iltasyazilim
FD Üye
Gözlerimi yummuş ümit meşcereliğimde çimlenen yarınki nesilleri seyrediyorum!
Yarınların iyilik ve güzellik dünyasında herşeyi cennet ehlinin temiz simaları gibi imrendirici, onların derin bakışları kadar ifâdeli ve tenlerinin kokuları kadar bayıltıcı buluyor, dörtbir yandan taşıp gelen bu binbir râyiha ile taş gibi kalblerin dahi yumuşayıp eridiğini hissediyoruz
Evet, geleceğin zihni aydın, ruhu aydın insanının elinde bütün varlık bir gül goncası gibi açıldıkça açılacak ve bu aydınlık iklimin talihli insanları, kâinatları keşfetme yolunda, yüksekhimmet fatihler gibi zaferden zafere koşacak, nihayet bütün eşyanın insana musahhar olduğu sırrını kavrayarak, Önünde sıra sıra dizilmiş zafer tâklarının altından geçip duygu ve düşünce sancağını Hakk'ın hoşnutluğu burcuna dikerek, kendini idrak içinde iki büklüm olacaktır Yani acizliğindeki gücü, fakirliğindeki servet ve zenginliği görerek şükür ve şevkle kanatlanıp fethedilecek başka dünyalar arayacak ve gözleri öbür âleme uyanacağı âna kadar da rüyalar gibi tatlı bu şirin dünyasına yeni yeni buudlar kazandırmak için çırpınıp duracaktır
O günlere yetişebilirsek, bizim gibi dili bağlı, gönlü buruk, hisleri mefluç, çeşitli mahrumiyetler içinde duygu ve düşünce dünyasını geliştirme fırsatını bulamamış olanlar dahi neşeyle coşup, dâhiyane sözler etmeye başlayacak ve bir zamanlar sinelerinde saklı bulunan emellerin, hasret ve ümit arası gelip giden gizli duyguların, bahtına küskün kapalı düşüncelerin ortaya çıktığını görerek inanç ve ümitlerinde yaşattıkları o sihirli dünyaları bir kere daha bütün ihtişamiyle yaşayacaklardır
Evet, iç âlemlerimizde uyuklayan hisler şevkle gerilip şahlandığı ve aynı lezzet olan hayatın sabahleyin uyanan kelebekler gibi çiçekler arasında konakalka saadetine yeni buudlar aradığı gibi her yanda çeşit çeşit lezzetlerin tütüp durduğu bu kuşakta, kendi his ve şuur dünyalarına açılmış ruhlar, daha ledünnî güzellikleri, hayallere karşı daha göz kamaştırıcı ihtişamları arayışa koyulur; inançla ışıldayan gönül düzlüklerinde küme küme yıldızların dizildiğini, Öbek öbek cennet tepeleri gibi yamaçların sağasola serpildiğini görür ve peşipeşine gelip iç âlemlerini saran bu renkli düşünceler sayesinde zevk dünyalarını söndürmek isteyen monotonlukları parçalar ve hep yepyeni iklimlerde şevkü tarab içinde yaşarlar
Bu noktaya ulaşmış bir ruh, bütün bütün varlık kadehini taşa çalarak gönlüne açılan menfezlerden hakikatin çehresini müşahedeye dalar ve hilkatin sınırlarından sıyrılarak bütün zamanların, mekânların, buudların dışına kaymak arzusuyla kendine yeni bir yuva aramaya çalışır Her sıçrayışla biraz daha ışıklarla sarılır, her aydınlanışta varlığının esas kaynağını biraz daha hissetmeye başlar ve bendediği şeyi bütün bütün unutur Artık kulaklarına çarpan her sesde gözlerinin içine akan her renkde, ezelden bir tohum halinde ruhuna saçılan aşkın, bir humma gibi her yanını sardığını duyar ve önüne geçilmez bir visâl arzusuyla yanar tutuşur Bundan sonra onun için ne renklerin ağlayışı, ne aydınlıkların kayışı, ne de somurtkan inkırazlar aslâ bahis mevzuu değildir Onun kulaklarında her ses bir ümid nağmesi gibi çınlar, özündeki her kıpırdanış bir ölümsüzlük ritmiyle atar; lâhûtîlik bütün sırlarını onun önüne yayar; gayri bundan öte kendisini, kalbinde ve kafasında bulunan yabancı herşeyi yakıp kül eden aşkın kolları arasında bulur ve varlığının gayesini anlar Evet, öyle ümid ediyorum ki, yarınki nesiller, hergün, hergece, her saat, her saniye bu güzel hayattan böyle binbir zevk alarak, sinelerinde büyük deryaların büyük dalgaları gibi, birbirini takip eden vuslat ve aşk dalgalarına kendilerini salıverip, herbiri küçük birer dalgayken derya olacak ve bütün bir ömür boyu damladamla aşk ve vuslat yudumlayan bu tâlihliler, bir gün en büyük aşkta, en büyük vuslata ererek, gölgelerin aldatmasından ve kesretin dağdağalarından bütün bütün kurtulacaklardır
Yarınların iyilik ve güzellik dünyasında herşeyi cennet ehlinin temiz simaları gibi imrendirici, onların derin bakışları kadar ifâdeli ve tenlerinin kokuları kadar bayıltıcı buluyor, dörtbir yandan taşıp gelen bu binbir râyiha ile taş gibi kalblerin dahi yumuşayıp eridiğini hissediyoruz
Evet, geleceğin zihni aydın, ruhu aydın insanının elinde bütün varlık bir gül goncası gibi açıldıkça açılacak ve bu aydınlık iklimin talihli insanları, kâinatları keşfetme yolunda, yüksekhimmet fatihler gibi zaferden zafere koşacak, nihayet bütün eşyanın insana musahhar olduğu sırrını kavrayarak, Önünde sıra sıra dizilmiş zafer tâklarının altından geçip duygu ve düşünce sancağını Hakk'ın hoşnutluğu burcuna dikerek, kendini idrak içinde iki büklüm olacaktır Yani acizliğindeki gücü, fakirliğindeki servet ve zenginliği görerek şükür ve şevkle kanatlanıp fethedilecek başka dünyalar arayacak ve gözleri öbür âleme uyanacağı âna kadar da rüyalar gibi tatlı bu şirin dünyasına yeni yeni buudlar kazandırmak için çırpınıp duracaktır
O günlere yetişebilirsek, bizim gibi dili bağlı, gönlü buruk, hisleri mefluç, çeşitli mahrumiyetler içinde duygu ve düşünce dünyasını geliştirme fırsatını bulamamış olanlar dahi neşeyle coşup, dâhiyane sözler etmeye başlayacak ve bir zamanlar sinelerinde saklı bulunan emellerin, hasret ve ümit arası gelip giden gizli duyguların, bahtına küskün kapalı düşüncelerin ortaya çıktığını görerek inanç ve ümitlerinde yaşattıkları o sihirli dünyaları bir kere daha bütün ihtişamiyle yaşayacaklardır
Evet, iç âlemlerimizde uyuklayan hisler şevkle gerilip şahlandığı ve aynı lezzet olan hayatın sabahleyin uyanan kelebekler gibi çiçekler arasında konakalka saadetine yeni buudlar aradığı gibi her yanda çeşit çeşit lezzetlerin tütüp durduğu bu kuşakta, kendi his ve şuur dünyalarına açılmış ruhlar, daha ledünnî güzellikleri, hayallere karşı daha göz kamaştırıcı ihtişamları arayışa koyulur; inançla ışıldayan gönül düzlüklerinde küme küme yıldızların dizildiğini, Öbek öbek cennet tepeleri gibi yamaçların sağasola serpildiğini görür ve peşipeşine gelip iç âlemlerini saran bu renkli düşünceler sayesinde zevk dünyalarını söndürmek isteyen monotonlukları parçalar ve hep yepyeni iklimlerde şevkü tarab içinde yaşarlar
Bu noktaya ulaşmış bir ruh, bütün bütün varlık kadehini taşa çalarak gönlüne açılan menfezlerden hakikatin çehresini müşahedeye dalar ve hilkatin sınırlarından sıyrılarak bütün zamanların, mekânların, buudların dışına kaymak arzusuyla kendine yeni bir yuva aramaya çalışır Her sıçrayışla biraz daha ışıklarla sarılır, her aydınlanışta varlığının esas kaynağını biraz daha hissetmeye başlar ve bendediği şeyi bütün bütün unutur Artık kulaklarına çarpan her sesde gözlerinin içine akan her renkde, ezelden bir tohum halinde ruhuna saçılan aşkın, bir humma gibi her yanını sardığını duyar ve önüne geçilmez bir visâl arzusuyla yanar tutuşur Bundan sonra onun için ne renklerin ağlayışı, ne aydınlıkların kayışı, ne de somurtkan inkırazlar aslâ bahis mevzuu değildir Onun kulaklarında her ses bir ümid nağmesi gibi çınlar, özündeki her kıpırdanış bir ölümsüzlük ritmiyle atar; lâhûtîlik bütün sırlarını onun önüne yayar; gayri bundan öte kendisini, kalbinde ve kafasında bulunan yabancı herşeyi yakıp kül eden aşkın kolları arasında bulur ve varlığının gayesini anlar Evet, öyle ümid ediyorum ki, yarınki nesiller, hergün, hergece, her saat, her saniye bu güzel hayattan böyle binbir zevk alarak, sinelerinde büyük deryaların büyük dalgaları gibi, birbirini takip eden vuslat ve aşk dalgalarına kendilerini salıverip, herbiri küçük birer dalgayken derya olacak ve bütün bir ömür boyu damladamla aşk ve vuslat yudumlayan bu tâlihliler, bir gün en büyük aşkta, en büyük vuslata ererek, gölgelerin aldatmasından ve kesretin dağdağalarından bütün bütün kurtulacaklardır