iltasyazilim
FD Üye
Metafizik (Fizikötesi, Doğaötesi) Hakkında Data
Eskiyi korumaya çalışan dünya görüşü
Antikçağ: Metafiziğin temeli antikçağın ünlü 'değişirlik'le 'monotonluk' tartışmasındadır Birincil fikirler varlığın temelini aramışlar ve bunu daima canlı bir değiştirme süreci içinde bulmuşlardı İlkin Kolophon'lu Ksenofanes (İÖ: 569477) değişmezlik sorununu tanrıbilimsel alanda öne sürdü ve değişmeyen nitelikte tek bir tanrı tasarımladı Görüldüğü gibi, 'monotonluk' sorunu veya 'devimsizlik' düşüncesi tanrı düşüncesiyle kökten bağımlıdır Metafiziğin kaderi de yüzyıllar baştan başa bu bağımlılıkla çizilecektir Ksenofanes'i izleyen Parmenides, değişmezlik savını geliştirerek onu varlığın temeli yaptı ve değişirliği duyularımızın bir kuruntusu saydı Parmenides'e gelinceye değin bütün düşünürler doğasal deneyler (deneyimler N) üzerinde düşünmüşlerdi İlkin Parmenides deneyi bir yandan bırakarak gerçeğe salt düşünceyle gelmek istedi Görüldüğü gibi, 'devimsizlik' düşüncesi 'deneydışılık'la kökten bağımlıdır Metafiziğin kaderi de yüzyıllar boyunca her zaman bu bağımlılıkla çizilecektir Bu Vesile Ile daha antikçağın birincil düşüncelerinde metafiziğin iki kayda değer niteliği belirmiş oluyordu: Devimsizlik ve deneydışılık Metafiziğin bu iki önemli niteliği günümüze gelinceye dek değişmemiştir Parmenides'in 'değişmeyen(günümüze kadar değişmemiş N)' bir savıyla metafizik doğmuş oluyordu Parmenides'i izleyen öteki Elea'lılar (Melissos, Zenon, Gorgias) bu savı daha da pekiştirdiler
sonra Platon düşünceyi tanrılaştırdı Aristoteles'de, kendi katkılarıyla birlikte, tüm bu, 'düşünceyle kavranan ilkeler'e, 'duyularla kavranan data (fizik) 'in üstünde saydığı 'usla kavranan bilgi'yi kapsadıklarından ötürü 'birincil felsefe' adını verdi İÖ 1 yüzyılda Rodos'lu Andronikos Aristoteles 'in kitaplarını sıralarken doğabilgisi kitaplarından daha sonra gelen kitaplar, (konular N) anlamında bu yapıtlara 'meta phusika (metafizik) adını verdi Aristoteles bu on dört kitabında Thales'ten Platon'a değin bütün varlık öğretilerini inceler ve varlığın özdeksel nedenlere bağlanmasını eleştirir 'Metafizik' adını sonradan alacak olan 'ilk felsefe'yi ''Varlık olarak varlık veya varlığın ilkeleriyle nedenlerinin ve onun temel niteliklerinin bilimi'' olarak tanımlar Metafiziğin birincil tanımı budur Aristoteles sorar: Bir at attır, onun beygir olmasını, benzeyen deyişle varlığın neyse böylece olmasını karşılayan nedir? Görüldüğü gibi metafizik, daha ilk adımlarında bir düşünceyle yorumlama, benzer deyişle bir 'mantık' işi olmaktadır Metafizik, bu niteliğini, mantıkçı olgucuların elinde, günümüzde de sürdürmektedir Metafizik hiçbir çelişmeye yer vermeksizin, 'nedir'in bilimidir Bunu temin etmek için de, daha birincil adımda, çelişmezlik belitlerini (aksiyomlarını) atamak zorundadırs259
Ortaçağ: Metafiziğin temel öğeleri antikçağda belirmiş ve saptanmış bulunuyordu Bunlar: Değişmezlik, devimsizlik, tanrılık, deneydışılık, salt düşünceyle kavranırlık, mantıksallık'tı Yoğun bir tanrısallığın baskın olduğu ortaçağ düşüncesi, tanrıbilimini kolaylıkla bu temeller üstüne oturtabilirdi Nitekim de öyle oldu ve 'metafizik' deyimi 'tanrıbilim'le sinonim kılındı Ortaçağda 'felsefe' deyimi de bu anlamdaşlığa katılmıştır; çünkü bu çağda felsefenin konusu tamamiyle metafizik, benzeyen deyişle Aristoteles'in 'ilk felsefe' adını verdiği kitaplardaama bu kitaplara daha sonradan 'metafizik' adı verilmiştirişlediği konulardı Ne var ki 'metafizik'le gerek 'felsefe' gerek 'tanrıbilim' arasında manâlı usul farkları vardı Metafizik hayat felsefesi dünya çapında etkili olan büyük gücüne ortaçağ skolastik Hıristiyan düşüncesinde erişmiştir Ortaçağ egemenliği tümüyle Hıristiyan kilisesinin elindedir Hıristiyan kilisesine göre dinsel dogmaların dışarıda hiçbir bilim yoktur, tek gerçek dinsel dogmalardır Bu alanda felsefe yapmak, dinsel dogmaları açıklamaya ve doğruluklarını tanıtlamaya (ve empoze etmeye N) çalışmaktan ibarettir Çoğu aydınlatılmış düşünceleri kapsadığı halde ortaçağa 'karanlık çağ' adı verilmesinin nedeni budur Büsbütün metafizik temele dayanan ortaçağ, Hıristiyan skolastiğinin kurucusu Scottus Eriugena (833880), geliştiricileri Anselmus (10791142), Aquino'lu SaintThomas (12241274), Dusn Scous (12741308)'tür Eriugena'ya kadar Tanrı salt fakirlik, sonsuzdan gelip sonsuza giden sırdır Anselmus'a tarafından bizler inanmak için düşünmüyoruz, aksine göz önünde bulundurmak için inanıyoruz; inan her türlü tartışmadan önce kazanç, inanılacak olan tek baskı de bütün varlıkların varlıklarını kendisinden aldıkları biricik varlık olan Tanrı'dır Abaelardus, Augustinus'un 'Anlamak için inanıyorum' ilkesini eleştirmekle beraber, vahyedilmiş gerçekle ussal gerçeği bir ve benzer sayar; konseptüalizmi ortaya atarak nominalizmle realizm arasındaki çekişmeyi uzlaştırmaya çalışır, tümellerin ussal ürünler olduğunu savunur Aristotelesçi Thomas'ya tarafından doğa bir aşamalar sırasıdır (hiyerarşi), her safha bir yukardakinin maddesi ve bir aşağıdakinin biçimidir (form), bu yüzden de doğasal düzenin tanrısal düzene oranı eylemin güce oranı gibidir Scotus'a tarafından doğaüstü sesler, sözler, yazılar olmasaydı, halk müziği hiçbir bilgi edinemezlerdi; iyi, doğru ve hoş Tanrı ricası olduklarından iyi, dürüst ve güzeldirler; tanrısal kitaba inanılmalıdır, çünkü akla uygundur
Yeniçağ: 16 yüzyıldan sonra 'metafizik' deyimi, 'varlikbilim' anlamında kullanıldı Ne var ancak bu varlık 'duyularla kavranılanın dışındaki varlık' ve 'görünüşlerin gerisinde kendilik' olarak ele alınıyordu Hegel'e gelinceye dek bu çağın metafiziği de, ortaçağın metafiziği gibi, bilimsel temelden yoksun kurgul düşünceler ve varlığın duyularla algılanamayan kendiliği üzerine varsayılan yapıntılar olarak sürüp gitmiştir 'Metafizik' deyimi, ruhçuluk temelinde birleşen şu anlamları da kapsar: duyularla kavranılanların dışındaki varlıkların bilgisi (Bossuet), kendiliğinde şey'in bilgisi (Kant), doğanın ardında gizlenen ve ona imkan veren varlık bilgisi (Schopenhauer), mutlak bilgisi (Liard), hadsi veri (Bergson), ussal veri (Franck), madde olmayanın bilgisi (Voltaire), son erek bilgisi (Bacon), bütünü bilme ricası (Eucken), doğasal ve biçimsel olmayanın bilgisi (Descartes), inakçı veri (Wolf), varlık yasalarını bulmak için düşünen benliğin bilgisi (Lebniz)
Metafizik dünya görüşü, Rönesans çağında doğabilimlerin güçlenmesiyle büyük gücünü yitirmiştir Metafizik sistemin son büyük düşünürü, evrensel oluşmanın düşünceden doğduğunu ve gelişmesi sonunda kendi bilincine erişeceğini savunan Hegel'dir 'Metafizik' deyimine ilk kez 'eytişim karşıtı' (antidiyalektik) anlamını veren de Hegel olmakla beraber idealist bir eytişim geliştirdiğinden ötürü Hegel, temelde, metafizik düşünme ve araştırma yöntemine yan kalmıştır
Eytişimsel özdekçilik: eytişimsel felsefede 'metafizik' deyimi, 'eytişim yönteminin tam karşıtı bulunan düşünme ve araştırma yöntemi' anlamına kazanç Bu anlamı ona, eytişimsel ve tarihsel özdekçiliğin kurucuları vermişlerdir Eytişimsel öğretiye gelinceye değin 'metafizik' deyimi, kimi yerde felsefenin mucizevi konularla uğraşan bir bölümü' ve kimi yerde de 'kurgu yoluyla elde edilmiş data' anlamında kullanılıyordu Metafizik, nesnelerde sonsuz ve değişmeyen saydığı özü kurgu aracılığıyla bulmaya çalışır; sıcacık, sınırlı ve katı bir dünya görüşüdür; olayların kimi yönlerini abartır ve saltıklaştırır, değişik yönlerini görmezlikten kazanç; nesneleri sakin olarak ele alır, onlardaki değiştirme ve gelişmeyle ilgilenmez; bir nesneyi bütün nesnelerden ayıran etkenlerle uğraşır, o nesnenin çok sayıdaki ilişkilerini ve öteki nesnelerle derin bağlantılarını görmez; bilimsel sorulara emin karşılıklar arar, gerçeğin sıvı ve gelişken olduğunu ve tüm bilimsel görüşlerin ancak emin sınırlar içinde değerinde taşıdıklarını anlamaz
Metafizik düşünme ve araştırma yöntemi 17 yüzyılın sonlarına doğru biçimlenmeye başlamıştır o çağlarda doğabilimleri, olguları topluyor ve sınıflandırıyordu, bir nesneyi tanımak için onu başkaca tüm nesnelerden koparıp parçalamak gerekiyordu, olayları ayrı olarak ve tüm ilişkilerinin dışarıda ele almak alışkanlığı bu nedenle doğdu Bu usul, jurnal yaşamda ve bilimin birincil ve daha aşağı evrelerinde aşağı yukarı işe yaramış ve yararlı olmuşsa da gerek doğasal ve gerek toplumsal karmaşık süreçlerin açıklanmasında tümüyle başarısız kalmıştır Metafiziğin, olayları ayrı olarak ve tüm ilişkilerinin açık havada ele alma yöntemi, olayların nedenlerinin anlaşılmasını, evrimlerini, kendilerinden ayrı başka nesnelerden nasıl çıktıklarını ve nereye yöneldiklerini, kendilerinden tamamen farklı ne gibi yeni olaylar ve nesneler türeyeceğini bilmeyi muhakkak engeller Metafizik yöntem, en yeni kullanımlarında bile, nesneleri katiyen değişmemiş ve değişmeyecek bir nitelikte görür Bundan ötürü de, gerekli olarak varolanı, benzeşen deyişle 'eski'yi savunur ve varlaşmakta olan 'yeni'nin karşısına dikilir Buysa bilginin bütün alanlarında, en açık biçimiyle, tutucu bir davranışı dile getirmektedir Metafizik, bu yüzden, çağdaş anlamında, ilericiliğin aleyhinde gericiliği niteler *
Eskiyi korumaya çalışan dünya görüşü
Antikçağ: Metafiziğin temeli antikçağın ünlü 'değişirlik'le 'monotonluk' tartışmasındadır Birincil fikirler varlığın temelini aramışlar ve bunu daima canlı bir değiştirme süreci içinde bulmuşlardı İlkin Kolophon'lu Ksenofanes (İÖ: 569477) değişmezlik sorununu tanrıbilimsel alanda öne sürdü ve değişmeyen nitelikte tek bir tanrı tasarımladı Görüldüğü gibi, 'monotonluk' sorunu veya 'devimsizlik' düşüncesi tanrı düşüncesiyle kökten bağımlıdır Metafiziğin kaderi de yüzyıllar baştan başa bu bağımlılıkla çizilecektir Ksenofanes'i izleyen Parmenides, değişmezlik savını geliştirerek onu varlığın temeli yaptı ve değişirliği duyularımızın bir kuruntusu saydı Parmenides'e gelinceye değin bütün düşünürler doğasal deneyler (deneyimler N) üzerinde düşünmüşlerdi İlkin Parmenides deneyi bir yandan bırakarak gerçeğe salt düşünceyle gelmek istedi Görüldüğü gibi, 'devimsizlik' düşüncesi 'deneydışılık'la kökten bağımlıdır Metafiziğin kaderi de yüzyıllar boyunca her zaman bu bağımlılıkla çizilecektir Bu Vesile Ile daha antikçağın birincil düşüncelerinde metafiziğin iki kayda değer niteliği belirmiş oluyordu: Devimsizlik ve deneydışılık Metafiziğin bu iki önemli niteliği günümüze gelinceye dek değişmemiştir Parmenides'in 'değişmeyen(günümüze kadar değişmemiş N)' bir savıyla metafizik doğmuş oluyordu Parmenides'i izleyen öteki Elea'lılar (Melissos, Zenon, Gorgias) bu savı daha da pekiştirdiler
sonra Platon düşünceyi tanrılaştırdı Aristoteles'de, kendi katkılarıyla birlikte, tüm bu, 'düşünceyle kavranan ilkeler'e, 'duyularla kavranan data (fizik) 'in üstünde saydığı 'usla kavranan bilgi'yi kapsadıklarından ötürü 'birincil felsefe' adını verdi İÖ 1 yüzyılda Rodos'lu Andronikos Aristoteles 'in kitaplarını sıralarken doğabilgisi kitaplarından daha sonra gelen kitaplar, (konular N) anlamında bu yapıtlara 'meta phusika (metafizik) adını verdi Aristoteles bu on dört kitabında Thales'ten Platon'a değin bütün varlık öğretilerini inceler ve varlığın özdeksel nedenlere bağlanmasını eleştirir 'Metafizik' adını sonradan alacak olan 'ilk felsefe'yi ''Varlık olarak varlık veya varlığın ilkeleriyle nedenlerinin ve onun temel niteliklerinin bilimi'' olarak tanımlar Metafiziğin birincil tanımı budur Aristoteles sorar: Bir at attır, onun beygir olmasını, benzeyen deyişle varlığın neyse böylece olmasını karşılayan nedir? Görüldüğü gibi metafizik, daha ilk adımlarında bir düşünceyle yorumlama, benzer deyişle bir 'mantık' işi olmaktadır Metafizik, bu niteliğini, mantıkçı olgucuların elinde, günümüzde de sürdürmektedir Metafizik hiçbir çelişmeye yer vermeksizin, 'nedir'in bilimidir Bunu temin etmek için de, daha birincil adımda, çelişmezlik belitlerini (aksiyomlarını) atamak zorundadırs259
Ortaçağ: Metafiziğin temel öğeleri antikçağda belirmiş ve saptanmış bulunuyordu Bunlar: Değişmezlik, devimsizlik, tanrılık, deneydışılık, salt düşünceyle kavranırlık, mantıksallık'tı Yoğun bir tanrısallığın baskın olduğu ortaçağ düşüncesi, tanrıbilimini kolaylıkla bu temeller üstüne oturtabilirdi Nitekim de öyle oldu ve 'metafizik' deyimi 'tanrıbilim'le sinonim kılındı Ortaçağda 'felsefe' deyimi de bu anlamdaşlığa katılmıştır; çünkü bu çağda felsefenin konusu tamamiyle metafizik, benzeyen deyişle Aristoteles'in 'ilk felsefe' adını verdiği kitaplardaama bu kitaplara daha sonradan 'metafizik' adı verilmiştirişlediği konulardı Ne var ki 'metafizik'le gerek 'felsefe' gerek 'tanrıbilim' arasında manâlı usul farkları vardı Metafizik hayat felsefesi dünya çapında etkili olan büyük gücüne ortaçağ skolastik Hıristiyan düşüncesinde erişmiştir Ortaçağ egemenliği tümüyle Hıristiyan kilisesinin elindedir Hıristiyan kilisesine göre dinsel dogmaların dışarıda hiçbir bilim yoktur, tek gerçek dinsel dogmalardır Bu alanda felsefe yapmak, dinsel dogmaları açıklamaya ve doğruluklarını tanıtlamaya (ve empoze etmeye N) çalışmaktan ibarettir Çoğu aydınlatılmış düşünceleri kapsadığı halde ortaçağa 'karanlık çağ' adı verilmesinin nedeni budur Büsbütün metafizik temele dayanan ortaçağ, Hıristiyan skolastiğinin kurucusu Scottus Eriugena (833880), geliştiricileri Anselmus (10791142), Aquino'lu SaintThomas (12241274), Dusn Scous (12741308)'tür Eriugena'ya kadar Tanrı salt fakirlik, sonsuzdan gelip sonsuza giden sırdır Anselmus'a tarafından bizler inanmak için düşünmüyoruz, aksine göz önünde bulundurmak için inanıyoruz; inan her türlü tartışmadan önce kazanç, inanılacak olan tek baskı de bütün varlıkların varlıklarını kendisinden aldıkları biricik varlık olan Tanrı'dır Abaelardus, Augustinus'un 'Anlamak için inanıyorum' ilkesini eleştirmekle beraber, vahyedilmiş gerçekle ussal gerçeği bir ve benzer sayar; konseptüalizmi ortaya atarak nominalizmle realizm arasındaki çekişmeyi uzlaştırmaya çalışır, tümellerin ussal ürünler olduğunu savunur Aristotelesçi Thomas'ya tarafından doğa bir aşamalar sırasıdır (hiyerarşi), her safha bir yukardakinin maddesi ve bir aşağıdakinin biçimidir (form), bu yüzden de doğasal düzenin tanrısal düzene oranı eylemin güce oranı gibidir Scotus'a tarafından doğaüstü sesler, sözler, yazılar olmasaydı, halk müziği hiçbir bilgi edinemezlerdi; iyi, doğru ve hoş Tanrı ricası olduklarından iyi, dürüst ve güzeldirler; tanrısal kitaba inanılmalıdır, çünkü akla uygundur
Yeniçağ: 16 yüzyıldan sonra 'metafizik' deyimi, 'varlikbilim' anlamında kullanıldı Ne var ancak bu varlık 'duyularla kavranılanın dışındaki varlık' ve 'görünüşlerin gerisinde kendilik' olarak ele alınıyordu Hegel'e gelinceye dek bu çağın metafiziği de, ortaçağın metafiziği gibi, bilimsel temelden yoksun kurgul düşünceler ve varlığın duyularla algılanamayan kendiliği üzerine varsayılan yapıntılar olarak sürüp gitmiştir 'Metafizik' deyimi, ruhçuluk temelinde birleşen şu anlamları da kapsar: duyularla kavranılanların dışındaki varlıkların bilgisi (Bossuet), kendiliğinde şey'in bilgisi (Kant), doğanın ardında gizlenen ve ona imkan veren varlık bilgisi (Schopenhauer), mutlak bilgisi (Liard), hadsi veri (Bergson), ussal veri (Franck), madde olmayanın bilgisi (Voltaire), son erek bilgisi (Bacon), bütünü bilme ricası (Eucken), doğasal ve biçimsel olmayanın bilgisi (Descartes), inakçı veri (Wolf), varlık yasalarını bulmak için düşünen benliğin bilgisi (Lebniz)
Metafizik dünya görüşü, Rönesans çağında doğabilimlerin güçlenmesiyle büyük gücünü yitirmiştir Metafizik sistemin son büyük düşünürü, evrensel oluşmanın düşünceden doğduğunu ve gelişmesi sonunda kendi bilincine erişeceğini savunan Hegel'dir 'Metafizik' deyimine ilk kez 'eytişim karşıtı' (antidiyalektik) anlamını veren de Hegel olmakla beraber idealist bir eytişim geliştirdiğinden ötürü Hegel, temelde, metafizik düşünme ve araştırma yöntemine yan kalmıştır
Eytişimsel özdekçilik: eytişimsel felsefede 'metafizik' deyimi, 'eytişim yönteminin tam karşıtı bulunan düşünme ve araştırma yöntemi' anlamına kazanç Bu anlamı ona, eytişimsel ve tarihsel özdekçiliğin kurucuları vermişlerdir Eytişimsel öğretiye gelinceye değin 'metafizik' deyimi, kimi yerde felsefenin mucizevi konularla uğraşan bir bölümü' ve kimi yerde de 'kurgu yoluyla elde edilmiş data' anlamında kullanılıyordu Metafizik, nesnelerde sonsuz ve değişmeyen saydığı özü kurgu aracılığıyla bulmaya çalışır; sıcacık, sınırlı ve katı bir dünya görüşüdür; olayların kimi yönlerini abartır ve saltıklaştırır, değişik yönlerini görmezlikten kazanç; nesneleri sakin olarak ele alır, onlardaki değiştirme ve gelişmeyle ilgilenmez; bir nesneyi bütün nesnelerden ayıran etkenlerle uğraşır, o nesnenin çok sayıdaki ilişkilerini ve öteki nesnelerle derin bağlantılarını görmez; bilimsel sorulara emin karşılıklar arar, gerçeğin sıvı ve gelişken olduğunu ve tüm bilimsel görüşlerin ancak emin sınırlar içinde değerinde taşıdıklarını anlamaz
Metafizik düşünme ve araştırma yöntemi 17 yüzyılın sonlarına doğru biçimlenmeye başlamıştır o çağlarda doğabilimleri, olguları topluyor ve sınıflandırıyordu, bir nesneyi tanımak için onu başkaca tüm nesnelerden koparıp parçalamak gerekiyordu, olayları ayrı olarak ve tüm ilişkilerinin dışarıda ele almak alışkanlığı bu nedenle doğdu Bu usul, jurnal yaşamda ve bilimin birincil ve daha aşağı evrelerinde aşağı yukarı işe yaramış ve yararlı olmuşsa da gerek doğasal ve gerek toplumsal karmaşık süreçlerin açıklanmasında tümüyle başarısız kalmıştır Metafiziğin, olayları ayrı olarak ve tüm ilişkilerinin açık havada ele alma yöntemi, olayların nedenlerinin anlaşılmasını, evrimlerini, kendilerinden ayrı başka nesnelerden nasıl çıktıklarını ve nereye yöneldiklerini, kendilerinden tamamen farklı ne gibi yeni olaylar ve nesneler türeyeceğini bilmeyi muhakkak engeller Metafizik yöntem, en yeni kullanımlarında bile, nesneleri katiyen değişmemiş ve değişmeyecek bir nitelikte görür Bundan ötürü de, gerekli olarak varolanı, benzeşen deyişle 'eski'yi savunur ve varlaşmakta olan 'yeni'nin karşısına dikilir Buysa bilginin bütün alanlarında, en açık biçimiyle, tutucu bir davranışı dile getirmektedir Metafizik, bu yüzden, çağdaş anlamında, ilericiliğin aleyhinde gericiliği niteler *