Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Kuran nesli ve toplumsal dönüşüm

Kuran nesli ve toplumsal dönüşüm

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Kur’an’ın ilk sure ve ayetlerinin inzal oluşundan itibaren, bu din toplumsal tüm alanlarda pratiğe aktarılmaya ve tüm toplumsal sorunlarla ilgilenmeye başlamıştır Mekke’de islami yapılanma ilk ortaya çıkışından itibaren, cahili toplumu değiştirip, dönüştürmeyi hedeflemiş ve egemen cahili yapıyı da kıyasıya eleştirmiştir Gerek eylem ve gerekse söylem düzeyinde vakıaya teslim olmamaya, mevcut düzenin işleyişine katkıda bulunmamaya ve egemenlik ilişkilerinin amaç ve hedefleri doğrultusunda fonksiyon görmemeye azami dikkat ve gayret göstermişlerdir1 Tam tersine egemen statükonun zulmü içeren işleyişine müdahale anlamına gelen karşı çıkışlarla, toplumu ve sistemi dönüştürmeye yönelik çabaları açıkça ortaya koymuşlardır



KUR’AN vahyiyle, Mekke’de varolan haniflerin teorik tevhid anlayışının yerine, hayata müdahale eden ve topluma çekidüzen vermeye çalışan müdahaleci, dönüştürücü bir tevhid anlayışı gelmişti İşte bu sebeple, Haniflere hoşgörü ile bakan ve onlara tepki göstermeyen Mekke ileri gelenleri, İslam’ın tevhid inancına çok büyük ve şiddetli tepkiler gösteriyorlardı Çünkü İslam’ın tevhidinin soyut bir inanış olmadığını, mevcut statü ve dengeleri kökten değiştirmekte olduğunu pratiğinden anlıyorlardı 2



İlk inen sureleri, Alak, Kalem, Müddessir, Müzzemmil vb ile Mekke’de inen diğer sureleri gözden geçirdiğimizde, bizi toplumsal hayatın içine çeken ve her alanda İslami kimliğin, şahidliğin gerçekleştirilmesi gerekliliğini ortaya koyan emirlerle karşılaşırız:







Müzzemmil 732 – 4 : Vahyi öğreti, ciddi çaba gösterilerek öğrenilecektir



Enfal 826 : Hem de az sayıda olunmasına rağmen, zulüm görme, tutuklanma, işkence edilme pahasına da olsa



Kalem 688 : Vahyi yalanlayanlara itaat edilmeyecektir



Alak 966 – 19 : Azgınlara boyun eğilmeyecek, doğru yolda olan, takvayı emreden, yalanlayana ve doğru yoldan çevirene uymayacak yalnız Allah’a itaat edecek, onlara karşı Allah’ın yanında olduğunun bilinciyle



Necm 5319 – 23 : Toplumun yanlış din anlayışları eleştirilecek, Allah’tan başka inanılanların hiçbir gücünün olmadığı, zanna ve hevaya uymamaları gerekliliği anlatılacaktır



Müzzemmil 737 : Müslümanlar egemen azgınlara itaat etmemekle ya da toplumun yanlış din anlayışlarına eleştiri getirmekle, toplumsal hayattan da uzaklaşmış olmayacak, hayatın içinde yorulmaya devam edeceklerdir



Müzzemmil 7320 : Uygun saatlerde de kendilerini eğiteceklerdir



Müddessir 743 : Açıkça Rabb’i tekbir edeceklerdir



Müzzemmil 7315 : Haklarında şahidlik etmek üzere gönderilen Rasul bilinecektir



Müddessir 7416 – 26:İndirilen ayetlere tabi olunacak ve ayetler karşısında inatçı kesilen yanlış ölçü sahipleri kınanacaktır (ister geleneksel ister modern olsun)



Son derece açık ve anlaşılır olan işte bu çerçeve, vahyin ilk yıllarından itibaren müslümanları, yaşadıkları toplum içerisinde bir pratik ve eylem sorumluluğu ile karşı karşıya getirmiştir



İlk dönemlerden itibaren mevcut yapıyı sosyo ekonomik yönlerden eleştiri yağmuruna tabi tutan pek çok ayet zikredilebilir



Fatiha 15 : Öncelikle “biz şuuru ile bir araya gelinecek ve yalnız Allah’a itaat ve ibadet yapılacak, yalnız O’ndan yardım istenecektir



Kalem 688 – 16 : Yalanlayanlara boyun eğilmeyecek, onlarla uzlaşılmayacaktır



Kalem 6822 – 27 : Onlar yoksulu iterler, güçleri yettiği halde onları yardımdan mahrum ederler, onların bu hali kınanmalı, reddedilmelidir



Müddessir 746 : Yapılan iyilikler çok görülüp, başa kakılmamalıdır



Maun 1071 – 3, 7 : Dini yalanlayanlar, yetimi itip kakar, yoksulu doyurmayı teşvik etmez ve hayra mani olurlar Bunlar kınanacak ve böyle davranışlar mahkum edilecektir



Hümeze 1041 – 4 : Arkadan çekiştirenler, yüze karşı eğlenmeyi adet edinenler ,mal biriktirip malın kendisini ebedi kılacağını zannedenler kınanarak cehennemle tehdit edilmektedirler



Mutaffifin 831 – 3 : Ölçüp tarttıklarından noksan yaparak, hakları gasbeden hilekarlar kınanmalıdır



Beled 9012 – 16 : Köle azat etmekten veya açlık gününde yakını olan bir yetimi veya aç açık bir yoksulu doyurmaktan kaçınan kınanmalıdır



Şuara 26181 – 182 : Ölçüde hile yapanlar, teraziyi doğru tartmayanlar ikaz edilmeli; yönetimde veya çarşıda soygun yapan, sömüren, mal yığan, yolsuzluk yapanlar kınanmalıdır



Şuara 26183 : İnsanların haklarını kısanlar kötü görülmelidir



Araf 731 : İsrafın yasaklanması ve kınanması söz konusu edilmektedir



Araf 785 : Ölçü ve tartının tam yapılmasının emredilmektedir



Daha Mekke’de ilk inen surelerden itibaren ortaya konan ve mevcut yapıyı sosyoekonomik yönlerden tabiri caizse eleştiri bombardımanına tabi tutan bu ve benzeri ayetleri çoğaltmak, kuşkusuz mümkündür



Mevcut düzeni, egemen sistemi ve uygulamalarını sosyoekonomik yönden eleştiren bu ayetler yanında, siyasal yönden getirilen hükümler ve mü’minleri siyasal tavırlar almaya, mevcut şirk sisteminden ayrışmaya yönlendiren ayetler de vardır



Alak 9619 : “Hayır! Ona uyma! Allah’a secde et ve (yalnız O’na) yaklaş!



Kalem 688 – 9 : “O halde (hakikati) yalanlayanlara uyma!



“Onlarla uzlaşma!



Müzzemmil 7310 – 11 : “Onlardan güzellikle ayrıl!



“Yalancıları bana bırak!



Şuara 26150 – 152 : “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin



“Yeryüzünde fesad çıkaran, dirlik düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin emrine uymayın



(7)Araf Suresi’nin ilk kısmında 54 Ayette; “Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de yalnızca O’nundur



“Yaratan kimse, doğrudan doğruya yönetsel velayet ve egemenlik hakkını da tekelinde bulundurur denmek isteniyor Bu ayetlerde, daha Mekke’de siyasi bir düşünce ve modelin ortaya konduğunu, mevcut siyasi otoriteye ve onların emretme, yönetme yetkisine açıkça karşı çıkıldığını görüyoruz 3



“Bilindiği gibi, Rasullerden önce insanların hayatlarına yön veren sapkın pratik, köklülük ve meşruiyet kazanmak için yönetim erkince temsil edilmek böylece dinsel bir görünüm kazanmak durumundadır Bu yüzden herhangi bir Rasul, kavmine tevhid mesajını getirdiği zaman, söylemini doğrudan yönetim erki meselesi üzerinde yoğunlaştırmıştır Çağrısının omurgasını, yönetim yetkisini sırf alemlerin Rabb’i olan Allah’a özgü kılmalarını isteme oluşturmuştur“Bütün emretme ve yasa koyma yetkileri fert olsun, toplum olsun, insanlardan çekip alınacak, hiçbir şekilde emretmesine, onun kendisine itaati sağlaması için mutlak anlamda kanunlar koymasına izin verilmeyecektir Çünkü bu yetki sadece yüce Allah’a aittir 4



“Sonra seni de din konusunda (emirden) bir şeriat sahibi kıldık, o halde ona uy, bilmeyenlerin hevalarına (isteklerine) uyma 5



“Yoksa onların kendilerine Allah’ın izin vermediği dini koyan (Allah’ın dinde müsaade etmediklerini şeriat – kanun haline getiren) ortakları mı var? 6



“Onların işleri aralarında şura iledir 7



Mekke’de inen bu ayetler de ortaya koymaktadır ki, bir cemaat ve şuraya dayalı yönetimden bahsedilmekte ve Allah’ın şeriatına bağlanmak, Allah’tan gayrısının heva (istek) ve kurallarına uymamak emredilmektedir Bütün bu ayetler, Rasulullah’ın (s) Mekke döneminde sadece teorik bazda “imani konuları ele aldığı sosyal, siyasal, ekonomik vb konularla hiç ilgilenmediği anlayışının ne kadar yanlış ve saptırıcı olduğunu ortaya koymaktadır



Kur’an sadece eleştirel bir ilişki biçimi de ortaya koymamakta, aynı zamanda Rasulullah (s) ve beraberindeki müslümanların bu ayetleri o günkü topluma okumalarını istemek suretiyle onlara karşı bir tavır koymalarını da pratikte temin etmektedir Ayrıca egemen cahili yapıyla herhangi bir yakınlık içine de girmemelerini, onlara itaat etmemelerini, ayrışma içine girmelerini de talep etmektedir İşte, “Daru’n Nedve karşısındaki “Darül Erkam böyle bir pratiğin doğal sonucu olarak doğuyor ve cahili sistemle her yönden bir ayrışma yaşanıyordu Toplumsal olarak cahili yapı ve kurumlarından ayrışılıyor, onlara itaat reddediliyor, sapkın inanç ve uygulamaları eleştiriliyor, bu sürecin doğal sonucu olarak da alternatif bir çekim merkezi oluşturuluyordu



Kur’an da bu ayrışma vakıasını bir yandan teşvik edip, yönlendirirken, bir yandan da yaşanan bu ayrışmayı ayetlerinde zikrederek, kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa örnek olarak sunuyordu



Kafirun 1091 – 6 : “Dinlerin, ilahların ayrışması ve hak batıl arası uzlaşmazlığın vurgusu te’kiden yapılır (Ayrıca bkz Yunus 1041, 104)



Necm 5329 : Dünyevileşen, zikre sırt çevirenlerden yüz çevirme ve ayrışma emri verilir



Bir başka ayette de, ayrışan “iki topluluktan hangisinin makamı daha hayırlı, meclisi (Nadiyyen) daha güzeldir 8 denilerek bu ayrışma vakıasının önemi ve boyutları vurgulanır



Evet bir yandan egemen sisteme ve cahili yapıya siyasal ve sosyo ekonomik eleştiriler ve tavırlar geliştirilirken, diğer yandan yine ilk ayetlerden itibaren içinde yaşanılan toplumun, hem de hak din zannı ile tabi oldukları yanlış din anlayışları da açık ve net eleştiri ve tavırlardan nasibini almaktadır



Müddessir 7418 – 19 :Vahyi mesajın önerdiği muhkem doğrular karşısında teslim olmayan, demagoji yaparak lafı eğip büken kişilere tavır konulur



Tekvir 818 –9 :Kız çocuklarını diri diri gömen sapkın inanç ve uygulamalar dışlanır, kınanır



Müddessir 7443 – 48 : namaz kılmamaları,



yoksulu doyurmamaları,



(Batıla) dalanlarla beraber dalmaları,



ceza gününü yalan saymaları,



Şefaatçilerinin şefaatleri ile kurtulacaklarına inanmaları eleştirilir



Necm 5319 – 23 :Allah’ın haklarında hiçbir delil indirmediği Lat, Uzza, Menat veya toplum vicdanında yer etmiş olan diğer putlar kınanmakta, bunların ancak zan ve hevanın ürünleri olduklarının altı çizilmekte, yanlış din anlayışına cepheden saldırılmaktadır



Necm 5326 :Allah’ın izni dışında şefaatin fayda vermeyeceği, yanlış din anlayışında önemli yer tutan ve insanları rehavete sürükleyen şefaat anlayışının batıl olduğu vurgulanmaktadır



Sad 386 – 7 : Gelenekle intikal eden “Atalar dinine sahiplenenler eleştirilir ve azabla tehdit edilir



Araf 728, 33 :Atalardan intikal eden, hem de “Allah böyle emretti denilerek yapılan çirkinlik, kötülük ve günahlar, din adına da yapılsa, bunların Allah’ın dininde bulunmadığı ve Allah’ın böyle şeyleri emretmeyeceği zikredilerek, aşağılanır, reddedilir ve bu yanlış din anlayışının şirk olduğu vurgulanır



(Bugün de İslam’da olmayan pek çok bid’at ve hurafe Allah ya da Rasulü böyle emretti denilerek dinin içine sokulmuştur)



Araf 738 – 39 : Topluma yanlış din anlayışları ve uydurma ilahlar üreten samiri konumundaki önderlerle, sorgulamadan onları takip edenlerin acı akıbetine dikkat çekilerek, bu kesimler uyarılır



Araf 7188 : Gaybı bilme iddialarına çok net cevap verilmekte ve gaybı sadece Allah’ın bildiği vurgulanmaktadır







Araf 7191 – 198 : Allah’tan başka ilah edinenlerin acizliği,



Bu uydurma ilahların zarar ya da fayda vermeye güçlerinin yetmeyeceği,



Ne arkalarından gidenlere ne de kendilerine yardım edemeyecekleri,



Veli edinilmesi gerekenin ancak Allah olduğu,



Onların da yaratılmış oldukları ve Allah’a eş koşulamayacakları,



Onların da bizler gibi kul oldukları vurgulanır



Görüldüğü üzere yine Mekke döneminde ve ilk surelerden itibaren, egemen sisteme ve onun haksızlık zulüm ve ifsadına karşı tavır koymanın, başta akıdevi olmak üzere, siyasi, sosyal ve ekonomik konularda eleştiri ve tavırlar geliştirmenin yanında, aynı zamanda toplumun “Allah’ın dini, “İbrahim dini (İslam) adı altında da olsa sahip oldukları hurafeler yanlış din anlayışları temelden eleştiriye tabi tutulur ve tabiri caizse yerle bir edilir, aşağılanır, küçümsenir ve dışlanır Hatta bu eleştirilerde bugün bazılarının sık başvurdukları eleştiri amaçlı nitelemeyle,üslup zaman zaman “sertleştirilir



O dönemin de önemli toplumsal sorunlarından biri olan ve insanlık tarihi boyunca süregelen insan hakları ihlalleri ile haksızlık ve zulümlere karşı da Allah Rasulü ve mü’minler mücadele etmeye çağrılmışlardır Bu yolda da daha ilk dönemlerde önemli tavırlar geliştirilmiş bulunmaktadır



Büruç 8510 : İşkencenin yasaklanışı ve işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı tehdidinin getirilmesi



Nahl 16110 : İşkence ve eziyet görüp, hicret edenlere Allah’ın yardım vaadetmesi



Şuara 26183 : İnsanların haklarını kısanların olumsuzlanması



Araf 729 : Adaletin emredilmesi



Araf 786 : Tehditle insanları inancından, yolundan alıkoymanın yasaklanması ve bozgunculuk olarak nitelendirilmesi Din özgürlüğünün savunulması



Şura 4239 : İnananların bir zulme maruz kaldıklarında birlik olup karşı koymaları gerektiğinin vurgulanması



Şura 4241 – 42 : Zulme uğrayanlardan hakkını alanlar korunurken,



İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ise azab tehdidi getirilmesi



Gerek sosyal alanda gerekse gaybi alanda yaşatılan zulme, haksızlığa ve şirke, kınamacıların kınamasından korkmadan karşı çıkmayanların, Kur’an’ın yukarıda zikrettiğimiz açık ve muhkem hükümlerini anladıkları söylenebilir mi ?



Metodolojik tartışmalar, araştırmalar yapmak, yeni bir medeniyet hamlesinin dinamiklerini inşa etmeye çalışmak veya toplumsal iktidarı ele geçirmeye çabalamak; biz mü’minleri, hayatın itikadi, siyasi, sosyal ve ekonomik tüm alanlarını kuşatan Kur’an’ın üzerimize hem de daha ilk dönemden beri yüklemiş olduğu yukarıda zikredilen ve her an yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerden alıkoymamalıdır



Tevhid teoride değil, hayatın içinde her an yaşanan ve yaşanması gereken bir inançtır Toplumsal sorunlardan ve toplumsal pratikten soyutlanmış teorik bir tevhide davet hiçbir peygamberin mücadelesiyle örtüşmemektedir



Mesela Musa (as) tevhidi tebliğden hemen sonra “zulmün durdurulmasını öne çıkarmıştır Hayattan kopuk soyut kelami tartışmalar yerine, ezilen, zulüm ve işkence gören insanların, Allah için ve ancak O’nun adına kurtarılması mücadelenin merkezini oluşturmuştur 9



Hz Şuayb (as) ise, “İnsanların haklarını kısanlara karşı mücadeleyi tevhid bağlamında öne çıkarmıştır 10Hatta Musa ve Harun (as), zulümden kurtarmak için gönderildikleri topluma henüz dini tam anlamıyla tebliğ etmeden, Firavunun karşısına dikilmişlerdi En büyük ve şüphesiz en tesirli tebliği de pratikte hayatın içinde haksızlığa, zulme karşı adalet mücadelesi vererek yapmışlardı



En tesirli, en güçlü tebliğ pratiğin içinde yapılan, en verimli bilgilenme ve bilgilendirme de bu şekilde hayatın içinde yaşanarak elde edilendir



İnsanların arasında ve sorunlarının tam ortasında yer alarak ve ilgilenerek, paylaşarak vahyin şahidliğini yapmak, şüphesiz fildişi kuledeki seyircinin teori üretmesinden, üstün, tesirli, verimli ve başarılıdır Allah’ın rızasına da daha uygun olandır



“Muhammedül Emin kimliğinin nasıl oluştuğunun bilincine vararak, o kimliği, o tavrı ve güvenilir, adil, emin şahsiyeti çağımıza taşımayı başarmalıyız



Müslümanlar olarak bilmeliyiz ki, İslami kimliğimizin imajını oluşturacak olan, hayat ve onun sorunları karşısında koyacağımız tavırlardır İnsanlar için yapmakla yükümlü olduğumuz “şahidlik ancak bu şekilde verimli, tesirli ve fonksiyonel olabilecektir



Bu sebeple, tıpkı Mekke’de inen ve yukarıda zikredilen sure ve ayetlerden anlaşıldığı, Rasulullah (s)’in ve bütün peygamberlerin örnekliğinde görüldüğü gibi,



Ekonomik, sosyal zulümlerle,



Yetimin, yoksulun ezilmesi ve sömürülmesiyle,



İşçi, memur, köylü, esnaf, dar gelirli, fakir ve yoksul insanların sefaletiyle,



Irkçı zulümlerle, farklı ırklara yaşam hakkı tanımayan asimilasyon politikalarıyla,



İdeolojik baskı, zulümlerle,



Her türlü insan hakları ihlalleriyle,



vb tüm toplumsal sorunlarla, Allah rızası için, tevhidi ve adaleti ikame yükümlülüğümüzün bir gereği olarak ve ibadet bilinciyle yakından ilgilenmek, zalimleri ifşa edip, mağdurlarına sahip çıkmak, haklarını savunmak, gücümüz yettiği kadar yardım etmek sorumluluğumuzu idrak etmeli ve gereğini en güzel biçimde ve Kur’an ölçüleri içerisinde yerine getirmeliyiz Böylece doğruları yaşayarak, vahyin şahidliğini yaparak insanlara örnek olabiliriz



Bir zulme tanıklık edebilmek, o zulmü ortaya çıkarmak, ifşa edip duyurmak, habersiz olan insanlara tanıklık ederek haberdar etmekle olur Korkmadan yapılacak doğru şahidlik zalimin işini zorlaştıracak, mazlumun da yalnız olmadığını görmesine ve gayrete gelip, muhalefet bilincine ulaşmasına sebep olacaktır Aksi taktirde sadece teorik bazda zulümden bahsedip, toplumsal hayatta yaşanan somut zulümlerle ilgilenmemek,teorik iddiaların pratik karşılığını göstermemek mücadeleyi de soyutlaştırıp,hayattan ve toplumdan koparacaktır Oluşum safhasında, kitlenin sorunlarıyla ilgilenmemiz, bu sorunlara çözüm üretmek ve çözmekten çok, sorunların kaynağını göstererek, kitlelerin gündemini zalimlere karşı belirlemek, egemenlerin zulüm ve haksızlıklarını deşifre etmek ve kitlelere sorumluluklarını hatırlatarak, muhalefet bilincini uyandırmak şeklinde algılanmalıdır 11
 
858,497Konular
982,015Mesajlar
29,998Kullanıcılar
OhSoYouParisSon üye
Üst Alt