Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Muhammed AleyhİsselÂm

Muhammed AleyhİsselÂm
0
74

ahmet0135

FD Üye
Katılım
Nis 13, 2018
Mesajlar
3,753
Etkileşim
89
Puan
48
F-D Coin
0
Muhammed AleyhİsselÂm MUHAMMED ALEYHİSSELÂM Peygamber Efendimizin (sav) Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği İnsanlığı hakka ve hakikata sevkedip dünya ve öbür dünya saadetlerini sağlamak üzere Allah Teala kadar gönderilen peygamberlerin sonuncusu ve alemlerin rahmeti olan Peygamber Efendimiz, genel olarak kabul edildiğine göre 20 Nisan (12 Rabiulevvel) 571 Pazartesi günü Mekke'de doğdu İslam tarihi kaynakları, Hz Peygamber'in nesebi ta Hz Adem'e dek sıralanan Soyağacı tabloları ile belirlemişlerdir Bu kaynaklarda Hz Peygamber'in yirminci göbekten atası olan Adnan'a değin ittifak edilmiş, fakat Adnan'dan daha sonra verilen isimlerde bir takım farklılıklar ortaya çıkmıştır Fakat O'nun Hz İbrahim'in oğlu Hz İsmail soyundan olduğunda kararsızlık yoktur Buna tarafından Adnan'a dek Rasulullah'ın şeceresi şöylece sıralanır: Muhammed b Abdullah b Abdülmuttalib b Haşim b Abdümenaf b Kusayy b Kilab b Mürre b Ka'b b Lüeyy b Galib b Fihr b Malik b EnNadr b Kinane b Huzeyme b Müdrike b İlyas b Mudar b Nizar b Me'add b Adnan Hz Peygamber'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, ticarî bir seferden dönüşünde Yesrib (Medine)'de vefat etmişti Annesi Amine, Kureyş Kabilesinin kollarından Benü Zühre'nin reisi Vehb b Abdümenaf'ın kız idi O sıralarda Mekke eşrafı, çocuklarını çölde bir süt anneye vererek emzirme adetine sahip oldukları için Hz Peygamber, kendi annesi Amine kadar ama bir kaç kez emzirilmiş, süt anneye verilinceye değin da amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe, O'na süt analık yapmıştı daha sonra Mekke'ye komşu çöllerde yaşamış Hevazin kabilesinin kollarından Benü Sa'd'a mensup Halîme bint Ebî Züeyb, uzun zaman Hz Peygamber'e süt emzirmiştir Mekke eşrafı kadar Mekke'nin ağır ve sıcak havası çocukların gelişimine ve sağlıklarına zararlı görülüyor; hem hac münasebetiyle her kesimden insanla temas halinde bulunan Mekke'de arap dili, yabancı tesirler aşağıda kalabildiğinden, fesahat ve belağata siklet veren Mekkeliler çocuklarının dili öğrendikleri ilk yıllarının Arapçanın saf ve bozulmamış şekliyle ve olanca fesahat ve belagatıyla arı duru konuşulduğu badiyelerde geçmesini zorunlu görüyorlardı Bu bakımdan Araplar aralarında fasih Arapçaları ile ün yapmış Benü Sa'd kabilesi aralarında takriben birincil iki buçuk yılını geçiren Hz Peygamber, ileride üstleneceği ilahî risalet görevi için hem fiziksel olarak, keza de ruhen burada hazırlanmış oluyordu Hz Peygamber'in kırk yaşından itibaren yürüttüğü İslam'a misafir etme vazifesi, benimsemek gerekir ama, gerçekte meşakkatli, yorucu, bazı sıkıntıları olan mukaddes bir vazifedir İşte bu sıkıcı ve meşakkatli görevi layıkıyla yerine getirebilmek için sağlam ve sıhhatli bir bünyeye sahip olmak gerekiyordu Hz Peygamber, böylelikle çocukluğunun birincil yıllarında Mekke'nin boğucu sıcak ve sıtmalı havasından uzaklaşmış, suyu ve havası hoş bâdiyede sağlıklı bir şekilde gelişme imkanını bulmuş oluyordu diğer taraftan hoş konuşmanın kitleler üzerindeki etkisi malumdur İleride muhtelif insan kitlelerine muhatap olacak bir peygamberin kuşkusuz iyi bir dil bilgisine sahip olması ve dili, davasının uğrunda en iyi şekilde kullanması gerekiyordu İşte bu yönlerden Hz Peygamber hemen şimdi çocukluğundan itibaren misafir etme faaliyeti için hazırlanıyordu Yalnız kendisi hemen şimdi o sıralarda ileride peygamber olacağı konusunda hiç bir bilgiye sahip olmadığından, bu hazırlanma O'nun kişisel olarak iradesi ile ve mahsus olmayıp, Cenabı Hakk'ın yönlendirmesi, teftiş ve murakabe altında tutması biçiminde akıntı ediyordu Peygamber Efendimizin süt annesi Halime'nin yanına iken vuku bulan Göğsünün yarılması(Şerhu'sSadr veya Şakku'sSadr) olayını da tekrar davete hazırlık olarak değerlendirmek gerekir Bu olayda Hz Peygamber'in göğsü, görevli iki melek kadar yarılmış, kalbi çıkarılarak Şeytanın ve nefsin tasallut ve saptırmasından arındırılmış ve Zemzem'le yıkanarak her yerde yerine konulmuştur Böylece Hz Peygamber, ruhen davete hazırlanmış oluyordu Şerhu'ssadr olayından sonradan süt anne Halime göre Mekke'ye getirilerek öz annesi Amine ve dedesi Abdülmuttalib'e teslim edilen Hz Muhammed, altı yaşına dek annesi Amine'nin yanına kaldı Bu sıralarda Amine, Hz Peygamber'i de yanına alarak Medine'deki akrabalarını ziyarete gitmişti Bu vesile ile, altı sene dek önce Medine'de ölen eşinin kabrini de ziyaret etmiş olacaktı Bir ay süren bir misafirlikten sonradan Mekke'ye dönerken henüz Medine'den öyle artı uzaklaşmadan Ebvâ denilen köyde Amine bir anda rahatsızlandı ve vefat etti; oraya da defnedildi Artık keza yetim, keza de kimsesiz kalan çocuğu bu yolculukta kendilerine refakat eden dadı Ümmü Eymen Mekke'ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti Ihtiyar büyükbaba, kalben büyük bir muhabbet beslediği bu yavruyu sevgi ve rahmetle iki yıl bağrına bastı Abdülmuttalib'in temsilcilik ettiği Haşimoğullarının Mekke'deki itibarı ile Abdülmuttalib'in şahsî özellik, kabiliyet ve ahlaki faziletleri ve özellikle çok eskiden yeri kaybolan kutsal Zemzem suyunu olgunluk devrelerinden her yerde bulup çıkarmış olması, onun Mekke'de kendisine son derece saygı duyulan, sözüne asalet ve itaat edilen bir reis haline gelmesini sağlamıştı Abdülmuttalib, Kabe duvarına bitişik olarak sırf kendisine kasten serilen minderde ve Mekke idare meclisi hüviyetini taşıyan Daru'nNedve'de Mekke halkının değişik problemlerini dinler ve çözüm yolları arardı Dedesi Abdülmuttaib'in yanından hiç ayrılmayan ufak Muhammed, Daru'nNedve'de yapılan idareye ve dağıtılmış problemlere ait müzakerelerde de dedesinin yanında bulunuyor ve daha o yaşlarından itibaren zulmün egemen olduğu Mekke toplumunda ortaya çıkan problemleri, insanların dinî, idarî, iktisadî, ilmî, içtimaî yönlerden nasıl bir bataklığın içinde bulunduklarını yakından görüp seziş ediyordu Hz Peygamber sekiz yaşına geldiği zaman Abdülmuttalib seksen iki yaşına erişmişti ve ihtiyar bünye, uğradığı hastalıklara dayanıklılık edemeyerek bu dünyadan ayrıldı Abdülmuttalib vefatından önce sevgili torununu oğulları aralarında, Hz Muhammed'in babası Abdullah'la belli başlıbaba bir kardeş olan Ebû Talib'e teslim etmişti Bundan Böyle Hz Muhammed sekiz yaşından yirmibeş yaşına değin amcası Ebû Talib'in yanında kalmıştır Gelecekte peygamber olacağı hakkında ne kendisinin ne de çevresinin muhakkak bir bilgisi olmadığından, tabiîdir ama Hz Peygamber'in bu devrelerdeki hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur Ancak sadece Hz Peygamber'i değil, aynı zamanda diğer Mekkelileri de ilgilendiren bazı olaylarda Hz Peygamber'in aldığı yer ve oynadığı rol, kaynaklarımızda tespit edilmiştir Bu devreye ait mevcut bilgiler aralarında kuşkusuz kayda değer olanlarından birisi, Hz Peygamber'in Rahib Bahîra ile karşılaşması meselesidir Hz Peygamber on iki yaşlarında iken amcası Ebû Talib ile birlikte Şam'a içten yol alan ticarî bir kervana katılmış ve kafile Şam yakınlarında Busrâ adlı bir mevkide mola verdiği vakit buradaki manastırda bulunan Bahîra adlı rahib, İslam kaynaklarına göre Hz Peygamber'deki özelliklere bakarak O'nun ileride çıkması beklenilen son peygamber olabileceği kanaatine varmıştı Müsteşrikler bu olayı kendi yanlı bakış açıları ile ele alarak islam'ın doğuşunda Hristiyan rühiyatının etkileri olduğunu, Rahib Bahîra'nın dinî telkinlerinin tesirinde kalan Hz Muhammed'in bu dinî şuuru geliştirerek ileride İslam'ı ortaya attığını bahis ederlerse de, İslamiyet'in temelini oluşturan tevhid akidesi ile Hristiyanlığın temeli olan teslis inancının katiyen bağdaşamaz bir karakterde oluşu, İslam'ın Hristiyanlık'da mevcut teslis düşüncesini şirk olarak kabul etmesi, bu iddianın ne derece yalan yanlış gülünç olduğunun en açık delillerindendir Hz Peygamber, bu ilk seferin ardındaki daha sonraki, yıllarda diğer amcaları ile birlikte Mekke, dışına yapılan bir takım ticari seferlere katılmış, muhtelif bölgelerde yaşayan insanların çeşitlilik arzeden dinleri, örf ve adetleri, hal ve vaziyetleri hakkında veri sahibi olmuştur Peygamber Efendimizin daha sonraları İslam'ı beyanname ederken bu bilgilerinden istifade etmesi tabiî olduğuna göre cereyan eden bu olayları da O'nun peygamberliğe ilmen hazırlanması olarak ölçmek gerekir Cenabı Hakk'ın teftiş ve murakabesi, müstakbel Peygamberi ruhen de davete hazırlıyor ve cahiliye döneminin her türlü şirk ve sapıklığından, musibet ve ahlaksızlığından uzaktan tutuyordu Mekkelilerin dinî bir ayini ve bayramı olan Büvane'ye çocukluk yıllarında amca ve halalarının zorlamaları ile götürülen Hz Muhammed, adet üzere öteki akrabalarının yaptığı şekilde burada hazırlanmış bulundurulan bir puta tapmak için sıraya girdiğinde, henüz kendisine sıra gelmeden ilahi bir ikaz ile puta tapmaktan alıkonulmuş ve olayın haşyeti içerisinde Hz Peygamber kısa bir baygınlık geçirmişti Bu olaydan daha sonra artık akrabaları O'na putlara taparcasına sevmek için her harhangi bir ısrarda bulunmadılar Tabiidir ki Peygamber Efendimiz çocukluk yıllarından itibaren hayatı baştan başa asla hiç bir puta tapmadığı gibi, onlar adına kurban kesmemiş, putlar adına kesilen hayvanların etini yememiş, onlar namına ant etmemiş, hatta onların adını zeka ağzına almaktan hoşlanmadığını belirtmişti Geçimini Sağlama sıkıntısı çeken amcası Ebu Talib'e yardırcı olmak için gençlik yıllarında Mekkelilere ücretle çobanlık, yapan Hz Muhammed, çobanlığı sırasında Mekke'nin dağdağalı, debdebeli, şirkin başat olduğu havasından uzaklaşarak tabiatla aleyhinde karşıya gelmiş, bu anlarda muhakeme ve idrak gücü gelişerek herşeyin yaratıcısı olan Cenabı Allah'ın varlığı ve birliğini, O'na eşler koşmanın sapıklık olduğunu ayrıntılarıyla kavramış, karşılaştığı bazı sıkıntı ve meşakkatler O'nu ruhen olgunlaştırmıştı Çobanlık yaptığı günlerden birisinde sürüsünü bir çoban arkadaşına emanet ederek Mekke'de tertiplenen gece eğlencelerini bakmak için kırdan şehire inen Hz Peygamber, misafir etme yerine gelip oturur oturmaz Cenabı Hakk'ın kendisine verdiği bir uyku ile, içkilerin içildiği, oyunların oynandığı, ahlaksızlıkların yapıldığı bu işret alemini seyretmekten deha alıkonulmuştu Bir diğer sefer yeniden böyle bir eğlenceyi seyretme arzusu benzer şekilde engellenmiş; bundan böyle bir daha da Hz Peygamber böyle bir şeye girişim etmemiş, arzu de duymamıştı Hz Peygamber yirmi yaşlarında iken Mekkeliler ile Hevazin kabilesi arasında Ficar Harbi vuku buldu Gerçekte savaşabilecek bir yaşta ve güçte olmasına rağmen Hz Peygamber bu harpte yalnızca savaş alanının gerisine düşen okları toplayıp amcalarına vermekle yetinmişti Böylece genellikle cephe peşinde bulunmasına karşın bu olayın O'nda harp taktik ve teknikleri, sevk ve komuta gibi konularda tecrübeler oluşturduğu bir gerçektir Peygamberliğinden sonra zeka hatırladığı vakit bir aza olarak katılmaktan itibar ve övünç duyduğunu açıkça belirttiği Hılfü'lFudul ise hemencecik bu savaştan daha sonra gerçekleşmişti Bu vesile ile Hz Peygamber, cemiyet meselelerini yakînen tanımış, cahiliye toplumunda güçlünün güçsüzü nasıl ezdiğini, kuvvet ve zor karşısında zalimlerin nasıl eriyip titrediğini örnekleriyle görmüştü Yirmibeş yaşında şahsen kendisinin idare ettiği bir ticaret kervanı Hz Muhammed'i Hz Hatice ile karşılaştırdı ve aralarında gerçekleşen evlilik, Hz Muhammed'in amcası Ebû Talib'in yanından ayrılıp yeni bir aile yuvası kurmasını sağladı Hz Peygamber'in bu izaç dolayısıyla Hz Hatice'den altı çocuğu olmuştu Bunlardan dördü kız olup Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Külsüm ve Fatıma adlarını almışlardı Bunların dördü de babalarının peygamberliğine erişmişler ve O'na iman ederek hicret etmişlerdir Oğulları ise Kasım ve Abdullah adını taşıyordu Hz Peygamber'in birincil oğlunun adı Kasım olduğu için kendisine Ebu'lKasım künyesi verilmişti Bazı kaynaklar bunlardan diğer Hz Peygamber'in Tayyib ve Tahir adında iki oğlu daha olduğunu zikrederken, diğer bir takım kaynaklar bu son iki ismin Abdullah'ın lakabı olduğunu belirtmişlerdir Hicretten sonra doğan oğlu İbrahim ise Mısırlı cariye Mariye'dendir Hz Peygamber'in bütün erkek çocukları henüz ufak yaşlarda ölüm etmişlerdi Hz Hatice ile evliliğinden daha sonra Peygamber Efendimiz ailenin geçimini ticaret aracılığıyla sağlamaya çalışmış, bazan ortaklık aracılığıyla, bazan müstakil olarak ticaret yapmıştı Hz Muhammed, bu ticarî muamelelerindeki dürüstlüğü, doğru sözlülüğü, ahde vefası, adaletli ve alicenab davranışları, herkes hakkında iyimser gelen iyilik ve yardımı yapması, yoksulun, muhtacın elinde tutması, yakınlarına ve akrabalarına karşı gösterdiği ilgi, ahlakî olgunluk ve ruhî üstünlükleri ile hemen temayüz etmiş, çevrede herkesin güvenip itibar ettiği, sayıp sevdiği bir birey haline gelmişti Bu sebeple Mekkeliler kendisine elEmîn güvenilir bireylakabını vermişlerdi Hz Peygamber'in otuz beş yaşında iken meydana gelen Kabe tamiri olayı ve bu durum esnasında elHaceru'l Esved'in yerine konması meselesinde Mekke Sülaleleri aralarında çıkan ve kanlı bir çatışmaya dönüşme temayülü gösteren anlaşmazlığı herkesi hoşnut edecek bir tarzda ve adil bir şekilde çözmesi, O'na duyulan güveni daha da artırmıştı Allah'ın mukaddes evi Kabe'nin tamiri dolayısıyla herkeste olduğu gibi Hz Muhammed'de de dinî duygu ve heyecanlar şüphesiz harekete geçmiştir Bu sebeple O'nda bu yıllardan itibaren Rabbi ile başbaşa kalma arzusu görülür dahası buna toplum içinde işlenen haksızlıklar, zulümler, ahlaksızlıklar, din namına icra edilen sapıklık ve akılsızlıklar eklenecek olursa, Hz Muhammed'in böylesi cahilî bir toplumdan kendisini uzakta tutarak yalnız, sessiz, ağırbaşlı bir mağarada bir süre uzlete çekilmesinin sebebi daha iyi kavranabilir Artık otuz beş yaşından itibaren Hz Peygamber, emin zamanlarda özellikle Ramazan ayı boyunca Mekke'den uzaklaşıyor, uzlet yeri olarak kendisine seçtiği Hıra dağındaki bir mağarada günlerini geçirerek Cenabı Hakk'ın varlığını, birliğini, kudret ve azametini, O'nun gücü karşısında mahlukatın aczini ve zayıflığını düşünüyor; Rab Teala'nın insanlara sonsuz nimetlerini, buna karşı insanoğlunun nankörlüğünü, onların dinî, siyasî, içtimai, ahlakî vs yönlerden içerisine düştükleri kötü durumları hatırlıyordu, işte bu uzlet, günleri Hz Peygamber'i ruhi, ahlakî bir olgunluğa götürdüğü gibi tefekkür ve istidlal melekelerini geliştirerek aklî ve ilmî bir yüceliğe de eriştirdi Peygamberliği ve Mekke Dönemi Bu Nedenle kendisine verilecek ilahî risalet görevini üstlenebilecek bir seviye ve vasata geldiği bir sırada, kırk yaşında iken yeniden böyle bir uzlet hemencecik Hıra mağarasında, Cenabı Hakk'ın peygamberlere vahiy getirmekle görevli meleği Cebrail (as), O'na ilk vahyi, Alak Suresi'nin birincil beş ayetini getirdi Artık Allah'ın Rasülü, insanları hak din olan İslam'a çağırmakla görevli idi O, bu görevine ailesi halkından ve adalet davaya gönül verebilecek yakın arkadaşlarından, gerçeği kabul edebilecek kabiliyetde olan, fıtratı bozulmamış, düşünme istidadı körelmemiş kişilerden başladı, öncelikle O'nu sevgili eşi Hz Hatice tasdik etti Erkeklerden Hz Ebubekir, çocuklardan Hz Afi, azadlı kölelerden Zeyd b Harise kendisine birincil iman eden kimselerdi Peşinde Hz Ebübekir'in de aracılığıyla Hz Osman, Abdurrahman b Avf, Zübeyr b elAvvam, Talha b Ubeydullah, Sa'd b Ebî Vakkas, Ebu Ubeyde b elCerrah, Sa'id b Zeyd, Abdullah b Mes'ud gibi şahsiyetler müslüman oldular Hz Peygamber ilk üç yıl davetini gizli sürdürdü Yalnız bu gizlilik, İslam'ın esasları ve prensipleri açısından değildi İslam, sır perdeleri arkasından, bakımlı gizli, gizemli ve gizemli, anlaşılmaz bir takım görüşler ve doktrinler ihtiva eden bir din değildi Onun esasları gayet açık, net, kavranabilir, sade, arı duru olup us ve mantığa da yerinde idi Aynı şekilde bu mahremiyet, İslam'ın sadece belirli bir zümreye has bir grup dini oluşundan da değildi Tersine İslamiyet cihanşümul bir din olup bütün bir beşeriyetin hidayet ve saadetini hedeflemişti Oysa Hz Peygamber'in ilk üç yıl davetini dar sürdürmesi, çevredeki insanların İslam'a karşı takındıkları düşmanca tavırdan, inanç ve ibadet hürriyeti tanımayacak kadar kalpsiz ve bağnaz oluşlarından kaynaklanıyordu Müslüman olanların mallarına ve canlarına bir zarar gelmemesi, filizlenmekte olan İslam davasına acımasız bir balta vurulmaması açısından dar davete gerek duyulmuştu Bu safhada Hz Peygamber faaliyetini genelde gösteri merkezi edindiği Daru'lErkam'dan yürütmüştür Burası birincil iman edenlerden elErkam b Ebi'lErkam'ın Kabe karşı Safatepesi yamaçlarındaki evi idi Ilk müslümanlardan bir çoğu islam'ı burada kabul etmişler, Hz Peygamber'in eğitimine burada mazhar olarak İslam'ın benzersiz esaslarını ruhlarınaa ve hayatlarına burada nakşetmişlerdi Hz Peygamber burada İslam davasına gönül bağlayarak mallarını ve canlarını bu yargı dava uğrunda fedadan çekinmeyen vefalı, sadık ve ihlaslı bir kadroyu oluşturmakla meşgüldü O, biliyordu ancak böyle bir kadro olmaksızın İslam davasının ortaya çıkıp yayılması muhtemel değildir Bu bakımdan Hz Peygamber'in bu devredeki icraatı ashabını birbirine kenetlendirmiş ve arasında bir sadakât oluşturmuştu İşte Hz Peygamber İslam davası civarda böyle bir kadro oluşturduktan daha sonra peygamberliğin dördüncü yılından itibaren İslam'ı açık açık bildiri etmeye başladı Kureyş müşriklerinin İslam'ı engellemek için başvurdukları fazla değişik çareler, Hz Peygamber'e ve İslama samimiyetle ast kadro elemanlarına engel olamıyordu bu arada Mekke müşrikleri bilhassa korunmasız müslümanlara insaf ve vicdana sığmayan ızdırap ve işkencelerde bulundular Bu işkenceler karşı Hz Peygamber, isteyen müslümanların Habeşistan'a gidebileceklerini belirtip hicret izni verince, nübüvvetin beş ve altıncı yıllarında müslümanlardan birer grup l ve II Habeş hicretlerini gerçekleştirdiler Mekkeli müslümanların böylece Mekke haricine İslam'ı taşımaları, müşriklerin hınç ve kinini artırmıştı Lakin Cenabı Hakk'ın yardım ve inayeti sebebiyledir fakat İslam'a gösterilen bu düşmanlıklar bile adalet dinin yayılmasına yardımcı oluyordu Örneğin azılı müşriklerden Ebû Cehil'in kanımca Hz Peygamber'e yaptığı sözlü ve fiili bir sataşma, Kureyş arasında şahsiyeti ve kuvvetiyle büyük bir itibara sahip olan Hz Hamza'nın müslüman olmasını sağladı Ardından Mekke idare meclisi Daru'nNedve'de alınan Hz Peygamber'i öldürme kararını kullanmak için harekete geçen kuvvetli şahsiyet Ömer b elHattab, Hz Peygamber'i öldürmek üzere O'nu ararken doğrusu ayakları onu hidayete sevkediyor ve Ömer'in gücü islam saflarına yeni bir heyecan ve şevk katıyordu arka arkaya Hz Hamza'nın ve Hz Ömer'in müslüman olmaları, Kureyş müşriklerinin gözünü bir zaman yıldırmış, artık müstümanlara dokunamaz olmuşlardı İşte bunu izleyen günlerde Habeş muhacirlerinden bir kısmı Mekke'ye geri döndü Oysa bu sırada müşrikler bitmiş şiddete başlayıp, cehalet ve bağnazlıkla bağlandıkları cet dinlerini, zulme dayalı olduğu için İslam'ın ortadan kaldıracağı şahsî çıkar ve menfaatlerini, batıl tahakküm ve zorbalıklarını kurtarabilmek için akıl almaz çarelere başvurmuşlardı Bu türden edinmek üzere hem müslümanlar, hem de müslümanları koruyan Haşimoğulları, peygamberliğin yedinci senesi île onuncu senesi aralarında tam üç sene aralıksız bir boykot ve muhasaraya maruz kaldılar Mekkeliler ne müslümanlarla, ne de onları koruyan Haşimoğulları ile hiç bir münasebette bulunmayacaklarına, her türlü ilişkiyi keseceklerine, onlarla hiç bir şekilde alışverişte bulunmayacaklarına, oturup kalkmayacaklarına, kız alıp vermeyeceklerine dair bir karar almış, bu kararı yazdıkları sahifeyi Kabe'nin iç duvarına asarak dinî bir hüviyet de vermişlerdi Bu karara muhalefet eden, hem vatana, hem de dine ihanet etmiş sayılacak ve en ağır şekilde cezalandırılacaktı Mekkeliler kadar üç sene süreyle ve özenle uygulanan bu karar, kuşkusuz müslümanlara sıkıntılı, baskı günler yaşatmıştır Peygamberliğin onuncu yılında bu karar iptal edilip boykot ve muhasara kaldırıldığı vakit müslümanlar böylece ziyade sevinme imkanı bulamadılar Çünkü fazla geçmeden Hz Peygamber iki büyük yakınını, amcası Ebû Talib'i ve eşi Hz Hatice'yi üç gün arayla ardı ardına kaybetti Rasulullah'ın üzüntüsüne müslümanlar da katıldılar ve bu seneye Hüzün yılı adını verdiler Bilhassa Ebû Talib'in vefatı, Hz Peygamber'in Mekke'de İslam'ı beyanname etmesini bir hayli güçleştirdi Çünkü Ebû Talib'in sağlığında Mekkeliler Ona derin saygı duydukları için himayesine aldığı yeğenine dokunmuyorlardı Derhal bu himaye ortadan kalktığı için Hz Peygamber her tarafta sataşma ve engellemelerle karşılaşıyordu Böyle bir ortamda İslam'ı beyanat etmek az daha imkansız ayla geldiğinden Hz Peygamber, İslam'ı kabullenecek yeni bir kitle aramaya başladı Bu sebeple de azadlı kölesi Zeyd b Harise ile birlikte bir gün çaktırmadan Taife gitti Fakat dolaylı akrabalarından olan reislerinden gördüğü iğneleyici ve zalim muamele Hz Muhammed'in anında Mekke'ye geri dönmesini gerekli kıldı Hz Peygamber şehirden el altından çıkmıştı Belki bu durum Mekkelilerce öğrenilmişse onun gidişi ülke dışına kaçma olarak değerlendirilebilir ve kendisi siyasi suçlu sayılabilirdi Bu düşüncelerle Hz Peygamber şehre fakat bir eman ve himaye aşağı girmek gerektiğine kanaat getirerek müşriklerin ileri gelenlerinden Mut'ım b Adî'nin himayesini sağladı ve onun koruması aşağıda şehre girdi Yıllar boyu Mekkelilerin İslam'a karşı gösterdiği kin; düşmanlık ve engellemeler, üç yıl süreyle devam eden ve merhametsizce uygulanan toplumdan dışlanma ve muhasara olayı, peşinde Ebû Talib'in ve Hz Hatice'nin vefatları dolayısıyla Hz Peygamber'in himayesiz kalması ve Mekkelilerin sataşmalarına maruz kalması, bunu takiben de Taif halkının horlayıcı tavrı, her ne dek Allah Rasulünün ümit ve azmini kıramamış, davet şevk ve iştiyakını azaltamamış ise de, şüphesiz bir beşer olarak O'nu üzmüş ve rencide etmişti İşte böyle bir durumda Hz Peygamber'i sevindirecek ve Kur'lahza'dan sonra en büyük mucizelerinden biri olan bir mucize meydana geldi Cenabı Yargı, Rasulünü avutmak, bunca gördüğü düşmanlıklara karşın gösterdiği dayanma ve sebat dolayısıyla O'nu taltif edip lütuf ve ikramda bulunmak üzere katına çağırdı ve Hz Peygamber'in İsra ve Miraç mucizesi gerçekleşti Bir gece vakti Hz Peygamber, bir lahza ifade edilebilecek çok kısa bir zaman dilimi içinde önce Mekke'den Kudüs'e gitti Oradan da göklere yükselerek Rabbinin huzuruna çıktı; dünya ötesi alemi, Cennet ve Cehennem'i müşahede etti Bu Nedenle ruhen yardım görmüş, Rabbi kadar mükafaatlandırılmış olarak her tarafta aynı anda Mekke'ye döndü Bu olaydan sonra Hz Peygamber (sas) İslamî tebliğine tekrar devam ediyordu Ama İslam'ın kitlesi olacak zümreyi arayışı çoğunlukla Mekke'ye dış kabilelerden hac, umre ya da ticaret gibi maksatlarla gelen yabancılar arasında oluyordu Önceleri bu teşebbüsü ara sıra olaylı, ara sıra sert, nazik, ya da mütereddit, ama hep menfi bir tavırla karşılanıyordu Oysa nübüvvetin onbirinci senesinde Medine'nin Hazrec kabilesinden altı kişi Akabe adı verilen yerde Hz Peygamber'le karşılaşıp kısa bir görüşmeden sonra O'na iman ettiler Bu altı Medineli, şehirlerine dönüşte Hazrec ve Evs kabileleri arasında İslam'ı yaydılar Ertesi senenin hac mevsiminde ikisi Evsli, onu Hazreçli oniki kişilik bir heyet yine Akabe'de Hz Peygamber'le buluşup O'na bey'at ettiler, l Akabe bey'atı olarak tarihlere geçen bu görüşmenin akabinde Hz Peygamber, İslam kadrosunun ilk elemanlarından Mus'ab b Umeyr'i davetçi olarak Medine'ye gönderiyordu Mus'ab'ın Medine'de bir sene süreyle yaptığı etkinlik öylesine verimli olmuştu ancak İslam'ın bahsedilmediği ve girmediği bir ev neredeyse kalmamıştı ve Medineliler, Allah Rasulünü şehirlerine buyur edip O'nu koruma konusunda her tehlikeyi göze alacak bir kıvama erişmişlerdi Peygamberliğin onüçüncü yılında Medine'den gelen daha kalabalık bir heyet Akabe'de Hz Peygamber'le bir gece vakti gizlice buluşup II Akabe Bey'atı'nı gerçekleştiriyor ve şehirlerine göç ettiği takdirde Hz Peygaber'i ve Mekkeli müslümanları malları ve canlarını korudukları gibi koruyacaklarına and içiyorlardı, işte bu and ve iki taraflı laf vermelere İslam tarihinde Akabe bey'atlarıadı verilmiştir Hicret ve İslam Devleti Mekkeliler bu görüşmeleri haber aldıkları zaman başlatılan yeni baskılar, müslümanlara hicret kapılarını açtı Hz Peygamber'in izni ile Ashabı Kiram gruplar halinde ve başlıca gizlice şehri terkedip Medine yolunu tuttular Bundan Böyle şehirde Hz Peygamber ve ailesi, Hz Ali, Hz Ebûbekir ve ailesi ile hicrete imkan bulamamış olanlarla yakınları ya da akrabaları kadar hicretleri engellenmiş kimseler kalmıştı Müslümanların Medine'de toplanarak dinç bir güç oluşturmaları, Mekkelileri ürküten ve korkutan bir husus olmuştu Bu günlerde sıkça doğaüstü toplantılar yapan müşrikler, rahat bir celsede, karşılaşılan bu zor problemi çözme yollarını aradılar Yegane kurtuluş yolu olarak Hz Muhammed'in öldürülmesi görüldü Kararlaştırılan komplonun icrası için hazırlıklar yapılırken Cebrail (as) vasıtasıyla durumdan bilen Hz Peygamber de hicret için hazırlığa koyuldu ve hicrette kendisine yol arkadaşlığı yapacak Hz Ebûbekir'le önceden hazırladığı plan gereğince geceleyin Mekke'yi terketti Uzun ve ara sıra güvenli olmayan geçen sıkıcı bir yolculuktan sonra 8 Rebiulevvel pazartesi günü Medine'nin banliyösü Kubâ köyüne geldiği süre Ensar ve Muhacirun'un O'nu karşılaması son derece heyecanlı ve dürüst olmuştu Hz Peygamber bu köy halkının ricası üzerine burada beş gün istirahat etti ve bu kısa istirahatı sırasında bilfiil kendisi de çalışarak bir mescid yapı ettirdi Kuba'ya gelişinin beşinci günü sabah buradan ayrılarak Medine şehrine yöneldi Günlerden cuma idi Öğle vakti Ranuna adlı mevkiye gelindiği vakit Hz Peygamber burada durdu; ilk cuma hutbesini îrad etti ve arkasından birincil cuma namazını kıldırdı Sonra yoluna devam etti Şehirde bir bayram havası vardı Büyük minik cümbür cemaat yollara dökülmüş, coşkun bir tezahürat, sevgi ve saygıyla Hz Peygamber'i karşılıyor, şehirilerine ve evlerine buyur ediyordu Hz Peygamber hiç kimsenin davetini reddetmiş olmamak ve hiç kimseyi kırmamak için yerinde bir tedavi buldu ve üzerinde hicret ettiği devesi Kasvâ kendi haline bırakıldı; devenin çöktüğü yere en yakın evde Hz Peygamber konuk olacaktı Deve, şehrin orta tarafında iki yetim çocuğa ait manâsız bir arsada çöktü ve Hz Peygamber kendisine ait hanei saadetleri yapı edilinceye değin buraya evi en yakın olan Ebû Eyyûb Halid b Zeyd elEnsarî Hazretlerinin evinde konuk kaldı Bu Nedenle Hz Peygamber'in hayatında ve davet faaliyetinde yeni bir dönem, Medine dönemi başlamış oluyordu Medine'de Hz Peygamber, İslam'a kucak açmış büyük bir kitleye kavuşmuştu; İslam'ın bağımsızlığı ve hakimiyetini ilan edeceği bir vatana da sahipti Artık yapılacak şey, bu vatan sathında İslam cemaatını teşkilatlandırmak, insanların birbirleri ile olan münasebetlerini yargı ölçüleri içerisinde sıralamak ve hakkın hakimiyetini sağlayarak etrafa yaymaktı Bunun için de bir devlete gereksinim vardı Peygamber Efendimiz bu ihtiyacı gayet iyi bildiğinden, bundan böyle Medine'ye hicretin birincil günlerinden itibaren O'nun davet merhaleleri aralarında devletleşme diye adlandırdığımız safhayı gerçekleştirmek üzere uğraş sarfetti Kuruluş günlerini yaşayan İslam devleti'nin idare merkezi, hükümet binası, harp karargahı vs gibi çok kayda değer hizmetler verecek olan Mescid'i inşa etti Mescide bitişik olarak yapı edilen suffa, İslam cemaatının tüm İslamî meselelerde eğitildiği ve zorunlu bilgilerin öğretildiği kayda değer bir eğitimöğretim müessesesi oldu Bu sıralarda okunmaya başlanan ezan, yalnızca namaz vaktinin geldiğini belirten bir ilan değil, bununla birlikte İslam hakimiyetini aleme haykıran bir sembol ve şiar idi Komşu devletlerle münasebetlerin tanzimi için az önce hicri birinci senede birincil hudut tespiti gerçekleştirilmiş ve bu sınırlar içerisindeki müslümanların gücünü belirleme açısından Hz Peygamber'in emri üstüne nüfus sayımı yapılmıştı Ensar'dan bir birey ile muhacirun'dan bir kişinin bir araya getirilerek İslam topluluğunun ikişer ikişer kardeşleştirilmesi ameliyesi çağrıda bulunmak olan muahat , başka bir fazla faydaları yanısıra İslam Devleti'nin başlıca unsurunu oluşturan müslümanlar aralarında tam bir kaynaşma ve dayanışma sağlıyordu Yine benzer senede hazırlanan anayasa, müslümanların olduğu dek Medine'de yer alan müşrikleri ve Yahudileri de kaps* alarak Hz Peygamber'in devlet başkanlığını bu gayri müslim azınlıklara da kabul ettiriyor ve aynı ülkede yaşayan vatandaşlar olarak bu ahali İslam'ın hakimiyet ve koruması altına alınarak devlet açısından güvenliğin sağlanması hedefleniyordu Hz Peygamber, planlı ve sistemli bir şekilde İslam devletini teşekkül ettirmek için içte bu tedbirleri alırken, kesinlikle ülke dışındaki güçleri de hesaba katmak gerekiyordu Bu bakımdan komşu devletleri tanımak, İslam varlığını onların resmen tanımalarını temin etmek, iyi ilişkiler kurarak İslam'ın yayılmasına imkan düzenlemek üzere Hz Muhammed, çevresindeki komşu kabileler ile ilişkiler kurdu sırası gelmişken müslümanlar Mekke'de evlerini barklarını, mallarını mülklerini terkederek dinleri uğrunda yurtlarından bölünmüş olmalarına karşın İslam'a kin ve husumetleri durmak bilmeyen Kureyş müşriklerinin düşmanca faaliyetleri, onlara karşın bir takım askerî seferler düzenlenmesini gerekli kıldı Hz Peygamber'in hicretinden daha sonra Kureyş ileri gelenleri Medine'deki Yahudi ve münafık reislerine mektuplar ve haberler göndererek onları İslam'a karşı kışkırtıyor, kendileriyle işbirliğine çağırıyor, hem kendilerine muavin olmadıkları takdirde sadece Müslümanları değil etmekle kalmayacaktarı, onlara yataklık ettikleri için gayri müslim de olsa Medine'deki herkesi cezalandıracakları tehdidini savuruyorlardı Bu düşmanlık ve tehditler, yalnızca iddiaya göre kalmadı ve zamanla uygulamaya konuldu Hicretin üzerinden henüz yeni bir sene geçmişti ama Kürz b Cabir elFihrî adlı bir müşrik, yanındakilerle birlikte Medine'nin dış meralarında otlayan sürülere bir etken yaptı ve bir tedarik zarara yol açtı Bunun üzerine Hz Peygamber, Kürz b Cabir'i takibe çıkmış, bu nesil tecavüzlerin tekrarlanmaması için zorunlu tedbirleri de almıştır, işte bu tedbirlerden biri olarak çıkarılan Abdullah b Cahş seriyyesinde ilk kez müslümanlarla müşrikler aralarında çatışma çıktı ve kan döküldü (2624) Bu çatışma sırasında müşrik ileri gelenlerinden Amr b elHadramî öldürülmüştü: Harp için zaten fırsat kollayan Mekke müşrikleri bunun intikamı için hemen harekete geçtiler bu arada geliri ile harp masraflarını karşılamak üzere çıkarılan Ebû Süfyan kervanının Hz Peygamber tarafından takip altına alınması, Kureyş'ir harp niyetini hızlandırdı ve Bedir Gazvesi vuku buldu (2624) Bedir harbi, müşriklerin bütün bir hezimeti ile sonuçlanmış ve İslam devleti azılı bir fazla düşmanından kurtulmuştu giderken Hz Peygamber'in İslam devleti'nin vatandaşları kabul ettiği, bu sebeple de kendiler ile uzlaşma yaparak can ve mülk güvenliklerini sağladığı din ve vicdan hürriyetlerini tanıdığı Yahudi kabilelerinden Kaynuka oğulları'nın serkeşlikleri ortaya çıktı Bedir savaşının sonucu karşısında duydukları üzüntü, Kureyşlilere ulaştırdıkları taziyeler, uyarı ve nasihatlara karşısında serkeş tavırları ve bütün bunlara ek olarak müslümanların ırz ve namuslarına tasallut edip bundan başka müslümanı öldürmeleri, Medine'den onların sürülmeleri neticesini doğurdu (2624) Bu Nedenle İslam devleti kişisel olarak içte önemli bir tehlikeyi ve bir çıbanbaşını bertaraf etmiş oluyordu Bunu izleyen yıllarda vuku bulan ve islam tarihi kaynaklarının bütün teferruatı ile naklettiği Uhud , Benu'nNadir, BenülMustalık, Hendek, Benü Kureyza Hayber, Mekke fethi, Huneyn, ve Tebük gibi büyük gazveler ilk önce olmak üzere Hz Peygamber'in bütün seferleri ile çıkarılan bir seri seriyye daima İslam devtetinin gitgide artarak daha da güçlenmesini sağlamıştır Keza tüm bu seferler ve muharebeler, Hz Peygamber'in benzersiz bir komuta gücüne, büyük bir sevk ve idare kaabiliyetine, ölçülmez bir cesaret ve şecaata sahip olduğunu ispatladı Yalnız bana kalırsa Hz Peygamber'in hadislerinde: Ben rahmet Peygamberiyim, ben harp peygamberiyim(ibn Hanbel IV, 395; V, 405) biçiminde ifadesini bulduğu gibi, kaçınılmaz olduğu zaman harp peygamberi olan Hz Muhammed, gerçekte sulhu harbe defalarca tercih ediyordu Hz Peygamber'in duyduğu sulh arzusu, hicretin altıncı yılı sonlarında Kureyş'le imzalanan Hudeybiye Musâlahası'nda Kureyş'in ileri sürdüğü, birincil bakışta müslümanlar açısından fazla ağır görünen ve hatta Hz Ömer'in dilinde ifadesini bulduğu üzere Ashabı kiram tarafından zilletgibi kabul edilen bazı şartlar O'nun kabülünü gerektirmişti Doğrusu bu şartlar sonra tamamıyla müslümanların lehine dönüşmüş ve Hudeybiye uzlaşma anlaşması açıkça bir fetiholmuştu (elFetih481 ayetinde bu hususa işaret olunmaktadır) Bu uzlaştırma sayesindedir fakat Kureyş'in İslam'a düşmanlıkta baş çeken reisleri İslam saflarında yer almaya başladı Yine bu musalaha sayesindedir fakat, İslam'ın sesi baştan başa Arap Yarımadası'na ulaştığı gibi Bizans, İran, Habeşistan ve Darı gibi enerjik ülkelere iletildi ve cihanşümul İslam daveti çabucak ilerlemeye başladı sırası gelmişken Hicretin sekizinci senesinde Mekke'nin fethedilmiş olması ve Mekke halkının tamamıyla İslamiyet kabul etmeleri nedeniyle müslümanlara hac etme imkanı doğmuştu Ama Arap Yarımadası'nda hala mevcut müşrik Araplar da kutsal bir ibadet sayarak Mekke'ye hac yapmaya geleceklerinden ve hac sırasında cahiliye adetlerini irtikap edeceklerinden Hz Peygamber müşriklerle bir arada kişisel olarak kendisi hac yapmayı yerinde bulmadı Fakat haccetmek isteyenlere de engel olmayarak başlarına Hz Ebubekir'i hac emîri atama etti İşte bu nedenle hicretin dokuzuncu yılı hac mevsiminde bir takım sahabiler haccetmek üzere Medine'den yola çıkmışlardı; ama, Hz Peygamber'e Tevbe (Berâe) Suresi'nin birincil otuzaltı ayeti nazil oldu Bu ayetler müşriklere verilecek bir ültimatom ve notayı ihtiva ediyor; artık hac içinde olsa hiç bir gayri müslimin Mekke harem bölgesine giremeyeceği, bir zamanlar cahiliye döneminde Arapların yaptığı şekilde Kabe'nin anadan doğma tavaf edilmesi adetinin kaldırıldığı; İslam devleti ile andlaşması bulunan müşrikler ile münasebetlerin mukavele süresi doluncaya değin andlaşmada belirlenen esaslar içerisinde sürdürüleceği, antlaşma süresi dolunca yeni bir antlaşma cihetine gidilmeyeceği ve bu durumdaki kabilelerin ya müslüman olmak ya da İslam'a düşmanlığı benimsemek şıklarından birisi ile karşı karşıya kalacakları, antlaşması olmayan ya da süresinden evvel antlaşmayı bozmuş olan müşrik Araplara ise dört aylık bir mühletin verildiği, bu mühletin sonunda bu kabilelerin de ya müslüman olmayı ya da İslam'a düşmanlığı kabul durumunda olacakları hükümlerini getiriyordu İşte bu hükümler, yapılan hac esnasında Arap Yarımadasının muhtelif yerlerinden hac etmeye gelmiş farklı kabilelere mensup müşrik Araplara, Hz Peygamber'in görevlendirdiği Hz Ali göre beyanat edildi Bu ültimatomu alan müşrik Araplar hac sonrasında memleketlerine döndükleri vakit bütün kabile mensupları ile bir koşul değerlendirmesi yaptılar ve bu sıralarda Hz Peygamber'in gönderdiği İslam'ı beyanat eden gruplara ve görevlilere İslam'ı kabul ettiklerini bildirerek İslam devleti'nin hakimiyetine girdiler Böylece Hz Peygamber hicretin onuncu senesinde İslam dinini ve islam hakimiyetini baştanbaşa bütün Arap Yarımadası'na ulaştırmış, görevini layıkıyla yerine getirmiş oluyordu Tamamlanan İslam İnkılabı ve Hz Peygamber'in Vefatı Zamana ve zemine yerinde bir şekilde nerede nasıl hareket edeceğini gayet çok iyi hesap eden ve planlı bir taktik uygulayan Hz Muhammed, yirmi üç yıl gibi kısa bir sürede tarihte eşine rastlanılmayacak büyük bir inkılabı gerçekleştirmişti Kırk yaşında peygamberlik görevine başladığı vakit yapayalnızdı, güçsüzdü, maddesel imkanları yoktu Buna mukabil, mücadeleye giriştiği toplum, tasavvur edilebilecek en aşağı seviyede bulunuyordu Müşriklerin inanç ve ibadetleri son derece aşırı ve gülünçtü; etik telakkileri müptezeldi; yargı, hak anlayışları zulmün göstergesiydi; menfaatler her şeyin üzerinde tutuluyordu Böyle bir ortamda Hz Peygamber'in yılmadan yorulmadan, büyük bir azim ve iştiyakta yürüttüğü İslam daveti, yirmiüç senede böylece bir netice verdi fakat; artık o dönemden Asrı SaadetSaadet asrıdiye söz etmek gerekecekti Hz Peygamber gerçekleştirdiği bu büyük inkılabın telaşı ve görevini layıkıyla yapmış olmanın rahat ve mutluluğu içerisinde kendisine iman edenleri hicrî onuncu senenin hac mevsiminde hac gerçekleştirmek üzere Mekke'de topladığı süre, genellikle kabul edildiğine göre, civarda 114000 sahabi vardı Bu hac, Hz Peygamber'in son haccı olduğu için ve yaptıkları konuşmalarında bir bakıma ashabına veda ettiğinden veda haccıdiye adlandırılmıştır Bu haccın yerine getirilişi esnasında Peygamber Efendimiz, muhtelif ibadet yerlerinde yaptığı konuşmalarında başlangıcından o güne kadar bildiri ettiği hak dinin esas esas ve prensiplerini öz ve veciz ifadelerle, etrafını çevreleyen ashabının şahsında bütün ümmetine son bir defa daha ibraz ediyor ve Rabbinden Dinin artık bitmiş olduğumesajını alıyordu (elMaide, 53) Hz Peygamber, Veda haccı'ndan Medine'ye döndükten daha sonra Üsame b Zeyd komutasında bir orduyu Bizans üzerine sevketmeye niyetlendi ve genç komutanını çağırarak gerekli talimatı verdi Ancak ordunun sefer hazırlıkları yapılırken Hz Peygamber'in başlayan rahatsızlığı gün geçtikçe şiddetlendi ve O'nu bîtab bir şekilde yatağa düşürdü Hastalığının ilk günlerinde namaz vakti olduğu zaman mescide çıkıp ashabına namaz kıldırıyordu Ama 8 Rebîulevvel perşembe günü akşam üzeri geçirdiği bir baygınlıktan sonra o günün yatsı namazından itibaren imamlık, Hz Peygamber'in emri ile Hz Ebûbekir'e havale edildi Hicrî onbirinci yılın 12 Rebîulevvel pazartesi günü kuşluk vaktinde de Kelimei Tevhid getirerek ve Rabbini kasıtla: Ulu dosta!diyerek Rabbine kavuştu Hz Peygamber'in cenazesinin hazırlanması, yıkanması, kefenlenmesi işlerini Hz Ali, Hz Abbas, Abbas'ın oğlu Fazl, Üsame b Zeyd gibi yakınları yerine getirdi Peygamberlerin vefat ettikleri yerde defnolunacaklarına dair Hz Ebubekir'in rivayet ettiği bir hadis dolayısıyla, Hz Peygamber'in vefat ettiği Hz Aişe'nin odasında bir mezar kazıldı bu vesileyle Ashabı kiram grup grup gelerek Rasulü Ekrem için cenaze namazı kıldılar Oda ufak olduğundan minik cemaatlar halinde kılınan cenaze namazı oldukça uzun sürmüştü Bu sebeple Hz Peygamber'in naşı fakat çarşamba günü gece vakti kabre indirilebildi Peygamber Efendimiz ölüm ettiklerinde 63 yaşında idi  
 
858,506Konular
982,855Mesajlar
33,082Kullanıcılar
iptvmaSon üye
Üst Alt