Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Kur'an'da TEVHİD ile ilgili öenmli vurgular

Kur'an'da TEVHİD ile ilgili öenmli vurgular

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
19
Kur'an'da Tevhidle ilgili Önemli Vurgular


Kur'anı Kerim'de İlahkelimesi, toplam 147 yerde geçer Allahlafzı ise, tam 2697 yerde kullanılır La ilahe illallahşeklindeki tevhid kelimesicümlesi Kur'an'da iki yerde (Saffat, 35; Muhammed, 19) geçer Aynı anlama gelen La ilahe illa Hüşeklinde otuz yerde tekrarlanmaktadır Tevhidi anlatan diğer ayetleri de göz önünde bulundurduğumuzda, Kur’an'ın Allah'ın tek bir ilah olduğuna inanmaya ne kadar önem verdiğini ve bütün Kur'anı esasları tevhid inancı esasına dayandığını görürüz
Tevhid, yaratılıştan öncedir Cenabı Allah yaratılış esnasında (ruhlar aleminde) yegane Rab olduğunu bütün insanlığa onaylatmıştır: Hani Rabbin Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahit tutmuştu 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' (demişti de) 'Evet (Rabbimizsin) şahit olduk' demişlerdi (Bu) Kıyamet günü 'biz bundan habersizdir' dememeniz içindir Ya da bizden önce atalarımız şirk koşmuştu da biz ise onlardan sonra gelen bir kuşağız İşleri batıl olanların yaptıkları yüzünden bizleri helam mı edersin?' dememeniz için (A'raf, 173) Ayette görüldüğü üzere Tevhid fikrinin temelleri insanlığın yaratılışı esnasında atılmıştır Yüce Allah biricik Rab olduğunu bütün insanlara tasdik ettirmiş ve Kıyamet günü yapılabilecek tüm itirazların geçersiz olduğunu daha ilk günden kendilerine bildirmiştir
Cenabı Allah, kullarından aldığı bu söz üzerine onları bilme, düşünme ve akletme yetenekleriyle donatmış ve ayrıca onlara iyiyi, güzeli ve doğruyu gösteren peygamberler göndermiştir: Biz her ümmete; 'Allah'a kullukibadet edin ve tağutlardan sakının' diye tebliğat yapması için bir peygamber gönderdik(Nahl, 36) Görülüyor ki tevhid inancı, akidenin esasıdır Şeriatın tümü onun için indirilmiş, bütün peygamberler, hep o inanca çağırmışlardır Bu temel akideye dayalı olan İslam dininin ana hedefi, insanları şirkten, tağutlardan ve küfürden kurtararak Allah'ın birliğine inandırmak, kalplerde bu ruhu yeşertmek, Allah'ın bir tekliği fikrini yerleştirmektir
“La ilahe illallahkelimesi, İslam dininin temel rüknü olduğuna göre Tevhid olmadan İslam dininden de bahsetmek mümkün olmaz Bu yüzden İslam'da şer'i ilimlerin temeli ve aslı kabul edilen Tevhidin ilk olarak açıklanması, tebliğ edilmesi ve beyan olunması gerekmektedir: Senden önce gönderdiğimiz her peygambere; 'Benden başka ilah yoktur, Bana kulluk edin' diye vahyetmişizdir(Enbiya, 25) Aslında Kur'anı Kerim Tevhidin, yani La ilahe illallahın manasını açıklamak üzere gönderilmiştir Bu itibarla o en önemli vurgu olarak şirki ve benzerlerini kesin bir dille reddediyor
Tevhid akidesinin, küçük bir şüpheye yer bırakmadan, saf ve katıksız bir şekilde yerleşmediği bir kalpte hakiki imandan bahsetmek mümkün değildir Gerçek bir iman için de Allah'a imandan önce tağutları tanımamak, onları reddetmek gerekir: Kim tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse, şüphesiz kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur Allah işitendir, bilendir(Bakara, 256) Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili adlı tefsirinde bu ayetle ilgili şunları söylemektedir: Muvahhid mü'min olmak için, Allah'a imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır ve bu tevbenin şartı da tağutları asla tanımamaya azmeylemektir Bu suretle 'Kim tağutu inkar edip de Allah'a iman ederse' ayeti 'La ilahe illallah' kelimei tevhidinin bir tefsiri demektir(Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Y 2871) Kur'an'a göre Allah'a iman etmekle, tağutu reddetmek aynı kapıya çıkar Yani tağut reddedilmedikçe Allah'a iman tamamlanmış olmaz Bu ikisi hiçbir zaman bir arada bulunamaz Allah'a inanmak ve iman etmek; aynı zamanda tağuta tabi olmamak demektir (Mevdudi, İslam'da Hükümet, s 245)
Mü'min olmanın, Allah'ı kabul etmenin anlamı, Tevhid akidesinin net olarak, saf, arı ve duru olarak insan kalbine yerleşmesi ve buna bağlı olarak insan hayatında, yani pratikte tezahür etmesidir Buna Allah'ın insan hayatına hükmetmesi de diyebiliriz İnsanın Allah'tan gayrı bütün sahte ilahları reddetmesi, sadece Allah'ın kopmak bilmeyen sağlam kulpuna yapışarak, diğer bütün iplerin kesilmesi İşte Tevhidin ruhu budur
Tevhid, mü'minin hayat metodudur Diğer İslami bütün rükünler bu genel prensibe bağlıdır Bu itibarla Tevhid kavramı, yani La ilahe illallahprensibi İslam'da bütün anlayış ve yaşayış biçimlerinin kaynağını teşkil eder Diğer bütün rükünler, prensipler ve fikirler bu yüce kavramın etrafında örülür İnsan, Tevhid akidesi konusunda net bir düşünceyi kazanıp bir karara varmadıkça, bu konuda sabit bir görüşe ulaşmadıkça, diğer İslami hiçbir konuda sağlıklı bir sonuca ulaşamaz Her zaman olduğu gibi, teknolojinin, materyalist ve kapitalist felsefelerin, beşeri ideolojilerin göz boyadığı ve kafa bulandırdığı günümüzde, bizi bu kargaşa ve zillet bataklığından kurtaracak yegane prensip Tevhid akidesidir Tıpkı İslam'ın ilk dönemlerinde olduğu gibi
O halde bize düşen, Tevhid akidesini aslından öğrenmek ve yeniden ona dönmektir Ancak bu şekilde cahiliyyenin bataklığından kurtulabilir ve yeniden dünya toplumları arasındaki izzetimizi kazanabiliriz Kur'an Allah Teala'nın varlığını ispat etmeyi değil; O'nun sıfatlarını konu edinmiştir Bu ayetlerde özellikle Tevhid, yani Allah'ın bir tekliği üzerinde durularak Allah'ın şeriki ve benzeri olmadığı ifade edilmiştir Kur'an'a göre Tevhidin asıl manası; Allah'ın birliğine, dengi ve ortağı olmadığına insanların iman etmesidir
Kur'an Metodu: Kur'anı Kerim, Allah'ın varlığıkonusunda takip edilmesi gereken metodun, görünen tabiat olaylarından, maddi birtakım fenomenlerden yahut akli ve mantıki görünen bazı izahlardan hareketle O'nun varlığnı ispat etmeye çalışmak değil; aksine, tutulacak yolun Allah'ın varlığına hiçbir delile ihtiyaç duymadan iman etmek olduğunu açıkça beyan eder İman ile direkt bağlantılı görülen bu konu ile ilgili olarak Kur' an' ın serdettiği deliller iknaioluşları ile dikkat çekerler (Bekir Topaloğlu, İsbatı Vacib, s 26) Kur'anı Kerim'de Allah Teala'dan bahsedilen ayetlerin çoğu, O'nun sıfatlarını konu edinmiştirBu ayetlerde özellikle Tevhid',üzerinde önemle durulmuş, Allah'ın şeriki ve benzeri olmadığı sürekli vurgulanmıştır Bu yüzden olsa gerekir ki, Kur'anı Kerim şirk olayı üzerinde çokça durmuş, Allah'ın varlığını ispat yoluna gitmek yerine O'nun birliği konusunu sürekli işlemiştir Tevhidi, odak kavram haline getirmiştir
Kur'an'ın Allahkonusunu, özellikle de akide mevzuunu işleyen ayetleri dikkatle incelendiğinde bu gerçeğin çok açık bir şekilde ortaya çıktığı görülür Kur'an ayetleri, hiçbir zaman direkt olarak Allah'ın varlığını ispat etmeyi hedef edinmemişlerdir Çünkü Kur'an Allah'ın varlığına inanmayı açık ve kesin bir zorunluluk olarak kabul eder Bu hususta insan fıtratı için kabul veya red söz konusu değildir Bu gerçek, Kur'an'da temel bir prensip olarak kabul edilir Kur'an, selim fıtrata hitap ettiği için Allah'ın varlığını herkesin bedihi ve fıtri olarak kabul ettiği bir gerçek olarak ele aldığından ispatına çalışmaz
Gerçekten de insanlık tarihi incelenince, hangi devir ve zamanda, hangi ırk ve toplumda olursa olsun, en ilkelinden en medenisine kadar genel kabul halinde Allah'ı tanıdıkları görülür Onun için Kur'an daha çok beşeriyetin en çok yanıldığı ve saptığı şirkolayı üzerinde durarak Allah'ın birliği ve diğer sıfatlarım tanıtmaya yönelir Aynı şekilde müslümanların da Allahkonusunda aynı yöntemi izlemelerini salık verir Kur'anı Kerim, direkt olarak ispat sadedinde hiçbir aklı delil kullanmamıştır Kur'an'da Allah'ın ispatı ile ilgili olduğu iddia edilen ayeti kerimeler, doğrudan doğruya Allah'ın varlığını ispat değil; ancak dolaylı olarak bu konuya temas etmektedir Yani, söz konusu ayetlerden doğrudan doğruya değil; bilakis dolaylı olarak, kısacası Allah'ın varlığını ispat fikri bu konu ile ilgili bir netice değil; aksine metinlerin zorlanmasıyla o ortaya çıkan bir çıkarsamadır, denilebilir Buradan şöyle bir sonuç çıkarmamız mümkündür:
Kur'an, apaçık, bedihi ve fıtri olan Allah fikri üzerinde akli ve felsefi bazı yorumlar yaparak yahut maddi bir takım fenomenlerden hareketle yeniden izah ve ispat yoluna gitmeyi, emin olunan bir konu üzerinde tekrar tekrar çalışmak olarak görmektedir ki, bu anlamsız yahut lüks gibi kelimelerle ifade edilebilecek bir işle uğraşmak anlamına gelir Bu uğraşı da en azından zaman israfı sayılır
Allah İnancının Fıtri Oluşu: Allah Teala insanı, kendi varlığını algılayıp kavrayabilecek bir fıtrat üzere yaratmıştır Zira fıtrat, insanın Allah Teala'nın varlığını idrak edebilecek yetilerle donatılmış olarak yaratılması veya Tevhid dinini kabul etmeye müsait yaratılışolarak tarif edilmiştir Kur'an, selim bir fıtratla yaratılan insanın normal olarak kendi güç ve kuvvetinin üstünde, kudret sahibi yüce bir yaratıcıyı kabul edeceğini belirtir: Sen yüzünü 'hanif' olarak dine, yani Allah insanları hangi 'fıtrat' üzere yaratmış ise o fıtrata çevirir Allah'ın yaratışında değişme yoktur İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler(Rum, 30) Yine, Allah Teala, elest bezminde Ademoğullarının zürriyetini, Allah'ın kendilerinin rabbi ve maliki olduğuna, O'ndan başka hiçbir ilah bulunmadığına şahit olarak sülalelelerinden kendilerini çıkardığını haber veriyor (A'raf, 172) Nitekim Allah Teala onları bu fıtrat üzere yaratmıştır
Evet, fıtratın bizzat kendisi Allah'ın varlığını bilir ve şanı yüce Allah, elest bezmi veya kaalü bela denilen A'raf suresi 172 ayetinde belirtildiği gibi Ademoğullarından söz aldığı andan itibaren fıtrat, ibadetle Allah'a yönelir Bu konuyu Allah Rasulü şu şekilde belirtir: Her doğan, fıtrat üzere doğar Başka bir rivayette ise 'bu din üzere doğar' (Fakat sonradan) anababası onu yahudileştirir, hıristiyanlaştırır veya mecusileştirir (Buhari, Cenaiz 33, 79; Müslim, Kader 2325, İman 264; Ahmed bin Hanbel, II315, 233, III435 , IV9) Bu hadisi şeriften anlaşılacağı üzere Allah'ın varlığına inanmak, insanda doğal bir duygu ve şuurdur Bu duygu ve şuur; gaflet, inat, kibir gibi bazı arızı hallerle körelebilir Fakat hiçbir zaman yok olmaz
Doğuştan Allah'ın varlığı fikrine ve itikadına sahip olan insan, bu fikir ve inancı, çalışarak kazanmış ve öğrenmiş değildir Aksine, bu düşünce Allah tarafından yaratılmıştır Yani Allah insanı, Kendisine inanma ve Kendisini bilme özelliğiyle yaratmıştır Merhamet, şefkat hisleri, düşünme ve idrak kabiliyetleri nasıl insanın mahiyetini teşkil eden vasıflarsa, bu özelliklere sahip olmayan insan nasıl düşünülemezse, Allah'ı bilme ve O'na inanma vasfı da öyledir İnsanın özelliğini teşkil eden vasıflardan biri de inançtır Her insan, bu inancı kendi ruhunda, vicdanında duyar Bu sebeple en medeni toplumlardan en ilkel kavimlere kadar herkeste bu itikada rastlanır Bütün insanlar, hak veya batıl mutlaka ilahi bir kudretin varlığına fıtraten inana gelmişlerdir
Allah'ın varlığını her insan içinde hisseder İlhad ve inkarın en aşırı noktasına varmış bulunan bir kimsenin bile, büyük bir felaketle karşılaştığı zaman taşa, toprağa veya ağaca sığındığı görülmemiştir Her insan, böyle bir durumda, fıtratının sevki ile hemen Allah'a sığınır, bildiği isim ve sıfatlarla O'na yalvarır Bu her çeşit gözlemle sabittir Nasıl ki büyük bir tehlike ile karşılaşan bir insan, kaçacak ve kurtulacak bir yer arar ve nasıl ki küçük çocuk, annesinin memesine zaruretten ve yaratılıştan koşarsa, aynen öylece önemli anlarında insan da yaratanını arar, O'na sığınır Kur'an, bolluk ve refah zamanlarında içlerinde fıtri olarak mevcut olan Allah duygusunu gizleyen ve fakat başlarına bir felaket gelince Allah'a yönelen insanlardan şöyle söz eder: O kafirleri kara bulutlar gibi dalga sardığı zaman, dini Allah'a has kılarak O'na yalvarır, dua ederler Allah onları karaya çıkarıp kurtardığında içlerinden bir kısmı doğru yolda kalır (diğerleri ise eski küfürlerine devam ederler)(Lokman, 31) ( Mucizelerin Allah tarafından olduğunu) Kalpleriyle yakinen bildikleri halde nefislerine zulmederek ve kibirlenerek bütün mucizeleri (açıktan) inkar ettiler(Nerml, 14) Bu ayeti kerimelerde açıkça ifade edildiği gibi, felaketlerle yüz yüze gelindiği ve sıkıntılarla karşılaşıldığı zamanlarda çoğu kez fıtrat nefse ve akla galebe çalar, üstün gelir ve insan kibri, gururu ve inadı bırakıp Allah'a yönelir, O'ndan istimdad ederek yardım ister (Mevdudi, Tefhimul Kur’an, c1, s119)



 
858,506Konular
983,080Mesajlar
33,114Kullanıcılar
moleqySon üye
Üst Alt