Mutuluğun Sırrı
Avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaslarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten cani çok sıkkındı. Dilenciye alaycı bir şekinde baktı:
„Ekmek parası mi istiyorsun?“ diye sordu.
„Hayır çikolata parası lazım!“
Adam, kızgınlığı şaşkınlığa dondu. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
„ Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mi yiyorsunuz?“
„Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.“
Dilencinin ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mi geçtiğini anlayamamıştı.
„Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?“
Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.“
-Bu bir kamera şakası mi yoksa sen is bulamamış stendapcı misin?“
„ Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Buğun karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.“
„Doğum gününde yas pasta alınır bildiğim kadarıyla.“
„ O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yas pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.“
Dilencinin söyledikleri Adamın dikkatini çekmişti. O aksam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile
kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp otururdu.Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
„ Cebinde bir çikolata alacak para yok mu simdi?“
Adamın sorusu üzerine dilenci ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
„Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.“
Adam oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
„ Oturun biraz dertleşelim bari!“ dedi.
Dilenen adam çekingen çekingen oturdu yanına.
„Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
„ Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.“
„ Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?“
„ Hem de çok seviyorum. Otuz yıldır bana gözü gibi bakar.“
-„Hımmmm. Aşk hemda otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.“
„ Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.“
„Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?“
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
„ Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.“
„ Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.“
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mi acaba bizi mutsuz eden?“
Dilenen adam „sizin hiç bir şeyiniz yok“ sözüne alındı.
„ Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var beyim. Benim karım her şeyim. Sevgilim, esim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatimi paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?“
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
Adam dilenciye bir kez dah hayretle baktı:
“ Öyle deme, su kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?”
“ Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, her gün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.”
“ Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu?”
“ Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.”
“ Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir? “
“ Küçük kızı severek.”
“ Küçük kız mi ? Hangi küçük kız ?”
“Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.”
“Nasıl yani ?”
“ Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar.
Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?”
Adam daha yeni tanıdığı ve alaya aldığı dilenciye artık daha değişik bakıyordu.
“Haklısın!” dedi. Kadını nasıl mutlu edeceğninn sırrını çözmüştü.
“Benim bir kızım var. Her akşam boynuma
sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.”
Dilenen adam tebessümle adama döndü:
“ İste kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "bebeğim bana bir cay yapar misin?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.” Dedi.
“ Hiç kavga etmezmisiniz siz?”
“ Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı
ayrıdır. Benim karim bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.”
“Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.”
Dilenci, adama baktı:
“ Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hamda çabuk kırılırlar. çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
Adamin yüzündeki sinirli hali bahar havasına dönmüştü:
“ Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen islerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.” Dedi. Dilenci adam sözünü keseti:
“ Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay isi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir.
Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.” Diye son dersini verdi.
“ Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.”
Dilencitekrar sözünü kesti ve adama baktı:
“ Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karimin kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep ….. sevdim boynunu. hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi varlığımla ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Dilenci adam bunları söyledikten sonra ayağa kalktı:
„ Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.“
Adam da ayağa kalktı ve Dilencinin elini kuvvetlice sıktı.
„ Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.“
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
„ Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım,“ dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yas pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.
Adam da pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Adam, hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.
„Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri,“ dedi.
Karısı hiç konuşmadı.
„Sorsana "niye" diye.
Karısı, kızarak: -
Niye? diye sordu.
„Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek.!“ dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Eşi şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.“ Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.“
Karısı naz edercesine kaşlarını kaldırıp küstüğü kocasına baktı:
„ Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın.“ Dedi.
Kocası bir hamle daha yaparak karısını biraz daha yumuşatmak istiyordu: Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. Fakat zamanım olmuyordu. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
„Ama simdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.“
„Özür dilerim seni kırdığım için.“
Adam yere diz çöktü.
„ Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.“
Adam yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
Karısı kıkır kıkır gülmeye başladı.
„ Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin.“ dedi.
Adam, işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Ondan andan sonra „ Her şey daha farklı olacak!” diye düşündü.
Gerçekten de öyle olmuştu. Evlilikleri üzerinde kara bulutlar dolaşırken, Mutlu bir çift oluvermişlerdi.
Yazımızın başında dediğimiz gibi, kadın mutlu olma yolunda her zaman erkekten bir adım öndedir. Mutlu olmak için ona bir kelime yetebiliyor. Yeter ki, onu yaratılışı gereği inceliğini zarifliğini zedeleme, ona kadın narin bir insan olduğunu hatırlatın, gerisi gelecektir.
Avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaslarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten cani çok sıkkındı. Dilenciye alaycı bir şekinde baktı:
„Ekmek parası mi istiyorsun?“ diye sordu.
„Hayır çikolata parası lazım!“
Adam, kızgınlığı şaşkınlığa dondu. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
„ Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mi yiyorsunuz?“
„Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.“
Dilencinin ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mi geçtiğini anlayamamıştı.
„Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?“
Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.“
-Bu bir kamera şakası mi yoksa sen is bulamamış stendapcı misin?“
„ Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Buğun karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.“
„Doğum gününde yas pasta alınır bildiğim kadarıyla.“
„ O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yas pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.“
Dilencinin söyledikleri Adamın dikkatini çekmişti. O aksam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile
kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp otururdu.Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
„ Cebinde bir çikolata alacak para yok mu simdi?“
Adamın sorusu üzerine dilenci ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
„Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.“
Adam oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
„ Oturun biraz dertleşelim bari!“ dedi.
Dilenen adam çekingen çekingen oturdu yanına.
„Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
„ Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.“
„ Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?“
„ Hem de çok seviyorum. Otuz yıldır bana gözü gibi bakar.“
-„Hımmmm. Aşk hemda otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.“
„ Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.“
„Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?“
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
„ Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.“
„ Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.“
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mi acaba bizi mutsuz eden?“
Dilenen adam „sizin hiç bir şeyiniz yok“ sözüne alındı.
„ Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var beyim. Benim karım her şeyim. Sevgilim, esim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatimi paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?“
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
Adam dilenciye bir kez dah hayretle baktı:
“ Öyle deme, su kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?”
“ Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, her gün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.”
“ Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu?”
“ Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.”
“ Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir? “
“ Küçük kızı severek.”
“ Küçük kız mi ? Hangi küçük kız ?”
“Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.”
“Nasıl yani ?”
“ Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar.
Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?”
Adam daha yeni tanıdığı ve alaya aldığı dilenciye artık daha değişik bakıyordu.
“Haklısın!” dedi. Kadını nasıl mutlu edeceğninn sırrını çözmüştü.
“Benim bir kızım var. Her akşam boynuma
sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.”
Dilenen adam tebessümle adama döndü:
“ İste kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "bebeğim bana bir cay yapar misin?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.” Dedi.
“ Hiç kavga etmezmisiniz siz?”
“ Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı
ayrıdır. Benim karim bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.”
“Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.”
Dilenci, adama baktı:
“ Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hamda çabuk kırılırlar. çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
Adamin yüzündeki sinirli hali bahar havasına dönmüştü:
“ Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen islerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.” Dedi. Dilenci adam sözünü keseti:
“ Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay isi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir.
Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.” Diye son dersini verdi.
“ Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.”
Dilencitekrar sözünü kesti ve adama baktı:
“ Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karimin kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep ….. sevdim boynunu. hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi varlığımla ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Dilenci adam bunları söyledikten sonra ayağa kalktı:
„ Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.“
Adam da ayağa kalktı ve Dilencinin elini kuvvetlice sıktı.
„ Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.“
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
„ Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım,“ dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yas pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.
Adam da pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Adam, hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.
„Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri,“ dedi.
Karısı hiç konuşmadı.
„Sorsana "niye" diye.
Karısı, kızarak: -
Niye? diye sordu.
„Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek.!“ dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Eşi şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.“ Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.“
Karısı naz edercesine kaşlarını kaldırıp küstüğü kocasına baktı:
„ Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın.“ Dedi.
Kocası bir hamle daha yaparak karısını biraz daha yumuşatmak istiyordu: Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. Fakat zamanım olmuyordu. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
„Ama simdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.“
„Özür dilerim seni kırdığım için.“
Adam yere diz çöktü.
„ Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.“
Adam yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
Karısı kıkır kıkır gülmeye başladı.
„ Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin.“ dedi.
Adam, işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Ondan andan sonra „ Her şey daha farklı olacak!” diye düşündü.
Gerçekten de öyle olmuştu. Evlilikleri üzerinde kara bulutlar dolaşırken, Mutlu bir çift oluvermişlerdi.
Yazımızın başında dediğimiz gibi, kadın mutlu olma yolunda her zaman erkekten bir adım öndedir. Mutlu olmak için ona bir kelime yetebiliyor. Yeter ki, onu yaratılışı gereği inceliğini zarifliğini zedeleme, ona kadın narin bir insan olduğunu hatırlatın, gerisi gelecektir.