iltasyazilim
FD Üye
Arkadaşlar belki çok uzun bi yazı ama birazınıda okusanız kardırGerçekten modernlik tabi ki önemlidir
Ama modernlik adı altında dinin yavaşça kaldırılması islamın en büyük tehlikelerinden biridir
Çok önemli bir konu okumanızı tavsiye ederim
Ebûbekir SIFIL
Modern Islâm Düsüncesinin Fikrî ve Toplumsal Tahribati
Dinin sekülerlestirilmesi veya dinî bir çözülme olarak nitelendirilmesinin pek de yanlis olmayacagini düsündügümüz Modern Islam Düsüncesi kendisini orijinal bir yaklasim olarak takdim etse de, varlik sebebi ve en temel karakteri olan tepkisellik, onu sanildigindan daha belirsiz ve kaygan zeminlerde hareket etmeye itmektedir Buna bir de hareketin literal yapisindaki heterojenite ve argümanlarinin, kendisini isbat etmis bir metodolojiden yoksunlugu vakiasi eklenince, ortaya kelimenin tam anlamiyla bir karmasa çikmaktadir
Hemen bu noktada, Islam Modernizmi’nden bahis açildiginda mutlaka hatirda tutulmasi gereken bir hususu vurgulamamiz gerekiyor Islam Dünyasi’nda Modernist çalismalara kusbakisi baktigimizda görünen manzara sudur: Aslinda ortada bütünlük arzeden, sistemini kurmus, altyapisini ve üstyapisini olusturmus ve kendi literatürünü gelistirmis yeknesak bir Islam modernizmi yoktur Görünen, sadece belli sloganlari benimsemekten baska ortak bir tarafi bulunmayan Modernistler’dir Bunun içindir ki, Modern Islam Düsüncesi’nin yapisini tahlil etmeyi hedefleyen hemen bütün çalismalarda yapilan, Islam Modernistleri’nin belli konulardaki görüs ve düsüncelerini altalta koyup siralamaktan ibarettir Baska türlü olmasi mümkün de degildir Çünkü gelenegin sorgulanmasi aklin otoritesi dinde kolaylik, degisimin belirleyici kilinmasi ve ilerlemecilik gibi semsiye kavramlar altinda serdedilen görüsler, detaylara inildikçe farklilasmakta ve giderek birbiriyle uzlasmaz tavirlar sergilendigi dikkat çekmektedir
Bu bakimdan, Modern Islam Düsüncesi dendiginde ne anlasilmasi gerektigi konusunda yanlislara düsülmemesi için, sorun ya sadece bu semsiye kavramlar etrafindan irdelenmeli, ya da tek tek modernistlerin görüsleri ele alinmalidir
Burada muhtemel yanlis anlamalara ve istismarlara meydan vermemek için birer cümleyle de olsa bu kavramlara deginmeden geçmenin bir eksiklik olacagini düsünüyoruz Zira Modern Islam Düsüncesi için vazgeçilmez olan bu kavramlarin, âyet ve hadislerle hatta Mecelle kaideleriyle desteklenmeye çalisildigi görülmektedir Hatta Islam Taihi’nde ilk defa, Hanbelî mezhebine mensup oldugu söyleyen ve Islam Ulemasi tarafindan agir ithamlarda suçlanmis bulunan1 Süleyman b Abdilkavî etTûfî tarafindan, Maslahat ile nass ve icma çatisirsa maslahat esas alinir seklinde fikhî bir üslupla formüle edilen seyi de aslinda ayni yaklasimdir
Sondan baslayacak olursak, ilerlemecilik ve degisimin belirleyici kilinmasi digerlerine göre modern zamanlara aidiyeti hakkinda daha kesin seyler söylememizi mümkün kilan hususlardir Bizim bu kavramlara itirazimiz, bizatihi anlattiklari olgulara degil, onlara yüklenen fonksiyon ve temsil ettikleri dünya görüsü noktasindadir Zira kuskusuz degisimi ve ilerlemeyi besleyen pek çok faktör ve bunlarin felsefî, kültürel, sosyal ve tarihsel bir arkaplani vardir Bunlar tahlil edilmeden, bunlara bugünkü seklini veren unsurlarin kritigi yapilmadan bunlara ne karsi çikmak, ne de bunlari oldugu gibi kabul etmek dogru degildir Hele degisim ve ilerlemenin, herseyi hatta dini bile (ahkâmi, hedefleri ve topluma vaziyet edis biçimi noktasinda) belirleyen, degistiren ve sekillendiren hususlar olarak algilanmasi, kanaatimize göre Müslümanlar’in karsi karsiya bulundugu en tehlikeli fikrî badirelerden birisidir
Dinde kolaylik ilkesi ile bizzat Kur’an ve Sünnet’te ifadesini bulmus olan kolaylikin kastedilmedigine dikkat edilmelidir Dinin sâbitelerinden, Zarûrâti Diniyye’den ve kesin nasslarla sabit olmus hususlardan, herhangi bir kisi kurum ya da toplum adina feragatte bulunulmasi sözkonusu olamaz Bütün zaman ve mekânlari düzenlemek için gönderilmis olan bu din Allah’indir ve O’nun iradesi Kur’an ve Sünnet’te nasil ifade edilmisse öyle yasanacaktir Bunun ötesinde Mecelle’de Ezmânin tegayyürü ile ahkâmin tebeddülü inkâr olunamaz, Âdet muhakkemdir Nâs’in isti’mâli bir hüccettir ki, âninla amel olunur gibi kaidelere dayandirilan kolaylik ilkesi, ancak kesin nasslarla belirtilmemis ve Müslümanlar’in seçimine birakilmis olan mesru seçenekler hakkinda isletilebilir
Aklin otoritesine gelince, burada çerçevesini ve hareket alanini vahyin belirledigi aklin degil, felsefî aklin yani rasyonelite’nin kastedildigi açiktir Felsefe’yi öteden beri ugrastiran aklin otoritesinin ve yetkisinin sinirlari konusu Bati’da bile o denli istismar edilmistir ki, is sonunda Paul Feyerabend’e Akla Veda dedirtecek noktalara gelmistir Öyleyse akil, vahyin hizmetine verildigi oranda gerçek fonksiyonuna kavusacak ve ilahî irade’nin istekleri dogrultusunda icrai faaliyet edecektir
Akilcilik ilkesi ve akla yüklenen fonksiyon, bizdeki ilk rasyonalistler olarak görülen Mu’tezile tarafindan bile Modernistler’in tavrina göre nisbeten daha makul bir çerçevede kendisini göstermistir Özellikle asagida birkaç örnegini zikredecegimiz Modernist tavir gözönüne alindiginda gerek bu konuda, gerekse Sünnet’in fonksiyonu konusunda Mu’tezile, Modern Islam Düsüncesi’nin kimi mümessilleri yaninda gerçekten daha anlasilabilir ve makul bir çizgidedir
Önde gelen Mu’tezilî alimlerden Kadi Abdülcebbâr, diyalektik yöntemle kaleme aldigi elMugnî adli ünlü eserinde, Sem’î (Vahiyle bildirilen) Maslahatlarin Durumunun Aklî istidlal ile Bilinmesinin Caiz (Mümkün) Olmadigi Hakkindadir diyerek açtigi bir fasilda ki bu baslik bile oldukça dikkat çekicidir söyle demektedir:
Eger denirse ki: Aklî delil, tipki ni’meti verene sükrün gerekli olduguna delalet ettigi gibi, en büyük nimet vericiye (Allah Teâla’ya) ibadetin de gerekli olduguna delalet eder () peygamberlerin getirdigi (teblig ettigi) bütün bu fiillerde (yaraticiya) boyun egme ve tezellül vardir su halde aklin, bunlarin (ibadetlerin) ahkâmina da götürmesi ve bu alanda peygamberlerden müstagni olunmasi icabeder
Buna cevaben söyle denir: Akil, senin dedigin gibi Allah Teala’ya sükre ve kulluga götürür Ancak akil, ibadetin kendisiyle yerine getirildigi fiillerin bizzat kendisine sartlarina, vakitlerine ve mekânlarina götürmez Çünkü sayet akil bunlara götürecek olsaydi, bu da tipki aklin diger aklî gerekliliklere ki bunlarin sebepleri mevcut oldugu zaman mükelleflerin bunlar karsisindaki durumlari muhtelif olmaz delaleti gibi olurdu () Akil, abdestsiz kilinan namazin ibadet olmadigina ve abdestli kilinan namazin ibadet olduguna nasil delalet edebilir? Oysa her iki durumda da boyun egme ve itaat durumu aynen mevcuttur! Keza Kurban Bayrami günü oruç tutmanin ibadet olmadigina ve fakat bu günden önce tutulan orucun ibadet olduguna ayni sekilde farz olan zekâtin, havl müddeti dolmadan (malin elde edildigi andan itibaren üzerinden bir yil geçmeden) önce verilmesinin ibadet olmadigina ve fakat havl müddetinden sonra verilmesinin ibadet olduguna; bu ödemenin, baskalarina degil de belli (durumdaki) insanlara verilmesinin gerekli oludguna nasil delalet eder? Iste bu durum, ibadetlerle ilgili bu yöne akliyyatin herhangi bir surette dahli olmadigini açiklamaktadir
Mu’tezile’nin sem’iyyât (vahiyle bildirilen hususlar) konusunda burada örneklemeye çalistigimiz tavriyla Modernistler’in ayni konudaki tavri arasinda nasil bir fark bulundugunu biraz daha net bir biçimde ortaya koymak için bir de Modernistler’in en azindan bir kisminin yaklasimina bakalim:
() ilk sekliyle Muhammed Abduh tarafindan ortaya atilan bu iddia, Muhammed ikbal tarafindan felsefî bir terminoloji ile yeniden ifade edildi Buna göre Kur’an’in son vahiy ve Hz Muhammed’in son peygamber oldugu gerçegi, insanligin gelismesi açisindan oldukça anlamlidir Bu demektir ki, insan öyle bir olgunluk seviyesine çikmistir ki, artik onun hazir vahyin yardimina ihtiyaci yoktur insan kendi ahlakî ve fikrî kurtulus kaderini kendisi çizebilir
Bu pasajda modern insanin, ilahî irade ve vahyin egemenligi karsisinda istiklalini ilan etmesi, Kur’an’in tabiriyle tugyâni, oldukça çarpici biçimde dile getirilmektedir Tablo oldukça nettir: Eger Modernistler’in iddialarinca gelenek dini yozlastirmis, Kur’an ve Sünnet’i yanlis okumussa, Modernistler de onu tamamen fonksiyonsuz hale getirmis ve hayatin disina itmislerdir!
Zihinsel ve teorik düzlemde önümüzde duran bütün bu olumsuzluklar, Modern Islam düsüncesi’nin pratige intikal ve sorun çözme kabiliyeti hakkinda da bizlere hatiri sayilir ipuçlari vermektedir Esasen günümüzde, ülkemiz de dahil olmak üzere Islam Dünyasi’nda yasanan sIkInti ve bunalimlar, pratikten hareketle teori hakkinda pek çok sey söylenmesini mümkün kilmaktadir Ancak gündemlere agirligini koyan konjonktürel gelismeler, bütün bu sIkInti ve bunalimlarin temelinde, Islam’in su veya bu görünüm ve baslik altinda modernizasyonu operasyonlarinin yattigi gerçeginin çogu zaman gözden kaçirilmasi sonucunu dogurmaktadir Sorunun pratik boyutuna geçmeden önce, Modern Islam Düsüncesi’nin, pratige sadece karmasa ve çözülme îsal eden teorik stratejisi hakkinda kisa bir irdelemesini yapmamiz uygun olacaktir
Modern Islam Düsüncesi’nin en bariz vasfinin tepkisellik oldugunu söyledik Bu tez, ilk bakista tartismali görünebilir Ancak Islam Dünyasi’nda bu yaklasimin temsilcileri olarak önce çikan isimlerin çalismalarina baktigimiz zaman, orijinal bir durustan ziyade, yanlis bulma gayretinin daha baskin bir tavir olarak belirdigini müsahede ediyoruz Bir baska deyisle, bizdeki Modernist yaklasimin, geçmis ulemanin nadiren metodolojik, ama agirlikli olarak tikel konulara iliskin söylediklerini ve yazdiklarini çogu zaman enteresan bir sekilde yine klasik olarak adlandirilan eser ve kisilere dayanarak yanlislamaya çalistigini görmekteyiz Burada bindörtyüz yillik koca bir ilim ve kültür birikiminden bahsediyoruz Bu devasa yapi içerisinde yelpazenin her iki ucunu temsil eden yaklasimlarin bulunmasi, hatta bunun da ötesinde sözgelimi ayni ekole mensup insanlarin birbirine uymayan görüsler serdetmis olmasi tabiidir Islam gelenegi kendi içinde gelistirdigi tahkik ve tenkit mekanizmalarinin sagladigi devinim ile zaten kendisini sürekli olarak yenilemis ve canli tutmustur Dolayisiyla Modernist Islam ya da Islam Modernizmi adina ortaya konan bu türden çalismalar gelenegin toptan elestirisi gibi basliklar altinda sunulmayi hiç de haketmemektedir
Islam Dünyasi’nin bugün sergiledigi iç karartici manzara, her alanda yasanan olumsuzluklar ve Bati ile kiyaslandigimizda ortaya çikan fark, Modernistler tarafindan tezlerinin temel hareket noktasi olmak üzere kestirmeden gelenekin omuzlarina yikilivermis ve modern zamanlarda bireysel ve toplumsal planda din ile aramizdaki mesafenin sebepleri sorgulanmadan ihlas, takva ameli salih ve benzeri ölçüler karsisinda ümmet’in fertlerinin sergiledigi olumsuz manzara üzerinde durulmadan din anlayisinin yeni bir bakisla yeniden olusturulmasi, dinin yeniden tanimlanmasi ve yorumlanmasi gibi telafisi mümkün olmayan bir hata islenmistir
Madem ki Bati’dan geri kaldik, öyleyse dinin tarihte ortaya çikmis olan tezahürü ile dinin bizzat kendisini birbirinden ayirmali ve dine yeni bir yorum getirilerek tarihteki tezahüründen farkli bir din görüntüsü ortaya konmalidir seklinde ifade edebilecegimiz öldürücü mantik, ne yazik ki su ana kadar ciddi biçimde mercek altina alinabilmis degildir
Burada hayatî soru sudur: Islam gibi son ve ekmel bir din, özünden birsey kaybetmeden ve tahrife ugramadan tarihin farkli dilimlerinde farkli görüntüler sergileyebilir mi? Dinin dogasi buna elverir yapida midir? Bu soruyu, içerigini daha bir netlestirmek için söyle de sorabiliriz: Allah’in iradesi farkli zamanlarda farkli neticeler doguracak sekilde tecelli eder mi? Eger bu soruya evet diyebiliyorsak ardindan su soru gelecektir: Eger tarih içindeki tecelli biçimi dogru ve ilahî iradeye uygun ise bugün niçin yanlis olsun ve eger tarih içindeki tecelli dogru ise bu ilahî iradenin bugünü öngöremeyecek kadar sinirli oldugu sonucunu dogurmaz mi? Bugün din adina tarihteki tezahür ile taban tabana zit bir sonuç ortaya çikmasi normal kabul edilebilir mi?
Bütün bu sorular bizi su temel tesbite götürmektedir: Modern Islam Düsüncesi için aslolan muradi ilahî degildir Bu düsünce için aslolan, beser taleplerine azami ölçüde cevap veren bir hayat tarzini yakalayabilmek için dinden ne kadar istifade edilebilecegidir
Tam bu noktada su ilahî îkaz ile yüzyüze bulundugumuzu farketmeliyiz: Olur ki birsey hosunuza gitmezken o sizin için hayirli olur; birseyi de sevdiginiz halde o da sizin için ser olur Allah bilir, siz bilmezsiniz
Hz Ali (ra)’nin su hikmetli sözü de bu noktayi dikkatlerimize sunmaktadir: insanlarin, dünya islerini yoluna koymak amaciyla dinlerinden terkettikleri her nokta için Allah onlarin basina, düzeltmek istedikleri o isten daha zararlisini getirir
Keza, Abdülmelik b Mervân’a söyle hitabeden sair de ayni hikmeti yakalamistir:
Dünyayi yamamak için parçalariz dini biz,
Sonra ne din kalir elde, ne yama diktigimiz
Burada önemle alti çizilmesi gereken bir diger nokta da, Modernist çalismalarin, teorik planda önemli ölçüde Bati’daki Islamiyât çalismalarindan intihallerle payandalandirildigi gerçegidir Bu tesbitin Islam modernistleri’ni hayli rahatsiz ettigini biliyoruz Ancak bu sadece bizim sahsî bir tesbitimiz olmayip, yandas ya da karsit hemen herkesin paylastigi bir hakikattir Hatta Modern Islam düsüncesinin bayraktarlarindan olan ve düsünce sistemini önemli ölçüde sözünü ettigimiz çalismalarla besledigini gördügümüz FazlurRahman bile bu gerçegi açikça dile getirmekte bir sakinca görmemistir
O söyle der: Islamî gelismelerin ilk safhalari ile daha sonraki safhalari arasindaki bu fark bize açikça görünmektedir Oryantalistlerin çok büyük katkilarda bulunduklari bu büyük tarihsel kesif, artik bu dört ilkeyle Kur’an, Sünnet, ictihad ve icma ilkeleriyle ilgili geleneksel ortaçag teorisinin arkasina gizlenemez8
Ne var ki, usulüyle, furuuyla, Hadis, Tefsir, Fikih, Kelam, Tasavvuf vd sistemleriyle Islam kültür ve irfani’ni bir bütün olarak toptan karsisina almak ve elestiriye tabi tutmak gibi devasa bir iddiayi sahiplenen Islam Modernistleri’nin, bunu nasil yapacaklarina iliskin kabul edilebilir herhangi bir sistemi henüz gelistirememis olmalari düsündürücüdür iste bu sistemsizliktir ki, Islam Modernizmi’ni genel olarak yukarida degindigimiz ve ortaya konan örneklerin tatmin edicilikten son derece uzak olmasi sebebiyle ciddiye alinma sansini su ana kadar yakalayamamis bulunan yanlis bulma çizgisinin ötesine geçememeye mahkûm etmektedir
Konuyu biraz daha açmak için Çagdas islâm Modernistleri’nin yukarida üzerinde bir parça durdugumuz en temel iki kurum olan Kur’an ve sünnet hakkindaki görüs ve yaklasimlarini kisaca ele alabiliriz
En genel anlamiyla Kur’an’in ihtiva ettigi normatif hükümler bizlere bugün ne ifade etmektedir? Bu en temel soruya bile islâm Modernistleri’nin ortak bir cevabi yoktur Ortada, Kur’an’in ruhu olarak ifade edilen ve bizzat dogasinda belirsizlik bulunan bir kavram dolasmaktadir Bu ruhun nasil tanimlanmasi gerektigi, metodolojik olarak neyi ifade ettigi, somut olaylar için önerilen çözümlere nasil tetabuk edecegi ve varilan çözümün hangi somut verilere göre test edilecegi, Kur’an’in, sorunlari tahlil etmede ve çözmede nasil bir yaklasim izledigi gibi sorular bu baglamda cevap beklemektedir Hatta daha da ileri giderek sunu rahatlikla söyleyebiliriz: Özellikle ülkemizde bu sorular Modernistler’in gündeminde dahi yoktur iste size kaygan bir zemin! Akliniza yatmayan, caninizi sIkan, bana göre su istikamette olmasi daha uygun olurdu dediginiz her hüküm için Kur’an’in ruhunu devreye sokup istediginiz sonucu elde edebilirsiniz Hatta Kur’an’in ruhunu, yine bizzat Kur’an’da yer alan emir ve hükümlerin karsisina bile dikebilirsiniz Çünkü yapmaniz gereken, nasslarin sultasindan kurtulup, nasslarin gölgesine girmektir Bunu gerçeklestirdiginiz zaman önünüzde sonsuz bir hareket alani buluyorsunuz
Bu söylediklerimizi abartili bulabilecekler için, iki ayri zaman dilimine ait birkaç çarpici iktibas sunalim:
1 Ey kardes! Bil ki, insanlardan kimi, Allah’a nebileri, resulleri, imamlari ve vasileri ile yahut Allah’in velileri ve salih kullari ile, ya da mukarreb melekleri ile ve onlarin kendilerine, mescit ve meshedlerine ta’zim göstermek suretiyle; kendilerine, fiillerine, amellerine, vasiyetlerine ve bu yolda açtiklari çigirlara uymak suretiyle yaklasir imkânlari, iktidanin nefislerinde tahakkuku ve çabalarinin ulastigi noktalar nisbetinde bu yolda yürürler
Allah’i hakkiyla taniyan kimselere gelince, bunlar, kendilerinden baskasiyla ona tevessül etmezler iste bu, Ehli Ma’ârif’in mertebesidir ki bunlar Allah’in velileridir
Anlayisi, ma’rifeti ve hakikati noksan olan kimseler için ise, Allah’in peygamberlerinden baska Allah’a götürecek bir yol yoktur Allah’in peygamberleri konusunda anlayisi ve ma’rifeti noksan olan kimselere gelince, bunlari Allah’a götürecek tek yol, peygamberlerin halifelerinden ve vasilerinden olan imamlar ile Allah’in salih kullaridir Bunlari yeterince anlayip tanimayan kimseler için, bunlarin yollarina uymak, açtiklari çigirlarda yürümek ve tavsiyeleriyle amel etmekten, onlarin mescid ve meshedlerine gitmekten, onlara benzetilerek yapilan resimlerin yaninda onlarin ayetlerini hatirlamak ve putlar vasitasiyla onlarin hallerine vakif olmak için dua etmek namaz kilip oruç tutmak ve kabirlerinin basinda istigfar edip bagislanma ve rahmet istemekten ve Allah’tan kendisine yakinlik talep etmek maksadiyla buna benzer seyler yapmaktan baska yol yoktur
Bil ki, her halukârda esyadan herhangi birseye kulluk eden ve herhangi bir kimse vasitasiyla Allah’a yaklasan kimsenin durumu, herhangi bir dinî inanca sahip olmayan ve (böylece) Allah’a yaklasmayan kimseden elbette daha iyidir ()
Sonra bil ki, böyle kimselerin durumu, putlara tapanlarin durumundan her hâlukârda daha kötüdür Çünkü putlara tapanlar, birseyi din edinmislerdir, (onunla) Allah’a yakinlasir ve Allah’tan korkarlar ve O’na rücu ederler
Bu ifadeler, h 4 asirda Basra’da gizli bir cemiyet halinde kurulmus bulunan ve hiçbir inanç kanaat ve mezhebe taassup derecesinde baglanmamayi ilke edinmis olan ihvani Safa’ya aittir
2 Mekkeliler’in baskisi altinda ve amcasi Ebu Talib’in özellikle rica etmesi üzerine, ayrica diger taraftan yeni dinin birçok aileye getirdigi zorluklar muvacehesinde onun (Hz Peygamber (sav)’in) duygulu, hassas ve içten gelen sefkat ve acima hissi, uzlasmaya yanasmasindaki hikmeti anlasilir hale getirmektedir ()10
Mekkeliler (Hz Peygamber (sav)’e) uzlasma önerilerini sunmadan önce, belli basli akidelerde Peygamber ile müzakere yapmak istediler Eger (Hz) Muhammed onlarin tanrilarini, insan ve tanri arasinda araci olarak kabul ederse ve belki de tekrar dirilme fikrini kaldirabilirse, onlar da müslüman olabileceklerdi Tekrar dirilis konusunda uzlasma olamazdi Araci tanrilar konusunda ise islâmî gelenek sunlari söylüyor: Habesistan’a göç zamaninda olusum halindeki müslüman toplum büyük sIkintilar içinde iken peygamber bir kez bu tanrilar lehine konusmus, 53 sureden uzlasmaya (tavize) isaret eden bazi ayetler zikretmistir ()
Birçok günümüz müslümani (Hz) Muhammed’in bu tür sözler sarfettigi rivayetini reddeder; fakat Kur’an’in isiginda olaya bakacak olursak, bu pekâla mümkün de olabilir
Peygamberlik melekesi tüm insanlara aittir () Bir peygamberin vahiy yoluyla aldigi ögretileri, daha düsük bir seviyede tabiî idrakleri vasitasiyla bir hakîm (bilge) tarafindan da ögretilir Çinli kâhinler yüksek manevî kavramlari, Yunan felsefesi, iran düsüncesi, Hintli azizlerin asil fikirleri ile Hristiyanlik ve islâm’in ögretileri arasinda temel bir çeliski yoktur
Bu alintiyi yapan Siddikî burada sunlari söyler: Esas zorluk, Hintli bir milliyetçi olan Ubeydullah Sindî’nin, Hinduizm ile islâm’i bagdastirmaya çalismasindadir Gerçekten kendisi, karsit dinî gruplar arasina, vahiy yolu ile gelmis dinler tarafindan konulmus engelleri ezebilecek bir insanlik dinine, ya da evrensel dine inananlardandir
islâm Modernistleri’nin en azindan bir kisminin görüsleri de böyle
imdi, baska herhangi bir ilke ve baglayici esas tanimaksizin, sadece Kur’an’in ruhundan haraketle insanlarin nerelere varabildikleri konusunda daha net bir kanaat edinmek ve yukarida söylediklerimizin abarti olmadigini anlamak kolaylasacaktir saniyoruz
Bu aslinda bize söyle bir tesbit yapma imkâni da bahsediyor: Adi ne olursa olsun sapma her zaman sapmadir ve Modernizm, ismi disinda tarihten tamamen kopuk ve yeni birsey degildir Geçmiste de Modernistler vardi ve modernizm dönemsel bir olguyu degil, niteliksel bir durumu anlatmaktadir O halde sadece islâm Modernistleri ya da daha kisa olarak Modernistler olarak bahsettigimiz çizgiyi Çagdas islâm Modernistleri ya da Çagdas Modernistler olarak anmak yanlis olamayacaktir
Çagdas Modernistler’den, Kur’an’in epistemolojik açidan nerede durdugu konusunda da alabildigine renkli görüslerle karsilasiyoruz Kimi, tipki Tevrat ve inciller’e yapildigi gibi, Tarihsel Tenkit ve Metin Tenkidi yöntemlerinin Kur’an’a da uygulanmasi gerektigini ve mesela bunun bir açilimi olarak Kur’an’daki kissalarin, üsluplari geregi, ne mutlak anlamda dogrulanabilir, ne de yanlislanabilir oldugunu söylerken kimi de bu tarz hükümler ihtiva eden ayetleri, zorlama tevillerle yumusatmaya çabalamaktadir
Bunlardan daha önemlisi, vahyin mahiyeti ve niteligi konusundaki tartismalardir Vahyin lafzî boyutunun Hz Peygamber (sav)’de sekillendigi görüsünden tutunuz, yukarida bahsi geçen meshur Garanik saçmaliginin da vahiy kaynakli oldugu tezine kadar aklen ve ilmen kabul edilemez bir yigin iddia, islâm Modernistleri tarafindan gündeme getirilerek tartisma konusu yapilabilmistir
Sünnet hakkindaki yaklasim da farkli bir manzara arzetmemektedir ve esasen Kur’an hakkinda yukarida iktibas edilen görüsleri fütursuzca sergileyenlerin Sünnet hakkinda daha rahat hareket etmelerinde sasilacak bir taraf yoktur Bilindigi gibi hemen her ortamda Sünnet’in ölçü mü, yoksa örnek mi oldugu sorusuyla formüle edilen baglayicilik tartismasi ile birlikte gündeme getirilen, Hadislerin yaziya geçirilis süreci hakkindaki süpheler, bu baglamda Modernistler’in temel hareket alanlarini olusturmaktadir
Sünnet’i sadece bir örnek olarak gören yaklasimin klasik tabiriyle Sünnet’in hücciyeti konusundaki Kur’an ayetleri konusunda ciddiye alinabilecek savunmalar yapmaktansa, ya tartismanin zeminini sünnet verilerinin tesbiti konusuna kaydirdiklari, ya da sözkonusu ayetler hakkinda zorlama tevillere gitmeyi tercih ettikleri görülmektedir Sünnet verilerinin tesbiti meselesindeki itirazlarin ise, metodolojik olarak klasik diye nitelendirilen yaklasimi asmak söyle dursun, tek tek somut konular hakkinda bile ikna edici deliller sunmaktan uzak oldugu dikkat çekmektedir
Modernistler’in islâm’in temel kaynaklari hakkinda ortaya attiklari ve hepimizin bildigi bu ve benzeri süpheler, sonunda Gayrimüslim bile olsa, bir millet ne zaman reform yolunda bir adim atmissa, bu islâm yolunda atilmis bir adimdir demeye kadar gitmistir
Kur’an ve Sünnet hakkinda burada kisaca deginmeye çalistigimiz bu yaklasim ki icma ve kiyas ile diger ser’î deliller de bu tartismalardan nasibini almaktadir Kelamî ve Fikhî mezhepler, Tasavvuf ve diger islâmî kurumlar konusunda da alabildigine renkli görüsler sergilemektedir Ancak burada bu hususlari ayrintilariyla ele alma imkânina sahip degiliz
Kisacasi adina gelenek dedikleri mevhum bir düsman ile mücadele, Çagdas modernistler’in tavirlarinin kristallestigi noktadir Bunu yaparken düsüncelerini oturttuklari zemin, hümansentrik (insanmerkezli) yaklasimdir Yeni görüntüsüyle Modern zamanlara ait bu yaklasimin dine bakisi, çagin yükselen degerleri ile çatismayan bir müslüman tipi öngörmektedir sayet din, bu degerlerden biri veya birkaçi ile çatisan teklifler içeriyorsa, hersey gibi din de insan içindir formülünün size bahsettigi genis yorum yetkisi içinde bu teklifleri yorumlayiverir ve sorunu çözersiniz
Ana hatlariyla çerçevesini çizmeye çalistigimiz bu teori pratige nasil yansimakta ve ne gibi tesirler icra etmektedir? Kisaca bir de buna bakalim:
Herseyden önce Hristiyanligin Bati’da geçirdigi tecrübeye paralel olarak din hakkinda söz söyleme yetkisini kitlelere yayma ve Kur’an’i herkes için bir basucu kitabi haline dönüstürme çabalari, Kur’an’i bütün kayit ve sartlardan âzâde olarak anlayip yorumlama ve dinin sâbiteleri hakkinda bile uluorta konusma yetkisini elinde bulundurduguna inanan fertlerin zuhur etmesine yol açmistir Bu anlayis, Allah’in indirdigi hükümler hakkinda, Kur’an’a aracisiz olarak basvuran insan sayisinca yorum ve kanaatin ortalikta dolasmasi sonucunu dogurmustur
Yüce Allah (cc)’in, Kur’an’da, mü’minler için örnek oldugunu belirtigi ve pek çok ayette kendisine itaat edilmesini, emrine uyulmasini, verdigi hükümlerin hiçbir sIkinti duymadan kabul edilmesinin emir buyurdugu Hz Peygamber ve O’nun mübarek Sünneti’nin, adeta hayatin disina itilmek ve Peygambersiz bir islâm olusturulmak istenmesi de dikkati çeken bir diger noktadir
Oysa Kur’an ve Sünnet’in nasil anlasilmasi gerektigi konusunda, uygulamalari Modernistler tarafindan her firsatta referans olarak kullanilan Hz Ömer (ra)’in bile18 bu türlü bir yorum serbestisine taraftar olmak söyle dursun, böyle bir anlayis karsisinda en sert ve kati tedbirler almaktan geri durmadigini görüyoruz O, mütesabih ayetleri diline dolayarak, her ortamda bu meseleyi gündeme getiren Subeyg isimli Irak’li birisini yara bere içinde kalana kadar hurma dalindan yaptigi sopayla dövmüs, sonra yaralari iyilesince tekrar dövmüs ve bunu birkaç kez tekrarlamis, en sonunda da kendisini Irak’a sürgün ederek, orada bulunan Ebu Musa elEs’arî (ra)’ye onu insanlardan tecrit etmesini yazmistir
Gerek Hulefai Rasidun’un, gerekse ileri gelen diger sahabe ile onlardan sonraki otoritelerin bu noktadaki tavirlari hakkinda temel Hadis kaynaklarinda ve ilgili diger çalismalarda bol miktarda örnek bulmak mümkün oldugu için burada bu noktayi ayrintilandirmayi gereksiz görüyoruz
Yine bu yaklasimin pratik yansimalarindan bir baska örnegi, söyle bir paradoksta kendisini ortaya koymaktadir: Son zamanlarda Çagdas Modernistler tarafindan sIk sIk gündeme getirilen dinler arasi diyalog, Ehli Kitab’in da ebedî kurtulusa ulasacagi gibi meseleler, yine Çagdas Modernistler tarafindan Kur’an Ruhu zemininde açiklanmakta ve Kur’anî bir tavir olarak takdim edilmektedir (ihvani Safa’nin görüslerini hatirlayiniz) Oysa ayni çevreler, gelenek20 sözkonusu oldugunda birden bütün hosgörülerini yitirmekte ve bu amansiz düsman karsisinda en hasmane tavri sergilemektedirler
Bütün bunlarin toplumu getirdigi nokta, son iki yildir ülkemizde yasanan gelismelerde de kendisini açikça ifade ettigini gördügümüz bir muhasamadir Toplumun degisik kesimlerinin karsi karsiya getirildigi bu dönemde, bir kesimin Allah’in emri ve hatta insan hakki oldugunu söyleyerek talep ettigi kimi hususlar, bir baska kesim tarafindan Gericilik Arap islâmi ve Demokrasi istismari damgalariyla bogulmaya çalisilmaktadir Ortada birden fazla islâm dolasmakta ve bu islâmlar toplumumuzu, Hristiyan Bati’da yüzyillardir varligini etkin biçimde sürdüren mezhepler arasi çatismanin olusturdugu kaos ortamina dogru sürüklemektedir islâm’in Modernist yorumlarinin bunda hiç katkisinin bulunmadigini kim iddia edebilir?
Örnek olarak zikrettigimiz bu pratikler, toplumun, din mefhumunun ihtiva ettigi bütün kurum ve kurallariyla belirsizlestigi, netligini kaybettigi tehlikeli bir noktaya dogru çekilmeye çalisildigini isaret etmektedir Ne gariptir ki, insanlari, hatta farkli etnisite ve cografyalara mensup insanlari birararaya getiren, getirmesi gereken din olgusu, en onmaz ihtilaf mekanizmasi olarak islev görür hale getirilmis bulunmaktadir Yukarida da degindigimiz gibi, en temel sâbiteleri hakkinda bile her zeminde uluorta yorumlarin yapildigi bir kurum, artik insanlari bir arada tutma islevini nasil yerine getirebilir?
Son günlerde gündeme sokulan ve hakkinda pek çok seyin yazilip söylendigini müsahede ettigimz Türk Müslümanligi, ArapEmevî Müslümanligi gibi ayrimlar dinin yerine getirmesi gereken fonksiyonun nasil tam tersine döndürülmeye çalisildiginin en bariz örnegidir21
islâm ile Müslümanliki birbirinden ayirmak mümkün müdür? Eger islâm olarak orada öylece duran, ama isin içine beser unsurunun girmesiyle birlikte pratige farkli Müslümanliklar olarak yansimasi normal olan bir olgudan bahsediyorsak, bizi bir ümmet kildigini söyleyen bu dinin, birlikteligimizi nasil saglayacagi sorusuna da cevap verilmeli degil midir ve bu Müslümanliklardan hangisi ilahi iradeyi yansitmaktadir?
Burada bir tesbit yapmamiz gerekiyor: Türk Müslümanligi tabiri neyi anlatmaktadir? Bu tabirden, Türkler’in Müslümanligi kabul edisinden itibaren tarih boyunca benimsenen islâm anlayisini mi, yoksa günümüzde Türk Dünyasi’nda gördügümüz Müslümanligi mi anlamaliyiz?
Eger bunlardan ilki kastediliyorsa, Türkler’in tarih boyunca kabul ettigi ve uyguladigi islâm anlayisinin diger kavimlerin islâm anlayisindan farkli olmadigi asikârdir Buhara’li Muhammed b ismail elBuhârî ile, Benu Kuseyr kabilesine mensup saf Arap Müslim b Haccâc elKuseyrî’nin Müslümanlik anlayisi arasinda bir fark bulundugu söylenebilir mi?
Eger sözkonusu ayrim günümüz Türk Dünyasi’nin islâm anlayisini vurguluyorsa, Çin’den Balkanlar’a kadar genis bir cografyayi kusatmis bulunan Türk topluluklarindan hangisinin islâm anlayisidir bu?
Sonuç olarak geriye bir tek sIk kalmaktadir: Türk Müslümanligi tabiri ile anlatilmak istenen, aslinda Resmi Müslümanlikdir Eger bu tesbit yanlis ise, Türk Müslümanligi tezini ortaya atan ve savunan Çagdas Modernistler’e buradan açik bir çagrida bulunmak istiyoruz:
Antep’li Bedruddin elAynî, Sivas’li Kemaluddin ibnu’lHumâm, Tokat’li Mustafa Sabri Efendi, Düzce’li Muhammed Zâhid elKevserî, Elmalili Muhammed Hamdi Yazir gibi alimlerin temsil ettigi Türk Müslümanligi’nda bulusmaya ne dersiniz?
DiPNOTLAR:
1 Biyografisi için bkz ibn Receb, ezZeyl alâ Tabakâti’lHanâbileIV, 36670; ibn Hacer, edDereru’lKâmine II, 1547 ibnu’limâd, sezerâtu’zZeheb VIII, 713
2 etTûfî, imam enNevevî’nin elErba’ûnu üzerine yazdigi serhte, Islam’da zarar vermek ve zararla mukabele etmek yoktur seklindeki hadisi serhederken bu konu üzerinde durmustur Bkz Kitâbü’tTa’yin fî serhi’lErba’în, 23480
Burada, sözünü ettigimiz hadisi serhederken, önce Maslahat’i tipki bugün Modernistlerin degisik ifadeler kullanarak yaptiklari gibi Yüce Allah’in kendi hakki olarak öngördügü maslahatlar ki bunlar ibadetlerdir ve mahlukatin menfaatinin öngördügü maslahatlar bunlar da âdât (muamelât)’dir olarak ikiye ayirir Müteakiben Maslahat ilkesinin, Nass ve icma ile çelistigi zaman bu iki delile takdim (tercih) edilmesini, Maslahat’in bunlari devre disi birakmasi ve geçersiz kilmasi olarak degil, bunlari tahsis ve beyan etmesi olarak anlamak gerektigini belirtir; ardindan da Maslahat’a niçin bu derecede itibar edilmesi gerektigi tezini Kitap, Sünnet, icma ve akil yürütme (Nazar) yoluyla temellendirmeye çalisir
Ancak ilerleyen sayfalarda icma’in hüccet oldugunu gösterdigi söylenen delilleri siralar ve bunlari çürütmeye çalisir ve bunu icma ilkesini kötülemek veya yikmak için yapmadigini söyler Ona göre ibadetler vb konularda icma’a rivayet gereklidir Bununla birlikte Islam’da zarar vermek ve zararla mukabele etmek yoktur hadisinden çikan Maslahat’a riayet prensibi, gerek ilke olarak ve gerekse dayanak olarak icma’dan daha kuvvetlidir ve icma hakkinda söyledigi seyleri de bunu ortaya koymak için yapmistir! Daha sonra etTûfî, Sünnette’de Maslahat’a riayet ve Maslahat sebebiyle Nasslar’in terki ilkesinin bulundugunu birkaç örnek vererek ortaya koymaya çalisir ve yukarida isaret ettigimiz ibadâtMu’amelât ayrimini temellendirmeye çalisir ve bu konuda ileri sürdügü akli delillerle tezini ispatlamaya gayret ederek bu konudaki sözlerini nihayetlendirir
etTûfî’nin, sözkonusu hadis üzerinde dururken Maslahat hakkinda söylediklerinin tam bir tercümesini ve bunlarin kritigini ileride insaallah kaleme alacagimiz bir seri yaziya birakarak bu konuyu burada noktaliyoruz
Kendisine yapilan itirazlar ve bu görüsün degerlendirmesi için bkz Muhammed Zâhid elKevserî Makâlâtu’lKevseri, 331; Muhammed Ebu Zehra, imam Mâlik, 376
3 Aslinda aklin fonksiyonu ve yetkisinin sinirlari konusunda yaygin kanaatin aksine Mu’tezile, aklin mutlak hakim ve belirleyici oldugunu benimseyen bir tavir sergilememistir Onlar da tipki Ehli Sünnet gibi mutlak hakimin Yüce Allah oldugunu söylemektedirler Ancak onlarin Ehli Sünnet’ten ayrildigi nokta söyle özetlenebilir: Bir seyin seriat tarafindan emredilmis ya da nehyedilmis olmasi dikkate alinmaksizin, akil bu seyin ahkâmini ve iyi mi, yoksa kötü mü oldugunu bilebilir seriat de aklin bu konudaki tesbitini tekit etmektedir Bir diger nokta da sudur; Mu’tezile birseyin iyi mi yoksa kötü mü oldugu konusunda aklin ancak icmalî olarak hüküm verebilecegini mesele hakkindaki tafsili hükmün ise sem’î delille bilinecegini söyler Bkz Kadi Abdülcebbâr elMugnî XI, 117; Abdülalî Muhammed b Nizâmiddin Muhammed elEnsârî Fevâtihu’rRahamût, I, 25
4 elMugnî XV, 278
5 Fazlur Rahman, Islam, 3078
6 2elBakara, 216
7 Hz Ali (ra)’nin sözü ve bu siir için bkz elKevserî, Makâlât, 115
8 Islamic Methodology History (Preface)
9 Resâilu ihvâni’sSafâ ve Hullâni’lVefa III, 483 vd
10 Fazlur Rahman, Ana konulariyla Kur’an, 190
11 FazlurRahman’in Allah’in Elçisi ve Mesaji adiyla tercüme edilen makaleleri, 345
12 Mazheruddin Siddikî Modern Reformist Thought In The Muslim World 56 (Ubeydullah Sindi’ye ait olan bu düsünceler, Siddikî tarafindan, Muhammed Server’in Maulana Ubaidulla Sindhi HalateZindagi, Ta’limat alur Siyasi Afkar adli eserinden (98) alinmistir)
13 Mesela bkz Dr Tahsin Görgün, IV Kur’an Haftasi Kur’an Sempozyumu’nda sunulan, Kur’an Kissalarinin Mahiyeti (Neligi) üzerine baslikli teblig (Islamiyât dergisi, I1 (OcakMart1998)153)
Görgün, bu tebliginde, kendisiyle çeliserek, Kur’an kissalarinin ayniyla vaki olduguna süphesiz bir sekilde kani oldugunu da belirtmektedir Bkz ay
Bu görüs Reformist Yahudiler’in ileri gelenlerinden, ayni zamanda bir islâmiyâtçi olan Abraham Gieger’in Tevrat’in mucizevî hikâyeleri bugün ilkel mitolojidir tarzindaki görüsü ile ilginç bir benzerlik arzetmektedir Bkz Baki Adam, Yahudi Kaynaklarina Göre Tevrat 1467
14 Mesela ProfDr Y Nuri Öztürk, hirsizin elinin kesilmesini öngören 5el,Mâide, 38 ayeti hakkinda sunlari söylemektedir: Geleneksel kabul ve uygulamalarin disinda Kur’an’in beyanini esas alarak bakarsak su sonuca varilabilir: El kesmenin icrasinda kanatip isaretleyerek birakmakla, eli kesip atmak arasinda bir tercihi, yasanan zaman ve mekâna göre kamu otoritesi belirleyecektir Bu iki sIktan birini tek yol olarak alip her devre uygulamaya kalkmanin Kur’an’in ruhuna uygun olup olmadigi ayri bir tartisma konusudur Uygulamanin asri saadet’te bazi el kesme örnekleri sunmasi yine o devre göre yapilmis bir yorumdur Yorum ancak kendi zamanini baglar (Bkz Kur’an’daki islâm, 67980)
15 Fazlur Rahman’in bu konulardaki görüsleri için bkz Ebubekir Sifil, Modern islâm Düsüncesinin TenkidiII
16 Yaygin kanaatin Hadislerin Hz Peygamber (sav)’in sagliginda yaziya geçirilmedigi iddiasi, Modern zamanlarin birkesfi degildir Bisr elMerîsî (v 218 veya 219 biyografisi için bkz elHatîbu’lBagdâdî, Târihu Bagdâd VII, 6170 ezZehebî Mîzânu’li’tidâl I, 3223) de ayni iddiada bulunmus hatta Osman b Sa’îd edDârimî (v 282) Bu zat Sünen sahibi meshur Ebu Muhammad Abdullah b Abdirrahman edDârimi (v 255) ile karistirilmamalidir), Nakzu’dDârimî diye bilinen ve Reddu’limâm edDârimî Osmân b Sa’îd alâ Bisr elMerîsî elAnîd adiyla nesredilmis bulunan (Beyrut1358) kitabinda (s 127) Bisr elMerîsî’nin bu iddiasina özel bir bab ayirarak kendisine cevap vermistir Ancak Bisr elMerîsi hadislerin yaziya geçirilmeye baslandigi tarih olarak Hz Osman (ra)’in sehid edildigi dönemi göstermektedir
Burada bir noktaya dikkat çekmek yerinde olacaktir: Hadislerin gerek yaziya geçirilis sürecinde, gerekse nakil baglaminda isin içine beser unsuru girmis olmasi dolayisiyla süpheden ari olmadigini, dolayisiyla amele konu edilemeyeceklerini söyleyenler, bu yaklasimlarina özellikle Hanefî usulcülerin, haberi vahid kategorisine giren hadislerin ilim gerektirmedigi yolundaki ifadelerini de dayanak olarak göstermektedirler Oysa bunu söyleyen usulcüler ki bununda belli istisnalari vardir bu tür hadislerin ilim gerektirmeseler bile amel gerektirdigi noktasinda görüs birligi içindedirler
17 Siddikî age; 108 (Dr Halife Abdülhakîm’e ait olan bu sözler, Siddikî tarafindan onun Fikrelqbal adli kitabindan (s 239) alinmistir)
18 Bu konu hakkinda detayli bilgi ve tartismalar için yukarida zikrettigimiz çalismamiza bakilabilir
19 edDârimî, esSünen Mukaddime, 19
20 islâm gelenegi tabiri, tarihsel bir realite olarak bir ucunda Zahiriler’in, diger ucunda Mu’tezile’nin yer aldigi oldukça genis bir yelpazeyi anlatmasi gerekirken, ilgi çekici biçimde sadece Ehli Sünnet kastedilerek kullanilmaktadir
21 Böyle bir ayrim yapildiktan sonra, islâm tekdir, ama Müslümanlik birden fazla sekilde tezahür edebilir türünden, en hafif tabiriyle gülünç yorumlarin dikkate alinmaya deger hiçbir tarafinin bulunmadigini düsünüyoruz
22 enNevevi, Tehzibu’lEsmâ ve’lLugât, II, 89
DÜZELTME
Bu yazinin, Altinoluk’un bir önceki sayisinda nesredilen kisminda, Dr Tahsin görgün’e atfen islâmiyât dergisinde yapilan bir yanlislik, bizimde konuyu yanlis aksettirmemize neden olmustur söyle ki:
islâmiyât dergisinde, Görgün’ün IV Kur’an Haftasi Kur’an Sempozyumu’nda sundugu teblig tanitilirken aynen söyle denmektedir: tebligci, bu noktada, Kur’an kissalarinin ayniyle vaki olduguna süphesiz bir sekilde kani oldugunu ifade etmektedir Ancak birkaç sayfa önde, Kur’an kissalari, üsluplari geregi ne mutlak anlamda dogrulanabilir ne yanlislanabilir derken tebligci birinci söyledigi ile çelismiyor mu acaba?1
Oysa Görgün’den yapildigi söylenen ikinci alinti, söz konusu tebliglerin nesredildigi Kur’an Kissalarinin Anlami Ve Degeri isimli kitapta da görüldügü gibi2 Görgün’e ait degildir Kur’an kissalarinin mahiyeti üzerine yapilan çalismalar Görgün tarafindan 5 grupta toplanmis ve bu çalismalarin bazi önkabulleri özet olarak verilmistir Yukaridaki alinti da, bu çalismalar içinde Kur’an kissalarinin edebî özelliklerini ön planda tutanlarin kabulleri meyaninda verilmistir Ancak Görgün’ün burada kullandigi ifadeler biraz muglak oldugu için, bu kanaat ilk bakista kendisininmis gibi görülmeye müsait bir yapi arzetmektedir Saniyorum bu tebligi tanitan M Akif Ersin’i yanilgiya sevkeden de bu olmustur
Her halukârda burada bizim bir hatamiz söz konusudur ve Sn Görgün, Kur’an kissalarini ayniyla vaki oldugunu açikça söylemistir Dolayisiyla bize de, gerek Görgün’den, gerekse Altinoluk okuycularindan özür ve helallik dilemek kalmaktadir (Ebubekir SiFiL)
1 Islâmiyât dergisi, I1, (OcakMart, 1998) 1523 (Bu tanitim yazisi Mehmet Akif
Ersin imzasini tasimaktadir)
2 Kur’an Kissalarinin Anlami Ve Degeri (IV Kur’an Haftasi Kur’an Sempozyumu), 24
Kaynak: Altinoluk dergisi, OcakMart, 1999
Hazirlayan: Muhammed Faruk
Ama modernlik adı altında dinin yavaşça kaldırılması islamın en büyük tehlikelerinden biridir
Çok önemli bir konu okumanızı tavsiye ederim
Ebûbekir SIFIL
Modern Islâm Düsüncesinin Fikrî ve Toplumsal Tahribati
Dinin sekülerlestirilmesi veya dinî bir çözülme olarak nitelendirilmesinin pek de yanlis olmayacagini düsündügümüz Modern Islam Düsüncesi kendisini orijinal bir yaklasim olarak takdim etse de, varlik sebebi ve en temel karakteri olan tepkisellik, onu sanildigindan daha belirsiz ve kaygan zeminlerde hareket etmeye itmektedir Buna bir de hareketin literal yapisindaki heterojenite ve argümanlarinin, kendisini isbat etmis bir metodolojiden yoksunlugu vakiasi eklenince, ortaya kelimenin tam anlamiyla bir karmasa çikmaktadir
Hemen bu noktada, Islam Modernizmi’nden bahis açildiginda mutlaka hatirda tutulmasi gereken bir hususu vurgulamamiz gerekiyor Islam Dünyasi’nda Modernist çalismalara kusbakisi baktigimizda görünen manzara sudur: Aslinda ortada bütünlük arzeden, sistemini kurmus, altyapisini ve üstyapisini olusturmus ve kendi literatürünü gelistirmis yeknesak bir Islam modernizmi yoktur Görünen, sadece belli sloganlari benimsemekten baska ortak bir tarafi bulunmayan Modernistler’dir Bunun içindir ki, Modern Islam Düsüncesi’nin yapisini tahlil etmeyi hedefleyen hemen bütün çalismalarda yapilan, Islam Modernistleri’nin belli konulardaki görüs ve düsüncelerini altalta koyup siralamaktan ibarettir Baska türlü olmasi mümkün de degildir Çünkü gelenegin sorgulanmasi aklin otoritesi dinde kolaylik, degisimin belirleyici kilinmasi ve ilerlemecilik gibi semsiye kavramlar altinda serdedilen görüsler, detaylara inildikçe farklilasmakta ve giderek birbiriyle uzlasmaz tavirlar sergilendigi dikkat çekmektedir
Bu bakimdan, Modern Islam Düsüncesi dendiginde ne anlasilmasi gerektigi konusunda yanlislara düsülmemesi için, sorun ya sadece bu semsiye kavramlar etrafindan irdelenmeli, ya da tek tek modernistlerin görüsleri ele alinmalidir
Burada muhtemel yanlis anlamalara ve istismarlara meydan vermemek için birer cümleyle de olsa bu kavramlara deginmeden geçmenin bir eksiklik olacagini düsünüyoruz Zira Modern Islam Düsüncesi için vazgeçilmez olan bu kavramlarin, âyet ve hadislerle hatta Mecelle kaideleriyle desteklenmeye çalisildigi görülmektedir Hatta Islam Taihi’nde ilk defa, Hanbelî mezhebine mensup oldugu söyleyen ve Islam Ulemasi tarafindan agir ithamlarda suçlanmis bulunan1 Süleyman b Abdilkavî etTûfî tarafindan, Maslahat ile nass ve icma çatisirsa maslahat esas alinir seklinde fikhî bir üslupla formüle edilen seyi de aslinda ayni yaklasimdir
Sondan baslayacak olursak, ilerlemecilik ve degisimin belirleyici kilinmasi digerlerine göre modern zamanlara aidiyeti hakkinda daha kesin seyler söylememizi mümkün kilan hususlardir Bizim bu kavramlara itirazimiz, bizatihi anlattiklari olgulara degil, onlara yüklenen fonksiyon ve temsil ettikleri dünya görüsü noktasindadir Zira kuskusuz degisimi ve ilerlemeyi besleyen pek çok faktör ve bunlarin felsefî, kültürel, sosyal ve tarihsel bir arkaplani vardir Bunlar tahlil edilmeden, bunlara bugünkü seklini veren unsurlarin kritigi yapilmadan bunlara ne karsi çikmak, ne de bunlari oldugu gibi kabul etmek dogru degildir Hele degisim ve ilerlemenin, herseyi hatta dini bile (ahkâmi, hedefleri ve topluma vaziyet edis biçimi noktasinda) belirleyen, degistiren ve sekillendiren hususlar olarak algilanmasi, kanaatimize göre Müslümanlar’in karsi karsiya bulundugu en tehlikeli fikrî badirelerden birisidir
Dinde kolaylik ilkesi ile bizzat Kur’an ve Sünnet’te ifadesini bulmus olan kolaylikin kastedilmedigine dikkat edilmelidir Dinin sâbitelerinden, Zarûrâti Diniyye’den ve kesin nasslarla sabit olmus hususlardan, herhangi bir kisi kurum ya da toplum adina feragatte bulunulmasi sözkonusu olamaz Bütün zaman ve mekânlari düzenlemek için gönderilmis olan bu din Allah’indir ve O’nun iradesi Kur’an ve Sünnet’te nasil ifade edilmisse öyle yasanacaktir Bunun ötesinde Mecelle’de Ezmânin tegayyürü ile ahkâmin tebeddülü inkâr olunamaz, Âdet muhakkemdir Nâs’in isti’mâli bir hüccettir ki, âninla amel olunur gibi kaidelere dayandirilan kolaylik ilkesi, ancak kesin nasslarla belirtilmemis ve Müslümanlar’in seçimine birakilmis olan mesru seçenekler hakkinda isletilebilir
Aklin otoritesine gelince, burada çerçevesini ve hareket alanini vahyin belirledigi aklin degil, felsefî aklin yani rasyonelite’nin kastedildigi açiktir Felsefe’yi öteden beri ugrastiran aklin otoritesinin ve yetkisinin sinirlari konusu Bati’da bile o denli istismar edilmistir ki, is sonunda Paul Feyerabend’e Akla Veda dedirtecek noktalara gelmistir Öyleyse akil, vahyin hizmetine verildigi oranda gerçek fonksiyonuna kavusacak ve ilahî irade’nin istekleri dogrultusunda icrai faaliyet edecektir
Akilcilik ilkesi ve akla yüklenen fonksiyon, bizdeki ilk rasyonalistler olarak görülen Mu’tezile tarafindan bile Modernistler’in tavrina göre nisbeten daha makul bir çerçevede kendisini göstermistir Özellikle asagida birkaç örnegini zikredecegimiz Modernist tavir gözönüne alindiginda gerek bu konuda, gerekse Sünnet’in fonksiyonu konusunda Mu’tezile, Modern Islam Düsüncesi’nin kimi mümessilleri yaninda gerçekten daha anlasilabilir ve makul bir çizgidedir
Önde gelen Mu’tezilî alimlerden Kadi Abdülcebbâr, diyalektik yöntemle kaleme aldigi elMugnî adli ünlü eserinde, Sem’î (Vahiyle bildirilen) Maslahatlarin Durumunun Aklî istidlal ile Bilinmesinin Caiz (Mümkün) Olmadigi Hakkindadir diyerek açtigi bir fasilda ki bu baslik bile oldukça dikkat çekicidir söyle demektedir:
Eger denirse ki: Aklî delil, tipki ni’meti verene sükrün gerekli olduguna delalet ettigi gibi, en büyük nimet vericiye (Allah Teâla’ya) ibadetin de gerekli olduguna delalet eder () peygamberlerin getirdigi (teblig ettigi) bütün bu fiillerde (yaraticiya) boyun egme ve tezellül vardir su halde aklin, bunlarin (ibadetlerin) ahkâmina da götürmesi ve bu alanda peygamberlerden müstagni olunmasi icabeder
Buna cevaben söyle denir: Akil, senin dedigin gibi Allah Teala’ya sükre ve kulluga götürür Ancak akil, ibadetin kendisiyle yerine getirildigi fiillerin bizzat kendisine sartlarina, vakitlerine ve mekânlarina götürmez Çünkü sayet akil bunlara götürecek olsaydi, bu da tipki aklin diger aklî gerekliliklere ki bunlarin sebepleri mevcut oldugu zaman mükelleflerin bunlar karsisindaki durumlari muhtelif olmaz delaleti gibi olurdu () Akil, abdestsiz kilinan namazin ibadet olmadigina ve abdestli kilinan namazin ibadet olduguna nasil delalet edebilir? Oysa her iki durumda da boyun egme ve itaat durumu aynen mevcuttur! Keza Kurban Bayrami günü oruç tutmanin ibadet olmadigina ve fakat bu günden önce tutulan orucun ibadet olduguna ayni sekilde farz olan zekâtin, havl müddeti dolmadan (malin elde edildigi andan itibaren üzerinden bir yil geçmeden) önce verilmesinin ibadet olmadigina ve fakat havl müddetinden sonra verilmesinin ibadet olduguna; bu ödemenin, baskalarina degil de belli (durumdaki) insanlara verilmesinin gerekli oludguna nasil delalet eder? Iste bu durum, ibadetlerle ilgili bu yöne akliyyatin herhangi bir surette dahli olmadigini açiklamaktadir
Mu’tezile’nin sem’iyyât (vahiyle bildirilen hususlar) konusunda burada örneklemeye çalistigimiz tavriyla Modernistler’in ayni konudaki tavri arasinda nasil bir fark bulundugunu biraz daha net bir biçimde ortaya koymak için bir de Modernistler’in en azindan bir kisminin yaklasimina bakalim:
() ilk sekliyle Muhammed Abduh tarafindan ortaya atilan bu iddia, Muhammed ikbal tarafindan felsefî bir terminoloji ile yeniden ifade edildi Buna göre Kur’an’in son vahiy ve Hz Muhammed’in son peygamber oldugu gerçegi, insanligin gelismesi açisindan oldukça anlamlidir Bu demektir ki, insan öyle bir olgunluk seviyesine çikmistir ki, artik onun hazir vahyin yardimina ihtiyaci yoktur insan kendi ahlakî ve fikrî kurtulus kaderini kendisi çizebilir
Bu pasajda modern insanin, ilahî irade ve vahyin egemenligi karsisinda istiklalini ilan etmesi, Kur’an’in tabiriyle tugyâni, oldukça çarpici biçimde dile getirilmektedir Tablo oldukça nettir: Eger Modernistler’in iddialarinca gelenek dini yozlastirmis, Kur’an ve Sünnet’i yanlis okumussa, Modernistler de onu tamamen fonksiyonsuz hale getirmis ve hayatin disina itmislerdir!
Zihinsel ve teorik düzlemde önümüzde duran bütün bu olumsuzluklar, Modern Islam düsüncesi’nin pratige intikal ve sorun çözme kabiliyeti hakkinda da bizlere hatiri sayilir ipuçlari vermektedir Esasen günümüzde, ülkemiz de dahil olmak üzere Islam Dünyasi’nda yasanan sIkInti ve bunalimlar, pratikten hareketle teori hakkinda pek çok sey söylenmesini mümkün kilmaktadir Ancak gündemlere agirligini koyan konjonktürel gelismeler, bütün bu sIkInti ve bunalimlarin temelinde, Islam’in su veya bu görünüm ve baslik altinda modernizasyonu operasyonlarinin yattigi gerçeginin çogu zaman gözden kaçirilmasi sonucunu dogurmaktadir Sorunun pratik boyutuna geçmeden önce, Modern Islam Düsüncesi’nin, pratige sadece karmasa ve çözülme îsal eden teorik stratejisi hakkinda kisa bir irdelemesini yapmamiz uygun olacaktir
Modern Islam Düsüncesi’nin en bariz vasfinin tepkisellik oldugunu söyledik Bu tez, ilk bakista tartismali görünebilir Ancak Islam Dünyasi’nda bu yaklasimin temsilcileri olarak önce çikan isimlerin çalismalarina baktigimiz zaman, orijinal bir durustan ziyade, yanlis bulma gayretinin daha baskin bir tavir olarak belirdigini müsahede ediyoruz Bir baska deyisle, bizdeki Modernist yaklasimin, geçmis ulemanin nadiren metodolojik, ama agirlikli olarak tikel konulara iliskin söylediklerini ve yazdiklarini çogu zaman enteresan bir sekilde yine klasik olarak adlandirilan eser ve kisilere dayanarak yanlislamaya çalistigini görmekteyiz Burada bindörtyüz yillik koca bir ilim ve kültür birikiminden bahsediyoruz Bu devasa yapi içerisinde yelpazenin her iki ucunu temsil eden yaklasimlarin bulunmasi, hatta bunun da ötesinde sözgelimi ayni ekole mensup insanlarin birbirine uymayan görüsler serdetmis olmasi tabiidir Islam gelenegi kendi içinde gelistirdigi tahkik ve tenkit mekanizmalarinin sagladigi devinim ile zaten kendisini sürekli olarak yenilemis ve canli tutmustur Dolayisiyla Modernist Islam ya da Islam Modernizmi adina ortaya konan bu türden çalismalar gelenegin toptan elestirisi gibi basliklar altinda sunulmayi hiç de haketmemektedir
Islam Dünyasi’nin bugün sergiledigi iç karartici manzara, her alanda yasanan olumsuzluklar ve Bati ile kiyaslandigimizda ortaya çikan fark, Modernistler tarafindan tezlerinin temel hareket noktasi olmak üzere kestirmeden gelenekin omuzlarina yikilivermis ve modern zamanlarda bireysel ve toplumsal planda din ile aramizdaki mesafenin sebepleri sorgulanmadan ihlas, takva ameli salih ve benzeri ölçüler karsisinda ümmet’in fertlerinin sergiledigi olumsuz manzara üzerinde durulmadan din anlayisinin yeni bir bakisla yeniden olusturulmasi, dinin yeniden tanimlanmasi ve yorumlanmasi gibi telafisi mümkün olmayan bir hata islenmistir
Madem ki Bati’dan geri kaldik, öyleyse dinin tarihte ortaya çikmis olan tezahürü ile dinin bizzat kendisini birbirinden ayirmali ve dine yeni bir yorum getirilerek tarihteki tezahüründen farkli bir din görüntüsü ortaya konmalidir seklinde ifade edebilecegimiz öldürücü mantik, ne yazik ki su ana kadar ciddi biçimde mercek altina alinabilmis degildir
Burada hayatî soru sudur: Islam gibi son ve ekmel bir din, özünden birsey kaybetmeden ve tahrife ugramadan tarihin farkli dilimlerinde farkli görüntüler sergileyebilir mi? Dinin dogasi buna elverir yapida midir? Bu soruyu, içerigini daha bir netlestirmek için söyle de sorabiliriz: Allah’in iradesi farkli zamanlarda farkli neticeler doguracak sekilde tecelli eder mi? Eger bu soruya evet diyebiliyorsak ardindan su soru gelecektir: Eger tarih içindeki tecelli biçimi dogru ve ilahî iradeye uygun ise bugün niçin yanlis olsun ve eger tarih içindeki tecelli dogru ise bu ilahî iradenin bugünü öngöremeyecek kadar sinirli oldugu sonucunu dogurmaz mi? Bugün din adina tarihteki tezahür ile taban tabana zit bir sonuç ortaya çikmasi normal kabul edilebilir mi?
Bütün bu sorular bizi su temel tesbite götürmektedir: Modern Islam Düsüncesi için aslolan muradi ilahî degildir Bu düsünce için aslolan, beser taleplerine azami ölçüde cevap veren bir hayat tarzini yakalayabilmek için dinden ne kadar istifade edilebilecegidir
Tam bu noktada su ilahî îkaz ile yüzyüze bulundugumuzu farketmeliyiz: Olur ki birsey hosunuza gitmezken o sizin için hayirli olur; birseyi de sevdiginiz halde o da sizin için ser olur Allah bilir, siz bilmezsiniz
Hz Ali (ra)’nin su hikmetli sözü de bu noktayi dikkatlerimize sunmaktadir: insanlarin, dünya islerini yoluna koymak amaciyla dinlerinden terkettikleri her nokta için Allah onlarin basina, düzeltmek istedikleri o isten daha zararlisini getirir
Keza, Abdülmelik b Mervân’a söyle hitabeden sair de ayni hikmeti yakalamistir:
Dünyayi yamamak için parçalariz dini biz,
Sonra ne din kalir elde, ne yama diktigimiz
Burada önemle alti çizilmesi gereken bir diger nokta da, Modernist çalismalarin, teorik planda önemli ölçüde Bati’daki Islamiyât çalismalarindan intihallerle payandalandirildigi gerçegidir Bu tesbitin Islam modernistleri’ni hayli rahatsiz ettigini biliyoruz Ancak bu sadece bizim sahsî bir tesbitimiz olmayip, yandas ya da karsit hemen herkesin paylastigi bir hakikattir Hatta Modern Islam düsüncesinin bayraktarlarindan olan ve düsünce sistemini önemli ölçüde sözünü ettigimiz çalismalarla besledigini gördügümüz FazlurRahman bile bu gerçegi açikça dile getirmekte bir sakinca görmemistir
O söyle der: Islamî gelismelerin ilk safhalari ile daha sonraki safhalari arasindaki bu fark bize açikça görünmektedir Oryantalistlerin çok büyük katkilarda bulunduklari bu büyük tarihsel kesif, artik bu dört ilkeyle Kur’an, Sünnet, ictihad ve icma ilkeleriyle ilgili geleneksel ortaçag teorisinin arkasina gizlenemez8
Ne var ki, usulüyle, furuuyla, Hadis, Tefsir, Fikih, Kelam, Tasavvuf vd sistemleriyle Islam kültür ve irfani’ni bir bütün olarak toptan karsisina almak ve elestiriye tabi tutmak gibi devasa bir iddiayi sahiplenen Islam Modernistleri’nin, bunu nasil yapacaklarina iliskin kabul edilebilir herhangi bir sistemi henüz gelistirememis olmalari düsündürücüdür iste bu sistemsizliktir ki, Islam Modernizmi’ni genel olarak yukarida degindigimiz ve ortaya konan örneklerin tatmin edicilikten son derece uzak olmasi sebebiyle ciddiye alinma sansini su ana kadar yakalayamamis bulunan yanlis bulma çizgisinin ötesine geçememeye mahkûm etmektedir
Konuyu biraz daha açmak için Çagdas islâm Modernistleri’nin yukarida üzerinde bir parça durdugumuz en temel iki kurum olan Kur’an ve sünnet hakkindaki görüs ve yaklasimlarini kisaca ele alabiliriz
En genel anlamiyla Kur’an’in ihtiva ettigi normatif hükümler bizlere bugün ne ifade etmektedir? Bu en temel soruya bile islâm Modernistleri’nin ortak bir cevabi yoktur Ortada, Kur’an’in ruhu olarak ifade edilen ve bizzat dogasinda belirsizlik bulunan bir kavram dolasmaktadir Bu ruhun nasil tanimlanmasi gerektigi, metodolojik olarak neyi ifade ettigi, somut olaylar için önerilen çözümlere nasil tetabuk edecegi ve varilan çözümün hangi somut verilere göre test edilecegi, Kur’an’in, sorunlari tahlil etmede ve çözmede nasil bir yaklasim izledigi gibi sorular bu baglamda cevap beklemektedir Hatta daha da ileri giderek sunu rahatlikla söyleyebiliriz: Özellikle ülkemizde bu sorular Modernistler’in gündeminde dahi yoktur iste size kaygan bir zemin! Akliniza yatmayan, caninizi sIkan, bana göre su istikamette olmasi daha uygun olurdu dediginiz her hüküm için Kur’an’in ruhunu devreye sokup istediginiz sonucu elde edebilirsiniz Hatta Kur’an’in ruhunu, yine bizzat Kur’an’da yer alan emir ve hükümlerin karsisina bile dikebilirsiniz Çünkü yapmaniz gereken, nasslarin sultasindan kurtulup, nasslarin gölgesine girmektir Bunu gerçeklestirdiginiz zaman önünüzde sonsuz bir hareket alani buluyorsunuz
Bu söylediklerimizi abartili bulabilecekler için, iki ayri zaman dilimine ait birkaç çarpici iktibas sunalim:
1 Ey kardes! Bil ki, insanlardan kimi, Allah’a nebileri, resulleri, imamlari ve vasileri ile yahut Allah’in velileri ve salih kullari ile, ya da mukarreb melekleri ile ve onlarin kendilerine, mescit ve meshedlerine ta’zim göstermek suretiyle; kendilerine, fiillerine, amellerine, vasiyetlerine ve bu yolda açtiklari çigirlara uymak suretiyle yaklasir imkânlari, iktidanin nefislerinde tahakkuku ve çabalarinin ulastigi noktalar nisbetinde bu yolda yürürler
Allah’i hakkiyla taniyan kimselere gelince, bunlar, kendilerinden baskasiyla ona tevessül etmezler iste bu, Ehli Ma’ârif’in mertebesidir ki bunlar Allah’in velileridir
Anlayisi, ma’rifeti ve hakikati noksan olan kimseler için ise, Allah’in peygamberlerinden baska Allah’a götürecek bir yol yoktur Allah’in peygamberleri konusunda anlayisi ve ma’rifeti noksan olan kimselere gelince, bunlari Allah’a götürecek tek yol, peygamberlerin halifelerinden ve vasilerinden olan imamlar ile Allah’in salih kullaridir Bunlari yeterince anlayip tanimayan kimseler için, bunlarin yollarina uymak, açtiklari çigirlarda yürümek ve tavsiyeleriyle amel etmekten, onlarin mescid ve meshedlerine gitmekten, onlara benzetilerek yapilan resimlerin yaninda onlarin ayetlerini hatirlamak ve putlar vasitasiyla onlarin hallerine vakif olmak için dua etmek namaz kilip oruç tutmak ve kabirlerinin basinda istigfar edip bagislanma ve rahmet istemekten ve Allah’tan kendisine yakinlik talep etmek maksadiyla buna benzer seyler yapmaktan baska yol yoktur
Bil ki, her halukârda esyadan herhangi birseye kulluk eden ve herhangi bir kimse vasitasiyla Allah’a yaklasan kimsenin durumu, herhangi bir dinî inanca sahip olmayan ve (böylece) Allah’a yaklasmayan kimseden elbette daha iyidir ()
Sonra bil ki, böyle kimselerin durumu, putlara tapanlarin durumundan her hâlukârda daha kötüdür Çünkü putlara tapanlar, birseyi din edinmislerdir, (onunla) Allah’a yakinlasir ve Allah’tan korkarlar ve O’na rücu ederler
Bu ifadeler, h 4 asirda Basra’da gizli bir cemiyet halinde kurulmus bulunan ve hiçbir inanç kanaat ve mezhebe taassup derecesinde baglanmamayi ilke edinmis olan ihvani Safa’ya aittir
2 Mekkeliler’in baskisi altinda ve amcasi Ebu Talib’in özellikle rica etmesi üzerine, ayrica diger taraftan yeni dinin birçok aileye getirdigi zorluklar muvacehesinde onun (Hz Peygamber (sav)’in) duygulu, hassas ve içten gelen sefkat ve acima hissi, uzlasmaya yanasmasindaki hikmeti anlasilir hale getirmektedir ()10
Mekkeliler (Hz Peygamber (sav)’e) uzlasma önerilerini sunmadan önce, belli basli akidelerde Peygamber ile müzakere yapmak istediler Eger (Hz) Muhammed onlarin tanrilarini, insan ve tanri arasinda araci olarak kabul ederse ve belki de tekrar dirilme fikrini kaldirabilirse, onlar da müslüman olabileceklerdi Tekrar dirilis konusunda uzlasma olamazdi Araci tanrilar konusunda ise islâmî gelenek sunlari söylüyor: Habesistan’a göç zamaninda olusum halindeki müslüman toplum büyük sIkintilar içinde iken peygamber bir kez bu tanrilar lehine konusmus, 53 sureden uzlasmaya (tavize) isaret eden bazi ayetler zikretmistir ()
Birçok günümüz müslümani (Hz) Muhammed’in bu tür sözler sarfettigi rivayetini reddeder; fakat Kur’an’in isiginda olaya bakacak olursak, bu pekâla mümkün de olabilir
Peygamberlik melekesi tüm insanlara aittir () Bir peygamberin vahiy yoluyla aldigi ögretileri, daha düsük bir seviyede tabiî idrakleri vasitasiyla bir hakîm (bilge) tarafindan da ögretilir Çinli kâhinler yüksek manevî kavramlari, Yunan felsefesi, iran düsüncesi, Hintli azizlerin asil fikirleri ile Hristiyanlik ve islâm’in ögretileri arasinda temel bir çeliski yoktur
Bu alintiyi yapan Siddikî burada sunlari söyler: Esas zorluk, Hintli bir milliyetçi olan Ubeydullah Sindî’nin, Hinduizm ile islâm’i bagdastirmaya çalismasindadir Gerçekten kendisi, karsit dinî gruplar arasina, vahiy yolu ile gelmis dinler tarafindan konulmus engelleri ezebilecek bir insanlik dinine, ya da evrensel dine inananlardandir
islâm Modernistleri’nin en azindan bir kisminin görüsleri de böyle
imdi, baska herhangi bir ilke ve baglayici esas tanimaksizin, sadece Kur’an’in ruhundan haraketle insanlarin nerelere varabildikleri konusunda daha net bir kanaat edinmek ve yukarida söylediklerimizin abarti olmadigini anlamak kolaylasacaktir saniyoruz
Bu aslinda bize söyle bir tesbit yapma imkâni da bahsediyor: Adi ne olursa olsun sapma her zaman sapmadir ve Modernizm, ismi disinda tarihten tamamen kopuk ve yeni birsey degildir Geçmiste de Modernistler vardi ve modernizm dönemsel bir olguyu degil, niteliksel bir durumu anlatmaktadir O halde sadece islâm Modernistleri ya da daha kisa olarak Modernistler olarak bahsettigimiz çizgiyi Çagdas islâm Modernistleri ya da Çagdas Modernistler olarak anmak yanlis olamayacaktir
Çagdas Modernistler’den, Kur’an’in epistemolojik açidan nerede durdugu konusunda da alabildigine renkli görüslerle karsilasiyoruz Kimi, tipki Tevrat ve inciller’e yapildigi gibi, Tarihsel Tenkit ve Metin Tenkidi yöntemlerinin Kur’an’a da uygulanmasi gerektigini ve mesela bunun bir açilimi olarak Kur’an’daki kissalarin, üsluplari geregi, ne mutlak anlamda dogrulanabilir, ne de yanlislanabilir oldugunu söylerken kimi de bu tarz hükümler ihtiva eden ayetleri, zorlama tevillerle yumusatmaya çabalamaktadir
Bunlardan daha önemlisi, vahyin mahiyeti ve niteligi konusundaki tartismalardir Vahyin lafzî boyutunun Hz Peygamber (sav)’de sekillendigi görüsünden tutunuz, yukarida bahsi geçen meshur Garanik saçmaliginin da vahiy kaynakli oldugu tezine kadar aklen ve ilmen kabul edilemez bir yigin iddia, islâm Modernistleri tarafindan gündeme getirilerek tartisma konusu yapilabilmistir
Sünnet hakkindaki yaklasim da farkli bir manzara arzetmemektedir ve esasen Kur’an hakkinda yukarida iktibas edilen görüsleri fütursuzca sergileyenlerin Sünnet hakkinda daha rahat hareket etmelerinde sasilacak bir taraf yoktur Bilindigi gibi hemen her ortamda Sünnet’in ölçü mü, yoksa örnek mi oldugu sorusuyla formüle edilen baglayicilik tartismasi ile birlikte gündeme getirilen, Hadislerin yaziya geçirilis süreci hakkindaki süpheler, bu baglamda Modernistler’in temel hareket alanlarini olusturmaktadir
Sünnet’i sadece bir örnek olarak gören yaklasimin klasik tabiriyle Sünnet’in hücciyeti konusundaki Kur’an ayetleri konusunda ciddiye alinabilecek savunmalar yapmaktansa, ya tartismanin zeminini sünnet verilerinin tesbiti konusuna kaydirdiklari, ya da sözkonusu ayetler hakkinda zorlama tevillere gitmeyi tercih ettikleri görülmektedir Sünnet verilerinin tesbiti meselesindeki itirazlarin ise, metodolojik olarak klasik diye nitelendirilen yaklasimi asmak söyle dursun, tek tek somut konular hakkinda bile ikna edici deliller sunmaktan uzak oldugu dikkat çekmektedir
Modernistler’in islâm’in temel kaynaklari hakkinda ortaya attiklari ve hepimizin bildigi bu ve benzeri süpheler, sonunda Gayrimüslim bile olsa, bir millet ne zaman reform yolunda bir adim atmissa, bu islâm yolunda atilmis bir adimdir demeye kadar gitmistir
Kur’an ve Sünnet hakkinda burada kisaca deginmeye çalistigimiz bu yaklasim ki icma ve kiyas ile diger ser’î deliller de bu tartismalardan nasibini almaktadir Kelamî ve Fikhî mezhepler, Tasavvuf ve diger islâmî kurumlar konusunda da alabildigine renkli görüsler sergilemektedir Ancak burada bu hususlari ayrintilariyla ele alma imkânina sahip degiliz
Kisacasi adina gelenek dedikleri mevhum bir düsman ile mücadele, Çagdas modernistler’in tavirlarinin kristallestigi noktadir Bunu yaparken düsüncelerini oturttuklari zemin, hümansentrik (insanmerkezli) yaklasimdir Yeni görüntüsüyle Modern zamanlara ait bu yaklasimin dine bakisi, çagin yükselen degerleri ile çatismayan bir müslüman tipi öngörmektedir sayet din, bu degerlerden biri veya birkaçi ile çatisan teklifler içeriyorsa, hersey gibi din de insan içindir formülünün size bahsettigi genis yorum yetkisi içinde bu teklifleri yorumlayiverir ve sorunu çözersiniz
Ana hatlariyla çerçevesini çizmeye çalistigimiz bu teori pratige nasil yansimakta ve ne gibi tesirler icra etmektedir? Kisaca bir de buna bakalim:
Herseyden önce Hristiyanligin Bati’da geçirdigi tecrübeye paralel olarak din hakkinda söz söyleme yetkisini kitlelere yayma ve Kur’an’i herkes için bir basucu kitabi haline dönüstürme çabalari, Kur’an’i bütün kayit ve sartlardan âzâde olarak anlayip yorumlama ve dinin sâbiteleri hakkinda bile uluorta konusma yetkisini elinde bulundurduguna inanan fertlerin zuhur etmesine yol açmistir Bu anlayis, Allah’in indirdigi hükümler hakkinda, Kur’an’a aracisiz olarak basvuran insan sayisinca yorum ve kanaatin ortalikta dolasmasi sonucunu dogurmustur
Yüce Allah (cc)’in, Kur’an’da, mü’minler için örnek oldugunu belirtigi ve pek çok ayette kendisine itaat edilmesini, emrine uyulmasini, verdigi hükümlerin hiçbir sIkinti duymadan kabul edilmesinin emir buyurdugu Hz Peygamber ve O’nun mübarek Sünneti’nin, adeta hayatin disina itilmek ve Peygambersiz bir islâm olusturulmak istenmesi de dikkati çeken bir diger noktadir
Oysa Kur’an ve Sünnet’in nasil anlasilmasi gerektigi konusunda, uygulamalari Modernistler tarafindan her firsatta referans olarak kullanilan Hz Ömer (ra)’in bile18 bu türlü bir yorum serbestisine taraftar olmak söyle dursun, böyle bir anlayis karsisinda en sert ve kati tedbirler almaktan geri durmadigini görüyoruz O, mütesabih ayetleri diline dolayarak, her ortamda bu meseleyi gündeme getiren Subeyg isimli Irak’li birisini yara bere içinde kalana kadar hurma dalindan yaptigi sopayla dövmüs, sonra yaralari iyilesince tekrar dövmüs ve bunu birkaç kez tekrarlamis, en sonunda da kendisini Irak’a sürgün ederek, orada bulunan Ebu Musa elEs’arî (ra)’ye onu insanlardan tecrit etmesini yazmistir
Gerek Hulefai Rasidun’un, gerekse ileri gelen diger sahabe ile onlardan sonraki otoritelerin bu noktadaki tavirlari hakkinda temel Hadis kaynaklarinda ve ilgili diger çalismalarda bol miktarda örnek bulmak mümkün oldugu için burada bu noktayi ayrintilandirmayi gereksiz görüyoruz
Yine bu yaklasimin pratik yansimalarindan bir baska örnegi, söyle bir paradoksta kendisini ortaya koymaktadir: Son zamanlarda Çagdas Modernistler tarafindan sIk sIk gündeme getirilen dinler arasi diyalog, Ehli Kitab’in da ebedî kurtulusa ulasacagi gibi meseleler, yine Çagdas Modernistler tarafindan Kur’an Ruhu zemininde açiklanmakta ve Kur’anî bir tavir olarak takdim edilmektedir (ihvani Safa’nin görüslerini hatirlayiniz) Oysa ayni çevreler, gelenek20 sözkonusu oldugunda birden bütün hosgörülerini yitirmekte ve bu amansiz düsman karsisinda en hasmane tavri sergilemektedirler
Bütün bunlarin toplumu getirdigi nokta, son iki yildir ülkemizde yasanan gelismelerde de kendisini açikça ifade ettigini gördügümüz bir muhasamadir Toplumun degisik kesimlerinin karsi karsiya getirildigi bu dönemde, bir kesimin Allah’in emri ve hatta insan hakki oldugunu söyleyerek talep ettigi kimi hususlar, bir baska kesim tarafindan Gericilik Arap islâmi ve Demokrasi istismari damgalariyla bogulmaya çalisilmaktadir Ortada birden fazla islâm dolasmakta ve bu islâmlar toplumumuzu, Hristiyan Bati’da yüzyillardir varligini etkin biçimde sürdüren mezhepler arasi çatismanin olusturdugu kaos ortamina dogru sürüklemektedir islâm’in Modernist yorumlarinin bunda hiç katkisinin bulunmadigini kim iddia edebilir?
Örnek olarak zikrettigimiz bu pratikler, toplumun, din mefhumunun ihtiva ettigi bütün kurum ve kurallariyla belirsizlestigi, netligini kaybettigi tehlikeli bir noktaya dogru çekilmeye çalisildigini isaret etmektedir Ne gariptir ki, insanlari, hatta farkli etnisite ve cografyalara mensup insanlari birararaya getiren, getirmesi gereken din olgusu, en onmaz ihtilaf mekanizmasi olarak islev görür hale getirilmis bulunmaktadir Yukarida da degindigimiz gibi, en temel sâbiteleri hakkinda bile her zeminde uluorta yorumlarin yapildigi bir kurum, artik insanlari bir arada tutma islevini nasil yerine getirebilir?
Son günlerde gündeme sokulan ve hakkinda pek çok seyin yazilip söylendigini müsahede ettigimz Türk Müslümanligi, ArapEmevî Müslümanligi gibi ayrimlar dinin yerine getirmesi gereken fonksiyonun nasil tam tersine döndürülmeye çalisildiginin en bariz örnegidir21
islâm ile Müslümanliki birbirinden ayirmak mümkün müdür? Eger islâm olarak orada öylece duran, ama isin içine beser unsurunun girmesiyle birlikte pratige farkli Müslümanliklar olarak yansimasi normal olan bir olgudan bahsediyorsak, bizi bir ümmet kildigini söyleyen bu dinin, birlikteligimizi nasil saglayacagi sorusuna da cevap verilmeli degil midir ve bu Müslümanliklardan hangisi ilahi iradeyi yansitmaktadir?
Burada bir tesbit yapmamiz gerekiyor: Türk Müslümanligi tabiri neyi anlatmaktadir? Bu tabirden, Türkler’in Müslümanligi kabul edisinden itibaren tarih boyunca benimsenen islâm anlayisini mi, yoksa günümüzde Türk Dünyasi’nda gördügümüz Müslümanligi mi anlamaliyiz?
Eger bunlardan ilki kastediliyorsa, Türkler’in tarih boyunca kabul ettigi ve uyguladigi islâm anlayisinin diger kavimlerin islâm anlayisindan farkli olmadigi asikârdir Buhara’li Muhammed b ismail elBuhârî ile, Benu Kuseyr kabilesine mensup saf Arap Müslim b Haccâc elKuseyrî’nin Müslümanlik anlayisi arasinda bir fark bulundugu söylenebilir mi?
Eger sözkonusu ayrim günümüz Türk Dünyasi’nin islâm anlayisini vurguluyorsa, Çin’den Balkanlar’a kadar genis bir cografyayi kusatmis bulunan Türk topluluklarindan hangisinin islâm anlayisidir bu?
Sonuç olarak geriye bir tek sIk kalmaktadir: Türk Müslümanligi tabiri ile anlatilmak istenen, aslinda Resmi Müslümanlikdir Eger bu tesbit yanlis ise, Türk Müslümanligi tezini ortaya atan ve savunan Çagdas Modernistler’e buradan açik bir çagrida bulunmak istiyoruz:
Antep’li Bedruddin elAynî, Sivas’li Kemaluddin ibnu’lHumâm, Tokat’li Mustafa Sabri Efendi, Düzce’li Muhammed Zâhid elKevserî, Elmalili Muhammed Hamdi Yazir gibi alimlerin temsil ettigi Türk Müslümanligi’nda bulusmaya ne dersiniz?
DiPNOTLAR:
1 Biyografisi için bkz ibn Receb, ezZeyl alâ Tabakâti’lHanâbileIV, 36670; ibn Hacer, edDereru’lKâmine II, 1547 ibnu’limâd, sezerâtu’zZeheb VIII, 713
2 etTûfî, imam enNevevî’nin elErba’ûnu üzerine yazdigi serhte, Islam’da zarar vermek ve zararla mukabele etmek yoktur seklindeki hadisi serhederken bu konu üzerinde durmustur Bkz Kitâbü’tTa’yin fî serhi’lErba’în, 23480
Burada, sözünü ettigimiz hadisi serhederken, önce Maslahat’i tipki bugün Modernistlerin degisik ifadeler kullanarak yaptiklari gibi Yüce Allah’in kendi hakki olarak öngördügü maslahatlar ki bunlar ibadetlerdir ve mahlukatin menfaatinin öngördügü maslahatlar bunlar da âdât (muamelât)’dir olarak ikiye ayirir Müteakiben Maslahat ilkesinin, Nass ve icma ile çelistigi zaman bu iki delile takdim (tercih) edilmesini, Maslahat’in bunlari devre disi birakmasi ve geçersiz kilmasi olarak degil, bunlari tahsis ve beyan etmesi olarak anlamak gerektigini belirtir; ardindan da Maslahat’a niçin bu derecede itibar edilmesi gerektigi tezini Kitap, Sünnet, icma ve akil yürütme (Nazar) yoluyla temellendirmeye çalisir
Ancak ilerleyen sayfalarda icma’in hüccet oldugunu gösterdigi söylenen delilleri siralar ve bunlari çürütmeye çalisir ve bunu icma ilkesini kötülemek veya yikmak için yapmadigini söyler Ona göre ibadetler vb konularda icma’a rivayet gereklidir Bununla birlikte Islam’da zarar vermek ve zararla mukabele etmek yoktur hadisinden çikan Maslahat’a riayet prensibi, gerek ilke olarak ve gerekse dayanak olarak icma’dan daha kuvvetlidir ve icma hakkinda söyledigi seyleri de bunu ortaya koymak için yapmistir! Daha sonra etTûfî, Sünnette’de Maslahat’a riayet ve Maslahat sebebiyle Nasslar’in terki ilkesinin bulundugunu birkaç örnek vererek ortaya koymaya çalisir ve yukarida isaret ettigimiz ibadâtMu’amelât ayrimini temellendirmeye çalisir ve bu konuda ileri sürdügü akli delillerle tezini ispatlamaya gayret ederek bu konudaki sözlerini nihayetlendirir
etTûfî’nin, sözkonusu hadis üzerinde dururken Maslahat hakkinda söylediklerinin tam bir tercümesini ve bunlarin kritigini ileride insaallah kaleme alacagimiz bir seri yaziya birakarak bu konuyu burada noktaliyoruz
Kendisine yapilan itirazlar ve bu görüsün degerlendirmesi için bkz Muhammed Zâhid elKevserî Makâlâtu’lKevseri, 331; Muhammed Ebu Zehra, imam Mâlik, 376
3 Aslinda aklin fonksiyonu ve yetkisinin sinirlari konusunda yaygin kanaatin aksine Mu’tezile, aklin mutlak hakim ve belirleyici oldugunu benimseyen bir tavir sergilememistir Onlar da tipki Ehli Sünnet gibi mutlak hakimin Yüce Allah oldugunu söylemektedirler Ancak onlarin Ehli Sünnet’ten ayrildigi nokta söyle özetlenebilir: Bir seyin seriat tarafindan emredilmis ya da nehyedilmis olmasi dikkate alinmaksizin, akil bu seyin ahkâmini ve iyi mi, yoksa kötü mü oldugunu bilebilir seriat de aklin bu konudaki tesbitini tekit etmektedir Bir diger nokta da sudur; Mu’tezile birseyin iyi mi yoksa kötü mü oldugu konusunda aklin ancak icmalî olarak hüküm verebilecegini mesele hakkindaki tafsili hükmün ise sem’î delille bilinecegini söyler Bkz Kadi Abdülcebbâr elMugnî XI, 117; Abdülalî Muhammed b Nizâmiddin Muhammed elEnsârî Fevâtihu’rRahamût, I, 25
4 elMugnî XV, 278
5 Fazlur Rahman, Islam, 3078
6 2elBakara, 216
7 Hz Ali (ra)’nin sözü ve bu siir için bkz elKevserî, Makâlât, 115
8 Islamic Methodology History (Preface)
9 Resâilu ihvâni’sSafâ ve Hullâni’lVefa III, 483 vd
10 Fazlur Rahman, Ana konulariyla Kur’an, 190
11 FazlurRahman’in Allah’in Elçisi ve Mesaji adiyla tercüme edilen makaleleri, 345
12 Mazheruddin Siddikî Modern Reformist Thought In The Muslim World 56 (Ubeydullah Sindi’ye ait olan bu düsünceler, Siddikî tarafindan, Muhammed Server’in Maulana Ubaidulla Sindhi HalateZindagi, Ta’limat alur Siyasi Afkar adli eserinden (98) alinmistir)
13 Mesela bkz Dr Tahsin Görgün, IV Kur’an Haftasi Kur’an Sempozyumu’nda sunulan, Kur’an Kissalarinin Mahiyeti (Neligi) üzerine baslikli teblig (Islamiyât dergisi, I1 (OcakMart1998)153)
Görgün, bu tebliginde, kendisiyle çeliserek, Kur’an kissalarinin ayniyla vaki olduguna süphesiz bir sekilde kani oldugunu da belirtmektedir Bkz ay
Bu görüs Reformist Yahudiler’in ileri gelenlerinden, ayni zamanda bir islâmiyâtçi olan Abraham Gieger’in Tevrat’in mucizevî hikâyeleri bugün ilkel mitolojidir tarzindaki görüsü ile ilginç bir benzerlik arzetmektedir Bkz Baki Adam, Yahudi Kaynaklarina Göre Tevrat 1467
14 Mesela ProfDr Y Nuri Öztürk, hirsizin elinin kesilmesini öngören 5el,Mâide, 38 ayeti hakkinda sunlari söylemektedir: Geleneksel kabul ve uygulamalarin disinda Kur’an’in beyanini esas alarak bakarsak su sonuca varilabilir: El kesmenin icrasinda kanatip isaretleyerek birakmakla, eli kesip atmak arasinda bir tercihi, yasanan zaman ve mekâna göre kamu otoritesi belirleyecektir Bu iki sIktan birini tek yol olarak alip her devre uygulamaya kalkmanin Kur’an’in ruhuna uygun olup olmadigi ayri bir tartisma konusudur Uygulamanin asri saadet’te bazi el kesme örnekleri sunmasi yine o devre göre yapilmis bir yorumdur Yorum ancak kendi zamanini baglar (Bkz Kur’an’daki islâm, 67980)
15 Fazlur Rahman’in bu konulardaki görüsleri için bkz Ebubekir Sifil, Modern islâm Düsüncesinin TenkidiII
16 Yaygin kanaatin Hadislerin Hz Peygamber (sav)’in sagliginda yaziya geçirilmedigi iddiasi, Modern zamanlarin birkesfi degildir Bisr elMerîsî (v 218 veya 219 biyografisi için bkz elHatîbu’lBagdâdî, Târihu Bagdâd VII, 6170 ezZehebî Mîzânu’li’tidâl I, 3223) de ayni iddiada bulunmus hatta Osman b Sa’îd edDârimî (v 282) Bu zat Sünen sahibi meshur Ebu Muhammad Abdullah b Abdirrahman edDârimi (v 255) ile karistirilmamalidir), Nakzu’dDârimî diye bilinen ve Reddu’limâm edDârimî Osmân b Sa’îd alâ Bisr elMerîsî elAnîd adiyla nesredilmis bulunan (Beyrut1358) kitabinda (s 127) Bisr elMerîsî’nin bu iddiasina özel bir bab ayirarak kendisine cevap vermistir Ancak Bisr elMerîsi hadislerin yaziya geçirilmeye baslandigi tarih olarak Hz Osman (ra)’in sehid edildigi dönemi göstermektedir
Burada bir noktaya dikkat çekmek yerinde olacaktir: Hadislerin gerek yaziya geçirilis sürecinde, gerekse nakil baglaminda isin içine beser unsuru girmis olmasi dolayisiyla süpheden ari olmadigini, dolayisiyla amele konu edilemeyeceklerini söyleyenler, bu yaklasimlarina özellikle Hanefî usulcülerin, haberi vahid kategorisine giren hadislerin ilim gerektirmedigi yolundaki ifadelerini de dayanak olarak göstermektedirler Oysa bunu söyleyen usulcüler ki bununda belli istisnalari vardir bu tür hadislerin ilim gerektirmeseler bile amel gerektirdigi noktasinda görüs birligi içindedirler
17 Siddikî age; 108 (Dr Halife Abdülhakîm’e ait olan bu sözler, Siddikî tarafindan onun Fikrelqbal adli kitabindan (s 239) alinmistir)
18 Bu konu hakkinda detayli bilgi ve tartismalar için yukarida zikrettigimiz çalismamiza bakilabilir
19 edDârimî, esSünen Mukaddime, 19
20 islâm gelenegi tabiri, tarihsel bir realite olarak bir ucunda Zahiriler’in, diger ucunda Mu’tezile’nin yer aldigi oldukça genis bir yelpazeyi anlatmasi gerekirken, ilgi çekici biçimde sadece Ehli Sünnet kastedilerek kullanilmaktadir
21 Böyle bir ayrim yapildiktan sonra, islâm tekdir, ama Müslümanlik birden fazla sekilde tezahür edebilir türünden, en hafif tabiriyle gülünç yorumlarin dikkate alinmaya deger hiçbir tarafinin bulunmadigini düsünüyoruz
22 enNevevi, Tehzibu’lEsmâ ve’lLugât, II, 89
DÜZELTME
Bu yazinin, Altinoluk’un bir önceki sayisinda nesredilen kisminda, Dr Tahsin görgün’e atfen islâmiyât dergisinde yapilan bir yanlislik, bizimde konuyu yanlis aksettirmemize neden olmustur söyle ki:
islâmiyât dergisinde, Görgün’ün IV Kur’an Haftasi Kur’an Sempozyumu’nda sundugu teblig tanitilirken aynen söyle denmektedir: tebligci, bu noktada, Kur’an kissalarinin ayniyle vaki olduguna süphesiz bir sekilde kani oldugunu ifade etmektedir Ancak birkaç sayfa önde, Kur’an kissalari, üsluplari geregi ne mutlak anlamda dogrulanabilir ne yanlislanabilir derken tebligci birinci söyledigi ile çelismiyor mu acaba?1
Oysa Görgün’den yapildigi söylenen ikinci alinti, söz konusu tebliglerin nesredildigi Kur’an Kissalarinin Anlami Ve Degeri isimli kitapta da görüldügü gibi2 Görgün’e ait degildir Kur’an kissalarinin mahiyeti üzerine yapilan çalismalar Görgün tarafindan 5 grupta toplanmis ve bu çalismalarin bazi önkabulleri özet olarak verilmistir Yukaridaki alinti da, bu çalismalar içinde Kur’an kissalarinin edebî özelliklerini ön planda tutanlarin kabulleri meyaninda verilmistir Ancak Görgün’ün burada kullandigi ifadeler biraz muglak oldugu için, bu kanaat ilk bakista kendisininmis gibi görülmeye müsait bir yapi arzetmektedir Saniyorum bu tebligi tanitan M Akif Ersin’i yanilgiya sevkeden de bu olmustur
Her halukârda burada bizim bir hatamiz söz konusudur ve Sn Görgün, Kur’an kissalarini ayniyla vaki oldugunu açikça söylemistir Dolayisiyla bize de, gerek Görgün’den, gerekse Altinoluk okuycularindan özür ve helallik dilemek kalmaktadir (Ebubekir SiFiL)
1 Islâmiyât dergisi, I1, (OcakMart, 1998) 1523 (Bu tanitim yazisi Mehmet Akif
Ersin imzasini tasimaktadir)
2 Kur’an Kissalarinin Anlami Ve Degeri (IV Kur’an Haftasi Kur’an Sempozyumu), 24
Kaynak: Altinoluk dergisi, OcakMart, 1999
Hazirlayan: Muhammed Faruk