iltasyazilim
FD Üye
Cevap 1:
Bir toplumda görülen gelişme ve yükselme hali, o toplumun bütün değerlerini kapsar Bilim, sanat, ticaret, ekonomi, endüstri, devlet, hukuk, ahlak, din, sosyal gelişmelerin ve yükselişin, ya da gerilemenin ve düşüşün gözlemlendiği başlıca alanlardır Eğer bir toplumda iyileşme olursa sözü edilen alanların hepsinde kendini belli eder Kötüleşme de böyledir
XVIII ve XIX asırlarda sosyal gelişme ve yükselmenin saiki ve itici gücü olarak sadece maddeyi ve maddi çıkarları öne çıkaran pozitivizm, materyalizm ve komünizm gibi ideolojiler ortaya çıktı Manevi değerleri önemsemeyen, hatta horlayan bu ideolojiler XX asırda etkilerini bir hayli kaybettikten sonra bile, bunların uzantıları İslam ülkelerinde varlıklarını etkin bir biçimde sürdürdüler ve halen de sürdürmektedirler Bu anlayışta olanların büyük bir kısmının devletin üst kademelerinde görevli olmaları ve aydınların çoğunun da onlarla aynı görüşte olmaları, toplumun manevi değerler sahasında bir boşluk meydana getirdi Bu boşluk 1950’den sonra Kur’an kursları, imamhatip liseli, ilahiyat fakülteleri, yüksek İslam enstitüleri, çeşitli cemaat faaliyetleri, dini yayınlar, vaizler, imamlar, müftüler ve din ve ahlak kültürü öğretmenleri aracılığıyla giderilmeye çalışıldı Bu alanda epey mesafe de alındı 1991’de Moskova merkezli komünizmin çöküşü dine ve manevi değerlere yönelişi artırdı Bu durum siyaset alanını da etkiledi ve “Siyasi İslam denilen bir kavram ortaya çıktı
Siyasi İslam’ın irtica sayılıp denetim altına alınması, dini hayata da birtakım kısıtlamaların getirilmesine sebep oldu Kur’an kursları ile imamhatip liselerinin kapanma noktasına gelmeleri bu kısıtlamaların hem amacı, hem de sonucudur İşte bu durum Türkiye’de henüz dini bunalım denilebilecek bir noktaya gelmemişse de dini sıkıntı ve sarsıntı denilen bir durumdadır İnşaallah bir krize dönüşmeden bu sıkıntılı dönem aşılır
Toplumların sıkıntılı ve bunalımlı dönemlerinde samimi müminlerin ve dindar insanların yapacakları çok şey vardır Toplumu teskin, fitne ateşini söndürme başta gelen görevidir İç karışıklıklara fitne denir Hz Peygamber (asm),
“Fitne zamanında yürüyen koşandan, duran yürüyenden, oturan ayakta dikilenden, yatan oturandan, uyuyan yatandan daha hayırlıdır (Buhari, Fiten, 9; Müslim, Fiten, 10, 13; Tirmizi, Fiten, 29; Ebu Davud, Fiten)
buyurmuştur Böyle zamanlarda eylemsizlik en iyi eylemdir Fakat toplumun gerilemesi, yıkıma ve çöküşe gitmesi fitneden farklıdır Toplum çöker ve mahvolurken buna seyirci kalınamaz Herkesin elinden geleni sonuna kadar yapması gerekir
Yüce Allah:
“Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz (Rad, 1311)
diyor Eğer bir toplum sahip olduğu yüksek manevi değerleri korursa Allah Teâlâ onları çöküşten korur O halde yapılacak şey Müslüman toplumun kimliğini oluşturan manevi değerleri geliştirmek ve sağlamlaştırmaktır
Acaba yöneticiler iyi ve dürüst olunca mı toplum sağlıklı ve iyi olur, yoksa halk iyi ve dürüst olunca mı yöneticiler adil ve ehliyetli olur? Bu sorunun cevabı yönetici halka göre, halk da yöneticilerine göre olur Her ikisi de birbirini olumlu ve olumsuz yönde etkileyebilir
İnsanlar her zaman layık oldukları yönetim tarzıyla yönetilirler, kendileri iyi olurlarsa yöneticileri de iyi olur, kötü olurlarsa yöneticiler de kötü olur Zira yöneticiler halkın içinden çıkarlar ve onların bir parçasıdırlar Tikel tümelin niteliklerini taşır Bunun için,
“Kemâ tekûnû yuvella aleyküm (Siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar)
“A’malüküm ummalükum (amalleriniz yönetcilerinizdir, onlar sizlerin eseridir) (bk Acluni, I 146, II 127) denilmiştir
Yüce Allah:
“Davranışları sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer kısmına yönetici yaparız (En’am, 6129)
buyuruyor Kötü toplumun yöneticisi kötü olur
Ahirette cehenneme gönderilecek olan zalim ve kafir halk liderlerini, liderler de onları suçlayıp birbirlerini lanetleyeceklerdir (bk A’raf, 739; Şuara, 2699; Ahzab, 3367)
Haccac’a lanet olsun diyenbirine Hasan Basri:
“Böyle yapmayın Çünkü o sizden biri olarak iş başına geldi Eğer o azledilirse korkarım başınıza daha kötüsü gelir demişti
Beyhaki, Ka’b’ın şöyle dediğini nakleder:
“Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir(bk İsra, 1716)
Halkın kötü yöneticileri iş başına getirmeleri Allah’ın onlara gazab etmekte olduğunun, iyi yöneticileri iş başına getirmeleri ise onlardan razı olduğunun işaretidir
Hz Peygamber’in duası:
“Allah’ım merhametsizleri bize musallat etme (Tirmizi, Daâvât, 79)
Müslümanın görevi toplumları ayakta tutan değerleri, özellikle ahlak kurallarını ve Allah korkusunu, hak ve hukuka saygıyı tabana yaymaktır Toplumu düzlüğe çıkarmanın yolu budur Düzelen bir toplumda ister istemez, yöneticiler de düzelir
Toplumdaki kötülüklerin, haksızlıkların ve yolsuzlukların sorumlusu olarak sadece yöneticileri ve aydınları görmek yanlıştır Kötü gidişattan herkes sorumludur Zira bunda genel olarak herkesin az ya da çok payı vardır İyileşmenin ve düzelmenin şerefi de hem yönetenlere, hem de yönetilenlere aittir Zira toplum yöneteni ve yönetileni ile bir bütündür
Mü’min toplum ve onun durumu konusunda iyimser olur Geleceğin hayırlara vesile olacağını düşünür Din bâkidir, diye inanır Din düşmanları ne kadar çok, ne kadar zalim ve gaddar olurlarsa olsunlar zorbalıkla dini yok edemezler Çünkü dinin sahibi ve koruyucusu Hak Teâlâ’dır Mü’min en kötü şartlarda bile Allah’tan ümit kesmez, karamsarlığa düşmez
İster dünya ölçeğinde, ister İslam âlemi ölçeğinde, ister millet ölçeğinde düşünün her şeyin az ve yavaş da olsa iyiye doğru gittiğini görürsünüz Eğer bunu göremiyorsanız düşünüş biçiminiz ve bakış tarzınız yanlıştır Toplumu ve yönetici sınıfını değiştirmeden evvel hatalı olan bakış açınızı değiştiriniz Bu da bilgi ve kültürle, tarihten ibret almakla ve daha önemlisi bunlara ilaveten Hak Teâlâ’ya güvenmekle olur
Toplumda bir hayli yolsuzluğun, kötülüklerin ve haksızlıkların olduğu doğrudur Bunları azımsamak veya hafife almak da doğru değildir Ama iyilerin ve iyiliklerin daha fazla olduğu da bir gerçektir
Vitir namazı kılarken okuduğu duâda bir mü’min Allah Teâlâ’ya şöyle duâ eder:
“ Allah’ım, sana güveniyoruz, seni en mükemmel şekilde övüyoruz, sana şükrediyor, nankörlük etmiyoruz Sana karşı günah işleyenleri terkediyor ve mevkilerinden alaşağı ediyoruz!
Bir Müslüman yönetilenler kadar yöneticilerin de düzelmeleri için Allah’a duâ eder Allah samimi duâları kabul buyurur
Allah’ım bize merhamet etmeyenleri bize musallat kılma!
(Prof Dr Süleyman Uludağ)
Cevap 2:
Enfâl sûresinin,
Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, mâsumları da yakar
mealindeki 25 ayeti buna en güzel cevaptır Bu dünya bir imtihan ve tecrübe meydanıdır
Buradan dünyanın hem bir tecrübe ve imtihan meydanı, hem de ilahi teklif ile sorumlu olunan bir mücâhede meydanı olduğu anlaşılmaktadır İlâhî teklif ile mükellef olunan bu dünyada insan aynı zamanda bir tecrübe ve imtihana tabi tutuluyor Kazanabilmesi için mücahede etmesi gerekiyor Yani, uğraşması, çalışması, gayret etmesi gerekiyor İmtihan ve tecrübenin gereği olarak bir musibet geldiği zaman hem zalimleri hem de suçsuzları içine alması gerekiyor Böylece imtihan devam etsin ve iyilerle kötüler tam belli olsun
Din bir imtihandır Eğer musibetlerde masumlar harika bir tarzda kurtulsalardı, imtihan sırrı kalmazdı Herkes ister istemez iman ederdi Böylece, şeytanla ve nefisle mücahede ve mücadele biter, insanların istidatları ve manevi yetenekleri inkişaf etmezdi İnsanların mertebesi sabit kalırdı Alayı illiyindeki Hz Ebu Bekir'in mertebesi ile, esfeli safilindeki Ebu Cehil'in mertebesi aynı kalırdı Nasıl ki, bir sınavda, öğretmen soruları verip, arkasından cevapları verse, tembel ve çalışkan öğrenciler birbirinden ayrılmaz Öğrenciler ise, derslerine çalışıp, kendilerini geliştirmezler Öyle de, bu musibetlerde masumlar harika bir şekilde kurtulsa ve sadece zalimlere zarar gelse, dünyada imtihan kalmazdı Adeta gökyüzüne yıldızlarla ''La ilahe illallah'' yazmak gibi olurdu Herkes ister istemez inanmak zorunda kalırdı
Böyle musibetlerde zarar gören masumların zarar gören malları, sadaka hükmüne geçip, o fani malları ebedi olarak, daha güzel bir tarzda onlara veriliyor Bu musibette ölen masumlar ise, manevi şehid hükmüne geçip, ebedi bir cenneti kazanıyorlar Yani, fani ve sıkıntılı hayatlarına bedel, ebedi ve saadetli bir hayatı kazanıyorlar Elbette bu netice onlar için bir değil, bin rahmettir
Diğer taraftan musibetin her çeşidini kahır tecellisi olarak görmemek gerekir Nitekim Allah en büyük musibetleri, en sevgili kulları olan peygamberlerine vermiştir
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Bir toplumda görülen gelişme ve yükselme hali, o toplumun bütün değerlerini kapsar Bilim, sanat, ticaret, ekonomi, endüstri, devlet, hukuk, ahlak, din, sosyal gelişmelerin ve yükselişin, ya da gerilemenin ve düşüşün gözlemlendiği başlıca alanlardır Eğer bir toplumda iyileşme olursa sözü edilen alanların hepsinde kendini belli eder Kötüleşme de böyledir
XVIII ve XIX asırlarda sosyal gelişme ve yükselmenin saiki ve itici gücü olarak sadece maddeyi ve maddi çıkarları öne çıkaran pozitivizm, materyalizm ve komünizm gibi ideolojiler ortaya çıktı Manevi değerleri önemsemeyen, hatta horlayan bu ideolojiler XX asırda etkilerini bir hayli kaybettikten sonra bile, bunların uzantıları İslam ülkelerinde varlıklarını etkin bir biçimde sürdürdüler ve halen de sürdürmektedirler Bu anlayışta olanların büyük bir kısmının devletin üst kademelerinde görevli olmaları ve aydınların çoğunun da onlarla aynı görüşte olmaları, toplumun manevi değerler sahasında bir boşluk meydana getirdi Bu boşluk 1950’den sonra Kur’an kursları, imamhatip liseli, ilahiyat fakülteleri, yüksek İslam enstitüleri, çeşitli cemaat faaliyetleri, dini yayınlar, vaizler, imamlar, müftüler ve din ve ahlak kültürü öğretmenleri aracılığıyla giderilmeye çalışıldı Bu alanda epey mesafe de alındı 1991’de Moskova merkezli komünizmin çöküşü dine ve manevi değerlere yönelişi artırdı Bu durum siyaset alanını da etkiledi ve “Siyasi İslam denilen bir kavram ortaya çıktı
Siyasi İslam’ın irtica sayılıp denetim altına alınması, dini hayata da birtakım kısıtlamaların getirilmesine sebep oldu Kur’an kursları ile imamhatip liselerinin kapanma noktasına gelmeleri bu kısıtlamaların hem amacı, hem de sonucudur İşte bu durum Türkiye’de henüz dini bunalım denilebilecek bir noktaya gelmemişse de dini sıkıntı ve sarsıntı denilen bir durumdadır İnşaallah bir krize dönüşmeden bu sıkıntılı dönem aşılır
Toplumların sıkıntılı ve bunalımlı dönemlerinde samimi müminlerin ve dindar insanların yapacakları çok şey vardır Toplumu teskin, fitne ateşini söndürme başta gelen görevidir İç karışıklıklara fitne denir Hz Peygamber (asm),
“Fitne zamanında yürüyen koşandan, duran yürüyenden, oturan ayakta dikilenden, yatan oturandan, uyuyan yatandan daha hayırlıdır (Buhari, Fiten, 9; Müslim, Fiten, 10, 13; Tirmizi, Fiten, 29; Ebu Davud, Fiten)
buyurmuştur Böyle zamanlarda eylemsizlik en iyi eylemdir Fakat toplumun gerilemesi, yıkıma ve çöküşe gitmesi fitneden farklıdır Toplum çöker ve mahvolurken buna seyirci kalınamaz Herkesin elinden geleni sonuna kadar yapması gerekir
Yüce Allah:
“Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz (Rad, 1311)
diyor Eğer bir toplum sahip olduğu yüksek manevi değerleri korursa Allah Teâlâ onları çöküşten korur O halde yapılacak şey Müslüman toplumun kimliğini oluşturan manevi değerleri geliştirmek ve sağlamlaştırmaktır
Acaba yöneticiler iyi ve dürüst olunca mı toplum sağlıklı ve iyi olur, yoksa halk iyi ve dürüst olunca mı yöneticiler adil ve ehliyetli olur? Bu sorunun cevabı yönetici halka göre, halk da yöneticilerine göre olur Her ikisi de birbirini olumlu ve olumsuz yönde etkileyebilir
İnsanlar her zaman layık oldukları yönetim tarzıyla yönetilirler, kendileri iyi olurlarsa yöneticileri de iyi olur, kötü olurlarsa yöneticiler de kötü olur Zira yöneticiler halkın içinden çıkarlar ve onların bir parçasıdırlar Tikel tümelin niteliklerini taşır Bunun için,
“Kemâ tekûnû yuvella aleyküm (Siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar)
“A’malüküm ummalükum (amalleriniz yönetcilerinizdir, onlar sizlerin eseridir) (bk Acluni, I 146, II 127) denilmiştir
Yüce Allah:
“Davranışları sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer kısmına yönetici yaparız (En’am, 6129)
buyuruyor Kötü toplumun yöneticisi kötü olur
Ahirette cehenneme gönderilecek olan zalim ve kafir halk liderlerini, liderler de onları suçlayıp birbirlerini lanetleyeceklerdir (bk A’raf, 739; Şuara, 2699; Ahzab, 3367)
Haccac’a lanet olsun diyenbirine Hasan Basri:
“Böyle yapmayın Çünkü o sizden biri olarak iş başına geldi Eğer o azledilirse korkarım başınıza daha kötüsü gelir demişti
Beyhaki, Ka’b’ın şöyle dediğini nakleder:
“Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir(bk İsra, 1716)
Halkın kötü yöneticileri iş başına getirmeleri Allah’ın onlara gazab etmekte olduğunun, iyi yöneticileri iş başına getirmeleri ise onlardan razı olduğunun işaretidir
Hz Peygamber’in duası:
“Allah’ım merhametsizleri bize musallat etme (Tirmizi, Daâvât, 79)
Müslümanın görevi toplumları ayakta tutan değerleri, özellikle ahlak kurallarını ve Allah korkusunu, hak ve hukuka saygıyı tabana yaymaktır Toplumu düzlüğe çıkarmanın yolu budur Düzelen bir toplumda ister istemez, yöneticiler de düzelir
Toplumdaki kötülüklerin, haksızlıkların ve yolsuzlukların sorumlusu olarak sadece yöneticileri ve aydınları görmek yanlıştır Kötü gidişattan herkes sorumludur Zira bunda genel olarak herkesin az ya da çok payı vardır İyileşmenin ve düzelmenin şerefi de hem yönetenlere, hem de yönetilenlere aittir Zira toplum yöneteni ve yönetileni ile bir bütündür
Mü’min toplum ve onun durumu konusunda iyimser olur Geleceğin hayırlara vesile olacağını düşünür Din bâkidir, diye inanır Din düşmanları ne kadar çok, ne kadar zalim ve gaddar olurlarsa olsunlar zorbalıkla dini yok edemezler Çünkü dinin sahibi ve koruyucusu Hak Teâlâ’dır Mü’min en kötü şartlarda bile Allah’tan ümit kesmez, karamsarlığa düşmez
İster dünya ölçeğinde, ister İslam âlemi ölçeğinde, ister millet ölçeğinde düşünün her şeyin az ve yavaş da olsa iyiye doğru gittiğini görürsünüz Eğer bunu göremiyorsanız düşünüş biçiminiz ve bakış tarzınız yanlıştır Toplumu ve yönetici sınıfını değiştirmeden evvel hatalı olan bakış açınızı değiştiriniz Bu da bilgi ve kültürle, tarihten ibret almakla ve daha önemlisi bunlara ilaveten Hak Teâlâ’ya güvenmekle olur
Toplumda bir hayli yolsuzluğun, kötülüklerin ve haksızlıkların olduğu doğrudur Bunları azımsamak veya hafife almak da doğru değildir Ama iyilerin ve iyiliklerin daha fazla olduğu da bir gerçektir
Vitir namazı kılarken okuduğu duâda bir mü’min Allah Teâlâ’ya şöyle duâ eder:
“ Allah’ım, sana güveniyoruz, seni en mükemmel şekilde övüyoruz, sana şükrediyor, nankörlük etmiyoruz Sana karşı günah işleyenleri terkediyor ve mevkilerinden alaşağı ediyoruz!
Bir Müslüman yönetilenler kadar yöneticilerin de düzelmeleri için Allah’a duâ eder Allah samimi duâları kabul buyurur
Allah’ım bize merhamet etmeyenleri bize musallat kılma!
(Prof Dr Süleyman Uludağ)
Cevap 2:
Enfâl sûresinin,
Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, mâsumları da yakar
mealindeki 25 ayeti buna en güzel cevaptır Bu dünya bir imtihan ve tecrübe meydanıdır
Buradan dünyanın hem bir tecrübe ve imtihan meydanı, hem de ilahi teklif ile sorumlu olunan bir mücâhede meydanı olduğu anlaşılmaktadır İlâhî teklif ile mükellef olunan bu dünyada insan aynı zamanda bir tecrübe ve imtihana tabi tutuluyor Kazanabilmesi için mücahede etmesi gerekiyor Yani, uğraşması, çalışması, gayret etmesi gerekiyor İmtihan ve tecrübenin gereği olarak bir musibet geldiği zaman hem zalimleri hem de suçsuzları içine alması gerekiyor Böylece imtihan devam etsin ve iyilerle kötüler tam belli olsun
Din bir imtihandır Eğer musibetlerde masumlar harika bir tarzda kurtulsalardı, imtihan sırrı kalmazdı Herkes ister istemez iman ederdi Böylece, şeytanla ve nefisle mücahede ve mücadele biter, insanların istidatları ve manevi yetenekleri inkişaf etmezdi İnsanların mertebesi sabit kalırdı Alayı illiyindeki Hz Ebu Bekir'in mertebesi ile, esfeli safilindeki Ebu Cehil'in mertebesi aynı kalırdı Nasıl ki, bir sınavda, öğretmen soruları verip, arkasından cevapları verse, tembel ve çalışkan öğrenciler birbirinden ayrılmaz Öğrenciler ise, derslerine çalışıp, kendilerini geliştirmezler Öyle de, bu musibetlerde masumlar harika bir şekilde kurtulsa ve sadece zalimlere zarar gelse, dünyada imtihan kalmazdı Adeta gökyüzüne yıldızlarla ''La ilahe illallah'' yazmak gibi olurdu Herkes ister istemez inanmak zorunda kalırdı
Böyle musibetlerde zarar gören masumların zarar gören malları, sadaka hükmüne geçip, o fani malları ebedi olarak, daha güzel bir tarzda onlara veriliyor Bu musibette ölen masumlar ise, manevi şehid hükmüne geçip, ebedi bir cenneti kazanıyorlar Yani, fani ve sıkıntılı hayatlarına bedel, ebedi ve saadetli bir hayatı kazanıyorlar Elbette bu netice onlar için bir değil, bin rahmettir
Diğer taraftan musibetin her çeşidini kahır tecellisi olarak görmemek gerekir Nitekim Allah en büyük musibetleri, en sevgili kulları olan peygamberlerine vermiştir
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız