Münafık özellikleri
Konumuza münafık tanımı ile başlayalım: ”Gerçekte iman etmemiş olan ama topluma Müslüman gibi görünmeye çalışan kişi” yani kafirin kendini dışa vurmayan şekli de diyebiliriz. Bu yüzden münafıklık alametleri ilk bakışta görülmeyebilir. Münafık kimdir anlamanın en kesin yolu insanları zor zamanlarda veya bir menfaat söz konusu olduğunda gözlemlemektir.
Münafıklar neden bu şekilde görünmeye çalışır?
Çünkü içinde yaşadıkları toplumun genelinin tam olarak gereklerini yerine getirmese bile kendini mensubu olarak gördüğü bir din vardır ve münafıklar farklı görünerek dikkat çekmek istemezler.
Münafığı kafirden daha tehlikeli yapanda kendini gizlemesidir. Kafirin ne olduğu bellidir ona göre vaziyet alırsınız ama münafığı anlamanız zordur sizden görünür. Kuran’da münafıklığın bir taktik olarak Müslümanları yoldan çıkarmak için nasıl kullanıldığı anlatılmaktadır:
Ali İmran 72: ” Kitap ehlinden bir grup, “Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi.”
Münafıkların durumu Kuran’da şeytana benzetilmektedir:
Haşr 16: ”(münafıkların durumu) Tıpkı şeytanın durumu gibidir. O insana: ‘İnkar et’ dedi. İnkar edince de: ‘Ben senden uzağım. Doğrusu ben alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım’ dedi.”
Münafık kimlere denir ?
İnsanları münafıklığa sürükleyen siyaset, cemaat-tarikat yapıları, geleneksel kabuller gibi farklı sebepler vardır.
Siyaset insanları nasıl münafıklığa zorlar?
Toplumun münafık karaktere bürünmesinde belkide en büyük etken siyasettir. Bu eskiden de çok yaygın bir durumdu ama hiç bir zaman son dönemlerdeki kadar da ayyuka çıkmamıştı. Elbette her insan gibi siyasilerde kendilerini belli bir dinin mensubu olarak görebilir, istediği gibi dinini yaşayabilir hatta toplumun ortak değeri olan dinin istikbali için siyaset yaptığını da iddia edebilir. Dediği yönde çalıştığı ve siyasetini ona göre şekillendirdiği sürece hiç bir gariplik yok.Ama ne zamanki savunduğunu iddia ettiği din ile çelişkili tavır ve söylemlerde bulunmaya başlarsa işte burada çok büyük bir sıkıntı da başlar. Artık din onun siyasetinde bir amaç değil araç haline gelmiştir. Toplumun genelinin paylaştığı bir değer olduğu içinde bu konuda kendisine malzeme çıkarmakta da zorlanmaz.
Münafık siyasetinin ana öğelerinden birisi ”Hedefe giden yolda her şey mübah anlayışıdır” Zaten yaptıkları İslam’a ters her hareketlerinin mazereti olarak da bunu kullanmaktadırlar. Halk bunları Müslüman zannettiği için Din’e aykırı fiillerinin geçici olduğunu, sonunda İslam’ı getireceklerine inanarak kendini kandırır, yıllarca bekler durur. Kafasında hep ”Bunlar da iyi bir halt değil ama ne yapalım öbürleri gelse din hepten elden gider” diye düşünür. Aslında bunların o korktuğu ”öbürlerinden” çok daha zararlı olduğunu, bütün değerlerini içten içe çürüttüğünün farkına varamazlar. Tatlı bir zehirdir münafık siyaseti tükürmez, yutarsınız.
İslam’a ters olduğu halde yeterli liyakati taşıyıp taşımadığına bakmaksızın kendi yandaşlarınızı belli mevkilere getiriyor, devletin en yüksek verim ve karı elde etmesi kriterini düşünmeden ihaleleri yandaşlarınıza veriyor, verdiğiniz vaatlerin tam tersi yönde uygulamalar yapıyorsanız ve bunların sonucunda oluşan sıkıntılar konusunda da hiç bir sorumluluk almıyorsanız yönetici konumunda olduğunuz için artık münafık boyutunu da aşıp ”Tağut” olmuşsunuzdur. Aslında kaosun kendisi bizzat bu tarife uyan siyasetçidir. Tabi bu tabloyu gören halk da boş durmaz önlerinde her gün yaşanan bu kötü örnek bir süre sonra yaygın bir kabul haline gelir, yani insanlar buna alışır ve normal olarak görmeye başlar.
Türkiye’de Yükselen Münafıklık
Türkiye de yıllardır bu tarz bir siyaset eliyle insanlar münafıklığa itilmektedir. Hatta iyi bir Müslüman tarifi nedir diye baktığımızda aslında bize münafıklığın anlatıldığını görmekteyiz. Günümüzde yapılan Müslüman tarifine göre Allah’ın her emrettiğini yapamazsınız, duruma göre inancınızı makaslamalı, tavizler vermeli, hatta gerektiğinde Müslüman değilmiş gibi davranmalısınız. Ama lafa gelince de mangalda kül bırakmayacaksınız, her ne kadar Allah’ın kitabı ile değil kafir kanunları ile yönetiliyor olsanız, batı icadı laiklik, demokrasi gibi İslam’a tamamen aykırı argümanları sabah akşam övüyor olsanızda sorulduğunda en iyi Müslüman sizsinizdir.
Bunun adı Kuran’a göre münafıklık ama kendilerine sorsanız konjonktür müsait değil, bu devrin gerekleri, modern dünya vs. derler.
İnsanları yanıltmak maksatlı yapılan laiklik tarifleri, konjonktür müsait değil, dini çağa uydurmak, modern İslam gibi argümanlarla insanlar münafıklığa zorlanmakta, uzun vadede bu duruma alıştırılmaktadır. Kuran ile yönetilmek istiyorum derseniz bizzat kendini Müslüman olarak görenler tarafından ”radikal dinci, şeriatçı, fanatik” gibi yakıştırmalarla dışlandığınızı görürsünüz.
Yaşadığınız ülke Müslüman olmayabilir, yada halkının çoğunluğu Müslüman iken başkaları tarafından kurtulmaya gücünüzün yetmediği bir baskı altına alınmış bu yüzden İslam’ın gereği olan kuralları uygulayamıyor da olabilirsiniz. Elde olmayan sebepler, (mücadele etmek şartıyla) mazeret olarak kabul edilebilir ama bunların hiç biri mevcut değilken hem İslam kurallarına uymayıp birde üstüne Müslümanlık nutukları atıyorsanız bu durumda orijinal bir münafık oldunuz demektir.
Müslüman geçinen siyasetçilerin en büyük münafıklıklarından biride İslama tamamen aykırı olmasına rağmen her türlü insan profili ile kolkola girmeleridir. Hani deseniz ki Müslüman’lığamı özendiriyorlar, tebliğ mi yapıyorlar, uygulamalarına bakıyorsunuz hiç alakası yok. Tam tersine bu tarz insanlara şirin gözükmek için kendileri her türlü tavizi veriyor.
Türkiye’deki durumda maalesef aynen böyle. İslam sadece namaz, oruç, hac vs.’den ibaret değil. Allah ne kural koymuşsa, neyi emretmişse hepsine uymak zorundasınız. ”Konjoktür müsait değil” tarzı bahanelere sığınanlara kafirun suresini okumalarını tavsiye ederim. Tarihe bakın konjonktür ne zaman müsait olmuş ki? Müslüman konjöktür falan beklemez her durumda Allah rızası için çalışır. Bir avuç Müslüman ile Bedir savaşına giden Hz. Muhammed içinde dıştan bakıldığında konjonktür hiç müsait değildi. O ve beraberindeki Müminler için yapılacak en doğru şey Allah’ın emrine tabii olmaktı. Şu fani hayatımızda müsait konjoktür beklemek bizi ancak ateşe götürür.
Lafa gelince kahraman ecdadımız, İslam ile yoğurulmuş topraklar, %99’u Müslüman ülke diye atıp tutanlar iş icraate gelince bir bakıyorsunuz ”ah bu dış güçler yok mu bir rahat bırakmıyor ki bizi” diye sızlanıyor. Tamam o yakındığın dış güçler sana kötülük yapmaktan geri durmaz ama sen ne yapıyorsun? Allah yolunda gerçekten bir çaban var mı? Ülkenin gelişimi için çalışıyor musun yoksa fırsatını bulduğunda çalıyor musun?
Malesef en çok yakınanların genelde en tembeller olduğunu da görüyoruz. Bedavacılığa sadece ekonomik hayatta değil din alanında da çok yatkınız. Bırakın Kuran ayetlerini daha Fatiha suresinin anlamını bile zahmet edip öğrenmeyen kişiler kendi tembelliklerini hiç sorgulamadan din içine israliyat kaynaklı bir bidaat olarak sokuşturulmuş olan ”Mehdi” ve ”Hz. İsa’nın nuzulü” gibi hurafelere inamaktadırlar. Bunlara göre Mehdi ve Hz. İsa gelip Müslümanları zulümden kurtaracak, dünya lideri yapacaktır. Allah Maide 3′ te ”dininizi kemale erdirdim” buyurmaktadır ama bu zihniyete göre din eksiktir. Bu dinle sefaletten kurtulamamışlardır birilerinin gelip onları kurtarması gerekmektedir. Halbuki gerçekte din ayette belirtildiği gibi tam anlamıyla kemale ermiştir ama münafık zihniyet bu çizgide değildir. Bütün sorunların kaynağı da budur.
Namus diye mangalda kül bırakmayanlar, zina, fuhuş her yere yayıldı diyenler bir bakıyorsunuz bizzat oğullarının sırtını sıvazlayıp böyle işlere teşvik ediyor hatta bunu bir övünme vesilesi olarak görüyorlar.
Ahlaksızlık yayılıyor, boşanmalar artıyor diye yakınan halkın en çok izlediği şeyin açıkça insan ticareti yapılan, saçma sapan kurgularla magazinleştirilen izdivaç programları olduğunu görüyoruz. Kendine Müslüman diyen halkın İnternet kullanımında porno denilen sapıklıkların tıklanma oranında kafir diye tanımladıkları ülkeleri bile geçtiklerini görüyoruz.
Dizi denilen televizyon yayınlarının neredeyse tamamının ana konusu ”aşk” kılıfı altında evlilik dışı ilişki. Özellikle ergenlik dönemindeki gençlere yönelik yapılan liseli dizilerinin tamamında ana tema bunun üzerine kurulu. Normalde eğitim yuvası olması gereken okullar gençlere adeta evlilik dışı ilişki yaşanmak için kullanılan yerler gibi lanse ediliyor. Ergen beyinlere sürekli ” öğretmenler, anne-baba baskıcı, sana kimse karışamaz, özgürsün istediğini yap” gibi argümanlar sokulmaktadır. Buna bir kaç cılız ses dışında itiraz eden yok.
Faiz haramdır lafını herkes ağzında geveler ama bunu söyleyenlerden neredeyse kredi kullanmayan kalmamıştır. Hepsinde aynı mazeret ”kredi çekmesem nasıl ev, araba sahibi olacağım” Sormak lazım hiç bir şeyden taviz vermeyeceksen nerede kaldı sınav dünyası? Açıkça Allah bunu emretmiş ama bizim işimize gelmiyor denilmiyor mu?
%99’u Müslüman denilen ülkede halkın %99’u vakit namazlarını kılmamaktadır. Namaz saatinde camilerde bir kaç saf zor oluşur ama aynı saatlerde avm’ler, kahveler, parklar, sokaklar insan kaynamaktadır. Şehirlerin merkez camilerinde bile böyledir. Cemaatin neredeyse tamamına yakını da yapacak başka işi kalmamış yaşlı insanlardan oluşur.
Zekat diye bir ibadet neredeyse unutulmuştur. Ülkedeki faiz sistemi sebebiyle insanlar kredi kullanmaya teşvik edilmekte böylece sürekli borçlu olan insanlar bu bahaneye sığınarak zekat vermemektedirler. Çoğunun yardım adına yaptığı senede bir defa verdikleri 50-100 liralık fitreden ibarettir.
Lafa gelince Müslümanlar kardeştir diyenler bizzat ayrım yaparak devlet kurumlarında belli cemaat ve tarikatlara imtiyaz tanıyarak onların kadrolaşmasına göz yummakta veya yardım etmektedir. Yakın zamanda yaşanmış olan darbe girişimi felaketinden ders alınması gerekirken şimdi onlardan boşalan yerlere başka cemaat ve tarikatlar yerleşmektedir.
Burada vahim olan bu sayılanların toplumun genelinin karakteri haline gelmiş olması yani ”normalleşmesi”dir. Bunlar bizzat kendini Müslüman olarak tanımlayanlar tarafından ya görmezden geliniyor yada körükleniyor. Kimse ne kendini nede başkasını kandırmasın yıllardır Müslüman siyaseti yaptığını iddia edenler isterlerse hemen müdahele edebilecekleri bu yanlışlardan hangisini düzeltmek için adım attılar? Tam tersine çelişkili söylem ve hareketleri ile yıllardır bunları teşvik etmektedirler. Önceden bu tarz işleri yapanların belli bir tarafı vardı şimdi ise her kesime yayılmış durumdadır. Bu da münafıkça yapılan siyasetin eseridir. Sanki Din sadece türbandan ibaretmiş gibi yıllardır bundan öte yol gitmemek mi Müslüman siyaseti?
Siyaset eliyle büyütülen tarikat-cemaatler de münafıklığı körüklemektedir. Bu oluşumlarda zaten iskelet yapı haline gelmiş olan şirkin yanısıra münafıklıkta yoğun şekilde yaşanmaktadır. Sorsanız size tahkik-i iman derler yani araştırmaya açık olduklarını söylerler ama en ufak bir itiraz veya soruya da tahammül göstermezler. Hele ki ilahlaştırdıkları önderleri,şehyleri, gavsları, üstadları ile ilgili eleştirilerinizde sizi tekfir ederler, düşman kesilirler.
Hadis adı altında Allah’a ve peygambere türlü iftiralar atılmasına bırakın karşı çıkmayı bunu yapanlara laf söyletmezler. Onlara ”hadisleri inkar etmiyorum ama Kuran süzgecinden geçirelim buhari, müslim, tırmizi vs. gibi Hz. Peygamberden yüzyıllar sonra yaşamış kişiler yazdı diye hemen kabul etmeyelim, Kurana uygun mu bakalım” deseniz bile hiç bir olumlu karşılık göremezsiniz. Size ”bu kadar kişi yanlış biliyorda sen mi doğrusun” dan farklı cevap veren olmaz.
Münafıkların verdiği zarar kafirlerden çok daha fazladır. Kafir size sadece zulmeder ama münafık hem zülmeder hemde içinizi çürütür. Münafıklar aklınızı ve dininizi bulandırır, doğru ile yanlış iç içe geçer.
Mezhep eksenli geleneksel din anlayışı da içinde barındırdığı çok sayıda hurafenin etkisiyle insanları münafıklığa itmektedir. Örneğin evlenme-boşanma hukuku tamamen Kuran’dan uzaklaşmış durumdadır. Namaz ve hac gibi ibadetler çoğu kişi tarafından sadece yaşlıların işi olarak görülmektedir. Toplumsal münafıklık örnekleri saymakla bitmiyor maalesef. Ülke olarak yaşadığımız çoğu felaketin şifreleri de bu ikiyüzlü din anlayışımızın içinde gizli.
Nisa 145: ”Şüphesiz ki münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.”
Konumuza münafık tanımı ile başlayalım: ”Gerçekte iman etmemiş olan ama topluma Müslüman gibi görünmeye çalışan kişi” yani kafirin kendini dışa vurmayan şekli de diyebiliriz. Bu yüzden münafıklık alametleri ilk bakışta görülmeyebilir. Münafık kimdir anlamanın en kesin yolu insanları zor zamanlarda veya bir menfaat söz konusu olduğunda gözlemlemektir.
Münafıklar neden bu şekilde görünmeye çalışır?
Çünkü içinde yaşadıkları toplumun genelinin tam olarak gereklerini yerine getirmese bile kendini mensubu olarak gördüğü bir din vardır ve münafıklar farklı görünerek dikkat çekmek istemezler.
Münafığı kafirden daha tehlikeli yapanda kendini gizlemesidir. Kafirin ne olduğu bellidir ona göre vaziyet alırsınız ama münafığı anlamanız zordur sizden görünür. Kuran’da münafıklığın bir taktik olarak Müslümanları yoldan çıkarmak için nasıl kullanıldığı anlatılmaktadır:
Ali İmran 72: ” Kitap ehlinden bir grup, “Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi.”
Münafıkların durumu Kuran’da şeytana benzetilmektedir:
Haşr 16: ”(münafıkların durumu) Tıpkı şeytanın durumu gibidir. O insana: ‘İnkar et’ dedi. İnkar edince de: ‘Ben senden uzağım. Doğrusu ben alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım’ dedi.”
Münafık kimlere denir ?
İnsanları münafıklığa sürükleyen siyaset, cemaat-tarikat yapıları, geleneksel kabuller gibi farklı sebepler vardır.
Siyaset insanları nasıl münafıklığa zorlar?
Toplumun münafık karaktere bürünmesinde belkide en büyük etken siyasettir. Bu eskiden de çok yaygın bir durumdu ama hiç bir zaman son dönemlerdeki kadar da ayyuka çıkmamıştı. Elbette her insan gibi siyasilerde kendilerini belli bir dinin mensubu olarak görebilir, istediği gibi dinini yaşayabilir hatta toplumun ortak değeri olan dinin istikbali için siyaset yaptığını da iddia edebilir. Dediği yönde çalıştığı ve siyasetini ona göre şekillendirdiği sürece hiç bir gariplik yok.Ama ne zamanki savunduğunu iddia ettiği din ile çelişkili tavır ve söylemlerde bulunmaya başlarsa işte burada çok büyük bir sıkıntı da başlar. Artık din onun siyasetinde bir amaç değil araç haline gelmiştir. Toplumun genelinin paylaştığı bir değer olduğu içinde bu konuda kendisine malzeme çıkarmakta da zorlanmaz.
Münafık siyasetinin ana öğelerinden birisi ”Hedefe giden yolda her şey mübah anlayışıdır” Zaten yaptıkları İslam’a ters her hareketlerinin mazereti olarak da bunu kullanmaktadırlar. Halk bunları Müslüman zannettiği için Din’e aykırı fiillerinin geçici olduğunu, sonunda İslam’ı getireceklerine inanarak kendini kandırır, yıllarca bekler durur. Kafasında hep ”Bunlar da iyi bir halt değil ama ne yapalım öbürleri gelse din hepten elden gider” diye düşünür. Aslında bunların o korktuğu ”öbürlerinden” çok daha zararlı olduğunu, bütün değerlerini içten içe çürüttüğünün farkına varamazlar. Tatlı bir zehirdir münafık siyaseti tükürmez, yutarsınız.
İslam’a ters olduğu halde yeterli liyakati taşıyıp taşımadığına bakmaksızın kendi yandaşlarınızı belli mevkilere getiriyor, devletin en yüksek verim ve karı elde etmesi kriterini düşünmeden ihaleleri yandaşlarınıza veriyor, verdiğiniz vaatlerin tam tersi yönde uygulamalar yapıyorsanız ve bunların sonucunda oluşan sıkıntılar konusunda da hiç bir sorumluluk almıyorsanız yönetici konumunda olduğunuz için artık münafık boyutunu da aşıp ”Tağut” olmuşsunuzdur. Aslında kaosun kendisi bizzat bu tarife uyan siyasetçidir. Tabi bu tabloyu gören halk da boş durmaz önlerinde her gün yaşanan bu kötü örnek bir süre sonra yaygın bir kabul haline gelir, yani insanlar buna alışır ve normal olarak görmeye başlar.
Türkiye’de Yükselen Münafıklık
Türkiye de yıllardır bu tarz bir siyaset eliyle insanlar münafıklığa itilmektedir. Hatta iyi bir Müslüman tarifi nedir diye baktığımızda aslında bize münafıklığın anlatıldığını görmekteyiz. Günümüzde yapılan Müslüman tarifine göre Allah’ın her emrettiğini yapamazsınız, duruma göre inancınızı makaslamalı, tavizler vermeli, hatta gerektiğinde Müslüman değilmiş gibi davranmalısınız. Ama lafa gelince de mangalda kül bırakmayacaksınız, her ne kadar Allah’ın kitabı ile değil kafir kanunları ile yönetiliyor olsanız, batı icadı laiklik, demokrasi gibi İslam’a tamamen aykırı argümanları sabah akşam övüyor olsanızda sorulduğunda en iyi Müslüman sizsinizdir.
Bunun adı Kuran’a göre münafıklık ama kendilerine sorsanız konjonktür müsait değil, bu devrin gerekleri, modern dünya vs. derler.
İnsanları yanıltmak maksatlı yapılan laiklik tarifleri, konjonktür müsait değil, dini çağa uydurmak, modern İslam gibi argümanlarla insanlar münafıklığa zorlanmakta, uzun vadede bu duruma alıştırılmaktadır. Kuran ile yönetilmek istiyorum derseniz bizzat kendini Müslüman olarak görenler tarafından ”radikal dinci, şeriatçı, fanatik” gibi yakıştırmalarla dışlandığınızı görürsünüz.
Yaşadığınız ülke Müslüman olmayabilir, yada halkının çoğunluğu Müslüman iken başkaları tarafından kurtulmaya gücünüzün yetmediği bir baskı altına alınmış bu yüzden İslam’ın gereği olan kuralları uygulayamıyor da olabilirsiniz. Elde olmayan sebepler, (mücadele etmek şartıyla) mazeret olarak kabul edilebilir ama bunların hiç biri mevcut değilken hem İslam kurallarına uymayıp birde üstüne Müslümanlık nutukları atıyorsanız bu durumda orijinal bir münafık oldunuz demektir.
Müslüman geçinen siyasetçilerin en büyük münafıklıklarından biride İslama tamamen aykırı olmasına rağmen her türlü insan profili ile kolkola girmeleridir. Hani deseniz ki Müslüman’lığamı özendiriyorlar, tebliğ mi yapıyorlar, uygulamalarına bakıyorsunuz hiç alakası yok. Tam tersine bu tarz insanlara şirin gözükmek için kendileri her türlü tavizi veriyor.
Türkiye’deki durumda maalesef aynen böyle. İslam sadece namaz, oruç, hac vs.’den ibaret değil. Allah ne kural koymuşsa, neyi emretmişse hepsine uymak zorundasınız. ”Konjoktür müsait değil” tarzı bahanelere sığınanlara kafirun suresini okumalarını tavsiye ederim. Tarihe bakın konjonktür ne zaman müsait olmuş ki? Müslüman konjöktür falan beklemez her durumda Allah rızası için çalışır. Bir avuç Müslüman ile Bedir savaşına giden Hz. Muhammed içinde dıştan bakıldığında konjonktür hiç müsait değildi. O ve beraberindeki Müminler için yapılacak en doğru şey Allah’ın emrine tabii olmaktı. Şu fani hayatımızda müsait konjoktür beklemek bizi ancak ateşe götürür.
Lafa gelince kahraman ecdadımız, İslam ile yoğurulmuş topraklar, %99’u Müslüman ülke diye atıp tutanlar iş icraate gelince bir bakıyorsunuz ”ah bu dış güçler yok mu bir rahat bırakmıyor ki bizi” diye sızlanıyor. Tamam o yakındığın dış güçler sana kötülük yapmaktan geri durmaz ama sen ne yapıyorsun? Allah yolunda gerçekten bir çaban var mı? Ülkenin gelişimi için çalışıyor musun yoksa fırsatını bulduğunda çalıyor musun?
Malesef en çok yakınanların genelde en tembeller olduğunu da görüyoruz. Bedavacılığa sadece ekonomik hayatta değil din alanında da çok yatkınız. Bırakın Kuran ayetlerini daha Fatiha suresinin anlamını bile zahmet edip öğrenmeyen kişiler kendi tembelliklerini hiç sorgulamadan din içine israliyat kaynaklı bir bidaat olarak sokuşturulmuş olan ”Mehdi” ve ”Hz. İsa’nın nuzulü” gibi hurafelere inamaktadırlar. Bunlara göre Mehdi ve Hz. İsa gelip Müslümanları zulümden kurtaracak, dünya lideri yapacaktır. Allah Maide 3′ te ”dininizi kemale erdirdim” buyurmaktadır ama bu zihniyete göre din eksiktir. Bu dinle sefaletten kurtulamamışlardır birilerinin gelip onları kurtarması gerekmektedir. Halbuki gerçekte din ayette belirtildiği gibi tam anlamıyla kemale ermiştir ama münafık zihniyet bu çizgide değildir. Bütün sorunların kaynağı da budur.
Namus diye mangalda kül bırakmayanlar, zina, fuhuş her yere yayıldı diyenler bir bakıyorsunuz bizzat oğullarının sırtını sıvazlayıp böyle işlere teşvik ediyor hatta bunu bir övünme vesilesi olarak görüyorlar.
Ahlaksızlık yayılıyor, boşanmalar artıyor diye yakınan halkın en çok izlediği şeyin açıkça insan ticareti yapılan, saçma sapan kurgularla magazinleştirilen izdivaç programları olduğunu görüyoruz. Kendine Müslüman diyen halkın İnternet kullanımında porno denilen sapıklıkların tıklanma oranında kafir diye tanımladıkları ülkeleri bile geçtiklerini görüyoruz.
Dizi denilen televizyon yayınlarının neredeyse tamamının ana konusu ”aşk” kılıfı altında evlilik dışı ilişki. Özellikle ergenlik dönemindeki gençlere yönelik yapılan liseli dizilerinin tamamında ana tema bunun üzerine kurulu. Normalde eğitim yuvası olması gereken okullar gençlere adeta evlilik dışı ilişki yaşanmak için kullanılan yerler gibi lanse ediliyor. Ergen beyinlere sürekli ” öğretmenler, anne-baba baskıcı, sana kimse karışamaz, özgürsün istediğini yap” gibi argümanlar sokulmaktadır. Buna bir kaç cılız ses dışında itiraz eden yok.
Faiz haramdır lafını herkes ağzında geveler ama bunu söyleyenlerden neredeyse kredi kullanmayan kalmamıştır. Hepsinde aynı mazeret ”kredi çekmesem nasıl ev, araba sahibi olacağım” Sormak lazım hiç bir şeyden taviz vermeyeceksen nerede kaldı sınav dünyası? Açıkça Allah bunu emretmiş ama bizim işimize gelmiyor denilmiyor mu?
%99’u Müslüman denilen ülkede halkın %99’u vakit namazlarını kılmamaktadır. Namaz saatinde camilerde bir kaç saf zor oluşur ama aynı saatlerde avm’ler, kahveler, parklar, sokaklar insan kaynamaktadır. Şehirlerin merkez camilerinde bile böyledir. Cemaatin neredeyse tamamına yakını da yapacak başka işi kalmamış yaşlı insanlardan oluşur.
Zekat diye bir ibadet neredeyse unutulmuştur. Ülkedeki faiz sistemi sebebiyle insanlar kredi kullanmaya teşvik edilmekte böylece sürekli borçlu olan insanlar bu bahaneye sığınarak zekat vermemektedirler. Çoğunun yardım adına yaptığı senede bir defa verdikleri 50-100 liralık fitreden ibarettir.
Lafa gelince Müslümanlar kardeştir diyenler bizzat ayrım yaparak devlet kurumlarında belli cemaat ve tarikatlara imtiyaz tanıyarak onların kadrolaşmasına göz yummakta veya yardım etmektedir. Yakın zamanda yaşanmış olan darbe girişimi felaketinden ders alınması gerekirken şimdi onlardan boşalan yerlere başka cemaat ve tarikatlar yerleşmektedir.
Burada vahim olan bu sayılanların toplumun genelinin karakteri haline gelmiş olması yani ”normalleşmesi”dir. Bunlar bizzat kendini Müslüman olarak tanımlayanlar tarafından ya görmezden geliniyor yada körükleniyor. Kimse ne kendini nede başkasını kandırmasın yıllardır Müslüman siyaseti yaptığını iddia edenler isterlerse hemen müdahele edebilecekleri bu yanlışlardan hangisini düzeltmek için adım attılar? Tam tersine çelişkili söylem ve hareketleri ile yıllardır bunları teşvik etmektedirler. Önceden bu tarz işleri yapanların belli bir tarafı vardı şimdi ise her kesime yayılmış durumdadır. Bu da münafıkça yapılan siyasetin eseridir. Sanki Din sadece türbandan ibaretmiş gibi yıllardır bundan öte yol gitmemek mi Müslüman siyaseti?
Siyaset eliyle büyütülen tarikat-cemaatler de münafıklığı körüklemektedir. Bu oluşumlarda zaten iskelet yapı haline gelmiş olan şirkin yanısıra münafıklıkta yoğun şekilde yaşanmaktadır. Sorsanız size tahkik-i iman derler yani araştırmaya açık olduklarını söylerler ama en ufak bir itiraz veya soruya da tahammül göstermezler. Hele ki ilahlaştırdıkları önderleri,şehyleri, gavsları, üstadları ile ilgili eleştirilerinizde sizi tekfir ederler, düşman kesilirler.
Hadis adı altında Allah’a ve peygambere türlü iftiralar atılmasına bırakın karşı çıkmayı bunu yapanlara laf söyletmezler. Onlara ”hadisleri inkar etmiyorum ama Kuran süzgecinden geçirelim buhari, müslim, tırmizi vs. gibi Hz. Peygamberden yüzyıllar sonra yaşamış kişiler yazdı diye hemen kabul etmeyelim, Kurana uygun mu bakalım” deseniz bile hiç bir olumlu karşılık göremezsiniz. Size ”bu kadar kişi yanlış biliyorda sen mi doğrusun” dan farklı cevap veren olmaz.
Münafıkların verdiği zarar kafirlerden çok daha fazladır. Kafir size sadece zulmeder ama münafık hem zülmeder hemde içinizi çürütür. Münafıklar aklınızı ve dininizi bulandırır, doğru ile yanlış iç içe geçer.
Mezhep eksenli geleneksel din anlayışı da içinde barındırdığı çok sayıda hurafenin etkisiyle insanları münafıklığa itmektedir. Örneğin evlenme-boşanma hukuku tamamen Kuran’dan uzaklaşmış durumdadır. Namaz ve hac gibi ibadetler çoğu kişi tarafından sadece yaşlıların işi olarak görülmektedir. Toplumsal münafıklık örnekleri saymakla bitmiyor maalesef. Ülke olarak yaşadığımız çoğu felaketin şifreleri de bu ikiyüzlü din anlayışımızın içinde gizli.
Nisa 145: ”Şüphesiz ki münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.”