Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Mevlevilik

Mevlevilik

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
MEVLEVİLİK

1 Kuruluşu

Ölüm gününü Hakk’la vuslat, sevgiliye kavuşma günü sayan HzMevlânâ’nın bu dünyadan göçüp, sonsuzluk âlemine doğmasıyla onu tanıyanlar, fikir ve görüşlerini benimseyenler büyük acılara boğuldular Başta oğlu Sultan Veled, Çelebi Hüsâmeddin ve diğerleri

HzMevlânâ’nın fikirleri ve yaşantısı kurumlaşmalı, yüzyıllar boyu tüm insanlığa uzanan bir el olmalıydı İnsanlığı sevgiye, hoşgörüye, iyiliğe, doğruluğa ve güzel ahlâka yani İslâm’a çağıran bir el

İslâm Peygamberi, yaratılmışların en yücesi HzMuhammed’in yüzyıllar önce tüm insanlığa yaptığı çağrıyı HzMevlânâ da yineliyordu
Bâzâ! Bâzâ! Her ân çi hestî bâzâ

Ger kâfîr u gebr u bûtperestî bâzâ

İn dergehi mâ, dergehi novmîdî nîst

Sad bâr eger tövbeşikestî bâzâ



Gel! Ne olursan ol, yine gel

İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta

İster yüz kere tevbe etmiş ol, ister yüz kere bozmuş ol tevbeni

Bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil, nasılsan öyle gel

Çelebi Hüsâmeddin döneminde başlayarak, Sultan Veled ve onun oğlu Ulu Ârif Çelebi zamanında toplanan Mevlânâ âşıkları, Mevlevîlik Tarîkatı’nın temelini attılar ve sistemini oluşturdular Muhtelif yerlerde tekkeler kurdular, vakıflar sağladılar, insanların gönüllerine ışık götürdüler

Mevlana Celaleddin Rumi'nin düşünceleri çevresinde kurulan tarikat Babasının düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde örgütlendirdiği için Mevlana'nın oğlu Sultan Veled, Mevlevilik'in asıl kurucusu ve ikinci piri sayılır

Mevlana'nın hayatı boyunca tarikatlara özgü birtakım kurallara uymadığı, kendisine bağlananlar için özel kurallar koymadığı bilinmektedir Sözgelimi kendisine bağlananlar için ne bir giriş töreni düzenler, ne de belli bir zikir öngörürdü Diğer tarikatlar gibi özel giysilerle ayrılma yoluna da gitmemişti Bilinen başlıca uygulaması müridliğe kabul edilenlerin saç, sakal, bıyık ve kaşlarından birkaç kıl kesmek, kendisine halifelik verilenlere de bugün hırka denilen geniş kollu, yakasız, önü açık bir giysi olan fereci giydirmek, halkı aydınlatma görevini simgelemek üzere bir çerağ vermekti Mevlevilik'in başlıca kurallarından birisi olan semayı da yalnızca aşk ve cezbe için yardımcı bir öğe sayardı Ancak oğlu Sultan Veled, halifeliği döneminde Mevlana'nın düşüncelerini temel olarak Mevleviliği kendine özgü kuralları, törenleri olan bir tarikat durumuna getirdi

Mevleviliğe göre tasavvufi eğitimin amacı insanın kendine gelmesini, kendini bulmasını sağlamaktır Gerçeğe ulaşmak için insan tabiatına aykırı yöntemlere başvurulmamalıdır Zikir ve çile gerçeğe ulaşmanın temel yöntemi değildir Zikir ancak düşünceyi harekete geçirdiği ölçüde yararlıdır Gerçeğe ulaşmanın asıl yolu aşk ve cezbedir Bunun için de isimlerden ve kelimelerden geçip Allah'ı bulmak Allah dışındaki varlıklardan (masiva) arınmak gerekir Bütün varlığı kuşatan Allah'ın varlığı tek gerçektir Varmış gibi görülen varlıklar gerçekte yoktur; varolan, bu varlıklar aracılığı ile kendini gösteren Allah'tır Evren her an yeniden yaratılmaktadır Zıdlar alemi olan bu dünyada herşey izafidir Allah'ı gerçek anlamda tanımayan insanlar dünyanın, altın ve gümüşün kulu, kölesi olurlar Bu kölelikten kurtulmanın tek yolu da Allah aşkıdır

Mevleviliğe göre mürid kendini mürşidinde yok etmeli, kendine baktığında mürşidini görmelidir Mürşidinin tüm isteklerini tereddüt etmeden kabul etmeli, ona itaatı Allah'a ve Peygamber (sas)'e itaat, muhalefeti de Allah ve Peygamber (sas)'e muhalefet bilmelidir Kendisini şeyhinden uzaklaştıracak hiçbir sözü dinlememeli, onun iyiliğin mutlak temsilcisi olduğuna inanmalı, hakkında kötü düşünmemeli, yanında çok konuşmamalıdır Nefsini zayıflatmaya, riyazet ve mücahede ile öldürmeye çalışmalıdır Kötülüğü buyuran nefsi (nefsi emmare) ancak mürşid öldürebilir Bu nedenle mürid mürşidinin irşadına sıkı biçimde sarılmalıdır

Mevlevilikte başlıca tarikat ayini, âyini şerif de denilen semadır Belli kurallar içinde ve müzik eşliğinde yapılan semadan başka zikir telkini, tac ve hırka giyme, halvet, tarikata giriş, halifelik verme de belli kurallara bağlanmıştır Sözgelimi zikir telkininde şeyh müridi önüne oturtarak elini tutar, bütün günahlardan sakınacağına, iyilik ve takva üzere bulunacağına dair söz alır, kelimei tevhidi üç kez telkin eder, sonra da onun için dua eder Duanın arkasından şeyh, dünya ile ilgisini kestiğini simgelemek üzere müridin saçından birkaç kıl keser Halvet, diğer tarikatlarda olduğu gibi kırk gün süren bir ibadet, riyazet biçiminde değil, tekkede hizmet biçiminde uygulanır Binbir gün süren bu halveti (çile) tamamlayan kişiye derviş adı verilir

Tac ve hırka giydirme de küçük bir törenle yapılır Tac giyecek mürid başını açarak şeyhin önüne oturur, başını şeyhin dizine koyar Mevlevi silsilesini okuyan şeyh Allah'tan müridi fakirlik yolunda (tasavvuf) başarılı kılmasını, başına manevi bir tac ihsan etmesini dileyerek tacı giydirir Fatiha sûresini okuyarak dua eder Hırka ise ayakta giydirilir Yine mevlevi şeyhleri silsilesi ve Fatiha okunur, dua edilir Duanın arkasından hırkası giydirilen mürid şeyhin ve orada bulunan büyüklerin ellerini öper

Halvetten çıkmış, eğitimini tamamlamış ve gerekli olgunluğa ulaşmış dervişlere verilen üç tür halifelik vardır Bunlar sureti hilafet, manayı hilafet ve hakikatı hilafet olarak anılır Sureti hilafet, bir dervişe bir tekkenin yönetimini yürütmesi amacıyla verilen halifeliktir Bu tür halifeler irşad yetkisine sahip değildir Manayı hilafet, seyrü süluk denilen tasavvufi yolculuğun makam ve mertebelerini iyi bilen, Allah'ı tam anlamıyla tanıyan dervişe halkı irşad etmesi amacıyla verilen halifeliktir Hakikatı hilafet de doğrudan irşad ve şeyhlik yetkisiyle verilen halifeliktir Şeyhlik makamı boş olan tekkelere atanacak şeyhler bu halifeler arasından seçilir

Mevleviliğe mensup kişiler seyrü sülukteki durumlarına göre çeşitli derecelere ayrılır İlk dereceyi mevlevilerin büyük çoğunluğunu temsil eden muhibler oluşturur Seven kişi demek olan muhib, mevlevi kurallarına göre sikke tekbirletip tarikata giren, ancak dervişliğe ikrar vermeyen müriddir İkinci derecede dede de denilen dervişler yeralır Derviş ikrar verip tekke mutfağında (matbah) üç gün saka postunda oturan, kararından dönmezse arakiye ve hizmet tennuresi giyinip çeşitli hizmetlerle binbir gün halvet (çile) çıkaran, onsekiz gün süren hücre çilesini de tamamlayan mevleviye verilen addır Şeyhler üçüncü dereceyi oluşturur Şeyh, bir tekkeyi yönetmek, muhib ve dervişlerin yetiştirme yetkisine sahip olan mevlevidir Mevlevilikte son dereceyi halifeler meydana getirir Halifeler, başkasına halifelik verme yetkisine sahip şeyhlerdir

Sultan Veled'ten sonra bütün Mevleviliği temsil eden Konya'daki merkez tekke şeyhliğinin babadan oğula ya da ailenin büyüğüne geçmesi gelenekleşti Bu geleneğe bağlı olarak şeyhlik makamına oturan kişiye Çelebi adı verildi ve zamanla merkez tekke şeyhliği Çelebilik makamı olarak anılmaya başladı Çelebiler, başlangıçta, şeyhlik makamında oturan kişi tarafından önceden belirlenirdi Sonraları çelebiler dedelerin onayıyla atanmaya başladı Daha sonra da, adaylar arasındaki çekişmeler nedeniyle çelebiler padişah iradesiyle atanır oldular

Çok uzun bir süre geçmemesine rağmen Anadolu’nun pek çok yerinde Mevlânâ âşıkları mevlevîhânelerde toplanmaya başladılar Oradan Arap Yarımadası’na,

Asya ve Avrupa’ya yayıldılar Artık padişahlar da, gedâlar da aynı posta baş kesmedeydiler Sultan IIISelîm, Sultan IIMahmud gibi bir döneme damgasını vuran Osmanlı sultanları mevlevîhânelerde şeyhlerinin dizlerine baş koymadaydılar Aşk, sınır tanımaksızın yüreklere ateşler yaktı, yaktı

Mevlevilik Türk düşünce ve sanat hayatına önemli etki ve katkıları olan bir tarikattır Mevlana'nın vahdeti vücud (varlık birliği) anlayışına dayanan düşünceleri yüzyıllar boyunca etkisini sürdürmüş, günümüze kadar canlılığını koruyabilmiştir Mevlevi tekkeleri, tarikat faaliyetlerinin yanısıra bir sanat ve kültür kurumu gibi çalışmış, baştan beri birçok şair, yazar ve bestecinin yetiştiği merkezler olmuştur

Osmanlılar döneminde Türkiye'de en yaygın tarikatlardan birisi olan Mevleviliğin faaliyetine, diğer tarikatlarla birlikte, 13 Eylül 1925 tarihli bir kanunla son verildi Faaliyetini bir süre Şam'da sürdürmeyi denediyse de başarılı olamadı Ancak 1926 yılında Konya'daki merkez tekke ve Mevlana türbesi müze olarak yeniden açıldı

2 Çile Sistemi
Mevlevîlik, mânevî bir eğitim sistemi olarak tarîkate giren nevniyâzları binbir gün süren “çile denilen bir eğitimden geçiyordu Çile şöyle uygulanıyordu:
Mevlevî olmaya karar veren kişi gençse, ailesinin rızâsı alınırdı Kendisine bu yolun güçlükleri anlatılır, ısrâr eder ve kabûl olunursa “matbah denilen eğitim bölümünde, kapıdan girince hemen sol tarafta, kapı dibinde bulunan postta üç gün oturtulurdu Bu üç gün içinde iki diz üstünde başı eğik olarak oturan aday, orada yapılan işleri seyreder, mecbûriyet olmadıkça konuşmaz, mecbûr olmadıkça posttan kalkıp bir yere gidemezdi Üç gün sonra huzûra çıkar, kararında durduğunu söylerse, geldiği elbiseyle on sekiz gün getirgötür işlerine bakardı On sekiz günün sonunda ona artık mevlevîlerin özel kıyafetleri giydirilir ve çilesi başlamış olurdu

Çile esnasında ortalığı silip süpürmek, odun getirmek, çarşıdan alışveriş yapmak, çamaşır yıkamak gibi günlük işleri yapmaktan başka mutlaka sema’ meşk eder, mesnevî okur, kâbiliyeti varsa ney üflemek, kudüm vurmak, âyin okumak gibi mûsikî sanatı ile yahut hat, tezhîb, minyatür gibi diğer güzel sanatlarla ilgilenirdi Bu meşklere, çilesini doldurmuş, hücre sahibi olmuş “dede ler nezâret ederdi

3 Mevlevîlik ve Sanat

İslâm dininde mûsikî ve raksla ilgili ilk belgelere Meraga’lı Abdülkâdir’in Makâsidü’l Elhân adındaki eserinde, sema’a ise mîlâdî Xyüzyıldan itibaren bazı kaynaklarda rastlanır

Mevlânâ’nın büyük bir din ve sanat bilgini olarak mûsikî hakkında yüceltici fikirleri vardı Sofiyane vecd ve isitiğrakın, ilâhî ilham ve neşvenin kaynağı haline gelmiş olan gönlünü şiir, mûsikî ve sema’ gibi üç güzel sanatın ulviyet ve kudsiyetinde eritmişti Bilhassa mûsikîyi bütün maddî ve fizîkî hâdiselerin üstünde tamamen ilâhî bir anlayış ve sezişle “Elest Bezmi’nin âvâzesi diye târif etmişti Bu yüzden mevlevihâneler, mânevî eğitim işlevlerinin yanı sıra devrin güzel sanatlar akademileri yahut konservatuarlarıydılar

Mevlevîlerin zikri olan sema’, mutlaka mûsikî eşliğinde yapıldığından, mevlevîhânelerde nazarî ve amelî mûsikî eğitimi yaptırılmış, bu sebeple Türk Mûsikîsi’nin en büyük bestekârları mevlevîhânelerden yetişmişlerdir Bu eğitimin yanı sıra edvârlar ve muhtelif nota mecmuaları tertip edilerek, eserlerin gelecek nesillere intikâli de sağlanmıştır

Mûsikî sanatımız üzerinde Mevlevîliğin tesiri o kadar büyüktür ki, “Türk Klâsik Müziği mevlevîhânelerde gelişmiştir denebilir

Nefî, Neşâti, Fasih Ahmed Dede, Esrâr Dede, Nâbi, Şeyh Gâlib gibi ân edebiyatımızın büyük şairleri de mevlevîdirler

HzMevlânâ’nın tasavvufunda gâye aşktır HzMevlânâ, insanın sûretiyle değil, sîretiyle yani iç âlemiyle ilgilenmiş, rûhî olgunlaşmayı ve ahlâk kaidelerinin en yücelerine ulaşmayı hedef almıştır Mevlevîlikte, tamamen rûhî bir tezâhür olan şiir, mûsikî, raks ve diğer güzel sanatlar insanı kötülüklerden uzaklaştırıp, ilâhî amaca yaklaştıracak araçlar olarak görülmüş, bu yüzden Mevlevîliğin önemli rükünleri hâline gelmiştir
MEVLEVİ AYİNLERİ

Mûsikî tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir Bilim adamları insanların konuşmayı bilmedikleri devirde duygu ve düşüncelerini mûsikî ile anlattıklarını söylüyorlar Mûsikînin dinden doğduğu düşüncesi de bugün mûsikî tarihçileri, felsefeciler ve sosyologlar tarafından benimsenmektedir

İlkel toplumlarda mûsikî bir ibâdet, insanları Yüce Yaratıcı’ ya ulaştıran bir olgu, hatta Tanrı'nın insanlara bir lûtfu kabul edilirdi

Totemizm, Şamanizm, Animizm gibi dinlerde mûsikînin önemli rolü vardı Bu dinlerin etkisindeki toplumlarda müzisyenler aynı zamanda din adamlarıydılar İslâmiyet’ i kabûlden önce atalarımızın dini olan Şamanizm’de “kam, “baksı ya da “şaman denilen din adamları ellerindeki çalgı ile çalıp söyleyerek dînî mesajlarını iletirlerdi

İslâmiyet de bu sanatın karşısında olmamıştır Ancak her olgu gibi mûsikînin de iyi ve doğru yolda; iyi ve doğru duyguları hissettirip, ortaya çıkaracak şekilde kullanılması istenmiştir

İslâm Peygamberi Hz Muhammed (sas), Kur’an’ın güzel sesle ve bir kaideye bağlı âhenkle okunmasını emretmiştir Tecvid ve kıraat böylece doğmuştur ki, bu ilimlerin mûsikî ile yakın ilişkileri vardır

Mûsikî, İslâmiyet’i kabûlden sonra da müslüman Türkler’in yaşamlarının her safhasında önce olduğu gibi yer almaya devam etmiştir Düğünlerde, bayramlarda, asker uğurlama ve karşılama törenlerinde, her türlü dînî törenlerde, hatta savaşlarda bile mûsikî yer almıştır

Dînî Türk Mûsikîsi icrâ edildiği mekânlara göre Câmi Mûsikîsi ve Tekke Mûsikîsi başlıkları altında ikiye ayrılabilir Birbirine yakın bu iki türden Tekke Mûsikîsi’nde insan seslerinin yanı sıra enstrümanlara da yer verilmiştir Câmi Mûsikîsi’ nde ise enstrüman kullanılmaz Ezan, kaamet, salâ, salâtü’sselâm, mi’râciye, mevlîd, tekbîr, temcîd, tesbîh, mahfel sürmesi, münâcaat gibi câmiye ait formlarla; mevlevî âyini, nefes, durak gibi tekkeye ait formlar ve her iki mekânda da ortak kullanılan ilâhi, tevşîh, şugl, na’ t gibi formlar Dînî Türk Mûsikîsi’ ni oluşturur

Câmi Mûsikîsi eserlerinde görülen zâhidâne, ağır başlı üslûp, Tekke Mûsikîsi eserlerinde yerini tasavvufî bir coşkuya bırakır Bu coşkulu oluşumda bir çok tarikatta yer alan ve mûsikî eşliğinde yapılan “zikir in rol oynadığı söylenebilir

Tekke Mûsikîsi formlarından en gelişmiş olanı Mevlevi Âyinleri’ dir Bu eserler aynı zamanda tüm Türk Mûsikîsi’ nin en geniş, en sanatlı ve en önemli eserleridir

Mevlevî Âyinleri; HzMevlânâ’ nın ebedî âleme intikâlinden sonra ona ve onun düşüncelerine âşık insanların kurdukları “Mevlevîlik tarîkatının ürünleridir

Hiç şüphe yok ki, Mevlevî Âyinleri konusu bir değil yüzlerce kitap konusu olabilecek, üzerine ciltlerce eserler yazılabilecek kadar geniştir

Mevlevî Âyini bestekârlarının doğum ölüm tarihlerini tespitte hicrî tarih bildiren kaynaklara ve varsa ebced hesabıyla düşürülen tarih dizelerine yönelip, onları titizlikle milâdî tarihe çevirdik Burada karşımıza çıkan hicrî yılın, milâdî yılın bir değil çoğu kez iki yılına karşılık gelmesi problemini her iki yılı da yazıp; kuvvetle muhtemel olan uzun yılın altını çizmek sûretiyle çözmeyi uygun gördük Bir örnek vermek gerekirse:

Dellâlzâde İsmâil Efendi hicrî 1212 yılında doğmuştur Ölümü için Hâfız’ın mezar taşına düşürdüğü tarih mısrâı ise hicrî 1286’ ya karşılık gelir

“Huld’ü Dellâlzâde’ye dâim mekân ede Hudâ H1286

H1212 yılı milâdi 1797 yılının 26 Haziran’ında başlayıp, 1798 yılının 14 Haziran’ında biter Dolayısıyla doğumu 17971798 yıllarından birisi olup çok az da olsa 1797 olma ihtimali daha fazladır

Ölümü olan H1286 yılı ise milâdi 1869 yılının 13 Nisan’ında başlayıp, 1870 yılının 2 Nisan’ında son bulur Dolayısıyla ölümü 1869 1870 yılarından birisi olup, büyük ihtimalle 1869 yılıdır (Kitapta verilen cetvel incelenirse her iki yılın da yazılmış, ihtimâli yüksek olan yılların altının çizilmiş olduğu görülür)

Yine Mevlevî Âyini bestekârlarını listelerken vefât etmiş olanlarla yaşayanları ayrı ayrı sıralamayı uygun gördük Vefât etmiş olanları ölüm tarihlerine, yaşayanları ise doğum tarihlerine göre sıraladık

Bestelenmiş bütün Mevlevî Âyinleri’ne hakkında ne söyleniyor olursa olsun kitapta yer verdik Forma uygunluğu, geleneğe uygunluğu konusunda hiçbir ayırıma gitmeyip bunu müzikolog ve icrâcıların yorumlarına bıraktık
MEVLEVÎ ÂYİNLERİ

1 Özellikleri

Kitabımızın asıl konusunu teşkîl eden Mevlevî Âyinleri, mevlevîhânelerde Sema’ Töreni (yani mukâbele) esnasında “mutrıb denilen mûsikî topluluğunun çalıp söylediği, mevlevî bestekârlarca sema’a eşlik amacıyla bestelenmiş eserlere denir

Tıpkı Sema’ Töreni gibi Mevlevî Âyini formunun da XVXVIyüzyıllarda kalıp halinde tespit edilip, günümüze kadar gelen son şeklini aldığı söylenebilir

Mevlevî Âyinleri’nin önemli özelliklerinden biri farklı devirlerin ve farklı bestekârların eserlerinin bir araya getirilebilmesidir XV veya XVIyüzyılda bestelendiği sanılan Pencgâh Âyini Şerîf’in başında XIXyüzyıl bestekârlarımızdan Neyzen Sâlih Dede’nin peşrevinin çalınması yahut bir âyinin başka bir âyinden alınan bölümlerle tamamlanması bu duruma örnek olarak gösterilebilir

Kendilerine has husûsiyetleri aşağıda açıklanacak olan bu eserlerin ana bölümleri HzMevlânâ’nın Mesnevî, Dîvânı Kebîr ve Rubâiyyat’ından alınmış Farsça şiirlerinden bestelenir Ender olarak bazı mevlevî şâirlerin şiirlerine de yer verildiği görülmektedir Bunlar arasında Sultan Veled, Ulu Ârif Çelebi, Eflâkî Dede, Şeyh Gâlip, Molla Câmî, Şeyhî, Semtî, Gâvsî Dede sayılabilir50

Ayrı âyinlerde aynı güftenin yer aldığı da gözlenmektedir Ama tüm âyinlerde Eflâkî Dede’ nin,
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur,

Kulu olan kişiler, hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanûben yüz süre,

Yoksul ise bây olur, bay ise sultân olur

dörtlüğü mutlaka üçüncü selâmda yürüksemâî usûlünden bestelenmiştir Ayrıca yine tüm âyinlerin IVSelâm’ında (ki çoğunlukla IISelâm ile aynıdır) HzMevlânâ’nın meşhur,
Sultânı menî, sultânı menî

Ender dil ü cân îmânı menî

Der men bidemî men zinde şevem

Yek cân çi şeved, sad cânı menî



Sultânımsın, sultânımsın,

Gönlümdesin, cânımdasın, îmânımsın

İçimdeysen ancak ben dirilirim,

Bir cân ne demek, sen benim yüz cânımsın

dörtlüğü Ağır Evfer usûlünden bestelenerek kullanılmıştır

Tıpkı sema’ gibi Mevlevî Âyini de her birine “selâm adı verilen dört bölümden oluşur Başta çalınan Devri Kebîr usûlündeki peşrevler Türk Klâsik Müziği’ndeki Devri Kebîr peşrevlerden farklılık gösterir

Mevlevî bestekârlarca Muzaaf Devri Kebîr adı verilen bu usûl iki Devri Kebîr’ in birleştirilmesinden oluşturulmuştur ve 56 zamanlıdır Bu özellik peşrevin Sema’ Töreni kısmında anlatılan Devri Veledî’ye eşlik amacıyla olmasındandır Nitekim Devri Kebîr usûlü, diğer usûllere göre Devri Veledî’ deki yürüyüşe en uygun olanıdır Bu usûlde herhangi bir aksak bölünme olmaz İki Devri Kebîr’ in birleştirilmesinin sebebi ise daha uzun peşrevler bestelemek, böylece tekrarı azaltmak amacını güder Çünkü âyin peşrevleri Devri Veledî tamamlanıncaya kadar bitince başa dönmek sûretiyle tekrar edilirler

Devri Veledî’nin bitmesiyle peşrev durur Burası peşrevin herhangi bir yeri olabilir Bu sebeple bazı âyin peşrevlerinde karar bölümleri dahî yer almamıştır

Mevlevî Âyinleri’nin ISelâm’ı çoğunlukla Devri Revân, bazen de Ağır Düyek usûlleri ile ölçülmüştür II ve IVSelâm’lar mutlaka Ağır Evfer usûlündedir Âyinlerde bu usûle genellikle son beş zamanından girilir Bazı âyinlerde bu iki selâm güfte ve melodi olarak birbiriyle aynı olabilmekte, bâzı âyinlerde ise melodi aynı kalırken güfte farklı olabilmektedir

Mevlevî Âyinleri’ nin IIISelâm’ları en geniş ve sanatlı bölümleridir Bu bölümde usûl geçkilerinin yanısıra çarpıcı makam geçkileri de görülür IIISelâm genellikle 28 zamanlı Devri Kebîr usûlüyle başlar Devri Kebîr yerine bazen Ağır Düyek, Frenkçin, Fahte, Çifte Düyek de kullanılmıştır

IIISelâm’da bu ilk kısımdan sonra, aksaksemâî usûlünden bestelenmiş bir saz terennümü ile Eflâkî Dede’nin:
Ey ki hezâr âferîn bu nice sultân olur

mısraı ile başlayan Türkçe dörtlük yürüksemâî usûlü ile bestelenir Bunu aynı usûlden bestelenmiş saz terennümleriyle birbirine bağlanan güfteler izler, yürüksemâî hızlanarak devam eder, coştukça coşar

Mevlevî Âyinleri’nin selâmları, Semâ’ Töreni kısmında belirttiğimiz selâmların mânâ ve tezâhürlerine uygun olarak, hatta bu duyguları oluşturacak nağmelerle

bestelenmiştir Semâ’ Töreni’nin IIISelâm’ı Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında duyulan hayranlığın aşka dönüşmesiyle oluşan bir cezbe hâlini sembolize eder Yani bir nevî mîrâc hâlidir Mevlevî Âyinleri’nde de bu bölümler gittikçe yürüyen ritmlerle ve gittikçe yükselen perdelerle bestelenmiştir

IVSelâm ise insanın kulluğa dönüşünü ve kulluğunu idrâkini temsîl eder Burada kullanılan Ağır Evfer usûlü ile melodi ve ritmdeki coşkunluk yerini kararlı bir huzûra bırakır

IVSelâm’dan sonra sazlarla icrâ edilen Düyek usûlünde bir Son Peşrev ve Son Yürüksemâî ile âyin sona erer

Bu yapısı ile Mevlevî Âyinleri Türk Mûsikîsi’nin en büyük ve sanatlı eserleridir Bu yüzden âyin bestelemek bestekârlıkta zirve kabûl edilir

XVXVIyüzyıla ait “Bestei Kadîm adıyla tanınan ve bestekârları bilinmeyen Pencgâh, Hüseynî ve Dügâh Âyini Şerîflerden Pencgâh makamındaki âyin mevlevî bestekârlara tam bir numûne olmuştur ve tam bir bestekârlık âbidesidir Daha sonra bestelenmiş ve bestekârı bilinen ilk âyin olan Köçek Derviş Mustafa Dede’nin Bayâtî Âyini Şerîf’î ise kendinden öncekileri gölgede bırakacak kadar üstün bir sanat eseridir

Daha sonra Buhûrîzâde Mustafa Efendi (Itrî) tarafından bestelenen Segâh Âyini Şerîf’de Türk Mûsikîsi’nin şâheserlerindendir

Bestekârı bilinen bu ilk âyinlerden sonra günümüze kadar tespit edebildiğimiz kadarıyla 161 âyin daha bestelenmiştir ki, üç Bestei Kadîm ile birlikte toplamı 166’ya varır Bu âyinler içerisinde form ve üslûba uygunluğu tartışılabilecek olanları elbette vardır Bunlar arasında merhum Hüseyin Saadeddin Arel’ in muhtelif makamlardan bestelediği 51 âyin pek çok münekkid tarafından kıymeti hâvî bulunmamaktadır Günümüzde bestelenen âyinlerin çoğu da eleştirilere mâruz kalmaktadır Biz böyle bir tartışmaya girmeden tamamını listelemeyi uygun görüyoruz

MEVLEVÎ ÂYİNLERİ

(Bestelendiği Yüzyıllara Göre)

XVIIyüzyıl öncesi



1 Hüseynî Âyini Şerîf

Bestei Kadîm

2 Dügâh Âyini Şerîf

Bestei Kadîm

3 Pencgâh Âyini Şerîf

Bestei Kadîm

XVIIyüzyıl



4 Bayâtî Âyini Şerîf

Derviş Mustafa Dede (Kûçek)

5 Segâh Âyini Şerîf

Buhûrîzâde Mustafa Efendi (Itrî)

6 Çargâh Âyini Şerîf

Kutbü’n Nâyî Osman Dede

7 Hicaz Âyini Şerîf

Kutbü’n Nâyî Osman Dede

8 Rast Âyini Şerîf

Kutbü’n Nâyî Osman Dede

9 Uşşak Âyini Şerîf

Kutbü’n Nâyî Osman Dede

10 Nühüft Âyini Şerîf

Eyyûbî Hüseyin Dede

11 Nihâvend Âyini Şerîf

Musâhib Ahmed Ağa

12 Hicaz Âyini Şerîf

Musâhib Ahmed Ağa

13 Sabâ Âyini Şerîf

Musâhib Ahmed Ağa

14 Bestenigâr Âyini Şerîf

Bursalı Âmâ Sâdık Efendi

15 Irak Âyini Şerîf

Abdürrahîm Dede (Hâfız Şeydâ)

16 Hicâzeyn Âyini Şerîf

Abdürrahîm Dede (Hâfız Şeydâ)

17 Isfahan Âyini Şerîf

Abdürrahîm Dede (Hâfız Şeydâ)

XIXyüzyıl

20 Şevkutarab Âyini Şerîf

Ali Nutkî Dede

21 Sûzidilârâ Âyini Şerîf

Sultan IIISelîm Han

22 Yegâh Âyini Şerîf

Derviş Abdülkerîm Dede

23 Acembûselik Âyini Şerîf

Nâsır Abdülbâkî Dede

24 Isfahan Âyini Şerîf

Nâsır Abdülbâkî Dede

25 Hicaz Âyini Şerîf

Künhî Abdürrâhîm Dede

26 Nühüft Âyini Şerîf

Künhî Abdürrâhîm Dede

27 Sabâ Âyini Şerîf

Hammâmîzâde İsmâîl Dede

28 Nevâ Âyini Şerîf

Hammâmîzâde İsmâîl Dede

29 Bestenigâr Âyini Şerîf

Hammâmîzâde İsmâîl Dede

30 Sabâbûselik Âyini Şerîf

Hammâmîzâde İsmâîl Dede

31 Hüzzam Âyini Şerîf

Hammâmîzâde İsmâîl Dede

32 Isfahan Âyini Şerîf

Hammâmîzâde İsmâîl Dede

33 Ferahfezâ Âyini Şerîf

Hammâmîzâde İsmâîl Dede

34 Şedaraban Âyini Şerîf

Mustafa Nakşî Dede

35 Sûzinâk Âyini Şerîf

Hâşim Bey

36 Şehnâz Âyini Şerîf

Hâşim Bey

37 Sûzidil Âyini Şerîf

Nesîb Dede

38 Sûzinâk Âyini Şerîf

Dellâlzâde İsmâîl Efendi

39 Isfahan Âyini Şerîf

İsmet Ağa

40 Müstear Âyini Şerîf

İsmet Ağa

41 Rahatfezâ Âyini Şerîf

İsmet Ağa

42 Mâhur Âyini Şerîf

Ârif Hikmetî Dede

43 Hicazkâr Âyini Şerîf

Manisalı Câzim Dede

44 Yegâh Âyini Şerîf

Tanbûrî Kâmil Dede

45 Sûzinak Âyini Şerîf

Selânikli Derviş Necib Dede

46 Neveser Âyini Şerif

Rifat Bey

47 Ferahnâk Âyini Şerîf

Rifat Bey

48 Şedaraban Âyini Şerîf

Neyzen Sâlih Dede

49 Yegâh Âyin Şerif

Hacı Fâik Bey

50 Sûzinâk Âyini Şerîf

Hacı Fâik Bey

51 Hüseyniaşîran Âyini Şerîf

Ali Aşkî Efendi

52 Sûzidil Âyini Şerîf

MZekâî Dede

53 Mâye Âyini Şerîf

MZekâî Dede

54 Isfahan Âyini Şerîf

MZekâî Dede

55 Sûzinak Âyini Şerîf

MZekâî Dede

56 Sabâzemzeme Âyini Şerîf

MZekâî Dede

57 Nühüft Âyini Şerîf

Bursalı Osman Dede



XXyüzyıl



58 Rahatülervah Âyini Şerîf

Ahmed Hüsâmeddin Dede

59 Dügâh Âyini Şerîf

Mehmed Celâleddin Dede

60 Bûselik Âyini Şerîf

Bolâhenk Nûri Bey

61 Karcığar Âyini Şerîf

Bolâhenk Nûri Bey

62 Acemaşîran Âyini Şerîf

Hüseyin Fahreddin Dede

63 Hüseynî Âyini Şerîf

Musullu Hâfız Osman Efendi

64 Yegâh Âyini Şerîf

Rauf Yektâ Bey

65 Sultâniyegâh Âyini Şerîf

Kâzım Uz

66 Bûselikaşîran Âyini Şerîf

Ahmed Avni Konuk

67 Dilkeşîde Âyini Şerîf

Ahmed Avni Konuk

68 Rûyi Irak Âyini Şerîf

Ahmed Avni Konuk

69 Bayâtîbûselik Âyini Şerîf

Zekâîzâde Hâfız Ahmed Irsoy

70 Müstear Âyini Şerîf

Zekâîzâde Hâfız Ahmed Irsoy

71 Karcığar Âyini Şerîf

Râkım Elkutlu

72 Kürdîlihicazkâr Âyini Şerîf

Halepli Şeyh Ali Dede

73 Acemaşîran Âyini Şerîf I

Hüseyin Saadettin Arel

74 Acemaşîran Âyini Şerîf II

Hüseyin Saadettin Arel

75 Acemkürdî Âyini Şerîf I

Hüseyin Saadettin Arel

76 Acemkürdî Âyini Şerîf II

Hüseyin Saadettin Arel

77 Aşkefzâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

78 Besteısfahan Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

79 Bestenigâr Âyini Şerîf I

Hüseyin Saadettin Arel

80 Bestenigâr Âyini Şerîf II

Hüseyin Saadettin Arel

81 Bayâtî Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

82 Bûselik Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

83 Dilkeşhâverân Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

84 Eviç Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

85 Evcârâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

86 Ferahfezâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

87 Ferahnâk Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

88 Ferahnümâ Âyini Şerîf I

Hüseyin Saadettin Arel

89 Ferahnümâ Âyini Şerîf II

Hüseyin Saadettin Arel

90 Heftgâh Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

91 Hicaz Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

92 Hicazkâr Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

93 Hüseynî Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

94 Hüzzam Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

95 Isfahan Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

96 Karcığar Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

97 Kürdîlihicazkâr Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

98 Lâlegül Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

99 Mâhur Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

100 Müstear Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

101 Nevâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

102 Neveser Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

103 Nihâvend Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

104 Nikriz Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

105 Nişâbur Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

106 Nişâburek Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

107 Nühüft Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

108 Rahatfezâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

109 Rahatülervah Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

110 Rast Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

111 Sabâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

112 Segâh Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

113 Sultânîyegâh Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

114 Sûzidil Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

115 Sûzinâk Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

116 Şederaban Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

117 Şehnâz Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

118 Şerefnümâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

119 Şevkefzâ Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

120 Tâhir Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

121 Uşşak Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

122 Uzzâl Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

123 Yegâh Âyini Şerîf

Hüseyin Saadettin Arel

124 Rast Âyini Şerîf

Refik Fersan

125 Selmek Âyini Şerîf

Refik Fersan

126 Şevkefzâ Âyini Şerîf

Halil Can

127 Hisarbûselik Âyini Şerîf

Saadeddin Heper

128 Nikriz Âyini Şerîf

Hâfız Kemâl Batanay

129Bayâtîaraban Âyini Şerîf

Cinuçen Tanrıkorur

130Evcârâ Âyini Şerif

Cinuçen Tanrıkorur

131Zâvilaşîran Âyini Şerîf

Cinuçen Tanrıkorur

132Nişâbûrek Âyini Şerîf

Cinuçen Tanrıkorur

133Ferahnâkaşîrân Âyini Şerîf

Doğan Ergin

134 ?

Bedri Noyan 51

135 Nihâvend Âyini Şerîf

Kemâl Tezergil

136 Neveser Âyini Şerîf

A Necdet Tanlak

137 Tâhir Âyini Şerîf

A Necdet Tanlak

138 Eviç Âyini Şerîf

A Necdet Tanlak

139 Acem Âyini Şerîf

Alâeddin Yavaşça

140 Mâhur Âyini Şerîf

İrfan Doğrusöz

141 Muhayyersünbüle Âyini Şerîf

İrfan Doğrusöz

142 Segâh Âyini Şerîf

İrfan Doğrusöz

143 Nişâbur Âyini Şerîf

Cüneyd Kosal

144 Nevâ Âyini Şerîf

Ali Rıza Avni Tınaz

145 Sâzkâr Âyini Şerîf

Sâdun Aksüt

146 Hisar Âyini Şerîf

Fırat Kızıltuğ

147 Muhayyersünbüle Âyini Şerîf

Bekir Sıdkı Sezgin

148 Eviç Âyini Şerîf

Erol Sayan

149 Ferahfezâ Âyini Şerîf

MOkyay Yiğitbaş

150 Şevkutarab Âyini Şerîf

MOkyay Yiğitbaş

151 Bayâtî Âyini Şerîf

MOkyay Yiğitbaş

152 Hüzzam Âyini Şerîf

MOkyay Yiğitbaş

153 Şehnâz Âyini Şerîf

Mutlu Torun

154 Acemkürdî Âyini Şerîf

Zeki Atkoşar

155 Sazkâr Âyini Şerîf

Zeki Atkoşar

156 Mâhur Âyini Şerîf

Zeki Atkoşar

157 Uşşak Âyini Şerîf

Fâtih Salgar

158 Vecdidil Âyini Şerîf

Gürsel Koçak

159 Şehnâz Âyini Şerîf

Hasan Esen

160?

İsmet Doğru 51

Bestekârları yaşayan Âyini Şerîfler

Bestekârı Bilinmeyen Diğer Âyini Şerîf’ler (Üç Bestei Kadîm’den Başka)

161 Muhayyer Âyini Şerîf

162 Canfezâ Âyini Şerîf

163 Baba Tâhir Âyini Şerîf

164 Eviç Âyini Şerîf

165 Bûselik Âyini Şerîf

166 Nevrûz Âyini Şerîf

2 Bestekârları

Mevlevî Âyini besteleyebilmek için iyi bir bestekâr olmak şarttır ama yeterli olmaz Mevlevî Âyini Bestekârının âyin rûhuna ve üslûbuna uygun eser yapabilmesi için HzMevlânâ’yı, Mevlevîliği ve Sema’ı iyi anlamış; kendinden önce bestelenmiş olan âyinleri iyi incelemiş olması gerekir Bu şartlar sağlandıktan sonra Dîvânı Kebîr, Rubâiyyât ve Mesnevî’den kullanılacak usûllere ve anlam bakımından birbirine uygun şiirler seçilecek ve eser bestelenecektir

Mevlevî Âyini bestekârları arasında yukarıda verdiğimiz listede en fazla dikkat çeken isim hiç şüphesiz Hüseyin Saadeddin Arel’dir Yılmaz Öztuna’nın Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi’nde 700 kadar eseri kayıtlı olan ve daha çok nazariyatçı olarak tanınan son dönemin bu müzikolog bestekârının 51 âyininden tüm araştırmalarımıza rağmen yalnız Mûsikî Mecmuası’nın 154sayısında neşrolunan Nikriz Âyini Şerîf’inin ve Karcığar Âyini Şerîf’inden küçük bir bölümünün notasını bulabildik Bestekârın elimizdeki bu örnekleri incelendiğinde güfte ve usûl geleneğine uyulmadığı hemen göze çarpar Ama dediğimiz gibi bulabildiğimiz örnekler çok azdır

Türk Mûsikîsi’nin gelmiş geçmiş en büyük bestekârlarından biri olan Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi 7 Âyini Şerîf bestelemiştir Bu eserlerin tamamı üstün bir müzikalite ve olağanüstü bir duyuş ürünüdür Dede Efendi’nin tüm eserleri içerisinde en çok Hüzzam Âyini Şerîf’ini beğendiği rivâyet olunmaktadır ki, bu eser Türk Mûsikî Sanatı’nın en kıymetli eserlerindendir

Kendisi de mevlevî olan Sultan IIMahmud’un isteği üzerine son olarak bestelediği âyini olan Ferâhfeza Âyini Şerîf’i ise fevkalâde renklidir ve en çok sevilen âyinlerdendir

Dede Efendi’nin öğrencilerinden MZekâî Dede de 5 âyin bestelemiştir Bunlar arasında en beğenileni gerçek bir dehâ ürünü olarak nitelenen Sûzidil makâmındakidir

Zamanının neyzenlerinin kutbu manasında “Kutbü’n Nâyî ünvânıyla tanınan Osman Dede, son dönemin önemli bestekârlarından merhum Cinuçen Tanrıkorur ve günümüz bestekârlarından M Okyay Yiğitbaş da dörder âyin bestelemişlerdir

Musâhib Seyyid Ahmed Ağa, “Hâfız Şeydâ adıyla tanınan Abdürrahîm Dede, İsmet Ağa, Ahmed Avni Konuk ile yaşayan bestekârlardan Zeki Atkoşar, Necdet Tanlak ve İrfan Doğrusöz ise repertuarımıza üçer âyin kazandırmışlardır Ancak İrfan Doğrusöz’ün elimizde bulunan Segâh Âyini Şerîf’i bir çok sesli deneme olarak Türk Mûsikîsi ve Mevlevî Âyini rûhuna kanımızca hiç uygun değildir ve içinde HzMevlânâ’dan hiçbir güfte bulundurmamakla geleneğe de uymamaktadır

Şüphesiz ki bestekârlıkta fazla eser bestelemekten daha önemlisi sanat değeri taşıyan eser bestelemektir Sultan III Selîm yalnızca bir âyin bestelemiştir Ama bu eseri Mevlevî Âyini repertuarının en kıymetli örneklerinden birisi olmuştur Bunun gibi Hüseyin Fahreddin Dede’nin Acemaşîran Âyini Şerîf’i de tek âyinidir ve bir sanat âbidesidir

mevlâna’nın düşüncesi etrafında şekillenen mevlevîliğin, babasının düşüncelerini sistemleştirip tarikat biçiminde örgütlediğinden ötürü oğlu sultan veled (ö 1312) tarafından kurulduğu kabul edilir ilhâmını kur’an ve peygamberimizin sünnet’inden alan mevlevîlik insanlığı, pek çok âşık, âlim ve kâmil mürşid yoluyla, doğruya, güzel ahlâka ve sevgiye davet etmiştir

mevlevîlik, diğer tarikatlerde olduğu gibi insanı, kendisini bulması ve kendisine gelmesini sağlamak üzere tasavvufî bir eğitimden geçirir diğer tarikatlerdekinin aksine, kendisine intisâb edenlerden özel bir kıyafet giymelerini ve belirli bir zikri sürdürmelerini istemeyen mevlâna’nın bilinen başlıca uygulaması ise, müridliğe kabul edilenlerin saç, sakal, bıyık ve kaşlarından birkaç kıl kesmek, kendisine hilâfet verilenlere de bugün hırka denilen geniş kollu, yakasız, önü açık bir giysi olan fereci giydirmek, halkı aydınlatma görevini simgelemek üzere bir çerağ vermekti başlangıçta özel bir ritüeli olmayan mevlevîlik, babasının düşüncelerini temel alan oğul sultan veled tarafından kendine özgü kuralları, törenleri olan bir tarikat haline getirildi

mevlâna’nın ‘güneşimiz’ dediği şemsi tebrîzi’nin kişiliğiyle kavramlaşan ‘mürşid’ tabiri, mevlevîliğin insantanrı ilişkisi bağlamında geliştirdiği önemli bir mefhumdur öyle ki mürid kendini mürşidinde yok etmeli ve kendine baktığında mürşidini görmelidir mürşide muhalefeti allah’a ve peygamberine (sas) muhalefet bilmeli kötülük buyuran (nefsi emmare) nefsi ancak bir mürşidin öldürebileceğini bilen mürid, mürşidinin irşâdına sıkı bir şekilde sarılmalıdır mevlevîliğin çoğu tarikatlerden farklı olarak üzerinde durduğu noktalardan biri de, müridin zikir ve çile aşamalarından geçme zorunluluğunun olmamasıdır mevlevîlere göre zikir ve çile gerçeğe ulaşmanın temel bir yöntemi değil, düşünceyi harekete geçirebilecek bir dinamiktir gerçeğe ulaşmanın biricik yolu vardır, o da; aşk ve cezbedir

semâ:
dilimizde dönmek, duymak ve gökyüzü anlamlarına gelen semâ, bir mevlevi âyininde bu üç anlamı da kapsayan bir işleve dönüşür âyini şerîf olarak da bilinen semâ, belli kurallar içinde müzik eşliğinde yapılır pisagor gibi düşünen filozoflara göre musikî, göklerin dönüşünden hâsıl olan sesten ve bu sesin âhenginden meydana gelir ilginçtir ki mevlâna musikî hakkında mesnevî’de şunları söyler: ‘zurnanın ağlayışı, davulun korkutuşu birazcık sûr sesine benzer; öyle ki hikmet sahipleri, biz bu makamları gökyüzünün dönüşünden aldık derler halkın tamburuyla çaldığı, söylediği ezgiler, göğün dönüşünün sesidir; inananlar tüm seslerin cennetin sesiyle güzelleştiğini söyler; biz, hepimiz âdemi’in cüzleriydik; cennette o güzel sesleri duyduk, dinledik’

semâ ile yani dinlemek ve duymakla manevî ve estetik duyguların gelişeceğini söyleyen mevlana’nın mesnevî’de bu terimi işitmek, dinlemek, anı kebîr’de ise bugünki mevlevi âyinlerinde kullanıldığı üzere dönmek anlamında kullanmıştır mevlevi tarikatının başlıca ayini olan semâ, insanın miracını, manevî yolculuğunu sembolize eder semâ esnasında mürid, benliğini (hırkasını) terk ederek hak’ta yok olur başında sikkesi (mezar taşı), üstünde tennuresiyle (kefeni) manevî bir yolculuğa çıkar

semâ beş bölümden oluşur:
1 peygamber efendimizin nâtı şerîfi’nin okunması
2 her şeye can veren nefesi temsil eden ney taksimi
3 semâzenlerin birbirlerini selamlayarak başladığı üç kez tekrarlanan dairesel yürüyüş (sultan veled devri denir)
4 semâ ayini (1 selâm bilgiyle doğan insanı, 2 selâm yaratılıştaki azameti, 3 selâm tam teslimiyeti (fenâfillah) sembolize eder)


zikir telkini:
belli bir manevî olgunluğa ulaşmış mürid için bazı âyinler yapılır zikir telkini’nde şeyh müridi önüne oturtarak elini tutar, tüm günahlardan sakınacağına, iyilik ve takva üzere bulunacağına dair söz alır, kelimei tevhidi üç kez telkin eder, sonra da onun için dua eder duanın ardından şeyh, dünya ile ilgisini kestiğini simgelemek için müridin saçından bir kıl keser binbir gün tekke hizmetinde bulunan mürid artık bir derviştir

tac ve hırka giyme:
tac ya da hırka giyecek mürid şeyhin önüne oturur, başını şeyhin dizine koyar mevlevî silsilesini okuyan şeyh allah’tan müridi tasavvuf yolunda başarılı kılmasını dileyerek tacı ya da hırkayı giydirir ve fatihâ okur

şebi arûs
mevlâna’nın ölüm gününün hatırası olarak yapılan merasim için kullanılan bir tabirdir ikindi vaktinden sonra kur’an okumak ve aynu’lcem yapılmak suretiyle icra edilen bu merâsim gecesine ‘leyletü’larûs’ da denilir mevlâna 17 aralık 1273’de pazar akşamı vefat etmiştir bu geceyi, yani ‘şebi arûs’ gecesini, sevgiliye, hakk’a kavuşma günü kabul eden mevlâna iki türlü ölüm olduğundan söz eder; birincisi, hz peygamberimizin ‘ölmeden önce ölünüz’ hadisine işaret eden, nefsi (ego) yok ederek gerçekleşen manevî ölümdür mevlâna bu ölüme ‘vuslat’ adını verir ikinci ise ‘fiziki ölüm’dür

ölümü, ayrılıktan ziyade, bir kavuşma olarak gören mevlâna, manevî tekâmüle erişmiş ruhun aşk yoluyla ölümsüzleştiğini, insanın bu yolla gerçek saadete eriştiğine mesnevî’de şöyle değinir: ‘ tevbesiz ömür, hepten can çekişmektedir; gelip çatan, adamı yaşayan ölü yapan ölüm ise, allah’tan habersiz olmaktır ömür de allah’la hoştur, ölüm de; allah’a kavuşmadıktan sonra âbı hayât bile ateştir’ ankebut sûresindeki; ’her nefis ölümü tadacaktır sonra ancak bize döndürüleceksiniz’ ayetindeki ‘dönmek’ kelimesinin allah’a kavuşulacağının bir müjdesi olduğunu söyleyen mevlâna, ‘canı allah aldıysa ölüm şeker gibidir, o’nunla olduktan sonra, ölmek candan tatlıdır bize’ beytinde söz ettiği gibi ölümün bir son değil bir başlangıç olduğunu söyler

mevlâna, her yıl vuslata erdiği 17 aralık tarihinde, konya’da gerçekleştirilen şebi arûs âyiniyle anılıyor

SEM'A


Mevlevîlik deyince ilk akla gelen semâ’, lügatte işitmek mânâsındadır Terim olarak, mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden geçip dönmektir HzMevlânâ zamanında belli bir nizâma bağlı kalmaksızın dînî ve tasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema’, sonradan Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi zamanından başlayarak Pîr Âdil Çelebi zamanına kadar tam bir disiplin içine alınmış, sıkı bir nizâma bağlanmış; icrâsı öğrenilir ve öğretilir olmuştur 34 Böylece XVyüzyılda son şeklini alan Sema’ Töreni’ ne daha sonra sadece XVIIyüzyılda Nâ’t ı Şerîf eklenmiştir

Sema’, sembolik olarak, kâinatın oluşumunu, insanın âlemde dirilişini, Yüce Yaratıcı’ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip “İnsan ı Kâmil e doğru yönelişini ifâde eder

Mutrıb ve semâzenlerin şeyh postunu selâmlayıp, semâhânede yerlerini almalarından sonra şeyh efendi semâhâneye girer, mutrıb ve semâzenleri selâmlayıp posta oturur

Mutrıbdaki saz grubu asıl olarak neylerden oluşur Bulunduğu takdirde bu heyete rebab, kanun, tanbur gibi diğer sazlar da ilâve edilir Neyzenlerin başında bir neyzenbaşı, âyinhanların başında da kudümzenbaşı vardır Bütün mukaabeleyi kudümzenbaşı yönetir Âyinhanlar iki veye üç kudümle usûl vurarak eseri okurlar Ayrıca âyinhanlardan biri halîle (zil) ile, bir diğeri de zilsiz def (bendir) ile usûle iştirak eder




file:C:Users5A7C2%7E1ELEAppDataLocalTempmsohtmlclip101clipimage001gif
Sema’ Töreni, “Nâ’tı Şerîf’le başlar Nâ’tı Şerîf kâinatın yaratılmasına vesîle olan, yaratılmışların en yücesi HzMuhammed’i öven, HzMevlânâ’nın bir şiiridir XVIIyüzyılda bestekârlarından “Itrî adıyla tanınan Buhûrîzâde Mustafa Efendi’nin Rast makamından bestelediği bu na’ti, na’thân ayakta ve sazsız okur




file:C:Users5A7C2%7E1ELEAppDataLocalTempmsohtmlclip101clipimage001gif
Na’t’i, kudüm darbları izler Bu Yüce Yaratıcı’nın kâinata “ol emridir İslâm inanışına göre Allah, insanın önce cansız bedenini yaratmış, sonra ona kendi ruhundan üfleyerek diriltmiştir






file:C:Users5A7C2%7E1ELEAppDataLocalTempmsohtmlclip101clipimage001gif
Na'’t’den sonra yapılan ney taksimi işte bu ilâhî nefesi temsîl eder





Taksimden sonra peşrevin başlaması ile şeyh efendi ve semâzenler, sema’ meydanında sağdan sola doğru dârevî bir yürüyüşe başlarlar Semâ’ meydanını üç kez dolaşmaktan ibâret olan bu yürüyüşe “Devri Veledî denir
file:C:Users5A7C2%7E1ELEAppDataLocalTempmsohtmlclip101clipimage001gif
Semâhânenin giriş kapısı ile tam karşıdaki kırmızı post arasında var olduğu kabul edilen bir çizgi, semâhâneyi iki yarım daireye böler “Hattı istivâ denilen bu çizgi, mevlevîlerce kutsal sayılır ve aslâ üzerine basılmaz

Dördüncü bölüm, Sultan Veled devridir Bu, Semazenlerin birbirine üç kere selam vererek, bir peşrevle dairevi yürüyüşüdür Şekilde gizli ruhun ruha selamıdırSemâ’ meydanının sağ tarafından post hizasına gelen semâzen, Hattı İstivâ’ya basmadan ve posta sırt çevirmeden dönerek karşıya geçer Böylece arkasından gelen semâzenle karşı karşıya gelir Bir an göz göze gelen iki derviş, aynı anda öne doğru eğilerek birbirlerine baş keserler Buna “Mukâbele denir

Postun tam karşısında Hattı İstivâ’nın sema’ meydanını kestiği noktaya gelen derviş burada da baş keser ve Hattı İstivâ’ya basmadan yürüyüşüne devam eder

Üçüncü devrin sonunda şeyh efendinin posttaki yerini almasıyla Devri Veledî tamamlanır Bu devirler, şeyh denilen mânevî terbiyecinin rehberliğinde Mutlak Hakîkat’i “İlmel Yakîn olarak bilişi, “Aynel Yakîn olarak görüşü, “Hakkal Yakîn olarak da O’na erişi sembolize eder

Kudümzenbaşının Devri Veledî’nin bittiğini îkâz eden vuruşları ile neyzenbaşı kısa bir taksim yapar ve âyin çalınmaya başlar

Semazen üstündeki siyah hırkayı çıkararak, sembolik olarak, hakikate doğar kollarını bağlayarak bir rakkamını temsil eder Böylece Allah'ın birliğine şehadet eder




file:C:Users5A7C2%7E1ELEAppDataLocalTempmsohtmlclip101clipimage001gif
Semâzenler tek tek şeyh efendinin elini öperek izin alır ve sema’a başlarlar




file:C:Users5A7C2%7E1ELEAppDataLocalTempmsohtmlclip101clipimage003
Sema’, her birine “selâm adı verilen dört bölümden oluşur ve semâzenbaşı tarafından idâre edilir Semâzenbaşı, semâzenlerin dönüşlerini kontrol ederek intizâmı temin eder

ISelâm, insanın kendi kulluğunu idrâk etmesidir

IISelâm, Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hayranlık duymayı ifâde eder

IIISelâm bu hayranlık duygusunun aşka dönüşmesidir

IVSelâm ise insanın yaratılıştaki vazîfesine yani kulluğa dönüşüdür Çünkü İslâm’ da en yüce makam, kulluktur




file:C:Users5A7C2%7E1ELEAppDataLocalTempmsohtmlclip101clipimage001gif
IVSelâm’ın başlaması ile “postnişîn yani şeyh efendi de hırkasını çıkarmadan ve kollarını açmadan sema’ a girer Postundan sema’ meydanının ortasına kadar dönerek gelir ve yine dönerek postuna gider Buna “Post Semâ’ı denir


Bu arada IVSelâm bitmiş, Son Peşrev ve Son Yürüksemâî çalınmış, son taksim yapılmaktadır



Şeyhin posttaki yerini almasıyla Son Taksim de sona erer ve Kur’anı Kerîm’den bir bölüm yani “Aşrı Şerîf okunur Son dualar, Allah’ın adı olan “Hû nidâları ile son selamlaşmalarla Semâ’ Töreni sona erer Şeyh Efendi’den sonra semâzenler ve mutrıp da şeyh postunu selâmlayıp semâhâneyi terkederler
 

Similar threads

MEVLEVİ MUKABELESİ ve AYÎN GÖSTERİSİNDEKİ VAZİFELİLER HAKKINDA DATA Mehmet ÖNDER Vefat gününü Adalet'ka vuslatNikah günü' sayan büyük Mevlâna'dan daha sonra, oğlu Sultan Veled ve yakınları kadar, Mevlâna'nın düşünce yapısı ve düşünceleri üstüne (Mevlevi Tarikatı) yerleşmiş ve bu edeberkân...
Cevaplar
0
Görüntüleme
120
3Selim Devrinde Müzik 3 Selimin Müzk Anlayışı 3 Selim Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın oğludur Osmanlı padişahları içerisinde musikiye düşkünlüğüyle belli 3 Selim müzik alanında da böylece çok yeniliğe önayak olmuştur III Selim in sanatkârlığının, bilhassa musikîşinaslığının...
Cevaplar
0
Görüntüleme
221
Mevlevîlik deyince birincil akla gelen semâ ’, lügatte işitmek mânâsındadır Terim olarak, mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden geçip dönmektir HzMevlânâ vaktinde emin bir nizâma ast kalmaksızın dînî ve tasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema ’, sonradan...
Cevaplar
0
Görüntüleme
141
Mevlevilikte Sema nedir? Nasıl yapılır? sema nasıl yapılır sema nedir nasıl yapılır şema nedir şema niçin mevlana Mevlevîlik deyince ilk akla gelen semâ’, lügatte işitmek mânâsındadır Terim olarak, mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip yol almak, kendinden geçip dönmektir Mevlevîlik deyince...
Cevaplar
0
Görüntüleme
104
Abdullah Haddadi hayatı Abdullah Haddadi hakkında data Abdullah Haddadi kimdir Evliyânın büyüklerinden İsmi, Abdullah olup babasının ismi Alevî'dir Evlâdi Resûl olup, seyyiddir 1634 (H 1044) senesi Safer ayının beşinde Pazartesi günü Yemen'in Terîm şehrinde doğdu 1720 (H 1132) senesi...
Cevaplar
0
Görüntüleme
58
858,497Konular
982,554Mesajlar
30,293Kullanıcılar
CyscoderSon üye
Üst Alt