iltasyazilim
FD Üye
Mumya nasıl yapılır,
Mumyalama işlemi,
Mumya Hakkında Veri
Kokmaktan ve çürümekten koruyabilmek, bozulmaksızın yüzyıllarca saklayabilmek için özel eczalarla muamele edilen ve özel yerlerde (lâhid) saklanan cesetlere verilen isim Bu usulü eski Mısırlılar icat etmişler ve onlar uygulamışlardır Mısırlılar, insan öldükten sonra ruhunun yaşadığına ve o ruhun kendi vücudunu aradığına inandıklarından, mumya yapımına önem vermişlerdir Bu sebeple, eski Mısır Firavunlarının üç bin yıllık mumyaları, daha yeni mezara konmuş gibi bulunmuştur
Mumyacılık Tarihi
Tarihçi Herodotos, Mısır'da bulunduğu sırada (Mö 450) üç bambaşka tipte mumyalama gördüğünü yazar sonra Hellenistik devir tarihçisi Diodoros ve Romalı tarihçi Strabon'da mumyacılıkla ilgili, kısmen doğru ve işe fayda bilgiler vermektedir Bu kaynaklara tarafından mumyacılıkta kullanılan başlıca araç gereç bitumen (katran, asfalt) dir Ama son araştırmalar gösterdi oysa iş bununla bitmiyor Mumyacılıkta kullanılan ecza ve kimyasal karışımları tahlil etmek zannedildiğin den çok daha kompleks bir iştir Tarihte mumyayı hiç yapmayanlar olduğu gibi, eksik veya fazla mumya yapan sayısız uluslar yaşamıştır Diğer kültür çevrelerinde de görül mekle beraber mumyasözünün anında aklımıza Mısır'ı getirmesi nedensiz değildir Mısır'da bu sanatın otuz yüzyıllık bir tarihi vardır Böylece çok arkeolog Mısırlılara mumyanın mucidi, bu tekniğin benzersiz ustaları olarak bakarlar Aslında de günümüze kalabilmiş mumyaların o kadar çoğu ve en eskileri Mısır uygarlığının miraslarıdır Eski Darı halkı, ilk zamanlarda, ölülerini çıplak olarak derin olmayan çukurların içine, doğru kuma gömüyorlardı Kum mezar içinde sıcak ve kuru hava cesedi atmosfer etkilerinden koruyor, böylece çürüme ve deformasyon (decomposition) kendiliğinden önlenmiş oluyordu Doğanın koruduğu bu cesetler, şüphesiz zaman zaman mezar hırsızları ve defineciler göre açıldığı için tahrip önlenemiyordu Daha sonraları ölüm sonrasındaki dünyada kişinin kullanacağı eşya ve yiyecekleri içine koyabilmek için daha büyük kabir yapıları yapı edilmeye başlandı Taş ve ahşap olan bu yapılar, tabii ola rak, dış etkileri önleyemediğinden cisim havayla aracısız temastaydı ve deformasyon kaçınılmazdı Mezar odasının iyi korunamayışı her hâlükarda cesedi koruma fikrini vermiş olmalı ama, cesedi yapay yöntemlerle korumak için yollar aranmaya başlandı En eski mumyaların çoğunluğu kral ailesine ait cesetlere uygulanmıştır Zamanla ırk, en daha alçak sınıflar ve gücü yeten cümbür cemaat mumya yaptırmaya başladı Daha 4 Sülale Devrinde (MÖ 2613 2494) vücudun iç organları boşaltılıp, bunlar topluca Kanopus küpüadı bahşedilen kaplara konuluyordu (bu küpler Kanopus'da yapıldığı için kazıbilim yayınına bu adla geçmiştir) İç organları boşaltılan ceset, sodyum karbonat, sodyum bikarbonat, demir tuzu, kalsiyum ve silikon karışımı tuzlardan ibaret olan natron ve çürümüş mür otu, fazla farklı alanlara yönlendirilmiş aromatikler, palmiye yağı ve bazı baharatlarla dolduruluyordu Bu karışıma tarçın, levanta ve günlük (buhur) katıldığını ileri sürenler de vardır 17 Sülale (MÖ 15671320) den önce yapılan mumyalar baştan savma işçilik yüzünden çürümüş, yıkım olmuştur Muhtemelen bu tarihten daha sonra beyin de kafatasının içinden çıkarılmaya başlan mıştı 1720 Sülaleler arası dönem (MÖ 15671085) ait Tep şehri nekropolünde yer alan böylece çok firavun mumyası varlıklı bilgiler vermektedir 21 Sülale (MÖ 1085935) zamanında mumyacılık sanatı zirveye ulaşmıştır Bu en parlak dönemin mumyalama işlemini CE Smith şöyle anlatır: Devrin tahnitçileri, karın boşluğu içinde oysa organları vücudun sol böğür kısmını yararak boşaltıyorlardı Beyin de burun deliklerinden, özel aletler sokularak boşaltılıyordu Boşaltılan organlar bu kere, vücuttan ayirilip Kanopus küpüne konmuyor, fakat dört parça halinde paketlenip her tarafta vücut boşluğundaki yerlerine konuyor Her organ, miğde, ciğer, böbrek ve barsaklar bambaşka paketler halinde sarılıp şahin tanrı Horus'un çocukları; İsis, Neit, Neptis ve Selkis figürinleriyle birlikte baştan gövde içindeki eski yerlerine iade ediliyordu Balmumu ya da kilden yapılmış olan bu ilâhlar, uyanış gününe değin organlara bekçilik ediyor Kalp, coşku ve duyguların toplandığı merkez olarak yerinden çıkartılmazdı Sanduka içine yatırılan cesetin yanına keza jurnal eşyalarından birkaçı ve bazı dini metinler de bırakılmaktadır Böğürde açılmış olan kesik balmumu ya da ****lden bir sembolik gözle kapatılırdı Vücuda daha canlı bir görünüş vermek üzere cilt altına çamur doldurulur, şekli düzeltilir ve göz deliklerine yapma gözler yerleştirilirdi Ölü artık her şeyiyle yeni bir hayata hazırdır Tahnit edilmiş cisim okr boyası ile (erkekler kırmızı ve kadınlar sarı renk) elde etmek üzere boyanır bundan sonradan uzun ve zorlama bir iş olan bandajla maya geçilirdi Karoser tepeden tırnağa kumaş şeritlerle sarıldıktan daha sonra mumyalama işlemi sona erer, bundan daha sonra mumya bir sandukaya yatırılırdı İnsan vücuduna benzeşen sanduka karton, ahşap, taş hatta altından yapılırdı İşi biten mumya sandukası mühürlenir, üstüne unvan ve adı yazılmış olarak ölünün ailesine teslim edilirdi Mumyaların birçok kabir odasında dik (hayatta olduğu gibi) dururdu Firavun mumya ları ise bir piramit içindeki taş lahitlere yatırılıyor du Böylece yüce firavunun ruhsuz bedeni kötü niyetli kişilerin ulaşamıyacağı değin kompleks ve güvenli olmayan bir sistemin bir köşesine saklanıyordu, vefat gününden mezara kadar süren mumyalama işlemi 70 gün alırdı Mumyalama işlemi, 20 30 Sülaleler arası dönemde (MÖ 935730) bütün uygulanırken, 26 Sülale (MÖ 664525) döneminde bazı eksiklerle ve birazcık da ilgisizce uygulanmıştır; yüz üstüne bundan böyle yapay gözler konmaz, iç organlar eski yerlerine yok, ama paket halinde iki üçgenin taban olmayan kenarı arasına yoksa da Kanopus küpüne yerleştirilirdi Geç devirlerde, pitolemayoslar (MÖ 33230) döneminde mumyalama işleminde natron yerine reçine kullanılmaya başlanmıştır Artık erimiş haldeki reçine böğür yarığı ve burun deliklerinden bütün vücuda akıtılıyordu Zamanla herşey daha da düşüncesizce yapılmaya başlan dı, dış görünüş ve sargılar ağırlık kazandı Roma çağında sanduka üzerine çizilen çehre renkli ve ölüye fazla eş realist bir portre sanatına sahne oluyordu Mısır'da insandan diğer, Apis öküzü, kedi, şahin ve timsah gibi tanrısal hayvanların da mumyalandığı görülüyor, bu adet Romalılarda da vardır Mumyacılık, Darı'da MÖ 3 Yüzyılda yay gınlığını kaybeder fakat, Hristiyan Koptlar vahşi da olsa MS 640 yılındaki Arap istilasına kadar bu geleneği sürdürürler Hristiyanlık ilk yıllarında mumyacılığa çok yük vermiş ama, zamanla bu işin dini bir anlamı kalmadığını anlamaya başlanmış olacakki adamakıllı vazgeçilmiştir Bu dönemde mumya yapılsa bile sanduka içine sahte (oyuncak) bir mumya konuyor ve sanduka üzerine ölünün sağlığındaki resmi çiziliyor, kısacası ana iş ressamlara düşüyordu Darı mumyacılığı böylece yoğun bir data yığınının esrarını saklaması bakımından uzun vakit arkeoloji, kimya, farmakoloji, anatomi ve nekroloji bilimlerini meşgul etmiştir Bu işlemde kullanılan bir kısım ecza kimya bilimi tarafından hâlâ bilinemiyor Mumyaları histolojik açıdan inceleyen Ruffer M A (1921) ve Sandison A T (1963) kayda değer bilgiler elde ettiler Mumyalar pek fazla yönden incelenirken sandukanın kapağı açılıyor, sargılar çözülüyor ve bu vesileyle pek fazla tahrip (elde olmadan) yapılıyordu Mumyaların esrarına birincil kuvvetli ışığı tutan Sir Grafton Elliot Smith (18711937) dir O, mumyaları tıp biliminin ışığı aşağı inceleyen bir fizikçi olarak çalışmış, bu iş için X ışınlarını kullanmıştır Bu Nedenle, mumya sandukasının kapağını bile kaldırmadan, mumyanın röntgen filmi çekiliyor, iskelet yapısı, cinsiyeti ve ölü eşyaları hakkında çok varlıklı bilgiler almak olası oluyor du X ışınlarının keşfinin derhal ertesinde WMF Petrie bir takım mumyaların bacak ve ayak radyografilerini çekti, daha 1937 de başlayan bu girişim bugün bütün hızıyla sürmektedir Mumya Darı'a özgü bir gelenek değildir; fazla uzaklarda, Asya'nın uçsuz bucaksız doğasında yaşamış göçebeler de mumya yapmışlardır Tarihçi Herodotos Karadenizin kuzeyinde oturan iskitlerin ölü gömme adetlerini şöyle anlatır: Bir İskit başbuğunun ölümünden daha sonra, hemencecik bulunduğu yerde dörtköşe bir çukur açılırdı bu arada ölünün karnı kesilir ve iç organları boşaltıldıktan daha sonra aylaklık, karışık dövülen bir fazla bitki çeşitleri ve bazı kokulu ağaç tohumlarıyla doldurulup dikilir Sonra cesedin her yanı ince bir kum tabakasıyla kaplanırdı Mumyalanan beden sonra altın, gümüş ya da deri süslerle çizgili bir sandukaya eşyaları ve süsleriyle birlikte yerleştirilip, mezara indirilirdi Bu gele nek MÖ 5 yüzyılda geniş Avrasya coğrafyasında yaygın olmalı fakat yazarın dikkatini çeken bir gözlem olarak yazılarında yer alır Bozkırdaki Türk topluluklarının inancına göre, ölümden sonraki yaşam, her tarafta (Batı'daki bir yerde) yaşanacaktı, bu ikinci yaşamveya öbür dünyainancı onların ölülerini tahnit etmelerine sebep oluyordu Hunlar ölülerini açıklanmış zamanlarda, özellikle ilk ve güz aylarında gömmekteydiler (Bu, kayıtlı mevsimde gömme geleneği Göktürklerde MS 7 yüzyıla dek sürmüştür) Ayrıca büyük kurganların inşası da uzun bir zamanı gerektiriyordu neticede ölü mezara konuncaya dek ve kabir ötesi hayat için cesedi gözetmek bir zorunluluk halindeydi Bu işlem yalnızca Baylar için yapılıyor halktan kişilerse genel olarak anında gömülüyordu Bugün Ortaasya kurganlarından çıkartılan mum yaların çoğu Leningrad Hermitaj Müzesi'nde teşhir edilmektedir Bu mumyalar bilim adamlar göre bambaşka tarihlenmektedir; arkeolog Ru denko MÖ 5 Asır, Chirchman MÖ 43 yüzyıla, tarihlerle E D Philips ve A İnan kadar MÖ 3 Yüzyıla tarihlenir Bu mumya ların antropolojik incelenmesiyle beyaz ırka mensup oldukları, ayrıca kabir eşyalarının stilistik incelenmesinden Türklerin ataları olduğu sonucuna varılmaktadır Şibe (Altay Dağları)'de yer alan cesetlerin iç organları ve beyni boşaltılmış, 2 numaralı Pazırık (Altay Dağları) kurganın daki erkek ve bayan vücutlarında, boyun arkadaki kısmı sivri bir madeni kalemle çözülmüş delikten beyin boşaltılmış ve boşalan kafatası içine kokulu otlar, kozalak ve toprak doldurulmuştur Aynı vücudun değişik kısımlarında çürümeyi önlemede kullanılan, akışkan halinde bir hap zerkedildiği kabul ediliyor Bu eczanın niteliğini şimdilik bilemiyoruz Büyük ihtimalle kaynamış tuzlu olabilir Ara Sıra cesetlerde adaleler çıkartılmış olup boşluklar at kılı veya sırımla dikilmiştir Anadolu'da, Selçuklu dönemine ait bazı mumya kalıntılarının görülmesi bu geleneğin uzunca bir vakit yaşadığını gösteriyor Iran ve Anadolu'daki bazı kümbetlerin esas mekânından başka dahası yer altında, toprak seviyesinin aşağıda bir oda daha vardır ancak bu mekâna mum yalıkveya grekçeden geçme kripta(Krupton: sıcacık, saklı) adını veriyoruz Anadolu'da mumya lığı olan pek çok kümbet aralarında Kemah'taki Mengücük Cazi, Kayseri Melik Gazi, Erzurum' da Çifte Minareli Kümbedi, Seyitgazi Eyvan Türbe ve Afyon Kureyş Baba Kümbetlerini sayabiliriz Kemah'taki kümbetin mumyalığında doğrusu mumyalanmış bir vücut bulunmuştur Diğerlerinde de iskelet halinde ele geçen buluntular vardır, islâm dini ölünün alayişsiz bir törenle aracısız olarak toprağa açılan bir mezara gömülmesini emreder En iyi kabir en çabuk kaybolanıdırbaşlıca fikriyle özetlenen islâmın mezar anlayışı mumyacılığa, kabir binasına ve benzeri ölünün cismani varlığını hatırlatacak her şeye karşıdır Selçuklular Müslüman olmalarına karşın Sultan, komutan ve beyleri için mumya yapmışlardır Gerçekten dini inançlarıyla çelişir gibi görünen bu gelenek çok eski bir alışkanlığın bir hatırası ve seçkin kişilere duyulan saygının bir belirtisi olarak bir vakit daha yaşamıştır Ölüm kültünün insanın iç dünyasında esas yeri tuttuğu çağlarda mumyalama bu düşüncenin ayrılmayan bir parçası olarak gerekliydi Dinler tarihi açısından mumyacılık geleneği ruhun ölmezliği, ikinci dünyagibi kavramların bir sonucudur ve bedenin diriliş gününe dek bozulmadan korunmasını amaçlar Anlaşıldığına tarafından mumyacılık dünyanın farklı bölgelerinde insanoğlunun bulduğu bir teknik ve sanat olarak uzun vakit yaşamıştır İnsan öldükten daha sonra ruhunun yaşadığına ve o ruhun kendi vücudunu aradığına inandıkları için mumya yapılmıştır Vücudunu bulamayan ruh fezada acınacak halde bir şekilde dolaşmak zorunda kalacaktır Ruhla vücudu birleştirme için serveti ve gücü olan her insan mumyalanıyordu Mumyayla uzun yıllar ilgilenen arkeologların paylaştığı genel kanı bu Ama, şeklinden çok az şey kaybederek günü müze dek gelebilen, ölüyü uzun yolculuğunda koruyan bu tekniğin kimyasal sırrı nedir?
Bir fazla yönü hâlâ karanlıkta, hâlâ bilinemiyor, şayet hiçbir vakit bilinemiyecek
Netten seçme parça *
Mumyalama işlemi,
Mumya Hakkında Veri
Kokmaktan ve çürümekten koruyabilmek, bozulmaksızın yüzyıllarca saklayabilmek için özel eczalarla muamele edilen ve özel yerlerde (lâhid) saklanan cesetlere verilen isim Bu usulü eski Mısırlılar icat etmişler ve onlar uygulamışlardır Mısırlılar, insan öldükten sonra ruhunun yaşadığına ve o ruhun kendi vücudunu aradığına inandıklarından, mumya yapımına önem vermişlerdir Bu sebeple, eski Mısır Firavunlarının üç bin yıllık mumyaları, daha yeni mezara konmuş gibi bulunmuştur
Mumyacılık Tarihi
Tarihçi Herodotos, Mısır'da bulunduğu sırada (Mö 450) üç bambaşka tipte mumyalama gördüğünü yazar sonra Hellenistik devir tarihçisi Diodoros ve Romalı tarihçi Strabon'da mumyacılıkla ilgili, kısmen doğru ve işe fayda bilgiler vermektedir Bu kaynaklara tarafından mumyacılıkta kullanılan başlıca araç gereç bitumen (katran, asfalt) dir Ama son araştırmalar gösterdi oysa iş bununla bitmiyor Mumyacılıkta kullanılan ecza ve kimyasal karışımları tahlil etmek zannedildiğin den çok daha kompleks bir iştir Tarihte mumyayı hiç yapmayanlar olduğu gibi, eksik veya fazla mumya yapan sayısız uluslar yaşamıştır Diğer kültür çevrelerinde de görül mekle beraber mumyasözünün anında aklımıza Mısır'ı getirmesi nedensiz değildir Mısır'da bu sanatın otuz yüzyıllık bir tarihi vardır Böylece çok arkeolog Mısırlılara mumyanın mucidi, bu tekniğin benzersiz ustaları olarak bakarlar Aslında de günümüze kalabilmiş mumyaların o kadar çoğu ve en eskileri Mısır uygarlığının miraslarıdır Eski Darı halkı, ilk zamanlarda, ölülerini çıplak olarak derin olmayan çukurların içine, doğru kuma gömüyorlardı Kum mezar içinde sıcak ve kuru hava cesedi atmosfer etkilerinden koruyor, böylece çürüme ve deformasyon (decomposition) kendiliğinden önlenmiş oluyordu Doğanın koruduğu bu cesetler, şüphesiz zaman zaman mezar hırsızları ve defineciler göre açıldığı için tahrip önlenemiyordu Daha sonraları ölüm sonrasındaki dünyada kişinin kullanacağı eşya ve yiyecekleri içine koyabilmek için daha büyük kabir yapıları yapı edilmeye başlandı Taş ve ahşap olan bu yapılar, tabii ola rak, dış etkileri önleyemediğinden cisim havayla aracısız temastaydı ve deformasyon kaçınılmazdı Mezar odasının iyi korunamayışı her hâlükarda cesedi koruma fikrini vermiş olmalı ama, cesedi yapay yöntemlerle korumak için yollar aranmaya başlandı En eski mumyaların çoğunluğu kral ailesine ait cesetlere uygulanmıştır Zamanla ırk, en daha alçak sınıflar ve gücü yeten cümbür cemaat mumya yaptırmaya başladı Daha 4 Sülale Devrinde (MÖ 2613 2494) vücudun iç organları boşaltılıp, bunlar topluca Kanopus küpüadı bahşedilen kaplara konuluyordu (bu küpler Kanopus'da yapıldığı için kazıbilim yayınına bu adla geçmiştir) İç organları boşaltılan ceset, sodyum karbonat, sodyum bikarbonat, demir tuzu, kalsiyum ve silikon karışımı tuzlardan ibaret olan natron ve çürümüş mür otu, fazla farklı alanlara yönlendirilmiş aromatikler, palmiye yağı ve bazı baharatlarla dolduruluyordu Bu karışıma tarçın, levanta ve günlük (buhur) katıldığını ileri sürenler de vardır 17 Sülale (MÖ 15671320) den önce yapılan mumyalar baştan savma işçilik yüzünden çürümüş, yıkım olmuştur Muhtemelen bu tarihten daha sonra beyin de kafatasının içinden çıkarılmaya başlan mıştı 1720 Sülaleler arası dönem (MÖ 15671085) ait Tep şehri nekropolünde yer alan böylece çok firavun mumyası varlıklı bilgiler vermektedir 21 Sülale (MÖ 1085935) zamanında mumyacılık sanatı zirveye ulaşmıştır Bu en parlak dönemin mumyalama işlemini CE Smith şöyle anlatır: Devrin tahnitçileri, karın boşluğu içinde oysa organları vücudun sol böğür kısmını yararak boşaltıyorlardı Beyin de burun deliklerinden, özel aletler sokularak boşaltılıyordu Boşaltılan organlar bu kere, vücuttan ayirilip Kanopus küpüne konmuyor, fakat dört parça halinde paketlenip her tarafta vücut boşluğundaki yerlerine konuyor Her organ, miğde, ciğer, böbrek ve barsaklar bambaşka paketler halinde sarılıp şahin tanrı Horus'un çocukları; İsis, Neit, Neptis ve Selkis figürinleriyle birlikte baştan gövde içindeki eski yerlerine iade ediliyordu Balmumu ya da kilden yapılmış olan bu ilâhlar, uyanış gününe değin organlara bekçilik ediyor Kalp, coşku ve duyguların toplandığı merkez olarak yerinden çıkartılmazdı Sanduka içine yatırılan cesetin yanına keza jurnal eşyalarından birkaçı ve bazı dini metinler de bırakılmaktadır Böğürde açılmış olan kesik balmumu ya da ****lden bir sembolik gözle kapatılırdı Vücuda daha canlı bir görünüş vermek üzere cilt altına çamur doldurulur, şekli düzeltilir ve göz deliklerine yapma gözler yerleştirilirdi Ölü artık her şeyiyle yeni bir hayata hazırdır Tahnit edilmiş cisim okr boyası ile (erkekler kırmızı ve kadınlar sarı renk) elde etmek üzere boyanır bundan sonradan uzun ve zorlama bir iş olan bandajla maya geçilirdi Karoser tepeden tırnağa kumaş şeritlerle sarıldıktan daha sonra mumyalama işlemi sona erer, bundan daha sonra mumya bir sandukaya yatırılırdı İnsan vücuduna benzeşen sanduka karton, ahşap, taş hatta altından yapılırdı İşi biten mumya sandukası mühürlenir, üstüne unvan ve adı yazılmış olarak ölünün ailesine teslim edilirdi Mumyaların birçok kabir odasında dik (hayatta olduğu gibi) dururdu Firavun mumya ları ise bir piramit içindeki taş lahitlere yatırılıyor du Böylece yüce firavunun ruhsuz bedeni kötü niyetli kişilerin ulaşamıyacağı değin kompleks ve güvenli olmayan bir sistemin bir köşesine saklanıyordu, vefat gününden mezara kadar süren mumyalama işlemi 70 gün alırdı Mumyalama işlemi, 20 30 Sülaleler arası dönemde (MÖ 935730) bütün uygulanırken, 26 Sülale (MÖ 664525) döneminde bazı eksiklerle ve birazcık da ilgisizce uygulanmıştır; yüz üstüne bundan böyle yapay gözler konmaz, iç organlar eski yerlerine yok, ama paket halinde iki üçgenin taban olmayan kenarı arasına yoksa da Kanopus küpüne yerleştirilirdi Geç devirlerde, pitolemayoslar (MÖ 33230) döneminde mumyalama işleminde natron yerine reçine kullanılmaya başlanmıştır Artık erimiş haldeki reçine böğür yarığı ve burun deliklerinden bütün vücuda akıtılıyordu Zamanla herşey daha da düşüncesizce yapılmaya başlan dı, dış görünüş ve sargılar ağırlık kazandı Roma çağında sanduka üzerine çizilen çehre renkli ve ölüye fazla eş realist bir portre sanatına sahne oluyordu Mısır'da insandan diğer, Apis öküzü, kedi, şahin ve timsah gibi tanrısal hayvanların da mumyalandığı görülüyor, bu adet Romalılarda da vardır Mumyacılık, Darı'da MÖ 3 Yüzyılda yay gınlığını kaybeder fakat, Hristiyan Koptlar vahşi da olsa MS 640 yılındaki Arap istilasına kadar bu geleneği sürdürürler Hristiyanlık ilk yıllarında mumyacılığa çok yük vermiş ama, zamanla bu işin dini bir anlamı kalmadığını anlamaya başlanmış olacakki adamakıllı vazgeçilmiştir Bu dönemde mumya yapılsa bile sanduka içine sahte (oyuncak) bir mumya konuyor ve sanduka üzerine ölünün sağlığındaki resmi çiziliyor, kısacası ana iş ressamlara düşüyordu Darı mumyacılığı böylece yoğun bir data yığınının esrarını saklaması bakımından uzun vakit arkeoloji, kimya, farmakoloji, anatomi ve nekroloji bilimlerini meşgul etmiştir Bu işlemde kullanılan bir kısım ecza kimya bilimi tarafından hâlâ bilinemiyor Mumyaları histolojik açıdan inceleyen Ruffer M A (1921) ve Sandison A T (1963) kayda değer bilgiler elde ettiler Mumyalar pek fazla yönden incelenirken sandukanın kapağı açılıyor, sargılar çözülüyor ve bu vesileyle pek fazla tahrip (elde olmadan) yapılıyordu Mumyaların esrarına birincil kuvvetli ışığı tutan Sir Grafton Elliot Smith (18711937) dir O, mumyaları tıp biliminin ışığı aşağı inceleyen bir fizikçi olarak çalışmış, bu iş için X ışınlarını kullanmıştır Bu Nedenle, mumya sandukasının kapağını bile kaldırmadan, mumyanın röntgen filmi çekiliyor, iskelet yapısı, cinsiyeti ve ölü eşyaları hakkında çok varlıklı bilgiler almak olası oluyor du X ışınlarının keşfinin derhal ertesinde WMF Petrie bir takım mumyaların bacak ve ayak radyografilerini çekti, daha 1937 de başlayan bu girişim bugün bütün hızıyla sürmektedir Mumya Darı'a özgü bir gelenek değildir; fazla uzaklarda, Asya'nın uçsuz bucaksız doğasında yaşamış göçebeler de mumya yapmışlardır Tarihçi Herodotos Karadenizin kuzeyinde oturan iskitlerin ölü gömme adetlerini şöyle anlatır: Bir İskit başbuğunun ölümünden daha sonra, hemencecik bulunduğu yerde dörtköşe bir çukur açılırdı bu arada ölünün karnı kesilir ve iç organları boşaltıldıktan daha sonra aylaklık, karışık dövülen bir fazla bitki çeşitleri ve bazı kokulu ağaç tohumlarıyla doldurulup dikilir Sonra cesedin her yanı ince bir kum tabakasıyla kaplanırdı Mumyalanan beden sonra altın, gümüş ya da deri süslerle çizgili bir sandukaya eşyaları ve süsleriyle birlikte yerleştirilip, mezara indirilirdi Bu gele nek MÖ 5 yüzyılda geniş Avrasya coğrafyasında yaygın olmalı fakat yazarın dikkatini çeken bir gözlem olarak yazılarında yer alır Bozkırdaki Türk topluluklarının inancına göre, ölümden sonraki yaşam, her tarafta (Batı'daki bir yerde) yaşanacaktı, bu ikinci yaşamveya öbür dünyainancı onların ölülerini tahnit etmelerine sebep oluyordu Hunlar ölülerini açıklanmış zamanlarda, özellikle ilk ve güz aylarında gömmekteydiler (Bu, kayıtlı mevsimde gömme geleneği Göktürklerde MS 7 yüzyıla dek sürmüştür) Ayrıca büyük kurganların inşası da uzun bir zamanı gerektiriyordu neticede ölü mezara konuncaya dek ve kabir ötesi hayat için cesedi gözetmek bir zorunluluk halindeydi Bu işlem yalnızca Baylar için yapılıyor halktan kişilerse genel olarak anında gömülüyordu Bugün Ortaasya kurganlarından çıkartılan mum yaların çoğu Leningrad Hermitaj Müzesi'nde teşhir edilmektedir Bu mumyalar bilim adamlar göre bambaşka tarihlenmektedir; arkeolog Ru denko MÖ 5 Asır, Chirchman MÖ 43 yüzyıla, tarihlerle E D Philips ve A İnan kadar MÖ 3 Yüzyıla tarihlenir Bu mumya ların antropolojik incelenmesiyle beyaz ırka mensup oldukları, ayrıca kabir eşyalarının stilistik incelenmesinden Türklerin ataları olduğu sonucuna varılmaktadır Şibe (Altay Dağları)'de yer alan cesetlerin iç organları ve beyni boşaltılmış, 2 numaralı Pazırık (Altay Dağları) kurganın daki erkek ve bayan vücutlarında, boyun arkadaki kısmı sivri bir madeni kalemle çözülmüş delikten beyin boşaltılmış ve boşalan kafatası içine kokulu otlar, kozalak ve toprak doldurulmuştur Aynı vücudun değişik kısımlarında çürümeyi önlemede kullanılan, akışkan halinde bir hap zerkedildiği kabul ediliyor Bu eczanın niteliğini şimdilik bilemiyoruz Büyük ihtimalle kaynamış tuzlu olabilir Ara Sıra cesetlerde adaleler çıkartılmış olup boşluklar at kılı veya sırımla dikilmiştir Anadolu'da, Selçuklu dönemine ait bazı mumya kalıntılarının görülmesi bu geleneğin uzunca bir vakit yaşadığını gösteriyor Iran ve Anadolu'daki bazı kümbetlerin esas mekânından başka dahası yer altında, toprak seviyesinin aşağıda bir oda daha vardır ancak bu mekâna mum yalıkveya grekçeden geçme kripta(Krupton: sıcacık, saklı) adını veriyoruz Anadolu'da mumya lığı olan pek çok kümbet aralarında Kemah'taki Mengücük Cazi, Kayseri Melik Gazi, Erzurum' da Çifte Minareli Kümbedi, Seyitgazi Eyvan Türbe ve Afyon Kureyş Baba Kümbetlerini sayabiliriz Kemah'taki kümbetin mumyalığında doğrusu mumyalanmış bir vücut bulunmuştur Diğerlerinde de iskelet halinde ele geçen buluntular vardır, islâm dini ölünün alayişsiz bir törenle aracısız olarak toprağa açılan bir mezara gömülmesini emreder En iyi kabir en çabuk kaybolanıdırbaşlıca fikriyle özetlenen islâmın mezar anlayışı mumyacılığa, kabir binasına ve benzeri ölünün cismani varlığını hatırlatacak her şeye karşıdır Selçuklular Müslüman olmalarına karşın Sultan, komutan ve beyleri için mumya yapmışlardır Gerçekten dini inançlarıyla çelişir gibi görünen bu gelenek çok eski bir alışkanlığın bir hatırası ve seçkin kişilere duyulan saygının bir belirtisi olarak bir vakit daha yaşamıştır Ölüm kültünün insanın iç dünyasında esas yeri tuttuğu çağlarda mumyalama bu düşüncenin ayrılmayan bir parçası olarak gerekliydi Dinler tarihi açısından mumyacılık geleneği ruhun ölmezliği, ikinci dünyagibi kavramların bir sonucudur ve bedenin diriliş gününe dek bozulmadan korunmasını amaçlar Anlaşıldığına tarafından mumyacılık dünyanın farklı bölgelerinde insanoğlunun bulduğu bir teknik ve sanat olarak uzun vakit yaşamıştır İnsan öldükten daha sonra ruhunun yaşadığına ve o ruhun kendi vücudunu aradığına inandıkları için mumya yapılmıştır Vücudunu bulamayan ruh fezada acınacak halde bir şekilde dolaşmak zorunda kalacaktır Ruhla vücudu birleştirme için serveti ve gücü olan her insan mumyalanıyordu Mumyayla uzun yıllar ilgilenen arkeologların paylaştığı genel kanı bu Ama, şeklinden çok az şey kaybederek günü müze dek gelebilen, ölüyü uzun yolculuğunda koruyan bu tekniğin kimyasal sırrı nedir?
Bir fazla yönü hâlâ karanlıkta, hâlâ bilinemiyor, şayet hiçbir vakit bilinemiyecek
Netten seçme parça *