iltasyazilim
FD Üye
Modern zamanlarda derhal her toplum ve coğrafyada çeşitli siyasi, ekonomik, sosyal
sebeplerle insani, ahlaki ve dini birçok değer yozlaşmaya, örselenmeye maruz kalmış
durumdadır Böyle bir yozlaşmanın beraberinde bireysel ve toplumsal hayatı ayakta tutan bir takım
değerlerin de işlevsiz ülkü gelmesi gerekli olmuştur Bedel bunalımı huzursuzluğu,
huzursuzluk şiddeti, zorlama ise ayrışmayı beraberinde getirmektedir Söz konusu endişeler
İslam dünyası laf konusu olduğunda daha vahimdir Zira Müslümanların mebde ve mead
bağlamında rahat ve mutluluk içerisinde yaşamlarını sürdürmeleri, günlerine ve geleceklerine
umutla bakabilmeleri, dindarlıklarını sahih bir eksene oturtabilmeleri, dinç bir aile ve
toplum inşa edebilmeleri bu değerlerin varlığı ile yakından ilgilidir
Hayatımızın her alanında manâlı bir yere sahip olan “açık sözlülük, bir anlamda eylem
söylem, zahir – batın bütünlüğünün sağlanmasıdır Bu kavramın anlam dünyamızda ihlas,
doğruluk, dürüstlük, güven, sadakat gibi kavramlarla da fazla yakın bir bağı ve bağlantısı
vardır İnancın, kulluğun ve itaatin yalnızca Allah ’a özgü kılınması, bütün ibadetlerin her türlü
riya, gösteriş ve çıkardan uzakta olarak sadece Allah rızası için yapılması anlamına gelen ihlas
ve açık sözlülük dinin özü, dindarlığın hülasasıdır Samimiyetin olmadığı yerde dinden ve
dindarlıktan bahsedilemez Bu gerçeği, Ulu Allah ’a ihlas ve içtenlikle kulluk etmeyi
emreden ayeti kerime ile (Beyyine,5) Peygamber Efendimizin “Din dostça olmaktır hadisi şerifi gayet kısa ve öz bir şekilde ortaya koymaktadır
Samimiyet, inanç ve ibadetlerimizde olduğu dek, insanlarla olan ilişkilerimizde de kayda değer
ölçüde belirleyicidir Müslümanın Müslümana karşısında samimi, içten ve gönülden davranması
sağlıklı ve manevi bakımdan kuvvetli bir toplum oluşturmanın kayda değer bir unsurudur Zira
Müslüman en değerli vasıflarından olan güvenilirlik ancak arkadaş canlısı davranışlarla ve doğru
ilişkilerle oluşturulabilir Aile ve akraba ortamında, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde, meslek ve
ticaret hayatında kısacası hayatın her alanında insanlara aleyhinde dostça faydalanmak ahlaki bir
erdemdir Bu erdemi kazanmanın en kısa yolu da her işte Allah rızasını ön plânda yakalamak ve
O ’nun her an görüp gözettiğini akıldan çıkarmamaktır İnsanları değerlendirmede ve eşyaya
bakışta bu teşebbüs başlıca olursa dünyevi çıkar ve hırsların körüklediği o kadar fazla olumsuzluk
zahmetsizce bertaraf edilebilecektir
Samimiyetten uzakta söz ve davranışların Allah katında hiçbir değeri olmadığı gibi bu nesil
eylemler, insanın diğer insanlar nazarında da şeref kaybetmesine yol açmaktadır Bu itibarla
samimiyetin zıddı olan riyakârlık ve ikiyüzlülük imanla bağdaşmayan münafıklık alameti
olarak kabul edilmiştir Öteki yana Müslümanların Allah ’a iman ve kulluk, Kur ’lahza ve
Sünnete ast olma, Peygamber Efendimizi örnek alma, toplumsal görevleri yerine getirme,
sınıf ve statü farkı gözetmeksizin bütün Müslümanların ve hatta bütün insanların haklarına
riayet etme gibi hususlarda önemli bir samimiyet sınavına ast tutulduklarını gösteren birçok
dini referans bulunmaktadır
Samimiyetin bugün Müslümanın hayatında ne ölçüde yer aldığı, ilişkilerine ne kadar
yansıdığı hususu üstünde konuşulmaya ve düşünülmeye değerdir Zira yaşam koşulları, servet,
makam ve şan tutkusu, menfaat kaygısı, dünyevileşme gibi zaaflar insanların bu ulvi
değerden çabucak uzaklaşmalarına sebebiyet vermektedir Bunun sonucu olarak da fert ve
toplum hayatında gösteriş, riya, ikiyüzlülük, haksızlık, acımasızlık gibi ihlas ve samimiyetle asla
bağdaşmayan yanlışlar yer edinmekte ve bunlar toplumsal rahat, uzlaşma ve güveni korkutma
edebilmektedir *
sebeplerle insani, ahlaki ve dini birçok değer yozlaşmaya, örselenmeye maruz kalmış
durumdadır Böyle bir yozlaşmanın beraberinde bireysel ve toplumsal hayatı ayakta tutan bir takım
değerlerin de işlevsiz ülkü gelmesi gerekli olmuştur Bedel bunalımı huzursuzluğu,
huzursuzluk şiddeti, zorlama ise ayrışmayı beraberinde getirmektedir Söz konusu endişeler
İslam dünyası laf konusu olduğunda daha vahimdir Zira Müslümanların mebde ve mead
bağlamında rahat ve mutluluk içerisinde yaşamlarını sürdürmeleri, günlerine ve geleceklerine
umutla bakabilmeleri, dindarlıklarını sahih bir eksene oturtabilmeleri, dinç bir aile ve
toplum inşa edebilmeleri bu değerlerin varlığı ile yakından ilgilidir
Hayatımızın her alanında manâlı bir yere sahip olan “açık sözlülük, bir anlamda eylem
söylem, zahir – batın bütünlüğünün sağlanmasıdır Bu kavramın anlam dünyamızda ihlas,
doğruluk, dürüstlük, güven, sadakat gibi kavramlarla da fazla yakın bir bağı ve bağlantısı
vardır İnancın, kulluğun ve itaatin yalnızca Allah ’a özgü kılınması, bütün ibadetlerin her türlü
riya, gösteriş ve çıkardan uzakta olarak sadece Allah rızası için yapılması anlamına gelen ihlas
ve açık sözlülük dinin özü, dindarlığın hülasasıdır Samimiyetin olmadığı yerde dinden ve
dindarlıktan bahsedilemez Bu gerçeği, Ulu Allah ’a ihlas ve içtenlikle kulluk etmeyi
emreden ayeti kerime ile (Beyyine,5) Peygamber Efendimizin “Din dostça olmaktır hadisi şerifi gayet kısa ve öz bir şekilde ortaya koymaktadır
Samimiyet, inanç ve ibadetlerimizde olduğu dek, insanlarla olan ilişkilerimizde de kayda değer
ölçüde belirleyicidir Müslümanın Müslümana karşısında samimi, içten ve gönülden davranması
sağlıklı ve manevi bakımdan kuvvetli bir toplum oluşturmanın kayda değer bir unsurudur Zira
Müslüman en değerli vasıflarından olan güvenilirlik ancak arkadaş canlısı davranışlarla ve doğru
ilişkilerle oluşturulabilir Aile ve akraba ortamında, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde, meslek ve
ticaret hayatında kısacası hayatın her alanında insanlara aleyhinde dostça faydalanmak ahlaki bir
erdemdir Bu erdemi kazanmanın en kısa yolu da her işte Allah rızasını ön plânda yakalamak ve
O ’nun her an görüp gözettiğini akıldan çıkarmamaktır İnsanları değerlendirmede ve eşyaya
bakışta bu teşebbüs başlıca olursa dünyevi çıkar ve hırsların körüklediği o kadar fazla olumsuzluk
zahmetsizce bertaraf edilebilecektir
Samimiyetten uzakta söz ve davranışların Allah katında hiçbir değeri olmadığı gibi bu nesil
eylemler, insanın diğer insanlar nazarında da şeref kaybetmesine yol açmaktadır Bu itibarla
samimiyetin zıddı olan riyakârlık ve ikiyüzlülük imanla bağdaşmayan münafıklık alameti
olarak kabul edilmiştir Öteki yana Müslümanların Allah ’a iman ve kulluk, Kur ’lahza ve
Sünnete ast olma, Peygamber Efendimizi örnek alma, toplumsal görevleri yerine getirme,
sınıf ve statü farkı gözetmeksizin bütün Müslümanların ve hatta bütün insanların haklarına
riayet etme gibi hususlarda önemli bir samimiyet sınavına ast tutulduklarını gösteren birçok
dini referans bulunmaktadır
Samimiyetin bugün Müslümanın hayatında ne ölçüde yer aldığı, ilişkilerine ne kadar
yansıdığı hususu üstünde konuşulmaya ve düşünülmeye değerdir Zira yaşam koşulları, servet,
makam ve şan tutkusu, menfaat kaygısı, dünyevileşme gibi zaaflar insanların bu ulvi
değerden çabucak uzaklaşmalarına sebebiyet vermektedir Bunun sonucu olarak da fert ve
toplum hayatında gösteriş, riya, ikiyüzlülük, haksızlık, acımasızlık gibi ihlas ve samimiyetle asla
bağdaşmayan yanlışlar yer edinmekte ve bunlar toplumsal rahat, uzlaşma ve güveni korkutma
edebilmektedir *