iltasyazilim
FD Üye
Müslüman Türklerde Medrese hakkında bilgi
Müslüman Türklerde Medrese nasıldı
Müslüman Türklerde Medrese
Câmilerden ayrı olarak kurulan eğitim müesseselerine; Emevîler devrinde “Mektep, Abbâsîler devrinde “Beytülhikme, “Beytülilim, “Darülilim, Türkler (Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar) döneminde “Medrese adı verilmiştir
İslâm târihçilerinin medresenin ilk kurucusu olarak Nizâmülmülk üzerinde ittifak ettikleri ileri sürülürse de bundan önce, Nişabur ’da Beyhakiye Medresesinin varlığından bahsedilir Gerçekte Nizamülmülk ’deri önce Gazneli Mahmûd (M 9991030) Gazne ’de ve kardeşi Nasır bin Sebüktekin, M 1033 yılında Nişabur ’da medrese yaptırmışlardır Oysa bunlardan önce de bâzı husûsî mâhiyette medreselerin mevcûd olduğu bilinmektedir Ebû Hâtimü ’lBustî (v 965) kendi kütüphânesini medrese hâline getirmiş, yanına da yabancı talebelerin barınacakları bir tesis kurmuştu Nişabur ’da Şâfiî fakîhi En Nîşâbûrî (v 960) için medrese yapılmıştı bir de Ebû Aliyyü ’l Hüseynî (v 1002) din fıkıh kürsüsü, bunlar aralarında sayılabilir “ElMedresetü ’lEhliyye denilen hususî medreseleri teşkil eden bu eğitim kurumları, o devirde yaygın olan Şiîlik cereyânına karşısında Sünnîliği müdafaa ve dağıtmak için yerleşmiş müesseselerdi
İslâm dünyâsında medrese teşkilâtının kuruluş ve gelişmesinde en büyük hisse kuşkusuz büyük Selçuklu Türklerine âitti Doğrusu medreselerin geniş anlamda, devlet eliyle kurulması, tahsilin parasız olması ve medrese teşkilâtının en küçük ayrıntılara dek tesbiti, Selçukluların eseridir Selçuklular medreseleri, hem ilmin gelişmesini temin etmek, hem ilmiye mensuplarına ücret bağlayarak onları devletin yanına yetişmek husûsiyle Fâtimîlerin Şiîlik propagandaları ve diğer râfizî telâkkîlere karşısında Sünniliği müdâfaa ve yaymak gâyesiyle kurmuşlardır
Önce Alparslan ’ın, sonra Melikşah ’ın veziri olan meşhur Siyâsetnâme adlı kitabın yazarı Nizâmülmülk, ilk medresesini Nizâmiye Medresesi adı ile Bağdat şehrinde kurdu Dicle kenarında 1064 yılında temeli atılan medrese, iki sene daha sonra tamamlanarak 1067 ’de eğitim ve öğretime açıldı Medresenin müderrisliğine de ilk olarak zamanın en büyük âlimlerinden olan Ebû İshak Şirazî tâyin edildi Bundan sonradan İslâm dünyâsında medrese kurma faaliyetleri hızlanmaya, köylere varıncaya kadar Nizamiye Medreseleri açılmaya başlandı Türk milletinin bu misal müesseseleri, minik farklarla, İslâm dünyâsının her tarafına birer feyz kaynağı biçiminde yayıldı sonra Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar da, bu müesseseleri geliştirerek devam ettirdiler Medreselerde yalnız din ilimleri tahsil edilmezdi Yerine tarafından, zamanın hey ’et (astronomi), hesap (matematik), hendese (geometri), hikmet, tıp gibi ilimlerine de önemli yer verilirdi
Selçuklular döneminde Nizâmiye Medreseleri adıyla kurulan umumî medreselerin yanında ihtisas eğitimi yapan, medreseler kuruldu Bunlar hizmet ve gâyeleri bakımından; Dârülhadîs, Dârülkurrâ ve Dârüttıb diye üçe ayrılırdı:
1 Dârülhadîs medreseleri; hadîsi şerîflerin tedrîs ve tedkikine atama edilen medreselerdir Bu medreselerin ilki, Haleb Atabeklerinden Nûreddîn Mahmûd bin Zengî göre Şam ’da açılan EnNûriyye Medresesidir İkincisi, Musul ’da açıldı sonradan pekçok yerde Dârülhadîs medreseleri açılmıştır Türkiye Selçukluları vezîri Sâhib Atâ ’nın Konya ’da açtığı İnce Minâre Medresesi ile İlhanlı vezîri Şemseddîn Cüveynî ’nin Sivas ’ta açtığı Çifte Minâre Medresesi bunlardandır
2 Dârülkurrâ medreseleri, Kur ’ânı kerîm ile amaca uygun ilimlerin öğretildiği medreselerdir Fazla öncelerde kurulan bu medreseler, Anadolu Selçukluları ve Karamanoğullarında da devâm etmiş ve bunlara; Dârulhuffâz denmiştir Bu medreselerden sâdece Konya ’da Sâhib Atâ, Ferhûniye, Sa ’deddîn Ömer, Nâsuh Bey, Hacı Yahyâ Bey, Hoca Selmân ve Hacı Şemseddîn gibi çeşitli Dârulhuffâz medreseleri çözülmüş ve öteki İslâm beldelerinde de yaygınlaştırılmıştır
3 Dârüttıb medreseleri ise, tıb eğitimi ve hasta tedâvisinin birlikte yapıldığı medreselerdir Bunlara; Dârüttıb, Dârüşşifâ, Dârussıhha, Dârulmerza, Dârulâfiye, Mâristân, Bîmâristân gibi adlar verilmiştir Özellikle Anadolu ’da çoğu Dârüşşifâ kurulmuştur Selçuklular döneminde: Kayseri ’de Gevher Nesîbe (1205), Sivas ’ta Birinci Keykâvus (1217), Divriği ’de Turan Melike Bayan (1288); İlhanlılar devrinde: Amasya Dârüşşifâsı (1308) açılmıştır Silvan ’da Bîmâristânı Fârûkî ve Mardin ’de Artukoğullarından Necmeddîn İlgâzi ’nin (1108 ve 1122) Mâristân adlı dârüşşifâsı hizmet veriyordu Osmanlılar döneminde de dârüşşifâ yapımına devâm edilerek, özellikle Bursa ’da Şimşek Dârüşşifâsı, İstanbul ’da Fâtih, Haseki Sultan, Atik Vâlide, Edirne ’de İkinci Bâyezîd, Manisa ’da Vâlide Sultan dârüşşifâları kuruldu Hele Süleymâniye Tıp Medresesi, başlı başına bir merhâle kabûl edilmektedir Bu dârüşşifâlar aynı zamanda hastahâne olarak etkinlik göstermiştir
Osmanlı medreseleri: Bütün İslâm dünyâsında olduğu gibi, Osmanlılarda da eğitim ve öğretim umûmî ölçüde medreselere dayanmaktadır Osmanlılarda medreseye gidecek bir talebe, beş altı yaşında sıbyan mekteplerine alınır ve alfabe (elifba), yazı okuma, Kur ’ânı kerîm ve “âmâli erbaa denilen dörtişlem problemleri öğretilirdi Osmanlılarda sıbyan mektepleri, köylere varıncaya kadar her yere yayılmıştı On beş ve on altıncı asırlarda sâdece İstanbul ’da iki bin sıbyan mektebi vardı Koskoca Osmanlı Devletinde, o geniş sınırları içinde düşünecek olursak, ülkedeki sıbyan mekteplerinin yüz binleri bulacağı kolaylıkla tahmin edilebilir On altıncı asırda Osmanlı ülkesinin pekçok kısmını gezen bir Fransız seyyahı, her köyde mektebe rastlamış ve ilk tahsilin Osmanlılarda garp (batı) memleketleriyle mukâyese edilemeyecek derecede fazla ileri olduğunu hayretle görmüştür Buralara câmi ve mescidlerde yapılan ilköğretim ve eğitim faaliyetleri de ilâve edilirse, Osmanlılarda yaygın bir eğitim ve öğretimin varlığı kavranabilir
Osmanlı maarif teşkilâtında yüksek seviyede eğitim ve öğretimi gerçekleştiren müesseseler, şüphesiz medreselerdi Osmanlı medreseleri sıbyan mekteplerine dayalı orta ve yüksek öğretim kurumlarıydı Tapu ve evkaf kayıtlarına göre, orta ve yüksek öğretim yapan medrese sayısı binden fazlaydı İstanbul ’da: Süleymâniye, Fâtih, Ayasofya, Şehzâde, Haseki, Eyüp, İkinci Bâyezid, Mihrimah Sultan, Yavuz Selim, Atik Ali Paşa, Cafer Ağa, Yahya Efendi, Zeyrek, Vefa, Vâlidei Cedîd Üç Baş Medreseleri; Edirne ’de: Selimiye, Üç Şerefeli medreseleri; Bursa ’da: Murâdiye, Şimşek Bâyezîd, Çelebi Mehmed medreseleri; Şam ’da: Süleyman Han Medresesi; Bosna ’da: Hüsrev Bey Medresesi; Amasya ’da: Hüsamiye, İkinci Bâyezîd medreseleri; Manisa ’da: Murâdiye ve Hâtuniye medreseleri; Trabzon ’da: Hâtuniye Medresesi; Mekke ’de: Sultan Süleyman Han Medresesi; İznik ’te: Orhan Gâzi Medresesi; Diyarbakır ’da: Mesudiye Medresesi; Konya ’da: Nalıncı, Karatay ve Sahip Ata Medresesi; Halep ’te: Hüsrev Paşa Medresesi; Üsküp ’te: İshak Paşa Medresesi; Ankara ’da: Safiyye ve Ak Medrese ile memleketin daha çoğu şehrinde farklı alanlara yönlendirilmiş medreseler vardı
Osmanlı medreselerinde teşkilâtlanma: Osmanlı medreseleri, teşkilâtlanmada kendinden önceki İslâm medreselerinde olduğu gibi, gâye ve gördüğü hizmetler bakımından birbirinden öbür özellikler göstermiş olsalar bile, esasta umûmî ve ihtisâs medreseleri olarak ikiye ayrılır
Umûmî Medreseler: Umûmî olarak kadı, müderris ve müftü yetiştirmek maksadıyla kurulmuşlardır Kendi arasında; Yirmili, Otuzlu, Kırklı, Ellili, Altmışlı ve Altmış Üstü medreseleri olarak isimlendirilmişlerdir
Ihtisas medresesi ise, direkt keza ihtisâsı gerektiren din ilimlerinden birini, yahut da fen ilimlerinden birini amaç bölge ve o ilmin tahsiline kasıtlı olarak metodla öğretim faâliyetinde bulunan medreselerdir Uzmanlaşma medreseleri de kendi aralarında üç gruba ayrılırdı:
1 Dârülhadîsler: Özellikle Muhammed (aleyhisselâmın) söz, fiil ve takrirlerinden meydana gelen hadîslerin tahsil edildiği yerdir Osmanlılarda Dârülhadîs, birincil defâ Birinci Murâd devrinde Çandarlı Hayreddin Paşa kadar İznik ’te ve İkinci Murâd tarafından Edirne ’de yaptırılmıştır Bunları tâkiben sonraki asırlarda değişik Dârülhadîsler tesis edilmiştir Kurulan Dârülhadîsler içerisinde en önemlisi, İstanbul ’daki Süleymâniye Dârülhadîsiydi Osmanlı Dârülhadîslerinde ders kitabı olarak hadis ’deri; Sahîhi Buhârî, Sahîhi Müslîm ve Meşârik gibi eserlerle bunların şerhleri ve Usûli Hadise dâir eserler okutulurdu Öğretim üyelerine de hadîsle meşgul olduklarından nedeniyle “muhaddis veya “müderris denirdi Buralarda talebe edebilmek için umûmî medreseleri bitirmek gerekirdi
2 Tıp medreseleri (Dârüşşifâlar): Bunlardan dâhiliye, göz ve diş doktoruyla eczâcılar yetişirdi Tedrisâtta ders kitabı olarak Osmanlı devri tabiplerince yazılı eserler okutulurdu Eğitim ve öğretim tatbikatlı olarak yapılırdı Osmanlılarda tıp medreseleri, Bursa, İstanbul, Edirne ve Manisa ’da kurulmuştu İçlerinde en önemlisi, İstanbul ’da kurulan ve müstakil olup, tıp târihinde kayda değer bir merhale kabul edilen Süleymâniye Tıp Medresesidir
3 Dârülkurrâlar: Bu medreselerden câmi görevlileri yetişirdi Sıbyan mektebini tüketen bir öğrenci önce aşağıda seviyede bir dârülkurrâya alınır, burayı bitirince yüksek seviyedeki darülkurrâlara devâm ederdi Buralarda ilmi kırâat ve ilmi meharici ’lhurûf (tecvit ilmi ve hâfızlık) öğretilirdi Buradan diploma alanlar; hâfız, hatip, imam ve müezzin olurdu Bu medreselerde; ilmi kırâattan Ebû Muhammed Şâtıbî ’nin Şâtıbî diye şan bulan Kasidei Lâmiye ’si ve Cezerî ’nin ona yazdığı Fethü ’lVâhid adlı şerhi okutulurdu Evliyâ Çelebi ’nin beyânına göre, Osmanlılarda birincil dârülkurrayı Şimşek Bâyezîd Bursa ’da açmıştır İstanbul ’da ise tüm selâtin câmilerin yanına birer dârülkurrâ bulunurdu Bunlardan en önemlisi de Süleymâniye Dârülkurrâsı idi Dârülkurrâlarda okunan dersler, her yerde sûretiyle ve câmilerde tatbikatlı yapılırdı
Osmanlılarda yüksek ihtisâs yapılan Mütehassisîn medreseleri de vardı Bir tânesi İstanbul ’da Yavuz Selim Câmii yanındaydı
Osmanlı medreselerinde okunan dersler ve kitaplar: Bâzı otobiyografilerden ve Fâtih Kânunnamesi ’nden tesbit edilebildiğine kadar on beş ve on altıncı yüzyıl Osmanlı medreselerinde şu esas ilimler ve eserler okutuluyordu:
Yirmili Medreseler (Hâşiyei Tecrid medreseleri): Bu medreselerde ders kitabı olarak Kelâm ’dan Hâşiyei Tecrid ’in okutulmasından nedeniyle bu ismi almıştır Bunların tahsil müddeti iki yıldır Okunan ders ve kitaplar: Belâgat dersinden Mutavvel; Kelâm ’dan: Hâşiyei Tecrid; Fıkıh ’tan: Şerhi Ferâiz Bu eserlerden Mutavvel ve Şerhi Ferâiz ’i tamâmıyla; Hâşiyei Tecrid ’i, başından Umûri Amme bölümüne kadar okuturlardı Ama talebelerin bu ilim ve kitapları anlayabilmeleri için Sarftan, Emsile, Yapı, Maksud, İzzi, Merâh; Nahv ’den Avamil, İzhar, Kâfiye gibi dilbilgisi kitaplarını; Şerhi Şemsiyye, Şerhi Tevâlî, Şerhi Metâli, Şerhi İsâgûci gibi mantık kitaplarını ve usûli fıkha âit Telvih gibi eserlerin tamâmı ya da bir kısmı okutuluyordu
Otuzlu Medreseler (Miftah Medreseleri): Bu medreselerde, Belâgattan Şerhi Miftâh ’ın okutulmasından dolayı bu ismi almıştır Bunların tahsil müddeti, önceleri iki seneyken sonradan bir seneden daha üye düşürülmüştür Bu medreselerde okutulan ders kitapları: Fıkıh ’tan: Tenkîh ve Tavzîh; Belâgat ’tan: Şerhi Miftâh; Kelâm ’dan: Hâşiyei Tecrîd; Hadis ’cilt: Mesâbih kitaplarıydı Bu eserlerden Hâşiyei Tecrid ’i, Umuri Amme ’den Vücud ve İmkân bahsine değin; SadrakılŞeria ’yı, Kitabı Bûyu ’a dek; Şerhi Miftah ’ı, Mebâhîsi İcâb ve İtnâb ’a dek ve Mesâbih ’i iki kez okuturlardı
Kırklı Medreseler: Bunların tahsil müddeti iki üç yıl aralarında değişirdi Sonradan bu müddet azaltıldı Bu medreselerde okutulan ders ve kitaplar: Belâgat ’tan; Miftâhu ’lUlûm; Usûli Fıkıh ’tan; Tavzîh (Teftezânî); Fıkıh ’tan; Sadru ’şŞeria, Meşarik; Hadis ’ten; Mesâbih (Begâvî) okutulurdu Bunlardan diğer başlangıçta; Meâni ’den Şerhi Miftâh; ortasında Kelâm ’dan Şerhi Mevâkıf ve yüksek derecesinde Fıkıhtan Hidâye ile İbni Hâcib ’in Nahve âit ElKâfiye fi ’nNahv adlı eseri okutulurdu Bu eserlerden Hadis ’deri Mesâbih ’i başından Kitâbı Büyu ’a değin; Kelâm ’dan Şerhi Mevâkıf ’ın, Vücud ve İmkân bahsinden İrâz bahsine değin; Fıkıh ’tan Sadru ’şŞeria ’nın bir kısmı ve Şerhi Miftâh ’ın bâzı yerleri okutulurdu
Ellili Medreseler: Bu medreseler Hâriç ve Dâhil medreseler olarak ikiye ayrılmaktadırlar Hâriç Medreseleri: Bunlarda okutulan ders ve kitaplar Fıkıh ’tan, Hidâye; Kelâm ’dan, Şerhi Mevâkıf; Hadis ’cilt, Mesâbih (Begâvî) okutuluyordu Dâhil Medreseleri: Bu medreselerde tahsil müddeti önceleri bir yılken daha sonra altı avuç içi indirildi Tedrisatta okutulan ders ve kitaplar: Fıkıh ’tan, Hidâye; Yöntemi Fıkıh ’tan, Telvîh; Hadis ’deri, Buhârî; Tefsirden, Keşşâf ve Beydâvî okutuluyordu Bu eserlerden Buhârî ’nin birinci cildi; Hidâye ’nin “Kitabı Zekât ’tan, Kitabı Hacc ’a değin olan bölümü ve Telvîh tekrar Taksimi Evvel ’e değin okutuluyordu
Sahnı Seman Medreseleri: Önceleri tahsil müddeti bir seneyken sonradan altı aya indirilen bu medreselerde şu ders kitapları okutuldu Fıkıhtan, Hidâye; Yöntemi Fıkıh ’tan, Telvîh ve Şerhi Adûd; Hadis ’deri; Sahihi Buhârî; Tefsir ’den, Keşşâf ve Beydâvî okutuluyordu Bu eserlerden Sahihi Buhârî ’yi tekrar sonuna kadar; Hidâye ’nin Kitabı Nikâh bölümünden, Kitâbı Büyû ’a değin olan kısmını ve Telvîh ’in Taksimi Evvel ’inden Mebâhisi Ahkâm ’a dek; Kâdı Beydâvî Tefsiri ’nden de ilk olarak Bakara Sûresi elde etmek üzere kesin sûreler okutuluyordu
Altmışlı Medreseler: Bu medreselerin tahsil müddeti bir senedir Fıkıhtan, Hidâye ve Şerhi Ferâiz; Kelâm ’dan; Şerhi Mevâkıf; Hadisten, Buhârî; Tefsir ’den, Keşşâf; Yöntemi Fıkıh ’tan, Telvîh okutulan esas eserlerdir Bunlardan: Buhârî ’nin üçte birini; Hidâye ’nin, Kitâbı Büyû ’dan Kitabı Şufaya değin olan kısmını; Telvîh ’cilt Mebâhîsi Ahkâm kısmından sonuna kadar olan bölümünü; başından Tashih bahsine kadar Şerhi Feraiz ’i ve Şerhi Mevâkıf ’ın tamâmı okutulurdu Altmış üstü medreselerde şart altmışlı medreseler gibiydi
Medreselerde fen eğitimi: Osmanlı medreselerinde yüksek din bilgileri yanında zamanın yüksek fen bilgileri de öğretiliyordu Fen bilgilerinden şu kitaplar okutuluyordu: Hendese (Geometri)den: Allame Şemseddin Semerkandî ’nin Eşkâlü ’tTe ’sîs isimli geometri prensipleri ve üçgenlerin hususiyetlerini anlatan eseri; Aritmetik ve Cebir ’den, Yeniden benzer müellefin Muhtasar fi ’lHisâb isimli eseri; Hesap ’tan, Bağdatlı İmadüddin bin Abdullah göre yazılan Risâlei Bahâiye (ElFevâidü ’lBehâiye) adı ile anılan meşhur hesap kitabı; yine Hesaptan ünlü âlim Ali Kuşçu ’nun Risâlei Muhammediye adlı eseri; Hey ’et (Astronomi)ten, Cagminî ’nin (Çayminî adıyla meşhurdur), ElMülahhas isimli eseri ile şerhleri ve Ali Kuşçu ’nun Arapça Risâlei Fethiyesi okutulurdu Ayrıca Kadızâdei Rûmî ’nin o devrin ünlü fen kitaplarına yazdığı şerhler okutulurdu Kadızâdei Rûmî, Hocası Gıyâsüddin ’in eserine şerh olarak yazdığı Risâle fi İstihraci ’lCeyb Derece Vahide isimli kitabında, bir derecelik yay sinüsünün hesabını yapmıştır Osmanlı medreselerinde bu fen derslerinin yanına keza coğrafya, târih ve İlmi Hikmet de okutulurdu Osmanlılarda tıbba dair ilk eser 1390 ’da İshak bin Murat kadar Edviyei Müfrede adıyla Türkçe yazılmıştır Bundan sonradan 1397 ’de Ahmedi Dâî ’nin Kitabı Tıb eseri ile benzer tarihlerde Ahmedî ’nin Müntehabâtı Şifâ isimli eseri, Sinoplu Mü ’min bin Mukbil ’in Kitabı Tıbb ’ı, Dâvûdi Antakî ’nin Tezkirei Antâkî ’si ve Emir Çelebi ’nin EnmûzecetütTıb isimli eseri yazılmıştır Bu eserler, Osmanlı medreselerinde okutulmuş, hem tercüme eserlerden de istifâde edilmiştir
Medreselerdeki eğitim tarzı: Medreseler, umumiyetle, bir dershane ve civarda yeteri değin talebe odalarından meydana gelirdi Yaptıranın isteği ve mâlî gücüne kadar, bunların dışarıya imâret, kütüphâne, hamam vs ilâve edilirdi Her medresenin bir vakfiyesi bulunurdu ve bu kurum kadar yazdırılırdı Vakfiyede medresenin çalışma şekli ile vazifelilerin yevmiyeleri ve medresenin masrafını yerine getirmek için yapılar vakıflar gösterilirdi
Medreselerde, tüm talebenin karşılıklı ders yapabileceği umumî ve büyük bir dersâne onun etrâfında sıralı olarak her talebe için ayrı bir oda vardı Müderrisler, umûmî mevzuları ortadaki büyük dersânede işler, sonradan, her talebe kendi hücresine çekilir ve müderrisi ile başbaşa kendi sahasında çalışırdı Medresede ders veren öğretim görevlisine “müderris denirdi Müderrisler, imtihânla seçilirdi Müderrisin derslerini tekrarlayıp îzah eden müderris yardımcılarına “müzâkereci ya da “muid denirdi Medresede ders gören talebelere de tahsillerine tarafından öbür olarak, “dânişmend, “fakîh, “mülâzım, “suhte ve “talebe denirdi Medreseden imtihanla mezun olan her talebeye verilen diplomaya “icâzetnâme denirdi İcazetnâmede, medresede okunan derslerin ve müderrislerin adları yazılırdı Demin muîdliğe (müderris yardımcılığına) kadar çıkamamış talebenin de bir hocanın dersini bitirdikten daha sonra, öteki bir hocaya devam edebilmesi için mutlaka elinde “temessük yâni o dersi galibiyet ile bitirdiğine dair bir belgenin bulunması şarttı
Medreselerde tatbik edilen eğitim ve öğretim prensipleri: İçinde bulundukları vakit ve mekân bakımından değerlendirildiğinde medreselerin Osmanlı Devletinin yükseliş devrinde dünyânın en çok iyi tâlim ve edep müesseseleri olduğu görülür Yeniden aynı devirde Osmanlı Devleti her bakımdan dünyânın en büyük ve en çok iyi devletidir O devirde Osmanlı Devletine bu mükemmelliği kazandıran öğe, hiç kuşkusuz medreselerdir Bunun da sebebi; medreselerin, bir mânâ ve madde bütünlüğü içinde idrâk ettiği insana, din ve dünyâ ilimlerini, hassas bir denge içinde kazandırmasıdır
İnsanı dünyâperest olmadan dünyânın fâtihi ve sâhibi gerçekleştirmek için, Osmanlı Devletinin esas taşı olan din ve devlet adamlarını en şekilde yetiştirmeyi sağlayan medreselerdi Medreseler, bütün dünyâya misal teşkil eden din ve devlet adamlarını yetiştirirken, hemen, çağdaş pedagojinin kabul ettiği, Dalton Plânı ve Vinetka Sistemi adıyla uygulamaya koyduğu ferdî kabiliyete kadar ferdî öğretim yapmayı hedef alan plân ve programları benimseyen bir yöntem geliştirmiş, tüm medreselerde bu usul tatbik edilmiştir Bu metoda kadar medreseler, bugün modern pedagojinin de tavsiye ettiği bir tarzda derslik geçme yerine dersten geçme yolunu seçmiş, mezuniyeti yıllara yok, kâbiliyet ve çalışkanlığa bağlamıştı Bu bakımdan medreselerde okuma süresi öğretmen ve talebenin gayretine yan olarak uzayıp kısalırdı
Akıllı ve çalışkan bir öğrenci tahsilini tez tamamlayıp kısa zamanda mezun olabilirdi Oysa devlet memuru olabilmesi için emin bir yaş aranırdı Medreselerde umûmî derslerin yapıldığı sınıflarda talebe sayısı yirmiyi geçmezdi Bu şart, derslerin sık sık tekrarlarla ve ortak soru sorulup cevap verilme imkânını sağlar ve en iyi şekilde öğrenmeye imkân hazırlardı Bu husus günümüzde de çok önemli kabul edilir Bugün Amerikan okullarında talebe sayısı yirmiyi geçmez Medreselerde, günde beş saat, haftada dört gün ders yapılırdı Dersler sabahleyin namazından sonradan başlar, öğleye dek devam ederdi Öğleden sonradan talebe hür bırakılırdı Haftanın Salı, Perşembe ve Cuma günleri tatil yapılırdı Fâtih Kanunnâmesi ’ne kadar, medreselerin denetimi mahallî müftülüklere bırakılmıştı Bu şart, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin mahallî gereklilik ve şartlara göre organize edilmesine yararlı olmakta, halkın eğitim ve öğretim faâliyetlerine ilgi duymasına, medreselere mâlî katkılarda bulunmalarına yardım etmekteydi
Medreseler bundan asırlar önce, eğitim ve öğretimi, bir derslik ve zümre imtiyâzı olmaktan dışlamak ve toplumda sosyal adâleti, fertler arasında fırsat ve imkân eşitliğini sağlamak için, parasız tedrîsât yaparlardı Talebenin ve öğretim elemanlarının masraflarını zenginler ve çok defâ bu maksatla yerleşmiş vakıflar karşılardı Bu Nedenle eğitim ve öğretimin finansmanı işinde devletin yükü, muhtemel mertebe hafif tutulurdu
Medreseler, sâdece din ve dünyâ ilimlerini öğretmekle kalmamış, ruh ve ceset terbiyesini birlikte yürütmüşlerdir Bu sebeple medreselerde yüzme, güreş, koşu, ok atma, cirit oyunu, ata binme gibi sporlara da yer verilmiştir Bunlardan diğer tekrar; hüsni hat, tezyinât, hitâbet ve kitabet elde etmek üzere çeşitli bediî (estetik) faaliyetlere medreselerde mühim yer verilmiştir Bizim kültür ve uygarlık târihimizde onurlu birer yer tutan hattatlar, nakkaşlar, mimarlar, hatipler vs daima medreselerden yetişmişlerdir
Medreseler, devlet eliyle kurulduğu gibi, şahıslar tarafından da kurulabilirdi Bu bakımdan memleketimizde padişahların, sadrazamların, vezirlerin ve öteki devlet adamlarının yanında, ilim adamlarının varlıklı ve orta halli Müslümanların da kurduğu pekçok medrese vardı Bu durum, günümüz devlet okulları ile özel okulların kuruluş şekline model olmuştur
Medreselerde yüksek zekâ ve kâbiliyete ehemmiyet verilirdi Özellikle, Osmanlılar zamânında, devlet hizmetleri için kurulan “Enderuni Hümâyûn müessesesi, bu konuda tipik bir örnektir Enderuni Hümâyûn ’a önceleri devşirme çocukları alınırken, sonradan İstanbul ve Anadolu ’dan Müslüman çocukları da alındı Buraya alınan çocuklar ister devşirme, ister Müslüman çocukları olsun, hepsi değişik muayene ve müşâhadelerden geçirilerek seçilirdi Bu çocuklar, Enderun ’a sekiz ilâ on beş yaşlarında alınır, seçkin hocalar elinde ders görürlerdi Bunlara önce sağlam bir İslâm terbiyesi verilir Daha Sonra ilk önce Türkçe elde etmek üzere Arapça ve Farsça ile çeşitli spor, sanat ve askerlik bilgileri öğretilirdi Tahsil süreleri yedisekiz yıl sürerdi Osmanlılarda birincil Enderun Mektebi, Murâdı Hüdâvendigâr tarafından Edirne ’de açtırılmıştı sonra Fâtih zamanında Fâtih Kânunnâmesi ile Enderun Mektepleri tam bir teşkilâta kavuşturuldu Özellikle ilk kuruluş ve Osmanlı Devletinin artış devrinde bu mektepler kayda değer vazife gördüler ve Osmanlı devlet idâresine altmış Sadrazam, üç Şeyhülislam, yirmi beş Kaptan Paşa yetiştirdiler Bu okullarda ders olarak; tefsir, hadis, fıkıh (Hanefî fıkhı), ferâiz, şiir ve inşâ, gökbilim, geometri, hesap, coğrafya, ilmi kelâm, mantık, meânî, bediî ve beyân ile hikmet dersleri okutulurdu
Yirminci asrın meşhur psikologlarından Amerikalı Terman test konusundaki araştırmalarında, Enderun Mektebine alınan talebelerle ilgili olarak, “Zekâ değerlendirmek, deneme usulünü uygulamak, dünyâda birincil defa Osmanlılarda, Enderuna seçilen talebelerde uygulanmıştır demektedir
Osmanlı medreselerinin son zamanları ve kaldırılmaları: İslâm âleminde, medreselerde okutulan yüksek din ve fen bilgileri sâyesinde Müslümanlar, ilim ve medeniyette fazla ileri gitmişlerdir Avrupalılar ise aksine, ilim ve medeniyette geri kalmışlardı Özellikle Osmanlılar zamanında ordularımız, Viyana kapılarına dayanmıştı Bu şart aleyhinde Avrupa, Müslümanlar tarafından fethedilme endişesine kapılmıştı Avrupa ’nın Müslümanlarca fethedilmesi onlara göre, Hıristiyanlığın değil edilmesi demekti Bu endişe sebebiyledir oysa, Avrupalılar (Hıristiyan âlemi), öncelikle papalık edinmek üzere hepsi, aralarında gizlice anlaşarak, Osmanlı Devletini her ne pahasına olursa olsun mutlaka yıkma kararı almışlardı Bu karar sonrası Avrupalılar, Osmanlı Devletine aleyhinde yıllar boyu süren harpler açmışlar, onu yıkmağa uğraşmışlardır Ama Osmanlı Devleti, ilk olarak sağlam temeller üstüne kurulduğu ve medreseler vasıtasıyla din ve fen âlimleri yetiştirdiği, medreselerin bir kolu olan Enderun mektepleriyle de, sağlam karakterli devlet adamı, disiplinli kumandan ve vatansever askerî erkân yetiştirmede Avrupalılardan fazla üstün olduğu için harplerle yıpranmış olsa bile, yıkılmıyordu Avrupalılar, Osmanlı Devleti yıkılmadığı müddetçe, kendilerini korkutma aşağıda kalmağa mahkum hissediyorlardı Tehlikeyi bertaraf etmek için Avrupalılar, senelerce uğraştıkları halde harp gücü ile yıkamadıkları Osmanlı Devletini fesat ve aldanma ile yıkabileceklerini anladılar
Birgün İstanbul ’da yer alan İngiliz elçisi, gece yarısı İngiltere ’ye dar bir şifre çekti Elçi şifresinde; “Buldum, buldum Osmanlıları zaferden zafere ulaştıran sebebi vebunları durdurmanın, Osmanlı Devletini yıkmanın çaresini buldum! diyor ve bulduğu çareleri şöyle anlatıyordu: “Osmanlılar harpte aldıkları esirlere hiç musibet yapmıyor, onlara kardeş gibi davranıyorlar Hangi milletten hangi dinden olursa olsun ufak çocukların zekâlarını ölçüyorlar Belirgin zekâlı çocuklar seçilerek, saraydaki (Enderun) denilen mekteplerde, kıymetli öğretmenler göre okutuluyor İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, adaleli, başarılı bir Müslüman olarak yetiştiriliyorlar Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran kıymetli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve yöneticilik adamları, her zaman böyle yetiştirilen bariz zekâlı çocuklardı Osmanlı akınlarını önlemek ve böylece Osmanlı Devletini çökertmek için, onların açtığı bu Enderun mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Osmanlıları fende ve diğer ilimlerde geri ayrılmak lâzımdır
İngiliz elçisinin müjde olarak el altından bildirdiği bu gösterme ve planları, Tanzimata yakın Osmanlıların Avrupa ’ya tahsil maksadıyla göndermiş oldukları bâzı kimselerin orada okurken kendi şahsiyetlerini ve millî hislerini unutacak dek Avrupa kültürü tesiri aşağı kalmaları ve daha sonraki yıllarda Avrupa devletlerinin himaye ve baskısı ile Osmanlı Devletinin kilit noktalarına yerleştirilmeleriyle gerçekleşme imkânı bulmuştur Jöntürk adı verilen bu kimseler, bulundukları makamlarından istifade ederek, Avrupa devletlerinin de kendilerini desteklemesiyle medreselerden, önce, fen bilgilerini, bunun gerisinde da yüksek din bilgilerini kaldırttılar (Bkz Jön Türkler) Bu durum, medreselerin fonksiyonunu kaybetmesine sebep oldu, aynı zamanda Osmanlıların ilim ve fende Avrupa ’dan geri kalmasına ve Osmanlı Devletinin yıkılmasına zemin hazırladı Medreseler 3 Mart 1924 târihli Tevhidi Tedrisat (Eğitimde eşitlik) kânunuyla tamâmen kaldırıldı *
Müslüman Türklerde Medrese nasıldı
Müslüman Türklerde Medrese
Câmilerden ayrı olarak kurulan eğitim müesseselerine; Emevîler devrinde “Mektep, Abbâsîler devrinde “Beytülhikme, “Beytülilim, “Darülilim, Türkler (Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar) döneminde “Medrese adı verilmiştir
İslâm târihçilerinin medresenin ilk kurucusu olarak Nizâmülmülk üzerinde ittifak ettikleri ileri sürülürse de bundan önce, Nişabur ’da Beyhakiye Medresesinin varlığından bahsedilir Gerçekte Nizamülmülk ’deri önce Gazneli Mahmûd (M 9991030) Gazne ’de ve kardeşi Nasır bin Sebüktekin, M 1033 yılında Nişabur ’da medrese yaptırmışlardır Oysa bunlardan önce de bâzı husûsî mâhiyette medreselerin mevcûd olduğu bilinmektedir Ebû Hâtimü ’lBustî (v 965) kendi kütüphânesini medrese hâline getirmiş, yanına da yabancı talebelerin barınacakları bir tesis kurmuştu Nişabur ’da Şâfiî fakîhi En Nîşâbûrî (v 960) için medrese yapılmıştı bir de Ebû Aliyyü ’l Hüseynî (v 1002) din fıkıh kürsüsü, bunlar aralarında sayılabilir “ElMedresetü ’lEhliyye denilen hususî medreseleri teşkil eden bu eğitim kurumları, o devirde yaygın olan Şiîlik cereyânına karşısında Sünnîliği müdafaa ve dağıtmak için yerleşmiş müesseselerdi
İslâm dünyâsında medrese teşkilâtının kuruluş ve gelişmesinde en büyük hisse kuşkusuz büyük Selçuklu Türklerine âitti Doğrusu medreselerin geniş anlamda, devlet eliyle kurulması, tahsilin parasız olması ve medrese teşkilâtının en küçük ayrıntılara dek tesbiti, Selçukluların eseridir Selçuklular medreseleri, hem ilmin gelişmesini temin etmek, hem ilmiye mensuplarına ücret bağlayarak onları devletin yanına yetişmek husûsiyle Fâtimîlerin Şiîlik propagandaları ve diğer râfizî telâkkîlere karşısında Sünniliği müdâfaa ve yaymak gâyesiyle kurmuşlardır
Önce Alparslan ’ın, sonra Melikşah ’ın veziri olan meşhur Siyâsetnâme adlı kitabın yazarı Nizâmülmülk, ilk medresesini Nizâmiye Medresesi adı ile Bağdat şehrinde kurdu Dicle kenarında 1064 yılında temeli atılan medrese, iki sene daha sonra tamamlanarak 1067 ’de eğitim ve öğretime açıldı Medresenin müderrisliğine de ilk olarak zamanın en büyük âlimlerinden olan Ebû İshak Şirazî tâyin edildi Bundan sonradan İslâm dünyâsında medrese kurma faaliyetleri hızlanmaya, köylere varıncaya kadar Nizamiye Medreseleri açılmaya başlandı Türk milletinin bu misal müesseseleri, minik farklarla, İslâm dünyâsının her tarafına birer feyz kaynağı biçiminde yayıldı sonra Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar da, bu müesseseleri geliştirerek devam ettirdiler Medreselerde yalnız din ilimleri tahsil edilmezdi Yerine tarafından, zamanın hey ’et (astronomi), hesap (matematik), hendese (geometri), hikmet, tıp gibi ilimlerine de önemli yer verilirdi
Selçuklular döneminde Nizâmiye Medreseleri adıyla kurulan umumî medreselerin yanında ihtisas eğitimi yapan, medreseler kuruldu Bunlar hizmet ve gâyeleri bakımından; Dârülhadîs, Dârülkurrâ ve Dârüttıb diye üçe ayrılırdı:
1 Dârülhadîs medreseleri; hadîsi şerîflerin tedrîs ve tedkikine atama edilen medreselerdir Bu medreselerin ilki, Haleb Atabeklerinden Nûreddîn Mahmûd bin Zengî göre Şam ’da açılan EnNûriyye Medresesidir İkincisi, Musul ’da açıldı sonradan pekçok yerde Dârülhadîs medreseleri açılmıştır Türkiye Selçukluları vezîri Sâhib Atâ ’nın Konya ’da açtığı İnce Minâre Medresesi ile İlhanlı vezîri Şemseddîn Cüveynî ’nin Sivas ’ta açtığı Çifte Minâre Medresesi bunlardandır
2 Dârülkurrâ medreseleri, Kur ’ânı kerîm ile amaca uygun ilimlerin öğretildiği medreselerdir Fazla öncelerde kurulan bu medreseler, Anadolu Selçukluları ve Karamanoğullarında da devâm etmiş ve bunlara; Dârulhuffâz denmiştir Bu medreselerden sâdece Konya ’da Sâhib Atâ, Ferhûniye, Sa ’deddîn Ömer, Nâsuh Bey, Hacı Yahyâ Bey, Hoca Selmân ve Hacı Şemseddîn gibi çeşitli Dârulhuffâz medreseleri çözülmüş ve öteki İslâm beldelerinde de yaygınlaştırılmıştır
3 Dârüttıb medreseleri ise, tıb eğitimi ve hasta tedâvisinin birlikte yapıldığı medreselerdir Bunlara; Dârüttıb, Dârüşşifâ, Dârussıhha, Dârulmerza, Dârulâfiye, Mâristân, Bîmâristân gibi adlar verilmiştir Özellikle Anadolu ’da çoğu Dârüşşifâ kurulmuştur Selçuklular döneminde: Kayseri ’de Gevher Nesîbe (1205), Sivas ’ta Birinci Keykâvus (1217), Divriği ’de Turan Melike Bayan (1288); İlhanlılar devrinde: Amasya Dârüşşifâsı (1308) açılmıştır Silvan ’da Bîmâristânı Fârûkî ve Mardin ’de Artukoğullarından Necmeddîn İlgâzi ’nin (1108 ve 1122) Mâristân adlı dârüşşifâsı hizmet veriyordu Osmanlılar döneminde de dârüşşifâ yapımına devâm edilerek, özellikle Bursa ’da Şimşek Dârüşşifâsı, İstanbul ’da Fâtih, Haseki Sultan, Atik Vâlide, Edirne ’de İkinci Bâyezîd, Manisa ’da Vâlide Sultan dârüşşifâları kuruldu Hele Süleymâniye Tıp Medresesi, başlı başına bir merhâle kabûl edilmektedir Bu dârüşşifâlar aynı zamanda hastahâne olarak etkinlik göstermiştir
Osmanlı medreseleri: Bütün İslâm dünyâsında olduğu gibi, Osmanlılarda da eğitim ve öğretim umûmî ölçüde medreselere dayanmaktadır Osmanlılarda medreseye gidecek bir talebe, beş altı yaşında sıbyan mekteplerine alınır ve alfabe (elifba), yazı okuma, Kur ’ânı kerîm ve “âmâli erbaa denilen dörtişlem problemleri öğretilirdi Osmanlılarda sıbyan mektepleri, köylere varıncaya kadar her yere yayılmıştı On beş ve on altıncı asırlarda sâdece İstanbul ’da iki bin sıbyan mektebi vardı Koskoca Osmanlı Devletinde, o geniş sınırları içinde düşünecek olursak, ülkedeki sıbyan mekteplerinin yüz binleri bulacağı kolaylıkla tahmin edilebilir On altıncı asırda Osmanlı ülkesinin pekçok kısmını gezen bir Fransız seyyahı, her köyde mektebe rastlamış ve ilk tahsilin Osmanlılarda garp (batı) memleketleriyle mukâyese edilemeyecek derecede fazla ileri olduğunu hayretle görmüştür Buralara câmi ve mescidlerde yapılan ilköğretim ve eğitim faaliyetleri de ilâve edilirse, Osmanlılarda yaygın bir eğitim ve öğretimin varlığı kavranabilir
Osmanlı maarif teşkilâtında yüksek seviyede eğitim ve öğretimi gerçekleştiren müesseseler, şüphesiz medreselerdi Osmanlı medreseleri sıbyan mekteplerine dayalı orta ve yüksek öğretim kurumlarıydı Tapu ve evkaf kayıtlarına göre, orta ve yüksek öğretim yapan medrese sayısı binden fazlaydı İstanbul ’da: Süleymâniye, Fâtih, Ayasofya, Şehzâde, Haseki, Eyüp, İkinci Bâyezid, Mihrimah Sultan, Yavuz Selim, Atik Ali Paşa, Cafer Ağa, Yahya Efendi, Zeyrek, Vefa, Vâlidei Cedîd Üç Baş Medreseleri; Edirne ’de: Selimiye, Üç Şerefeli medreseleri; Bursa ’da: Murâdiye, Şimşek Bâyezîd, Çelebi Mehmed medreseleri; Şam ’da: Süleyman Han Medresesi; Bosna ’da: Hüsrev Bey Medresesi; Amasya ’da: Hüsamiye, İkinci Bâyezîd medreseleri; Manisa ’da: Murâdiye ve Hâtuniye medreseleri; Trabzon ’da: Hâtuniye Medresesi; Mekke ’de: Sultan Süleyman Han Medresesi; İznik ’te: Orhan Gâzi Medresesi; Diyarbakır ’da: Mesudiye Medresesi; Konya ’da: Nalıncı, Karatay ve Sahip Ata Medresesi; Halep ’te: Hüsrev Paşa Medresesi; Üsküp ’te: İshak Paşa Medresesi; Ankara ’da: Safiyye ve Ak Medrese ile memleketin daha çoğu şehrinde farklı alanlara yönlendirilmiş medreseler vardı
Osmanlı medreselerinde teşkilâtlanma: Osmanlı medreseleri, teşkilâtlanmada kendinden önceki İslâm medreselerinde olduğu gibi, gâye ve gördüğü hizmetler bakımından birbirinden öbür özellikler göstermiş olsalar bile, esasta umûmî ve ihtisâs medreseleri olarak ikiye ayrılır
Umûmî Medreseler: Umûmî olarak kadı, müderris ve müftü yetiştirmek maksadıyla kurulmuşlardır Kendi arasında; Yirmili, Otuzlu, Kırklı, Ellili, Altmışlı ve Altmış Üstü medreseleri olarak isimlendirilmişlerdir
Ihtisas medresesi ise, direkt keza ihtisâsı gerektiren din ilimlerinden birini, yahut da fen ilimlerinden birini amaç bölge ve o ilmin tahsiline kasıtlı olarak metodla öğretim faâliyetinde bulunan medreselerdir Uzmanlaşma medreseleri de kendi aralarında üç gruba ayrılırdı:
1 Dârülhadîsler: Özellikle Muhammed (aleyhisselâmın) söz, fiil ve takrirlerinden meydana gelen hadîslerin tahsil edildiği yerdir Osmanlılarda Dârülhadîs, birincil defâ Birinci Murâd devrinde Çandarlı Hayreddin Paşa kadar İznik ’te ve İkinci Murâd tarafından Edirne ’de yaptırılmıştır Bunları tâkiben sonraki asırlarda değişik Dârülhadîsler tesis edilmiştir Kurulan Dârülhadîsler içerisinde en önemlisi, İstanbul ’daki Süleymâniye Dârülhadîsiydi Osmanlı Dârülhadîslerinde ders kitabı olarak hadis ’deri; Sahîhi Buhârî, Sahîhi Müslîm ve Meşârik gibi eserlerle bunların şerhleri ve Usûli Hadise dâir eserler okutulurdu Öğretim üyelerine de hadîsle meşgul olduklarından nedeniyle “muhaddis veya “müderris denirdi Buralarda talebe edebilmek için umûmî medreseleri bitirmek gerekirdi
2 Tıp medreseleri (Dârüşşifâlar): Bunlardan dâhiliye, göz ve diş doktoruyla eczâcılar yetişirdi Tedrisâtta ders kitabı olarak Osmanlı devri tabiplerince yazılı eserler okutulurdu Eğitim ve öğretim tatbikatlı olarak yapılırdı Osmanlılarda tıp medreseleri, Bursa, İstanbul, Edirne ve Manisa ’da kurulmuştu İçlerinde en önemlisi, İstanbul ’da kurulan ve müstakil olup, tıp târihinde kayda değer bir merhale kabul edilen Süleymâniye Tıp Medresesidir
3 Dârülkurrâlar: Bu medreselerden câmi görevlileri yetişirdi Sıbyan mektebini tüketen bir öğrenci önce aşağıda seviyede bir dârülkurrâya alınır, burayı bitirince yüksek seviyedeki darülkurrâlara devâm ederdi Buralarda ilmi kırâat ve ilmi meharici ’lhurûf (tecvit ilmi ve hâfızlık) öğretilirdi Buradan diploma alanlar; hâfız, hatip, imam ve müezzin olurdu Bu medreselerde; ilmi kırâattan Ebû Muhammed Şâtıbî ’nin Şâtıbî diye şan bulan Kasidei Lâmiye ’si ve Cezerî ’nin ona yazdığı Fethü ’lVâhid adlı şerhi okutulurdu Evliyâ Çelebi ’nin beyânına göre, Osmanlılarda birincil dârülkurrayı Şimşek Bâyezîd Bursa ’da açmıştır İstanbul ’da ise tüm selâtin câmilerin yanına birer dârülkurrâ bulunurdu Bunlardan en önemlisi de Süleymâniye Dârülkurrâsı idi Dârülkurrâlarda okunan dersler, her yerde sûretiyle ve câmilerde tatbikatlı yapılırdı
Osmanlılarda yüksek ihtisâs yapılan Mütehassisîn medreseleri de vardı Bir tânesi İstanbul ’da Yavuz Selim Câmii yanındaydı
Osmanlı medreselerinde okunan dersler ve kitaplar: Bâzı otobiyografilerden ve Fâtih Kânunnamesi ’nden tesbit edilebildiğine kadar on beş ve on altıncı yüzyıl Osmanlı medreselerinde şu esas ilimler ve eserler okutuluyordu:
Yirmili Medreseler (Hâşiyei Tecrid medreseleri): Bu medreselerde ders kitabı olarak Kelâm ’dan Hâşiyei Tecrid ’in okutulmasından nedeniyle bu ismi almıştır Bunların tahsil müddeti iki yıldır Okunan ders ve kitaplar: Belâgat dersinden Mutavvel; Kelâm ’dan: Hâşiyei Tecrid; Fıkıh ’tan: Şerhi Ferâiz Bu eserlerden Mutavvel ve Şerhi Ferâiz ’i tamâmıyla; Hâşiyei Tecrid ’i, başından Umûri Amme bölümüne kadar okuturlardı Ama talebelerin bu ilim ve kitapları anlayabilmeleri için Sarftan, Emsile, Yapı, Maksud, İzzi, Merâh; Nahv ’den Avamil, İzhar, Kâfiye gibi dilbilgisi kitaplarını; Şerhi Şemsiyye, Şerhi Tevâlî, Şerhi Metâli, Şerhi İsâgûci gibi mantık kitaplarını ve usûli fıkha âit Telvih gibi eserlerin tamâmı ya da bir kısmı okutuluyordu
Otuzlu Medreseler (Miftah Medreseleri): Bu medreselerde, Belâgattan Şerhi Miftâh ’ın okutulmasından dolayı bu ismi almıştır Bunların tahsil müddeti, önceleri iki seneyken sonradan bir seneden daha üye düşürülmüştür Bu medreselerde okutulan ders kitapları: Fıkıh ’tan: Tenkîh ve Tavzîh; Belâgat ’tan: Şerhi Miftâh; Kelâm ’dan: Hâşiyei Tecrîd; Hadis ’cilt: Mesâbih kitaplarıydı Bu eserlerden Hâşiyei Tecrid ’i, Umuri Amme ’den Vücud ve İmkân bahsine değin; SadrakılŞeria ’yı, Kitabı Bûyu ’a dek; Şerhi Miftah ’ı, Mebâhîsi İcâb ve İtnâb ’a dek ve Mesâbih ’i iki kez okuturlardı
Kırklı Medreseler: Bunların tahsil müddeti iki üç yıl aralarında değişirdi Sonradan bu müddet azaltıldı Bu medreselerde okutulan ders ve kitaplar: Belâgat ’tan; Miftâhu ’lUlûm; Usûli Fıkıh ’tan; Tavzîh (Teftezânî); Fıkıh ’tan; Sadru ’şŞeria, Meşarik; Hadis ’ten; Mesâbih (Begâvî) okutulurdu Bunlardan diğer başlangıçta; Meâni ’den Şerhi Miftâh; ortasında Kelâm ’dan Şerhi Mevâkıf ve yüksek derecesinde Fıkıhtan Hidâye ile İbni Hâcib ’in Nahve âit ElKâfiye fi ’nNahv adlı eseri okutulurdu Bu eserlerden Hadis ’deri Mesâbih ’i başından Kitâbı Büyu ’a değin; Kelâm ’dan Şerhi Mevâkıf ’ın, Vücud ve İmkân bahsinden İrâz bahsine değin; Fıkıh ’tan Sadru ’şŞeria ’nın bir kısmı ve Şerhi Miftâh ’ın bâzı yerleri okutulurdu
Ellili Medreseler: Bu medreseler Hâriç ve Dâhil medreseler olarak ikiye ayrılmaktadırlar Hâriç Medreseleri: Bunlarda okutulan ders ve kitaplar Fıkıh ’tan, Hidâye; Kelâm ’dan, Şerhi Mevâkıf; Hadis ’cilt, Mesâbih (Begâvî) okutuluyordu Dâhil Medreseleri: Bu medreselerde tahsil müddeti önceleri bir yılken daha sonra altı avuç içi indirildi Tedrisatta okutulan ders ve kitaplar: Fıkıh ’tan, Hidâye; Yöntemi Fıkıh ’tan, Telvîh; Hadis ’deri, Buhârî; Tefsirden, Keşşâf ve Beydâvî okutuluyordu Bu eserlerden Buhârî ’nin birinci cildi; Hidâye ’nin “Kitabı Zekât ’tan, Kitabı Hacc ’a değin olan bölümü ve Telvîh tekrar Taksimi Evvel ’e değin okutuluyordu
Sahnı Seman Medreseleri: Önceleri tahsil müddeti bir seneyken sonradan altı aya indirilen bu medreselerde şu ders kitapları okutuldu Fıkıhtan, Hidâye; Yöntemi Fıkıh ’tan, Telvîh ve Şerhi Adûd; Hadis ’deri; Sahihi Buhârî; Tefsir ’den, Keşşâf ve Beydâvî okutuluyordu Bu eserlerden Sahihi Buhârî ’yi tekrar sonuna kadar; Hidâye ’nin Kitabı Nikâh bölümünden, Kitâbı Büyû ’a değin olan kısmını ve Telvîh ’in Taksimi Evvel ’inden Mebâhisi Ahkâm ’a dek; Kâdı Beydâvî Tefsiri ’nden de ilk olarak Bakara Sûresi elde etmek üzere kesin sûreler okutuluyordu
Altmışlı Medreseler: Bu medreselerin tahsil müddeti bir senedir Fıkıhtan, Hidâye ve Şerhi Ferâiz; Kelâm ’dan; Şerhi Mevâkıf; Hadisten, Buhârî; Tefsir ’den, Keşşâf; Yöntemi Fıkıh ’tan, Telvîh okutulan esas eserlerdir Bunlardan: Buhârî ’nin üçte birini; Hidâye ’nin, Kitâbı Büyû ’dan Kitabı Şufaya değin olan kısmını; Telvîh ’cilt Mebâhîsi Ahkâm kısmından sonuna kadar olan bölümünü; başından Tashih bahsine kadar Şerhi Feraiz ’i ve Şerhi Mevâkıf ’ın tamâmı okutulurdu Altmış üstü medreselerde şart altmışlı medreseler gibiydi
Medreselerde fen eğitimi: Osmanlı medreselerinde yüksek din bilgileri yanında zamanın yüksek fen bilgileri de öğretiliyordu Fen bilgilerinden şu kitaplar okutuluyordu: Hendese (Geometri)den: Allame Şemseddin Semerkandî ’nin Eşkâlü ’tTe ’sîs isimli geometri prensipleri ve üçgenlerin hususiyetlerini anlatan eseri; Aritmetik ve Cebir ’den, Yeniden benzer müellefin Muhtasar fi ’lHisâb isimli eseri; Hesap ’tan, Bağdatlı İmadüddin bin Abdullah göre yazılan Risâlei Bahâiye (ElFevâidü ’lBehâiye) adı ile anılan meşhur hesap kitabı; yine Hesaptan ünlü âlim Ali Kuşçu ’nun Risâlei Muhammediye adlı eseri; Hey ’et (Astronomi)ten, Cagminî ’nin (Çayminî adıyla meşhurdur), ElMülahhas isimli eseri ile şerhleri ve Ali Kuşçu ’nun Arapça Risâlei Fethiyesi okutulurdu Ayrıca Kadızâdei Rûmî ’nin o devrin ünlü fen kitaplarına yazdığı şerhler okutulurdu Kadızâdei Rûmî, Hocası Gıyâsüddin ’in eserine şerh olarak yazdığı Risâle fi İstihraci ’lCeyb Derece Vahide isimli kitabında, bir derecelik yay sinüsünün hesabını yapmıştır Osmanlı medreselerinde bu fen derslerinin yanına keza coğrafya, târih ve İlmi Hikmet de okutulurdu Osmanlılarda tıbba dair ilk eser 1390 ’da İshak bin Murat kadar Edviyei Müfrede adıyla Türkçe yazılmıştır Bundan sonradan 1397 ’de Ahmedi Dâî ’nin Kitabı Tıb eseri ile benzer tarihlerde Ahmedî ’nin Müntehabâtı Şifâ isimli eseri, Sinoplu Mü ’min bin Mukbil ’in Kitabı Tıbb ’ı, Dâvûdi Antakî ’nin Tezkirei Antâkî ’si ve Emir Çelebi ’nin EnmûzecetütTıb isimli eseri yazılmıştır Bu eserler, Osmanlı medreselerinde okutulmuş, hem tercüme eserlerden de istifâde edilmiştir
Medreselerdeki eğitim tarzı: Medreseler, umumiyetle, bir dershane ve civarda yeteri değin talebe odalarından meydana gelirdi Yaptıranın isteği ve mâlî gücüne kadar, bunların dışarıya imâret, kütüphâne, hamam vs ilâve edilirdi Her medresenin bir vakfiyesi bulunurdu ve bu kurum kadar yazdırılırdı Vakfiyede medresenin çalışma şekli ile vazifelilerin yevmiyeleri ve medresenin masrafını yerine getirmek için yapılar vakıflar gösterilirdi
Medreselerde, tüm talebenin karşılıklı ders yapabileceği umumî ve büyük bir dersâne onun etrâfında sıralı olarak her talebe için ayrı bir oda vardı Müderrisler, umûmî mevzuları ortadaki büyük dersânede işler, sonradan, her talebe kendi hücresine çekilir ve müderrisi ile başbaşa kendi sahasında çalışırdı Medresede ders veren öğretim görevlisine “müderris denirdi Müderrisler, imtihânla seçilirdi Müderrisin derslerini tekrarlayıp îzah eden müderris yardımcılarına “müzâkereci ya da “muid denirdi Medresede ders gören talebelere de tahsillerine tarafından öbür olarak, “dânişmend, “fakîh, “mülâzım, “suhte ve “talebe denirdi Medreseden imtihanla mezun olan her talebeye verilen diplomaya “icâzetnâme denirdi İcazetnâmede, medresede okunan derslerin ve müderrislerin adları yazılırdı Demin muîdliğe (müderris yardımcılığına) kadar çıkamamış talebenin de bir hocanın dersini bitirdikten daha sonra, öteki bir hocaya devam edebilmesi için mutlaka elinde “temessük yâni o dersi galibiyet ile bitirdiğine dair bir belgenin bulunması şarttı
Medreselerde tatbik edilen eğitim ve öğretim prensipleri: İçinde bulundukları vakit ve mekân bakımından değerlendirildiğinde medreselerin Osmanlı Devletinin yükseliş devrinde dünyânın en çok iyi tâlim ve edep müesseseleri olduğu görülür Yeniden aynı devirde Osmanlı Devleti her bakımdan dünyânın en büyük ve en çok iyi devletidir O devirde Osmanlı Devletine bu mükemmelliği kazandıran öğe, hiç kuşkusuz medreselerdir Bunun da sebebi; medreselerin, bir mânâ ve madde bütünlüğü içinde idrâk ettiği insana, din ve dünyâ ilimlerini, hassas bir denge içinde kazandırmasıdır
İnsanı dünyâperest olmadan dünyânın fâtihi ve sâhibi gerçekleştirmek için, Osmanlı Devletinin esas taşı olan din ve devlet adamlarını en şekilde yetiştirmeyi sağlayan medreselerdi Medreseler, bütün dünyâya misal teşkil eden din ve devlet adamlarını yetiştirirken, hemen, çağdaş pedagojinin kabul ettiği, Dalton Plânı ve Vinetka Sistemi adıyla uygulamaya koyduğu ferdî kabiliyete kadar ferdî öğretim yapmayı hedef alan plân ve programları benimseyen bir yöntem geliştirmiş, tüm medreselerde bu usul tatbik edilmiştir Bu metoda kadar medreseler, bugün modern pedagojinin de tavsiye ettiği bir tarzda derslik geçme yerine dersten geçme yolunu seçmiş, mezuniyeti yıllara yok, kâbiliyet ve çalışkanlığa bağlamıştı Bu bakımdan medreselerde okuma süresi öğretmen ve talebenin gayretine yan olarak uzayıp kısalırdı
Akıllı ve çalışkan bir öğrenci tahsilini tez tamamlayıp kısa zamanda mezun olabilirdi Oysa devlet memuru olabilmesi için emin bir yaş aranırdı Medreselerde umûmî derslerin yapıldığı sınıflarda talebe sayısı yirmiyi geçmezdi Bu şart, derslerin sık sık tekrarlarla ve ortak soru sorulup cevap verilme imkânını sağlar ve en iyi şekilde öğrenmeye imkân hazırlardı Bu husus günümüzde de çok önemli kabul edilir Bugün Amerikan okullarında talebe sayısı yirmiyi geçmez Medreselerde, günde beş saat, haftada dört gün ders yapılırdı Dersler sabahleyin namazından sonradan başlar, öğleye dek devam ederdi Öğleden sonradan talebe hür bırakılırdı Haftanın Salı, Perşembe ve Cuma günleri tatil yapılırdı Fâtih Kanunnâmesi ’ne kadar, medreselerin denetimi mahallî müftülüklere bırakılmıştı Bu şart, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin mahallî gereklilik ve şartlara göre organize edilmesine yararlı olmakta, halkın eğitim ve öğretim faâliyetlerine ilgi duymasına, medreselere mâlî katkılarda bulunmalarına yardım etmekteydi
Medreseler bundan asırlar önce, eğitim ve öğretimi, bir derslik ve zümre imtiyâzı olmaktan dışlamak ve toplumda sosyal adâleti, fertler arasında fırsat ve imkân eşitliğini sağlamak için, parasız tedrîsât yaparlardı Talebenin ve öğretim elemanlarının masraflarını zenginler ve çok defâ bu maksatla yerleşmiş vakıflar karşılardı Bu Nedenle eğitim ve öğretimin finansmanı işinde devletin yükü, muhtemel mertebe hafif tutulurdu
Medreseler, sâdece din ve dünyâ ilimlerini öğretmekle kalmamış, ruh ve ceset terbiyesini birlikte yürütmüşlerdir Bu sebeple medreselerde yüzme, güreş, koşu, ok atma, cirit oyunu, ata binme gibi sporlara da yer verilmiştir Bunlardan diğer tekrar; hüsni hat, tezyinât, hitâbet ve kitabet elde etmek üzere çeşitli bediî (estetik) faaliyetlere medreselerde mühim yer verilmiştir Bizim kültür ve uygarlık târihimizde onurlu birer yer tutan hattatlar, nakkaşlar, mimarlar, hatipler vs daima medreselerden yetişmişlerdir
Medreseler, devlet eliyle kurulduğu gibi, şahıslar tarafından da kurulabilirdi Bu bakımdan memleketimizde padişahların, sadrazamların, vezirlerin ve öteki devlet adamlarının yanında, ilim adamlarının varlıklı ve orta halli Müslümanların da kurduğu pekçok medrese vardı Bu durum, günümüz devlet okulları ile özel okulların kuruluş şekline model olmuştur
Medreselerde yüksek zekâ ve kâbiliyete ehemmiyet verilirdi Özellikle, Osmanlılar zamânında, devlet hizmetleri için kurulan “Enderuni Hümâyûn müessesesi, bu konuda tipik bir örnektir Enderuni Hümâyûn ’a önceleri devşirme çocukları alınırken, sonradan İstanbul ve Anadolu ’dan Müslüman çocukları da alındı Buraya alınan çocuklar ister devşirme, ister Müslüman çocukları olsun, hepsi değişik muayene ve müşâhadelerden geçirilerek seçilirdi Bu çocuklar, Enderun ’a sekiz ilâ on beş yaşlarında alınır, seçkin hocalar elinde ders görürlerdi Bunlara önce sağlam bir İslâm terbiyesi verilir Daha Sonra ilk önce Türkçe elde etmek üzere Arapça ve Farsça ile çeşitli spor, sanat ve askerlik bilgileri öğretilirdi Tahsil süreleri yedisekiz yıl sürerdi Osmanlılarda birincil Enderun Mektebi, Murâdı Hüdâvendigâr tarafından Edirne ’de açtırılmıştı sonra Fâtih zamanında Fâtih Kânunnâmesi ile Enderun Mektepleri tam bir teşkilâta kavuşturuldu Özellikle ilk kuruluş ve Osmanlı Devletinin artış devrinde bu mektepler kayda değer vazife gördüler ve Osmanlı devlet idâresine altmış Sadrazam, üç Şeyhülislam, yirmi beş Kaptan Paşa yetiştirdiler Bu okullarda ders olarak; tefsir, hadis, fıkıh (Hanefî fıkhı), ferâiz, şiir ve inşâ, gökbilim, geometri, hesap, coğrafya, ilmi kelâm, mantık, meânî, bediî ve beyân ile hikmet dersleri okutulurdu
Yirminci asrın meşhur psikologlarından Amerikalı Terman test konusundaki araştırmalarında, Enderun Mektebine alınan talebelerle ilgili olarak, “Zekâ değerlendirmek, deneme usulünü uygulamak, dünyâda birincil defa Osmanlılarda, Enderuna seçilen talebelerde uygulanmıştır demektedir
Osmanlı medreselerinin son zamanları ve kaldırılmaları: İslâm âleminde, medreselerde okutulan yüksek din ve fen bilgileri sâyesinde Müslümanlar, ilim ve medeniyette fazla ileri gitmişlerdir Avrupalılar ise aksine, ilim ve medeniyette geri kalmışlardı Özellikle Osmanlılar zamanında ordularımız, Viyana kapılarına dayanmıştı Bu şart aleyhinde Avrupa, Müslümanlar tarafından fethedilme endişesine kapılmıştı Avrupa ’nın Müslümanlarca fethedilmesi onlara göre, Hıristiyanlığın değil edilmesi demekti Bu endişe sebebiyledir oysa, Avrupalılar (Hıristiyan âlemi), öncelikle papalık edinmek üzere hepsi, aralarında gizlice anlaşarak, Osmanlı Devletini her ne pahasına olursa olsun mutlaka yıkma kararı almışlardı Bu karar sonrası Avrupalılar, Osmanlı Devletine aleyhinde yıllar boyu süren harpler açmışlar, onu yıkmağa uğraşmışlardır Ama Osmanlı Devleti, ilk olarak sağlam temeller üstüne kurulduğu ve medreseler vasıtasıyla din ve fen âlimleri yetiştirdiği, medreselerin bir kolu olan Enderun mektepleriyle de, sağlam karakterli devlet adamı, disiplinli kumandan ve vatansever askerî erkân yetiştirmede Avrupalılardan fazla üstün olduğu için harplerle yıpranmış olsa bile, yıkılmıyordu Avrupalılar, Osmanlı Devleti yıkılmadığı müddetçe, kendilerini korkutma aşağıda kalmağa mahkum hissediyorlardı Tehlikeyi bertaraf etmek için Avrupalılar, senelerce uğraştıkları halde harp gücü ile yıkamadıkları Osmanlı Devletini fesat ve aldanma ile yıkabileceklerini anladılar
Birgün İstanbul ’da yer alan İngiliz elçisi, gece yarısı İngiltere ’ye dar bir şifre çekti Elçi şifresinde; “Buldum, buldum Osmanlıları zaferden zafere ulaştıran sebebi vebunları durdurmanın, Osmanlı Devletini yıkmanın çaresini buldum! diyor ve bulduğu çareleri şöyle anlatıyordu: “Osmanlılar harpte aldıkları esirlere hiç musibet yapmıyor, onlara kardeş gibi davranıyorlar Hangi milletten hangi dinden olursa olsun ufak çocukların zekâlarını ölçüyorlar Belirgin zekâlı çocuklar seçilerek, saraydaki (Enderun) denilen mekteplerde, kıymetli öğretmenler göre okutuluyor İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, adaleli, başarılı bir Müslüman olarak yetiştiriliyorlar Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran kıymetli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve yöneticilik adamları, her zaman böyle yetiştirilen bariz zekâlı çocuklardı Osmanlı akınlarını önlemek ve böylece Osmanlı Devletini çökertmek için, onların açtığı bu Enderun mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Osmanlıları fende ve diğer ilimlerde geri ayrılmak lâzımdır
İngiliz elçisinin müjde olarak el altından bildirdiği bu gösterme ve planları, Tanzimata yakın Osmanlıların Avrupa ’ya tahsil maksadıyla göndermiş oldukları bâzı kimselerin orada okurken kendi şahsiyetlerini ve millî hislerini unutacak dek Avrupa kültürü tesiri aşağı kalmaları ve daha sonraki yıllarda Avrupa devletlerinin himaye ve baskısı ile Osmanlı Devletinin kilit noktalarına yerleştirilmeleriyle gerçekleşme imkânı bulmuştur Jöntürk adı verilen bu kimseler, bulundukları makamlarından istifade ederek, Avrupa devletlerinin de kendilerini desteklemesiyle medreselerden, önce, fen bilgilerini, bunun gerisinde da yüksek din bilgilerini kaldırttılar (Bkz Jön Türkler) Bu durum, medreselerin fonksiyonunu kaybetmesine sebep oldu, aynı zamanda Osmanlıların ilim ve fende Avrupa ’dan geri kalmasına ve Osmanlı Devletinin yıkılmasına zemin hazırladı Medreseler 3 Mart 1924 târihli Tevhidi Tedrisat (Eğitimde eşitlik) kânunuyla tamâmen kaldırıldı *