iltasyazilim
FD Üye
mimar sinan ın kişisel özellikleri
Mimar Sinan, 1490¨da, Kayseri¨nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi
22 yaşında, Yavuz Sultan Selim¨in hükümdarlığı sırasında başlatılan ve Rumeli¨de olduğu gibi Anadolu¨dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir başvuru nedeniyle İstanbul Kanatlarımın Aşağıda¨a gelişinin peşinde, orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı¨na giren ve dülgerliği öğrenen Sinan, burada, yapı işlerinde de görev alırken, çağın önde gelen mimarlarının yanında çalışma fırsatını da elde etti
1514¨te Çaldıran Savaşı ve 1516 ¨ 1520 arasında yapılan Mısır seferlerinden sonra, İstanbul¨a dönüşünün ardındaki Yeniçeri Ocağı¨na alınan Sinan, Kanuni döneminde, 1521¨de katıldığı Belgrad, 1522¨deki Rodos seferlerinden sonra subaylığa yükseldi
1526 yılında, yayabaşı olarak çıktığı Mohaç seferinden daha sonra, cephane sorumlusu görevi bahşedilen Mimar Sinan, 1529¨da Viyana, 1529 1532 arasında Almanya, 15321535 aralarında da Irak¨a düzenlenen, Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı
Son Bağdat seferinde, Van Gölü¨nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması, Sinan¨a haseki ünvanını getirdi
1536¨da Pulya seferlerinin peşinde çıkılan, 1538 yılındaki Moldova seferinde, Prut Irmağı üzerinde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekerek, Yüksek Dergah Mimarları Başkanı olan ve 1539¨da, Mimar Acem Ali¨nin ölümü üstüne onun yerine Saray Başmimarı olan Sinan, ölümüne kadar, güncel devlet sisteminde bayındırlık bakanlığı adını almış bu görevi sürdürdü
daha sonra ordunun yapı ihtiyacını karşılamaya karşın kollarda değişik görevler üstlenen ve bu çalışmalarıyla öne meydana çıkan Sinan, katıldığı yapım ve onarım çalışmalarıyla ve orduyla birlikte sefere gittiği yerlerde gözlemlediği ayrı mimari yapılarla kendini eğitti
Osmanlı¨nın en güçlü çağında yaşayan ve Kanuni Sultan Süleyman, II Selim ve III Murat olmak üzere, üç padişah döneminde mimarbaşılık eden Mimar Sinan, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp uygulanmasında en büyük rolün sahibiydi
Elli yıla yakın süreyi kapsayan, Osmanlı Devleti¨nde yaptığı mimarlık görevi her tarafında, yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği yeniliklerle, zirveye taşıdığı Osmanlı Türk mimarlığının bireşim sürecini tamamlayarak, arayış aşamasından, alışılmış döneme geçiren ve hem Doğu, ayrıca Batı ile ilişki içinde oldu Anadolu ve Akdeniz kültürlerine sahip meydana çıkan bir Osmanlı Türk İslam mimarlık bileşimi ortaya çıkaran Mimar Sinan, birçoğu İstanbul¨da olan, 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret ve 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ahır ve mahzen, 48 hamam ve kaydı olmayanlarla beraber, üç yüz elliyi aşkın yapının baş mimarlığını üstlendi
Yeniçeri ordusunda bir asker olarak değil, istihkâm işlerinin yöneticilik ve tasarımından sorumlu olarak tayin yapan Mimar Sinan¨ın ilk yapıtı, 1536 ¨ 1537 aralarında yaptığı, Halep¨teki Hüsreviye Camisi¨dir İstanbul¨daki birincil yapıtı 1539¨da yapı edilen Haseki Külliyesi olan Sinan¨ın, mimarbaşı olduktan sonraki ilk büyük ve manâlı yapıtı ise, 1543 ¨ 1548 seneleri arasında yapılan, kendisinin çıraklık dönemi yapıtı olarak tanımladığı dönemde yaptığı, dört ayağın taşıdığı ve dört yarım kubbenin desteklediği bir kubbe ile örtülü olan, içerde daha parlak bir mekan yaratmanın amaçlandığı ve dış görünümün kitlesel etkisi azaltılan, İstanbul¨daki Şehzade Mehmed Camisi¨dir
Sonra yaptığı, Üsküdar¨daki Mihrimah Sultan Camisi¨nde, yarım kubbelerin sayısı üçe indirilerek daha dar bir iç mekan elde etmeyi deneyen Sinan¨ın, kalfalık dönemi yapıtı olarak adlandırdığı, Osmanlı Türk mimarlığının en önemli yapılarından biri olan Süleymaniye Camisi ve Külliyesi¨nin yapımında, İstanbul¨daki Bayezid Camisi¨nde kullanılan taşıyıcı sistem tekrarlanarak, dört üçgenin taban olmayan kenarı üstüne oturan kubbe, mihrap yönündeki yarım kubbelerle desteklenmiştir
Süleymaniye, Ayasofya ile ortaya meydana çıkan strüktür sorununun, Sinan tarafından ikinci kez ele alınışıdır Darülkurrası, darüşşifası, hamamı, imareti, altı medresesi, dükkânları ve Kanunî Süleyman ile Hürrem Sultan¨ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış şehirsel bir düzenleme ve Türkler¨in dinsel yapılara toplumsal hizmet yapısı içeriği katmalarının en kayda değer örneği kabul edilen Süleymaniye¨de, kubbe ve yarım kubbeler, yüklerini, uyumlu geçişlerle bir sonrakine iletirler Dönemin önde gelen bütün sanatçılarının katkıda bulunduğu ve İstanbul¨un Haliç¨e bakan tepelerinden birinde yer alan bu inşa, her ayrıntısıyla bir tam olarak ele alındı ve yedi yıl gibi kısa bir sürede bitirilerek, Sinan¨ın mimarlığının yanı sıra, organizasyon ve örgütlemedeki becerisini de açığa çıkardı
Sinan, el yatkınlığı dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği, Klasik dönem OsmanlıTürk mimarlık bireşiminin dilini ortaya koyan, kurallarını belirleyen fazla kayda değer bir başyapıt olan Selimiye Camisi¨nde, İstanbul¨daki Rüstem Paşa Camisi¨nde çözmeye kubbeyi sekizgen bir plan üstüne oturtma sorunu baştan ele alarak uyguladı 31 metreyi geçen çapıyla, en büyük kubbesini yapı eden Sinan¨ın, külliye¨nin öbür yapılarını camiye kadar arkadaki planda tuttuğu Selimiye, strüktür mekân oluşumu, oranları ve süslemeleriyle Osmanlı¨nın en önemli mimari yapılarının başında gelir
1557¨de tamamladığı ve kendisine ¨Koca¨ ünvanını getiren, Süleymaniye Camisi, Mimar Sinan¨ın başyapıtıdır
Sultan III Murad döneminde Mekke¨nin onarımı için Hicaz¨a gönderilen Sinan, 1¨te tamamladığı, Kasımpaşa¨daki Kaptanıderya Piyale Paşa Camisi¨nde eski ulucamilerin planına dönüş yaparak, kuruluş döneminin özellikleriyle, uzun mimarlık hayatı boyunca edindiği deneyimlerin sentezini uyguladı Birçok eski yapının onarımı ve restorasyonunda da devir alan Mimar Sinan, bütün yaşamı boyunca, İstanbul, Edirne, Ankara, Kayseri, Erzurum, Manisa, Bolu, Çorum, Lüleburgaz, Kütahya, Gebze, Babaeski, Çorlu, Bolvadin, vb Anadolu kentleriyle, Halep, Şam, Sofya, Hersek, Budin, Rusçuk gibi, imparatorluğun her yanına dağılmış topraklarda suyolları, çeşmeler, camiler, külliyeler, medreseler yaptı Bu yapıların bazılarının inşasında şahsen kendisi bulunmasa da, öğrencilerini veya kendine yan mimarlar grubunu görevlendirirdi
tekrar tekrar işleve, taşıyıcı sisteme, yapının bulunduğu yere kadar en uygun olacak biçimi araştıran Sinan¨ın türbeleri, bu denemeci tutumunu öbür işlevlerde de sürdürdüğü us tarzını yansıtır Sinan¨ın yapılarının, yola çıkış noktası geleneksel biçim ve plan şemaları olmasına karşın, bunlara katı bir biçimde bağlı kalmayan, koşulların gerektirdiği yerlerde yeni biçimlere yönelen ve böylece eski ile yeni aralarında bir bağ oluşturabilen Sinan¨ın yapıları, mimarlık bakımından olduğu dek mühendislik bakımından da öneme sahiptir Bu tarzıyla, ser mimârânı kâinat ve mühendisânı devran, dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başıbiçiminde anılan Sinan¨ın yapılarının çoğunun, 400 sene sonra bile ayakta duruyor, hatta kullanılıyor olması, onların taşıyıcı sistemlerine olduğu kadar temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır
Mimar Sinan¨ın klasik dönem olarak adlandırılan mimarlık anlayışı Ayas, Şecca, Acem Ali, Minik Sinan, Davut Ağa, Ahmet Ağa, Kemalettin, Yusuf Mehmet Ağa, Süleyman Ağa, Muslihittin, Hüseyin Çavuş, Hacı Hasan, İbrahim gibi mimarlar göre sürdürülmüştür
İstanbul¨un su sorununu çözmekle görevlendirilen Sinan¨ın mühendis yanı su yolları ve köprüleri yaparken ortaya çıktı Bentleri, tünelleri, su yolları ve su yolu kemerleriyle, biriktirme ve dağıtma yapılarıyla, uzunluğu 50 kilometreyi aşan ve Kırkçeşme adıyla anılan su yapılar inşa eden Sinan, bu yapıların bazılarında zamanın mühendislik bilgilerini de aşan dağıtılmış tasarımlara imza attı
Üretim yöntemlerinin, inşa malzemeleri ve yerel iklimsel koşullarla uyum içinde olduğu Mimar Sinan döneminde, ortaya çıkan biçimler, toplumun büyük bir çoğunluğunca benimsenen simgelere dönüştü ve mimarlığı uyumlu ve kendi içinde sürekli bir birleşime götürme yolundaki çalışmaları, yapıya katkıda yer alan öbür sanatları da etkileyerek, imparatorluğun her uygun ki inşa eylemleri için yol gösterici oldu
Selçuklu ve erken Osmanlı dönemlerine kıyasla daha rasyonel ve ölçülü olan, gerçekçiliğe, sade ve net anlatıma dayanan Osmanlı klâsik mimarisi, kendine güvenen, kabiliyetli ve tecrübeli bir mimar olan Sinan¨la zirveye çıktı ve 50 yılda oluşan bu stil, Osmanlı¨nın siyasal ve ekonomik gücünün dorukta olduğu dönemi ile benzer süre diliminde, Mimar Sinan¨ın dehasıyla benzersiz ve üniversal bir ifadeye kavuşarak, hayat buldu
Hünkâr, paşalar ve özellikle saraya güvey olan zengin vezirler tarafından, siyasal gücün aracı olarak kullanılan anıtsal mimari deşteklenmesiyle, Mimar Sinan¨a alt olan Hassa Mimarları Ocağı, devletten her türlü yardımı görerek, gizli bir ortamda egzersiz olanağı buldu ve anıtsal yapılar fazla kısa süreler içinde inşa edilebildi
O dönemin Avrupası¨nda, Roma¨da inşası 160 yıl süren San Pietro Katedrali ve Londra¨da, Sir Christopher Wren kadar, 40 yılda tamamlanabilen St Pauls Katedrali göz önünde bulundurulduğunda, Sinan¨ın, İstanbul¨daki Süleymaniye Külliyesi¨ni 7, Edirne¨deki Selimiye Camisi¨ni de 6 yılda tamamlamış olması, 16 Yüzyıl Osmanlı mimarlık ve inşa kurumlarının hızlı ve verimini kanıtlar
17 Temmuz 1588¨de İstanbul¨da öldüğünde peşinde yüzlerce mimari eser bırakan Mimar Sinan¨ın beyaz taşlı, sade bir inşa olan türbesi, Süleymaniye Külliyesi¨ndeki, Haliç duvarının önündedir
Mustafa Kemal Atatürk, yapılarının etkisi ölümünden daha sonra da süren ve her dönemde saygınlığını koruyan Mimar Sinan¨ın, bilimsel olarak araştırılmasını ve bir heykelinin yapılmasını istedi
1982¨de, daha sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi elde etmek üzere oluşturulan üniversiteye onun adı verildi *
Mimar Sinan, 1490¨da, Kayseri¨nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi
22 yaşında, Yavuz Sultan Selim¨in hükümdarlığı sırasında başlatılan ve Rumeli¨de olduğu gibi Anadolu¨dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir başvuru nedeniyle İstanbul Kanatlarımın Aşağıda¨a gelişinin peşinde, orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı¨na giren ve dülgerliği öğrenen Sinan, burada, yapı işlerinde de görev alırken, çağın önde gelen mimarlarının yanında çalışma fırsatını da elde etti
1514¨te Çaldıran Savaşı ve 1516 ¨ 1520 arasında yapılan Mısır seferlerinden sonra, İstanbul¨a dönüşünün ardındaki Yeniçeri Ocağı¨na alınan Sinan, Kanuni döneminde, 1521¨de katıldığı Belgrad, 1522¨deki Rodos seferlerinden sonra subaylığa yükseldi
1526 yılında, yayabaşı olarak çıktığı Mohaç seferinden daha sonra, cephane sorumlusu görevi bahşedilen Mimar Sinan, 1529¨da Viyana, 1529 1532 arasında Almanya, 15321535 aralarında da Irak¨a düzenlenen, Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı
Son Bağdat seferinde, Van Gölü¨nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması, Sinan¨a haseki ünvanını getirdi
1536¨da Pulya seferlerinin peşinde çıkılan, 1538 yılındaki Moldova seferinde, Prut Irmağı üzerinde yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekerek, Yüksek Dergah Mimarları Başkanı olan ve 1539¨da, Mimar Acem Ali¨nin ölümü üstüne onun yerine Saray Başmimarı olan Sinan, ölümüne kadar, güncel devlet sisteminde bayındırlık bakanlığı adını almış bu görevi sürdürdü
daha sonra ordunun yapı ihtiyacını karşılamaya karşın kollarda değişik görevler üstlenen ve bu çalışmalarıyla öne meydana çıkan Sinan, katıldığı yapım ve onarım çalışmalarıyla ve orduyla birlikte sefere gittiği yerlerde gözlemlediği ayrı mimari yapılarla kendini eğitti
Osmanlı¨nın en güçlü çağında yaşayan ve Kanuni Sultan Süleyman, II Selim ve III Murat olmak üzere, üç padişah döneminde mimarbaşılık eden Mimar Sinan, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp uygulanmasında en büyük rolün sahibiydi
Elli yıla yakın süreyi kapsayan, Osmanlı Devleti¨nde yaptığı mimarlık görevi her tarafında, yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği yeniliklerle, zirveye taşıdığı Osmanlı Türk mimarlığının bireşim sürecini tamamlayarak, arayış aşamasından, alışılmış döneme geçiren ve hem Doğu, ayrıca Batı ile ilişki içinde oldu Anadolu ve Akdeniz kültürlerine sahip meydana çıkan bir Osmanlı Türk İslam mimarlık bileşimi ortaya çıkaran Mimar Sinan, birçoğu İstanbul¨da olan, 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret ve 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ahır ve mahzen, 48 hamam ve kaydı olmayanlarla beraber, üç yüz elliyi aşkın yapının baş mimarlığını üstlendi
Yeniçeri ordusunda bir asker olarak değil, istihkâm işlerinin yöneticilik ve tasarımından sorumlu olarak tayin yapan Mimar Sinan¨ın ilk yapıtı, 1536 ¨ 1537 aralarında yaptığı, Halep¨teki Hüsreviye Camisi¨dir İstanbul¨daki birincil yapıtı 1539¨da yapı edilen Haseki Külliyesi olan Sinan¨ın, mimarbaşı olduktan sonraki ilk büyük ve manâlı yapıtı ise, 1543 ¨ 1548 seneleri arasında yapılan, kendisinin çıraklık dönemi yapıtı olarak tanımladığı dönemde yaptığı, dört ayağın taşıdığı ve dört yarım kubbenin desteklediği bir kubbe ile örtülü olan, içerde daha parlak bir mekan yaratmanın amaçlandığı ve dış görünümün kitlesel etkisi azaltılan, İstanbul¨daki Şehzade Mehmed Camisi¨dir
Sonra yaptığı, Üsküdar¨daki Mihrimah Sultan Camisi¨nde, yarım kubbelerin sayısı üçe indirilerek daha dar bir iç mekan elde etmeyi deneyen Sinan¨ın, kalfalık dönemi yapıtı olarak adlandırdığı, Osmanlı Türk mimarlığının en önemli yapılarından biri olan Süleymaniye Camisi ve Külliyesi¨nin yapımında, İstanbul¨daki Bayezid Camisi¨nde kullanılan taşıyıcı sistem tekrarlanarak, dört üçgenin taban olmayan kenarı üstüne oturan kubbe, mihrap yönündeki yarım kubbelerle desteklenmiştir
Süleymaniye, Ayasofya ile ortaya meydana çıkan strüktür sorununun, Sinan tarafından ikinci kez ele alınışıdır Darülkurrası, darüşşifası, hamamı, imareti, altı medresesi, dükkânları ve Kanunî Süleyman ile Hürrem Sultan¨ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış şehirsel bir düzenleme ve Türkler¨in dinsel yapılara toplumsal hizmet yapısı içeriği katmalarının en kayda değer örneği kabul edilen Süleymaniye¨de, kubbe ve yarım kubbeler, yüklerini, uyumlu geçişlerle bir sonrakine iletirler Dönemin önde gelen bütün sanatçılarının katkıda bulunduğu ve İstanbul¨un Haliç¨e bakan tepelerinden birinde yer alan bu inşa, her ayrıntısıyla bir tam olarak ele alındı ve yedi yıl gibi kısa bir sürede bitirilerek, Sinan¨ın mimarlığının yanı sıra, organizasyon ve örgütlemedeki becerisini de açığa çıkardı
Sinan, el yatkınlığı dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği, Klasik dönem OsmanlıTürk mimarlık bireşiminin dilini ortaya koyan, kurallarını belirleyen fazla kayda değer bir başyapıt olan Selimiye Camisi¨nde, İstanbul¨daki Rüstem Paşa Camisi¨nde çözmeye kubbeyi sekizgen bir plan üstüne oturtma sorunu baştan ele alarak uyguladı 31 metreyi geçen çapıyla, en büyük kubbesini yapı eden Sinan¨ın, külliye¨nin öbür yapılarını camiye kadar arkadaki planda tuttuğu Selimiye, strüktür mekân oluşumu, oranları ve süslemeleriyle Osmanlı¨nın en önemli mimari yapılarının başında gelir
1557¨de tamamladığı ve kendisine ¨Koca¨ ünvanını getiren, Süleymaniye Camisi, Mimar Sinan¨ın başyapıtıdır
Sultan III Murad döneminde Mekke¨nin onarımı için Hicaz¨a gönderilen Sinan, 1¨te tamamladığı, Kasımpaşa¨daki Kaptanıderya Piyale Paşa Camisi¨nde eski ulucamilerin planına dönüş yaparak, kuruluş döneminin özellikleriyle, uzun mimarlık hayatı boyunca edindiği deneyimlerin sentezini uyguladı Birçok eski yapının onarımı ve restorasyonunda da devir alan Mimar Sinan, bütün yaşamı boyunca, İstanbul, Edirne, Ankara, Kayseri, Erzurum, Manisa, Bolu, Çorum, Lüleburgaz, Kütahya, Gebze, Babaeski, Çorlu, Bolvadin, vb Anadolu kentleriyle, Halep, Şam, Sofya, Hersek, Budin, Rusçuk gibi, imparatorluğun her yanına dağılmış topraklarda suyolları, çeşmeler, camiler, külliyeler, medreseler yaptı Bu yapıların bazılarının inşasında şahsen kendisi bulunmasa da, öğrencilerini veya kendine yan mimarlar grubunu görevlendirirdi
tekrar tekrar işleve, taşıyıcı sisteme, yapının bulunduğu yere kadar en uygun olacak biçimi araştıran Sinan¨ın türbeleri, bu denemeci tutumunu öbür işlevlerde de sürdürdüğü us tarzını yansıtır Sinan¨ın yapılarının, yola çıkış noktası geleneksel biçim ve plan şemaları olmasına karşın, bunlara katı bir biçimde bağlı kalmayan, koşulların gerektirdiği yerlerde yeni biçimlere yönelen ve böylece eski ile yeni aralarında bir bağ oluşturabilen Sinan¨ın yapıları, mimarlık bakımından olduğu dek mühendislik bakımından da öneme sahiptir Bu tarzıyla, ser mimârânı kâinat ve mühendisânı devran, dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başıbiçiminde anılan Sinan¨ın yapılarının çoğunun, 400 sene sonra bile ayakta duruyor, hatta kullanılıyor olması, onların taşıyıcı sistemlerine olduğu kadar temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır
Mimar Sinan¨ın klasik dönem olarak adlandırılan mimarlık anlayışı Ayas, Şecca, Acem Ali, Minik Sinan, Davut Ağa, Ahmet Ağa, Kemalettin, Yusuf Mehmet Ağa, Süleyman Ağa, Muslihittin, Hüseyin Çavuş, Hacı Hasan, İbrahim gibi mimarlar göre sürdürülmüştür
İstanbul¨un su sorununu çözmekle görevlendirilen Sinan¨ın mühendis yanı su yolları ve köprüleri yaparken ortaya çıktı Bentleri, tünelleri, su yolları ve su yolu kemerleriyle, biriktirme ve dağıtma yapılarıyla, uzunluğu 50 kilometreyi aşan ve Kırkçeşme adıyla anılan su yapılar inşa eden Sinan, bu yapıların bazılarında zamanın mühendislik bilgilerini de aşan dağıtılmış tasarımlara imza attı
Üretim yöntemlerinin, inşa malzemeleri ve yerel iklimsel koşullarla uyum içinde olduğu Mimar Sinan döneminde, ortaya çıkan biçimler, toplumun büyük bir çoğunluğunca benimsenen simgelere dönüştü ve mimarlığı uyumlu ve kendi içinde sürekli bir birleşime götürme yolundaki çalışmaları, yapıya katkıda yer alan öbür sanatları da etkileyerek, imparatorluğun her uygun ki inşa eylemleri için yol gösterici oldu
Selçuklu ve erken Osmanlı dönemlerine kıyasla daha rasyonel ve ölçülü olan, gerçekçiliğe, sade ve net anlatıma dayanan Osmanlı klâsik mimarisi, kendine güvenen, kabiliyetli ve tecrübeli bir mimar olan Sinan¨la zirveye çıktı ve 50 yılda oluşan bu stil, Osmanlı¨nın siyasal ve ekonomik gücünün dorukta olduğu dönemi ile benzer süre diliminde, Mimar Sinan¨ın dehasıyla benzersiz ve üniversal bir ifadeye kavuşarak, hayat buldu
Hünkâr, paşalar ve özellikle saraya güvey olan zengin vezirler tarafından, siyasal gücün aracı olarak kullanılan anıtsal mimari deşteklenmesiyle, Mimar Sinan¨a alt olan Hassa Mimarları Ocağı, devletten her türlü yardımı görerek, gizli bir ortamda egzersiz olanağı buldu ve anıtsal yapılar fazla kısa süreler içinde inşa edilebildi
O dönemin Avrupası¨nda, Roma¨da inşası 160 yıl süren San Pietro Katedrali ve Londra¨da, Sir Christopher Wren kadar, 40 yılda tamamlanabilen St Pauls Katedrali göz önünde bulundurulduğunda, Sinan¨ın, İstanbul¨daki Süleymaniye Külliyesi¨ni 7, Edirne¨deki Selimiye Camisi¨ni de 6 yılda tamamlamış olması, 16 Yüzyıl Osmanlı mimarlık ve inşa kurumlarının hızlı ve verimini kanıtlar
17 Temmuz 1588¨de İstanbul¨da öldüğünde peşinde yüzlerce mimari eser bırakan Mimar Sinan¨ın beyaz taşlı, sade bir inşa olan türbesi, Süleymaniye Külliyesi¨ndeki, Haliç duvarının önündedir
Mustafa Kemal Atatürk, yapılarının etkisi ölümünden daha sonra da süren ve her dönemde saygınlığını koruyan Mimar Sinan¨ın, bilimsel olarak araştırılmasını ve bir heykelinin yapılmasını istedi
1982¨de, daha sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi elde etmek üzere oluşturulan üniversiteye onun adı verildi *