iltasyazilim
FD Üye
Muhammed Said Farûki hayatı
MUHAMMED SAÎD FÂRÛKÎ
Hindistan'da yetişen büyük velîlerden İslâm âlimlerinin önderi, gözbebeği, velîlerin baş tâcı, âriflerin ışığı, tasavvuf bilgilerinin mütehassısı ve İslâmın bekçisi olan İmâmı Rabbânî müceddîdi elfi sânî Ahmedi Fârûkî Serhendî hazretlerinin ikinci oğludur Babası gibi büyük âlim ve velî idi 1596 (H 1005) senesinin Şa'bân ayında doğdu
Ahlâkının güzelliği, fazîletlerinin çokluğu, güler yüzü, yumuşak sözü, işlerinin hâlis olması ile zînetlenmişti Tahsîlini genç yaşında bitirdi Fen ve din ilimlerinde mütehassıs oldu Babasının işine düşkün çalışmaları, yardımları sâyesinde, büyüklerin sevgisine ve yüksek hâllere kavuştu On yedi yaşında mânevî kemâlâta vâsıl oldu Birçok değerli kitaplara ta'likler ve hâşiyeler yaptı Mişkâti Mesâbih'e ta'likleri çok kıymetlidir Namazda otururken parmak kaldırmamak için, Hanefî mezhebine kadar yazdığı risâlesi şâheserdir Bu eserinde parmak kaldırmamanın daha iyi olduğunu isbât etmiştir Yüksek pederinin garîb sırlarına, acâib mârifetlerine mahrem idi Mektûbâtı Saîdiyye kitabında yüz mektup vardır 1660 (H1070) senesinde vefât etti
Babası İmâmı Rabbânî hazretleri buyurdu ancak: MuhammedSaîd, beş yaşında iken ağır bir hastalığa tutulmuştu Bu hastalığın şiddetli zamânında, kendisine Ne istersin?diye sorulduğunda; Hazreti Hâce'yi isterimdedi (Babası İmâmı Rabbânî hazretlerinin yüksek hocasıBâkîbillah'ı kastetmişti) Bu durumu Bâkîbillah hazretlerine arzedilince şöyle buyurdu: Muhammed Saîd'in hatırı sayılır Bir laf söyledi ve gaybî olarak bizden nisbet aldı
Hâce Bâkîbillah hazretleri, İmâmı Rabbânî'ye yazdığı mektupların bâzılarında, bu oğullarını, şefkat ve acınacak şey ile anıp duâ ederdi Sevdiklerinden birine, Hazreti İmâm'ın medhi hakkında yazdığı bir mektupta şöyle yazıyordu: Daha küçük olan Ahmed'in çocukları, hepsi esrârı ilâhîdir Şaşılacak, inanılmayacak kâbiliyetleri, istidâtları vardır Özet Olarak şecereyi tayyibedirler Allahü teâlâ onları en güzel şekilde yarattıHazreti HâceBâkîbillah'ın bu onurlu sözleri, tüm oğullarının istidât ve kâbiliyetlerinin, yaradılışlarının yüksek olduğunu gösteriyor, yüksek derecelere kavuştuklarını haber veriyordu Bu Mahdumzâde de büyüyünce, zâhirî ilmin tahsîli ile meşgûl oldu İlminin bir kısmını, hazreti İmâm'ın huzûrunda elde etti Bir kısmını da ağabeyinin yanında kazandı Bâzı ilimleri de Şeyh Tâhiri Lâhorî'nin yanına tamamlayıp ikmâl etti Aklî ve naklî bütün ilimlerde bütün bir mahâret elde etti Bu tahsîl esnâsında yüksek babalarının tasarruf ve verimli teveccühleriyle bu büyük yola bağlılığı kuvvetlendi ve yüksek hâllere kavuştu Bütün bu zâhirî olgunlukları ve manevî terakkîleri on yedi yaşında ikmâl edip bitirmişti O zamandan beri aklî ve naklî ilimlerde mahâret sâhibi olup, dâimâ ders okutur, bâzı değerli kitaplara ilâveler ve hâşiyeler yapardı Bunlardan biri MişkâtülMesâbih'e yaptığı ilâvelerdir Hanefî mezhebi imâmlarından alınan sağlam hadîsleri açık delîllerle, dürüst şâhidlerle, en değerli kitaplardan alıp buraya yazmıştır Okuyan âlimler, fazla beğendiler Onu medhedip, fazla duâ eylediler Hayâli Hâşiyesi üzerine de hâşiyesi vardır Bu eseri de çok sağlamdır Hattâ bunda sırf kendine kasıtlı olarak sözleri de vardır Zamânının âlimleri bu eseri okuyunca, Muhammed Saîd hazretlerinin son derece ince ilimlere sâhib olduğunu kabûl etmişlerdir
Münâzarada, tüm Hindistan âlimlerini susturacak farklı bir meziyeti vardı Muhammed Hâşimi Keşmî bu hususta şöyle anlattı:
Bir gün bu fakîr de yanlarında idim Âlimlerden biri kendilerinden usûli fıkha dâir çok güç bir mesele sordu Bu soruyu, gâyet açık ve geniş olarak cevaplandırdı O âlim kulağıma eğilip, Bu Mahdumzâde'nin, ilimde bir eşi yoktur Biliyor musun?dedi
Yine bir gece, zamânın büyüklerinden biri büyük bir meclis hazırladı O memleketin âlimlerini, meşâyıhını ve ileri gelenlerini de dâvet ettiler O mecliste tâzim secdesi ve ibâdetteki secdeler hakkında çok derin ilimler ortaya döküldü Hazreti Mahdumzâde MuhammedSaîd, azîz kardeşi MuhammedMa'sûm ile berâber bir tarafta idi Âlimlerin büyüklerinden kalabalık bir grup bir tarafta idiler Her ilimde sözü en yüksek dereceye getiriyorlardı Mecliste olanlar bunların kim olduklarını anlayışlı olmak için kalkıp, yanlarına gelip, bunları seyrediyorlardı Bu iki kardeşi tanımadıklarından, bu azîzlerin kim olduklarını soruyorlardı Hazreti İmâm'ın oğulları olduklarını öğrenince; Bu vilâyet sedefinden ne için böyle hidâyet incileri zuhûra gelmesin?dediler
Yeniden bu Mahdumzâde teşehhüdde parmak kaldırmamak hakkında Hanefî mezhebine kadar bir risâle yazıp, buyurdular ancak: Evlâ olan, parmak kaldırmamaktırParmak kaldırılmasının zorunlu olduğunu iddiâ eden âlimler, risâledeki cevaplar aleyhinde şaşırıp kaldılar
Hâşimi Keşmî anlattı: Bir gün hazreti İmâm bu iki kardeşin zâhirî ve bâtınî ilimlere sâhip olmaları hakkında bu fakîre şöyle buyurdular: Oğlum Muhammed Sâdık vefât edince, kendi kendime; Zâhir ilimlerde bu kadar fazîletli, kalb hâllerinde bu kadar yüksek oğlu nerede bulurum?dedim Allahü teâlâ ihsân ederek, bu mübârek kardeşini, yüksek ağabeyinin vekîli eylediBu ihsânından dolayı Allahü teâlâya hamd ü senâlar olsun
Zamânın âlimlerinden Âsafı Câhî, aklî ilimlerde derin veri sâhibi olup, cevaplandıramadığı bâzı meseleleri Muhammed Saîd'e arzederdi Allahü teâlânın yardımıyla, ânında en güzel cevapları alır içi rahatlardı Âsafı Câhî zaman zaman Sultan Şâh Cihân'ın huzûruna gider, Muhammed Saîd hazretlerini medh edip; Şeyh Muhammed Saîd, Müceddîdi elfi sânî'nin oğludur İlimde babası ile berâberdirderdi Muhammed Saîd ne vakit sultânın huzûrunda bulunsa, pâdişâh, ondan başkasına dînî suâl sormazdı Hâlbuki pâdişâhın meclisinde tekrar tekrar yüksek âlimler bulunurdu
Muhammed Saîd hazretleri kalb ilimlerini de, zâhir ilimler gibi yüksek babasının sohbetinden elde etti Kemâl derecesine kavuşup, bu büyükler yolunda, tâlipleri yetiştirmek için babalarından hilâfet ve icâzet aldı Talebelerin yetişmesi ve terbiyesi ile meşgûl oldu Hattâ babaları, ömürlerinin sonuna dürüst talebeler ile meşgûl olmaktan el çekip, bunları bu oğlu ve diğer oğlu Hâce Muhammed Ma'sûm hazretlerine havâle ettiler İmâmı Rabbânî hazretleri, fıkıh bilgileri üzerinde bir meseleyi tahlil etmek isteyince, bu oğlundan sorardı Verdiği içten ve sağlam cevaplardan çok hoşlanırdı Ona duâ ederdi Bu iki oğlu hakkında; Her kutbun iki imâmı olur Siz ikiniz de imâmsınızbuyurdular
Yeniden babası İmâmı Rabbânî hazretleri, onun hakkında şöyle buyurmuştur: MuhammedSaîd, ulemâi râsihînden, derin âlimlerin önde gelenlerindendir Allahü teâlânın halîlidir (dostudur) O'nun rahmet hazînesidir Yarın kıyâmet günü rahmet hazînelerinin taksimi ona verilir Şefâat makâmından büyük payı vardır
Tasavvuf yolunda yükselirken ve inerken, kavuştuğum her makamdaMuhammed Saîd yanımdaydı
İnişte, Abdülkâdiri Geylânî hazretlerinin makâmına geldiğimde gördüm oysa, MuhammedSaîd benimle berâberdir
Yine buyurdu: İkinizi de (MuhammedMa'sûm ile) VilâyetiAhmedî makâmında buluyorum
Keşf ve müşâhede hâlinde gördüm ama, kıyâmet kopmuş, Arasat meydanında toplanmışız Ardımda eshâbımla Sırat üzerindeyiz Gördüm ama Muhammed Saîd önümüzden seri süratli gidiyor Defteri de sağ elindedir BöyleceCennet'in kapısına dek geldik
Hazreti Mahdum Muhammed Saîd buyurdu ama: Vebâ günlerinde babama büyük musîbetlerin vâki' olduğu sıralarda, yâni, üç gün içinde ağabeyim HâceMuhammed Sâdık, kardeşlerimden Muhammed Ferruh, Muhammed Îsâ ve daha diğer yakınları ile vefât ettiklerinde, ben de ağır hastalanmıştımNeredeyse ümîd kesilmişti Hazreti İmâm çok üzüldüler Bu sırada bir gece Adalet teâlâ tarafından kendisine pek husûsi tecelliler ve zuhûrlar oldu ki, bunların bu musîbetleri unutturan ilâhî avuntu ve müjdeler oldukları bildirildiHazreti İmâm buyurdular oysa: Rabbimin bu lütuf ve ihsânları aralarında iken, mânevî bir emir geldi ki: Muhammed Saîd ile Muhammed Ma'sûm'u getirin!Getirdiler İkisini de dizlerime oturttular Her ikisini de yaşlanmış ve sakalları beyazlamış gördüm Bana şöyle buyuruldu fakat; Bu iki oğlunu sana bağışladım Çok yaşayacaklardırHazreti İmâm, Yargı teâlânın bu lütfundan fazla hoşnut olup kalktılar ve müjde verdiler Hâlbuki bu iki oğulları hemen şimdi yirmi yaşına gelmemişlerdi
Muhammed Saîd buyurdu ama: Yüksek babam vefâtından iki ay kadar önce buyurdular ancak: Fazla derin sırlar bildiriliyor Onları kime anlatayım Siz tekrar tekrar burada olmuyorsunuzO günden îtibâren dışarıdaki dersi bırakıp aralıksız sohbet ve hizmetlerinde bulundum Kimseden duyulmayan o sırları ve keşfleri dinler oldum O günlerde bu cinsten olan ihsân ve ikrâmlar öncekilere kıyasla fazla daha fazlaydı Bunlar rahat olup açıklamaya gelmez
Yüksek babamın son hastalıklarında, imâmeti bana verdikleri süre, namazda imâm olmam nedeniyle, babama ihsân edilen ve örtülmesi lâzım olan sırlar bana da akmaya başladı Yüksek babam buyurdular ki: Muhammed Saîd! Bütün bunlar senin imâm olman ve namazda öne geçmenin bereketleridir Senin bu yüksek ihsânlardan ve derin sırlardan nasîbin ve payın tamdır
Hazreti İmâm'ın bu iki oğluna, ihsân, merhamet ve muhabbet nazarları son derece idiTenhâda ve kalabalıkta sırdaşı, hakîkat ve mahrem bilgilerinde muhâtabı idiler Dünyâ işlerinde emînleri, müşâvirleri ve mutlak vekilleri, ibâdet ve tâatlerinde en iyi hizmet edicileri her zaman bunlardı Dünyâ ve âhiret husûsunda büyük yardımcısı Muhammed Saîd hazretleri idi
Muhammed Saîd hazretleri sâniyesini bile nafile geçirmez, bir günde yapacağı işleri önceden plânlardıVakitlerini şöyle taksim etmişti Sabah namazını kılar, peşinde o vakitte okunacak ve yapılacak duâ ve vazifeleri okurdu Sonradan Allahü teâlâyı kalbinden zikrederdi İşrak vakti gelince, işrak namazını kılardı Sıcak zamanlarda, gecenin uykusuzluğunu tamir etmek için ikiüç saat istirahat ederdi Sonra kalkar, abdest alır, talebeye ders verir, bu hâl öğleye dek devâm ederdi Öğle namazını vaktin evvelinde edâ eder, daha sonra hâfızdan Kur'ânı kerîm dinlerdiBitirdikten sonradan, kendisi Kur'ânı kerîm okurdu Bâzan da öğle namazından önce Kur'ânı kerîm okur, öğleden sonradan ders ile meşgûl olup, bu koşul ikindiye kadar devâm ederdiDaha Sonra her yerde abdest alıp, ikindiyi kılar ve arkasında vâz ederdi Bâzan ikindiyi kıldıktan sonra husûsî odasına gider, akşama değin orada kalır, akşam olunca namaz için çıkar, akşam namazını vaktin evvelinde kılardı Sonradan akşam vazifelerini okur, evvâbin namazını kılardı Bu namazda uzun sûreler okurdu İmâmı Âzam hazretlerinin mezhebine göre yatsı vakti girince, yâni ufukta beyazlık kaybolunca namazını kılıp, odalarına giderdi Soğuk mevsimlerde gecenin üçte birine dek yatsı namazını geciktirip, o kadar kılardı Gecenin sonuna dürüst teheccüde kalkardı, namazda uzun sûreler okurdu Çoğu zaman teheccüd namazının abdesti ile sabahleyin namazını kılardı Her vakitte okunması bildirilen duâları okur, ayrıca vakit belirtilmemiş duâları da okurdu Bunlarla birlikte her gün beş bin sözcüki tayyibe okurdu Bu değin devamlı tâat, vakitleri gözetip değerleme ve ibâdet, insan gücünün dışında idi Buna rağmen, talebenin yetiştirilmesinde eshâbıyla sohbetinde, eksiklik ve kusur etmezdi Adalet tâliblerine feyz saçar, onları ilerletir, yüksek makamlara kavuştururdu Bu yolun tâlibleri fazla uzak memleketlerden huzûruna gelir, yüksek makamlara kavuşurlardı
Giz mahremlerinden fazla güvenilir biri anlattı: Bir defâ Muhammed Saîd hazretleri hastalandı Hastalığı uzadıkça ağırlaştı Zayıfladı, halsiz hâle geldi Tabibler çare bulamadılar Birgün hazreti İmâm yolda bir kâğıt fark etti, eğilip aldı Üstünde, Allah ismi şerîfi yazılıydı Onu öpüp temiz bir yere koydular Bunun üstüne Allahü teâlâ kadar kendilerine; Bizim ismimizi yücelttiğin için, oğlunu sana bağışladık ve hastalığını sıhhate çevirdikdiye ilhâm edildi ve kısa zamanda o hastalıktan iyileşti
HâceMuhammed Saîd'in, makam, kerâmet ve hârikulâde hâlleri sayılamıyacak kadar çoktur Kalblerden geçenleri bilmede, kabir hâllerini keşfte farklı bir husûsiyeti vardı Bir mesele hakkında bir şey söylese, Allahü teâlâ onun hatırı için o işi söylediği gibi yaratırdı
HadarâtülKuds müellifi, Bedreddîn Serhendî hazretleri anlatır: Geniş bir ova gördüm Velîler, sâlihler ve bâzı halk müziği oraya toplanmıştı HâceMuhammed Saîd bir taht üzerinde oturuyor ve bütün bu kalabalık, ona yüz dönmüş onu dinliyordu Bu kalabalığın imâmı, büyüğü ve rehberi o idi
Hazreti MuhammedSaîd'in bağlılarından olan Vezir Hanın hâmile olan hanımı, kendisine bir mektup yazıp; Hak teâlânın bana bir erkek evlâd vermesi için teveccüh buyurundedi Hazreti MuhammedSaîd duâ etti ve cevâbında o hanıma; Rahat olun, Allahü teâlâ yakın zamanda sana bir erkek evlâd verecektirdiye yazdı Hâmile olan o hanım, doğum yapınca, bir oğlu dünyâya geldi
Bir kimsenin oğlu ölmek üzereydi Oğlunu çok sevdiği için, vefâtının biraz daha gecikmesini özlem ediyordu Bu sebeple gözyaşları içinde Muhammed Saîd hazretlerinin huzûruna geldi ve; Ey İmâm hazretleri! Allahü teâlâ, hazreti Îsâ aleyhisselâma ölüleri diriltme mucizesini ihsân etti Siz de peygamberlerin aleyhimüsselâm vârislerisiniz Oğlum şu anda ölmek üzeredir Hâline bir teveccüh buyurmanızı istirhâm ediyorumdiye yalvardı Muhammed Saîd bir müddet yanıt vermedi, murâkabe ettikten sonra başlarını kaldırıp; Oğlunun canı geri geldi, dirildi ve sağlamlaştıbuyurdular O kimse sevinerek evine koştu Evde yerinden kalkamayan, konuşamayan, sekerâtı mevt hâlindeki oğlunu, iyileşmiş buldu
İmâmı Rabbânî hazretlerinin oğullarına yazdığı bir mektup aşağıdadır:
Allahü teâlâya hamd olsun Resûlüne salât ve selâm olsun Kıymetli oğullarım! Siz ne değin, bizim sohbetimizi istiyorsanız, ben de o kadar sizi görmek, sizinle konuşmak istiyorum Fakat ne yapalım ancak, tüm arzular ele geçmiyor
Mısra':
Rüzgâr, ekseriye geminin istemediği taraftan eser
Bu asker arasında, isteksiz ve rağbetsiz kalmamda, büyük faydalar görüyorum Burada bir saat kalmağı, başka yerlerde bir çok saatler kalmaktan daha iyi buluyorum Burada o kadar şeyler ele geçiyor oysa, başka yerlerde bunun zerresine kavuşacağımı zannetmiyorum Buranın mârifetlerinin yüksekliği başka, hâlleri ve makamları ayrıdır Sultânın buradan ayrılmama mâni olmasında, yüksek bir kemâl kapısı ve hakîkî sâhibimiz olan Allahü teâlânın rızâsını buluyorum Kendi saâdetimi bu hapiste düşünüyorum Bilhassa bu karışık günlerde, acâib muâmeleler ve bu tefrika ve fitne zamanlarında fazla garîb güzellikler görüyorum Lakin bu şaşılacak yeni ve tâze nîmetlerin günden güne akıp gelmesi karşı oğullarımı düşünüyorum Onlardan uzaktan kaldığım, onların yanına olamadığım için kalbim yanıyor, ciğerim kavruluyor Benim istememin, sizin isteğinizden daha pozitif olduğunu zannederim Meşhûr sözdür ancak: Babanın oğlunu istediği değin oğul babayı istemezHer ne değin asâlet ve füru' olmak, bunun somurtkan ise de bu böyledir
Muhammed Hâşimi Keşmî anlattı: Bir zaman, halvetde iken İmâmıRabbânî hazretleri bu fakîre; Fazla daha yaşayacağımı zannetmiyorum Bu dünyâdan göç yakın görünüyor Muhammed Saîd'in bu mesnedde yerimde oturmasını istiyorumbuyurdular Bu fakîr, onların bu sözlerini oğullarına söyledim Tam bir tevâzu ile; Benim gibi bir kâbiliyetsiz, böyle şeylere kendimi hiçbir zaman lâyık görmüyorum Hazreti İmâm her nereye gitse, kardeşim Muhammed Ma'sûm'u, kendi yerine oturturlar, bana ise, ona hizmet ve uymayı dikte buyururlardı Eğer bu ümid, babamın yüksek hatırına gelmeseydi böyle buyurmazlardı Ben şehrin dışındaki yüksek dedemin mezârının başında bir hücreye çekilir (yâni vefât edersem), bu mesnedi, o gözlerimin nûru Muhammed Ma'sûm'a havâle ederimbuyurdular Bu sözleri MuhammedMa'sûm'a arzettim O da ağladı ve şöyle buyurdu: Azîz kardeşim MuhammedSaîd beni kendi hizmetine lâyık görmüyor Hâllerin doğruluğuna, sağduyulu olmağa, melek ahlâklı olmağa, ilmin kuvvetine ve buna benzer şeylere bakıyorum Kendimi onların en aşağıda talebesi buluyorum Kendi saâdetimi onlara hizmette görüyorum Bu fakîr bu hâdiseyi, halvette iken hazreti İmâm'a arzettim Fazla hoşlarına gitti ve gözleri yaşardı Bu fakîre; Görüyormusun, bu iki kardeş arasında nasıl muhabbet ve bağlılık var?buyurdular Onlara duâlar eylediler Allah kabûl eylesin
CİNLER
Hâşimi Keşmî anlattı: Hazreti MahdumzâdeMuhammedSaîd bu fakîre anlattı: Bir gece kendi evimde, pencereleri içerden kapayıp uyuyordum Gecenin bir kısmı geçmişti ama, bir kimse şiddetle kapıyı çaldı Acabâ bu saatte kimdir?diye şaşırma ettim Her ne kadar; Kim var orada?deyip bağırdıysam da yanıt vermedi Kapının yanına gelip, kapıyı açtırmak istedim O kimse kapıyı kendi tarafına çekti Ben de bana doğru çektim Bu esnâda hazreti İmâm'ın sesini duydum Bana; MuhammedSaîd hazır ol!buyurdular Onların sesi kazanç gelmez, kapıdaki zât kayboldu daha sonra babamın huzûruna gidince, daha ben olayı anlatmadan; Bu gece senin evine cin girip sana eziyet tahsis etmek istedi Bunu farkettim, bağırdım ve onu kovdumbuyurdularBuna temasla, hazreti İmâm'ın yüksek talebelerinden bir kısmı, onların mübârek dillerinden naklederek şöyle anlattılar: Bir gece evimde, uyumak için yattım Tam gözlerimi kapayıp, uykuya dalarken, bir cinin bana etki ve biriktirmek istediğini anladım Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhmübârek kelimesini okudum Bu kelime ağzımdan çıkar çıkmaz meleklerin gelip, o cini parça parça ettiklerini, yanında olanları etrafımdan koğduklarını ve filân yere götürdüklerini gördüm
1) HadarâtülKuds; s234
2) UmdetülMakâmât; s226
3) ZübdetülMakâmât; s308
4) Tam İlmihâl Seâdeti Ebediyye; (49 Baskı) s1121
5) Kılavuz Ansiklopedisi; c12, s298
6) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c16, s117 *
MUHAMMED SAÎD FÂRÛKÎ
Hindistan'da yetişen büyük velîlerden İslâm âlimlerinin önderi, gözbebeği, velîlerin baş tâcı, âriflerin ışığı, tasavvuf bilgilerinin mütehassısı ve İslâmın bekçisi olan İmâmı Rabbânî müceddîdi elfi sânî Ahmedi Fârûkî Serhendî hazretlerinin ikinci oğludur Babası gibi büyük âlim ve velî idi 1596 (H 1005) senesinin Şa'bân ayında doğdu
Ahlâkının güzelliği, fazîletlerinin çokluğu, güler yüzü, yumuşak sözü, işlerinin hâlis olması ile zînetlenmişti Tahsîlini genç yaşında bitirdi Fen ve din ilimlerinde mütehassıs oldu Babasının işine düşkün çalışmaları, yardımları sâyesinde, büyüklerin sevgisine ve yüksek hâllere kavuştu On yedi yaşında mânevî kemâlâta vâsıl oldu Birçok değerli kitaplara ta'likler ve hâşiyeler yaptı Mişkâti Mesâbih'e ta'likleri çok kıymetlidir Namazda otururken parmak kaldırmamak için, Hanefî mezhebine kadar yazdığı risâlesi şâheserdir Bu eserinde parmak kaldırmamanın daha iyi olduğunu isbât etmiştir Yüksek pederinin garîb sırlarına, acâib mârifetlerine mahrem idi Mektûbâtı Saîdiyye kitabında yüz mektup vardır 1660 (H1070) senesinde vefât etti
Babası İmâmı Rabbânî hazretleri buyurdu ancak: MuhammedSaîd, beş yaşında iken ağır bir hastalığa tutulmuştu Bu hastalığın şiddetli zamânında, kendisine Ne istersin?diye sorulduğunda; Hazreti Hâce'yi isterimdedi (Babası İmâmı Rabbânî hazretlerinin yüksek hocasıBâkîbillah'ı kastetmişti) Bu durumu Bâkîbillah hazretlerine arzedilince şöyle buyurdu: Muhammed Saîd'in hatırı sayılır Bir laf söyledi ve gaybî olarak bizden nisbet aldı
Hâce Bâkîbillah hazretleri, İmâmı Rabbânî'ye yazdığı mektupların bâzılarında, bu oğullarını, şefkat ve acınacak şey ile anıp duâ ederdi Sevdiklerinden birine, Hazreti İmâm'ın medhi hakkında yazdığı bir mektupta şöyle yazıyordu: Daha küçük olan Ahmed'in çocukları, hepsi esrârı ilâhîdir Şaşılacak, inanılmayacak kâbiliyetleri, istidâtları vardır Özet Olarak şecereyi tayyibedirler Allahü teâlâ onları en güzel şekilde yarattıHazreti HâceBâkîbillah'ın bu onurlu sözleri, tüm oğullarının istidât ve kâbiliyetlerinin, yaradılışlarının yüksek olduğunu gösteriyor, yüksek derecelere kavuştuklarını haber veriyordu Bu Mahdumzâde de büyüyünce, zâhirî ilmin tahsîli ile meşgûl oldu İlminin bir kısmını, hazreti İmâm'ın huzûrunda elde etti Bir kısmını da ağabeyinin yanında kazandı Bâzı ilimleri de Şeyh Tâhiri Lâhorî'nin yanına tamamlayıp ikmâl etti Aklî ve naklî bütün ilimlerde bütün bir mahâret elde etti Bu tahsîl esnâsında yüksek babalarının tasarruf ve verimli teveccühleriyle bu büyük yola bağlılığı kuvvetlendi ve yüksek hâllere kavuştu Bütün bu zâhirî olgunlukları ve manevî terakkîleri on yedi yaşında ikmâl edip bitirmişti O zamandan beri aklî ve naklî ilimlerde mahâret sâhibi olup, dâimâ ders okutur, bâzı değerli kitaplara ilâveler ve hâşiyeler yapardı Bunlardan biri MişkâtülMesâbih'e yaptığı ilâvelerdir Hanefî mezhebi imâmlarından alınan sağlam hadîsleri açık delîllerle, dürüst şâhidlerle, en değerli kitaplardan alıp buraya yazmıştır Okuyan âlimler, fazla beğendiler Onu medhedip, fazla duâ eylediler Hayâli Hâşiyesi üzerine de hâşiyesi vardır Bu eseri de çok sağlamdır Hattâ bunda sırf kendine kasıtlı olarak sözleri de vardır Zamânının âlimleri bu eseri okuyunca, Muhammed Saîd hazretlerinin son derece ince ilimlere sâhib olduğunu kabûl etmişlerdir
Münâzarada, tüm Hindistan âlimlerini susturacak farklı bir meziyeti vardı Muhammed Hâşimi Keşmî bu hususta şöyle anlattı:
Bir gün bu fakîr de yanlarında idim Âlimlerden biri kendilerinden usûli fıkha dâir çok güç bir mesele sordu Bu soruyu, gâyet açık ve geniş olarak cevaplandırdı O âlim kulağıma eğilip, Bu Mahdumzâde'nin, ilimde bir eşi yoktur Biliyor musun?dedi
Yine bir gece, zamânın büyüklerinden biri büyük bir meclis hazırladı O memleketin âlimlerini, meşâyıhını ve ileri gelenlerini de dâvet ettiler O mecliste tâzim secdesi ve ibâdetteki secdeler hakkında çok derin ilimler ortaya döküldü Hazreti Mahdumzâde MuhammedSaîd, azîz kardeşi MuhammedMa'sûm ile berâber bir tarafta idi Âlimlerin büyüklerinden kalabalık bir grup bir tarafta idiler Her ilimde sözü en yüksek dereceye getiriyorlardı Mecliste olanlar bunların kim olduklarını anlayışlı olmak için kalkıp, yanlarına gelip, bunları seyrediyorlardı Bu iki kardeşi tanımadıklarından, bu azîzlerin kim olduklarını soruyorlardı Hazreti İmâm'ın oğulları olduklarını öğrenince; Bu vilâyet sedefinden ne için böyle hidâyet incileri zuhûra gelmesin?dediler
Yeniden bu Mahdumzâde teşehhüdde parmak kaldırmamak hakkında Hanefî mezhebine kadar bir risâle yazıp, buyurdular ancak: Evlâ olan, parmak kaldırmamaktırParmak kaldırılmasının zorunlu olduğunu iddiâ eden âlimler, risâledeki cevaplar aleyhinde şaşırıp kaldılar
Hâşimi Keşmî anlattı: Bir gün hazreti İmâm bu iki kardeşin zâhirî ve bâtınî ilimlere sâhip olmaları hakkında bu fakîre şöyle buyurdular: Oğlum Muhammed Sâdık vefât edince, kendi kendime; Zâhir ilimlerde bu kadar fazîletli, kalb hâllerinde bu kadar yüksek oğlu nerede bulurum?dedim Allahü teâlâ ihsân ederek, bu mübârek kardeşini, yüksek ağabeyinin vekîli eylediBu ihsânından dolayı Allahü teâlâya hamd ü senâlar olsun
Zamânın âlimlerinden Âsafı Câhî, aklî ilimlerde derin veri sâhibi olup, cevaplandıramadığı bâzı meseleleri Muhammed Saîd'e arzederdi Allahü teâlânın yardımıyla, ânında en güzel cevapları alır içi rahatlardı Âsafı Câhî zaman zaman Sultan Şâh Cihân'ın huzûruna gider, Muhammed Saîd hazretlerini medh edip; Şeyh Muhammed Saîd, Müceddîdi elfi sânî'nin oğludur İlimde babası ile berâberdirderdi Muhammed Saîd ne vakit sultânın huzûrunda bulunsa, pâdişâh, ondan başkasına dînî suâl sormazdı Hâlbuki pâdişâhın meclisinde tekrar tekrar yüksek âlimler bulunurdu
Muhammed Saîd hazretleri kalb ilimlerini de, zâhir ilimler gibi yüksek babasının sohbetinden elde etti Kemâl derecesine kavuşup, bu büyükler yolunda, tâlipleri yetiştirmek için babalarından hilâfet ve icâzet aldı Talebelerin yetişmesi ve terbiyesi ile meşgûl oldu Hattâ babaları, ömürlerinin sonuna dürüst talebeler ile meşgûl olmaktan el çekip, bunları bu oğlu ve diğer oğlu Hâce Muhammed Ma'sûm hazretlerine havâle ettiler İmâmı Rabbânî hazretleri, fıkıh bilgileri üzerinde bir meseleyi tahlil etmek isteyince, bu oğlundan sorardı Verdiği içten ve sağlam cevaplardan çok hoşlanırdı Ona duâ ederdi Bu iki oğlu hakkında; Her kutbun iki imâmı olur Siz ikiniz de imâmsınızbuyurdular
Yeniden babası İmâmı Rabbânî hazretleri, onun hakkında şöyle buyurmuştur: MuhammedSaîd, ulemâi râsihînden, derin âlimlerin önde gelenlerindendir Allahü teâlânın halîlidir (dostudur) O'nun rahmet hazînesidir Yarın kıyâmet günü rahmet hazînelerinin taksimi ona verilir Şefâat makâmından büyük payı vardır
Tasavvuf yolunda yükselirken ve inerken, kavuştuğum her makamdaMuhammed Saîd yanımdaydı
İnişte, Abdülkâdiri Geylânî hazretlerinin makâmına geldiğimde gördüm oysa, MuhammedSaîd benimle berâberdir
Yine buyurdu: İkinizi de (MuhammedMa'sûm ile) VilâyetiAhmedî makâmında buluyorum
Keşf ve müşâhede hâlinde gördüm ama, kıyâmet kopmuş, Arasat meydanında toplanmışız Ardımda eshâbımla Sırat üzerindeyiz Gördüm ama Muhammed Saîd önümüzden seri süratli gidiyor Defteri de sağ elindedir BöyleceCennet'in kapısına dek geldik
Hazreti Mahdum Muhammed Saîd buyurdu ama: Vebâ günlerinde babama büyük musîbetlerin vâki' olduğu sıralarda, yâni, üç gün içinde ağabeyim HâceMuhammed Sâdık, kardeşlerimden Muhammed Ferruh, Muhammed Îsâ ve daha diğer yakınları ile vefât ettiklerinde, ben de ağır hastalanmıştımNeredeyse ümîd kesilmişti Hazreti İmâm çok üzüldüler Bu sırada bir gece Adalet teâlâ tarafından kendisine pek husûsi tecelliler ve zuhûrlar oldu ki, bunların bu musîbetleri unutturan ilâhî avuntu ve müjdeler oldukları bildirildiHazreti İmâm buyurdular oysa: Rabbimin bu lütuf ve ihsânları aralarında iken, mânevî bir emir geldi ki: Muhammed Saîd ile Muhammed Ma'sûm'u getirin!Getirdiler İkisini de dizlerime oturttular Her ikisini de yaşlanmış ve sakalları beyazlamış gördüm Bana şöyle buyuruldu fakat; Bu iki oğlunu sana bağışladım Çok yaşayacaklardırHazreti İmâm, Yargı teâlânın bu lütfundan fazla hoşnut olup kalktılar ve müjde verdiler Hâlbuki bu iki oğulları hemen şimdi yirmi yaşına gelmemişlerdi
Muhammed Saîd buyurdu ama: Yüksek babam vefâtından iki ay kadar önce buyurdular ancak: Fazla derin sırlar bildiriliyor Onları kime anlatayım Siz tekrar tekrar burada olmuyorsunuzO günden îtibâren dışarıdaki dersi bırakıp aralıksız sohbet ve hizmetlerinde bulundum Kimseden duyulmayan o sırları ve keşfleri dinler oldum O günlerde bu cinsten olan ihsân ve ikrâmlar öncekilere kıyasla fazla daha fazlaydı Bunlar rahat olup açıklamaya gelmez
Yüksek babamın son hastalıklarında, imâmeti bana verdikleri süre, namazda imâm olmam nedeniyle, babama ihsân edilen ve örtülmesi lâzım olan sırlar bana da akmaya başladı Yüksek babam buyurdular ki: Muhammed Saîd! Bütün bunlar senin imâm olman ve namazda öne geçmenin bereketleridir Senin bu yüksek ihsânlardan ve derin sırlardan nasîbin ve payın tamdır
Hazreti İmâm'ın bu iki oğluna, ihsân, merhamet ve muhabbet nazarları son derece idiTenhâda ve kalabalıkta sırdaşı, hakîkat ve mahrem bilgilerinde muhâtabı idiler Dünyâ işlerinde emînleri, müşâvirleri ve mutlak vekilleri, ibâdet ve tâatlerinde en iyi hizmet edicileri her zaman bunlardı Dünyâ ve âhiret husûsunda büyük yardımcısı Muhammed Saîd hazretleri idi
Muhammed Saîd hazretleri sâniyesini bile nafile geçirmez, bir günde yapacağı işleri önceden plânlardıVakitlerini şöyle taksim etmişti Sabah namazını kılar, peşinde o vakitte okunacak ve yapılacak duâ ve vazifeleri okurdu Sonradan Allahü teâlâyı kalbinden zikrederdi İşrak vakti gelince, işrak namazını kılardı Sıcak zamanlarda, gecenin uykusuzluğunu tamir etmek için ikiüç saat istirahat ederdi Sonra kalkar, abdest alır, talebeye ders verir, bu hâl öğleye dek devâm ederdi Öğle namazını vaktin evvelinde edâ eder, daha sonra hâfızdan Kur'ânı kerîm dinlerdiBitirdikten sonradan, kendisi Kur'ânı kerîm okurdu Bâzan da öğle namazından önce Kur'ânı kerîm okur, öğleden sonradan ders ile meşgûl olup, bu koşul ikindiye kadar devâm ederdiDaha Sonra her yerde abdest alıp, ikindiyi kılar ve arkasında vâz ederdi Bâzan ikindiyi kıldıktan sonra husûsî odasına gider, akşama değin orada kalır, akşam olunca namaz için çıkar, akşam namazını vaktin evvelinde kılardı Sonradan akşam vazifelerini okur, evvâbin namazını kılardı Bu namazda uzun sûreler okurdu İmâmı Âzam hazretlerinin mezhebine göre yatsı vakti girince, yâni ufukta beyazlık kaybolunca namazını kılıp, odalarına giderdi Soğuk mevsimlerde gecenin üçte birine dek yatsı namazını geciktirip, o kadar kılardı Gecenin sonuna dürüst teheccüde kalkardı, namazda uzun sûreler okurdu Çoğu zaman teheccüd namazının abdesti ile sabahleyin namazını kılardı Her vakitte okunması bildirilen duâları okur, ayrıca vakit belirtilmemiş duâları da okurdu Bunlarla birlikte her gün beş bin sözcüki tayyibe okurdu Bu değin devamlı tâat, vakitleri gözetip değerleme ve ibâdet, insan gücünün dışında idi Buna rağmen, talebenin yetiştirilmesinde eshâbıyla sohbetinde, eksiklik ve kusur etmezdi Adalet tâliblerine feyz saçar, onları ilerletir, yüksek makamlara kavuştururdu Bu yolun tâlibleri fazla uzak memleketlerden huzûruna gelir, yüksek makamlara kavuşurlardı
Giz mahremlerinden fazla güvenilir biri anlattı: Bir defâ Muhammed Saîd hazretleri hastalandı Hastalığı uzadıkça ağırlaştı Zayıfladı, halsiz hâle geldi Tabibler çare bulamadılar Birgün hazreti İmâm yolda bir kâğıt fark etti, eğilip aldı Üstünde, Allah ismi şerîfi yazılıydı Onu öpüp temiz bir yere koydular Bunun üstüne Allahü teâlâ kadar kendilerine; Bizim ismimizi yücelttiğin için, oğlunu sana bağışladık ve hastalığını sıhhate çevirdikdiye ilhâm edildi ve kısa zamanda o hastalıktan iyileşti
HâceMuhammed Saîd'in, makam, kerâmet ve hârikulâde hâlleri sayılamıyacak kadar çoktur Kalblerden geçenleri bilmede, kabir hâllerini keşfte farklı bir husûsiyeti vardı Bir mesele hakkında bir şey söylese, Allahü teâlâ onun hatırı için o işi söylediği gibi yaratırdı
HadarâtülKuds müellifi, Bedreddîn Serhendî hazretleri anlatır: Geniş bir ova gördüm Velîler, sâlihler ve bâzı halk müziği oraya toplanmıştı HâceMuhammed Saîd bir taht üzerinde oturuyor ve bütün bu kalabalık, ona yüz dönmüş onu dinliyordu Bu kalabalığın imâmı, büyüğü ve rehberi o idi
Hazreti MuhammedSaîd'in bağlılarından olan Vezir Hanın hâmile olan hanımı, kendisine bir mektup yazıp; Hak teâlânın bana bir erkek evlâd vermesi için teveccüh buyurundedi Hazreti MuhammedSaîd duâ etti ve cevâbında o hanıma; Rahat olun, Allahü teâlâ yakın zamanda sana bir erkek evlâd verecektirdiye yazdı Hâmile olan o hanım, doğum yapınca, bir oğlu dünyâya geldi
Bir kimsenin oğlu ölmek üzereydi Oğlunu çok sevdiği için, vefâtının biraz daha gecikmesini özlem ediyordu Bu sebeple gözyaşları içinde Muhammed Saîd hazretlerinin huzûruna geldi ve; Ey İmâm hazretleri! Allahü teâlâ, hazreti Îsâ aleyhisselâma ölüleri diriltme mucizesini ihsân etti Siz de peygamberlerin aleyhimüsselâm vârislerisiniz Oğlum şu anda ölmek üzeredir Hâline bir teveccüh buyurmanızı istirhâm ediyorumdiye yalvardı Muhammed Saîd bir müddet yanıt vermedi, murâkabe ettikten sonra başlarını kaldırıp; Oğlunun canı geri geldi, dirildi ve sağlamlaştıbuyurdular O kimse sevinerek evine koştu Evde yerinden kalkamayan, konuşamayan, sekerâtı mevt hâlindeki oğlunu, iyileşmiş buldu
İmâmı Rabbânî hazretlerinin oğullarına yazdığı bir mektup aşağıdadır:
Allahü teâlâya hamd olsun Resûlüne salât ve selâm olsun Kıymetli oğullarım! Siz ne değin, bizim sohbetimizi istiyorsanız, ben de o kadar sizi görmek, sizinle konuşmak istiyorum Fakat ne yapalım ancak, tüm arzular ele geçmiyor
Mısra':
Rüzgâr, ekseriye geminin istemediği taraftan eser
Bu asker arasında, isteksiz ve rağbetsiz kalmamda, büyük faydalar görüyorum Burada bir saat kalmağı, başka yerlerde bir çok saatler kalmaktan daha iyi buluyorum Burada o kadar şeyler ele geçiyor oysa, başka yerlerde bunun zerresine kavuşacağımı zannetmiyorum Buranın mârifetlerinin yüksekliği başka, hâlleri ve makamları ayrıdır Sultânın buradan ayrılmama mâni olmasında, yüksek bir kemâl kapısı ve hakîkî sâhibimiz olan Allahü teâlânın rızâsını buluyorum Kendi saâdetimi bu hapiste düşünüyorum Bilhassa bu karışık günlerde, acâib muâmeleler ve bu tefrika ve fitne zamanlarında fazla garîb güzellikler görüyorum Lakin bu şaşılacak yeni ve tâze nîmetlerin günden güne akıp gelmesi karşı oğullarımı düşünüyorum Onlardan uzaktan kaldığım, onların yanına olamadığım için kalbim yanıyor, ciğerim kavruluyor Benim istememin, sizin isteğinizden daha pozitif olduğunu zannederim Meşhûr sözdür ancak: Babanın oğlunu istediği değin oğul babayı istemezHer ne değin asâlet ve füru' olmak, bunun somurtkan ise de bu böyledir
Muhammed Hâşimi Keşmî anlattı: Bir zaman, halvetde iken İmâmıRabbânî hazretleri bu fakîre; Fazla daha yaşayacağımı zannetmiyorum Bu dünyâdan göç yakın görünüyor Muhammed Saîd'in bu mesnedde yerimde oturmasını istiyorumbuyurdular Bu fakîr, onların bu sözlerini oğullarına söyledim Tam bir tevâzu ile; Benim gibi bir kâbiliyetsiz, böyle şeylere kendimi hiçbir zaman lâyık görmüyorum Hazreti İmâm her nereye gitse, kardeşim Muhammed Ma'sûm'u, kendi yerine oturturlar, bana ise, ona hizmet ve uymayı dikte buyururlardı Eğer bu ümid, babamın yüksek hatırına gelmeseydi böyle buyurmazlardı Ben şehrin dışındaki yüksek dedemin mezârının başında bir hücreye çekilir (yâni vefât edersem), bu mesnedi, o gözlerimin nûru Muhammed Ma'sûm'a havâle ederimbuyurdular Bu sözleri MuhammedMa'sûm'a arzettim O da ağladı ve şöyle buyurdu: Azîz kardeşim MuhammedSaîd beni kendi hizmetine lâyık görmüyor Hâllerin doğruluğuna, sağduyulu olmağa, melek ahlâklı olmağa, ilmin kuvvetine ve buna benzer şeylere bakıyorum Kendimi onların en aşağıda talebesi buluyorum Kendi saâdetimi onlara hizmette görüyorum Bu fakîr bu hâdiseyi, halvette iken hazreti İmâm'a arzettim Fazla hoşlarına gitti ve gözleri yaşardı Bu fakîre; Görüyormusun, bu iki kardeş arasında nasıl muhabbet ve bağlılık var?buyurdular Onlara duâlar eylediler Allah kabûl eylesin
CİNLER
Hâşimi Keşmî anlattı: Hazreti MahdumzâdeMuhammedSaîd bu fakîre anlattı: Bir gece kendi evimde, pencereleri içerden kapayıp uyuyordum Gecenin bir kısmı geçmişti ama, bir kimse şiddetle kapıyı çaldı Acabâ bu saatte kimdir?diye şaşırma ettim Her ne kadar; Kim var orada?deyip bağırdıysam da yanıt vermedi Kapının yanına gelip, kapıyı açtırmak istedim O kimse kapıyı kendi tarafına çekti Ben de bana doğru çektim Bu esnâda hazreti İmâm'ın sesini duydum Bana; MuhammedSaîd hazır ol!buyurdular Onların sesi kazanç gelmez, kapıdaki zât kayboldu daha sonra babamın huzûruna gidince, daha ben olayı anlatmadan; Bu gece senin evine cin girip sana eziyet tahsis etmek istedi Bunu farkettim, bağırdım ve onu kovdumbuyurdularBuna temasla, hazreti İmâm'ın yüksek talebelerinden bir kısmı, onların mübârek dillerinden naklederek şöyle anlattılar: Bir gece evimde, uyumak için yattım Tam gözlerimi kapayıp, uykuya dalarken, bir cinin bana etki ve biriktirmek istediğini anladım Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhmübârek kelimesini okudum Bu kelime ağzımdan çıkar çıkmaz meleklerin gelip, o cini parça parça ettiklerini, yanında olanları etrafımdan koğduklarını ve filân yere götürdüklerini gördüm
1) HadarâtülKuds; s234
2) UmdetülMakâmât; s226
3) ZübdetülMakâmât; s308
4) Tam İlmihâl Seâdeti Ebediyye; (49 Baskı) s1121
5) Kılavuz Ansiklopedisi; c12, s298
6) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c16, s117 *