Namaz Kılmayanın Dünyevi Cezası Var mıdır?
İslam Hukukunda had cezaları, bir takım suçlar karşılığında bizzat Allah ve Allah Resulü (asm) tarafından tesbit edilmiş cezalardır. Ta’zir cezaları ise, vahiy tarafından netlikle belirtilmeyen; hakimin takdirine ve alimlerin içtihadına bırakılmış olan cezalardır.
Namaz kılmayanlarla ilgili, Allah ve Allah Resulü’nün (asm) telaffuz buyurduğu her hangi bir had cezası söz konusu değildir. Şüphesiz, ayet ve hadislerde namaza çok büyük emir ve teşvik vardır. Dünya saadetinin de, ahiret saadetinin de zembereğinin namaz olduğu söylenmiştir. Namaz kılmamanın sonucunun da tehlikeli olacağı konusunda ciddi uyarılar mevcuttur.
Nitekim, Büreyde’nin (ra) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allah Resulü (asm) namaz kılmamakla ilgili şöyle buyurmuştur:
“Kafirlerle aramızı ayıran fark, kılmayı taahhüt ettiğimiz namazdır. Kim namazı terk ederse, kafir olur.”1
Bu hadis-i şerifte yer alan “kafir olur” hükmü ile; doğrudan namaz kılmayanın mı kast edildiği, namazı önemsemeyenin mi kastedildiği, namazı inkar ederek terk edenin mi anlatılmak istendiği konusu alimler arasında tartışılmıştır. Hafız, “Namazı önemsememek küfür sebebi olur” derken;
Nihaye’de, namazı “inkar” ederek terk edenin kafir olacağı hükmü yer almıştır. Bu hadisin zahirine bakan İmam Ahmed bin Hanbel, namaz kılmayanın küfre girdiği görüşündedir. Malikiler, Şafiiler ve Hanefiler ise, “inkar” olmadıkça, namaz kılmayanın küfrüne hükmetmemişler, ancak namaz kılmayanın hemen tevbe etmesini teklif etmişlerdir. Tevbe etmediği takdirde, her üç mezhepte de tevbe edene kadar ta’zir cezası gündeme getirilmiştir. Ta’zir cezası ise, yukarıda beyan ettiğimiz gibi, hakimin ve ulu’l-emrin takdirine göre verilebilen bir ceza türüdür.
Diğer yandan İslam Tarihi boyunca irfan ve irşad müesseselerinin beyaz sayfaları, namaz konusunda teşviki, kolaylaştırmayı ve sevdirmeyi birinci plana alan sayısız irşad örnekleriyle doludur.
Şu halde günümüzde de namaz hususunda gözüken tek çözüm yolu, aydınlatmak, irşad etmek, bilgilendirmek, kolaylaştırmak, sevdirmek, teşvik etmek ve müjdelemekten geçmektedir. Korkutmak, kabir azabıyla veya Cehennem ateşiyle tehdit etmek, zor kullanmak, küfürle itham etmek, kınamak, küçümsemek, dışlamak; Peygamber Efendimizin (asm)
“Müjdeleyiniz; nefret ettirmeyiniz! Kolaylaştırınız; zorlaştırmayınız!”2 emrine aykırı fiiller olur. Ki, gayet nazik ve nezih bir ibadet olan namaz için asla tasvip edilmez! Bilhassa namazın, kul ile Rabb’i arasındaki en sıcak ve tam huzuru içeren bir iletişim bağı olduğu düşünülürse; çok ehemmiyetli olan bu ibadetin, insanlara behemehal sevdirilmesi gerektiği daha iyi anlaşılmış olur. Namaz hususunda, vahye dayanmayan bir takdiri cezayı telaffuz etmenin bile, bilhassa günümüzde, büyük sancıları ve sakıncaları beraberinde getireceği açıktır. İnsanları namazdan, daha da tehlikelisi dinden soğutmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
“Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor!” diyen bir adama Üstad Bediüzzaman Said Nursi, nefsi susturan, kalbi tatmin eden, ruha ümit vaad eden, akla yol gösteren, evhamları yok eden, gafleti dağıtan ve günlük hayatımıza çeki düzen getiren beş ikazla cevap vererek, kolaylaştırmak, müjdelemek ve sevdirmek yolunu seçmiş; diğer yolun, yani zor kullanma ve ceza verme yolunun kapalı olduğunu bilfiil göstermiştir.3
Risale-i Nur baştan başa namaz ve ibadete dair teşvik örnekleriyle doludur. Bediüzzaman’a göre, bilhassa günümüzde iman ve ibadetle ilgili sevdirici, bilgilendirici ve kucaklayıcı olmalı, irşada muhakkak öncelik verilmelidir.
Dipnot:
1- Nesai, Salat, 8;
2- R. Salihin, 635;
3- Sözler, s. 243.
İslam Hukukunda had cezaları, bir takım suçlar karşılığında bizzat Allah ve Allah Resulü (asm) tarafından tesbit edilmiş cezalardır. Ta’zir cezaları ise, vahiy tarafından netlikle belirtilmeyen; hakimin takdirine ve alimlerin içtihadına bırakılmış olan cezalardır.
Namaz kılmayanlarla ilgili, Allah ve Allah Resulü’nün (asm) telaffuz buyurduğu her hangi bir had cezası söz konusu değildir. Şüphesiz, ayet ve hadislerde namaza çok büyük emir ve teşvik vardır. Dünya saadetinin de, ahiret saadetinin de zembereğinin namaz olduğu söylenmiştir. Namaz kılmamanın sonucunun da tehlikeli olacağı konusunda ciddi uyarılar mevcuttur.
Nitekim, Büreyde’nin (ra) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allah Resulü (asm) namaz kılmamakla ilgili şöyle buyurmuştur:
“Kafirlerle aramızı ayıran fark, kılmayı taahhüt ettiğimiz namazdır. Kim namazı terk ederse, kafir olur.”1
Bu hadis-i şerifte yer alan “kafir olur” hükmü ile; doğrudan namaz kılmayanın mı kast edildiği, namazı önemsemeyenin mi kastedildiği, namazı inkar ederek terk edenin mi anlatılmak istendiği konusu alimler arasında tartışılmıştır. Hafız, “Namazı önemsememek küfür sebebi olur” derken;
Nihaye’de, namazı “inkar” ederek terk edenin kafir olacağı hükmü yer almıştır. Bu hadisin zahirine bakan İmam Ahmed bin Hanbel, namaz kılmayanın küfre girdiği görüşündedir. Malikiler, Şafiiler ve Hanefiler ise, “inkar” olmadıkça, namaz kılmayanın küfrüne hükmetmemişler, ancak namaz kılmayanın hemen tevbe etmesini teklif etmişlerdir. Tevbe etmediği takdirde, her üç mezhepte de tevbe edene kadar ta’zir cezası gündeme getirilmiştir. Ta’zir cezası ise, yukarıda beyan ettiğimiz gibi, hakimin ve ulu’l-emrin takdirine göre verilebilen bir ceza türüdür.
Diğer yandan İslam Tarihi boyunca irfan ve irşad müesseselerinin beyaz sayfaları, namaz konusunda teşviki, kolaylaştırmayı ve sevdirmeyi birinci plana alan sayısız irşad örnekleriyle doludur.
Şu halde günümüzde de namaz hususunda gözüken tek çözüm yolu, aydınlatmak, irşad etmek, bilgilendirmek, kolaylaştırmak, sevdirmek, teşvik etmek ve müjdelemekten geçmektedir. Korkutmak, kabir azabıyla veya Cehennem ateşiyle tehdit etmek, zor kullanmak, küfürle itham etmek, kınamak, küçümsemek, dışlamak; Peygamber Efendimizin (asm)
“Müjdeleyiniz; nefret ettirmeyiniz! Kolaylaştırınız; zorlaştırmayınız!”2 emrine aykırı fiiller olur. Ki, gayet nazik ve nezih bir ibadet olan namaz için asla tasvip edilmez! Bilhassa namazın, kul ile Rabb’i arasındaki en sıcak ve tam huzuru içeren bir iletişim bağı olduğu düşünülürse; çok ehemmiyetli olan bu ibadetin, insanlara behemehal sevdirilmesi gerektiği daha iyi anlaşılmış olur. Namaz hususunda, vahye dayanmayan bir takdiri cezayı telaffuz etmenin bile, bilhassa günümüzde, büyük sancıları ve sakıncaları beraberinde getireceği açıktır. İnsanları namazdan, daha da tehlikelisi dinden soğutmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
“Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor!” diyen bir adama Üstad Bediüzzaman Said Nursi, nefsi susturan, kalbi tatmin eden, ruha ümit vaad eden, akla yol gösteren, evhamları yok eden, gafleti dağıtan ve günlük hayatımıza çeki düzen getiren beş ikazla cevap vererek, kolaylaştırmak, müjdelemek ve sevdirmek yolunu seçmiş; diğer yolun, yani zor kullanma ve ceza verme yolunun kapalı olduğunu bilfiil göstermiştir.3
Risale-i Nur baştan başa namaz ve ibadete dair teşvik örnekleriyle doludur. Bediüzzaman’a göre, bilhassa günümüzde iman ve ibadetle ilgili sevdirici, bilgilendirici ve kucaklayıcı olmalı, irşada muhakkak öncelik verilmelidir.
Dipnot:
1- Nesai, Salat, 8;
2- R. Salihin, 635;
3- Sözler, s. 243.