iltasyazilim
FD Üye
MEAL MESELESİ
Ebû Dâvud, Tirmizî ve Neseî'nin tahric ettikleri, Cündüb radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Kim Kur'an'da görüşüyle söylerse ve bunun üzerine isabetli olsa dahi, hakikaten o hata etmiştir
Usul ve alet ilimlerine vakıf olanların gayet yakinen bileceği gibi, Kur'anı Kerimin ayetlerindeki kelimeleri kendi has mefhum manası ile değerlendirmek için iniş sebebine, Rasulu Muhterem aleyhisselamın o ayet hakkındaki beyanına ( izahatına) ve fiiliyatta uygulanış şekline baş vurulur Bu o ayetin anlaşılması için kaçınılmazdır Bu tarz bir yola başvurmadan indî ve kaprisli fikirlerini sanki Kur'an'ın ulu mesajı gibi! sunmaya çalışanlar sadece zihni ve anlayışı donuk avam tabakasını aldatabilirler; onların da aldanması kısa sürer, zira ilme muhalefet etme imkanları elhamdülillah yoktur Bu babda meal ile dini hükümleri ortaya çıkarmak mümkünlüğünün kısa bir mantık muhakemesine ihtiyacı vardır
NEDİR MEAL?
Meal, kişinin konuştuğu dilin dilbilgisi kurallarına hakimiyeti kadarıyla, sözcük manalarına vukufiyeti ve zeka, kavrama yeteneğinin el verdiği miktarda Kur'an'dan, beyin hacmince anladığını kendi öz diline çevirmesine gayret etmesi hadisesidir Hal böyle ise ve meal kesinlikle bu anlamda kur'an değil sadece zihni ve dili Kur'an'a yaklaştırmada bir araç ise, ne oluyor ki bazıları okuduğu meali Kur'an mışcasına öne çıkarır ve ardından da hiç akletmeden Bu ayetten benim anladığım kadarıyla diyebilir??
Ne oluyor ki bazıları, nasıl bir mantıkla bu açıklama ışığında meal ile yaşama tarzını ayarlamaya çalışır? Bilmez mi ki o, aslında yorumuna tabi olduğu kişinin veya heyetin Kur'an'dan anladığını ve aktardığını yaşamaya çalıştığını? Zaten onlarca yirmilerce mealin yazılmasının sebebi aslında her bir sonra yazanın, öncekinin yazdığını yetersiz görmesi ve Kur'an'ı ifadede çaresizliğin bir nişanesi değil midir bu anlamda?
Bakarsınız bazı meallerde çok mühim itikadi hükümleri ilgilendiren ayetlerde bile okuyucunun zihnini bunaltan nice kelime tezatları , anlama terslikleri vardır Bu kadar dar bir kalıpla iki üç çeviri denemesi ile mi koskoca dinimizi hayatımıza uyarlayacağız ve bir de bunun adına Yüce Kur'an'a uydum, Allah'ın ipine sarıldım mı diyeceğiz?
Muhakkak ki istisnalar hariç meal yazanların ekseri sadece dili ve zihni Kur’an’ın muhteşem yüceliğine yaklaştırmayı ve okuyanlarına bir şekilde faydalı olmayı gaye edinmiştir Ama yine istisnalar hariç hiç bir meal yazarı, yazmış olduğu meale Kur’an ismini vermemiştir ve “ Kur’an işte budur dememiştir
Bir takım insanların yaptığı gibi, bu güzide dinin Peygamberinin sözlerini, Onun her biri birer sağlam kulp noktasında mihenk sahabesinin ifadelerini, tatbikatlarını, bu dine canını feda etmiş milyon milyon alimin bunca ilmi çalışmalarını top yekun inkar eden ve hepsini yekunuyla lâyecûz damgasıyla damgalayanın fikrine ve kavramasına kaldı ise Kur'an! vay halimize!
Bu his psikoloji de ne isimle adlandırılır bunu o ilmin alimleri bilir ama eğer biz böylesi bir güruha kendimizi kör bir teslimiyetle teslim edersek şahsiyetli insanların bize ne diyebileceğini az çok tahmin edebiliyoruz
Bu hususta sözü uzatmaya gerek yoktur Adı geçen mefhumlar bu günün meselesi değildir ve gereken cevaplar sağlam kitaplardan aşağıda ifade edilmiştir
Herhalde bize bunca sözden sonra çıkıp ta bakın Kur'an ne diyor demeyeceklerdir; zira biz bildik ki bu ifadeler Kur'an'ın değil, kişinin anlamak ve inanmak istediği; kafasında oluşturduğu dinin! yetkin ağzı, beynine özel anlayışın ürünüdür ve asla Kur'an değildir
Kupkuru ayet mealini alıp, yontmak biçmek cedelleşmek ve fikri sâbitini başkasına din diye sunmak için insanın öncelikle kendine olan saygısını kaybetmesi ve çevresindeki herkesi zeka özürlü görmesi icab eder Dikkate şaşandır ki özellikle nedense kendine has özel inanış biçiminin haricindeki herkesi külliyen kafir, müşrik gören dar bir grubun haricinde de mealden hüküm çıkarmaya çalışan elhamdülillah zaten yoktur
Özellikle Arabî bilmeyenlerin nedense hiç akletmiyorlar mı diye ifade ettikleri ve akılsızlıkla suçladıkları insanları bu anlamda kendi akıllarına davette bu kadar cüretli olması da ayrıca bir ibret vesikasıdır Bir takım insanların mantığını ve maksadını kendilerinin dahi kuramadıkları özel kinlerine ve evliyaya duyulan hayret verici tiksintinin dili olmuş olmaktan başka; meali bu şekilde kullanmaları, itikadını paylaştığı eski inkarcıların yeni versiyonu olmaktan öte hiç bir farklı özgün teknik bir yenilik getirmediğine göre bu insanların ifadelerini bal küpünün sızan damlaları gibi leziz ve mükemmel idrak! safsatası ile sunmanın da gayet tabi akla ve iz’ana yakışır hiçbir yönü yoktur
Demoğoji ve polemikle hakkı isbat edemezsiniz ancak hakkı tül bir perde ile örtebilirsiniz; ama hak haktır ve tülden de olsa ışığını saçacaktır
KUR’AN VE HADİS’TEN BAŞKA BİR ŞEYE İHTİYAC VAR MIDIR?
Dördüncü asırdan sonra İslam düşmanları her ne kadar dört taraftan hücum ettilerse de, Cenâbı Rabbulİzzet, Rasulü'nün vârislerini hıfzu himaye etmiştir Sonradan, ilmi fıkıhtan ilmi usûli fıkıh ve ondan da ilmi hilâf ve ondan da ilmi cedel çıktı İlmi fıkıhta, ilmi ferâiz dahildir Ferâiz, fıkıhtan bir parça olması hasebiyle, onun bilinmesi için ilmi hesab, ilmi cebir ve ilmi mukâbele ve sâire ilimler çıkarıldı Böylece bu dini mübîn şeriatı Mustafaviyye esaslaştı Bu ilimlerle iştigal edenlere Ehli Sünnet velCemaat denilir Gayeleri, illetsiz, fiilen Kur'an ve Sünnet emriyle yaşamak ve yaşatmak idi
Kişi, bilmediği ve yapamadığı noktanın düşmanıdır kaidesi ne kadar doğrudur Gerek ehli küfür, gerekse ehli hevâ ve heves, Ehli Sünneti yaşatmamak için acaib bir şekilde gayretlerini sarf ederler Lakin hak gelince bâtıl mukavemet edemez Ehli Sünnet âlimlerinin kalbleri, Rasûlullah'ın deniz ilminden isabeti kadar coşmuştur Sâde ve saf ilimleri ve madenleri, ilelebet bâkîdir
Kur'an ve hadisten başka bir şeye ihtiyac yokturdiyenlerin sözü doğrudur, fakat altında hile ve tezvir vardır; bu kelimeyi tuzak etmişlerdir Filhakika Kur'an ve hadisleri bilmek için tek çare dört mezheb âlimlerinin arkasından gitmektir Doğrusu, Kur'an ve hadisi kendi hevâ ve hevesimizle, kısır akıl, örümcek beynimizle anlamaya kalkışmamalıyız Ayet ve hadisleri, haklarında hadisle müsbet şahitlik yapılmış, ilk üç asırda yaşayan ulemânın anlayışıyla anlamaya çalışmalıyız Fukahanın görüşleri de beşerî sistem ve tâğutturdiyenlerin sözleri, köksüzdür Hakikaten kendileri tağuttur Çünkü hevâ ve heveslerine davet ederler Mezheb imamlarımız ise, Allah ve O'nun Rasûlü'ne davet ederler
Her zamanda, hevâ ve hevesini terk etmeyenler, Müslümanlara zamana ayak uydurmalarını telkin etmişlerdir Sebebi, Ehli Sünnet velCemaat gibi İslam’ı yaşamak ve yaşatmaktan aciz kalmalarıdır Zaman sana uymazsa sen zamana uysözleri âcizliklerinin ifadesidir İşte bunun içindir ki, ağızlarında ayet ve hadis mealleri bol,bol Şahsen benim görüşüm diye her bir köşede bir mevlithan, her bir kahvede bir cambaz Vaiz olmayan kimse yok Vaazı ile amel eden de enderdir Benim görüşüm demek ictihadım demektir; öyleyse herkes müctehid olmuştur !
Dinden anladığımız kadarıyla bize düşen vazife, ilk üç asrın içinde yaşayan ulemânın sözlerini, görüşlerini zabdetmektir Usul ve kaidelerini öğrenmektir çare Nitekim Müslim ve Buhârî'nin tahric ettikleri, AbîdetusSelmâni ve başka sahabeden gelen rivayette Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Ümmetimin en hayırlısı Benden sonra gelen asırdır Sonra onların peşinden gelenler Daha sonra onların peşinden gelenlerdir Sonra öyle bir kavim gelecektir ki, onlardan birinin şahadeti yeminini, yemini de şahadetini geçecektir
Binaenaleyh haddimizi bilmeliyiz Ebû Hanîfe, İmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ahmed bin Hanbel ve emsalleri, yukarıdaki hadisin müsbet şahadetine dahildirler Kitabları zamanlarından asrımıza kadar tevâtür ve senedle naklolunmuştur Ayaa! Onlardan birini bırakıp da, şimdiki bir profesörün kurmuş olduğu mezhebe girmeyi vicdan kabul eder mi?!
Hele hele, yeni bir kavim bu son yüz yıl içerisinde türedi Hadisleri dahi devreden çıkarıyorlar kimisi de şu hadis zayıftır, şu hadis mevdu'dur der Ve bunu diyenden kısmi a'zamîsi, Kur'ân'ı yüzünden okumaktan dahi aciz Allah intibahlar versin
Bize Vâsıl bin Abdil'a'la söyledi( hadisin tahric bölümü şahıs
isimleri uzunca kim kimden aldı kısmı şahısların ismi uzunca geçiyor) Dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den işittim, şöyle dedi:
İnsanların (içinde yaşanılan zamanın) en hayırlısı benim karn'ımdır Sonra onların peşinde gelenlerdir Sonra onların peşinde gelenlerdir Sonra bunların akabinde gelen bir kavm olur ki, semizlenirler; semizlenmeyi severler Onlardan şahidlik taleb edilmediği halde şahitlik yaparlar
Başka bir hadis i şerifte:
Ashabıma iyilik ve ihsanda bulunun Sonradan gelenlere, sonradan gelenlere deİmam Ahmed bin Hanbel Cabir tahrici
Başka bir hadisi şerifte Rasulu Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem:
Ben ashabımın haklarını korumanızı tavsiye ederim Sonra onların peşinde gelenlerin haklarını Sonra onların peşinde gelenlerin haklarını Sonra onların peşinde gelenlerin haklarını (tavsiye ederim) Sonra yalanlar belirir, yayılır Hatta bir adamdan yemin istenmediği halde yemin eder; şahitlik ondan istenmediği halde şahidlik eder Hadis devam ediyor) Tirmizi Hazreti Ömer tahrici
İbnu Mes'ud radıyallahu anhu diyor ki:
Kim bir adeti yol edinmek isterse, vefat edenin yolunu yol edinsin Çünkü muhakkak diri üzerindeki fitneden emin olunmaz Onlar (ölüler) Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabıdırlar Bu ümmetin en üstünlerdirler Kalb olarak en doğrudurlar İlim olarak en derindirler Zorluğa en az katlananlardır(ibadetleri yemek içmek gibi tabii ve başkalarının vebali altına çok az girenlerdir) Allah onları Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem'in sohbetine ve dinini ayakta tutturmaya seçmiştir Öyle ise onların şereflerini biliniz İzlerine tabi olunuz Gücünüz yettiği kadar ahlak ve siretlerine tutunun Şüphesiz onlar dosdoğru hidayet üzerindedirler
Tirmizi müstesna Kütüb ü sittenin beşinin rivayet ettiği bir Hadis i
şerifinde Rasulu Muhterem aleyhisselam buyurur ki :
Son zamanlarda bir kavm çıkar Onlar akılsız ve tecrübesiz birtakım gençlerdir Dinde cahildirler Mahlukların en hayırlı sözünden söz söylerler Kur'an'ı okurlar, fakat imanları gırtlaklarından geçmez (inmez) Okun ava girip çıktığı gibi, onlar da dine girip çıkarlar Her nerde onlara rastlarsanız, onları öldürün Şüphesiz ki, onları öldürmekte kıyamet günü Allah nezdinde mükafat vardır
Ümmetimden bir taife hiçbir an haktan ayrılmayıp galip olacaklardır Ta ki onlar galib oldukları halde Allah'ın emri (kıyamet) onlara gelinceye kadarMüslim, Buhari İmam Buhari diyor ki: Bu taifeden murad dini ilimlere ehliyetli olanlardır
İndî görüşlerle kur'anı Hakîm'i mana etmek, bazen küfür olur, bazen da küfre yakın haram olur Binaenaleyh mücerred mealden hüküm çıkarmak, yorum yapmak, ilmî büyük âfattır ve haramdır Nitekim Ebû Dâvud, Tirmizî ve Neseî'nin tahric ettikleri, Cündüb radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Kim Kur'an'da görüşüyle söylerse ve bunun üzerine isabetli olsa dahi, hakikaten o hata etmiştir
Buradaki hatadan iki mana murad olunmaktadır Birincisi isabetsiz mana etmektir; bu küfürdür İkincisi, isabetli olarak mana etmektir; bu ise büyük ma'siyettir, haramdır Her halükarda hadisi şerif, şahsın, Kur'ân'ın lafzından GÖRÜŞÜYLE hükmü çıkarmasını yasaklamıştır
Bundan anlaşıldı ki, bizim zamanımızda, özellikle Türkiye'de, ulemanın görüşlerine, tefsirlere müracaat etmeksizin mücerred meal okunması, ya küfürdür ya büyük bir ma'siyettir Hele hele bunun üzerinde bir de münakaşalar olursa; mesela Şu ayet bunu demek ister Bu ayet bunu demek ister gibi çekişmeye sirayet ederse, küfür olur Nitekim Hâkim, Ebû Dâvûd ve İmam Ahmed'in tahric ettikleri Ebî Hureyre radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Kur'an'da cedel küfürdür
Mutlaka Müslümanların böyle büyük hatalardan sakınmaları farzdır Farzı terk etmek haramdır Öyleyse bu haramı işlemekten kurtuluşun iki çaresi vardır Birincisi üstad Bedîuzzaman'ın kendi eserlerinde tatbik ettiği gibi, ayetleri okuyarak mealini söylemeksizin, hükümlerini müctehidlerden ve muteber eserlerden nakletmektir İkincisi, mealde fikir ve düşünceyi yürütmeksizin tefsirden, mesela Elmalı yahud Vehbi Efendi yahud Ömer Nasûhî şöyle şöyle yazmışlardırdiye nakletmektir Bu nakilde dahi titiz bulunmak farzdır Aksi takdirde hatadan korunulmaz Şu halde Kur'an ve hadisi, anlayışımızla değil, müctehidlerimizin, bid'atten sakınan ulemâmızın anlayışıyla anlamalıyız Bu bir düsturdur
MEAL HUSUSUNDA NETİCE
Bunca mülahazanın özü, dini beynimizde kurguladığımız biçiminden özgürlüğe kavuşturup, kendi öz niteliğine büründürmenin çaresi 1400 küsur yıllık birikimi, bir kaç saatlik düşünce kırıntısına tercih etmelikten vaz geçmektir Ulamanın görüşlerine değer vermek, onların sözlerini ve fiillerini anlamaya çalışmak; bu anlamada samimi olmak: bize Kur'an'ın mesajını anlatmada ilk adım olacaktır
Bir kısım çalışmaların özü şudur:
Önce alimlere itibarı ortadan kaldıralım
Sonra hadisleri devreden çıkaralım
Bunları halledersek Kur'an'ı niyetimize göre yorumlamayı başarırız
Bunu da kabul ettirirsek kendi hakimiyet ve kıymetimiz adına yeni bir din oluşumunun tohumlarını atmak kolaylaşır
Ve artık o eskide kalmış paçavra fikirler diye nitelendirdiğimiz alimlerinin
Sahabenin
Peygamberin
Kur'an'ın
mesajını bize hizmet etmeye çevirmeyi başarabilirsek; değme keyfime
Hiçbir aklı başında Müslüman bu hileye düşmemeli ve aldanmamalıdır Uyanık olmak ve dinimizi en sağlam nakillerle ulemamızın eserlerinden öğrenmeye çalışmamız elzemdir Bu tezgaha kananlar, muhakkak ki dinini öğrenmede kifayetsiz kalmış, kafası Avrupa, kalbi Müslüman, din adına ama en samimi gençler olacaktır; zaten hedef bellidir Gençlerdir
Ey gençler! Materyalizmin bu ihtiyar, tecrübeli ve ciddi tehlikesine düşmeyelim dinimizi mutemet zevatın eserlerinden öğrenmeye çalışalım Öncelikle tashîhi itikad tashîhi amel edelim Bırakalım meallerden dinimizi öğrenme telaşesini; ilmi tefsir ilmi hadis ilmi fıkıh ilmi kelam ve bilumum alet ilimleriyle dinimize yardımcı olacak, bizi inançsızlık hafakanlarından kurtarmaya vesile ilimleri okuyalım, ilim Cahilin cehlinden daha korkunç olan şey ilme ve alime olan inkarıdır
Meal okumayalım demiyoruz; okuyalım ama sadece mealden dinimizi öğrenmeye çalışmayalım; meali hüküm çıkarmak ve islami tatbikte esas kılmayalım diyoruz
Biz eğer bunca birikimi, bunca alimleri elimizin tersiyle bir kenara atarsak, hangi yürekle yarın Rûzu mahşerde Allah Teala’ya hesab vereceğiz? “Biz en samimi Müslümanlar olarak bunca Senin dostunun hepsinin hatasını düzeltmek için hiçbir alet ilmine ihtiyaç duymadan Ey Rabb’im! Hak e hakikat için beynimize vahyettiğine tabi olduk; iyi ettik değil mi Ey Rabb’im “ mi diyeceğiz!
Boğaz köprüsü varken, boğazın derin sularına ve dalgalı akıntısına rağmen, ben karşıya geçmek için bu yolu tercih ederim, yüzeceğim; beni köprü ilgilendirmiyor, ya köprü harabe ise, ya ben üzerindeyken yıkılırsa, hernekadar dakikada 1000 insan o köprüden karşıya geçiyor ama, yanlış yapıyorlar, karşıya geçmeleri için, suya dalması lazım her birinin!!!!deyicinin zihni boyutunu nasıl değerlendiriyorsanız; öylece ben bu dini kendi fikrimle temelinden bi daha kendi üslubunca kuracağımdiyenin fikrini de öyle değerlendiriniz
Asansör varken 99 katlı binaya hayır ben yürüyerek çıkacağım; asansöre inanmıyorumdiyenin mantığına güleriz; O halde dininizin asansörü mesabesindeki çalışmalarıyla bize ışık ve kolaylık olan ulamanın inkarı cihetine girene ne demeli? Unutulmaya ki yüzünü gökyüzüne doğru çevirip tükürenin tükürüğü fizik kaidesi olarak yine kendi suratına gelecektir!
Elektrik varken mum yakmayalım
Otobüs, uçak gibi ulaşım araçları varken yayan 1430 millik mesafeyi yürümeyi tercih etmeyelim Bu dinin otobüs ve uçağı mesabesindeki ulemanın nakil ve gayretlerini terk etmenin hangi mantık muvazenesi ile değerlendirilmesi gerektiğini her insan yine kendi öz aklına sorsa cevabı rahatlıkla verecektir
İlme talib olalım; ama Hocasız ilim sevdalısı değil Ene'mizi kendimize rehber seçersek farkında olmadan şeytanı hayat arkadaşımız tayin etmiş oluruz
Muhyiddîn Arabî diyor ki: Erbaatün muhliketun lil abdi Ene Nahnü lî ve indî
Mefhumlar çöplüğü felsefeden önce, dinimizi milyon milyon alimin engin ve basiretli ferasetinin aydınlığında net bir görüşle görmeye çalışalım Bunun yolu ilme talib olmaktır, ilme ve alime olan sevgi ve hürmettir
Hasılı kelam; öz varken sözü bi kenara bırakalım; dinimizi ehadisle öğrenmeye çalışalım, havadisle değil
İtikadımızı bir Hızır Bey'den , İbrahim Hakkı Erzûrumî'den , Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî, Bediuzzaman'dan ve iktibaslarını kullandığımız bu yazıyı şereflendiren zevattan; ilmihal bilgilerimizi bir İbni Abidin'den Mehmet Zihnî Efendi'den, Ömer Nasûhi Bilmen'den tashih etmedikçe kurulan tuzakları anlamak ve bu tuzaklara düşmemek elde değildir
Kur'anı hakim'i tefsir babında yazılan aşağıdaki şunca eseri bertaraf edip kafasındaki oluşumu din diye sunmaya çalışan ve bana sadece kupkuru meal yeter diyebilen bu boş heveslilerin tuzaklarına düşmeyiniz:
1 H310'da vefat eden fakih, muhaddis ve müfessir İmam Muhammed bin Cerîr bin Yezîd bin Kesîr Ebû Câfer etTaberî'nin CâmiulBeyan fî TefsîrilKur'an Tefsîri Taberî
2 H583'te vefat eden müfessir Cârullah Zemahşerî'nin elKeşşâfu an Hakâiki ĞavâmiditTenzîli ve UyunilEkâvîli fî VucûhitTe'vîl
3 H606'da vefat eden imam, müfessir Ebû Abdullah Muhammed bin Ömer bin Hasen bin Hüseyn etTeyimî elBekrî FahreddînurRâzî eşŞâfî'nin MefâtîhulGayb Tefsîri Kebîr
4 H616'da vefat eden, nahuv, fıkıh, hendese, ferâiz ve tefsir ilimlerinde büyük payeye ulaşan, muhaddis Abdullah bin Hüseyn bin Abdullah bin Hüseyn elUkberî elBağdadî elHanbelî Muhibbuddîn EbulBekâ'nın İmlâu mâ Menne BihirRahmânu min Vucûhilİ'râbi vel'Kirââti fî CemîliKur'ân
5 H682'de veyahud 685'de vefat eden müfessir, imam Nasîruddîn Ebû Saîd Abdullah bin Ömer elBeydâvî eşŞâfiî'nin EnvârutTenzîl ve EsrârutTe'vîl
6 H725'te vefat eden tefsir, fıkıh, tasavvuf ve daha birçok ilimlerde büyük payeye ulaşan imam Muhyissünne Şeyh Alâuddîn Ali bin Muhammed bin İbrâhim elBağdâdî eşŞâfiî'nin LubâbutTe'vîl fî MeânitTenzîl Tefsîri Hâzın
7 H710'da vefat eden, kelam ilmi Ehli Sünnet velCemaat’in akaidinde, tefsir, fıkıh ve daha birçok ilimlerde büyük payeye ulaşan EbûlBerakat Hafizuddîn Abdullah bin Ahmed bin Mahmûd enNesefî elHanbelî İmam Nesefî'nin MedârikutTenzîl ve HakâikutTe'vîli fit'Tefsîr
8 H817'de vefat eden Ebû Tâhir Muhammed bin Ya'kûb bin Muhammed bin İbrahim elFeyruzeâbâdî Feyruzâbâd Mecduddîni Şirâzî'nin TevîrulMikyâs fî Tefsîribni Abbâs
9 H510'da vefat eden, tefsir, hadis, fıkıh ve daha birçok ilimlerde büyük payeye ulaşan Ebû Muhammed elHüseyn bin Mes'ûd bin muhammed elFerrâ elBeğavî Muhyissünne'nin MeâlîmutTenzîl fit'Tefsîri vet'Te'vîl
10 H542'de vefat eden müfessir, fakih, kâdî Ebû muhammed Abdulhakk bin Ğâlib bin Abdurrahmân bin Atiyye elMuhârîbî'nin elMuharrarulVecîz fî TefsîrilKitâbilAzîz
11 H5877de vefat eden allâme, müfessir ve muhaddis EbulFerec Cemâleddîn Abdurrahmân bin Muhammed elCevzî elKureşî elBağdâdî İbnu Cevzî'nin ZâdulMesîr fî İlmitTefsîr
12 H774'te vefat eden Ebul Fedâ İsmail İmâduddîn bin Ömer Hafız İbnu Kesîr'in TefsîrulKur'ânilAzîm Tefsîri İbni Kesîr
13 H465'te vefat eden, fıkıh, hikmet ve tasavvuf ilimlerinde büyük payeye ulaşan İmam EbulKâsım Zeyneddîn Abdulkerîm bin Hevâzın bin Abdulmelik İbnu Talhâ enNisâbûrî elKuşeyrî'nin Latâifulİşârât
14 H683'te vefat eden imam, kâdı EbulAbbas Nâsiruddîn Ahmed bin Muhammed bin Mansûr bin EbilKâsım elMâliki İbnulMünîr'in elİntisâfu min SâhibilKeşşâf
15 H745'te vefat eden müfessir, fakih ve şair, terâcum, tefsir ve nahuv ilimlerinde büyük payeye ulaşan allâme Muhammed bin Yûsuf bin Ali bin Yûsuf bin Hayyan Esîruddîn Ebû Hayyan elEndülüsî'nin Tefsîru BahrilMuhît
16 Yine Ebû Hayyan'ın Tefsîru NehrilMâddi minelBahrilMuhît
17 H749'da vefat eden, terâcum, nahuv, lügat, tefsir ve fıkıh ilimlerinde büyük payeye ulaşan Ahmed bin Abdulkâdir bin Ahmed bin Mektûm elKaysî elHanefî Tâcuddîn İbnu Mektûm'un edDurrulLakît minelBahrilMuhît
18 H850'de vefat eden müfessir, hakîm elHasen bin Muhammed bin Hüseyn elKummî enNîsâbûrî enNizâmunNisâbûrî'nin ĞarâibulKur'ân ve ReğâibulFurkân Tefsîri Nîsâbûrî
19 İmam Suyûtî'nin edDurrulMensûr fit'TefsîrilMe'sûr
20 Yine İmam Suyûtî'nin elİtkân fî UlûmilKur'ân
21 Yine İmam Suyûtî'nin etTahbîr fî UlûmitTefsîr
22 H920'de Akşehir'de vefat eden allâme, büyük mutasavvıf, Şeyh Bâbâ Ni'metullah bin Mahmud enNahcuvânî'nin elFevâtihulİlâhiyyetu vel'MefâtîhulĞaybiyyetulMuvaddihatu lil'KelimilKur'âniyyeti vel'HikemilFurkâniyye Nahcuvânî
23 H951'de vefat eden allâme, müfessir Muhyeddîn Muhammed bin Şeyh Muslihuddîn Mustafa elKocevî'nin elHavâşîiMuteallikatu bi Halli Muğlakâti EnvâritTenzîli ve EsrâritTe'vîl Şeyhzâde
24 H977'de vefat eden, fıkıh, tefsir, kelam, sarf ve nahuv ilimlerinde büyük payeye ulaşan, allâme şeyh Şemseddîn Muhammed bin Muhammed elHatîb eşŞirbinî eşŞafiî'nin esSirâculMünîr fil'İâneti alâ Ma'rifeti Ba'dı Meânî Kelâmi RabbinâiHakîmilHabîri fit'Tefsîr SirâculMünir
25 H982'de vefat eden imam, müfessir ve şair Muhammed bin Muhammed bin Mustafa elİmâdî elHanefî'nin İrşâdulAklisSelîm ilâ MezâyeiKitâbilKerîm Tefsîri Ebû Suûd
26 H1067'de vefat eden allâme Abdulhakîm bin Şemseddîn elHindî esSeyâlikûtî elBençâbî'nin HâşiyetusSeyâlikûtî alelKâdî
27 H 1069'da vefat eden allâme, edib ve muhaddis Ahmed bin Muhammed bin Ömer elHafâcî Şihâb EbulAbbas'ın İnâyetulKâdî ve KifâyeturRâdî alâ TefsîrilKâdî Tefsîri Şihâb
28 H1127'de vefat eden mutasavvıf, allâme Şeyh İsmail Hakkı bin Mustafa İslambolî Bursevî elHanefî elHalvetî'nin RuhulBeyân fî TefsîrilKur'ân
29 H1195'te vefat eden Müfessir Usâmeddîn EbulFedâ Hâfız İsmail bin Muhammed bin Mustafa elKonevî'nin Hâşiyetun alâ EnvâritTenzîl Tefsîri Konevî
30 H880 civarında vefat eden allâme ve müfessir, Sultan Muhammed Fatih'in Hocası Muslihuddîn Mustafa bin İbrahim İbnu Temcîd'in HâşiyetubnitTemcîd alelKâdî
31 H1204'te vefat eden allâme, müfessir Süleyman bin Ömer elUceylî eşŞafiî'nin elFutûhâtulİlâhiyye bi Tavdîhi TefsîrilCelâleyni lid'DakâikilHafiyye Tefsîri Cemel
32 H1241'de vefat eden allâme, mutasavvıf Ahmed bin Muhammed esSâvî elHalvetî elMâlikî'nin HâşiyetusSâvî alâ TefsîrilCelâleyn
33 H1270'de vefat eden hâtimetulmuhakkikîn EbulFedâ, müfessir, muhaddis Şihâbuddîn Mahmud bin Abdullah elHüseynî elAlûsî'nin RûhulMeânî fî TefsîrilKur'ânilAzîmi ves'Seb'ilMesânî Tefsîri Alûsî
34 H1230'da vefat eden elMüftî Halil bin Ahmed elHanefî'nin HâşiyetulKonevî
Sadece birkaçını yazabildiğimiz bunca tefsir çalışması varken ve bunca alim Kur’anı kerim’in muhteşem yüceliğine ifadeye kelimeler yetiremeyip ciltlerce eserde tefsir çalışması yapıp, hala “biz Kur’an’ın muhteşem ifadelerini aktarmada yetersiz kaldık derken, herhalde artık bir iki kelime ile koskoca dini beyninde kurup, aslında kısır zekasıyla oluşturduğu fikrini dinmişçesine insanlara pazarlamaya çalışan ve bunu yaparken de Ulu Yüce Kur’an buyurdu ki diyenin sözüne teslim olmamızı beklemeyeceklerdir
Her şey dine feda, eğer zekada birini pir tutmamız icab etseydi haliyle zekasına bütün insanlığın hayran kaldığı bir İmam A’ zam rahimehullahı kendimize pir tayin etmemiz icab ederdi; ama bakınız o ne yapmıştır:
İbnu Mubârek anlatıyor:
Ebû Hanîfe ile hacca gitmek üzere Medîne'ye vardık İmam Muhammed bin Ali bin Hüseyn bin Ali radıyallahu anhum, Ebû Hanîfe'ye rastladı Ve:
Ebû Hânîfe sen misin? Dedem Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözlerini bir kenara bırakıp görüş ve kıyasla hükmediyorsun öyle mi?
Maâzallah, bunu yapmaktan Allah'a sığınırım
Bilakis yapıyorsun
Zâtı âlinizin lâyık olduğu bir mekanda oturmaya buyurun, tâ ki ben de huzurunuzda oturayım Zira Allah'a andederim, Ceddin'in hayatında ashabın kendisine gösterdikleri hürmetin aynısını sana gösteririm Zira gözümde sen çok muhteremsin
Bunun üzerine İmam Bâkır oturmuş; Ebû Hanîfe huzurunda diz çökerek şöyle demiştir:
Bakınız efendim Ben size üç soru sorayım, bana cevap veriniz
Evet
(1) Erkek kardeş mi, kız kardeş mi zaiftir?
Evet, kadın zaiftir
Erkeğin payı ne kadar, kadının payı ne kadar?
Erkeğe iki pay, kadına bir pay vardır
İşte bu senin Ceddin'in sözüdür Eğer kıyasla dinini değiştirseydim; kadın zaif olduğu için kadına iki pay, erkeğe bir pay verilir, diyecektim (2) Namaz mı efdal, oruç mu?
Namaz efdaldir
Bu Ceddin'in sözüdür Eğer kıyasla Ceddin'in dinini değiştirmiş olsaydım, diyecektim ki, kadın hayzdan temizlendiği zaman namazını kaza etsin, orucu kaza etmesin (3) Bevl mi , meni mi daha necistir?
Bevl daha necistir
Eğer ben ceddin'in dinini kıyasla değiştirmiş olsaydım, bevl daha necis olduğu için bevlde gusül etmek, menide abdest almakla hükmederdim Amma tekrarlayayım ki, Ceddin'in dinini değiştirmekten Allah'a sığınırım
Bunun üzerine İmam Bâkır onu kucaklayarak alnını öpmüş ve kendisine lütufta bulunmuştur
Menâkıbu Ebî Hanîfe s143
Ebû Dâvud, Tirmizî ve Neseî'nin tahric ettikleri, Cündüb radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Kim Kur'an'da görüşüyle söylerse ve bunun üzerine isabetli olsa dahi, hakikaten o hata etmiştir
Usul ve alet ilimlerine vakıf olanların gayet yakinen bileceği gibi, Kur'anı Kerimin ayetlerindeki kelimeleri kendi has mefhum manası ile değerlendirmek için iniş sebebine, Rasulu Muhterem aleyhisselamın o ayet hakkındaki beyanına ( izahatına) ve fiiliyatta uygulanış şekline baş vurulur Bu o ayetin anlaşılması için kaçınılmazdır Bu tarz bir yola başvurmadan indî ve kaprisli fikirlerini sanki Kur'an'ın ulu mesajı gibi! sunmaya çalışanlar sadece zihni ve anlayışı donuk avam tabakasını aldatabilirler; onların da aldanması kısa sürer, zira ilme muhalefet etme imkanları elhamdülillah yoktur Bu babda meal ile dini hükümleri ortaya çıkarmak mümkünlüğünün kısa bir mantık muhakemesine ihtiyacı vardır
NEDİR MEAL?
Meal, kişinin konuştuğu dilin dilbilgisi kurallarına hakimiyeti kadarıyla, sözcük manalarına vukufiyeti ve zeka, kavrama yeteneğinin el verdiği miktarda Kur'an'dan, beyin hacmince anladığını kendi öz diline çevirmesine gayret etmesi hadisesidir Hal böyle ise ve meal kesinlikle bu anlamda kur'an değil sadece zihni ve dili Kur'an'a yaklaştırmada bir araç ise, ne oluyor ki bazıları okuduğu meali Kur'an mışcasına öne çıkarır ve ardından da hiç akletmeden Bu ayetten benim anladığım kadarıyla diyebilir??
Ne oluyor ki bazıları, nasıl bir mantıkla bu açıklama ışığında meal ile yaşama tarzını ayarlamaya çalışır? Bilmez mi ki o, aslında yorumuna tabi olduğu kişinin veya heyetin Kur'an'dan anladığını ve aktardığını yaşamaya çalıştığını? Zaten onlarca yirmilerce mealin yazılmasının sebebi aslında her bir sonra yazanın, öncekinin yazdığını yetersiz görmesi ve Kur'an'ı ifadede çaresizliğin bir nişanesi değil midir bu anlamda?
Bakarsınız bazı meallerde çok mühim itikadi hükümleri ilgilendiren ayetlerde bile okuyucunun zihnini bunaltan nice kelime tezatları , anlama terslikleri vardır Bu kadar dar bir kalıpla iki üç çeviri denemesi ile mi koskoca dinimizi hayatımıza uyarlayacağız ve bir de bunun adına Yüce Kur'an'a uydum, Allah'ın ipine sarıldım mı diyeceğiz?
Muhakkak ki istisnalar hariç meal yazanların ekseri sadece dili ve zihni Kur’an’ın muhteşem yüceliğine yaklaştırmayı ve okuyanlarına bir şekilde faydalı olmayı gaye edinmiştir Ama yine istisnalar hariç hiç bir meal yazarı, yazmış olduğu meale Kur’an ismini vermemiştir ve “ Kur’an işte budur dememiştir
Bir takım insanların yaptığı gibi, bu güzide dinin Peygamberinin sözlerini, Onun her biri birer sağlam kulp noktasında mihenk sahabesinin ifadelerini, tatbikatlarını, bu dine canını feda etmiş milyon milyon alimin bunca ilmi çalışmalarını top yekun inkar eden ve hepsini yekunuyla lâyecûz damgasıyla damgalayanın fikrine ve kavramasına kaldı ise Kur'an! vay halimize!
Bu his psikoloji de ne isimle adlandırılır bunu o ilmin alimleri bilir ama eğer biz böylesi bir güruha kendimizi kör bir teslimiyetle teslim edersek şahsiyetli insanların bize ne diyebileceğini az çok tahmin edebiliyoruz
Bu hususta sözü uzatmaya gerek yoktur Adı geçen mefhumlar bu günün meselesi değildir ve gereken cevaplar sağlam kitaplardan aşağıda ifade edilmiştir
Herhalde bize bunca sözden sonra çıkıp ta bakın Kur'an ne diyor demeyeceklerdir; zira biz bildik ki bu ifadeler Kur'an'ın değil, kişinin anlamak ve inanmak istediği; kafasında oluşturduğu dinin! yetkin ağzı, beynine özel anlayışın ürünüdür ve asla Kur'an değildir
Kupkuru ayet mealini alıp, yontmak biçmek cedelleşmek ve fikri sâbitini başkasına din diye sunmak için insanın öncelikle kendine olan saygısını kaybetmesi ve çevresindeki herkesi zeka özürlü görmesi icab eder Dikkate şaşandır ki özellikle nedense kendine has özel inanış biçiminin haricindeki herkesi külliyen kafir, müşrik gören dar bir grubun haricinde de mealden hüküm çıkarmaya çalışan elhamdülillah zaten yoktur
Özellikle Arabî bilmeyenlerin nedense hiç akletmiyorlar mı diye ifade ettikleri ve akılsızlıkla suçladıkları insanları bu anlamda kendi akıllarına davette bu kadar cüretli olması da ayrıca bir ibret vesikasıdır Bir takım insanların mantığını ve maksadını kendilerinin dahi kuramadıkları özel kinlerine ve evliyaya duyulan hayret verici tiksintinin dili olmuş olmaktan başka; meali bu şekilde kullanmaları, itikadını paylaştığı eski inkarcıların yeni versiyonu olmaktan öte hiç bir farklı özgün teknik bir yenilik getirmediğine göre bu insanların ifadelerini bal küpünün sızan damlaları gibi leziz ve mükemmel idrak! safsatası ile sunmanın da gayet tabi akla ve iz’ana yakışır hiçbir yönü yoktur
Demoğoji ve polemikle hakkı isbat edemezsiniz ancak hakkı tül bir perde ile örtebilirsiniz; ama hak haktır ve tülden de olsa ışığını saçacaktır
KUR’AN VE HADİS’TEN BAŞKA BİR ŞEYE İHTİYAC VAR MIDIR?
Dördüncü asırdan sonra İslam düşmanları her ne kadar dört taraftan hücum ettilerse de, Cenâbı Rabbulİzzet, Rasulü'nün vârislerini hıfzu himaye etmiştir Sonradan, ilmi fıkıhtan ilmi usûli fıkıh ve ondan da ilmi hilâf ve ondan da ilmi cedel çıktı İlmi fıkıhta, ilmi ferâiz dahildir Ferâiz, fıkıhtan bir parça olması hasebiyle, onun bilinmesi için ilmi hesab, ilmi cebir ve ilmi mukâbele ve sâire ilimler çıkarıldı Böylece bu dini mübîn şeriatı Mustafaviyye esaslaştı Bu ilimlerle iştigal edenlere Ehli Sünnet velCemaat denilir Gayeleri, illetsiz, fiilen Kur'an ve Sünnet emriyle yaşamak ve yaşatmak idi
Kişi, bilmediği ve yapamadığı noktanın düşmanıdır kaidesi ne kadar doğrudur Gerek ehli küfür, gerekse ehli hevâ ve heves, Ehli Sünneti yaşatmamak için acaib bir şekilde gayretlerini sarf ederler Lakin hak gelince bâtıl mukavemet edemez Ehli Sünnet âlimlerinin kalbleri, Rasûlullah'ın deniz ilminden isabeti kadar coşmuştur Sâde ve saf ilimleri ve madenleri, ilelebet bâkîdir
Kur'an ve hadisten başka bir şeye ihtiyac yokturdiyenlerin sözü doğrudur, fakat altında hile ve tezvir vardır; bu kelimeyi tuzak etmişlerdir Filhakika Kur'an ve hadisleri bilmek için tek çare dört mezheb âlimlerinin arkasından gitmektir Doğrusu, Kur'an ve hadisi kendi hevâ ve hevesimizle, kısır akıl, örümcek beynimizle anlamaya kalkışmamalıyız Ayet ve hadisleri, haklarında hadisle müsbet şahitlik yapılmış, ilk üç asırda yaşayan ulemânın anlayışıyla anlamaya çalışmalıyız Fukahanın görüşleri de beşerî sistem ve tâğutturdiyenlerin sözleri, köksüzdür Hakikaten kendileri tağuttur Çünkü hevâ ve heveslerine davet ederler Mezheb imamlarımız ise, Allah ve O'nun Rasûlü'ne davet ederler
Her zamanda, hevâ ve hevesini terk etmeyenler, Müslümanlara zamana ayak uydurmalarını telkin etmişlerdir Sebebi, Ehli Sünnet velCemaat gibi İslam’ı yaşamak ve yaşatmaktan aciz kalmalarıdır Zaman sana uymazsa sen zamana uysözleri âcizliklerinin ifadesidir İşte bunun içindir ki, ağızlarında ayet ve hadis mealleri bol,bol Şahsen benim görüşüm diye her bir köşede bir mevlithan, her bir kahvede bir cambaz Vaiz olmayan kimse yok Vaazı ile amel eden de enderdir Benim görüşüm demek ictihadım demektir; öyleyse herkes müctehid olmuştur !
Dinden anladığımız kadarıyla bize düşen vazife, ilk üç asrın içinde yaşayan ulemânın sözlerini, görüşlerini zabdetmektir Usul ve kaidelerini öğrenmektir çare Nitekim Müslim ve Buhârî'nin tahric ettikleri, AbîdetusSelmâni ve başka sahabeden gelen rivayette Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Ümmetimin en hayırlısı Benden sonra gelen asırdır Sonra onların peşinden gelenler Daha sonra onların peşinden gelenlerdir Sonra öyle bir kavim gelecektir ki, onlardan birinin şahadeti yeminini, yemini de şahadetini geçecektir
Binaenaleyh haddimizi bilmeliyiz Ebû Hanîfe, İmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ahmed bin Hanbel ve emsalleri, yukarıdaki hadisin müsbet şahadetine dahildirler Kitabları zamanlarından asrımıza kadar tevâtür ve senedle naklolunmuştur Ayaa! Onlardan birini bırakıp da, şimdiki bir profesörün kurmuş olduğu mezhebe girmeyi vicdan kabul eder mi?!
Hele hele, yeni bir kavim bu son yüz yıl içerisinde türedi Hadisleri dahi devreden çıkarıyorlar kimisi de şu hadis zayıftır, şu hadis mevdu'dur der Ve bunu diyenden kısmi a'zamîsi, Kur'ân'ı yüzünden okumaktan dahi aciz Allah intibahlar versin
Bize Vâsıl bin Abdil'a'la söyledi( hadisin tahric bölümü şahıs
isimleri uzunca kim kimden aldı kısmı şahısların ismi uzunca geçiyor) Dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den işittim, şöyle dedi:
İnsanların (içinde yaşanılan zamanın) en hayırlısı benim karn'ımdır Sonra onların peşinde gelenlerdir Sonra onların peşinde gelenlerdir Sonra bunların akabinde gelen bir kavm olur ki, semizlenirler; semizlenmeyi severler Onlardan şahidlik taleb edilmediği halde şahitlik yaparlar
Başka bir hadis i şerifte:
Ashabıma iyilik ve ihsanda bulunun Sonradan gelenlere, sonradan gelenlere deİmam Ahmed bin Hanbel Cabir tahrici
Başka bir hadisi şerifte Rasulu Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem:
Ben ashabımın haklarını korumanızı tavsiye ederim Sonra onların peşinde gelenlerin haklarını Sonra onların peşinde gelenlerin haklarını Sonra onların peşinde gelenlerin haklarını (tavsiye ederim) Sonra yalanlar belirir, yayılır Hatta bir adamdan yemin istenmediği halde yemin eder; şahitlik ondan istenmediği halde şahidlik eder Hadis devam ediyor) Tirmizi Hazreti Ömer tahrici
İbnu Mes'ud radıyallahu anhu diyor ki:
Kim bir adeti yol edinmek isterse, vefat edenin yolunu yol edinsin Çünkü muhakkak diri üzerindeki fitneden emin olunmaz Onlar (ölüler) Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabıdırlar Bu ümmetin en üstünlerdirler Kalb olarak en doğrudurlar İlim olarak en derindirler Zorluğa en az katlananlardır(ibadetleri yemek içmek gibi tabii ve başkalarının vebali altına çok az girenlerdir) Allah onları Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem'in sohbetine ve dinini ayakta tutturmaya seçmiştir Öyle ise onların şereflerini biliniz İzlerine tabi olunuz Gücünüz yettiği kadar ahlak ve siretlerine tutunun Şüphesiz onlar dosdoğru hidayet üzerindedirler
Tirmizi müstesna Kütüb ü sittenin beşinin rivayet ettiği bir Hadis i
şerifinde Rasulu Muhterem aleyhisselam buyurur ki :
Son zamanlarda bir kavm çıkar Onlar akılsız ve tecrübesiz birtakım gençlerdir Dinde cahildirler Mahlukların en hayırlı sözünden söz söylerler Kur'an'ı okurlar, fakat imanları gırtlaklarından geçmez (inmez) Okun ava girip çıktığı gibi, onlar da dine girip çıkarlar Her nerde onlara rastlarsanız, onları öldürün Şüphesiz ki, onları öldürmekte kıyamet günü Allah nezdinde mükafat vardır
Ümmetimden bir taife hiçbir an haktan ayrılmayıp galip olacaklardır Ta ki onlar galib oldukları halde Allah'ın emri (kıyamet) onlara gelinceye kadarMüslim, Buhari İmam Buhari diyor ki: Bu taifeden murad dini ilimlere ehliyetli olanlardır
İndî görüşlerle kur'anı Hakîm'i mana etmek, bazen küfür olur, bazen da küfre yakın haram olur Binaenaleyh mücerred mealden hüküm çıkarmak, yorum yapmak, ilmî büyük âfattır ve haramdır Nitekim Ebû Dâvud, Tirmizî ve Neseî'nin tahric ettikleri, Cündüb radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Kim Kur'an'da görüşüyle söylerse ve bunun üzerine isabetli olsa dahi, hakikaten o hata etmiştir
Buradaki hatadan iki mana murad olunmaktadır Birincisi isabetsiz mana etmektir; bu küfürdür İkincisi, isabetli olarak mana etmektir; bu ise büyük ma'siyettir, haramdır Her halükarda hadisi şerif, şahsın, Kur'ân'ın lafzından GÖRÜŞÜYLE hükmü çıkarmasını yasaklamıştır
Bundan anlaşıldı ki, bizim zamanımızda, özellikle Türkiye'de, ulemanın görüşlerine, tefsirlere müracaat etmeksizin mücerred meal okunması, ya küfürdür ya büyük bir ma'siyettir Hele hele bunun üzerinde bir de münakaşalar olursa; mesela Şu ayet bunu demek ister Bu ayet bunu demek ister gibi çekişmeye sirayet ederse, küfür olur Nitekim Hâkim, Ebû Dâvûd ve İmam Ahmed'in tahric ettikleri Ebî Hureyre radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Kur'an'da cedel küfürdür
Mutlaka Müslümanların böyle büyük hatalardan sakınmaları farzdır Farzı terk etmek haramdır Öyleyse bu haramı işlemekten kurtuluşun iki çaresi vardır Birincisi üstad Bedîuzzaman'ın kendi eserlerinde tatbik ettiği gibi, ayetleri okuyarak mealini söylemeksizin, hükümlerini müctehidlerden ve muteber eserlerden nakletmektir İkincisi, mealde fikir ve düşünceyi yürütmeksizin tefsirden, mesela Elmalı yahud Vehbi Efendi yahud Ömer Nasûhî şöyle şöyle yazmışlardırdiye nakletmektir Bu nakilde dahi titiz bulunmak farzdır Aksi takdirde hatadan korunulmaz Şu halde Kur'an ve hadisi, anlayışımızla değil, müctehidlerimizin, bid'atten sakınan ulemâmızın anlayışıyla anlamalıyız Bu bir düsturdur
MEAL HUSUSUNDA NETİCE
Bunca mülahazanın özü, dini beynimizde kurguladığımız biçiminden özgürlüğe kavuşturup, kendi öz niteliğine büründürmenin çaresi 1400 küsur yıllık birikimi, bir kaç saatlik düşünce kırıntısına tercih etmelikten vaz geçmektir Ulamanın görüşlerine değer vermek, onların sözlerini ve fiillerini anlamaya çalışmak; bu anlamada samimi olmak: bize Kur'an'ın mesajını anlatmada ilk adım olacaktır
Bir kısım çalışmaların özü şudur:
Önce alimlere itibarı ortadan kaldıralım
Sonra hadisleri devreden çıkaralım
Bunları halledersek Kur'an'ı niyetimize göre yorumlamayı başarırız
Bunu da kabul ettirirsek kendi hakimiyet ve kıymetimiz adına yeni bir din oluşumunun tohumlarını atmak kolaylaşır
Ve artık o eskide kalmış paçavra fikirler diye nitelendirdiğimiz alimlerinin
Sahabenin
Peygamberin
Kur'an'ın
mesajını bize hizmet etmeye çevirmeyi başarabilirsek; değme keyfime
Hiçbir aklı başında Müslüman bu hileye düşmemeli ve aldanmamalıdır Uyanık olmak ve dinimizi en sağlam nakillerle ulemamızın eserlerinden öğrenmeye çalışmamız elzemdir Bu tezgaha kananlar, muhakkak ki dinini öğrenmede kifayetsiz kalmış, kafası Avrupa, kalbi Müslüman, din adına ama en samimi gençler olacaktır; zaten hedef bellidir Gençlerdir
Ey gençler! Materyalizmin bu ihtiyar, tecrübeli ve ciddi tehlikesine düşmeyelim dinimizi mutemet zevatın eserlerinden öğrenmeye çalışalım Öncelikle tashîhi itikad tashîhi amel edelim Bırakalım meallerden dinimizi öğrenme telaşesini; ilmi tefsir ilmi hadis ilmi fıkıh ilmi kelam ve bilumum alet ilimleriyle dinimize yardımcı olacak, bizi inançsızlık hafakanlarından kurtarmaya vesile ilimleri okuyalım, ilim Cahilin cehlinden daha korkunç olan şey ilme ve alime olan inkarıdır
Meal okumayalım demiyoruz; okuyalım ama sadece mealden dinimizi öğrenmeye çalışmayalım; meali hüküm çıkarmak ve islami tatbikte esas kılmayalım diyoruz
Biz eğer bunca birikimi, bunca alimleri elimizin tersiyle bir kenara atarsak, hangi yürekle yarın Rûzu mahşerde Allah Teala’ya hesab vereceğiz? “Biz en samimi Müslümanlar olarak bunca Senin dostunun hepsinin hatasını düzeltmek için hiçbir alet ilmine ihtiyaç duymadan Ey Rabb’im! Hak e hakikat için beynimize vahyettiğine tabi olduk; iyi ettik değil mi Ey Rabb’im “ mi diyeceğiz!
Boğaz köprüsü varken, boğazın derin sularına ve dalgalı akıntısına rağmen, ben karşıya geçmek için bu yolu tercih ederim, yüzeceğim; beni köprü ilgilendirmiyor, ya köprü harabe ise, ya ben üzerindeyken yıkılırsa, hernekadar dakikada 1000 insan o köprüden karşıya geçiyor ama, yanlış yapıyorlar, karşıya geçmeleri için, suya dalması lazım her birinin!!!!deyicinin zihni boyutunu nasıl değerlendiriyorsanız; öylece ben bu dini kendi fikrimle temelinden bi daha kendi üslubunca kuracağımdiyenin fikrini de öyle değerlendiriniz
Asansör varken 99 katlı binaya hayır ben yürüyerek çıkacağım; asansöre inanmıyorumdiyenin mantığına güleriz; O halde dininizin asansörü mesabesindeki çalışmalarıyla bize ışık ve kolaylık olan ulamanın inkarı cihetine girene ne demeli? Unutulmaya ki yüzünü gökyüzüne doğru çevirip tükürenin tükürüğü fizik kaidesi olarak yine kendi suratına gelecektir!
Elektrik varken mum yakmayalım
Otobüs, uçak gibi ulaşım araçları varken yayan 1430 millik mesafeyi yürümeyi tercih etmeyelim Bu dinin otobüs ve uçağı mesabesindeki ulemanın nakil ve gayretlerini terk etmenin hangi mantık muvazenesi ile değerlendirilmesi gerektiğini her insan yine kendi öz aklına sorsa cevabı rahatlıkla verecektir
İlme talib olalım; ama Hocasız ilim sevdalısı değil Ene'mizi kendimize rehber seçersek farkında olmadan şeytanı hayat arkadaşımız tayin etmiş oluruz
Muhyiddîn Arabî diyor ki: Erbaatün muhliketun lil abdi Ene Nahnü lî ve indî
Mefhumlar çöplüğü felsefeden önce, dinimizi milyon milyon alimin engin ve basiretli ferasetinin aydınlığında net bir görüşle görmeye çalışalım Bunun yolu ilme talib olmaktır, ilme ve alime olan sevgi ve hürmettir
Hasılı kelam; öz varken sözü bi kenara bırakalım; dinimizi ehadisle öğrenmeye çalışalım, havadisle değil
İtikadımızı bir Hızır Bey'den , İbrahim Hakkı Erzûrumî'den , Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî, Bediuzzaman'dan ve iktibaslarını kullandığımız bu yazıyı şereflendiren zevattan; ilmihal bilgilerimizi bir İbni Abidin'den Mehmet Zihnî Efendi'den, Ömer Nasûhi Bilmen'den tashih etmedikçe kurulan tuzakları anlamak ve bu tuzaklara düşmemek elde değildir
Kur'anı hakim'i tefsir babında yazılan aşağıdaki şunca eseri bertaraf edip kafasındaki oluşumu din diye sunmaya çalışan ve bana sadece kupkuru meal yeter diyebilen bu boş heveslilerin tuzaklarına düşmeyiniz:
1 H310'da vefat eden fakih, muhaddis ve müfessir İmam Muhammed bin Cerîr bin Yezîd bin Kesîr Ebû Câfer etTaberî'nin CâmiulBeyan fî TefsîrilKur'an Tefsîri Taberî
2 H583'te vefat eden müfessir Cârullah Zemahşerî'nin elKeşşâfu an Hakâiki ĞavâmiditTenzîli ve UyunilEkâvîli fî VucûhitTe'vîl
3 H606'da vefat eden imam, müfessir Ebû Abdullah Muhammed bin Ömer bin Hasen bin Hüseyn etTeyimî elBekrî FahreddînurRâzî eşŞâfî'nin MefâtîhulGayb Tefsîri Kebîr
4 H616'da vefat eden, nahuv, fıkıh, hendese, ferâiz ve tefsir ilimlerinde büyük payeye ulaşan, muhaddis Abdullah bin Hüseyn bin Abdullah bin Hüseyn elUkberî elBağdadî elHanbelî Muhibbuddîn EbulBekâ'nın İmlâu mâ Menne BihirRahmânu min Vucûhilİ'râbi vel'Kirââti fî CemîliKur'ân
5 H682'de veyahud 685'de vefat eden müfessir, imam Nasîruddîn Ebû Saîd Abdullah bin Ömer elBeydâvî eşŞâfiî'nin EnvârutTenzîl ve EsrârutTe'vîl
6 H725'te vefat eden tefsir, fıkıh, tasavvuf ve daha birçok ilimlerde büyük payeye ulaşan imam Muhyissünne Şeyh Alâuddîn Ali bin Muhammed bin İbrâhim elBağdâdî eşŞâfiî'nin LubâbutTe'vîl fî MeânitTenzîl Tefsîri Hâzın
7 H710'da vefat eden, kelam ilmi Ehli Sünnet velCemaat’in akaidinde, tefsir, fıkıh ve daha birçok ilimlerde büyük payeye ulaşan EbûlBerakat Hafizuddîn Abdullah bin Ahmed bin Mahmûd enNesefî elHanbelî İmam Nesefî'nin MedârikutTenzîl ve HakâikutTe'vîli fit'Tefsîr
8 H817'de vefat eden Ebû Tâhir Muhammed bin Ya'kûb bin Muhammed bin İbrahim elFeyruzeâbâdî Feyruzâbâd Mecduddîni Şirâzî'nin TevîrulMikyâs fî Tefsîribni Abbâs
9 H510'da vefat eden, tefsir, hadis, fıkıh ve daha birçok ilimlerde büyük payeye ulaşan Ebû Muhammed elHüseyn bin Mes'ûd bin muhammed elFerrâ elBeğavî Muhyissünne'nin MeâlîmutTenzîl fit'Tefsîri vet'Te'vîl
10 H542'de vefat eden müfessir, fakih, kâdî Ebû muhammed Abdulhakk bin Ğâlib bin Abdurrahmân bin Atiyye elMuhârîbî'nin elMuharrarulVecîz fî TefsîrilKitâbilAzîz
11 H5877de vefat eden allâme, müfessir ve muhaddis EbulFerec Cemâleddîn Abdurrahmân bin Muhammed elCevzî elKureşî elBağdâdî İbnu Cevzî'nin ZâdulMesîr fî İlmitTefsîr
12 H774'te vefat eden Ebul Fedâ İsmail İmâduddîn bin Ömer Hafız İbnu Kesîr'in TefsîrulKur'ânilAzîm Tefsîri İbni Kesîr
13 H465'te vefat eden, fıkıh, hikmet ve tasavvuf ilimlerinde büyük payeye ulaşan İmam EbulKâsım Zeyneddîn Abdulkerîm bin Hevâzın bin Abdulmelik İbnu Talhâ enNisâbûrî elKuşeyrî'nin Latâifulİşârât
14 H683'te vefat eden imam, kâdı EbulAbbas Nâsiruddîn Ahmed bin Muhammed bin Mansûr bin EbilKâsım elMâliki İbnulMünîr'in elİntisâfu min SâhibilKeşşâf
15 H745'te vefat eden müfessir, fakih ve şair, terâcum, tefsir ve nahuv ilimlerinde büyük payeye ulaşan allâme Muhammed bin Yûsuf bin Ali bin Yûsuf bin Hayyan Esîruddîn Ebû Hayyan elEndülüsî'nin Tefsîru BahrilMuhît
16 Yine Ebû Hayyan'ın Tefsîru NehrilMâddi minelBahrilMuhît
17 H749'da vefat eden, terâcum, nahuv, lügat, tefsir ve fıkıh ilimlerinde büyük payeye ulaşan Ahmed bin Abdulkâdir bin Ahmed bin Mektûm elKaysî elHanefî Tâcuddîn İbnu Mektûm'un edDurrulLakît minelBahrilMuhît
18 H850'de vefat eden müfessir, hakîm elHasen bin Muhammed bin Hüseyn elKummî enNîsâbûrî enNizâmunNisâbûrî'nin ĞarâibulKur'ân ve ReğâibulFurkân Tefsîri Nîsâbûrî
19 İmam Suyûtî'nin edDurrulMensûr fit'TefsîrilMe'sûr
20 Yine İmam Suyûtî'nin elİtkân fî UlûmilKur'ân
21 Yine İmam Suyûtî'nin etTahbîr fî UlûmitTefsîr
22 H920'de Akşehir'de vefat eden allâme, büyük mutasavvıf, Şeyh Bâbâ Ni'metullah bin Mahmud enNahcuvânî'nin elFevâtihulİlâhiyyetu vel'MefâtîhulĞaybiyyetulMuvaddihatu lil'KelimilKur'âniyyeti vel'HikemilFurkâniyye Nahcuvânî
23 H951'de vefat eden allâme, müfessir Muhyeddîn Muhammed bin Şeyh Muslihuddîn Mustafa elKocevî'nin elHavâşîiMuteallikatu bi Halli Muğlakâti EnvâritTenzîli ve EsrâritTe'vîl Şeyhzâde
24 H977'de vefat eden, fıkıh, tefsir, kelam, sarf ve nahuv ilimlerinde büyük payeye ulaşan, allâme şeyh Şemseddîn Muhammed bin Muhammed elHatîb eşŞirbinî eşŞafiî'nin esSirâculMünîr fil'İâneti alâ Ma'rifeti Ba'dı Meânî Kelâmi RabbinâiHakîmilHabîri fit'Tefsîr SirâculMünir
25 H982'de vefat eden imam, müfessir ve şair Muhammed bin Muhammed bin Mustafa elİmâdî elHanefî'nin İrşâdulAklisSelîm ilâ MezâyeiKitâbilKerîm Tefsîri Ebû Suûd
26 H1067'de vefat eden allâme Abdulhakîm bin Şemseddîn elHindî esSeyâlikûtî elBençâbî'nin HâşiyetusSeyâlikûtî alelKâdî
27 H 1069'da vefat eden allâme, edib ve muhaddis Ahmed bin Muhammed bin Ömer elHafâcî Şihâb EbulAbbas'ın İnâyetulKâdî ve KifâyeturRâdî alâ TefsîrilKâdî Tefsîri Şihâb
28 H1127'de vefat eden mutasavvıf, allâme Şeyh İsmail Hakkı bin Mustafa İslambolî Bursevî elHanefî elHalvetî'nin RuhulBeyân fî TefsîrilKur'ân
29 H1195'te vefat eden Müfessir Usâmeddîn EbulFedâ Hâfız İsmail bin Muhammed bin Mustafa elKonevî'nin Hâşiyetun alâ EnvâritTenzîl Tefsîri Konevî
30 H880 civarında vefat eden allâme ve müfessir, Sultan Muhammed Fatih'in Hocası Muslihuddîn Mustafa bin İbrahim İbnu Temcîd'in HâşiyetubnitTemcîd alelKâdî
31 H1204'te vefat eden allâme, müfessir Süleyman bin Ömer elUceylî eşŞafiî'nin elFutûhâtulİlâhiyye bi Tavdîhi TefsîrilCelâleyni lid'DakâikilHafiyye Tefsîri Cemel
32 H1241'de vefat eden allâme, mutasavvıf Ahmed bin Muhammed esSâvî elHalvetî elMâlikî'nin HâşiyetusSâvî alâ TefsîrilCelâleyn
33 H1270'de vefat eden hâtimetulmuhakkikîn EbulFedâ, müfessir, muhaddis Şihâbuddîn Mahmud bin Abdullah elHüseynî elAlûsî'nin RûhulMeânî fî TefsîrilKur'ânilAzîmi ves'Seb'ilMesânî Tefsîri Alûsî
34 H1230'da vefat eden elMüftî Halil bin Ahmed elHanefî'nin HâşiyetulKonevî
Sadece birkaçını yazabildiğimiz bunca tefsir çalışması varken ve bunca alim Kur’anı kerim’in muhteşem yüceliğine ifadeye kelimeler yetiremeyip ciltlerce eserde tefsir çalışması yapıp, hala “biz Kur’an’ın muhteşem ifadelerini aktarmada yetersiz kaldık derken, herhalde artık bir iki kelime ile koskoca dini beyninde kurup, aslında kısır zekasıyla oluşturduğu fikrini dinmişçesine insanlara pazarlamaya çalışan ve bunu yaparken de Ulu Yüce Kur’an buyurdu ki diyenin sözüne teslim olmamızı beklemeyeceklerdir
Her şey dine feda, eğer zekada birini pir tutmamız icab etseydi haliyle zekasına bütün insanlığın hayran kaldığı bir İmam A’ zam rahimehullahı kendimize pir tayin etmemiz icab ederdi; ama bakınız o ne yapmıştır:
İbnu Mubârek anlatıyor:
Ebû Hanîfe ile hacca gitmek üzere Medîne'ye vardık İmam Muhammed bin Ali bin Hüseyn bin Ali radıyallahu anhum, Ebû Hanîfe'ye rastladı Ve:
Ebû Hânîfe sen misin? Dedem Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözlerini bir kenara bırakıp görüş ve kıyasla hükmediyorsun öyle mi?
Maâzallah, bunu yapmaktan Allah'a sığınırım
Bilakis yapıyorsun
Zâtı âlinizin lâyık olduğu bir mekanda oturmaya buyurun, tâ ki ben de huzurunuzda oturayım Zira Allah'a andederim, Ceddin'in hayatında ashabın kendisine gösterdikleri hürmetin aynısını sana gösteririm Zira gözümde sen çok muhteremsin
Bunun üzerine İmam Bâkır oturmuş; Ebû Hanîfe huzurunda diz çökerek şöyle demiştir:
Bakınız efendim Ben size üç soru sorayım, bana cevap veriniz
Evet
(1) Erkek kardeş mi, kız kardeş mi zaiftir?
Evet, kadın zaiftir
Erkeğin payı ne kadar, kadının payı ne kadar?
Erkeğe iki pay, kadına bir pay vardır
İşte bu senin Ceddin'in sözüdür Eğer kıyasla dinini değiştirseydim; kadın zaif olduğu için kadına iki pay, erkeğe bir pay verilir, diyecektim (2) Namaz mı efdal, oruç mu?
Namaz efdaldir
Bu Ceddin'in sözüdür Eğer kıyasla Ceddin'in dinini değiştirmiş olsaydım, diyecektim ki, kadın hayzdan temizlendiği zaman namazını kaza etsin, orucu kaza etmesin (3) Bevl mi , meni mi daha necistir?
Bevl daha necistir
Eğer ben ceddin'in dinini kıyasla değiştirmiş olsaydım, bevl daha necis olduğu için bevlde gusül etmek, menide abdest almakla hükmederdim Amma tekrarlayayım ki, Ceddin'in dinini değiştirmekten Allah'a sığınırım
Bunun üzerine İmam Bâkır onu kucaklayarak alnını öpmüş ve kendisine lütufta bulunmuştur
Menâkıbu Ebî Hanîfe s143
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.