iltasyazilim
FD Üye
Değerli kardeşimiz;
Muhabbetullah, Allahü Teâlâ’nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nurdur Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur Safî neşe ve huzura kavuşur İnsan ruhunu erdeme ulaştıran sebeplerin en sağlamı, Allah sevgisidir
Cenâbı Hak, insanın kalbine sonsuz bir muhabbet kabiliyeti yerleştirmiştir Bu sonsuz muhabbet, ancak zât ve sıfatlarıyla sonsuz kemâlde bulunan Allah içindir Yâni, insana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti Allah’ı sevmek içindir
İnsan bir şeyi ya ondaki kemâl, yahut ondan aldığı lezzet ve gördüğü menfaat için sever Meselâ, bir Müslüman peygamberleri, evliyaları, irfan ve fazilet sahibi zâtları, onlardaki “kemalâtolgunlukerdem için sever Kendisine ihsan eden kimseleri, onlardan gördüğü lütuf ve ikramları için sever Yediği yemek ve meyveleri ise lezzetleri için sever İnsan, aklen ve vicdanen bilir ki, kemâllerini takdir ettiği, ihsanlarından memnun olduğu ve lezzet aldığı bütün bu varlıklar Allah’ındır Hepsini O yaratmıştır Bunlarda tecelli eden bütün kemâl, cemâl ve ihsanlar, hep Ondan gelmektedir
Öyleyse, insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, evvela ve bizzat Allah’a verecek, diğer bütün muhabbete lâyık zâtları, nimetleri ve ihsanları da Allah için sevecektir Bozulmamış her akıl ve vicdan, bu hakikati kabul eder
Buna binâen, biz Müslümanlar, başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere, Dört Halifeyi, Âli Beyt’i, bütün sahabei kirâmı Allah nâmına, “Allah onları sevdiği ve sevmemizi istediği için seviyoruz Eğer bu zâtları, Allah için değil de, sırf kendi şahsiyetleri için sevsek, o zaman Hristiyanların düştüğü tehlikeye biz de düşmüş oluruz Zira, onlar Hz İsa (as)'ı Allah’ın bir Resulü, elçisi olarak Allah namına değil de, hâşâ Allah gibi seviyorlar Onu, Allah’a ortak koşmakla dinden çıkıyorlar
Her Müslüman, şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur’ânı Kerim, insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir Konuşmalarına, yiyip içmelerine, ticaretlerine ölçü koyduğu gibi; fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur
Meselâ, konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâbı Hakk’ın Zâtını, mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez Aynı şekilde Allah’ı sevmeye ve Ondan korkmaya da ölçü getirmiştir Allah sevgisinin ölçüsü, “iyi amel işlemek, Allah korkusunun ölçüsü ise, “takvâ yâni günahlardan sakınmaktır
Konumuzla ilgili olarak “sevgide ölçü üzerinde biraz durmakta fayda görüyoruz
Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah’ı severiz Sonra Peygamberimiz (asm)'ı severiz Ama, onu (asm) hâşâ ilah gibi değil, Allah’ın kulu ve Resulü olarak severiz Ondaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah’tan olduğuna iman ederiz Onun (asv), Cenâbı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan, malımızdan ve akrabalarımızdan, kısaca her şeyimizden daha çok severiz
Allah ve Resulünden sonra diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, sonra diğer sahabeleri severiz Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz
Allah’ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur’ânı Kerim şu ölçüyü koymuştur:
“De ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir
(Âli İmrân Sûresi, 331 ) Yukarıdaki ayeti kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah’a (cc) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz Madem Allah’ı seveceksiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız Ve o sevdiği tarz ise Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz O’na benzemek ise, O’na ittiba etmek (tâbi olmak)tır Ne vakit O’na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek Zaten siz Allah’ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin (Lem’alar, s21) Bu ayeti kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah’ı sevmenin yolu, Peygamber Efendimiz (asm)'a uymaya çalışmaktır Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah’a benzemek ve O’nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur Ashâbı Kirâm'ın büyüklüğü, Resulüllah’a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır Bu vadide, Hz Ali (ra) ve Âli Beyt’in de çok özel bir yeri vardır Öyleyse onları seven her mümin de, onlar gibi Peygamberimiz (asm)'a tâbi olmakla sorumludur
Sonuç olarak, Peygamberimiz (asm) Allah’ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir Bir mümin O Rehberi Ekmel’e benzediği ölçüde, Allah’ı sevmiş ve Onun muhabbetini kazanmış olur
Peygamberimize benzemek ise, fiilleri, sözleri, ahlakı ve davranışlarıyla Onun bütün Sünneti Seniyye’sine tâbi olmakla mümkün olur
Buna göre, Sünneti Seniyye’ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz (asm) gibi farz, vacip, sünnet bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur’an’ı okuyacak, Onun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek Onun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır
kaynak:Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Muhabbetullah, Allahü Teâlâ’nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nurdur Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur Safî neşe ve huzura kavuşur İnsan ruhunu erdeme ulaştıran sebeplerin en sağlamı, Allah sevgisidir
Cenâbı Hak, insanın kalbine sonsuz bir muhabbet kabiliyeti yerleştirmiştir Bu sonsuz muhabbet, ancak zât ve sıfatlarıyla sonsuz kemâlde bulunan Allah içindir Yâni, insana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti Allah’ı sevmek içindir
İnsan bir şeyi ya ondaki kemâl, yahut ondan aldığı lezzet ve gördüğü menfaat için sever Meselâ, bir Müslüman peygamberleri, evliyaları, irfan ve fazilet sahibi zâtları, onlardaki “kemalâtolgunlukerdem için sever Kendisine ihsan eden kimseleri, onlardan gördüğü lütuf ve ikramları için sever Yediği yemek ve meyveleri ise lezzetleri için sever İnsan, aklen ve vicdanen bilir ki, kemâllerini takdir ettiği, ihsanlarından memnun olduğu ve lezzet aldığı bütün bu varlıklar Allah’ındır Hepsini O yaratmıştır Bunlarda tecelli eden bütün kemâl, cemâl ve ihsanlar, hep Ondan gelmektedir
Öyleyse, insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, evvela ve bizzat Allah’a verecek, diğer bütün muhabbete lâyık zâtları, nimetleri ve ihsanları da Allah için sevecektir Bozulmamış her akıl ve vicdan, bu hakikati kabul eder
Buna binâen, biz Müslümanlar, başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere, Dört Halifeyi, Âli Beyt’i, bütün sahabei kirâmı Allah nâmına, “Allah onları sevdiği ve sevmemizi istediği için seviyoruz Eğer bu zâtları, Allah için değil de, sırf kendi şahsiyetleri için sevsek, o zaman Hristiyanların düştüğü tehlikeye biz de düşmüş oluruz Zira, onlar Hz İsa (as)'ı Allah’ın bir Resulü, elçisi olarak Allah namına değil de, hâşâ Allah gibi seviyorlar Onu, Allah’a ortak koşmakla dinden çıkıyorlar
Her Müslüman, şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur’ânı Kerim, insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir Konuşmalarına, yiyip içmelerine, ticaretlerine ölçü koyduğu gibi; fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur
Meselâ, konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâbı Hakk’ın Zâtını, mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez Aynı şekilde Allah’ı sevmeye ve Ondan korkmaya da ölçü getirmiştir Allah sevgisinin ölçüsü, “iyi amel işlemek, Allah korkusunun ölçüsü ise, “takvâ yâni günahlardan sakınmaktır
Konumuzla ilgili olarak “sevgide ölçü üzerinde biraz durmakta fayda görüyoruz
Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah’ı severiz Sonra Peygamberimiz (asm)'ı severiz Ama, onu (asm) hâşâ ilah gibi değil, Allah’ın kulu ve Resulü olarak severiz Ondaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah’tan olduğuna iman ederiz Onun (asv), Cenâbı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan, malımızdan ve akrabalarımızdan, kısaca her şeyimizden daha çok severiz
Allah ve Resulünden sonra diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, sonra diğer sahabeleri severiz Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz
Allah’ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur’ânı Kerim şu ölçüyü koymuştur:
“De ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir
(Âli İmrân Sûresi, 331 ) Yukarıdaki ayeti kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah’a (cc) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz Madem Allah’ı seveceksiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız Ve o sevdiği tarz ise Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz O’na benzemek ise, O’na ittiba etmek (tâbi olmak)tır Ne vakit O’na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek Zaten siz Allah’ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin (Lem’alar, s21) Bu ayeti kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah’ı sevmenin yolu, Peygamber Efendimiz (asm)'a uymaya çalışmaktır Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah’a benzemek ve O’nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur Ashâbı Kirâm'ın büyüklüğü, Resulüllah’a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır Bu vadide, Hz Ali (ra) ve Âli Beyt’in de çok özel bir yeri vardır Öyleyse onları seven her mümin de, onlar gibi Peygamberimiz (asm)'a tâbi olmakla sorumludur
Sonuç olarak, Peygamberimiz (asm) Allah’ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir Bir mümin O Rehberi Ekmel’e benzediği ölçüde, Allah’ı sevmiş ve Onun muhabbetini kazanmış olur
Peygamberimize benzemek ise, fiilleri, sözleri, ahlakı ve davranışlarıyla Onun bütün Sünneti Seniyye’sine tâbi olmakla mümkün olur
Buna göre, Sünneti Seniyye’ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz (asm) gibi farz, vacip, sünnet bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur’an’ı okuyacak, Onun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek Onun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır
kaynak:Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız