iltasyazilim
FD Üye
MİMAR SİNAN (1489 1588)
Dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu, 17 Temmuz 1588'de İstanbul'da öldü Doğum tarihi kesin değildir Ailesine ve yaşamına ilişkin kimi vakit eksik ve çelişkili bilgiler, çağ
daşı Sâi Mustafa Çelebi'nin onun ağzından yazdıklarına, mimarbaşı olduğu dönemden kalan yazışmalara, kendi vakfiyesine ve yazarı meçhul evrak ve kitaplara dayanmaktadır Kaynaklara göre Sinan, I Selim (Yavuz) padişah olduktan daha sonra başlatılan ve Rumeli'de olduğu gibi Anadolu'dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama gereğince 1512'de devşirilerek İstanbul'a getirildi Orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı'na verildi, 1514'te Çaldıran Savaşı'nda 15161520 aralarında da Mısır seferlerinde bulundu İstanbul'a dönünce Yeniçeri Ocağı'na alındı
I Süleyman (Kanuni) döneminde 1521'de Belgrad, 1522'de Rodos seferlerine katıldı, subaylığa yükseldi 1526'da katıldığı Mohaç seferinden sonra zemberekçibaşı (baş teknisyen) oldu 1529'da Viyana, 15291532 aralarında Alman, 15321535 aralarında da Irak, Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı Bu son sefer esnasında Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması üstüne kendisine haseki unvanı verildi 1536'da Pulya (Puglia) seferlerine katıldı 1538'de yer aldığı Karabuğdan (Moldovya) seferi esnasında Prut Irmağı üzerinde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekti Bir yıl daha sonra mimar Acem Ali'nin ölümü üstüne onun yerine sermimaranı hassa (saray baş mimarı) oldu Günümüzdeki bayındırlık bakanlığına eş düşen bu görevi ölümüne kadar sürdürdü
Mimar Sinan, Osmanlı İmparatorluğu'nun en dinç olduğu çağda yaşamıştır I Süleyman (Kanuni), II Selim ve III Murat edinmek üzere üç padişah döneminde mimarbaşılık etmiş, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp uygulanmasında birinci derecede rol oynamıştır Etkisi ölümünden sonradan da sürmüş, her dönemde saygınlığını korumuştur Atatürk ona ilişkin bilimsel araştırmaların başlatılmasını, onun bir heykelinin yapılmasını istemiştir 1982'de İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi çekirdek elde etmek üzere oluşturulan yeni üniversiteye onun adı verilmiştir Sinan'ın yetişmesine ilişkin doyurucu data yahut da, dülgerliği Acemi Oğlanlar Ocağı'nda öğrendiği sanılmaktadır Deneyimsiz Oğlanlar, diğer işlerin yanı sıra yapı işlerinde de görevlendirilirlerdi
Sinan daha sonra ordunun yapı gereksinimini karşılayan birimlerinde görev almış, buradaki çalışmalarıyla öne çıkmıştır Gerek ordunun bu birimleri kadar artistçırak ilişkisi içinde gerçekleştirilen üretim ve yenileme çalışmaları, lüzum orduyla birlikte gittiği yerlerde görme olanağı bulduğu yapılar, Mimar Sinan'ın eğitiminin parçası olmuştur Değişik kaynaklara tarafından Sinan 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 mektep ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen, 48 hamam elde etmek üzere sayılamayanlarla birlikte üç yüz elliyi aşkın inşa gerçekleştirmiştir
Elli yıla yakın bir süre!Osmanlı İmparatorluğu'nun mimarbaşılığını yapmış olmasına karşın, bunların hepsini onun tasarlayıp uygulamış olduğunu söylemek güçtür Çoğunluğu İstanbul'da edinmek üzere imparatorluğun her yanına dağılmış yer alan bu yapıların bir bölümünü öğrencileri ya da ona tabi mimarlar örgütü yapmış olmalıdır Bunların aralarında onarımlar da vardır Bu tür sayılar Sinan'a gösterilen saygıyı ortaya koyar Onun başlıca önemi, yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği yeniliklerle OsmanlıTürk mimarlığını alışılmışolarak adlandırılan doruğuna ulaştırmasındadır
Sinan mimarbaşılığından önce de askeri amaçlı olmayan yapılar tasarlamış ve uygulamış olmalıdır Ama birincil önemli yapıtı İstanbul'da fakat Şehzade (Mehmed) Camii'dir Kendisinin çıraklık dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu cami, dört ayağın taşıdığı ve dört yarım kubbenin desteklediği bir kubbe ile örtülüdür Dış görünüşlerin kitlesel etkisi azaltılmış, içerde ise daha parlak bir mekân oluşturma yoluna gidilmiştir Onu izleyen Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii'nde ise yarım kubbelerin sayısı üçe indirilerek daha kuytu bir iç mekân araştırılmıştır OsmanlıTürk mimarlığının en manâlı yapılarından biri Süleymaniye Camii ve Külliyesi'dir Sinan kalfalık dönemi yapıtı olarak adlandırdığı bu yapıda İstanbul'daki Bayezid Camii'nde kullanılan taşıyıcı sistemi yinelenmiş, dört bacak üstüne oturan kubbeyi antremihrap yönündeki yarım kubbelerle desteklenmiştir
Bu, Ayasofya ile ortaya atılan strüktür sorunun, onun tarafından bir defa daha ele alınışıdır Süleymaniye, darülkurrası, darüşşifası, hamamı, imareti, altı medresesi, dükkânları ve Kanunî Süleyman ile Hürrem Sultan'ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış kentsel bir düzenlemedir ve Türkler'in dinsel yapılara toplumsal hizmet yapısı içeriği katmalarının en önemli örneğidir Kubbe ve yarım kubbeler, yüklerini, ahenkli geçişlerle bir sonrakine iletirler Yapı bu düzenden gelen bir dinginlikle, İstanbul'un Haliç'e bakan tepelerinden birinde yer alır Dönemin önde gelen bütün sanatçılarının katkıda bulunduğu Süleymaniye, her ayrıntısıyla bir iyice ele alınmıştır Yedi yıl gibi kısa bir sürede bitirilmiş olması Sinan'ın mimarlıkta olduğu dek örgütleme alanındaki dehasını da ortaya koyar Yapının yapıldığı döneme ışık tutan muhasebe defterleri de günümüze kalmıştır Sinan yapı ile çatı örtüsü için en yetkin taşıyıcı sistemi, en yetkin biçimi bulmak yolunda deneyler yapmış, hatta ara sıra geçmişte kullanıp sonra terkedilen yöntemleri yineleyerek bunların nasıl ileri götürülebileceğini araştırmıştır Kimi zaman bu tür deneyleri birbirine koşut olarak sürdüğü de görülür
İstanbul'daki Sinan Paşa Camii gibi kimi yapıları, kubbeyi altıgen bir plana oturtmayı denemesiyle Edirne'deki Üç Şerefeli Cami'yi anımsatır Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nde olduğu gibi esas mekânı tek bir kubbeyle örten camileri, erken Osmanlı dönemi camilerini düşündürür Denemelerinin en ilginçlerinden biri gene İstanbul'daki Piyale Paşa Camii'dir Burada kökenleri erken Osmanlı döneminden de önceye giden ve yapıyı çok sayıda ufak kubbe ile örten çok ayaklı cami şemasını ele almıştır Bütün bu deneyler onu başyapıtlarından birine, Edirne'deki Selimiye Camii'ne götürdükleri için önemlidir
Sinan uygunluk dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu camide daha önce İstanbul'daki Rüstem Paşa Camii'nde çözmeye çalıştığı bir sorunu, yani kubbeyi sekizgen bir plan üstüne oturtma düşüncesini uygulamıştır Bu Nedenle, taşıyıcı ayaklar incelmekte, yükleri ileten öğelerin küçülmesiyle de kubbe, yapıdaki en önemli mekân belirleyici unsur durumuna gelmektedir Sinan burada 31 m'yi geçen çapıyla en büyük kubbesini gerçekleştirmiştir Külliye'nin öbür yapıları camiye kadar arka planda tutulmuştur Selimiye, strüktüründen mekân oluşumuna, oranlarından süslemelerine değin Olağan dönem OsmanlıTürk mimarlık bireşiminin dilini ortaya koyan, kurallarını belirleyen çok kayda değer bir başyapıttır
Sinan, öteki yapıtlarında da araştırıcılığını sürdürmüştür Türbeleri buna örnektir Şehzade Mehmet Türbesi'nde dilimli kubbe kullanmış, tuhaf ölçüde süslü bir yüz düzenlemesine gitmiştir Kanuni Süleyman Türbesi'nde de iç mekân ile görünüş arasında bir denge koymak amacıyla örtü olarak, OsmanlıTürk mimarlık geleneğinde çok sık kullanılmayan çift yüzlü kubbeyi seçmiş, iç kubbeyi yapının içindeki ayaklara, dış kubbeyi de dış duvarlara taşıtmıştır II Selim Türbesi'nde ise geleneksel altı ya da sekizgen plan yerine, yapı öğeleri arasında zıtlık yaratan, köşelerin indirilmiş kare planını seçmiştir Sinan'ın, denemeci tutumunu öbür işlevlerde de sürdürdüğü gözlenir daima işleve, taşıyıcı sisteme, yapının bulunduğu yere göre en yerinde olacak biçimi araştırmıştır
Yola çıkış noktası geleneksel biçim ve plan şemaları olmasına rağmen, bunlara katı bir biçimde yan kalmamış, koşulların gerektirdiği yerlerde yeni biçimlere yönelmiş, bu nedenle eski ile yeni aralarında bir senet oluşturabilmiştir Sinan'ın yapıları mimarlık bakımından olduğu dek mühendislik bakımından da tartma taşır böylece ser mimârânı cihan ve mühendisânı devran dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başıdiye anılmıştır Yapılarının çoğunun 400 yıl daha sonra bile ayakta duruyor, hatta kullanılıyor olması, onların taşıyıcı sistemlerine olduğu dek temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır
Sinan'ın mühendis yanı su yollarıyla köprülerinde ortaya çıkar Bunlarda zamanının sahip olduğu bütün mühendislik bilgilerini uygulamış, hatta kimi vakit onları aşan, ileri götüren tasarımlar gerçekleştirmiştir İstanbul'un su sorununu çözmekle görevlendirilmiş, bentleriyle, tünelleriyle, su yolları ve su yolu kemerleriyle, biriktirme ve dağıtma yapılarıyla uzunluğu 50 km'yi aşan ve Kırkçeşme adıyla aşina su yapılarını gerçekleştirmiştir Süleymaniye Külliye'sine 53 milyon akçe harcanırken Kıkçeşme yapılarına 43 milyon akçe harcanmış olması da zamanında bunlara bahşedilen önemin bir başka göstergesi olmaktadır
Sinan, köprülerini de minimum öbür yapıtları değin önemsemiş, toplam uzunluğu 635,5 m'yi bulan Büyükçekmece Köprüsü ile sağlam olduğu dek güzel de olan bir yapıt diye övünmüştür En geniş açıklığı örtecek kubbeyi, en ince ve uzun minareyi tahlil etmek, böyle bir minaredeki şerefelere birbirleriyle kesişmeyen üç merenle çıkmayı denemek, bu mühendislik dehasının yaratıcılığını ortaya koyan örneklerdir Mimarlık, kimi vakit, içinden çıktığı toplumun genel yapısıyla harmoni içinde olan bir bütünlüğe erişir Bu, kendi gününün gereksinmelerini kendi olanaklarıyla karşılayan, lakin geçmişin deneyim ve anılarını da içeren bir bireşimdir
Yapı gereçleri, yapım yöntemleri, elde edilen biçimlerle ve onlar da yereliklimsel koşullarla uyum içindedirler Bunları birbirlerinden ve içinde bulundukları toplumsal koşullardan ayrı tutmak olanaksızdır Ortaya çıkan biçimler toplumun büyük bir çoğunluğunca benimsenen simgelere dönüşür Toplumu az kalsın yapılarıyla özdeşleştirmek olasıdır Bu yalnız muhakkak bir yere ve çağa özgü, diğer bir sanki olmayan bir mimarlık demektir İşte Mimar Sinan böyle bir işlem içinde yer almaktadır tek tek yapıtlarından fazla, mimarlığı düzenli ve kendi içinde istikrarlı bir bireşime götürme yolundaki çalışmalarıyla tartma taşır
OsmanlıTürk mimarlığı onunla birlikte bireşim sürecini tamamlamış, arayış aşamasından herzamanki dönemine geçmiştir Bu geçiş, biçim olarak kubbeyi, düzenleme ilkesi olarak da merkezi planlı yapıyı anıtsal bir mimarlığın en kayda değer öğesi olan kubbeyi ve ona yan taşıyıcılar sistemini en yalın ve açık biçimde kullanıp onu anıtsal mimarlık düzenlemelerinin çekirdeği durumuna getirmek OsmanlıTürk mimarlığının dünya mimarlığına bir katkısıdır Bu Nedenle hem Doğu, ayrıca Batı ile ilişki içinde olan, Anadolu ve Akdeniz kültürlerine sahip meydana çıkan bir OsmanlıTürk İslam mimarlık bileşimi ortaya çıkmıştır Bu, yapıya katkıda bulunan öteki sanatları da etkilemiş, imparatorluğun her yerinde ama yapı eylemleri için yol gösterici olmuştur *
Dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu, 17 Temmuz 1588'de İstanbul'da öldü Doğum tarihi kesin değildir Ailesine ve yaşamına ilişkin kimi vakit eksik ve çelişkili bilgiler, çağ
daşı Sâi Mustafa Çelebi'nin onun ağzından yazdıklarına, mimarbaşı olduğu dönemden kalan yazışmalara, kendi vakfiyesine ve yazarı meçhul evrak ve kitaplara dayanmaktadır Kaynaklara göre Sinan, I Selim (Yavuz) padişah olduktan daha sonra başlatılan ve Rumeli'de olduğu gibi Anadolu'dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama gereğince 1512'de devşirilerek İstanbul'a getirildi Orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı'na verildi, 1514'te Çaldıran Savaşı'nda 15161520 aralarında da Mısır seferlerinde bulundu İstanbul'a dönünce Yeniçeri Ocağı'na alındı
I Süleyman (Kanuni) döneminde 1521'de Belgrad, 1522'de Rodos seferlerine katıldı, subaylığa yükseldi 1526'da katıldığı Mohaç seferinden sonra zemberekçibaşı (baş teknisyen) oldu 1529'da Viyana, 15291532 aralarında Alman, 15321535 aralarında da Irak, Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı Bu son sefer esnasında Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması üstüne kendisine haseki unvanı verildi 1536'da Pulya (Puglia) seferlerine katıldı 1538'de yer aldığı Karabuğdan (Moldovya) seferi esnasında Prut Irmağı üzerinde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekti Bir yıl daha sonra mimar Acem Ali'nin ölümü üstüne onun yerine sermimaranı hassa (saray baş mimarı) oldu Günümüzdeki bayındırlık bakanlığına eş düşen bu görevi ölümüne kadar sürdürdü
Mimar Sinan, Osmanlı İmparatorluğu'nun en dinç olduğu çağda yaşamıştır I Süleyman (Kanuni), II Selim ve III Murat edinmek üzere üç padişah döneminde mimarbaşılık etmiş, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp uygulanmasında birinci derecede rol oynamıştır Etkisi ölümünden sonradan da sürmüş, her dönemde saygınlığını korumuştur Atatürk ona ilişkin bilimsel araştırmaların başlatılmasını, onun bir heykelinin yapılmasını istemiştir 1982'de İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi çekirdek elde etmek üzere oluşturulan yeni üniversiteye onun adı verilmiştir Sinan'ın yetişmesine ilişkin doyurucu data yahut da, dülgerliği Acemi Oğlanlar Ocağı'nda öğrendiği sanılmaktadır Deneyimsiz Oğlanlar, diğer işlerin yanı sıra yapı işlerinde de görevlendirilirlerdi
Sinan daha sonra ordunun yapı gereksinimini karşılayan birimlerinde görev almış, buradaki çalışmalarıyla öne çıkmıştır Gerek ordunun bu birimleri kadar artistçırak ilişkisi içinde gerçekleştirilen üretim ve yenileme çalışmaları, lüzum orduyla birlikte gittiği yerlerde görme olanağı bulduğu yapılar, Mimar Sinan'ın eğitiminin parçası olmuştur Değişik kaynaklara tarafından Sinan 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 mektep ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen, 48 hamam elde etmek üzere sayılamayanlarla birlikte üç yüz elliyi aşkın inşa gerçekleştirmiştir
Elli yıla yakın bir süre!Osmanlı İmparatorluğu'nun mimarbaşılığını yapmış olmasına karşın, bunların hepsini onun tasarlayıp uygulamış olduğunu söylemek güçtür Çoğunluğu İstanbul'da edinmek üzere imparatorluğun her yanına dağılmış yer alan bu yapıların bir bölümünü öğrencileri ya da ona tabi mimarlar örgütü yapmış olmalıdır Bunların aralarında onarımlar da vardır Bu tür sayılar Sinan'a gösterilen saygıyı ortaya koyar Onun başlıca önemi, yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği yeniliklerle OsmanlıTürk mimarlığını alışılmışolarak adlandırılan doruğuna ulaştırmasındadır
Sinan mimarbaşılığından önce de askeri amaçlı olmayan yapılar tasarlamış ve uygulamış olmalıdır Ama birincil önemli yapıtı İstanbul'da fakat Şehzade (Mehmed) Camii'dir Kendisinin çıraklık dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu cami, dört ayağın taşıdığı ve dört yarım kubbenin desteklediği bir kubbe ile örtülüdür Dış görünüşlerin kitlesel etkisi azaltılmış, içerde ise daha parlak bir mekân oluşturma yoluna gidilmiştir Onu izleyen Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii'nde ise yarım kubbelerin sayısı üçe indirilerek daha kuytu bir iç mekân araştırılmıştır OsmanlıTürk mimarlığının en manâlı yapılarından biri Süleymaniye Camii ve Külliyesi'dir Sinan kalfalık dönemi yapıtı olarak adlandırdığı bu yapıda İstanbul'daki Bayezid Camii'nde kullanılan taşıyıcı sistemi yinelenmiş, dört bacak üstüne oturan kubbeyi antremihrap yönündeki yarım kubbelerle desteklenmiştir
Bu, Ayasofya ile ortaya atılan strüktür sorunun, onun tarafından bir defa daha ele alınışıdır Süleymaniye, darülkurrası, darüşşifası, hamamı, imareti, altı medresesi, dükkânları ve Kanunî Süleyman ile Hürrem Sultan'ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış kentsel bir düzenlemedir ve Türkler'in dinsel yapılara toplumsal hizmet yapısı içeriği katmalarının en önemli örneğidir Kubbe ve yarım kubbeler, yüklerini, ahenkli geçişlerle bir sonrakine iletirler Yapı bu düzenden gelen bir dinginlikle, İstanbul'un Haliç'e bakan tepelerinden birinde yer alır Dönemin önde gelen bütün sanatçılarının katkıda bulunduğu Süleymaniye, her ayrıntısıyla bir iyice ele alınmıştır Yedi yıl gibi kısa bir sürede bitirilmiş olması Sinan'ın mimarlıkta olduğu dek örgütleme alanındaki dehasını da ortaya koyar Yapının yapıldığı döneme ışık tutan muhasebe defterleri de günümüze kalmıştır Sinan yapı ile çatı örtüsü için en yetkin taşıyıcı sistemi, en yetkin biçimi bulmak yolunda deneyler yapmış, hatta ara sıra geçmişte kullanıp sonra terkedilen yöntemleri yineleyerek bunların nasıl ileri götürülebileceğini araştırmıştır Kimi zaman bu tür deneyleri birbirine koşut olarak sürdüğü de görülür
İstanbul'daki Sinan Paşa Camii gibi kimi yapıları, kubbeyi altıgen bir plana oturtmayı denemesiyle Edirne'deki Üç Şerefeli Cami'yi anımsatır Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nde olduğu gibi esas mekânı tek bir kubbeyle örten camileri, erken Osmanlı dönemi camilerini düşündürür Denemelerinin en ilginçlerinden biri gene İstanbul'daki Piyale Paşa Camii'dir Burada kökenleri erken Osmanlı döneminden de önceye giden ve yapıyı çok sayıda ufak kubbe ile örten çok ayaklı cami şemasını ele almıştır Bütün bu deneyler onu başyapıtlarından birine, Edirne'deki Selimiye Camii'ne götürdükleri için önemlidir
Sinan uygunluk dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu camide daha önce İstanbul'daki Rüstem Paşa Camii'nde çözmeye çalıştığı bir sorunu, yani kubbeyi sekizgen bir plan üstüne oturtma düşüncesini uygulamıştır Bu Nedenle, taşıyıcı ayaklar incelmekte, yükleri ileten öğelerin küçülmesiyle de kubbe, yapıdaki en önemli mekân belirleyici unsur durumuna gelmektedir Sinan burada 31 m'yi geçen çapıyla en büyük kubbesini gerçekleştirmiştir Külliye'nin öbür yapıları camiye kadar arka planda tutulmuştur Selimiye, strüktüründen mekân oluşumuna, oranlarından süslemelerine değin Olağan dönem OsmanlıTürk mimarlık bireşiminin dilini ortaya koyan, kurallarını belirleyen çok kayda değer bir başyapıttır
Sinan, öteki yapıtlarında da araştırıcılığını sürdürmüştür Türbeleri buna örnektir Şehzade Mehmet Türbesi'nde dilimli kubbe kullanmış, tuhaf ölçüde süslü bir yüz düzenlemesine gitmiştir Kanuni Süleyman Türbesi'nde de iç mekân ile görünüş arasında bir denge koymak amacıyla örtü olarak, OsmanlıTürk mimarlık geleneğinde çok sık kullanılmayan çift yüzlü kubbeyi seçmiş, iç kubbeyi yapının içindeki ayaklara, dış kubbeyi de dış duvarlara taşıtmıştır II Selim Türbesi'nde ise geleneksel altı ya da sekizgen plan yerine, yapı öğeleri arasında zıtlık yaratan, köşelerin indirilmiş kare planını seçmiştir Sinan'ın, denemeci tutumunu öbür işlevlerde de sürdürdüğü gözlenir daima işleve, taşıyıcı sisteme, yapının bulunduğu yere göre en yerinde olacak biçimi araştırmıştır
Yola çıkış noktası geleneksel biçim ve plan şemaları olmasına rağmen, bunlara katı bir biçimde yan kalmamış, koşulların gerektirdiği yerlerde yeni biçimlere yönelmiş, bu nedenle eski ile yeni aralarında bir senet oluşturabilmiştir Sinan'ın yapıları mimarlık bakımından olduğu dek mühendislik bakımından da tartma taşır böylece ser mimârânı cihan ve mühendisânı devran dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başıdiye anılmıştır Yapılarının çoğunun 400 yıl daha sonra bile ayakta duruyor, hatta kullanılıyor olması, onların taşıyıcı sistemlerine olduğu dek temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır
Sinan'ın mühendis yanı su yollarıyla köprülerinde ortaya çıkar Bunlarda zamanının sahip olduğu bütün mühendislik bilgilerini uygulamış, hatta kimi vakit onları aşan, ileri götüren tasarımlar gerçekleştirmiştir İstanbul'un su sorununu çözmekle görevlendirilmiş, bentleriyle, tünelleriyle, su yolları ve su yolu kemerleriyle, biriktirme ve dağıtma yapılarıyla uzunluğu 50 km'yi aşan ve Kırkçeşme adıyla aşina su yapılarını gerçekleştirmiştir Süleymaniye Külliye'sine 53 milyon akçe harcanırken Kıkçeşme yapılarına 43 milyon akçe harcanmış olması da zamanında bunlara bahşedilen önemin bir başka göstergesi olmaktadır
Sinan, köprülerini de minimum öbür yapıtları değin önemsemiş, toplam uzunluğu 635,5 m'yi bulan Büyükçekmece Köprüsü ile sağlam olduğu dek güzel de olan bir yapıt diye övünmüştür En geniş açıklığı örtecek kubbeyi, en ince ve uzun minareyi tahlil etmek, böyle bir minaredeki şerefelere birbirleriyle kesişmeyen üç merenle çıkmayı denemek, bu mühendislik dehasının yaratıcılığını ortaya koyan örneklerdir Mimarlık, kimi vakit, içinden çıktığı toplumun genel yapısıyla harmoni içinde olan bir bütünlüğe erişir Bu, kendi gününün gereksinmelerini kendi olanaklarıyla karşılayan, lakin geçmişin deneyim ve anılarını da içeren bir bireşimdir
Yapı gereçleri, yapım yöntemleri, elde edilen biçimlerle ve onlar da yereliklimsel koşullarla uyum içindedirler Bunları birbirlerinden ve içinde bulundukları toplumsal koşullardan ayrı tutmak olanaksızdır Ortaya çıkan biçimler toplumun büyük bir çoğunluğunca benimsenen simgelere dönüşür Toplumu az kalsın yapılarıyla özdeşleştirmek olasıdır Bu yalnız muhakkak bir yere ve çağa özgü, diğer bir sanki olmayan bir mimarlık demektir İşte Mimar Sinan böyle bir işlem içinde yer almaktadır tek tek yapıtlarından fazla, mimarlığı düzenli ve kendi içinde istikrarlı bir bireşime götürme yolundaki çalışmalarıyla tartma taşır
OsmanlıTürk mimarlığı onunla birlikte bireşim sürecini tamamlamış, arayış aşamasından herzamanki dönemine geçmiştir Bu geçiş, biçim olarak kubbeyi, düzenleme ilkesi olarak da merkezi planlı yapıyı anıtsal bir mimarlığın en kayda değer öğesi olan kubbeyi ve ona yan taşıyıcılar sistemini en yalın ve açık biçimde kullanıp onu anıtsal mimarlık düzenlemelerinin çekirdeği durumuna getirmek OsmanlıTürk mimarlığının dünya mimarlığına bir katkısıdır Bu Nedenle hem Doğu, ayrıca Batı ile ilişki içinde olan, Anadolu ve Akdeniz kültürlerine sahip meydana çıkan bir OsmanlıTürk İslam mimarlık bileşimi ortaya çıkmıştır Bu, yapıya katkıda bulunan öteki sanatları da etkilemiş, imparatorluğun her yerinde ama yapı eylemleri için yol gösterici olmuştur *