iltasyazilim
FD Üye
Ömer Çelakıl'ı tanırsınız ama tanımayanlarınız vardır diye biraz tanıtalım2002 yılından beri televizyonlara çıkarak Kur'an'ın şifresini çözdüğünü söyleyen genç bir matematikçi, fizikçi ve aynı zamanda da ilahiyatçıKur'an'ın şifresini çözme aşamasını 30'a ayırdığını ve bunlardan 2 tanesini fizikselmatematiksel yöntemlerle çözdüğünü idda eden biri2007 nin sonlarına doğruysa, 3 ve 4 evreleride tamamladığını belirterek yeni kitabını piyasaya sundu ve hemen ardından canlı yayınlara, haberlere çıkmaya başladı, basında yankı uyandırdıÇünkü Kur'an'ın gelecek hakkında bilgi verdiğini ve birçok bilimsel açıklamayı 1400 yıl önceden çok detaylı bir şekilde açıkladığını ileri sürüyordu
FİZİK ALANI:
DEMİRDEKİ SIR
Demir, Kuran'da dikkat çekilen elementlerden biridir Kuran'ın Hadid, yani Demiradlı suresinde şöyle buyrulur:
Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik (Hadid Suresi, 25)
Kelimenin, yağmur ve güneş ışınları için kullanılan gökten fiziksel olarak indirmeşeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir Çünkü modern astronomik bulgular, Dünya'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur Sadece Dünya'daki değil, tüm Güneş Sistemi'ndeki demir, dış uzaydan elde edilmiştir Çünkü Güneş'in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesi için yeterli değildir Güneş'in 6000 0C'lık bir yüzey ısısı ve 20 milyon 0C'lik bir çekirdek ısısı vardır Demir ancak Güneş'ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar Demirin uzaya dağılması işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur
KANDAKİ OKSİTLENME
Kuranı Kerim'in Mutaffifin suresi 13ayetinde Kalplerin üzeri Pas bağladışeklinde bir cümle yer almaktadır Dikkat ederseniz çamurlandı veya tozlandı gibi kelimeler değil de Pas bağladıifadesi kullanılmaktadır Paslanma Demirin Oksitlenmesidemektir İlginçtir ki Kuran'da bahsedildiği gibi vücudumuzdaki kanda (dolayısıyla kan dolaşımının merkezi olan kalpteki) demir sürekli oksitlenmektedir
Yani Kuran'da bahsedildiği gibi kalbimizde ve damarlarımızda her gün her saat paslanmaya benzer bir reaksiyon gerçekleşmektedir ve demir oksitlenmektedir Havadan aldığımız oksijen kandaki hemoglobinde bulunan demir sayesinde vücutta taşınmaktadır Yani aldığımız oksijen kandaki demir ile reaksiyona girmektedir ve bir anlamda paslanmaktadır Fakat biz bu reaksiyonu gözle göremeyiz Kısacası bu ayette bilimsel ve mucizevi bir benzetme yapıldığını düşünüyoruz fakat bu sadece bir yorumdur Eski çalışmalarımızda da Kuran'ın hemoglobin ve demir atomuyla ilgili mucizevi kanıtlar sunduğunu dile getirmiştik bunlar da sitede mevcuttur
TELEVİZYONUN İCADI
Televizyon yayınları ışık hızındaki elektromanyetik dalgaların evlerimize kadar ulaşmasıyla gerçekleştirilmektedir Televizyon dalgaları öylesine hızlıdır ki kilometrelerce uzaklıktan aynı saniye içerisinde görüntü nakli yapılabilmektedir Kuran'daki Neml suresinde Süleyman Peygamber'in farklı bir ülkede bulunan kraliçenin tahtını aynı saniye içerisinde mucizevi bir biçimde getirttiği anlatılır Bu ayet ilk bakışta bize teleportasyon (ışınlama) veya görüntü naklini (televizyonu) anımsatmaktadır
Bu olayın anlatıldığı Neml suresinde bazı harflerin gizli bir biçimde yan yana gelip TELEVİZYON kelimesini oluşturduğunu görüyoruz Televizyon kelimesini oluşturan harfler tamda HzSüleyman'ın bu surede isminin geçmeye başladığı ayetlerde yan yana dizilmiş durumdadır (17ayet)
bknz resim: kurancacomtelevision
Yanında kitaptan bir ilim olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu (tahtı) sana getiririmdedi (O anda Süleyman) onu (tahtı) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce(Neml 40)
Televizyon kelimesi Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır(Fransızca ve İngilizce'de Television) Televizyon kelimesini oluşturan bu harfler normalden farklı olarak ayette soldan sağa yanyana geliyor(Diğer şekilde bu harfler tüm Kuran'da sağdan sola hiç yan yana gelmiyor)
YARATILIŞTAKİ ÇİFTLER
Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir (Yasin Suresi, 36)
Erkeklikdişilik, çiftkavramının bir karşılığı olmakla birlikte, ayette bahsedilen bilmedikleri nice şeylerdenifadesi daha geniş bir anlam içermektedir Nitekim günümüzde ayetin işaret ettiği anlamlardan biri ile karşılaşmaktayız Maddenin çiftler halinde yaratıldığını ortaya koyan İngiliz bilim adamı Paul Dirac, 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü kazanmıştır Paritéadı verilen bu buluş, maddenin antimadde denilen bir çifti olduğunu ortaya koymuştur Antimadde, maddenin tersi özellikler taşır Örneğin maddenin tersine antimaddenin elektronları artı, protonları da eksi yüklüdür
Yaratılıştaki çiftlere bir diğer örnek de bitkilerdir Botanikçiler bitkilerde cinsiyet ayrımı olduğunu ancak 100 sene evvel keşfedebilmişlerdir Halbuki bitkilerin çiftler halinde yaratıldığı Kuran'da 1400 sene önce aşağıdaki ayette açıkça bildirilmiştir:
Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık(Taha Suresi, 53)
BİYOLOJİ ALANI:
GİZLİ KELİME: RETİNA
Retina, görmemizi sağlayan hücrelerin bulunduğu göz tabakasıdır Görme işlevini sağlayan göz bölümünün aslında Retina olduğu Kur'an'ın indirildiği yıllarda bilinmiyordu hatta kimse retina kelimesinden haberdar bile değildi Buna rağmen Kuran'da Retinakelimesinin geçtiğine dair açık kanıtlara rastlıyoruz
bknz resim:kurancacomretiJPG
RETİNA harfleri sadece 35:8 numaralı ayette geçmektedir Üstelik bu ayette görmektenve göstermektenbahsedilmektedir dolayısıyla retinaya işaret güçlenmektedir Görmeyi sağlayan retina kelimesinin geçtiği bu ayette güzel gösterilip de güzel gören kimsecümlesi yer almaktadır Sonraki ayetlerde aynı surenin 19ayetinde Kör ve gören aynı olmazcümlesi geçiyor Bilindiği gibi retina hasarları kalıcı körlüğe neden olur Sonraki 20ayette ise Karanlık ve aydınlık da aynı olmazifadesi geçmektedir ki zaten retinada ışığa duyarlı hücreler bulunur Bu saydığımız ayetlerdeki görmeyle ilgili cümleler tüm Kuran'da çok nadir geçmektedir o nedenle retina kelimesinin binlerce ayetin arasında sadece bu ayetlere denk gelmesi matematiksel açıdan tesadüfi değildir
CANLILARIN KOPYALANACAĞINI YÜZYILLAR ÖNCESİNDEN KURANI KERİM HABER VERİYOR MUYDU?
Kopyalama yüce dinimiz İslam'a aykırıdır ve etik dışı yanlış bir uygulamadır Fakat genetik biliminin ve embryolojinin olmadığı bir çağda yani 1400 yıl önce indirilen Kuranı Kerim'de sanki bilim adamlarının kopyalama yapacakları haber verilirmişcesine işaretler bulunmaktadır Kur'anı Kerim'in bu ayetinde Şeytan'ın kötü faaliyetleri vurgulanmaktadır
Kopyalanmış bir hayvandan çok sayıda kopya hayvan üretme (ikinci nesil kopyalama) deneylerinde Kulak Dokusundan hücreler alınarak kopyalama gerçekleştirilmiştir Yani yakın tarihte yapılan ilk deneylerde hayvanların kulağı kesilip hücre alınarak kopyası üretilmiştir Kuranı Kerimin bir ayeti şöyledir:
(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler(Nisa Suresi 119ayet)
Az önce tarihteki ilk 2nesil kopyalamaların hayvanların kulakları kesilerek alınan hücrelerle gerçekleştirildiğini vurgulamıştık Ayrıca bu hücrelerin genetik yapısıyla oynayarak yaratılış kanunlarına müdahelede bulunmaya çalışan kimseler de vardır Dolayısıyla genetik biliminin olmadığı bir çağda yani 1400 yıl önce indirilen ayetteki ifadelerle mucizevi benzerlikler vardır
Yapılan bazı kopyalamalarda meme dokusundan da hücreler alınmıştır fakat Tarihteki ilk 2nesil kopyalamalarda hücreler kulaktan alınmıştır(Japonya'daki Kagoşima Enstitüsünde ve Brezilya'daki Vitoria ineği)
KADINLARDAKİ 23KROMOZOM ve GENETİK
Daha önceki örneklerimizde Arısuresinin Kuran'da 16 sure olduğunu ve Arı'nın kromozom sayısının da 16 olduğunu belirtmiştik Bildiğiniz gibi boy, göz rengi gibi tüm fiziksel özellikler hücre içindeki gözle göremediğimiz kromozomlarda yer alan genler tarafından belirlenir Hücrelerimizin içindeki 23kromozom çifti kişinin cinsiyetini belirler Genetik olarak Erkek ve Kadındaki kromozomlar aynıdır sadece kadınlardaki 23kromozom çifti erkeklerden farklıdır Kadınların fiziksel özelliklerinin erkeklerden farklı olması da bu 23kromozoma bağlıdır
Kuranı Kerim'deki Nisasuresi de Kadınlaranlamına gelir İlginçtir ki Nisa(Kadınlar)suresinin 23ayetinde başka hiçbir yerde geçmediği kadar çok sayıda kız,kadın,annegibi dişil kelimeler tekrarlanmaktadır Yani kız, kadın, annegibi dişil kelimeler KURAN'IN TÜMÜNDE en çok Nisa suresi 23ayette geçmektedir Dolayısıyla ayetin numarası olan 23 sayısıyla kadınlardaki 23kromozom çiftine işaret edildiğini düşünüyoruz
MODERN TIP VE MUCİZEVİ BİR İŞARET:HEMOGLOBİN İLE DEMİR YAN YANA
Kuran'ın indirildiği çağda henüz kimse oksijen ve karbondioksiti vücudumuzdaki kanda taşıyan Hemoglobin molekülünden haberdar değildi ve böyle bir tıp terimi de yoktu Nitekim mikroskoplar da henüz icad edilmemişti Ayrıca kana kırmızı rengi veren de yine Hemoglobin'dir ve demir eksikliğinde anemi hastalığı (kansızlık) ortaya çıkar
Vücudumuzdaki Demir (Fe) elementi sayesinde oluşan Hemoglobin hayatın devamı için şarttır Hemoglobinin ortasında bulunan Demir (Fe) elementi oksijeni kendisine bağlar ve kanda taşır Kuran'daki Hadid yani Demir suresinde demirin insanlar için faydalar taşıdığı şöyle belirtiliyor:
Demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır(Hadid suresi 25)
bknz resim:kurancacomhemoglobinJPGurl
Gördüğünüz gibi 48:25 numaralı ayette yan yana gelen harfler mucizevi bir biçimde FE (Demir) ve Hemoglobin kelimelerini oluşturmaktadır(Hemoglobin kelimesini oluşturan harfler soldan sağa ters, Demir yani (Fe) sağdan sola) Ayrıca Hemoglobini oluşturan harfler başka hiçbir ayette yan yana gelmiyor dolayısıyla rastlantı diyemeyiz
Hemoglobin kelimesi Türkçe, Arapça, İngilizce ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır Başka örneklerde olduğu gibi burda da aynı yöntemi kullandık o nedenle matematiksel açıdan tüm bunlara tesadüf gözüyle bakamayız Hemoglobin terimi modern tıp tarihinde 1869 yılında ortaya çıkmıştır KuranıKerim ise 610 yılında indirilmeye başlanmıştır Dolayısıyla yüzyıllar öncesinden bu hayati moleküle ismen işaret edildiğini düşünüyoruz
SİVRİSİNEKTEKİ MİKROSKOBİK SIR
Milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan Sıtma (Malaria) hastalığının nedeni dişi sivrisineklerdir (Anofel) Kan emici sivrisinekler de yine aynı şekilde dişi olanlardır Sivrisinekler hakkındaki bu bilimsel gerçek 1800 yılından sonra keşfedilmiştir (Ronald Ross) Fakat 600'lü yıllarda yani mikroskobun olmadığı bir çağda vahyedilen Kur'anı Kerim dişi sivrisineklere yüzyıllar önce dikkat çekiyordu:
Şüphesiz ki Allah, (Dişi) sivrisineği hatta onun da ötesinde (küçük bir varlığı) misal getirmekten çekinmez(Bakara 26)
Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar İsteyen de aciz, istenen de! (Hac 73)
Ayette dişi sivrisineğin insanlardan birşeyler kaptığı belirtiliyor dolayısıyla ilk okuyuşta sivrisineğin aldığı küçük bir miktar kan aklımıza geliyor Gerçekten de insanlardan kan emen veya sıtma hastalığını yayan sivrisinekler dişi olanlardır Ayetteki Bedu'atve Fevka'hakelimeleri de dişil anlam içermektedir O çağda yaşayan insanlar sivrisinek gibi önemsiz görünen bir canlının neden misal olarak verildiğini anlayamamışlardı Çünkü milyonlarca insanın ölümüne neden olan sıtmanın bu yolla yayıldığını bilmiyorlardı Kan emen veya sıtmayı yayan sivrisineklerin dişi veya erkek olup olmadığı da o çağda bilinmiyordu
İNSANIN SUDAN YARATILIŞI
Allah, her canlıyı sudan yarattı İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir Allah, dilediğini yaratır Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir (Nur Suresi, 45)
Canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılışların mucizevi şekilde olduğunu açıkça görürüz Bu mucizevi yaratılış şekillerinden biri, canlıların sudan yaratılmasıdır Pek çok ayette açıkça ifade edilen bu bilgiye insanların ulaşmaları ise, yüzyıllar sonra mikroskobun icadı ile mümkün olmuştur Bugün en temel ansiklopedilerde Su, canlı maddenin en büyük öğesidir Canlı organizmaların ağırlığının %5090'ı sudurifadeleri yer almaktadır Ayrıca bütün biyoloji kitaplarında bahsi geçen standart bir hayvan hücresinin sitoplazması (hücrenin temel maddesi) da %80 sudan oluşur Sitoplazmanın analiz edilip bilimsel kayıtlara geçirilmesi, Kuran'ın indirilmesinden yüzyıllar sonra gerçekleşmiştir Dolayısıyla bugün bilim dünyasının kabul ettiği bu gerçeğin Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi kuşkusuz ki mümkün değildi Ancak buna rağmen insanların keşfinden 14 yüzyıl önce Kuran'da bu bilgiye dikkat çekilmiştir
İNSANDAKİ ORGANLARIN GELİŞİM SIRASI
O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz (Mü'minun Suresi, 78)
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi (Nahl Suresi, 78)
Yukarıdaki ayetlerde Allah'ın insana bahşettiği birtakım duyulardan bahsedilmektedir Dikkat edilirse, Kuran'da bu duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama Embriyolog Dr Keith Moore, Journal of Islamic Medical Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir Anne karnındaki çocuk fetus halindeyken, hamileliğin yirmi ikinci günü gibi erken bir dönemde kulaklar gelişir ve hamileliğin dördüncü ayında kulak tam olarak fonksiyonel hale gelir Fetus bundan sonra annenin karnındaki sesleri duyabilir Dolayısıyla yeni doğan bir bebek için işitme duyusu, diğer yaşamsal fonksiyonlardan önce oluşur Kuran ayetlerindeki öncelik sırası bu bakımdan dikkat çekicidir
ÜÇ KARANLIK EVRE
Kuran'da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir:
Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır?(Zümer Suresi, 6)
Yukarıdaki ayette Türkçeye üç karanlık içinde, üç katlı karanlık içindeolarak çevrilen Arapça fi zulumatin selasinifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir Bu bölgeler sırasıyla:
a) Batın duvarı karanlığı
b) Rahim duvarı karanlığı
c) Amniyon zarı karanlığıdır
Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur
ÇAMURDAN YARATILIŞ
Allah Kuran'da insanın yaratılışının mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır:
Hani Rabbin meleklere: Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağımdemişti Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın(Sad Suresi, 7172)
Bugün insan dokuları incelendiğinde, yeryüzünde bulunan pek çok elementin insanın dokularında da bulunduğu ortaya çıkar Canlı dokuların %95'i karbon (C), hidrojen (H), oksijen (O), nitrojen (N), fosfor (P) ve sülfür (S)'den oluşur ve canlı dokularda toplam 26 element bulunur Görüldüğü gibi Kuran'da 14 asır evvel bildirilenler, modern bilimin bize söylediklerini insanın yaratılışındaki malzeme ile toprağın içerdiği temel elementlerin ortak olduğu gerçeğini tasdik etmektedir
YERYÜZÜ:
OZON TABAKASI KURAN'DA YAZIYOR MUYDU?
Ozon kelimesi Arapça'da, Türkçe'de ve diğer tüm yabancı dillerde hemen hemen aynı şekilde okunup yazılır Ozon kelimesini oluşturan OZON harfleri 72:6 numaralı ayette geçmektedir Üstelik bu ayetten sonraki ayetlerde Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)ifadesi kullanılıyor Aslında bu ifade ozon tabakası için de çok yerinde ve doğru bir tanımlamadır Çünkü ozon gökyüzündeki koruyucu tabakadır ve dünyayı tehlikeli güneş ışınlarından korur
Halbuki Kuran'ın indirildiği 7yüzyılda kimse ozon tabakasından haberdar değildi Bu ayetin dışında 18:90 numaralı ayetin de ayrıca ozona işaret ettiğini düşünüyoruz çünkü bu ayette de Güneşe karşı bir siper (koruyucu)ifadesi yer almaktadır Tüm bunlar için rastlantı diyemeyiz çünkü OZON (Arapça'da VavZeVavNun) harfleri çok nadir olarak binlerce ayette bir yan yana gelmektedir ve Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)ifadesiyle aynı bölümde geçmektedir
YENİ BİR KUR'AN MUCİZESİ DAHA: YERALTINDAKİ ENERJİ VE PETROL KELİMESİ
İçinde bulunduğumuz çağda maalesef enerji kaynakları uğruna savaşlar çıkmaktadır Enerji kaynaklarının başında gelen petrolün oluşumuna ve ismine Kuranı Kerim yüzyıllar öncesinden işaret etmektedir Petrol ismine işaret edilmesi mucizevi niteliktedir çünkü petrol kelimesi ilk olarak bir Alman minerologun 1556 tarihli De Re Metallicaisimli eserinde geçmektedir yani Kuran'dan yüzyıllar sonra Kısacası Kuran'dan asırlar sonra dünya dillerinde petrol kelimesi kullanılmaya başlanmıştır dolayısıyla Kuran petrol kelimesinin tüm dünyada kullanılacağına önceden işaret etmiştir(Petrolün farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi)
Petrol kelimesini oluşturan harfler tüm Kuran'da baştan sona sadece iki yerde geçmektedir (harfler soldan sağa doğru ters diziliyor) Bunlardan ilki 6:59 nolu ayettir ve bu ayette petrole işaret edercesine yeraltının karanlıklarındakiifadesi kullanılmaktadır Yani petrolün yer altında olduğuna işaret edilmektedir
Ayrıca bilimadamları petrolün oluşum kökenini hem hayvansal hem de bitkisel olarak açıklamaktadırlar Yani eski çağlardaki yeşil bitkilerin uzun bir zaman aralığından sonra petrole dönüştüğünü ifade etmektedirler Kuran'daki bir ayet de bununla örtüşmektedir: (Rabbin) yeşil otu çıkardı, sonra da onu kapkara(simsiyah) bir sel artığına(sıvıya) çevirdi(Ala suresi 4,5)
MODERN BİLİMDEN YÜZYILLAR ÖNCE KURAN'DA ATMOSFER KELİMESİNE İŞARET EDİLİYORDU
Modern bilimde Atmosfer kelimesi 17 yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır halbuki Kur'an zamanın ötesine geçerek bu kelimeye nerdeyse bin yıl öncesinden işaret ediyordu Yani henüz dünyada kullanılmayan bilimsel bir terim yüzyıllar öncesinden Kuran'da yazıyordu o nedenle Kur'an büyük bir mucize daha sergilemiştir(Atmosferin farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi)
Atmosfer kelimesi dünyayı çevreleyen Hava Küre anlamına gelir Dünya'nın küresel(sphere) yapısı anlaşıldıktan sonra bu kelime kullanılmaya başlanmıştır Halbuki Kuran'ın indirildiği dönemde Dünya'nın yuvarlak olduğu da bilinmiyordu ve bu da Kuran'ın ayrı bir mucizesidir
Kuran'ın başından sonuna kadar sadece iki yerde atmosfer kelimesini oluşturan harfler yanyana gelmektedir Bunlardan ilki 26:173 nolu ayettir (Atmosfer kelimesini oluşturan harfler soldan sağa yanyana geliyor, sağdan sola hiç yok) Üstelik bu ayette YAĞMUR dan bahsediliyor Dolayısıyla Kuran'da yağmurun atmosferden yağdığına da işaret ediliyor Yani hem atmosfer hem de yağmur kelimelerinin yanyana gelmesini matematiksel açıdan rastlantı olarak değerlendiremeyiz tüm bunlar tesadüf olamaz
DAĞLARIN HAREKET ETMESİ
Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir:
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler (Neml Suresi, 88)
Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir İlk olarak 20 yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler Wegener'in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistansız Asya'dan oluşan Laurasia idi Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette sürüklenmeolarak bildirmiştir Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de continental driftyani kıtasal sürüklenmedir Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen dağları görürsün de, donmuş sanırsınifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir
DAĞLARIN GÖREVİ
Kuran'da dağların önemli bir jeolojik işlevine dikkat çekilmektedir:
Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, bir takım dağlar diktik (Enbiya Suresi, 31)
Dikkat edilirse ayette, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici özelliğinin olduğu haber verilmektedir Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır Eskiden dağların sadece yeryüzünün yüzeyinde kalan yükseltiler olduğu düşünülmekteydi Ancak bilim adamları dağların sadece yüzey yükseltileri olmadıklarını, dağ kökü adı verilen kısımları ile kimi zaman kendi boylarının 1015 katı kadar yerin altına doğru uzandıklarını fark ettiler Bu özellikleriyle dağlar, tıpkı bir çivinin ya da kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir role sahiptir Örneğin zirvesi yeryüzünden yaklaşık 9 km yukarıda olan Everest Dağı'nın 125 km'den fazla kökü vardır
Amerikan Bilim Akademisi Başkanı olan Frank Press'in, dünya çapında pek çok üniversitede ders kitabı olarak okutulan Earth (Dünya) adlı kitabında, dağların kazık şeklinde oldukları ve yeryüzüne derinlemesine gömülü oldukları ifade edilmektedir Kuran ayetlerinde ise, dağların bu işlevine, kazıkbenzetmesi yapılarak şöyle işaret edilir:
Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (Nebe Suresi, 67)
Görüldüğü gibi, modern jeolojik ve sismik araştırmalar sonucunda keşfedilen dağların çok hayati bir işlevi, yüzyıllar önce indirilmiş olan Kuranı Kerim'de Allah'ın yaratmasındaki üstün hikmete bir örnek olarak verilmiştir Bir ayette şöyle buyrulur:
Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı (Lokman Suresi, 10)
DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI
Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir:
Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler (Rahman Suresi, 1920)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir Yüzey gerilimiadı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller Elbette ki insanların, fizikten, yüzey geriliminden, okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olması son derece dikkat çekici bir durumdur
GERİ DÖNDÜREN GÖK
Kuranı Kerim'de, Tarık Suresi'nin 11 ayetinde gökyüzünün geri döndürücüözelliğinden şöyle bahsedilir:
Dönüşlü olan göğe andolsun (Tarık Suresi, 11)
Kuran meallerinde dönüşlüolarak tercüme edilen rec'ikelimesi, geri çevirenya da geri döndürenanlamlarına gelmektedir Bilindiği gibi Dünya'yı çevreleyen atmosfer pek çok katmandan oluşur Her katmanın, canlılığın yararına yönelik önemli bir görevi vardır İncelendiği zaman her tabakanın kendisine ulaşan madde ya da ışınları uzaya ya da yeryüzüne geri döndürme özelliklerinin olduğu anlaşılmıştır Burada atmosfer katmanlarının geri döndürme özelliğini birkaç örnekle inceleyelim Örneğin 13 ile 15 km yükseklikteki Troposfer tabakası, yeryüzünden yükselen su buharının yoğunlaşıp yağış olarak yere geri dönmesini sağlar 25 km yükseklikteki Stratosferin alt tabakası olan Ozonosfer, uzaydan gelen radyasyon ve zararlı ultraviyole ışınlarını yansıtarak, yeryüzüne ulaşamadan uzaya geri dönmelerini sağlar İyonosfer tabakası da yeryüzünden yayınlanan radyo dalgalarını bir uydu gibi yeryüzünün farklı bölgelerine geri yansıtarak, telsiz konuşmalarının, radyo ve televizyon yayınlarının uzak mesafelerden izlenebilmesini sağlar
kaynak: genelkulturvadisiblogcucom
FİZİK ALANI:
DEMİRDEKİ SIR
Demir, Kuran'da dikkat çekilen elementlerden biridir Kuran'ın Hadid, yani Demiradlı suresinde şöyle buyrulur:
Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik (Hadid Suresi, 25)
Kelimenin, yağmur ve güneş ışınları için kullanılan gökten fiziksel olarak indirmeşeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin çok önemli bir bilimsel mucize içerdiği görülmektedir Çünkü modern astronomik bulgular, Dünya'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur Sadece Dünya'daki değil, tüm Güneş Sistemi'ndeki demir, dış uzaydan elde edilmiştir Çünkü Güneş'in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesi için yeterli değildir Güneş'in 6000 0C'lık bir yüzey ısısı ve 20 milyon 0C'lik bir çekirdek ısısı vardır Demir ancak Güneş'ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar Demirin uzaya dağılması işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur
KANDAKİ OKSİTLENME
Kuranı Kerim'in Mutaffifin suresi 13ayetinde Kalplerin üzeri Pas bağladışeklinde bir cümle yer almaktadır Dikkat ederseniz çamurlandı veya tozlandı gibi kelimeler değil de Pas bağladıifadesi kullanılmaktadır Paslanma Demirin Oksitlenmesidemektir İlginçtir ki Kuran'da bahsedildiği gibi vücudumuzdaki kanda (dolayısıyla kan dolaşımının merkezi olan kalpteki) demir sürekli oksitlenmektedir
Yani Kuran'da bahsedildiği gibi kalbimizde ve damarlarımızda her gün her saat paslanmaya benzer bir reaksiyon gerçekleşmektedir ve demir oksitlenmektedir Havadan aldığımız oksijen kandaki hemoglobinde bulunan demir sayesinde vücutta taşınmaktadır Yani aldığımız oksijen kandaki demir ile reaksiyona girmektedir ve bir anlamda paslanmaktadır Fakat biz bu reaksiyonu gözle göremeyiz Kısacası bu ayette bilimsel ve mucizevi bir benzetme yapıldığını düşünüyoruz fakat bu sadece bir yorumdur Eski çalışmalarımızda da Kuran'ın hemoglobin ve demir atomuyla ilgili mucizevi kanıtlar sunduğunu dile getirmiştik bunlar da sitede mevcuttur
TELEVİZYONUN İCADI
Televizyon yayınları ışık hızındaki elektromanyetik dalgaların evlerimize kadar ulaşmasıyla gerçekleştirilmektedir Televizyon dalgaları öylesine hızlıdır ki kilometrelerce uzaklıktan aynı saniye içerisinde görüntü nakli yapılabilmektedir Kuran'daki Neml suresinde Süleyman Peygamber'in farklı bir ülkede bulunan kraliçenin tahtını aynı saniye içerisinde mucizevi bir biçimde getirttiği anlatılır Bu ayet ilk bakışta bize teleportasyon (ışınlama) veya görüntü naklini (televizyonu) anımsatmaktadır
Bu olayın anlatıldığı Neml suresinde bazı harflerin gizli bir biçimde yan yana gelip TELEVİZYON kelimesini oluşturduğunu görüyoruz Televizyon kelimesini oluşturan harfler tamda HzSüleyman'ın bu surede isminin geçmeye başladığı ayetlerde yan yana dizilmiş durumdadır (17ayet)
bknz resim: kurancacomtelevision
Yanında kitaptan bir ilim olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu (tahtı) sana getiririmdedi (O anda Süleyman) onu (tahtı) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce(Neml 40)
Televizyon kelimesi Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır(Fransızca ve İngilizce'de Television) Televizyon kelimesini oluşturan bu harfler normalden farklı olarak ayette soldan sağa yanyana geliyor(Diğer şekilde bu harfler tüm Kuran'da sağdan sola hiç yan yana gelmiyor)
YARATILIŞTAKİ ÇİFTLER
Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir (Yasin Suresi, 36)
Erkeklikdişilik, çiftkavramının bir karşılığı olmakla birlikte, ayette bahsedilen bilmedikleri nice şeylerdenifadesi daha geniş bir anlam içermektedir Nitekim günümüzde ayetin işaret ettiği anlamlardan biri ile karşılaşmaktayız Maddenin çiftler halinde yaratıldığını ortaya koyan İngiliz bilim adamı Paul Dirac, 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü kazanmıştır Paritéadı verilen bu buluş, maddenin antimadde denilen bir çifti olduğunu ortaya koymuştur Antimadde, maddenin tersi özellikler taşır Örneğin maddenin tersine antimaddenin elektronları artı, protonları da eksi yüklüdür
Yaratılıştaki çiftlere bir diğer örnek de bitkilerdir Botanikçiler bitkilerde cinsiyet ayrımı olduğunu ancak 100 sene evvel keşfedebilmişlerdir Halbuki bitkilerin çiftler halinde yaratıldığı Kuran'da 1400 sene önce aşağıdaki ayette açıkça bildirilmiştir:
Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık(Taha Suresi, 53)
BİYOLOJİ ALANI:
GİZLİ KELİME: RETİNA
Retina, görmemizi sağlayan hücrelerin bulunduğu göz tabakasıdır Görme işlevini sağlayan göz bölümünün aslında Retina olduğu Kur'an'ın indirildiği yıllarda bilinmiyordu hatta kimse retina kelimesinden haberdar bile değildi Buna rağmen Kuran'da Retinakelimesinin geçtiğine dair açık kanıtlara rastlıyoruz
bknz resim:kurancacomretiJPG
RETİNA harfleri sadece 35:8 numaralı ayette geçmektedir Üstelik bu ayette görmektenve göstermektenbahsedilmektedir dolayısıyla retinaya işaret güçlenmektedir Görmeyi sağlayan retina kelimesinin geçtiği bu ayette güzel gösterilip de güzel gören kimsecümlesi yer almaktadır Sonraki ayetlerde aynı surenin 19ayetinde Kör ve gören aynı olmazcümlesi geçiyor Bilindiği gibi retina hasarları kalıcı körlüğe neden olur Sonraki 20ayette ise Karanlık ve aydınlık da aynı olmazifadesi geçmektedir ki zaten retinada ışığa duyarlı hücreler bulunur Bu saydığımız ayetlerdeki görmeyle ilgili cümleler tüm Kuran'da çok nadir geçmektedir o nedenle retina kelimesinin binlerce ayetin arasında sadece bu ayetlere denk gelmesi matematiksel açıdan tesadüfi değildir
CANLILARIN KOPYALANACAĞINI YÜZYILLAR ÖNCESİNDEN KURANI KERİM HABER VERİYOR MUYDU?
Kopyalama yüce dinimiz İslam'a aykırıdır ve etik dışı yanlış bir uygulamadır Fakat genetik biliminin ve embryolojinin olmadığı bir çağda yani 1400 yıl önce indirilen Kuranı Kerim'de sanki bilim adamlarının kopyalama yapacakları haber verilirmişcesine işaretler bulunmaktadır Kur'anı Kerim'in bu ayetinde Şeytan'ın kötü faaliyetleri vurgulanmaktadır
Kopyalanmış bir hayvandan çok sayıda kopya hayvan üretme (ikinci nesil kopyalama) deneylerinde Kulak Dokusundan hücreler alınarak kopyalama gerçekleştirilmiştir Yani yakın tarihte yapılan ilk deneylerde hayvanların kulağı kesilip hücre alınarak kopyası üretilmiştir Kuranı Kerimin bir ayeti şöyledir:
(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler(Nisa Suresi 119ayet)
Az önce tarihteki ilk 2nesil kopyalamaların hayvanların kulakları kesilerek alınan hücrelerle gerçekleştirildiğini vurgulamıştık Ayrıca bu hücrelerin genetik yapısıyla oynayarak yaratılış kanunlarına müdahelede bulunmaya çalışan kimseler de vardır Dolayısıyla genetik biliminin olmadığı bir çağda yani 1400 yıl önce indirilen ayetteki ifadelerle mucizevi benzerlikler vardır
Yapılan bazı kopyalamalarda meme dokusundan da hücreler alınmıştır fakat Tarihteki ilk 2nesil kopyalamalarda hücreler kulaktan alınmıştır(Japonya'daki Kagoşima Enstitüsünde ve Brezilya'daki Vitoria ineği)
KADINLARDAKİ 23KROMOZOM ve GENETİK
Daha önceki örneklerimizde Arısuresinin Kuran'da 16 sure olduğunu ve Arı'nın kromozom sayısının da 16 olduğunu belirtmiştik Bildiğiniz gibi boy, göz rengi gibi tüm fiziksel özellikler hücre içindeki gözle göremediğimiz kromozomlarda yer alan genler tarafından belirlenir Hücrelerimizin içindeki 23kromozom çifti kişinin cinsiyetini belirler Genetik olarak Erkek ve Kadındaki kromozomlar aynıdır sadece kadınlardaki 23kromozom çifti erkeklerden farklıdır Kadınların fiziksel özelliklerinin erkeklerden farklı olması da bu 23kromozoma bağlıdır
Kuranı Kerim'deki Nisasuresi de Kadınlaranlamına gelir İlginçtir ki Nisa(Kadınlar)suresinin 23ayetinde başka hiçbir yerde geçmediği kadar çok sayıda kız,kadın,annegibi dişil kelimeler tekrarlanmaktadır Yani kız, kadın, annegibi dişil kelimeler KURAN'IN TÜMÜNDE en çok Nisa suresi 23ayette geçmektedir Dolayısıyla ayetin numarası olan 23 sayısıyla kadınlardaki 23kromozom çiftine işaret edildiğini düşünüyoruz
MODERN TIP VE MUCİZEVİ BİR İŞARET:HEMOGLOBİN İLE DEMİR YAN YANA
Kuran'ın indirildiği çağda henüz kimse oksijen ve karbondioksiti vücudumuzdaki kanda taşıyan Hemoglobin molekülünden haberdar değildi ve böyle bir tıp terimi de yoktu Nitekim mikroskoplar da henüz icad edilmemişti Ayrıca kana kırmızı rengi veren de yine Hemoglobin'dir ve demir eksikliğinde anemi hastalığı (kansızlık) ortaya çıkar
Vücudumuzdaki Demir (Fe) elementi sayesinde oluşan Hemoglobin hayatın devamı için şarttır Hemoglobinin ortasında bulunan Demir (Fe) elementi oksijeni kendisine bağlar ve kanda taşır Kuran'daki Hadid yani Demir suresinde demirin insanlar için faydalar taşıdığı şöyle belirtiliyor:
Demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır(Hadid suresi 25)
bknz resim:kurancacomhemoglobinJPGurl
Gördüğünüz gibi 48:25 numaralı ayette yan yana gelen harfler mucizevi bir biçimde FE (Demir) ve Hemoglobin kelimelerini oluşturmaktadır(Hemoglobin kelimesini oluşturan harfler soldan sağa ters, Demir yani (Fe) sağdan sola) Ayrıca Hemoglobini oluşturan harfler başka hiçbir ayette yan yana gelmiyor dolayısıyla rastlantı diyemeyiz
Hemoglobin kelimesi Türkçe, Arapça, İngilizce ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır Başka örneklerde olduğu gibi burda da aynı yöntemi kullandık o nedenle matematiksel açıdan tüm bunlara tesadüf gözüyle bakamayız Hemoglobin terimi modern tıp tarihinde 1869 yılında ortaya çıkmıştır KuranıKerim ise 610 yılında indirilmeye başlanmıştır Dolayısıyla yüzyıllar öncesinden bu hayati moleküle ismen işaret edildiğini düşünüyoruz
SİVRİSİNEKTEKİ MİKROSKOBİK SIR
Milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan Sıtma (Malaria) hastalığının nedeni dişi sivrisineklerdir (Anofel) Kan emici sivrisinekler de yine aynı şekilde dişi olanlardır Sivrisinekler hakkındaki bu bilimsel gerçek 1800 yılından sonra keşfedilmiştir (Ronald Ross) Fakat 600'lü yıllarda yani mikroskobun olmadığı bir çağda vahyedilen Kur'anı Kerim dişi sivrisineklere yüzyıllar önce dikkat çekiyordu:
Şüphesiz ki Allah, (Dişi) sivrisineği hatta onun da ötesinde (küçük bir varlığı) misal getirmekten çekinmez(Bakara 26)
Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar İsteyen de aciz, istenen de! (Hac 73)
Ayette dişi sivrisineğin insanlardan birşeyler kaptığı belirtiliyor dolayısıyla ilk okuyuşta sivrisineğin aldığı küçük bir miktar kan aklımıza geliyor Gerçekten de insanlardan kan emen veya sıtma hastalığını yayan sivrisinekler dişi olanlardır Ayetteki Bedu'atve Fevka'hakelimeleri de dişil anlam içermektedir O çağda yaşayan insanlar sivrisinek gibi önemsiz görünen bir canlının neden misal olarak verildiğini anlayamamışlardı Çünkü milyonlarca insanın ölümüne neden olan sıtmanın bu yolla yayıldığını bilmiyorlardı Kan emen veya sıtmayı yayan sivrisineklerin dişi veya erkek olup olmadığı da o çağda bilinmiyordu
İNSANIN SUDAN YARATILIŞI
Allah, her canlıyı sudan yarattı İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir Allah, dilediğini yaratır Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir (Nur Suresi, 45)
Canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılışların mucizevi şekilde olduğunu açıkça görürüz Bu mucizevi yaratılış şekillerinden biri, canlıların sudan yaratılmasıdır Pek çok ayette açıkça ifade edilen bu bilgiye insanların ulaşmaları ise, yüzyıllar sonra mikroskobun icadı ile mümkün olmuştur Bugün en temel ansiklopedilerde Su, canlı maddenin en büyük öğesidir Canlı organizmaların ağırlığının %5090'ı sudurifadeleri yer almaktadır Ayrıca bütün biyoloji kitaplarında bahsi geçen standart bir hayvan hücresinin sitoplazması (hücrenin temel maddesi) da %80 sudan oluşur Sitoplazmanın analiz edilip bilimsel kayıtlara geçirilmesi, Kuran'ın indirilmesinden yüzyıllar sonra gerçekleşmiştir Dolayısıyla bugün bilim dünyasının kabul ettiği bu gerçeğin Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi kuşkusuz ki mümkün değildi Ancak buna rağmen insanların keşfinden 14 yüzyıl önce Kuran'da bu bilgiye dikkat çekilmiştir
İNSANDAKİ ORGANLARIN GELİŞİM SIRASI
O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz (Mü'minun Suresi, 78)
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi (Nahl Suresi, 78)
Yukarıdaki ayetlerde Allah'ın insana bahşettiği birtakım duyulardan bahsedilmektedir Dikkat edilirse, Kuran'da bu duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama Embriyolog Dr Keith Moore, Journal of Islamic Medical Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir Anne karnındaki çocuk fetus halindeyken, hamileliğin yirmi ikinci günü gibi erken bir dönemde kulaklar gelişir ve hamileliğin dördüncü ayında kulak tam olarak fonksiyonel hale gelir Fetus bundan sonra annenin karnındaki sesleri duyabilir Dolayısıyla yeni doğan bir bebek için işitme duyusu, diğer yaşamsal fonksiyonlardan önce oluşur Kuran ayetlerindeki öncelik sırası bu bakımdan dikkat çekicidir
ÜÇ KARANLIK EVRE
Kuran'da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir:
Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır?(Zümer Suresi, 6)
Yukarıdaki ayette Türkçeye üç karanlık içinde, üç katlı karanlık içindeolarak çevrilen Arapça fi zulumatin selasinifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir Bu bölgeler sırasıyla:
a) Batın duvarı karanlığı
b) Rahim duvarı karanlığı
c) Amniyon zarı karanlığıdır
Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur
ÇAMURDAN YARATILIŞ
Allah Kuran'da insanın yaratılışının mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır:
Hani Rabbin meleklere: Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağımdemişti Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın(Sad Suresi, 7172)
Bugün insan dokuları incelendiğinde, yeryüzünde bulunan pek çok elementin insanın dokularında da bulunduğu ortaya çıkar Canlı dokuların %95'i karbon (C), hidrojen (H), oksijen (O), nitrojen (N), fosfor (P) ve sülfür (S)'den oluşur ve canlı dokularda toplam 26 element bulunur Görüldüğü gibi Kuran'da 14 asır evvel bildirilenler, modern bilimin bize söylediklerini insanın yaratılışındaki malzeme ile toprağın içerdiği temel elementlerin ortak olduğu gerçeğini tasdik etmektedir
YERYÜZÜ:
OZON TABAKASI KURAN'DA YAZIYOR MUYDU?
Ozon kelimesi Arapça'da, Türkçe'de ve diğer tüm yabancı dillerde hemen hemen aynı şekilde okunup yazılır Ozon kelimesini oluşturan OZON harfleri 72:6 numaralı ayette geçmektedir Üstelik bu ayetten sonraki ayetlerde Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)ifadesi kullanılıyor Aslında bu ifade ozon tabakası için de çok yerinde ve doğru bir tanımlamadır Çünkü ozon gökyüzündeki koruyucu tabakadır ve dünyayı tehlikeli güneş ışınlarından korur
Halbuki Kuran'ın indirildiği 7yüzyılda kimse ozon tabakasından haberdar değildi Bu ayetin dışında 18:90 numaralı ayetin de ayrıca ozona işaret ettiğini düşünüyoruz çünkü bu ayette de Güneşe karşı bir siper (koruyucu)ifadesi yer almaktadır Tüm bunlar için rastlantı diyemeyiz çünkü OZON (Arapça'da VavZeVavNun) harfleri çok nadir olarak binlerce ayette bir yan yana gelmektedir ve Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)ifadesiyle aynı bölümde geçmektedir
YENİ BİR KUR'AN MUCİZESİ DAHA: YERALTINDAKİ ENERJİ VE PETROL KELİMESİ
İçinde bulunduğumuz çağda maalesef enerji kaynakları uğruna savaşlar çıkmaktadır Enerji kaynaklarının başında gelen petrolün oluşumuna ve ismine Kuranı Kerim yüzyıllar öncesinden işaret etmektedir Petrol ismine işaret edilmesi mucizevi niteliktedir çünkü petrol kelimesi ilk olarak bir Alman minerologun 1556 tarihli De Re Metallicaisimli eserinde geçmektedir yani Kuran'dan yüzyıllar sonra Kısacası Kuran'dan asırlar sonra dünya dillerinde petrol kelimesi kullanılmaya başlanmıştır dolayısıyla Kuran petrol kelimesinin tüm dünyada kullanılacağına önceden işaret etmiştir(Petrolün farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi)
Petrol kelimesini oluşturan harfler tüm Kuran'da baştan sona sadece iki yerde geçmektedir (harfler soldan sağa doğru ters diziliyor) Bunlardan ilki 6:59 nolu ayettir ve bu ayette petrole işaret edercesine yeraltının karanlıklarındakiifadesi kullanılmaktadır Yani petrolün yer altında olduğuna işaret edilmektedir
Ayrıca bilimadamları petrolün oluşum kökenini hem hayvansal hem de bitkisel olarak açıklamaktadırlar Yani eski çağlardaki yeşil bitkilerin uzun bir zaman aralığından sonra petrole dönüştüğünü ifade etmektedirler Kuran'daki bir ayet de bununla örtüşmektedir: (Rabbin) yeşil otu çıkardı, sonra da onu kapkara(simsiyah) bir sel artığına(sıvıya) çevirdi(Ala suresi 4,5)
MODERN BİLİMDEN YÜZYILLAR ÖNCE KURAN'DA ATMOSFER KELİMESİNE İŞARET EDİLİYORDU
Modern bilimde Atmosfer kelimesi 17 yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır halbuki Kur'an zamanın ötesine geçerek bu kelimeye nerdeyse bin yıl öncesinden işaret ediyordu Yani henüz dünyada kullanılmayan bilimsel bir terim yüzyıllar öncesinden Kuran'da yazıyordu o nedenle Kur'an büyük bir mucize daha sergilemiştir(Atmosferin farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi)
Atmosfer kelimesi dünyayı çevreleyen Hava Küre anlamına gelir Dünya'nın küresel(sphere) yapısı anlaşıldıktan sonra bu kelime kullanılmaya başlanmıştır Halbuki Kuran'ın indirildiği dönemde Dünya'nın yuvarlak olduğu da bilinmiyordu ve bu da Kuran'ın ayrı bir mucizesidir
Kuran'ın başından sonuna kadar sadece iki yerde atmosfer kelimesini oluşturan harfler yanyana gelmektedir Bunlardan ilki 26:173 nolu ayettir (Atmosfer kelimesini oluşturan harfler soldan sağa yanyana geliyor, sağdan sola hiç yok) Üstelik bu ayette YAĞMUR dan bahsediliyor Dolayısıyla Kuran'da yağmurun atmosferden yağdığına da işaret ediliyor Yani hem atmosfer hem de yağmur kelimelerinin yanyana gelmesini matematiksel açıdan rastlantı olarak değerlendiremeyiz tüm bunlar tesadüf olamaz
DAĞLARIN HAREKET ETMESİ
Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir:
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler (Neml Suresi, 88)
Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir İlk olarak 20 yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler Wegener'in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistansız Asya'dan oluşan Laurasia idi Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette sürüklenmeolarak bildirmiştir Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de continental driftyani kıtasal sürüklenmedir Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen dağları görürsün de, donmuş sanırsınifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir
DAĞLARIN GÖREVİ
Kuran'da dağların önemli bir jeolojik işlevine dikkat çekilmektedir:
Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, bir takım dağlar diktik (Enbiya Suresi, 31)
Dikkat edilirse ayette, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici özelliğinin olduğu haber verilmektedir Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır Eskiden dağların sadece yeryüzünün yüzeyinde kalan yükseltiler olduğu düşünülmekteydi Ancak bilim adamları dağların sadece yüzey yükseltileri olmadıklarını, dağ kökü adı verilen kısımları ile kimi zaman kendi boylarının 1015 katı kadar yerin altına doğru uzandıklarını fark ettiler Bu özellikleriyle dağlar, tıpkı bir çivinin ya da kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir role sahiptir Örneğin zirvesi yeryüzünden yaklaşık 9 km yukarıda olan Everest Dağı'nın 125 km'den fazla kökü vardır
Amerikan Bilim Akademisi Başkanı olan Frank Press'in, dünya çapında pek çok üniversitede ders kitabı olarak okutulan Earth (Dünya) adlı kitabında, dağların kazık şeklinde oldukları ve yeryüzüne derinlemesine gömülü oldukları ifade edilmektedir Kuran ayetlerinde ise, dağların bu işlevine, kazıkbenzetmesi yapılarak şöyle işaret edilir:
Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (Nebe Suresi, 67)
Görüldüğü gibi, modern jeolojik ve sismik araştırmalar sonucunda keşfedilen dağların çok hayati bir işlevi, yüzyıllar önce indirilmiş olan Kuranı Kerim'de Allah'ın yaratmasındaki üstün hikmete bir örnek olarak verilmiştir Bir ayette şöyle buyrulur:
Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı (Lokman Suresi, 10)
DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI
Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir:
Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler (Rahman Suresi, 1920)
Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir Yüzey gerilimiadı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller Elbette ki insanların, fizikten, yüzey geriliminden, okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olması son derece dikkat çekici bir durumdur
GERİ DÖNDÜREN GÖK
Kuranı Kerim'de, Tarık Suresi'nin 11 ayetinde gökyüzünün geri döndürücüözelliğinden şöyle bahsedilir:
Dönüşlü olan göğe andolsun (Tarık Suresi, 11)
Kuran meallerinde dönüşlüolarak tercüme edilen rec'ikelimesi, geri çevirenya da geri döndürenanlamlarına gelmektedir Bilindiği gibi Dünya'yı çevreleyen atmosfer pek çok katmandan oluşur Her katmanın, canlılığın yararına yönelik önemli bir görevi vardır İncelendiği zaman her tabakanın kendisine ulaşan madde ya da ışınları uzaya ya da yeryüzüne geri döndürme özelliklerinin olduğu anlaşılmıştır Burada atmosfer katmanlarının geri döndürme özelliğini birkaç örnekle inceleyelim Örneğin 13 ile 15 km yükseklikteki Troposfer tabakası, yeryüzünden yükselen su buharının yoğunlaşıp yağış olarak yere geri dönmesini sağlar 25 km yükseklikteki Stratosferin alt tabakası olan Ozonosfer, uzaydan gelen radyasyon ve zararlı ultraviyole ışınlarını yansıtarak, yeryüzüne ulaşamadan uzaya geri dönmelerini sağlar İyonosfer tabakası da yeryüzünden yayınlanan radyo dalgalarını bir uydu gibi yeryüzünün farklı bölgelerine geri yansıtarak, telsiz konuşmalarının, radyo ve televizyon yayınlarının uzak mesafelerden izlenebilmesini sağlar
kaynak: genelkulturvadisiblogcucom