Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Kur'an'ı kimler tefsir edebilir?

Kur'an'ı kimler tefsir edebilir?
0
103

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Bakınız Allahû Tealâ Ali İmran Suresinin 7 âyeti kerimesinde ne diyor:

3ÂLİ İMRÂN7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)
O (Allah) ki; Kitab’ı, sana O indirdi O’ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz’daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab’)ın müteşabih olan kısmına uyarlar Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir İlimde derinleşmiş olan rasihun (rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O’na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme)dir Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl’elbab tezekkür edebilir

Kur'anı Kerim, manası açık ve kesin olan MUHKEM AYETLER ve başka bir şeye benzetilerek ifade edilen, manası açıklanmaya muhyaç (yorum yapılarak anlaşılabilecek) MÜTEŞABİH AYETLER'den oluşmaktadır Müteşabih ayetleri kimler tezekkür edebilir? Onların manalarını kimler açıklayabilir? Sadece UlulElbab açıklayabilir Kimdir UlulElbab?

Ulûl, “sahipleri, elbab da “lübbler demektir Ulûl’elbab; “lübblerin sahipleri demektir Lübb çift “b ile yazılıyor Beş duyumuzla ulaşamadığımız, onun daha ötesindeki bir şeylere sahip olan demektir Gözlerinin ötesinde, kalp gözüne sahip olan bir kişi, kulakların ötesinde, kalp kulağına sahip olan bir kişi demektir Allahû Tealâ’nın kendisine kalp gözüyle fiziğin ötesini gösterdiği kişidir Allahû Tealâ’nın kendisine gösterdiklerini anlattığı ve kalp kulağına söylediği kişidir
Kimler ulûl’elbab olabilir? Herkes olabilir Ne zaman olur? Ruhunu, vechini ve nefsini Allah’a teslim ettiği zaman olur Yani kaçıncı basamakta kişi ulûl’elbab olur? 26 basamakta ulûl’elbab yani lübblerin sahipleri olur O noktada kişinin nefsinin kalbi, %98 fazl %2 rahmet olmak üzere %100 Allah’ın nurlarıyla dolmuştur Kişinin kalbi tamamen nurlarla dolduğu için hiç afet kalmamıştır Ulûl’elbab olan kişinin özellikleri şöyledir:

Daimî zikrin sahibidir
Daimî zikrin sahibi olduğu için kalbinde hiç afet kalmamıştır
Kalp gözü Allahû Tealâ tarafından açılmıştır
Kalp kulağı da açılmıştır
Bu 4 esas sebebe dayalı olarak, bunların neticesinde kişi:

Ehli tezekkür olmuştur Allah ile her zaman, her konuyu tezekkür etmek, müzakere etmek imkânının sahibidir Ehli hayır olmuştur Bu kişi daimî zikrin sahibidir Hayır bize derecat kazandıran olaylardır Bu kişi daimî zikrin sahibi olduğu için, her an, uykudayken de devamlı derecat kazanan birisidir Daimî zikir her saniye bize derecat kazandıran bir müessesedir Bu kişi de daimî zikrin sahibidir
Ehli hikmet olmuştur Âyetlere baktığında, o âyetin Kur’ânı Kerim’deki 28 basamaktan hangisine ait olduğunu bir bakışta sezmesi sözkonusudur Aynı zamanda böyle bir insan hâkim veya hakem olduğunda mutlaka Allah’tan sorarak karar vereceği için, adaleti mutlaka tahakkuk ettirir
İşte ulûl’elbab budur Bu standardın sahibi olan kişi ulûl’elbab’dır
Öyleyse bir insan nasıl ulûl’elbab olur? Başlangıçta herkes kör, sağır ve dilsizdir Ulûl’elbab olan kişi de başlangıçta öyledir, başlangıçta dalâlettedir Bütün insanlar hayata kör, sağır ve dilsiz olarak başlarlar İşte 28 basmaklık bir İslâm mereninde, basamakları birer birer geçip ulûl’elbab olunan noktaya birlikte gelelim
1 basamak; olayları yaşıyoruz Herkes yaşar Cehenneme gidecek olanlar da cennete gidecek olanlar da olayları yaşar Bu 1 basamaktayken ölmüş olan birisi Allahû Tealâ’nın cennetine giremez
2 basamakta olayları yaşayanlar, olaylar karşısındaki tavırlarını ortaya koyarlar ve davranış biçimlerini sergilerler Allahû Tealâ her yıl herkesi 23 defa musîbetlerle imtihan eder Bu musîbetlerle imtihan etiği kişilerden sadece bir grup, musîbetler kendisine isabet edince Allahû Tealâ’ya: “Ben muhakkak ki Allah için yaratıldım, mutlaka Allah’a ulaşacağım diyenler ulûl’elbab olabilir “Ben Allah için yaratıldım, mutlaka Allah’a ulaşacağım diyen kişi mutlaka 2 basamağı aşar ve 3 basamağa ulaşır Çünkü o mutlaka Allah’a ulaşmayı dileyecektir
Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler 3 basamağa ulaşır Onlar mutlaka Allahû Tealâ tarafından seçilmişlerdir İnsanların %90’ından fazlası Allahû Tealâ tarafından seçilir ve seçilenlerden büyük bir kısmı, %90’ından fazlası, gene Allah’a ulaşmayı dilemezler Ama küçük bir kısmı da Allah’a ulaşmayı dilerler İşte Allah’a ulaşmayı dileyenler, onlar 3 basamağa ulaşırlar 3 basamağa ulaşmak 7 basamağa ulaşmak anlamına gelir Çünkü 4, 5, 6 ve 7 basamaklar birkaç saniye içinde teşekkül eder Birkaç saniyelik bir işi biz herhalde dakikalarca anlatmak durumundayız
Kişi Allah’a ulaşmayı diledi Dilediği anda Allahû Tealâ bilir, işitir ve görür ve derhal Rahîm esmasıyla tecelli eder Yusuf Suresinin 53 âyeti kerimesinde Hz Yusuf diyor ki:

12YÛSUF53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun)
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam) Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir) Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye edendir)


Allah’ın Rahîm esması kimde tecelli eder? Sadece bir grup insanda tecelli eder O insan Allah’a ulaşmayı, ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dilemiş olan bir insandır Bütün dileğimiz hepinizin ulûl’elbab olmanızdır
İşte kişi Allah’a ulaşmayı diledi Dilerse ne yapar? Allahû Tealâ derhal Rahîm esmasıyla tecelli eder Burası 4 basamaktır
Allah’ın Yusuf Suresinin 53 âyeti kerimesi gereğince Rahîm esmasıyla tecelli etmesi ile ne olur? Bu tecelli kör, sağır ve dilsiz olan Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi, gören işiten ve idrak eden birisi haline getirir Bu kör, sağır ve dilsiz dediğimiz insanlar aslında, gözleri gören, kulakları işiten, kalpleri de normal standartlarda anlayan insanlardır Fakat devrin imamının söylediklerini işitemeyen kulakların sahiplerinin, devrin imamının söylediklerini idrak edemeyen kalplerin sahiplerinin, devrin imamını devrin imamı olarak görmeyen gözlerin sahiplerinin, gözlerini, kulaklarını ve kalplerini bir etkiyle etkiler
Bu kişi o noktaya, Allah’a ulaşmayı dileyene kadar; devrin imamının, devrin imamı olduğunun farkında değildir Söylediklerinin farkında değildir İşitmez ve idrak edemez Ama ne zaman o kişi Allah’a ulaşmayı dilerse, bu kadarcık dileğin sahibi olmak için yeterli idrakin sahibi olursa; bu Allah’a yeter Çünkü Allahû Tealâ'nın sözü vardır: Kim Allah'a ulaşmayı dilemişse mutlaka Allah onu Kendisine ulaştıracaktır (Şura13)Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği anda Allah Rahîm esmasıyla tecelli eder ve o kişinin görmeyen gözlerini görür hale getirir Görme hassasının üzerindeki gışavet adlı perdeyi alır Kulaklarındaki vakrayı alır İşitme hassasının mührünü açar Kalplerindeki mührü açar Kalplerindeki ekinneti alır Yerine ihbat koyar Ekinnet, idraki önleyen bir elektronik sistem, bir ilâhi kompitürdür İhbatsa gene bir ilâhi kompitürdür fakat birincisi idraki önler, ikincisi idraki açar Kişi o güne kadar irşad makamına karşı, devrin imamına karşı kör sağır ve dilsizken; o günden itibaren birdenbire onun sözlerinin mânâsına varmaya başlar Onun söylediklerini kalbine indirir, idrak eder O zaman gözleriyle de onu irşad makamının sahibi olarak görmeye başlar İşte onlar işitenler, bilenler ve görenlerdir Sadece Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı diledikleri için bunları açmıştır Allahû Tealâ ondan sonra ne yapıyor? Kişi bu noktaya kadar geldi Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye bu 7 tane furkanı verirken, her birinde o kişiye öyle derecat kazandırıyor ki; bu 7 tane furkanı verirken bahşettiği dereceleri ardarda sıraladığı zaman, o kişinin bütün günahlarını örtüyor Ne oldu? O kişi sevapları günahlarından fazla olan birisi oldu Gideceği yer mutlaka Allah’ın cennetidir
Kişi sadece Allah’a ulaşmayı diledi Ama 1 kat cennettin de sahibi oldu Sonra ne olur? Sonra, Allahû Tealâ 8 basamakta o kişinin kalbine ulaşır 9 basamakta, Kaf Suresinin 33 âyeti kerimesi gereğince, o kişinin kalbini öyle bir tesirle bir hüviyete sokar ki, o kişinin kalbi Allah’a döner:

50KAF33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a yönelmiş) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için)

“Allah onların kalplerini Allah’a çevirir Onların kalpleri Allah'a çevrilir
Sonra Allahû Tealâ o kişini göğsünü yarar Göğsünden kalbine bir nur yolu açar, 10 basamak Allahû Tealâ buyuruyor ki:

6EN'ÂM125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne)
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir


O kişiyi teslime ulaştırmak için, o kişinin ruhunu, vechini ve nefsini Allah’a teslim etmesi için, böylece kişiyi bütün kademelerde daha üst seviyede İslâm yapmak için, Allahû Tealâ onların göğüslerini yarar İslâm, teslim olan demektir
Böylece göğsü yarılan bu kişi Allah’ı ziretmeye başlar; “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah diye tesbihiyle Allah’ın ismini zikreder Ne olur? Allah’a ulaşmayı dileyip de göğsü yarılmış, göğsünden kalbine nur yolu açılmış olan ve kalp şartları oluşturulmuş olan yani kalp kapısı Allah’a dönmüş olan bir kişide, Allah kelimesi bir sonuç hasıl eder Allah’ın katından rahmetle fazl isimli iki nur o kişinin kalbine gelir, göğsündeki yarıktan geçerek kalbine ulaşır Kişinin kalbine nur sızmaya başlar Bu nur rahmet nurudur Zumer Suresinin 22 âyeti kerimesinde Allahû Tealâ: “O kişinin Allah’ın zikriyle kalbine gönderdiğimiz nur sebebiyle olan kalbinin durumuyla, göğsünü yararak göğsünden kalbine nur gönderdiğimiz kişinin kalbindeki nurla; kalbi kasiyet bağlamış, sertleşmiş ve kararmış olan bir insanın kalbi aynı değildir buyuruyor
39ZUMER22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin)
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler


Kişinin kalbideki nur, o kişi zikrini biraz arttırınca artar Bu rahmet nuru %2’yi bulduğu zaman o kişi huşû sahibi olur Allahû Tealâ buyuruyor ki:

57HADÎD16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne)
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar Onlardan çoğu fasıklardır


Kişi nefsinin kalbindeki %2 rahmet birikimiyle huşû sahibi olur Huşû sahibi olan kişiye ise Allahû Tealâ mürşidini göstermeyi garanti eder
Mürşid farzdır Allahû Tealâ buyuruyor ki:

5MÂİDE35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne)
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin Ve O’nun yolunda cihad edin Umulur ki; siz felâha erersiniz


“Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olun Sizi Allah’a ulaştıracak olan kişiyi Allah’tan isteyin
Mürşidi istemek hacet namazıyla olur ve Allahû Tealâ sadece huşû sahibi olanlara mürşidini gösterir Allahû Tealâ buyuruyor ki:

2BAKARA45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne)
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir

2BAKARA46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne)
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar


Mürşidi istemek zor bir iştir Kimler için zordur Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişi yüzlerce defa hacet namazı kılsa hiçbir şey göremez, duyamaz Ama Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye Allahû Tealâ mutlaka mürşidini gösterir Mürşidi gösterilecek olanların Allah’a ulaşmayı diledikleri kesin midir? Evet Allahû Tealâ buyuruyor: “Bu büyük bir iştir, zor bir iştir Onlara göstermeyiz Ama hayattayken Allah’a mülâki olacaklarına kesin şekilde inananlar, onlar huşû sahipleridir, sadece onlara gösteririz
İşte Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi hacet namazını kıldığı zaman Allah ona mürşidini gösterir; 13 basamak 14 basamakta kişi gider mürşidine tâbî olur Tâbî olduğu noktaya kadar kişi, Allahû Tealâ’dan 12 tane ihsan almıştır Burada, mürşidine tâbî olduğu noktada da 7 tane ni’met alacaktır:

Devrin imamının ruhu başının üzerine gelip yerleşecektir
Kalbinin içine îmân yazılacaktır Allahû Tealâ buyuruyor:
58MUCÂDELE22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi), e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne)
Allah’a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir) Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır Allah, onlardan razı oldu Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


“Onların kalplerinin içine îmânı yazarız ve üzerlerine Allah’ın katından ruh gönderilir
3 Devrin imamının ruhu o kişinin ruhuna; “Senin Allah’a mülâki olma günün, yevm’et telâkın geldi Vücudu terk et, devrin imamının dergâhına ulaş emrini verir Ruh evvelâ kime tâbî olmuşsa onun dergâhına gidecektir Ondan sonra da devrin imamınnın dergâhına ulaşacaktır
Bu size söylediklerimiz var ya, bunların hiçbirini bizim sevgili dîn adamlarımız, sevgili profesörlerimiz bilmezler En azından “büyük kısmı diyelim Çünkü bir kısmının dikkatle takip ettiklerini, inceledikleri zaman söylediklerimizin hepsinin doğruluğunu öğrendiklerini ve buna kesinlikle inandıklarını da biliyoruz
Rahmetli Abdülhakim Hazretlerine gelen bir general diyor ki: “Sen mürşid misin? Abdülhakim Hazretleri eliyle yukarıyı gösteren bir işaretle: “O öyle söylüyor diyorBöyle bir dizaynda kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi söz konusudur, devrin imamının ruhunun başının üzerine gelmesi sözkonusudur Allahû Tealâ buyuruyor ki:

40MU'MİN15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı)
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır

“Yevm’et telâk, Allah’a mülâki olma günü, ruhun Allah’a mülâki olmak üzere yola çıkma günü Devrin imamının ruhu, vaktin geldiğini ifade ediyor ve “Vücudu terk et diyor O kişini ruhu vücudundan ayrılıyor Hangi mürşide tâbî olmuşsa onun dergâhındaki diğer ruhların arasına katılıyor Orada kısa bir kalıştan sonra devrin imamının dergâhındaki ruhların 10’arlık sıralamasına katılıyor Her birinin önünde bir rahle var Her birinde Kur’ânı Kerim var Ruhlar Kur’ânı Kerim öğreniyorlar ve bir eğitimden geçiriliyorlar
4 Furkan Suresinin 70 âyeti kerimesi gereğince, o kişinin bütün günahları sevaba çevrilir Allahû Tealâ buyuruyor ki:

25FURKÂN70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen)
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir)


Allahû Tealâ: “Tâbî olup da mü’min olanlar, nefs tezkiyesine başlayanlar, onlar cehennneme gitmezler Allah onların seyyiatlerini hasenata çevirir (Allah onların günahlarını sevaba çevirir) buyuruyor
Günahlar sevaba çevriliyor Sonra o güne kadar Allahû Tealâ o kişiye 1 derecelik sevabına 10 katını verirken, o günden itibaren 100 katına çıkarıyor Ruhu Allah’a doğru yaptığı yolculukta her gök katını aştıkça 100, 100 artıyor, 1’e 100’ken, 2 gök katında 1’e 200 oluyor 3 gök katında 1’e 300 oluyor 4, 5, 6, 7 katlarda 1’e 700’e kadar yükseliyor
5 Bu kişinin nefsi nefs tezkiyesine başlıyor Yani kişi “Allah, Allah, Allah, diye zikir yaptıkça Allah’ın katından gelen rahmetle fazl nurlarından fazıllar kalbe giriyor Kalbin îmân kelimesi pozitif kutup, fazıllar da negatif kutbu oluşturuyor Karşı iki kutup olması nedeniyle fazıllar, îmân kelimesinin etrafına gelince ona yapışıyor Böylece fazıllar nefsin kalbindeki îmân kelimesine yapışarak kalbi işgal etmeye başlıyor Bu, nurların kalbi işgalidir Adı nefs tezkiyesidir %2 rahmet nuru zaten o kişinin kabinde vardı Ama îmân kelimesine yapışanlar rahmet nurları değil fazıllardır
6 Fazılların nefsin kalbini doldurmasıyla, fizik vucut nefsin afetlerine karşı güçleniyor

7 Fazıllar nefsin kalbini doldurmaya başlıyor ve bununla beraber o kişinin afetlere karşı iradesi güçleniyor Çünkü fazıllar yerleşince nefsin %100 afetlerle kaplı olan kapkaranlık kalbi adım adım aydınlanmaya başlıyor
O kişinin nefsinin kalbindeki nurlar ilk %7’ye ulaştığı zaman, ruh zemin kattan 1 gök katına ulaşıyor Ruh, zemin kattaki ana dergâhtaydı Oradan 1 gök katına ulaşıyor Diğerleri 2, 3 katlara çıkıyor ama o sadece 1 kata, Nefsi Emmare’ye kadar çıkabiliyor (Yusuf Suresinin 53 âyeti kerimesini söylemiştik)
İkinci defa %7 nur birikimi; Nefsi Levvame Allahû Tealâ buyuruyor ki:

75KIYÂME2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti)
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim

‘Levm’ kınamak demektir Kişi nefsini kınıyor Ruhu 2 gök katındadır Sonra kişi Allah’tan ilham almaya başlayacaktır Ruhu 3 gök katına ulaşıyor; Nefsi Mülhime Allahû Tealâ buyuruyor ki:

91ŞEMS7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun)

91ŞEMS8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti

91ŞEMS9: Kad efleha men zekkâhâ
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir

İlham kademesinden sonra 4 kademe; 4 gök katı; Nefsi Mutmainne Allahû Tealâ buyuruyor ki:

13RA'D28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu)
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?


89FECR27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu)
Ey mutmain olan nefs!

89FECR28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten)
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


Radiye kademesi 5 gök katını ifade eder Kişi Allah’tan razı olmuştur Mardiyye kademesi 6 gök katını ifade eder, ruh 6 kata ulaşmıştır Nefsin kalbinde her bir katta %7 fazl birikimi oluyor 5 defa %7 nur birikimi; Nefsi Radiye, kişi Allah’tan razıdır 6 defa %7 nur birikimi; Nefsi Mardiyye, Allah da ondan razıdır Radiye ve Mardiyye bu standartların kademesidir
7 gök katında Nefsi Tezkiye oluşuyor Tezkiye kademesi için Allahû Tealâ’nın buyurduğu Fatır Suresinin 18 âyeti kerimesi:

35FÂTIR18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâh
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner ulaşır)

“ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihi), ve ilallâhil masîr: Kim nefsini tezkiye ederse o kişi bunu kendisi için yapmış olur Neden kendisi için yapmış olur? Çünkü ezelde o kişi Allah’a nefsini tezkiye edeceğine dair yemin vermiştir İşte bu sebeple nefsini tezkiye eden kişinin, bunu kendisi için yaptığı ifade ediliyor Allah “ve ilallâhil masîr; Allah’a döner diyor O kişi hayattayken ruhu Allah’a ulaşır
Nefs tezkiyesi nefsin kalbinin %49 fazl + %2 rahmetle dolduğu noktadır Başlangıçta %100 afetlerle dolu olan, kapkaranlık olan kalp, bu noktadan itibaren %51 nurla kaplanmıştır Yani başlangıçta nefsin kalbinde hiç fazl ve rahmet yokken, nefsin kalbi %100 afetlerle kaplıyken, şeytanın hâkimiyeti bütün nefsin kalbinde hüküm ferma iken, şimdi nefsin kalbinin %49’una şeytan tesir edebiliyor
Şeytanın nefsin afetlerine tesir etmesi zor bir olay değildir Neden değildir? Çünkü nefsin afetleri ona göre dizayn edilmiştir Allah’ın yasak ettiği fiilleri işlemek isterler, emrettiklerini de işlemek istemezler Şeytan da bu sebeple nefsin afetlerine dediğini yaptırmak için, ne telaşlanır ne de gayret sarfetmesi gereklidir Sadece onları özendirir O insanlar da nefsin afetlerini isteseler de istemeseler de harekete geçirirler Talepleri olması gerekmez çünkü nefsin afetleri Allah’ın yasak ettiği fiilleri mutlaka işlemek isteyecektir Şeytan onlara Allah’ın istemediği bir fiili özendirir veya Allah’ın emrettiği bir şeyi yapmasını istemez ve onun için de; “Yapmayın der İnsanlar da nefsleri istemediği için yapmazlar
İşte böyle bir dizaynda kişinin nefsinin kalbi %51 nurlarla dolmuştur Kişinin ruhu Allah’a ulaşmıştır Burası velayet kademesidir Fenâ makamı burada tahakkuk eder Kişinin ruhu Allah’ın Zat’ına ulaştığı zaman Allah’ın Zat’ında yok olur Allah’ın Zat’ında ifna olma makamı, fenâ makamıdır Allah’ın Zat’ının o kişinin ruhuna meab olduğu noktadır Allahû Tealâ buyuruyor ki:

78NEBE39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben)
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir) (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur


Burası evvab olma makamıdır, 22 basamağı ifade eder Kişinin ruhu Allah’ın Zat’ına ulaşmış ve Allah’ın Zat’ında yok olmuştur Kişinin nefsinin kalbi %51 nurla kaplanmıştır Fenâ makamında nur %61’e kadar yükselecektir Kişinin zikri %61’i aşarsa o zaman Allahû Tealâ o kişiye İndi İlâhi’de, Allahû Tealâ’nın huzurunda bir taht ihsan edecektir Allahû Tealâ buyuruyor ki:

6EN'ÂM127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne)
Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur


“Onlara Allahû Tealâ’nın indinde taht ihsan edilir
Burası da beka makamıdır %61’in ötesindeki nurlar burada oluşur Sonra bu rakam o kişi zikrini günün yarısından öteye geçirmedikçe yani zühd sahibi olmadıkça %71’e ulaşamaz Allahû Tealâ, Kur’ânı Kerim’de negatif zühdden bahsediyor Yusuf Suresinin 20 âyeti kerimesinde buyuruyor ki:

12YÛSUF20: Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdeh(ma’dûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne)
Ve onu (Yusuf’u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler


Yusuf’un birkaç dirheme satılması sözkonusu Çünkü Yusuf’a karşı değer vermiyorlar
Pozitif zühdde o kişi her gün 12 saaten fazla zikir yapıyor Yani zikirsizliğe karşı zahid, dünyaya karşı zahid Her gün kendisine ayırdığı zamandan daha fazla zamanı, Allah’ı günün yarısından daha fazla zikretmek suretiyle Allah’a ayırıyor İşte bu makam zühd makamıdır Bu noktada kişinin kalbindeki nurlar %71’i aşar ve artmaya devam eder
Ne zaman %10 daha artar da nurlar %81’i bulursa, bu noktada o kişinin kalbinde hâlâ %19 afet vardır Ama var olmasına rağmen, fizik vücut Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmeye, yasak ettiği hiçbir fiili işlememeye başlar %19 afeti kaale almaz Onu adamdan saymaz Tesir sahasını yok kabul eder İşte burası fizik vücudun Allah’a teslimidir, fizik vücudun Allah’a teslim olduğu noktadır
Allahû Tealâ bu noktaya kadar olan bütün hususları üzerimize farz kılmıştır Allah’a ulaşmayı dilemek üzerimize farzdır Allahû Tealâ buyuruyor ki:

30RÛM31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne)
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun Ve namazı ikame edin (namaz kılın) Ve (böylece) müşriklerden olmayın


Allahû Tealâ bütün sahâbenin takva sahibi olduğunu, hepsinin Allah’a ulaşmayı dilediğini söylüyor Allahû Tealâ buyuruyor ki:

39ZUMER17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi)
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar) Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler) Onlara müjdeler vardır Öyleyse kullarımı müjdele!


Allahû Tealâ “kullarım diyor Artık sahâbe taguta kul olmaktan kurtulmuşlar, Allah’ın kulu olmuşlardır, Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir Allah’a ulaşmayı dilemek farzdır ve bütün sahâbe dilemiştir
Mürşide tâbiiyet, Maide Suresinin 35 âyeti kerimesine göre farzdır ve bütütün sahâbe kâinatın en büyük mürşidine; Peygamber Efendimiz (SAV)’e tâbî olmuşlardır İşte Allahû Tealâ Fetih Suresinin 10 âyeti kerimesinde açık bir şekilde ifade buyuruyor ki:

48FETİH10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen)
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür) Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir)


Bütün sahâbe ruhlarını Allah’a ulaştırmışlardır Allahû Tealâ onların hepsinin hidayete erdiğini söylüyor Hidayet insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır

3ÂLİ İMRÂN73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun)
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah’ın (Kendisine) ulaştırmasıdır (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)? De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir Onu dilediğine verir Ve Allah, Vâsi’un Alîm’dir (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir)


İnne: Muhakkak ki
Hudâ: Hidayet
Hudallâhi: Allah’a ulaşmaktır
18KEHF17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden)
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz


Allahû Tealâ: “men yehdillâhu fe huvel muhted Kim Allah’a ulaşırsa o zaman o kişi hidayete ermiştir buyuruyor Öyleyse bütün sahâbe hidayete ermiştir Allahû Tealâ buyuruyor ki:

39ZUMER18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi)
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri)


Bütün sahâbe hidayette ermiş, ruhlarını Allah’a ulaştırmışlardır
Peki fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişler midir? Hepsi Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3ÂLİ İMRÂN20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi)
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi? Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir Allah kullarını BASÎR’dir (görendir)


Bütün sahâbe fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişlerdir Peki farz mıdır? Allahû Tealâ farz olduğunu söylüyor Şöyle buyuruyor:

36YÂSÎN60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun)
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır

36YÂSÎN61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun)
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır


Allahû Tealâ: “Şeytan size apaçık düşmandır Bana kul olmaksa, o Sıratı Mustakîm’dir buyuruyor Öyleyse şeytan bütün insanlara apaçık bir düşmandır Allahû Tealâ ‘Âdemoğulları’ dediği, Âdem (AS)’ın sulbünden gelen fizik vücutlara açıkça söylüyor “Bana teslim olun, Bana kul olun buyuruyor Hepimiz Allah’a teslim olmakla vazifeliyiz Bakıyoruz, bütün sahâbe Allah’a teslim olmuşlar, fizik vücutlarını teslim etmişlerdir Hepsi bunu gerçekleştirmişlerdir
Bundan sonra ne olur? Bundan sonra kişi daimî zikre ulaşmak için elinden gelen gayreti gösterir Bu gerçekten dik bir yokuştur Daimî zikre ulaşmak çok kolay bir konu değildir Allahû Tealâ’nın yardımıyla gerçekleşecektir Kişi gayretin sahibiyse, vazgeçmezse, ahd ederse, cehd ederse mutlaka hedefine ulaşır Bütün sahâbe bu hedefe ulaşmışlar, ulûl’elbab olmuşlardır
İşte ulûl’elbab makamına ulaştık Her kim daimî zikre ulaşırsa onlar ulûl’elbabdır Evvelâ ulûl’elbabın ne olduğuna bakalım Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3ÂLİ İMRÂN190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı)
Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette ulûl’elbab için nice deliller vardır

3ÂLİ İMRÂN191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı)
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın Seni tesbih (tenzih) ederiz Bizi, ateşin azabından koru


Yani her kim ayaktayken, otururken ve yan üstü vaziyette iken Allah’ı zikrediliyorsa, onlar daimî zikrin sahipleridir ve ulûl’elbabdır Ulûl’elbab, daimi zikrin sahipleridir Üzerimize farz mıdır? Allahû Tealâ buyuruyor ki:

4NİSÂ103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten)
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur


Allahû Tealâ: “Ayaktayken de otururken de yanüstü yatarken de hep Allah’ı zikredin buyuruyor Daimî zikir üzerimize farz kılınmıştır Gördük ki daimî zikrin sahipleri ulûl’elbab adını alıyor Peki bütün sahâbe daimî zikrin sahibi olmuş mudur? Evet, bütün sahâbe ulûl’elbab olma şerefine ermişlerdir Zumer Suresinin 18 âyeti kerimesi bütün sahâbenin hidayete erdiğini söylüyordu Ondan sonra da, bütün sahâbenin ulûl’elbab olduğunu da aynı âyeti kerime ifade ediyordu Daha sonra bütün sahâbe ulûl’elbab olmuşlardır
Ulûl’elbab, lübblerin sahipleridir Başlangıçta söylediğimiz özelliklerini bir kez daha anlatalım:

Daimî zikrin sahibidir
Bu sebeple nefsinin kalbindeki bütün afetler yok olmuştur
Allah mutlaka kalp gözünü açmıştır
Allah mutlaka kalp kulağını da açmıştır
Bu dört esas sebep onlara üç vasıf özelliği kazandırır:

1 Ehli tezekkür olmuşlardır Allah ile her an konuşabilmek özelliğinin sahibidir Allahû Tealâ buyuruyor ki:

21ENBİYÂ7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne)
Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun


2 Ehli hayır olmuşlardır Daimî zikrin sahipleri oldukları için her an deracat kazanırlar Uykudayken de deracat kazanırlar Hem de her saniye başka insanlar 1’e 10 kazanıyorken veya tâbî olanlar 1’e 100 kazanırken, 200 kazanırken, bunlar 1’e 700 kazanırlar Tâbî olmayanlar ibadet ettikleri zaman 10 katını kazanırken, bu kişi uykuda bile her saniye 1’e 700 kazanır Bu sebeple;
3 Ehli hikmet olmuşlardır Kur’ânı Kerim’in yalnız lafzını değil 7 tane ruhunu da öğrenmiş olan bir kişi söz konusudur Ama burada Kur’ânı Kerim’in 7 ruhunu değil, 5 ruha kadarını öğrenirler İhlâsta 6 ruh, salâhta da 7 ruh öğretilir Bu kişi ehli hikmettir Eğer o âyet Kur’ânı Kerim’deki 28 basamakla ilgiliyse, hangi âyete bakarsa o âyetin 28 basamaktan nereye ait olduğun bulur Aynı zamanda bu kişi ehli hükümdür İster hâkim olsun ister hakem olsun kararların verirken mutlaka Allah’a soracağı için, mutlak olarak fıskla, adaletle hükmeder
Öyleyse ulûl’elbab birçok vasıfların sahibidir Bakınız Allahû Tealâ Ali İmran Suresinin 7 âyeti kerimesinde ne diyor:

3ÂLİ İMRÂN7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)
O (Allah) ki; Kitab’ı, sana O indirdi O’ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz’daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab’)ın müteşabih olan kısmına uyarlar Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir İlimde derinleşmiş olan rasihun (rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O’na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme)dir Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl’elbab tezekkür edebilir


Sadece ulûl’elbab tezekkür edebilir Neden? Çünkü sadece ulûl’elbab Allah’a sorar Allahû Tealâ cevabını lütfederse, cevabı Allah’tan alır ve de konuyu A’dan Z’ye öğrenir
 
858,500Konular
982,391Mesajlar
32,980Kullanıcılar
maliaktan71Son üye
Üst Alt