Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Namaz Kılmayan Müslüman Mıdır ?

Namaz Kılmayan Müslüman Mıdır ?
0
100

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Öncelikle şunu belirtelim ki, Hz Peygamber ve arkadaşlarının canla başla çalışarak, nice zorluk ve imtihanlarla temelini attıkları ve bu büyük gayretler neticesinde çeyrek asrı bulmayan bir süre içerisinde teşekkül eden Asrı Saadet ikliminde, bir Müslüman için namazın vazgeçilmezliği üzerine böyle bir yazı yazma gereği bulunmuyordu şüphesiz ki Çünkü, Asrı Saadet Müslümanları, dini bizzat Allah’ın Kitabı’ndan öğreniyorlar ve Hz Peygamber’in güzel örnekliğine tabi oluyorlardı

Dolayısıyla, Allah’ın Kitabı’nda, namaz yükümlülüğünün İslami kimlik ve şahsiyetle etle tırnak gibi nasıl bütünleştirildiğini gören ve Kitabullah’ın hayata nasıl hakim kılınacağını an be an yaşayarak pratize eden Hz Nebi’nin izini süren ilk dönem Müslümanlar için namaz kılmama gibi bir sorun yoktu Zira namaz Allah’ın Kitabı’nda Müslüman olmanın temel ve olmazsa olmaz şartlarından biri olarak vazedilmekteydi Kur’an’da fiili savaş durumunda bile namaz kılmanın farz kılınmış olduğunu müşahade eden Saadet Asrı Müslümanları, bir anlamda namaz eksenli bir hayat yaşıyorlardı Ta ki, cahiliyye döneminde kalmış olan ve Hz Peygamber’in büyük İslam inkılabıyla yerle bir ettiği kabile asabiyetinin Ümeyyeoğulları eliyle yeniden depreşmeye başlayıp İslam toplumunu paramparça etmesine ve ardından Emevi saltanatına uygun bir din anlayışının iktidarlar eliyle toplumda yaygınlaştırılmaya başlanmasına kadar

Bundan sonradır ki, “Hangi günahı işlerse işlesin, hangi zulmü icra ederse etsin insanın bunda sorumluluğu yoktur Zira insanın hayatı rüzgar karşısındaki yaprağın durumu gibidir, kader onu nereye sürüklerse oraya gider şeklindeki ‘saray molları’na ait çarpık kader anlayışı; “Bir kimse kelimei tevhide inandıktan ve onu dile getirdikten sonra nasıl bir hayata sahip olursa olsun Müslümandır şeklindeki, İslami kimliği parçalayan ve onu hayattan koparıp bir iddiaya indirgeyen Emevi uydurması ve “Bir hükümdar içki de içse, zina da yapsa, insanların malını zorla elinden de alsa o hükümdara itaat şarttır şeklindeki saltanat sokuşturması, Emevi ve ardından Abbasi sultalarının zulümlerini meşrulaştırmak gayesiyle resmi kanallarla yaygınlaştırılmıştır Böylece, namaz kılmayan, zekat vermeyen, insanların malını gasbetmekte bir sakınca görmeyen “Müslümanlar türemeye başlamıştır Ve bu çarpık anlayışlar günümüze kadar etkisini sürdürmüştür ne yazık ki


İman ve amel bütünlüğü İslam’ın şiarıdır


Alemlerin Rabbi Yüce Allah, Kur’anı Kerim’de insanları sürekli, düşünüp akletmeye, inanç, iddia ve amellerinde bilgi ve belgeye dayanmaya, hakkında bir delil bulunmayan inanç ve iddiaların peşinden gitmemeye çağırır İnsanlara, hakkında bilgileri olmayan şeylerin ardından gitmemeleri gerektiğini, aksi taktirde bundan sorumlu tutulacaklarını bildirir (Bkz Secde 1832)

Oysa tarih boyu birçok toplum, yüce Allah’ın peygamberleri aracılığıyla gönderdiği hakikat bilgisini zamanla bir tarafa bırakarak, ondan belli oranlarda uzaklaşarak kulaktan dolma iddia ve inançlara, sağlam bir delile dayanmayan geleneksel inançlara sahip olmuş ve bu inançları dinin esasları olarak benimsemişlerdir Böylece birçok defa, zanna, kulaktan dolma rivayetlere ve muğlaklığa dayalı iddia ve inançlar vahyin yerine geçirilmiştir Nitekim, önceki ümmetlerin kendilerine bildirilen Rabbani hakikatler yerine, zamanla geleneksel olarak oluşturulan inanç ve iddiaları dinin esasları olarak benimsemiş olmaları Kur’anı Kerim’de sıkça işlenmektedir Aşağıdaki ayetler Kur’an’ın Ehli Kitap olarak tanımladığı Yahudi ve Hıristiyanların bu anlamda içerisine düştüğü yanılgılardan birini söz konusu etmektedir:

“Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah’ın Kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor Onlar işte böyle sırt çevirenlerdir

Bu, onların: ‘Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak’ demelerindendir Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür (Ali İmran 32324)

Yüce Rabbimizin Kur’anı Kerim’de en çok üzerinde durduğu hususlardan biri, imanamel bütünlüğüdür Oysa tarihi süreçte bu hakikat, Müslümanların başına musallat olan saltanat rejimleri ve onların güdümündeki din anlayışları eliyle sulandırılmaya çalışılmış, birtakım yanlış anlayış ve temelsiz tartışmalarla kurban edilmek istenmiştir Konu garip bir şekilde iman ve amel mefhumlarının tek cüz mü, yoksa iki ayrı cüz mü olduğu tartışmasına sıkıştırılmış ve iman ve amelin iki ayrı cüz olduğu, dolayısıyla da amel olmadan da imanın makbul olacağı gibi çarpık bir anlayış ortaya atılabilmiştir İmanla amelin iki ayrı cüz olmasından yola çıkılarak böyle bir sonuca varılması, doğrusu ancak EmeviAbbasi kurnazlığıyla açıklanabilir Bu mantıkla hareket edildiğinde, iman etmemiş bir kimsenin işlediği amellerin de makbul sayılması gerekmez miydi!

Kuran açısından bakıldığında şu çok açık olarak görülür ki, iman ve amel birbirinden bağımsız düşünülemeyecek olan, tıpkı etle tırnak gibi birbirini tamamlayan mefhumlardır Birinin yokluğunda diğeri hükümsüz kalmakta, anlamını yitirmektedir Kur’anı Kerim’de imandan söz edildiğinde mutlaka ardından salih amel zikredilmekte, insanların dünyevi ve uhrevi saadeti, imanamel bütünlüğüne dayalı bir hayata bağlanmaktadır

Şurası çok açıktır ki, geleneksel din anlayışlarının bu konuda ortaya koyduğu yaklaşımla, konunun Kur’an’da ele alınışı arasında derin bir uyuşmazlık vardır Kur’anı Kerim’in vazettiği imansalih amel ayrışmazlığını, İslam toplumlarının vahiy merkezli din anlayışından uzaklaşma süresinde parçalayan geleneksel din anlayışları, Kur’an’la asla bağdaşmadığı halde, “amelsiz bir imanın da makbul olacağı tezini kurgulamıştır Kur’an dışı ve Kur’an’a rağmen kurgulanan ve zalimfasık saltanat idareleri desteğiyle yaygınlaştırılan bu tez, Kur’an’ın ifadesiyle, “yalnızca ‘inandık’ demekle cennet mükâfatını elde edebilecekleri zannına kapılan insanların türemesine ve zamanla çoğalmasına yol açmıştır Öyle ki bu durum, Kur’an’ın, Müslümanların sahip olması gereken özellikleri zikrederken mutlaka ve ısrarla vurguladığı namaz ibadetini terk ederek bile Müslüman kalınabileceği gibi çarpık bir anlayışı da beraberinde getirmiştir

Oysa bu hususta Kur’anı Kerim’e bakıldığında, onun üzerinde durduğu hususun, bir Müslümanın namaz kılması gereği değil, namazı dosdoğru kılması gereği olduğunu görürüz Yani Kur’an açısından bir Müslümanın namaz kılmaması söz konusu bile değildir Kur’an’ın bu konuda üzerinde durduğu husus, az önce de belirttiğimiz gibi namazın dosdoğru kılınması gereğidir Mü’minun Suresi ilk ayetlerinde, mü’minlerin sahip olması gereken vasıflar zikredilirken, namazı dosdoğru eda etmenin iki defa vurgulandığını görürüz


Kur’an açısından imansız bir amel nasıl makbul değilse, amelsiz bir iman da makbul değildir


İman amel bütünlüğü Kur’anı Kerim’in en çok üzerinde durduğu hususlardandır Kur’an açısından iman ve amel etle tırnak gibi birbirinden ayrılmaz mefhumlardır Kur’an insanların dünyevi ve uhrevi saadeti için iman edip salih ameller işlemeyi birbirinden ayrılmaz ve olmazsa olmaz şartlar olarak bildirmektedir Birçok ayeti kerimede beyan edilen bu kurtuluş reçetesi Asr Suresinde şu şekilde formüle edilmektedir:

“Asra andolsun ki, İnsanlık hüsrandadır Ancak iman edip aalih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır (Asr 10313)

Rabbimiz ayrıca, “İnsanlar ‘iman ettik’ demekle, bir imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sanıyorlar Biz, onlardan öncekilerini de imtihan ettik Allah, elbette doğruları bilir Ve elbette yalancıları da bilir (Ankebut 2923) diye buyurarak, iman amel ayrılmazlığını hiçbir polemiğe fırsat bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır Tevbe Suresi 111 ayeti kerimede, cennet mükafatı için insanların ödemesi gereken bedeli açık bir şekilde beyan eden Rabbimiz yine biz insanlara şu çarpıcı soruyu yöneltmektedir:

“Yoksa sizden önce gelipgeçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda Elçi, beraberindeki mü'minlerle; Allah'ın yardımı ne zaman?diyordu Dikkat edin Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır “ (Bakara 2214)

Tüm bu apaçık Kur’ani beyanlara karşılık ne yazık ki asrı saadetin ardından çeşitli sebep ve etkenlerle yaşanan Kur’an’dan uzaklaşma sürecinde çeşitli konularda olduğu gibi bu konuda da Kur’an’la bağdaşmayan anlayışlar ortaya çıkmıştır İslamî bir yaşantıya sahip olmadıkları halde halifelik iddiasında bulunan EmeviAbbasi sultanlarınında teşvik ve desteğiyle yaygınlaştırılan söz konusu Kur’an dışı anlayışlar, amelsiz bir imanın da makbul olacağı iddiasını ortaya atarak toplumların din anlayışında büyük bir kırılmaya yol açmışlardır Bu çarpık anlayışın yaygınlaşmasıyla insanlar yalnızca “inandık demekle kurtulabileceklerini zannetmiş, İslam’ın en temel emir ve yasaklarına riayet göstermeden yani Hududullah’a tabi olmadan da İslam dairesinde kalınabileceği zehabına kapılmışlardır Oysa Kur’anı Kerim şu hakikatı son derece ortaya koymaktadır ki, imansız bir amel islam açısından nasıl makbul değilse, amelsiz bir iman da aynı şekilde makbul değildir ve böyle bir iman ancak bir iddia niteliği taşımaktadır İmanı ispatlayan onu ete kemiğe büründüren, ondan kaynaklanan salih amellerdir Rabbimiz dinin hükümlerini pratiğe aktarmakta zaaf gösteren insanları şöyle uyarmaktadır:

“Sizden ‘boş yere kanınızı akıtmayınız, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayınız’ diye söz almıştık; sonra siz de söz vermiştiniz ve hala buna şahitlik ediyorsunuz Buna rağmen, yine birbirinizi öldüren, aranızdan bir grubu yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşen, onları çıkarmak haramken size esir olarak geldiklerinde fidyelerini veren kimselersiniz; yoksa, siz, kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanın cezası dünya hayatında rezil olmak ve kıyamet gününde azabın en şiddetlisine uğratılmaktan başka nedir? Allah sizin yaptıklarınızın hiç birinden gafil değildir (Bakara 28485)


Namaz, Müslüman olmanın vazgeçilmez şartı, dinin direğidir


Kur’anı Kerim’in çeşitli pasajlarında müminlerin tanımları yapılmakta ve sahip olmaları gereken vasıflar bildirilmektedir Bu vasıfların başında, ahde vefa, şahitliği doğru yapmak, adil olmak, ölçü ve tartıda doğru olmak gibi hususların yanında namazın dosdoğru eda edilmesi ve infak gelmektedir

“Sizin veliniz ancak Allah, O’nun Peygamberi, namaz kılan, boyun eğerek zekat veren müminlerdir (Maide 555) ayeti kerimesi, Kur’an’da İslami kimlik ile namazın nasıl ayrılması imkansız bir biçimde bütünleştirilmiş olduğunun çok açık ifadelerinden biridir Yine yüce Rabbimiz Tevbe Suresinde mümin erkek ve kadınları şu şekilde vasfetmektedir:

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar bir birlerinin velileridir İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar Namaz kılarlar, zekat verirler Allah’a ve Resulüne itaat ederler İşte bunlara Allah rahmet edecektir Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler, Adn cennetlerinde hoş meskenler vaat etmiştir Allah’ın hoşnutluğu ise en büyük şeydir İşte büyük kurtuluş budur (Tevbe 77172)

Bakara Suresinin başında da Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Elif, lâm, Mîm Hiç kuşkusuz bu kitap, kendilerini günahlardan korumaya çalışan, görmediği halde inanan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcayanlar için yol göstericidir Onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere ve ahirete de kesin olarak inanırlar İşte, Rab’lerinin yolunda olanlar ve kurtuluşa erecek olanlar onlardır (Bakara 215)

Müddessir ve Meryem Surelerinde Rabbimiz, namaz yükümlülüğünü yerine getirmeyen kimselerin akıbetini şöyle haber vermektedir:

“Suçlulara: Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?diye sorulduğunda,

Onlar derler ki: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’

‘Düşkün kimseyi doyurmuyorduk’

‘Batıla dalanlarla biz de dalardık’

‘Ceza gününü yalanlardık’

‘Ölüm bize o haldeyken geldi’ (Müddessir 744047)

“İşte onlar, Adem’in ve Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın soyundan gelen, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden ve İbrahim’in, İsrail'in ve doğru yolu gösterip, seçtiğimiz kimselerin soyundandır Onlara Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı

Sonra onların ardından namazı bırakan ve arzularına uyan bir nesil geldi Bunlar da hüsrana uğrayacaklardır

Ancak tevbe edip, iman ederek doğruları yapanlar, işte bunlar cennete girecekler ve hiç bir şekilde haksızlığa uğramayacaklardır (Meryem 195860)

Görüldüğü gibi, Kur’anı Kerim’de namaz İslami kimliğin olmazsa olmaz bir şartı olarak emredilmekte, bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlerin akıbetinin ise Cehennem ateşine sürüklenmek olacağı haber verilmektedir Hz Peygamber de, namazı “dinin direği olarak nitelendirmiştir Direksiz, sırf çatıdan müteşekkil bir bina düşünülebilirse, namazsız bir İslam ve Müslüman da düşünülebilir!

Netice olarak; Müslümanlık bir iddiadan ibaret değildir Yüce Allah’a adanmış olmanın ve onun emir ve yasaklarına riayet etmenin adıdır Müslüman Rabbiyle yaptığı ahde vefa gösteren, Rabbani sınırları ihlal etmekten titizlikle sakınan kişidir Yukarıda hatırlattığımız ayetlerde görüldüğü gibi, yüce Rabbimiz cennetine kabul edeceği kimselerin vasıflarını bildirmiştir Bir kimse dünya ve ahiret saadetini elde etmek istiyorsa bu vasıflara sahip olmalı, bu yönde gücü nisbetinde çaba göstermelidir Nasıl ki bir kimsenin herhangi bir işe girebilmesi o iş için istenilen vasıflara sahip olmasını gerektiriyorsa, bir insanın Cennet mükafatını elde edebilmesinin de şartları vardır Bir iş ilanında belirtilen vasıflara sahip olmayan bir insanın o işe başvurması ne kadar anlamsız ise, yüce Allah’ın kitabında bildirdiği şartları yerine getirmeden Cennet hayali kurmak da en az o kadar anlamsızdır

Konuyu, Rabbimizin şu beyanlarıyla noktalayalım:

“Ticaretin, alışverişin, kendilerini Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoyamadığı adamlar Onlar, gönüllerin ve gözlerin ters döneceği bir günden korkarlar (Nur 2437)

“İman edip iyi işler yapan ve namaz kılıp, zekat verenlerin, Rabblerinin yanında, şüphesiz kendilerine ait mükafatları vardır Onlara bir korku yoktur ve hiç üzülmeyeceklerdir (Bakara 2277)

Şürkü Hüseyinoğlu

Rabbimiz(cc) bizleri Zâtı'nın rızası için yaşayan kullarından eylesin,her an uyanık olmamızı,şeytanın ne sağdan ne soldan gelmesine izin vermememizi nasip eylesinGururdan muhafaza eylesin,emrinde belirttiği üzre salih ameller işlememizi,O(cc)'nun için bir hayat yaşayıp O(cc)'nun için ölmeyi cümlemize nasip eylesin inşaAllah
 
858,467Konular
981,169Mesajlar
29,537Kullanıcılar
emirbregaSon üye
Üst Alt