Adı Mehmed Zahid, soyadı Kotku idi Kendisinin naklettiğine gore babası ona: Oğlum Mehemmed! diye hitap edermiş Soyadının mutevazi manasına geldiği nufus cuzdanının başına not edilmiş idi
Tevelludu 1315 HicriKameri (RUmi 1313, Miladi 1897) yılında, Bursa şehrinde, kale icinde Turkmenzade cıkmazındaki baba evinde vaki olmuştur
Ailesi
Baba ve annesi Kafkasyadan 1297de goc eden muslumanlardandır Dedeleri Kafkasyada Şirvana bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuhadandır ki burası dağ eteğinde, ipekcilikle meşhur, ahalisi musluman, halen Azeri Turkcesi konuşulan bir yerdir
Babası İbrahim Efendi Bursaya 16 yaşlarında iken gelmiş, Hamzabey Medresesinde tahsil gormuş, muhtelif yerlerde imamlık yapmış, Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sulalesinden bir Seyyiddir 1929larda 76 yaşlarında iken Bursa ovasındaki İzvat koyunde vefat etmiş ve oraya defnolunmuş, ehli tarik bir kimsedir
Annesi Sabire Hanım, Mehmed Zahid Efendi uc yaşlarında iken vefat etmiş, Pınarbaşı kabristanına gomulmuştur
Bu anne ve babadan doğma ağabeyi Ahmed Şakir (13081335) subaylık yapmış, Kuduste Canakkalede bulunmuş, siperlerde hastalanmış ve 28 yaşlarında iken vefat edip Soğutluceşmeye defnolunmuştur Aynı anneden bir kucuk kardeşi daha olmuşsa da cok yaşamamış birkac aylık iken vefat etmiştir
Babasının ikinci evliliği yine Dağıstan muhacirlerinden, Fatma Hanımla olmuştur Ondan doğma uc kız kardeşi vardır Bunlardan Pakize Hanımın efendisi de, Bursa Ulu Camii imamlarından ve İsmail Hakkı Tekkesi şeyhlerinden merhum Ahmed Efendi kuddise sırruhdur
Tahsili, Askerliği
Mehmed Zahid Efendi rahmetullahi aleyh ilk mektebi Oruc Bey İbtidaisinde okudu Maksemdeki idadiye devam etti Sonra Bursa Sanat Mektebine girdi Bu esnada Birinci Cihan Harbi dolayısıyla 18 yaşlarında askere celb olundu 14 Nisan 1332de asker oldu, senelerce askerlik yaptı, cok tehlikeli gunler gecirdi, hastalıklar atlattı Ordunun Suriyeden cekilmesinden sonra, binbir guclukle İstanbula dondu
10 Temmuz 1335de Cuma gununden itibaren de 25 K 30 şubede yazıcı olarak vazifeye devam etti Kendi hatıra defteri kayıtlarından 1338 Martlarında henuz bu vazifede olduğu goruluyor
Tasavvufi Yetişmesi ve Dini Hizmetleri
İstanbulda bulunduğu esnada ceşitli dini toplantılara, derslere, camilerdeki vaazlara devam etti Bilhassa Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendiyi cok sevdiği anlaşılıyor Bu arada 16 Temmuz 1336 Cuma gunu, namazı Ayasofya Camiinde edadan sonra Vilayet onunde bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gumuşhaneli Tekkesine giderek Şeyh Omer Ziyaeddin Efendiye intisap eyledi Gunden gune ahvalini terakki ettirdi
Bu zatı şerifin, 18 Kasım 1337 Cuma gunu vefatından sonra postnişini irşad olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendinin yanında tahsili kemalata devam etmiş, muteaddit defalar halvete girmiş, 27 yaşlarında hilafetnameyi aldıktan sonra ondan Ramuzulehadis, Hizbi Azam ve Delailulhayrat icazetnamelerini de almış, Bayezit, Fatih ve Ayasofya camii ve medreselerinde derslere devam etmiş, bu esnada hafızlığını da tamamlamıştır Bu aralarda hocasının işareti uzere muhtelif kasaba ve koylerde dini hizmet ifa etmiştir
Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursaya donmuş, evlenmiş, 1929da vefat eden babasının yerine Bursa ovasındaki İzvat Koyunde 1516 sene kadar imamlık ettikten sonra Uftade Camii şerifinin imamhatipliğine tayin edilerek şehirde hisar icindeki baba evine yerleşti Burada 194546dan 1952ye kadar hizmet eyledi
1952 Aralığında Gumuşhaneli Dergahı postnişini ve eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdulaziz Bekkinenin vefatı uzerine, İstanbula naklolarak Fatihte bulvara nazır Ummugulsum Mescidinde vazife gordu
1101958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Camii şerifine nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı
Vefatı
Mehmed Zahid Efendi rahmetullahi aleyh, omrunun son yıllarında rahatsız idi; ayakta gezmesine rağmen şiddetli ağrılarından muzdaripti 1979 yazında uzun zaman kalmak uzere gittiği Hicazdan, ağır hasta olarak 1980 Şubatında donmek zorunda kalmıştı 7 Mart 1980de ameliyata girdi ve midesinin ucte ikisi alındı
Ameliyattan sonra tedricen duzeldi, hatta 1980 Ramazanında hic aksatmadan oruc tuttu Hatimle teravih kıldı, vaaz etti, yazın Balıkesir Ilıcaya, Canakkale Ayvacık sahiline ağrıyan ayakları icin goturuldu, hac mevsimi gelince de Hicaza gitti Fakat ameliyata sebep olan rahatsızlığı nuksetmiş ve ağrılar tekrar başlamıştı Haccı guclukle ifadan sonra, 6 Kasım 1980de cok ağır hasta olarak İstanbula dondu Tam bir hafta sonra 13 Kasım 1980de (5 Muharrem 1401), Perşembe gunu oğleye yakın, dualar, Yasinler, tesbih ve gozyaşları ile uyur gibi bir halde iken ahirete irtihal eyledi
Cenaze namazı 14 Kasım 1980 Cuma gunu İstanbul Suleymaniye Camiinde muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemmi gafir tarafından kılınarak, mubarek vucudu, KanUni Suleyman Turbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve ustatlarının yanındaki istirahatgahına defnolundu
Bu esnada Suleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih ve cevrelerinde trafik durmuş, Suleymaniyenin ici ve avlusu kamilen dolduğu gibi, cemaat sokaklara taşarak Esnaf Hastanesinin yanına kadar uzanmıştı Vefatını duyanlar icinde Anadolunun en uzak şehirlerinden olduğu kadar Avrupadan gelenler de vardı Uzakta bulunan muhiblerinden coğu da vaktinde haber alamama yuzunden cenazesine yetişememişlerdi
Vefatı İslam aleminde de buyuk uzuntuye yol acmış, Suudi Arabistanda, Kabede, Kuveytte ve daha başka şehirlerde gıyabında cenaze namazı kılınıp dualar edilmiş, ajanslar bu elim vefat haberini yayınlamışlardı
Vefat tarihi olan 13 Kasım 1980 tarihli takvim yapraklarında tevafukan cok manidar ibareler yer alıyordu Mesela bunların birindeki şu parca ne kadar şayanı taaccubdur:*
Arkamdan Ağlama
Olduğum gun tabutum yuruyunce
Bende bu dunya derdi var sanma
Bana ağlama, yazık, yazık!, vah, vah! deme
Şeytanın tuzağına duşersen vah vahın sırası o zamandır
Yazık yazık asıl o zaman denir
Cenazemi gorduğun zaman elfirak, elfirak! deme,
Benim buluşmam asıl o zamandır
Beni mezara koyunca elveda demeye kalkışma!
Mezar cennet topluluğunun perdesidir
Mezar hapis gorunur amma,
Aslında canın hapisten kurtuluşudur
Batmayı gordun ya, doğmayı da seyret
Guneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batma gorunur amma
Aslında o doğmadır, parlamadır
Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi?
Neden insan tohumu icin
Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına duşuyorsun?
Hangi kova suya salındı da dolu olarak cekilmedi?
Can Yusufun kuyuya duşunce niye ağlarsın?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta ac!
Cunku artık hayhuyun,
Mekansızlık aleminin boşluğundadır
Ahlak ve Şemaili
Merhum uzunca boylu, şişmanca, heybetli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş alınlı, aralıklı kaşlı, irice başlı, gul yuzlu, sevimli, alımlı bir kimse idi Gencken zayıf olduğunu, oksuzlukte yemek yerine yumurta icivererek boyle iri vucutlu olduğunu gulerek anlatırdı İlk goruşte insanda sevgi ve saygı uyandıran bir hali vardı Tanıdığına tanımadığına selam verir, guleryuz gosterir, gonul alırdı İlk nazarda koyu kestane renkli gorunen, fakat dikkatle bakılması imkansız, esrarlı ve derin manalı gozleri vardı Gozu icinde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuc ici kadar iri bir ben mevcuttu
Hafızası cok kuvvetli idi, konuşması tatlı ve safiyane idi Cok kere halk telaffuzu kullanır, karşısındakine soz fırsatı tanır; kesinlikle bildiği bir şeyi bile sanki ilk duyuyormuş gibi yumuşak bir tavırla dinler, manalı ve nukteli cevap verirdi Sohbetleri hoş, hutbeleri fevkalade celalli olurdu Hutbe esnasında sesini yukseltir, ordu onundeki bir komutan gibi celadetle ve irticalen konuşurdu
Ozel hayatında ev halkına karşı muşfik ve latifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile soyler, anlaşılmazsa sabrederdi
Fevkalade mutevazi idi Kerametleri zahir ve şohreti alemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvanı arasında lalettayin bir fert gibi gorur, makamını ve kemalini buyuk bir maharetle gizlerdi
Kendi ustatlarına fevkalade saygılı ve bağlı idi Tekke arkadaşları olan yaşlılar, ustadının meclisine gittiğinde diz ustu oturup, baş eğip hic ayak değiştirmeden edeple oturduğunu anlatırlar
Cok uzun ve derin duşunurdu, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mumkun olmazdı Bir ayetin, bir hadisin uzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu
Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar buyuk bir sabırla calışırdı İlk zamanlarda kusurlarına musamaha ederdi Yıllarca calışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı
Dostlarına vefası emsalsiz idi; onları ziyaret eder, arar sorardı Akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez ve onlara her turlu yardımı esirgemezdi
Cok acık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretcilere guleryuz gosterir, kapısını her zaman acık tutmaya calışırdı
Gece ve sabah ibadetlerine cok riayet eder, talebelerini de bunlara teşvik eylerdi İnsanın kalbinden gecirdiğini bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyac sahibinin muhtac olduğu şeyi bağışlardı Gonullere ve ruyalara tasarrufu vardı Bereket gittiği yere yağar; bolluk onunla beraber gezer, en ucra, en kıtlık yerde o gelince nimet dolardı Beraberinde seyahat edenler, tevafuklara, tecellilere, maddi ve manevi hallere ve ikramlara şaşar, hayretlere duşerler, parmaklarını ısırırlardı
Allahu Teala ve Tekaddes hazretleri derecatını ulya eyleyip, biz aciz u nacizleri de fuyUzat ve şefaatından feyzyab u nasibdar buyursun
Amin, bihurmeti seyyidilmurselin sallallahu aleyhi ve alihi ve sahbihi ve men tebiahum biihsanin ila yevmiddin, velhamdu lillahi rabbilalemin
Tevelludu 1315 HicriKameri (RUmi 1313, Miladi 1897) yılında, Bursa şehrinde, kale icinde Turkmenzade cıkmazındaki baba evinde vaki olmuştur
Ailesi
Baba ve annesi Kafkasyadan 1297de goc eden muslumanlardandır Dedeleri Kafkasyada Şirvana bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuhadandır ki burası dağ eteğinde, ipekcilikle meşhur, ahalisi musluman, halen Azeri Turkcesi konuşulan bir yerdir
Babası İbrahim Efendi Bursaya 16 yaşlarında iken gelmiş, Hamzabey Medresesinde tahsil gormuş, muhtelif yerlerde imamlık yapmış, Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sulalesinden bir Seyyiddir 1929larda 76 yaşlarında iken Bursa ovasındaki İzvat koyunde vefat etmiş ve oraya defnolunmuş, ehli tarik bir kimsedir
Annesi Sabire Hanım, Mehmed Zahid Efendi uc yaşlarında iken vefat etmiş, Pınarbaşı kabristanına gomulmuştur
Bu anne ve babadan doğma ağabeyi Ahmed Şakir (13081335) subaylık yapmış, Kuduste Canakkalede bulunmuş, siperlerde hastalanmış ve 28 yaşlarında iken vefat edip Soğutluceşmeye defnolunmuştur Aynı anneden bir kucuk kardeşi daha olmuşsa da cok yaşamamış birkac aylık iken vefat etmiştir
Babasının ikinci evliliği yine Dağıstan muhacirlerinden, Fatma Hanımla olmuştur Ondan doğma uc kız kardeşi vardır Bunlardan Pakize Hanımın efendisi de, Bursa Ulu Camii imamlarından ve İsmail Hakkı Tekkesi şeyhlerinden merhum Ahmed Efendi kuddise sırruhdur
Tahsili, Askerliği
Mehmed Zahid Efendi rahmetullahi aleyh ilk mektebi Oruc Bey İbtidaisinde okudu Maksemdeki idadiye devam etti Sonra Bursa Sanat Mektebine girdi Bu esnada Birinci Cihan Harbi dolayısıyla 18 yaşlarında askere celb olundu 14 Nisan 1332de asker oldu, senelerce askerlik yaptı, cok tehlikeli gunler gecirdi, hastalıklar atlattı Ordunun Suriyeden cekilmesinden sonra, binbir guclukle İstanbula dondu
10 Temmuz 1335de Cuma gununden itibaren de 25 K 30 şubede yazıcı olarak vazifeye devam etti Kendi hatıra defteri kayıtlarından 1338 Martlarında henuz bu vazifede olduğu goruluyor
Tasavvufi Yetişmesi ve Dini Hizmetleri
İstanbulda bulunduğu esnada ceşitli dini toplantılara, derslere, camilerdeki vaazlara devam etti Bilhassa Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendiyi cok sevdiği anlaşılıyor Bu arada 16 Temmuz 1336 Cuma gunu, namazı Ayasofya Camiinde edadan sonra Vilayet onunde bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gumuşhaneli Tekkesine giderek Şeyh Omer Ziyaeddin Efendiye intisap eyledi Gunden gune ahvalini terakki ettirdi
Bu zatı şerifin, 18 Kasım 1337 Cuma gunu vefatından sonra postnişini irşad olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendinin yanında tahsili kemalata devam etmiş, muteaddit defalar halvete girmiş, 27 yaşlarında hilafetnameyi aldıktan sonra ondan Ramuzulehadis, Hizbi Azam ve Delailulhayrat icazetnamelerini de almış, Bayezit, Fatih ve Ayasofya camii ve medreselerinde derslere devam etmiş, bu esnada hafızlığını da tamamlamıştır Bu aralarda hocasının işareti uzere muhtelif kasaba ve koylerde dini hizmet ifa etmiştir
Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursaya donmuş, evlenmiş, 1929da vefat eden babasının yerine Bursa ovasındaki İzvat Koyunde 1516 sene kadar imamlık ettikten sonra Uftade Camii şerifinin imamhatipliğine tayin edilerek şehirde hisar icindeki baba evine yerleşti Burada 194546dan 1952ye kadar hizmet eyledi
1952 Aralığında Gumuşhaneli Dergahı postnişini ve eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdulaziz Bekkinenin vefatı uzerine, İstanbula naklolarak Fatihte bulvara nazır Ummugulsum Mescidinde vazife gordu
1101958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Camii şerifine nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı
Vefatı
Mehmed Zahid Efendi rahmetullahi aleyh, omrunun son yıllarında rahatsız idi; ayakta gezmesine rağmen şiddetli ağrılarından muzdaripti 1979 yazında uzun zaman kalmak uzere gittiği Hicazdan, ağır hasta olarak 1980 Şubatında donmek zorunda kalmıştı 7 Mart 1980de ameliyata girdi ve midesinin ucte ikisi alındı
Ameliyattan sonra tedricen duzeldi, hatta 1980 Ramazanında hic aksatmadan oruc tuttu Hatimle teravih kıldı, vaaz etti, yazın Balıkesir Ilıcaya, Canakkale Ayvacık sahiline ağrıyan ayakları icin goturuldu, hac mevsimi gelince de Hicaza gitti Fakat ameliyata sebep olan rahatsızlığı nuksetmiş ve ağrılar tekrar başlamıştı Haccı guclukle ifadan sonra, 6 Kasım 1980de cok ağır hasta olarak İstanbula dondu Tam bir hafta sonra 13 Kasım 1980de (5 Muharrem 1401), Perşembe gunu oğleye yakın, dualar, Yasinler, tesbih ve gozyaşları ile uyur gibi bir halde iken ahirete irtihal eyledi
Cenaze namazı 14 Kasım 1980 Cuma gunu İstanbul Suleymaniye Camiinde muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemmi gafir tarafından kılınarak, mubarek vucudu, KanUni Suleyman Turbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve ustatlarının yanındaki istirahatgahına defnolundu
Bu esnada Suleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih ve cevrelerinde trafik durmuş, Suleymaniyenin ici ve avlusu kamilen dolduğu gibi, cemaat sokaklara taşarak Esnaf Hastanesinin yanına kadar uzanmıştı Vefatını duyanlar icinde Anadolunun en uzak şehirlerinden olduğu kadar Avrupadan gelenler de vardı Uzakta bulunan muhiblerinden coğu da vaktinde haber alamama yuzunden cenazesine yetişememişlerdi
Vefatı İslam aleminde de buyuk uzuntuye yol acmış, Suudi Arabistanda, Kabede, Kuveytte ve daha başka şehirlerde gıyabında cenaze namazı kılınıp dualar edilmiş, ajanslar bu elim vefat haberini yayınlamışlardı
Vefat tarihi olan 13 Kasım 1980 tarihli takvim yapraklarında tevafukan cok manidar ibareler yer alıyordu Mesela bunların birindeki şu parca ne kadar şayanı taaccubdur:*
Arkamdan Ağlama
Olduğum gun tabutum yuruyunce
Bende bu dunya derdi var sanma
Bana ağlama, yazık, yazık!, vah, vah! deme
Şeytanın tuzağına duşersen vah vahın sırası o zamandır
Yazık yazık asıl o zaman denir
Cenazemi gorduğun zaman elfirak, elfirak! deme,
Benim buluşmam asıl o zamandır
Beni mezara koyunca elveda demeye kalkışma!
Mezar cennet topluluğunun perdesidir
Mezar hapis gorunur amma,
Aslında canın hapisten kurtuluşudur
Batmayı gordun ya, doğmayı da seyret
Guneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batma gorunur amma
Aslında o doğmadır, parlamadır
Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi?
Neden insan tohumu icin
Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına duşuyorsun?
Hangi kova suya salındı da dolu olarak cekilmedi?
Can Yusufun kuyuya duşunce niye ağlarsın?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta ac!
Cunku artık hayhuyun,
Mekansızlık aleminin boşluğundadır
Ahlak ve Şemaili
Merhum uzunca boylu, şişmanca, heybetli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş alınlı, aralıklı kaşlı, irice başlı, gul yuzlu, sevimli, alımlı bir kimse idi Gencken zayıf olduğunu, oksuzlukte yemek yerine yumurta icivererek boyle iri vucutlu olduğunu gulerek anlatırdı İlk goruşte insanda sevgi ve saygı uyandıran bir hali vardı Tanıdığına tanımadığına selam verir, guleryuz gosterir, gonul alırdı İlk nazarda koyu kestane renkli gorunen, fakat dikkatle bakılması imkansız, esrarlı ve derin manalı gozleri vardı Gozu icinde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuc ici kadar iri bir ben mevcuttu
Hafızası cok kuvvetli idi, konuşması tatlı ve safiyane idi Cok kere halk telaffuzu kullanır, karşısındakine soz fırsatı tanır; kesinlikle bildiği bir şeyi bile sanki ilk duyuyormuş gibi yumuşak bir tavırla dinler, manalı ve nukteli cevap verirdi Sohbetleri hoş, hutbeleri fevkalade celalli olurdu Hutbe esnasında sesini yukseltir, ordu onundeki bir komutan gibi celadetle ve irticalen konuşurdu
Ozel hayatında ev halkına karşı muşfik ve latifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile soyler, anlaşılmazsa sabrederdi
Fevkalade mutevazi idi Kerametleri zahir ve şohreti alemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvanı arasında lalettayin bir fert gibi gorur, makamını ve kemalini buyuk bir maharetle gizlerdi
Kendi ustatlarına fevkalade saygılı ve bağlı idi Tekke arkadaşları olan yaşlılar, ustadının meclisine gittiğinde diz ustu oturup, baş eğip hic ayak değiştirmeden edeple oturduğunu anlatırlar
Cok uzun ve derin duşunurdu, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mumkun olmazdı Bir ayetin, bir hadisin uzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu
Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar buyuk bir sabırla calışırdı İlk zamanlarda kusurlarına musamaha ederdi Yıllarca calışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı
Dostlarına vefası emsalsiz idi; onları ziyaret eder, arar sorardı Akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez ve onlara her turlu yardımı esirgemezdi
Cok acık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretcilere guleryuz gosterir, kapısını her zaman acık tutmaya calışırdı
Gece ve sabah ibadetlerine cok riayet eder, talebelerini de bunlara teşvik eylerdi İnsanın kalbinden gecirdiğini bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyac sahibinin muhtac olduğu şeyi bağışlardı Gonullere ve ruyalara tasarrufu vardı Bereket gittiği yere yağar; bolluk onunla beraber gezer, en ucra, en kıtlık yerde o gelince nimet dolardı Beraberinde seyahat edenler, tevafuklara, tecellilere, maddi ve manevi hallere ve ikramlara şaşar, hayretlere duşerler, parmaklarını ısırırlardı
Allahu Teala ve Tekaddes hazretleri derecatını ulya eyleyip, biz aciz u nacizleri de fuyUzat ve şefaatından feyzyab u nasibdar buyursun
Amin, bihurmeti seyyidilmurselin sallallahu aleyhi ve alihi ve sahbihi ve men tebiahum biihsanin ila yevmiddin, velhamdu lillahi rabbilalemin