Miteoloji atos mastırmasyon KUTSAL DAĞ ATOS Yunanistan’da, Halkidikya’nın Ege’deki üç yarımadasından en doğuda olan Aynaroz (Tanrisal Dağ)’ın öyküsü, Meryem Bahçesi’nde açan kadınsız yaşamın filizleridir Kserkses’in MÖ 480’de Yunanistan seferinden önce, yarımadayı bu gün izlerine raslanan bir kanalla karadan ayırdığı söylenir Sonraları, Deinokrates, burada İskenderin çok büyük bir kabartmasını yerine getirmek istedi VII yy sonundan itibaren Atos’a keşişler yerleşti Kostantinos Monomakhos’un (1050) imparatorluk fermanları keşişlerin yaşama şartlarını ve imtiyazlarını belirledi Bu fermanlar, özellikle kadınların ve kadınsı hayvanların Kutsal Dağ (Atos)’a sokulmasını yasaklıyordu Aynaroz keşişleri, büyük bir mahrumiyet içinde yaşayarak, cennete hazırlanıyorlar Bir kısmı manastırlarda kalabalık halinde, bir kısmı ise, özel bir düzen içinde kilise ve dağ evlerinde yaşıyorlar Tanrisal Dağın en aydınlık devrinde (XVyy) bu dağda, her birinde bin keşiş bulunan otuz manastır vardı XXyy ortasında, ortadoks kilisesine bağlı dört bin keşiş için fakat yirmi tane Rus, Bulgar, Sırp, Romen ve Yunan manastırı kaldı Bu gün ise, Atos Dağı’ndaki bütün manastır, kilise ve dağ evlerinde, yaşları 20 ile 90 arasında bulunan toplam bin civarında keşiş yaşamaktadır Bütün bir komün yaşamı sürdüren keşişler, gereksinimleri olan her nesil imal ve hızmetleri işbölümü ve kollektif olarak yapmaktadırlar Gücüne ve olanağına göre üretim veya hızmet e karşılk, ihtiyacına göre pay alarak bütün bir komün yaşamı sürmekteler Tüm güvenlik ve öteki düzenlerini kendi içlerinde özel kurallarla çözmekteler Manastırlar yönetim bakımından muhtardırlar Türkler tarafından verilen bu ayrıcalık, 1927'de her yerde onaylandı ve Aynaroz, Yunanistan Krallığına bağlı bir özerk dini cumhuriyet niteliği kazandı (2700 nüfusu ile) Athos Dağı, bu günde “Aynaroz Ortadoks Özerk Ruhani Cumhuriyeti olarak tanrisal ve esrarengiz özelliğini sürdürüyor (1000 civarındaki nüfusu ile) (Aynaroz’a gitmemde yardımcı olan, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, “ Silivri Tarihi kitabı yazarı DrCemal Kozanoğlu, Atatürk hayranı Silifke Metropoliti Bay Krilos ve Fener Ortadoks Başpatriği Bartelhemos’a teşekkür borçluyum Çok özel mektuplarla, özel izin ve vize ile girdiğim Aynaroz topraklarında, Büyük Lavra Manastırı’ndaki asrın (20yy) en büyük yortu ayinine katıldıktan sonra, ayrı manastır, kilise, keşiş evlerinde ve dağlarda beş gün yaşayarak eşsiz doğa ve insan manzaralarını, Türkiye okurları için okudum, gezdim, gördüm, görüntüledim ve yazdım Bu renkli resim altı öyküleri, sizi öbür ve sır doymuş bir dünyaya götürecek… Ege’deki Rum ortadoksların bilinmez ve ayrı yanlarını görecek ve “iyi komşu kardeşten de üstündür diyen kapı komşumuzdan bize uzanan, “Detant ve Sulh yani “Yumuşama ve Barıştırma elini tutmalıyız Dünyanın ve her iki ülkenin ırkçı ve çıkarcı politikacılarına karşın, Akdeniz uzlaştırma gölü olmalı Çocuklar, sanatçılar ve din adamları uzlaştırma elçisidir Milli Kurtuluş Savaşımız(1920)’de, Mustafa Kemal’in şu veciz sözünü yaşama geçirmenin tam zamanı: “Yurtda BarışmaDünyada Uzlaştırma Çalışmalarım esnasında, hep nesnel oldum ve tüm insanlara tüm inananlara olan saygımı hep korudum… Sevgiyi ve dostluğu, şair ve açık fikirli sorumluluğu içinde yoğurmaya çalışıyorum İlkeli, ahlaki ve ahlak değerlere ağırlık vererek, insanlığın ve halkların kardeşliğine katkıda bulunmayı görev sayıyorum… Yunus Emre, Mevlana, Karacoğlan, Atatürk ve Anadolu’nun aksakal dervişleri… bize böylesi bir tanrisal meslek bıraktılar İnsanlığa adanmış ve Cennete giden bu yolda, Gezginci Şair’in yolu bu defa Atos’a düştü…) Cennete girebilmek için : “Bayan tenini ve kokusunu özledik diyerek, içine attığı duygularını açığa vuran; bir yanlamasına da dişilerin şeytan olduğunu ileri sürerek, mastırmasyon dahil hiç bir cinsel davranışta ve dişilerle keyf verici günahkar ilişkide bulunmadıklarını söyleyen , Kutsal Dağın 20 ile 90 yaş arasındaki müzmin bekar keşişleri; geceleri ay aydınlığında, Aynaroz Manastırlarını ve Ege Denizi’nin metafizik karanlığını aralayarak, lokum, kahve ve fıdıkla birlikte sunulan bir fincan çılgın rakının veya beyaz peynir ve kavunun yanında bir kupa kırmızı şarabın dinginliğinde, çan sesleriyle her sabahtan saat 4’de kan kırmızı kına rengindeki kubbeli kiliseye girerek; erotik ilahi muzik ve zencefil kokulu çarmıha gerili İsa , Meryem Esas ve öteki Azizler için yakılan üç mum aydınlığı gizeminde; tütsü, çıngırak ve dua ile kör şeytanı kovarak; sıra ile, tüm Filistin topraklarının, Athos Dağı’nın ve Dünya’nın en güzel kadını Meryem’i öpüyorlar Meryem, tüm insanlığın sevgilisi ve tanrisal anası…Athos’ta, Meryem dışarıda başka kadına yer yok… Çünkü Aynaros, Meryem Bahçesi’dir Yalnızca, zencefil ve defne kokulu Meryem Bahçesi’nin eşcinsel arıları ve kara karıncaları, dişi sineklere bile yüz vermiyorlar Athos’un ürkütücü yalnızlığını bozan ve muzik üreten erkek cırcır böcekleri, 13 sene bekledikten sonradan ( 13 sayısının uğursuzluğu şayet de bundan) ilk cinsel birleşimin arkasında ölümü tercih edişindeki büyük özverisi bile; dişisiz yaşamayı ibadet sayan ve acı çektiren bu ruhani inanışın, hümanist olmayan giz doymuş yüzü, kuşkusuz artı bilimlerle izah edilemez Ortadoks keşişlerin bu eşsiz yaşamı, yalnızca Tanrı ile inanan insan arasındaki görünmeyen ilişki ve düşüncede var sanılan utopik tavır biçimi olduğu kabul görebilen tüm inanışlardan biridir Kutsal Dağ’da yer alan manastır binaları, dağlarda ve kıyı her tarafında düzensiz halde ve kayalara asılmış gibidir Etrafı yüksek surlarla cepheli olan her manastırın, bir kilisesi ve çok renkli tuğlalarla, taşlarla ve duvarlara gömülü fayanslarla düzenlenmiş Bizans uslubuna yerinde ufak kiliseleri vardır Kubbeleri düz veya yivli kurşun tabakalarıyla örtülüdür Bazı kiliselerin içinde (Batopedion, Büyük Lavra, Dokiariu, Dionysios) değerli mozaikler, freskler, kuyumculuk işleri, tahta oymalar mineli eserler yer alır Bu manastırlarda fazla zengin (hemen hemen oniki bin ) el yazması kitap koleksiyonu, imparatorluk kararnağmeleri ve fermanlar da vardır Ayrıca Osmanlı döneminde, Aynaroz yarımadasında bulunan manastırlara ait olan çiftliklerin gelirine karşılık alınan takvim ayrıcalıklı ödenti, I Murat zamanında alınmaya başlanmış ve II Selim döneminde de sürmüştür 1912’ye kadar “Aynaroz Kadısı Musahipzade Celal’in en ünlü komedilerinden biri (1927) 19281929 sezonunda, Darulbedayi’de sahneye konuldu Daha Sonra, İpekçiler Film Şirketi kadar filme de alınan bu oyunda, Hazım Körmükçü’nün aktörlük sanatı özellikle ilgi çekmişti Bu eserde, irticacıgerici Hıristiyan ve Müslüman din adamlarının paraya ve kadına karşısında tutkuları hicvedilmiş, taşlanmış ve Osmanlılar devrinde adalet kurumunun bozuk düzeniyle, bu düzeni temsilcilik edenlerin hukuka ve ahlaka tutarsız davranışları anlatılmıştır Aynaroz Kadısı, örf ve adet komedisi türüne girmekle birlikte, karekter komedisi özelliklerini de taşır Aslında, din adamlarının kuytu dünyalarını anlatan bütün bir kara mizahtır Aynaroz’un öyküsü