iltasyazilim
FD Üye
Mevlidi Şerif
Allah adın zikredelim evvela,
Vacib oldu cümle işte her kula
Kim ki, Allah adını önce ana,
Her işi kolay eder Allah ona
Allah adı olsa her işin önü,
Asla ebter olmaz o işin sonu
Bir kez Allah dese aşkla lisanın,
Kalmayıp dökülür bütün günahın
Zikri tekrar eyle mütemadiyen!
Her murada erişir Allah diyen
Haramı bırakıp, helal yemeli,
Şükredip her zaman Allah demeli
Kerimdir, rahimdir, O ilâhımız,
Bize rahmet kıla yüce şahımız!
Varlığına, birliğine şek yoktur,
Ne yazık, üç tanrı diyen pek çoktur
Varlığına edilse de çok hayret,
Cümle âlem yokken O vardı elbet
O varken yok idi, insan, cin, melek,
Arş, dünya, güneş, gezegen ve felek
Bunların hepsini, O var eyledi,
Birliğine hepsi ikrar eyledi
Kudretini göstererek O Celil,
Birliğine kıldı bunları delil
Ol dedi bir kere var oldu cihan,
Olma derse, mahvolur hemen o an
Resulullah’tır bu varlığa sebep,
Onun rızasını, aşkla et talep!
Resulullahın nuru
Hak teâlâ yaratınca Âdem’i,
Âdem’le süsledi bütün âlemi
Mustafa nurunu alnına koydu,
Habibimin nuru, bil bu nur dedi
Kıldı o nur, onun alnında karar,
Kaldı onun ile nice zamanlar
Daha sonra Havva alnına geçti,
Ondan oğlu Şit’e bu nur nakletti
Erdi İbrahim’e, İsmail’e hem,
Söz uzayıp gider, hepsini dersem
Doğunca O rahmeten lilalemin,
Vardı nur onda karar etti hemin
Doğumu
Âmine hatundur onun annesi,
O sedeften doğdu O dürdanesi
Rebiulevvel ayının nicesi,
On ikinci pazartesi gecesi
O gece ki doğdu, O hayrul beşer,
Annesi onda neler gördü neler
Dedi gördüm, O Habib’in annesi,
Bir acep nur ki, güneş pervanesi
Fırlayıp evimden çıktı nagehan,
Göklere dek nur ile doldu cihan
Gökler açıldı, yok oldu karanlık,
Üç melek gördüm, elinde üç ışık
Biri doğu biri batıda onun,
Biri damında, dikildi Kâbe’nin
İndiler göklerden melekler saf saf,
Kâbe gibi kılındı evim tavaf
Yarılıp çıktı duvardan nagehan,
Geldi üç huri bana oldu ayan
Bu hususta derler o üç dilberin,
Asiye’ydi biri o mehpeykerin
Biri Meryem hatun idi aşikâr,
Birisi hem hurilerden bir nigâr
Çevre yanıma gelip oturdular,
Mustafa’yı birbirine muştular
Dediler oğlun gibi hiçbir oğul,
Yaratılalı cihan, gelmiş değil
Bu senin oğlun gibi kadri cemil,
Bir anaya vermemiştir O Celil
Ulu devlet buldun, ey Âmine sen,
Doğacaktır senden O hulki hasen
Bu gelen ilmi ledün sultanıdır,
Bu gelen tevhidi irfan kânıdır
Bir adı Mahmud, bir adı Ahmed’dir,
Varlığı cümle âleme rahmettir
Âmine eder vakit oldu tamam,
Ki vücuda gele O hayrül enam
Susadım gayet hararetten katı,
Sundular bir cam dolusu şerbeti
Şerbeti karşımda tuttu huriler,
Bunu Rabbimiz gönderdi dediler
Kardan ak idi ve hem soğuk idi,
Lezzeti dahi şekerde yok idi
İçtim onu oldu, cismim nura gark,
Edemedim kendimi ben nurdan fark
Geldi bir ak kuş kanadıyla revan,
Arkamı sıvadı kuvvetle heman
Doğdu o saatte O sultanı din,
Nura gark oldu, semavat ü zemin
Kim olmak isterse ateşten necat,
Aşk ile, şevk ile etsin salevat!
Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidelevveline velâhirin
Mahlûkatın hepsi sevindi o an,
Dirilip âlem yeniden buldu can
Kâinattaki her şey edip seda,
Çağrışarak dediler ki, merhaba!
Merhaba, ey âli sultan merhaba!
Merhaba, ey kâni irfan merhaba!
Merhaba, ey sırrı furkan merhaba!
Merhaba, ey derde derman merhaba!
Merhaba, ey rahmeten lilâlemin!
Merhaba, sensin şefial müznibin!
Bütün dertlilerin dermanı sensin,
Cümle âlemlerin sultanı sensin
Çünkü nurun ruşen etti âlemi,
Gül cemalin gülşen etti âlemi
Âmine hatun artmış idi hayreti,
Bir zaman aklı gidip geldi geri
Gördü gitmiş huriler hiç kimse yok,
Görmedi oğlunu yalvarırdı çok
Bir an şöyle düşünceye dalmıştı,
Huriler onu götürdü sanmıştı
Dört tarafa bakıp edince nazar,
Gördü ki bir köşede hayrülbeşer
O ulu, Kâbe’ye karşı duruyor,
Yüzün yere koymuş secde ediyor
Secdede diliyle tahmid ediyor,
Kaldırmış parmağın tevhid ediyor
Dudaklar kıpırdardı, söylerdi kelâm
Anlayamazdım, ne derdi o hümam
Kulağım ağzına verdim, dinledim,
Söylediği sözü o an anladım
Derdi ki, ya Rab yüzüm tuttum sana,
Ya İlahi ümmetimi ver bana!
Ümmetim dedi sana, O Mustafa,
Ver salevat sen de ona, bul safa
Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidelevveline velâhirin
Miraca gitmesi
Dinle miracını o şahın ayan,
Âşıksan aşk ateşine durma yan!
Pazartesi gecesi gerçek haber,
Leylei kadirdi o gece meğer
O mübarek bahtı, o kadri yüce,
Ümmühanin evine vardı gece
Orda iken nagehan o yüzü ak,
Cebrail Cennete git dedi Hak
Bir sırmalı taç ve bir hulle kemer,
Hem dahi al bir burakı muteber
Habibime ilet de, ona binsin!
Arşımı seyreylesin, beni görsün!
Cebrail cennete olunca revan,
Gördü ki, kırk Burak otluyor o an
İçlerinden bir Burak ağlar katı,
Yiyip, içmez, kalmamış hiç takati
Gözlerinden yaşlar eylemiş revan,
Ciğerini dertle etmiş perişan
Dedi Cebrail, niçin ağlıyorsun?
Hüzünle ciğerini dağlıyorsun?
Arkadaşların yiyip içip gezer,
Sen inliyorsun, canını ne üzer?
Dedi, kırk bin yıl vardır ki ya emin,
Aşktır bana yemek ve içmek hemin,
Nagehan bir ses işitti kulağım,
O zamandan bilemem sağı solum
Nedense yüksek sesle bağırdılar,
Ya Muhammed diyerek çağırdılar
O andan beri bilemem, n’olmuşam,
O adın ismine âşık olmuşam
Yüreğim içinde eridi yağım,
Âşık oldu görmeden bu kulağım
Cenneti başıma bu aşk, dar eder,
Gece gündüz işlerimi zâr eder
Gerçi cennet içinde duruyorum,
Hep cehennem azabı görüyorum
Hazreti Cebrail der ki, ey Burak,
Ağlama hep, verdi muradını Hak
Bir kimsede, aşkın nişanı olur,
Akıbet maşuk, er geç onu görür
Gel beri maşukuna götüreyim,
Yarana merhem vurup bitireyim
Aldı Cebrail Burak’ı o zaman,
Resulullaha ulaştırdı o an
Hak selam etti sana ey Mustafa,
Ki mübarek hatırın bulsun safa
Buyurdu gelsin misafirim olsun,
Arşımı seyreylesin, beni görsün!
Bu gece zahir olur esrarı Hak,
Gösterecektir sana didarı Hak
Zemzemle doldu bütün âlem o an,
Arşa varır dediler Fahri Cihan
Hem sekiz cennet kapısı açtılar,
Âlemin üstüne rahmet saçtılar
Gel gidelim Hazrete, ya Mustafa!
Şu anda bekliyor eshabı safa!
Sana cennetten getirdim bir Burak,
Daveti Rahmandır edesin idrak
Çekti o anda Burak’ı Cebrail,
Önüne düştü ona oldu delil
Göz açıp kapamadan Kudüs’e vardı,
Etrafını bütün nebiler sardı
Enbiya ervahı karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar
Geçerek mihraba O hayrülenam,
Enbiya ervahına oldu imam
Gece durmadı yola oldu revan,
Bütün göklerden geçip etti seyran
Her birinde türlü hikmetler gördü,
Cebrail’le varıp Sidre’ye erdi
Cebrail’in durağıdır o makam,
Yerle gök ta ki tutalıdan nizam
Gelip Cebrail makamında durdu
Rahmeten lilâlemin ona sordu:
Bilemem, bu yolları ben nideyim,
Burada garibim, nere gideyim?
Cebrail dedi, sen ki Habibsin,
Sanma bu yerlerde öyle garipsin,
Burada bitti benim seyrangâhım,
İlerisinden dahi yok âgâhım
Eğer geçsem zerre kadar ileri,
Yanarım hemen ey Hakkın serveri
Dedi Cebrail’e o şahı cihan:
O halde sen yerinde kal bir zaman
Söyleşirken Cebrail ile kelam,
Geldi Refref önüne, verdi selam
Aldı o şahı cihanı o zaman,
Sidre’ye giderek getirdi heman
Gördü gök ehli ibadette hepsi,
Her biri bir türlü taatte hepsi
Hep gök ehli cümle karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar
Merhaba ya Muhammed dediler,
Ey şefaat kânı Ahmed dediler
Her biri kutladı miracını,
Dediler giydin saadet tacını
Yürü artık meydan senin bu gece,
Sultan ile sohbet senin bu gece
Hepsi ile görüşüp geçti öte,
Varıp erişti O ulu hazrete
Rabbimiz harfsiz, kelimesiz ve sessiz
Konuştu Mustafa ile şüphesiz
Dedi ki mahbubu matlubun benim,
Sevdiğin can ile mabudun benim
Gece gündüz durmayıp istiyordun,
Bir kez görsem cemalini diyordun
Gel Habibim sana âşık oldum ben,
Cümle halkı sana köle kıldım ben
Ne muradın var ise kılam reva,
Eyleyem bir derde bin türlü deva
Mustafa dedi ya Rabbelâlemin
Ey affı ve hediyesi çok kerim,
O zayıf ümmetimin hali ne ola,
Hazretine nice onlar yol bula?
Ya İlahi hazretinden hacetim,
Şu dur ki, ola en makbul ümmetim
Hak tealadan duyuldu bir nida,
Ya Habibim ben sana kıldım atâ
Ümmetini sana verdim ey Habib,
Cennetimi onlara kıldım nasib
Ey Habibim nedir, o ki diledin,
Bir avuç toprağa minnet eyledin
Zatıma ayna edindim zatını,
Beraber yazdım adımla adını
Ya Habibim anlıyorum ben seni,
Görmeğe hiç doyamazsın sen beni
Tez varıp davet et kullarımı,
Ta gelip de göreler didarımı
Göz açıp kapamadan Fahri cihan,
Ümmühanın evine geldi heman
Her ne gelmişse Mirac’da başına,
Cümlesin haber verdi eshabına
Dediler ey kıblei İslamı din,
Kutlu olsun sana Miracı güzin
Hepimiz kullarız, sen ise şahsın,
Gönlümüzde daim parlayan mahsın
Bize, ümmet olmak devleti yeter,
Müslüman olmanın izzeti yeter
Süleyman Çelebi
Kelimeler:
Ebter: Güdük, neticesiz, kısır
Mütemadiyen: Devamlı
Felek: Gök
Rahmeten lilâlemin: Âlemlere rahmet olan Resulullah
Necat: Kurtuluş
Dürdane: İnci
Hayrülbeşer: İnsanların en iyisi
Nagehan: Hemen
Dilber: Güzel
Mehpeyker: Ay yüzlü
Nigâr: Güzel yüzlü sevgili
Muştu: Müjde
Hulki hasen: Güzel ahlak
İlmi ledün: Bâtın ilmi
Kân: Menba, kaynak
Şefiülmüznibin: Günahlara şefaatçısı
Revan: Akan, uçan
Heman: Hemen
Semavat ü zemin: Yer ve gökler
Furkan: Kur’anı kerim
Ruşen: Parlak aydın
Gülşen: Gül bahçesi
Tahmid: Hamd
Tevhid: La ilahe illallah demek
Hümam: Himmetli
Hulle: Cennet elbisesi
Burak: Resulullahı miraca götüren hayvan
Burakı muteber: Uygun bir burak
Hayrülenam: İnsanlarını en iyisi
Seyrangah: Gezme yeri
Agâh: Haberdar
Mahbub: Sevilen
Matlub: İstek
Rabbelâlemin: Âlemlerin rabbi
Hacet: İstek
Atâ: Hediye
Güzin: Seçilmiş, beğenilmiş
Mah: Gökteki ay, mahveden, peygamberlik nuru Küfür karanlıklarını mahvettiğinden, Resulullah’a mah da denmiştir
Allah adın zikredelim evvela,
Vacib oldu cümle işte her kula
Kim ki, Allah adını önce ana,
Her işi kolay eder Allah ona
Allah adı olsa her işin önü,
Asla ebter olmaz o işin sonu
Bir kez Allah dese aşkla lisanın,
Kalmayıp dökülür bütün günahın
Zikri tekrar eyle mütemadiyen!
Her murada erişir Allah diyen
Haramı bırakıp, helal yemeli,
Şükredip her zaman Allah demeli
Kerimdir, rahimdir, O ilâhımız,
Bize rahmet kıla yüce şahımız!
Varlığına, birliğine şek yoktur,
Ne yazık, üç tanrı diyen pek çoktur
Varlığına edilse de çok hayret,
Cümle âlem yokken O vardı elbet
O varken yok idi, insan, cin, melek,
Arş, dünya, güneş, gezegen ve felek
Bunların hepsini, O var eyledi,
Birliğine hepsi ikrar eyledi
Kudretini göstererek O Celil,
Birliğine kıldı bunları delil
Ol dedi bir kere var oldu cihan,
Olma derse, mahvolur hemen o an
Resulullah’tır bu varlığa sebep,
Onun rızasını, aşkla et talep!
Resulullahın nuru
Hak teâlâ yaratınca Âdem’i,
Âdem’le süsledi bütün âlemi
Mustafa nurunu alnına koydu,
Habibimin nuru, bil bu nur dedi
Kıldı o nur, onun alnında karar,
Kaldı onun ile nice zamanlar
Daha sonra Havva alnına geçti,
Ondan oğlu Şit’e bu nur nakletti
Erdi İbrahim’e, İsmail’e hem,
Söz uzayıp gider, hepsini dersem
Doğunca O rahmeten lilalemin,
Vardı nur onda karar etti hemin
Doğumu
Âmine hatundur onun annesi,
O sedeften doğdu O dürdanesi
Rebiulevvel ayının nicesi,
On ikinci pazartesi gecesi
O gece ki doğdu, O hayrul beşer,
Annesi onda neler gördü neler
Dedi gördüm, O Habib’in annesi,
Bir acep nur ki, güneş pervanesi
Fırlayıp evimden çıktı nagehan,
Göklere dek nur ile doldu cihan
Gökler açıldı, yok oldu karanlık,
Üç melek gördüm, elinde üç ışık
Biri doğu biri batıda onun,
Biri damında, dikildi Kâbe’nin
İndiler göklerden melekler saf saf,
Kâbe gibi kılındı evim tavaf
Yarılıp çıktı duvardan nagehan,
Geldi üç huri bana oldu ayan
Bu hususta derler o üç dilberin,
Asiye’ydi biri o mehpeykerin
Biri Meryem hatun idi aşikâr,
Birisi hem hurilerden bir nigâr
Çevre yanıma gelip oturdular,
Mustafa’yı birbirine muştular
Dediler oğlun gibi hiçbir oğul,
Yaratılalı cihan, gelmiş değil
Bu senin oğlun gibi kadri cemil,
Bir anaya vermemiştir O Celil
Ulu devlet buldun, ey Âmine sen,
Doğacaktır senden O hulki hasen
Bu gelen ilmi ledün sultanıdır,
Bu gelen tevhidi irfan kânıdır
Bir adı Mahmud, bir adı Ahmed’dir,
Varlığı cümle âleme rahmettir
Âmine eder vakit oldu tamam,
Ki vücuda gele O hayrül enam
Susadım gayet hararetten katı,
Sundular bir cam dolusu şerbeti
Şerbeti karşımda tuttu huriler,
Bunu Rabbimiz gönderdi dediler
Kardan ak idi ve hem soğuk idi,
Lezzeti dahi şekerde yok idi
İçtim onu oldu, cismim nura gark,
Edemedim kendimi ben nurdan fark
Geldi bir ak kuş kanadıyla revan,
Arkamı sıvadı kuvvetle heman
Doğdu o saatte O sultanı din,
Nura gark oldu, semavat ü zemin
Kim olmak isterse ateşten necat,
Aşk ile, şevk ile etsin salevat!
Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidelevveline velâhirin
Mahlûkatın hepsi sevindi o an,
Dirilip âlem yeniden buldu can
Kâinattaki her şey edip seda,
Çağrışarak dediler ki, merhaba!
Merhaba, ey âli sultan merhaba!
Merhaba, ey kâni irfan merhaba!
Merhaba, ey sırrı furkan merhaba!
Merhaba, ey derde derman merhaba!
Merhaba, ey rahmeten lilâlemin!
Merhaba, sensin şefial müznibin!
Bütün dertlilerin dermanı sensin,
Cümle âlemlerin sultanı sensin
Çünkü nurun ruşen etti âlemi,
Gül cemalin gülşen etti âlemi
Âmine hatun artmış idi hayreti,
Bir zaman aklı gidip geldi geri
Gördü gitmiş huriler hiç kimse yok,
Görmedi oğlunu yalvarırdı çok
Bir an şöyle düşünceye dalmıştı,
Huriler onu götürdü sanmıştı
Dört tarafa bakıp edince nazar,
Gördü ki bir köşede hayrülbeşer
O ulu, Kâbe’ye karşı duruyor,
Yüzün yere koymuş secde ediyor
Secdede diliyle tahmid ediyor,
Kaldırmış parmağın tevhid ediyor
Dudaklar kıpırdardı, söylerdi kelâm
Anlayamazdım, ne derdi o hümam
Kulağım ağzına verdim, dinledim,
Söylediği sözü o an anladım
Derdi ki, ya Rab yüzüm tuttum sana,
Ya İlahi ümmetimi ver bana!
Ümmetim dedi sana, O Mustafa,
Ver salevat sen de ona, bul safa
Essalatü vesselamü aleyke ya Resulallah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Habiballah!
Essalatü vesselamü aleyke ya Seyyidelevveline velâhirin
Miraca gitmesi
Dinle miracını o şahın ayan,
Âşıksan aşk ateşine durma yan!
Pazartesi gecesi gerçek haber,
Leylei kadirdi o gece meğer
O mübarek bahtı, o kadri yüce,
Ümmühanin evine vardı gece
Orda iken nagehan o yüzü ak,
Cebrail Cennete git dedi Hak
Bir sırmalı taç ve bir hulle kemer,
Hem dahi al bir burakı muteber
Habibime ilet de, ona binsin!
Arşımı seyreylesin, beni görsün!
Cebrail cennete olunca revan,
Gördü ki, kırk Burak otluyor o an
İçlerinden bir Burak ağlar katı,
Yiyip, içmez, kalmamış hiç takati
Gözlerinden yaşlar eylemiş revan,
Ciğerini dertle etmiş perişan
Dedi Cebrail, niçin ağlıyorsun?
Hüzünle ciğerini dağlıyorsun?
Arkadaşların yiyip içip gezer,
Sen inliyorsun, canını ne üzer?
Dedi, kırk bin yıl vardır ki ya emin,
Aşktır bana yemek ve içmek hemin,
Nagehan bir ses işitti kulağım,
O zamandan bilemem sağı solum
Nedense yüksek sesle bağırdılar,
Ya Muhammed diyerek çağırdılar
O andan beri bilemem, n’olmuşam,
O adın ismine âşık olmuşam
Yüreğim içinde eridi yağım,
Âşık oldu görmeden bu kulağım
Cenneti başıma bu aşk, dar eder,
Gece gündüz işlerimi zâr eder
Gerçi cennet içinde duruyorum,
Hep cehennem azabı görüyorum
Hazreti Cebrail der ki, ey Burak,
Ağlama hep, verdi muradını Hak
Bir kimsede, aşkın nişanı olur,
Akıbet maşuk, er geç onu görür
Gel beri maşukuna götüreyim,
Yarana merhem vurup bitireyim
Aldı Cebrail Burak’ı o zaman,
Resulullaha ulaştırdı o an
Hak selam etti sana ey Mustafa,
Ki mübarek hatırın bulsun safa
Buyurdu gelsin misafirim olsun,
Arşımı seyreylesin, beni görsün!
Bu gece zahir olur esrarı Hak,
Gösterecektir sana didarı Hak
Zemzemle doldu bütün âlem o an,
Arşa varır dediler Fahri Cihan
Hem sekiz cennet kapısı açtılar,
Âlemin üstüne rahmet saçtılar
Gel gidelim Hazrete, ya Mustafa!
Şu anda bekliyor eshabı safa!
Sana cennetten getirdim bir Burak,
Daveti Rahmandır edesin idrak
Çekti o anda Burak’ı Cebrail,
Önüne düştü ona oldu delil
Göz açıp kapamadan Kudüs’e vardı,
Etrafını bütün nebiler sardı
Enbiya ervahı karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar
Geçerek mihraba O hayrülenam,
Enbiya ervahına oldu imam
Gece durmadı yola oldu revan,
Bütün göklerden geçip etti seyran
Her birinde türlü hikmetler gördü,
Cebrail’le varıp Sidre’ye erdi
Cebrail’in durağıdır o makam,
Yerle gök ta ki tutalıdan nizam
Gelip Cebrail makamında durdu
Rahmeten lilâlemin ona sordu:
Bilemem, bu yolları ben nideyim,
Burada garibim, nere gideyim?
Cebrail dedi, sen ki Habibsin,
Sanma bu yerlerde öyle garipsin,
Burada bitti benim seyrangâhım,
İlerisinden dahi yok âgâhım
Eğer geçsem zerre kadar ileri,
Yanarım hemen ey Hakkın serveri
Dedi Cebrail’e o şahı cihan:
O halde sen yerinde kal bir zaman
Söyleşirken Cebrail ile kelam,
Geldi Refref önüne, verdi selam
Aldı o şahı cihanı o zaman,
Sidre’ye giderek getirdi heman
Gördü gök ehli ibadette hepsi,
Her biri bir türlü taatte hepsi
Hep gök ehli cümle karşı geldiler,
Mustafa’ya izzet ikram kıldılar
Merhaba ya Muhammed dediler,
Ey şefaat kânı Ahmed dediler
Her biri kutladı miracını,
Dediler giydin saadet tacını
Yürü artık meydan senin bu gece,
Sultan ile sohbet senin bu gece
Hepsi ile görüşüp geçti öte,
Varıp erişti O ulu hazrete
Rabbimiz harfsiz, kelimesiz ve sessiz
Konuştu Mustafa ile şüphesiz
Dedi ki mahbubu matlubun benim,
Sevdiğin can ile mabudun benim
Gece gündüz durmayıp istiyordun,
Bir kez görsem cemalini diyordun
Gel Habibim sana âşık oldum ben,
Cümle halkı sana köle kıldım ben
Ne muradın var ise kılam reva,
Eyleyem bir derde bin türlü deva
Mustafa dedi ya Rabbelâlemin
Ey affı ve hediyesi çok kerim,
O zayıf ümmetimin hali ne ola,
Hazretine nice onlar yol bula?
Ya İlahi hazretinden hacetim,
Şu dur ki, ola en makbul ümmetim
Hak tealadan duyuldu bir nida,
Ya Habibim ben sana kıldım atâ
Ümmetini sana verdim ey Habib,
Cennetimi onlara kıldım nasib
Ey Habibim nedir, o ki diledin,
Bir avuç toprağa minnet eyledin
Zatıma ayna edindim zatını,
Beraber yazdım adımla adını
Ya Habibim anlıyorum ben seni,
Görmeğe hiç doyamazsın sen beni
Tez varıp davet et kullarımı,
Ta gelip de göreler didarımı
Göz açıp kapamadan Fahri cihan,
Ümmühanın evine geldi heman
Her ne gelmişse Mirac’da başına,
Cümlesin haber verdi eshabına
Dediler ey kıblei İslamı din,
Kutlu olsun sana Miracı güzin
Hepimiz kullarız, sen ise şahsın,
Gönlümüzde daim parlayan mahsın
Bize, ümmet olmak devleti yeter,
Müslüman olmanın izzeti yeter
Süleyman Çelebi
Kelimeler:
Ebter: Güdük, neticesiz, kısır
Mütemadiyen: Devamlı
Felek: Gök
Rahmeten lilâlemin: Âlemlere rahmet olan Resulullah
Necat: Kurtuluş
Dürdane: İnci
Hayrülbeşer: İnsanların en iyisi
Nagehan: Hemen
Dilber: Güzel
Mehpeyker: Ay yüzlü
Nigâr: Güzel yüzlü sevgili
Muştu: Müjde
Hulki hasen: Güzel ahlak
İlmi ledün: Bâtın ilmi
Kân: Menba, kaynak
Şefiülmüznibin: Günahlara şefaatçısı
Revan: Akan, uçan
Heman: Hemen
Semavat ü zemin: Yer ve gökler
Furkan: Kur’anı kerim
Ruşen: Parlak aydın
Gülşen: Gül bahçesi
Tahmid: Hamd
Tevhid: La ilahe illallah demek
Hümam: Himmetli
Hulle: Cennet elbisesi
Burak: Resulullahı miraca götüren hayvan
Burakı muteber: Uygun bir burak
Hayrülenam: İnsanlarını en iyisi
Seyrangah: Gezme yeri
Agâh: Haberdar
Mahbub: Sevilen
Matlub: İstek
Rabbelâlemin: Âlemlerin rabbi
Hacet: İstek
Atâ: Hediye
Güzin: Seçilmiş, beğenilmiş
Mah: Gökteki ay, mahveden, peygamberlik nuru Küfür karanlıklarını mahvettiğinden, Resulullah’a mah da denmiştir