülüklerin karşılıksız kalabileceğini zanneder Hatta bu nedenden dolayı tevbe etmez, pişmanlık duymaz ve tavrını düzeltmez, karşılıksız kalacağını sandığı için azgınlığını daha da artırır Akılsız olduğu için bunun gelecek olan azabını daha da dayanılmaz yapacağını hesap edemez Allah, bu konuda şöyle bir ayet bildirmiştir:
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır (Ali İmran Suresi, 178)
Bu, Allah'ın insanları denemek için yarattığı bir ertelemedir Oysa, her insanın yaptıklarının karşılığını alması için Allah katında belirlenmiş bir süre vardır O süre geldiğinde ne bir an öne alınır, ne bir an ertelenir Allah, herkesin karşılığını mutlaka alacağını ayetlerinde şöyle açıklar:
Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı muhakkak (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu (Taha Suresi, 129)
Onlara bir süre tanıyorum Hiç şüphesiz benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır (Araf Suresi, 183)
DOĞRU YOLU BULMANIN SIRLARI
Yeryüzündeki hemen her insanın kendisine göre doğru ve yanlışları bulunur Herbirinin doğrularını tespit etmedeki kaynağı ise farklıdır Kimi okuduğu bir kitabı, kimi çevresinde gördüğü bir insanı, kimi bir politikacıyı, kimi ise bir felsefeciyi kendisine rehber edinir Oysa, en doğru ve insanı kurtuluşa kavuşturacak tek yol Allah'ın insanlar için belirlediği dindir Ve bu yolda insanın tek hedefi Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmaktır Diğer yollar, insanlara ne kadar süslü, çekici gibi görünse de, bu aldatıcıdır Hepsi insanları dünyada ve ahirette sonsuza kadar devam edecek bir yıkıma, ümitsizliğe, mutsuzluğa ve acı bir azaba sürükler
Kimlerin doğru yola iletildikleri ise Kuran'da bildirilen sırlardır Bunlara uyanlar, Allah'ın doğru yoluna ileterek, cennetinde ağırladığı kullardır
Kesin bilgi ile iman etmek
Herşeyden önce kişinin doğru yola iletilmesi için iman etmesi gerekir: Eğer bir insan göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin tek sahibi ve yaratıcısının Allah olduğuna ve dünyada var olma amacının Allah'a kulluk etmek olduğuna iman edip, hayatı boyunca Allah'ın rızasını ararsa Allah onu doğru yola iletir Allah'a, ahirete ve Kuran'a imanın ise kesin bir iman olması gerekir Bazı insanlar, her ne kadar iman ettiklerini söyleseler de, imanlarında şüphe veya zayıflık olabilmektedir Böyle insanlar, inkarcılarla birlikte olduklarında onların etkisine girip dinde kolaylıkla zayıflık gösterebilmekte, Allah'a ve dine karşı bir tutum sergileyebilmektedirler Oysa, Allah'ın doğru yola ilettiği kullarının imanı kesin ve şüphesizdir:
(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur'an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir (Hac Suresi, 54)
Tam teslimiyetle Allah'a yönelmek
İman edenlerin tam bir teslimiyetle Allah'a yönelmeleri, Allah'a kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlanmaları da doğru yola iletilmenin sırrıdır Allah'a iman eden ve ahiretten korkan bir müminin dünyaya yönelik bir hırsı yoktur Tek amacı Allah'ı razı etmektir Bu sebeple, bir mümin her tutum ve davranışında Allah'a yönelir, Allah'ın kendisini denediğini bilerek, her olayda Allah'ın kendisi için yazdığı kadere tabi olur Allah kendisine teslim olanların doğru yola iletileceğini şu şekilde bildirmiştir:
Allah'ın ayetleri size okunuyorken ve O'nun elçisi içinizdeyken nasıl oluyor da inkar ediyorsunuz? Kim Allah'a sımsıkı tutunursa, artık elbette o, dosdoğru olan bir yola iletilmiştir (Ali İmran Suresi, 101)
O: Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyindiye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı) Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir (Şura Suresi , 13)
Verilen öğütleri yerine getirmek
Allah'ın doğru yola iletilmek isteyen kullarına bir diğer emri ise şu şekildedir:
Onlar, kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu Biz de onlara, o zaman yanımızdan büyük bir ecir verirdik Ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltipiletirdik(Nisa Suresi, 6668)
Allah'tan korkan müminler sürekli olarak hatalarından arınmak ve Allah'ın en çok razı olacağı ahlaka ulaşmak için çalışırlar Ancak, elbette hatalardan hızla arınmak ve doğru yola iletilmek için kişinin tevazulu olması gerekir Tevazulu ve arınmayı isteyen bir insan başta Allah'ın emirlerini tam olarak yerine getirir Ayrıca salih müminler birbirlerinin velileridir Birbirlerine iyiliği emreder, kötülükten men ederler Bu sebeple, müminlerin birbirlerinin verdiği öğütlere karşı da tevazulu olması, bir hatayı mümin bir kardeşinin kendisine söylemesinin ahireti için büyük bir nimet olduğunu bilerek söz dinlemesi gerekir Kendisine verilen öğütleri tutan bir insan hızla hatalarından arınacak ve Allah'ın ayette bildirdiği gibi doğru yola ulaşacaktır Allah, şeytana uymaktan kaçınan, kendisini Kuran'a ve güzel ahlaka çağıran kişilere tabi olan kullarına şöyle müjde vermektedir:
Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir (Zümer Suresi, 1718)
NEFİS İNSANA VARGÜCÜYLE KÖTÜLÜĞÜ EMREDER
Hem her türlü kötülüğü, hem de ondan sakınmayı bilen nefs insanın içindeki emredici güçtür Yani bir insana bir eylemi yaptıran, bir kararı verdiren manevi güç nefistir Allah, Kuran'da nefsin bu iki özelliğini şöyle bildirmiştir
Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene; sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun) Onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur(Şems Suresi, 79)
Ayetlerde insanların ahlaksızlıklarından, yaptıkları kötülüklerden söz edilirken bu tavırlarının kaynağı olarak nefisleri gösterilmektedir Nefs bu yönü ile insanın en büyük düşmanlarından birisidir Nefs kibirli, cimri ve bencildir, sürekli olarak kendi heva ve hevesini, kendi gururunu tatmin etmek ister, kendi rahatını, kendi menfaatini, kendi hoşnutluğunu düşünür İsteklerine her zaman meşru yollardan kavuşamayacağı için de insana vargücüyle kötülüğü emreder Bu gerçek Kuran'da Hz Yusuf'un sözleri ile şöyle açıklanır:
(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin kendisini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir (Yusuf Suresi, 53)
Nefsin insana vargücüyle kötülüğü emrediyor olması Allah'tan korkan müminler için çok önemli bir sırdır Bu, nefsin oyunlarının bir an bile bitmeyeceğini, sürekli olarak insana kötülüğü emrederek bütün gücüyle onu Allah'ın yolundan alıkoymaya çalışacağını gösterir Bu sırra göre nefs hiçbir zaman susmayacak, her konuda kendini haklı görecek, bütün insanlardan kendini daha çok sevecek, büyüklenecek, her türlü nimetin kendisinin olmasını isteyecek, rahatına düşkün olacak, kısaca Allah'ın beğendiği ahlakın tam tersini insana yaşatabilmek için her yolu uygulayacaktır
Nitekim, inkar edenlerin, Kuran ahlakına uymayanların tavırları ve ahlakları tamamen nefisleri tarafından şekillenir Onlar Allah'tan korkmadıkları için vicdanlarının emrettiğine uyacak iradeyi gösteremez, sadece nefislerinin emrettiklerine uyarlar Dinden uzak yaşayan toplumlarda yaşanan kavgaların, menfaat çatışmalarının, mutsuzlukların kökeninde herkesin nefsine uyarak sadece kendi menfaatini düşünmesi, gerçek sevgi, saygı, fedakarlık gibi insani özelliklerini tamamen kaybetmeleri vardır
Bu nedenle, Allah'ın bildirdiği bu sır çok önemlidir Eğer insan bu sırrı unutmazsa nefsine karşı önlem alabilir Ona göre bir ahlak ve tavır gösterebilir Nefs tembelliği emrederse onu kat kat çalıştırarak, nefs bencilliği emrederse daha fedakar olarak, nefs cimriliği emrederse daha cömert olarak, nefsin emrettiği her türlü kötülükte aksi olan en iyi tavrı yerine getirerek onu eğitebilir Allah, Şems Suresi'deki ayetlerde, nefse kötülüklerin yanısıra bu kötülüklerden sakınmanında ilham edildiği bildirilmiştir Yani insanın nefsinde kötülükleri ve ahlaksızlıkları emreden, bunları kolay ve güzel gösteren bir sesin yanında, iyi ve güzel olanı seçmesini de emreden vicdanı vardır Her insan içindeki bu sesleri bilir ve hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu tanır Ancak, sadece Allah'tan korkup sakınınlar vicdanlarına uyarlar
İZZET ALLAH KATINDAN VERİLİR
Ahirete inanmayan ve tek hayatının dünya hayatı olduğunu zanneden insanların büyük bir kısmı, dünyada güç, kudret ve üstünlük bulmaya çalışırlar Hayatları boyunca bunun hırsı ile çabalarlar Kendileri için gücün, üstünlüğün ve onurlu olmanın ölçüleri ve değerleri vardır Buna göre zengin olmak, yönetici olmak, sözü geçen olmak, ün sahibi olmak gerekir Bunlardan birini kaybettiklerinde ise tüm itibarlarının, onur ve izzetlerinin yerle bir olduğunu düşünürler Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır ve Allah onların bu yanılgılarını Kuran'da şöyle açıklar:
Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkar edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler(Meryem Suresi, 8182)
Tek güç ve izzet sahibi olan Allah'tır ve Allah gücü ve izzeti dilediğine verir Dolayısıyla, güç ve üstünlük sağlamak için Allah'tan istemek dışında sebepler ve aracılar arayanlar, bunları Allah'a ortak koşmuş olurlar Çünkü ne malın, ne itibarın, ne de mevkinin insana güç sağlamaya yetecek bir iradesi yoktur Ayrıca, Allah her insandan tüm bunları bir anda çekip alabilir Örneğin en üst mevkideki bir insan bir anda mevkisiz, malsız ve itibarsız kalabilir Çünkü herşeyin tek ve gerçek sahibi olan Allah'tır
Allah, izzet ve onuru, Kendisine dost olan, gönülden bağlı, Kuran'a uyan kullarına verir Kuran'a uyan bir insan, hiçbir zaman kendisini ahirette Allah'ın karşısında küçük düşürecek, onu utandırıp, pişmanlığa sevkedecek bir ahlaka ve tavra yaklaşmaz Hiçbir insandan korkup çekinmez, kimseye yaranmaz, kimsenin güç ya da zalimliğinden korkup çekinmez Sadece Allah'ı razı etmek ister ve sadece Allah'tan korkup sakınır Bu nedenle hiçbir zayıflığı, insanlar karşısında ezikliği yoktur Mala, zenginliğe, makam ve mevkiye sahip olmasa dahi Allah onu Kendi katından yardımıyla güç ve şeref sahibi yapar Böyle bir insan aynı zamanda Kuran ahlakını yaşamanın ve imanın getirdiği üstünlüğü ve şerefi üzerinde taşır Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:
Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir Ancak münafıklar bilmiyorlar (Münafikun Suresi, 8)
Sen yücesin, bize öğrettiğinden baska bizim hiçbir bilgimiz yok
Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın
(Bakara Suresi, 32)