2300 yıl önce Aristotle insanların her şeyden çok mutluluk istedikleri sonucuna varmış. Aristotle‘den beri çok zaman geçmiş olmasına rağmen, mutluluk arayışımız konusunda ilerleme gösteremediğimizi söyleyebiliriz.
Bu konuda siz de benimle aynı fikirdeyseniz gelin savımızı desteklemek için çevremize bakalım. Önce hastaneler...Tıp alanının hemen her uzmanlık alanında stresin neden olduğu hastalıklarda yakınan yüzlerce insanın var olduğunu görürüz. Hatta estetik cerrahi alanında bile, başvuruların bir kısmını kendi görüntüsünden memnun olmayıp, mutsuz olup da değiştirmek isteyen insanlar oluşturur.
Şimdi adliye koridorlarında gezinelim…Günde kaç kişi mutlu olma hayalleriyle kurmuş olduğu evliliğinden vazgeçiyor acaba? Var mı bir tahmininiz?
Eveeet hadi sokaklara inelim. Oradan oraya koşturup insanların arasına… Gülen birine rastladınız mı? Ya da en azından varoluşundan dolayı mutlu olan ve bu da yüzüne, bedenine, duruşuna yansımış birine? Tamam, birkaç tane var galiba ama onlarca insan arasında birkaç tane… Psikiyatri ve psikoloji kliniklerine hiç uğramayalım isterseniz…
Şimdi de mutluluk konusunda yapılmış olan birçok araştırma ışığında mutluluğun ne olduğunu, nasıl ve nerelerde bulunabileceğine bir bakalım…
Yaşamamızın niteliğini belirleyen ve kontrolümüzde olmayan pek çok güç vardır. Ne kadar uzun boylu olacağını ya da zekâmızı belirleyemeyiz. Ana – babamıza, nerede, ne zaman ve hangi şartlarda doğacağımıza da karar veremeyiz. Genlerimizde yazılı olan kod, denetimimiz dışındadır. Yine de bütün bunlara rağmen eylemlerimizi denetleyebildiğimiz, kendi kaderimizin patronu olduğumuzu hissettiğimiz zamanlar olur. Bu anlarda yaşamımızın kontrolümüz altında olduğunu hissederiz ve keyifleniriz. Arkanıza yaslanın ve böyle bir, anınızı düşünün. Yeryüzündeki gülümsemeyi görebiliyor ve kendinizle gururlanmanızın verdiği keyfi tahmin edebiliyorum. İşte bu duygu MUTLULUK deyince akla gelen duyguya en yakın duygudur. Hatta mutluluk budur.
Hemen hepimiz büyürken en önemli şeyin gelecek olduğuna inandırılarak büyürüz. Çocukken iyi alışkanlıklar edinirsen, GELECEKTE iyi bir karakterin olur hatta GELECEKTE evliliğin bile ona göre olur… Derslerine iyi çalışırsan, GELECEKTE iyi bir mesleğin olur. İşini iyi yaparsan GELECEKTE mesleğinde yükselirsin. Çocuklarına doğru model olur onları iyi yetiştirirsen GELECEKTE sen rahat edersin Şimdi para biriktirirsen GELECEKTE yaşlandığında sıkıntı çekmezsin.
“ Şimdi bunları yap, GELECEKTE bunlar olur” doğumdan ölüme kadar tüm yaşantımızı kapsar. Gelmeyen, sonu olmayan GELECEĞİ bekleyerek sonunda kaçınılmaz olan yaşlılık ve ölümle burun buruna geliriz.
Şimdi sıra iyi haberlerde…
Her anımızda ödüller bulma yeteneği geliştirdiğimizde, yaşantımızdan zevk almaya ve anlam bulmaya öğrendiğimizde mutluluğu dışsal kuvvetlerde değil de, içsel gücümüzde aradığımızda yaşamımızın içeriğini belirleme fırsatını yakalarız. Yani yaşamamızın kontrolü elimizde olur.
Buradan “ kendinizi içgüdülerinizi bırakın, dilediğiniz an dilediğiniz gibi yaşayın, paradır, puldur, kariyerdir. Bırakın bu fani şeyleri, mutluluk işte o vazgeçmişlikte, o kendini koyuvermişlikte” şeklinde bir sonuç çıkarmayın. Aslına bakarsanız hedefinize giden yolda verdiğiniz mücadeleden zevk aldığınız sürece hedeflerinizi yükseltmede ve yolunuza devam etmede bir sorun yok sorun başarmak istediğiniz şeye fazlasıyla kendinizi kaptırıp, bu yüzden yaşadığımız andan zevk almayı bıraktığınız zaman ortaya çıkar. Yani siz demek hedefiniz demek olduğunda… Hedefiniz sizin önünüze geçtiğinde… Sadece GELECEKTE güzel günler için yaşamaya başladığınızda… Emerson’un dediği gibi “ Her zaman yaşamaya hazırlanıyor ama hiç yaşamıyor.”
Dışsal uyarıcıların ve ödüller olarak gördüğümüz paranın satın alabileceği her şey ağzımızı sulandırıyorsa, patronumuz, eşimiz, arkadaşımız yüzünü asıp sesini yükselttiğinde günümüz rezil oluyorsa, herhangi bir karar uygulamaya geçilmiyorsa da yine sorun var demektir. Çünkü bütün bunların hepsinin tek bir anlamı var; Yaşantımızın içeriğini belirleyememek. Akıp giden ömrümüz üzerinde kontrolümüzün olmaması…İnsanoğlu dışsal uyarıcıların kendini etkilemesine izin vererek kontrolü yani, ne yapıp ne yapmayacağını, ne alıp almayacağını ve hatta ne hissedip hissetmeyeceğini kendisinin dışındaki olaylara ve insanlara bırakarak iyi şeyler olmasını ve mutlu olmayı beklemektedir.
Yapılan araştırmalar, paranın, gücün, konumun ve eşyaların kendi başlarına yaşam kalitesine zerre kadar katkıda bulunmadıklarını ortaya koymuştur. İnsanlara anlamda doyum sağlayacak olan, zayıf bir vücut, zenginlik ya da kariyer değil, yaşamlarıyla ilgili iyi şeyler hissetmektir. Bir etkinliğe başka hiçbir şeyi umursayamayacak kadar kaptırmalarıdır. Yani yaşadıkları her şeye kendilerini gerçekten vererek zevk almalarıdır.
Şimdi de olayları insanları, geçmişi ve geleceği, aşk gibi güç gibi kavramları hayatımıza istediğimiz şekilde nasıl sokacağımıza bakalım. Başka bir değişle yaşamımızın içeriğini nasıl kontrol edeceğimizi görelim.
Zihin ya da bilinç doğumdan ölüme kadar tüm duyduklarımızın, gördüklerimizin, umduklarımızın, zevklerimizin ve acılarımızın toplamıdır. Hem dış dünyadan hem de içimizden algıladığımız, fark ettiğimiz her şeydir, İnsanoğlu dışarıdaki gerçeklik ne olursa olsun, yalnızca bilincin içindekileri değiştirerek, mutlu ya da mutsuz olabilir. Çünkü dışarıdaki olaylar nötrdür. Onlara anlam yükleyen biz insanoğlunun bilincidir.